T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə24/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   47

E. İnsan İlmi


Teolojik olarak insan konusunun incelenmesi, insanın yaratılışı ile başlamaktadır. Gerek Mutezile ve gerekse Ehl-i Sünnet teolojisinde insanı inceleyen bağımsız bir konunun olması, bu teolojilerin Tanrı merkezli bir öğreti olmasından kaynaklanmaktadır. Halbuki bütün ilimleri insan üretmekte, Tanrı’yı insan bilmekte, diğer inanç ilkeleri de insanın doğası dikkate alınarak yapılmaktadır. Düşünerek Allah’ı bulan ve ona iman eden insan olduğundan Teolojinin başlangıç noktası insan olmalıdır. Vahyin amacı da insanı dünyadaki varlığını devam ettirmeye ve eylemde bulunmasına imkan sağlamak olduğundan, teolojinin bitiş noktası da insan olmalıdır. Evren, yaratan bir varlığın (insan) yaratma eylemine uygun olarak Allah tarafından düzenlenince, varlığın asıl nedeni insan olmaktadır. Çünkü onu bilen ve onun fiilinin gereği olarak yaratmak suretiyle onun yaratmasının olgunluğunu ortaya çıkaran da insandır.

1. İnsanın Yaratılışı


İnsan konusunun incelenmesi, insanın yaratılması ile başlamaktadır. Mistik düşüncedeki varlığın birliği öğretisine göre de, ikinci belirme ve ruhlar alemi evrelerinde, yaratma ve başkalık ortaya çıkmaktadır. Alevilik açısından ilk insanın yaratılması, Adem’in cennette yaratılması ile başlamıştır. Hacı Bektaş Veli, Allah’ın Adem’i dört türlü nesneden yarattığını ve dört bölüğe ayırdığını, bu nesnelerin de toprak, su, ateş ve yel olduğunu söylemektedir.419 Yemini’nin Faziletname’sinde ise bu dört unsur, insanın ateşe, suya, rüzgara ve toprağa egemen olması olarak yer almaktadır.420

Tasavvufta gelişen dört öğe/el-anâsıru’l-erbaa anlayışına göre, maddelerin aslılarını oluşturan dört nesne vardır ki, bunlar da; hava, su, toprak ateştir. Yunan felsefinde de varlığın ilk maddesi veya ilk prensibinin (arche) bu maddeler olduğunu ileri süren filozoflar vardır. Thales’e (İ.Ö. 624–545) göre evreni oluşturan varlıklar, kendisi canlı ve bütün varlıkların şekillerini alan tabii bir kuvvet olan sudan meydana gelmiştir. Anaximandros’a (İ.Ö. 620–547) göre ise bu asıl madde belirli bir şey olmayıp, sonuna kadar harcanmayan belirsiz bir maddedir (apeiron). Anaximenes’e (İ.Ö. 588–524) göre varlığın asıl elementi, maddenin her yerini kuşatan havadır. Herakleitos (İ.Ö. 535–475) ilk prensibin ateş olduğunu söylemektedir. Sonraki dönemde Democritus’un (İ.Ö. 460–371) ilk maddeyi ne herhangi bir öğe ve ne de akıl olduğu, dört öğe olduğu; basit varlıkların dört unsurdan bir defada meydana geldikleri ve bileşik varlıkların da daimi ve bir varlıktan diğer bir varlığa geçici olarak yaratıldığı421 düşüncesi gelmektedir.

Bu yaratılış maddeleri Kur’an’da çeşitli varlıkların maddesi olarak geçmektedir. Şeytanın ateşten yaratıldığı,422 insanın topraktan yaratıldığı423 ve her varlığın su ile canlı kılındığı424 açıklanmıştır. Meleğin yaratıldığı madde, gelenekte nur olarak kabul edilmişse de, bu vahiy tarafından açıklanmamıştır. Cinlerin de saf ateşten yaratıldığı425 açıklaması dikkate alındığında, geleneksel teologların kabulüne göre yoğunluksuz madde veya soyut cevher olan melek, cin, şeytan varlıkların yaratılış maddelerinin ateş olduğu açıklanmış olmaktadır. Işığın kaynağının ateş olduğu ve şeytanın da bir melek olduğu inancı kabul edilecek olursa, meleğin de ateşten yaratıldığı kabul edilmiş olur. İnsanın yaratıldığı madde her ne kadar toprak olarak açıklanmakta ise de, başka ayetlerde toprağın çeşitli evrelerine de işaret edilmektedir. Bu evreler toprak/turap,426 çamur/tîn,427 kurumuş çamurdan/salsâl428 olarak belirtilmiştir. Toprağın çamura dönüşmesi ona suyun karışması ile olduğu gibi, onun kuruması da ateş ve hava ile olmaktadır. Kur’an’ın insanın yaratılışın biyolojik yönünü açıklamak gibi amacı olmadığından, insanların bilgisindeki maddeleri kullandığı açıktır.

Tevrat’ın etkisi ile gelişen ve mitosa dönüşen, ilk insanın cennette yaratıldığı anlayışının diğer ekollerde kabul edildiği gibi Alevilikte de onandığı görülmektedir. Bu anlayışa göre, Adem ve Havva cennette buğday yiyip günahkar oldukları zaman, başlarından taçları, arkalarından hulleleri alınıp cennetten sürüldüler.429 Her ne kadar, Kur’an’da bu yaratılışın anlatıldığı pasajlarda cennet sözcüğü dünyadaki bir bahçeye işaret etse de, İslam öncesi geleneklerin etkisiyle, dünyadaki bir bahçe yerine, cennette yaratıldığı teorisi gelişmiştir. Cennetten kovulmaya neden olan ağacın, neliği konusunda da farklı görüşlerin ortaya çıkması, bu görüşlerin üretildiği toplumların tarımsal ürünlerinin çeşitliliğine ve önemine indirgenebilir. Bazılarına göre de, Allah ve elçisi bu ağacın türünü belirtmediği için, bu ağacın türü konusunda bizim bilgimiz yoktur.430 Bu ağacın türünü belirleyenler ise, onun buğday, üzüm veya incir olabileceğini söyleseler de,431 Alevilikte buğday yedikleri anlayışı ağırlıktadır. Gerçekte burada Adem ve Hava’nın dünyada bir bahçede yaratıldıktan sonra yedikleri ağacın türünden çok, insan bedenindeki etkisi önemlidir. Çünkü Kur’an, ağacın türüyle ilgilenmemiş fakat insan bedenindeki etkisini öneminden ötürü açıklamıştır. Ağaçtan yemeleri ile birlikte, avret yerlerinin gözükmesi ve cennet yapraklarıyla avret yerlerini örtmeleri, cinsellik bilgisine sahip olmaları ve üremeleri anlamındadır. Üreme eyleminden sonra, türün fertleri çoğalmış ve böylece bahçedeki yiyecek, giyecek, içecek ve barınak imkanlarından mahrum kalmışlardır.

Alevilik inanç ve davranış sisteminin özünü, insanı kötülüklerden arındırmak suretiyle olgun insan yaratmak oluşturmaktadır. İnsan-ı kamil, kendisini arındırmak suretiyle ilahi iradenin hedeflediği insanı ifade etmektedir. Bu nedenle de insanın kötü eylemlerinin kaynağı olarak görülen nefsin eğitilmesi, diğer mistik düşüncelerde olduğu gibi, bu düşüncede de öncelenmektedir. Şeyh Bedrettin, “seni hakka yetiren her şey melektir, rahmandır. Hak’tan özge bir nesneye sürükleyen de iblistir, şeytandır. Ne ki seni Tanrı’ya yöneltir, o melektir. Ne ki seni etinin zevkine iter, o şeytandır. Sen, meleklerle ve şeytanlarla dolusun. Vücudunda hangisi güçlüyse, onun kulusun”432 derken, insanın yaratılışında iyilik ve kötülük yapma yetkinliğinden söz etmektedir. Bu anlayış, “insana ve yaptıklarına and olsun. Ona kötülük ve iyilik verilmiştir433 ayetinde ifade edilmiştir. İnsanı kendi yaratılışında var olan kötülük yapma eğiliminden uzaklaştırmak ve iyilik yapmaya yöneltmek, ancak insanın eğitilmesi ile mümkün olmaktadır.


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin