T.C
HİTİT ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
MALİYE BÖLÜMÜ
AB-TR MALİ İLİŞKİLERİ DERSİ
1998-2014 YILLARI İLERLEME RAPORLARI
Öğretim Üyesi:
Yrd.Doç.Dr. Özgür Emre KOÇ
1998-2014 İLERLEME RAPORLARI
GİRİŞ
1997 yılında Lüksemburg Zirve toplantısında Türkiye için Avrupa stratejisinin benimsenmesi, bu çerçevede diğer aday ülkeler için hazırlanması öngörülen düzenli raporların Türkiye içinde hazırlanarak kaydedilen mesafenin sağlanması hedeflenmiştir. Bu çerçevede Türkiye için hazırlanan ilk düzenli rapor 1998 yılı kasım ayında yayımlanmış olup Avrupa Komisyonu her yıl düzenli olarak Türkiye için ilerleme raporları hazırlamaya devam etmektedir. Türkiye’nin kaydettiği gelişmeye ilişkin komisyon tarafından hazırlanan ilerleme raporlarında genel olarak, Türkiye’nin Siyasi ve Ekonomik kriterler açısından durumu değerlendirilmekte ve üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği gözden geçirilmektedir
1998 YILI İLERLEME RAPORU
Raporun yapısı, Kopenhag AB Konseyi sonuçlar bildirgesini dikkate almaktadır. Rapor:
- özellikle Ortaklık Anlaşması çerçevesinde, Türkiye ve Avrupa Birliği arasında şimdiye kadarki ilişkileri anlatmakta;
- AB Konsey’nin atıf yapığı politik koşullar (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması) bakımından mevcut durumu analiz etmekte;
- AB Konseyi’nin atıf yaptığı ekonomik koşullar (piyasa ekonomisi, AB içindeki rekabet baskısıyla başa çıkma yeteneği) bakımından Türkiye’nin durumunu ve perspektiflerini değerlendirmekte;
- Türkiye’nin, üyelik yükümlülüklerini, yani AB Antlaşması’nda, talî mevzuatta ve politikalarda yer alan Avrupa Birliği müktesebatını üstlenme yeteneğini incelemekte; ve
- 4 Mart 1998 tarihli Komisyon tebliğinde ortaya konulan Avrupa stratejisine özel referans ile, katılım yolunda Türkiye’nin durumuna ve perspektiflerine ilişkin genel bir değerlendirme sunmaktadır.
-
ÜYELİK KRİTERLERİ
1. Siyasi kriterler
1.1.Demokrasi ve hukukun üstünlüğü
Türkiye’de kamu otoritelerinin örgütlenişi, demokratik bir sistemin temel özelliklerinin çoğuna sahiptir.Otoriteler, genel olarak, Topluluk müktesebatıyla uyumlu mevzuat hazırlama ve uygulama kabiliyetinde olan ehil bir idareye sahiptirler. Ancak, çeşitli faktörler, bu otoritelerin, Avrupa Birliği’nin üye devletlerindeki gibi işlenmesine engel olmaktadır. Millî Güvenlik Kurulu, ordunun siyasî hayatta oynadığı büyük rolü gösterir. Ordu sivil denetime tabi değildir ve hattâ bazen, büyük çaplı bazı baskı uygulayıcı askerî operasyonlar gerçekleştirdiğinde, hükümetin bilgisi olmaksızın hareket ettiği görülmektedir. Adlî sistem içinde, demokratik bir sistemle bağdaşmayan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilkelerine aykırı olan olağanüstü hal mahkemeleri (Devlet Güvenlik Mahkemeleri) vardır. Yargının gerçekten bağımsız olmasını sağlamak ve hukukun üstünlüğüne uygun biçimde işlemesi için ihtiyaç duyduğu insani ve maddi kaynakları yargı sistemine vermek amacıyla büyük çabalar sarf edilmesi gereklidir.
1.2.İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması
Genel olarak, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası hukuk varlığı, medenî ve siyasî hakların korunması için yeterlidir. Türkiye, örgütlenme özgürlüğü gibi hakların kullanılmasında gerçek bir iyileşme sağlamak için gayret göstermiştir.. Diğer yandan, ve esas olarak güneydoğudaki durumla bağlantılı nedenlerle, diğer medenî ve siyasî hakların durumu hâlâ endişe vericidir. Hazırlık aşamasında olan reformlara rağmen, Gündem 2000’de Komisyon’un yaptığı durum değerlendirmesinden bu yana, bu hakların korunmasında maddî bir iyileşme olmamıştır. 14 Nisan’da, BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 54ncü toplantısında, Avrupa Birliği, Türkiye’den işkence, yargısız infaz ve kayıp haberleri gelmeye devam ettiğini vurguladı. Güneydoğu Türkiye’de uygulanan olağanüstü hâl çerçevesinde devreye sokulan istisnaî tedbirler, yasayla garanti edilen hakların normal kullanımını kısıtlamaya devam etmektedir. Bir başka problem, pek çok işkence vakasına yol açmış olan gözaltı mevzuatı başta olmak üzere belirli yasaların uygulanmasıdır. Esas olarak terörle mücadele yasasının sürekli uygulanması nedeniyle, ifade özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlıdır.
1.3.Kıbrıs Konusu
27 Ocak 1997 tarihinde, Denktaş ve Cumhurbaşkanı Demirel, kuzey Kıbrıs’ın kademeli olarak Türkiye ile bütünleşmesi hakkında bir ortak açıklama yaptılar.. Temmuz ayında, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs, ekonomik ve malî bütünleşme, güvenlik, savunma ve dış politika alanlarında kısmî bütünleşme sağlamak için gerekli tedbirleri oluşturmakla görevli bir Ortaklık Konseyi kuran bir Ortaklık Anlaşması imzaladılar. Komisyon Türkiye tarafından alınan tedbirlerin, Avrupa Birliği’nin onayladığı ilgili BM kararlarında ifadesini bulan uluslararası hukuk ile bağdaşmadığı görüşündedir.
1.4.Genel değerlendirme
Politik açıdan, değerlendirme, kamu otoritelerinin işleyişinde bazı anormallikler olduğunu, insan hakları ihlallerinin devam ettiğini ve azınlıklara muamele konusunda önemli eksikler bulunduğunu göstermektedir. Ordunun sivil denetiminin olmayışı, kaygı vericidir. Millî Güvenlik Kurulu kanalıyla ordunun politik yaşamda oynadığı büyük rol, bunu yansıtmaktadır. Güneydoğu Türkiye’deki duruma askerî olmayan, sivil bir çözüm bulunmalıdır, zira ülkede gözlenen medenî ve siyasî hak ihlallerinin pek çoğu şu veya bu şekilde bu konuyla bağlantılıdır. Komisyon, Türk hükümetinin ülkedeki insan hakları ihlallerine karşı mücadele etmede kararlılığını kabul etmektedir, fakat bunun şimdiye kadar pratikte önemli herhangi bir sonucu olmamıştır. Türkiye’nin 1995’te içine girdiği demokratik reform süreci devam etmelidir. Bu sorunların çözülmesine ek olarak, Türkiye, muhtelif komşu ülkelerle tüm anlaşmazlıkların uluslar arası hukuka uygun olarak barışçı yollarla çözümlenmesine yapıcı bir katkıda bulunmalıdır.
2. Ekonomik kriterler
Türkiye’nin ekonomik durumunu ve görünümünü değerlendirirken Komisyon’un kılavuzu, Kopenhag AB Konseyi’nin (Haziran 1993) sonuçlar bildirgesi olmuştur. Bu bildirgede, AB’ye katılım için “işleyen bir piyasa ekonomisinin ve Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesinin” şart olduğu belirtilmektedir.
2.1.Genel değerlendirme
Ekonomik açıdan, Türkiye, bir piyasa ekonomisinin temel özelliklerinin çoğuna, hayli gelişkin bir kurumsal ve yasal çerçeveye, dinamik bir özel sektöre ve liberal ticaret kurallarına sahiptir. Ekonomi önemli bir büyüme potansiyeli taşımaktadır ve özellikle, modernleşmesine ciddî şekilde katkıda bulunmuş olan gümrük birliği bağlamında, büyük bir adaptasyon yeteneği sergilemiştir. Bu faktörler, teoride, Türkiye’nin orta vadede rekabet baskısına dayanabilen sağlam bir piyasa ekonomisine erişmesine imkan vermelidir. Ancak, kendi ekonomisini verimli bir şekilde yönetebilmesi ve onun üstünlüklerinden azamî ölçüde istifade edebilmesi için, Türkiye, inandırıcı ve kalıcı bir makroekonomik istikrar çerçevesi kurmalı ve malî sektörün gerçekten aracılık işlevini yerine getirebileceği bir ortam yaratmalıdır.
TÜRKİYE 1999 YILI İLERLEME RAPORU
Daha önceki rapor gibi, bu Düzenli Rapor da, Kopenhag AB Konseyi’nin sonuçlarını dikkate almaktadır. Rapor:
- özellikle Ortaklık Anlaşması çerçevesinde, Türkiye ve Birlik arasındaki ilişkileri anlatmakta;
- AB Konseyi tarafından konulan siyasi koşullar (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması) bakımından durumu analiz etmekte;
- AB Konseyi tarafından belirtilen ekonomik koşullar (işleyen bir piyasa ekonomisi, Birlik içindeki rekabet baskıları ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi) bakımından Türkiye’nin durumunu ve perspektiflerini değerlendirmekte;
- Türkiye’nin, üyelik yükümlülüklerini, yani Antlaşma’da, talî mevzuatta ve Birlik politikalarında yer alan Birlik Müktesebatını üstlenme kapasitesi sorununu incelemekte;
- 4 Mart 1998 tarihli Komisyon tebliğinde ortaya konulan Avrupa Stratejisi’ne özel referans ile, katılım yolunda Türkiye’nin durumuna ve perspektiflerine ilişkin genel bir değerlendirme sunmaktadır.
1.Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkiler
Son gelişmeler
AB-Türkiye ilişkileri, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanması ve yargılanmasından ve 29 Haziran 1999’da Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesince ölüm cezasına mahkum edilmesinden de etkilenmiştir. Öcalan operasyonu, kısa bir süreyle de olsa bazı AB ülkelerinde şiddetli PKK gösterilerine ve Türkiye’de terörist eylemlere yol açtı. Bu bağlamda, Avrupa Birliği 22 Şubat 1999 tarihli Genel İşler Konseyi toplantısında aşağıda verilen açıklamayı yaptı: “Avrupa Birliği, terörizmin tüm biçimlerini kınadığını tekrar eder. Terörizme karşı meşru mücadele, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve demokratik kurallara tam saygı içinde yürütülmelidir. Meşru çıkarlar, şiddet yoluyla değil, politik bir süreç yoluyla ifade edilmelidir. AB, Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasının ölüm, rehin alma,yıldırma ve yaygın tahribatile sonuçlanmış olan kitlesel kargaşa ve şiddet eylemlerine yol açmış olmasını çokbüyük esefle karşılamaktadır. Bu tür şiddet eylemlerinin kabul edilemez ve hiçbir şartaltında hoş görülemez olduğu şeklindeki görüşünü tekrar ifade eder.Avrupa Birliği, Türk Hükümeti tarafından verilen Abdullah Öcalan’ın adil biçimde yargılanacağı güvencesini kaydeder. Bu güvencenin, kendi seçtiği avukatlara erişim imkanıyla ve uluslararası gözlemcilerin davaya kabul edilmesiyle birlikte, bağımsız bir mahkeme önünde hukukun üstünlüğüne uygun bir açık yargılama ve adil ve düzgün muamele anlamına gelmesini bekler. Ölüm cezasına karşı olduğunu bir kez daha vurgular. AB, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tamamen destekler. Aynı zamanda, Türkiye’nin, sorunlarını, insan haklarına ve demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğüne tam saygıyla politik yollardan ve Avrupa Konseyi’nin bir üyesi olarak taahhütlerine uygun biçimde çözmesini bekler Bu bağlamda, terörizme karşı mücadeleyi politik çözümler arayışından ayırmaya ve uzlaşmayı teşvik etmeye yönelik tüm sahici çabaları memnuniyetle karşılar. Bunu desteklemek için, AB, devamlı malî yardım dahil katkıda bulunmaya hazırdır. Türkiye’nin bu sorunları bu tutum içinde ele alma çabaları, AB-Türkiye ilişkilerini ancak olumlu etkileyebilir." 17 Ağustos 1999’da meydana gelen ve büyük bir felaket niteliğindeki deprem de, Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkilemiştir. Uluslararası toplum, bu felaket karşısında, kurtarma ekipleri, tıbbî yardım, yangın söndürme teçhizatı ve malî yardım sağlayarak derhal harekete geçti.
2. Üyelik Kriterleri
2.1. Siyasi kriterler
Şimdiki analiz, 1998 Düzenli Raporu’ndan bu yana sağlanmış olan ilerlemeyi ele almaktadır.
2.1.1.Demokrasi ve hukukun üstünlüğü
1999 yılında yürürlüğe girmiş olan, Uluslararası İş Muamelelerinde Yabancı Memurlara Rüşvet Verilmesine Karşı Mücadele Hakkında OECD Sözleşmesi, Türkiye tarafından imzalanmış fakat henüz onaylanmamıştır. Yargı sistemindeki başlıca yasal değişim, siyasî suçlarla ilgilenen Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) reformuyla ilgilidir. DGM’lerden askerî hakimi çıkaran anayasal ve yasal değişiklikler TBMM tarafındankabul edilerek 22 Haziran 1999’da yürürlüğe girdi. Bu reformun doğrudan bir sonucuolarak, Öcalan davasına bakan Ankara DGM’nin askerî hakimi yerine 23 Haziran1999’da bir sivil hakim getirildi.Yürütme organında önemli herhangi bir gelişme gözlenmedi.Parlamento’nun yapısında değişiklik olmadı. Siyasî partiler sistemiyle ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Ağustos 1999’da Siyasî Partiler Kanunu’nda siyasî partilerin kapatılmasını ve üyelerinin siyasî hayata katılmaktan men edilmelerini zorlaştıran bazı değişiklikler yaptı.
2.1.2.İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması
Son Düzenli Rapor’dan bu yana, çocukların çıkarlarının korunmasını amaçlayan, Çocuk Haklarının Kullanımı Avrupa Sözleşmesi Haziran 1999’da Türkiye tarafından imzalandı.
2.1.3.Medenî ve siyasî haklar
Temmuz 1999’da verdiği bir hükümde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir kez daha, yargısız infazların ve işkencenin varlığını vurguladı. Dolayısıyla, son Düzenli Rapor’da anlatılan durum büyük ölçüde değişmiş değildir. Yine de, Türkiye açıkça doğru yönde giden bazı adımlar atmıştır. Yargısız infazlar ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi, Ocak 1999’da, güvenlik görevlilerine “ikaz edildiklerinde durmayan kişilere tereddütsüz ve doğrudan ateş etme” yetkisini veren bir yasa hükmünü iptal etti. Örgütlenme özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü ile ilgili durum değişmemiştir. Bu özgürlükler, son Düzenli Rapor’da değinilen kısıtlamalara tabi olmaya devam etmektedir.Din özgürlüğü bakımından, Lozan Antlaşması ile tanınan dinsel azınlıklar ve diğerdinsel azınlıklar arasında bir muamele farklılığı hâlâ mevcuttur. Kadınların statüsüyle ilgili olarak, Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Kaldırılması BM Sözleşmesi’ne Türkiye’nin koymuş olduğu çekincelerin Temmuz 1999’da kaldırılması olumlu bir gelişmedir
2.1.4.İnsan haklarını koruma araçları
Son rapordan bu yana, Türkiye’de medenî ve siyasî haklarile ilgili durum önemli ölçüde değişmiş değildir. Çeşitli kaynaklar, işkencenin,kaybolmaların ve yargısız infazların varlığını vurgulamaya devam etmektedir
2.1.5.Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
Bu haklarla ilgili özel bir gelişme olmamıştır
2.1.6.Azınlık Hakları ve Azınlıkların Korunması
Öcalan’ın yargılanması bağlamında bazı üye devletlerce ifade edilen ümitlerin aksine, Kürt sorunu konusunda bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bu ümitler, Öcalan’ın ve diğer bazı önemli PKK mensuplarının tutuklanmasıyla terörizmin kontrol altına alınmasının kolaylaşacağı ve Güneydoğu’nun sorunlarına sivil bir çözüm bulma şansının artacağı beklentisine dayanıyordu.
2.1.7.Kıbrıs konusu
Son düzenli rapordan bu yana, özellikle Türkiye’ye karşı Kıbrıs devletlerarası davası bağlamında (başvuru no: 25781/94), Kuzey Kıbrıs’taki durumla ilgili başka hususlar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne intikal etmiştir.
2.1.8.Genel değerlendirme
Son gelişmeler, Türkiye’de bir demokratik sistemin temel özellikleri mevcut olmakla beraber, ülkenin Kopenhag siyasi kriterlerini hâlâ karşılamadığını teyit etmektedir
3. Ekonomik kriterler
1998’deki Düzenli Rapor’da, Komisyon şu tespitlerde bulunuyordu: “Türkiye, bir piyasa ekonomisinin temel özelliklerinin çoğuna … sahiptir” ve “… özellikle, … gümrük birliği bağlamında gösterilen büyük uyum kabiliyeti ve ispatlanan dikkate değer büyüme potansiyeli, orta vadede Türkiye’nin rekabet baskısına direnebilen sağlam bir piyasa ekonomisine kavuşmasına imkan vermelidir.” Görüş’ten bu yana Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin incelenmesinde, Komisyon’un
yaklaşımına Haziran 1993’te düzenlenen Kopenhag AB Konseyi’nin sonuçları yön vermiştir. Bu sonuçlarda, Birlik üyeliğinin şunları gerekli kıldığı belirtiliyordu:
• işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı;
• Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi.
3.1.Ekonomik gelişmeler
Güçlü bir büyümenin yaşandığı üç yıldan sonra, ekonomik aktivite 1998 ortalarından itibaren önemli ölçüde yavaşladı. Rusya’daki malî bunalım, Türk ekonomisini, esas olarak malî piyasalar üzerindeki olumsuz etkileri yoluyla sarstı. Önemli hacimde bir kısa vadeli sermaye kaçışının bir sonucu olarak, faiz oranları 1998 sonbaharında bir hayli yükseldi. Bu yükselme, özel yatırımları bastırırken, kamu açığını finanse etmenin maliyetlerini çok büyük ölçüde artırdı. 17 Ağustos 1999’da, büyük bir deprem Türkiye’nin endüstriyel merkez bölgesini vurdu ve büyük hasara neden oldu.
3.1.1.Kopenhag kriterleri açısından değerlendirme
İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı
Dış serbestleşme açısından, Türkiye, gümrük birliği çerçevesindeki taahhütlerine uygun olarak, AB ortak ülkeleriyle tercihli ticaret anlaşmaları müzakere edilmesinde daha fazla ilerleme kaydetmiştir. Örnek olarak, tüm AB aday ülkeleriyle Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalamıştır. Malî sektörde devam eden çarpıklıklar, küçük ve orta boy işletmelerin gelişmesini olumsuz etkilemektedir. Bununla beraber, bankalar yasasındaki son değişiklik, sektörde saydamlığı arttırmak amacıyla daha sıkı düzenlemeler getirmiştir. Türkiye, işleyen bir piyasa ekonomisinin özelliklerinden pek çoğuna sahiptir. Özellikle enflasyonist baskıların ve kamu açıklarının azaltılmasında, makroekonomik istikrar
yolunda ilerleme kaydetmiştir
Birlik içindeki rekabet baskısıyla ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesi
Devlet işletmeleri yeniden yapılandırılmalı ve tüm işletmeler daha yüksek verimlilik için yatırım yapmalıdırlar. Bundan başka, işletmeler dış finansman imkanlarına ne kadar fazla erişebilirlerse ve yeniden yapılanma ve yenilenme konusunda ne kadar başarılı olurlarsa, adaptasyon kapasiteleri de o kadar büyük olacaktır
TÜRKİYE 2000 YILI İLERLEME RAPORU
Daha önceki düzenli raporlara paralel olarak, bu rapor:
- özellikle Ortaklık anlaşması çerçevesinde, Türkiye ve Birlik arasındaki ilişkileri anlatmakta;
- 1993 Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen siyasal kriterler (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması) açısından durumu analiz etmekte;
- Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen ekonomik kriterler (işleyen bir piyasa ekonomisi ve Birlik içindeki rekabet baskıları ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi) açısından Türkiye’nin durumun ve perspektiflerini değerlendirmekte;
- Türkiye’nin, üyelik vecibelerini, yani Antlaşmalar’da, tali mevzuatta ve Birlik politikalarında ifade edilen müktesebatı, üstlenme kapasitesi konusunu ele almaktadır. Bu kısım, sadece mevzuatın uyumlulaştırılmasını değil, aynı zamanda, sırasıyla Aralık 1995 ve Haziran 2000 tarihli Madrid ve Feira AB Konseyleri tarafından talep edildiği gibi, müktesebatı uygulamak ve icra etmek için gereken adli ve idari kapasitenin geliştirilmesini de kapsamaktadır. Madrid’de , AB Konseyi, aday ülkelerin uyumlu bütünleşmesinin koşullarını yaratmak üzere, bu ülkelerin kendi idari yapılarını uyarlamalarının zorunlu olduğunu vurguladı. Haziran 2000’deki Feira AB Konseyi ise, aday ülkelerin müktesebatı etkin biçimde uygulama ve icra etme kapasitelerinin yaşamsal önemine dikkat çekti ve bunun için, adayların, kendi idari ve adli yapılarını güçlendirmeye yönelik önemli çabalar göstermelerinin gerekli olduğunu ekledi. Bu rapor, 1999 düzenli raporundan bu yana kaydedilen ilerlemeyi dikkate almaktadır. Kapsadığı dönem, 30Eylül 2000 tarihine kadarki dönemdir. Ancak, bazı özel durumlarda, söz konusu tarihten sonra alınan tedbirler debelirtilmektedir.
Rapor çok çeşitli bilgi kaynaklarına dayanmaktadır. Aday ülkeler, son düzenli raporun yayımlanmasından beri üyelik hazırlıklarında kaydedilen ilerleme hakkında bilgi vermeye davet edilmişlerdir. Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ve müktesebatın analitik incelenmesine hazırlık bağlamında aday ülkelerce verilmiş olan bilgiler, ilave kaynaklar olarak hizmet etmiştir. Raporun hazırlanmasında, Konsey tartışmaları ve Avrupa Parlamentosu raporları ve kararları2 dikkate alınmıştır. Komisyon, çeşitli uluslararası kuruluşlarca yapılan değerlendirmeler ve özellikle Avrupa Konseyi, AGİT, uluslararası mali kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin katkılarından da
yararlanmıştır. Ancak, topluluk müktesebatının bazı alanlarında, yapılan değerlendirmeleri bütünlemek için bilgilerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
-
Üyelik kriterleri
-
Siyasal kriterler
Haziran 1993’te Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen, aday ülkelerce katılım için yerine getirilmesi gereken siyasal kriterler, bu ülkelerin “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların sayılmasını ve korunmasını garanti eden kurumların istikrarını” sağlamış olmasını öngörm ektedir.
1.1.Demokrasi ve hukukun üstünlüğü
Parlamento
Parlamentonun yapısında değişiklik olmamıştır ve yetkilerine saygı gösterilmeye devam edilmektedir.
Muhalefet, parlamentonun faaliyetlerine tam olarak katılmaktadır.
Yürütme
Yürütmenin yapısında önemli bir değişiklik, katılım amacına yönelik olarak AB konularında içsel
koordinasyonun güçlendirilmesidir.
Yargı sistemi
Geçen bir yıl içinde gerçekleşen olumlu bir gelişme, yargıç ve savcıların sayısının (adaylar dahil) 8.300’den 9.947’ye çıkmasıdır. Mart 2000’de işe alınan yeni personel ile, bu sayının 10.347’ye yükselmesi söz konusudur.
Adalet Bakanlığı, bu artışın, ekstra personel ihtiyacını karşıladığı görüşündedir.
Yolsuzluğa karşı tedbirler
Bu yılın başından beri, yolsuzluk konusu siyasal gündemin üst sıralarında olmuş, iki parti başkanına yönelik yolsuzluk iddiaları hakkında meclis soruşturmaları yapılmıştır. Yolsuzluk yaygın olmaya devam etmekte ve ciddi bir kaygı konusu olmayı sürdürmektedir.
Milli Güvenlik Kurulu
Türkiye’nin siyasal yaşamında Milli Güvenlik Kurulu’nun oynadığı rolde herhangi bir değişiklik olmamıştır
1.2.İnsan hakları ve azınlıkların korunması
Türkiye’deki genel insan hakları durumu, 1996 yılında Avrupa Konseyi tarafından açılmış olan izleme prosedürü altındadır. Bu bağlamda, üye devletlerin vecibelerini ve taahhütlerini yerine getirmesi hakkında Avrupa Konseyi Komitesi, 2000 yılı Mart ayında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu ziyaretle ilgili rapor henüz yayımlanmamıştır.
Medeni ve Siyasi Haklar
Türkiye’de işkence ve kötü muamele açısından durum pek fazla değişmemiştir. Ölüm cezası hâlâ kaldırılmamıştır, fakat bu cezanın infazı üzerine de facto moratoryum, Abdullah Öcalan davası
dahil, devam ettirilmiştir.
Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
Kültürel haklar ile ilgili olarak, 31 Mart 2000 tarihinde Yargıtay tarafından kabul edilen ve Medeni Kanun çerçevesinde bireylerin, çocuklarına, (Kürtçe adlar dahil) kendi seçtikleri herhangi bir adı verme özgürlüğünü teyit eden karar ile, olumlu bir gelişme gerçekleşmiştir. Uygulamada, bazı adlar, nüfus kayıt memurları tarafından bazen kabul edilmemektedir. Yargıtay’ın kararı, mevzuatta bir değişikliğin yolunu açmalıdır.
Fırsat eşitliği bakımından, kadın-erkek eşitsizliği hâlâ büyüktür. Doğu Türkiye başta olmak üzere, kızlar için okullaşma oranlarının düşük olması nedeniyle, okumaz-yazmazlık oranı, kadınlar için %25, erkekler için %6 civarındadır. Kadınların eğitim durumunu iyileştirmek için daha çok çalışma gereği vardır. Muamele eşitliği açısından, AT müktesebatı ile uygunluk henüz sağlanmamıştır
Sendikaların rolü ve grev hakkı ile ilgili olarak zorluklar devam etmektedir Çocuk hakları ve çocuk emeği açısından, yasalar ve yönetmelikler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun olmakla
beraber, bunların icrası arzu edildiği gibi olmaktan uzaktır
Azınlık hakları ve azınlıkların korunması
Türkiye, Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi’ni henüz imzalamamıştır ve Lozan Antlaşması ile tarif edilenlerden başka azınlıkları tanımamaktadır.
1.3.Kıbrıs konusu
Kıbrıslı Rum ve Türk liderlerini dolaysız görüşmelere girmeye davet eden 1250 sayılı ve 29 Haziran 1999 tarihli BM Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde, birinci tur “dolaylı görüşmeler” 3 Aralık 1999 tarihinde New York’ta başladı. Birinci tur, Kıbrıs sorunu üzerine gelecekte özlü dolaysız müzakereler için zemin hazırlama amacıyla düzenlendi.
1.4.Genel değerlendirme
Son düzenli rapordan bu yana olumlu bir gelişme, Türk toplumunda, AB’ye katılım amacıyla gerekli olan siyasal reformlar konusunda geniş çaplı bir tartışmanın başlamış olmasıdır. Bu bağlamda iki önemli girişimde bulunulmuştur: bazı uluslararası insan hakları belgelerinin imzalanması ve İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu’nun çalışmasının hükümetçe kısa bir süre önce onaylanması. Ancak, geçen yıla kıyasla, temel durumda pek az iyileşme olmuştur ve Türkiye’nin durumu Kopenhag siyasal kriterlerine hâlâ uygun değildir.
Dostları ilə paylaş: |