T c istanbul 13. AĞir ceza mahkemesi



Yüklə 454,92 Kb.
səhifə4/5
tarix22.01.2019
ölçüsü454,92 Kb.
#101417
1   2   3   4   5

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :”kabul etmiyorum.”

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın: “ifade tutanağı açık, “

Salonda söz almadan konuşmalar oldu.

Cumhuriyet savcısı Nihat Taşkın: “peki teşekkür ederim Sayın başkanım.”

Mahkeme Başkanı:” bitti mi sorunuz,”

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın: “ bitti sayın başkanım,”

Mahkeme Başkanı:” sorulacak sualiniz var mı?”

Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi:Sayın Abdulmuttalip Tonçer PKK silahları nereden sağlıyor?”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” ben şuna şahit oldum, sene 90 yıllarında ben çukurca da idim yani bu operasyon olduğu zaman şeye kuzey ırak a o Saddam dönemi idi millet kaçtı, ıraklılar kaçtığı zaman belki bir milyon adet belki daha kısa belki daha az, milletin silahına hep PKK el koydu. PKK ya verirdi o karakollar Saddam a ait karakollar sınır karakolları PKK daha yakın olduğu için bütün havan, büyük silahlara uçaksavarlara el konuldu. Çünkü kendileri askerler sadece tek bir silahla yani hafif silahları ile geri çekilip kaçtılar. O büyük bütün mühimmatlar PKK nın elindedir ve bu şekilde bu PKK mücadelesi devam ederse PKK nın on onbeş yıl daha mermisi de cephanesi de vardır. şu anda orda Kalimarseden tut da Haftanin bölgesine kadar”

Sanık Doğu Perinçek :” sizin bildiğiniz kadarı ile başka devletlerden de silah aldığı vakii mi. böle bir şey var mı?”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” hiç öyle bir şey duymadım, “

Sanık Doğu Perinçek:” Türk ordusundan ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu subaylarından PKK ya silah gittiği yönünde bir bilginiz var mı?”

Sankı Abdulmuttalip Tonçer:” hayır efendim ben 30-31-12 -1998 tarihinde bir tane kişi Samanyolu TV de yapmış olduğu röportajdan dolayı ikisinin de yani samantv hakkında da o kişi hakkında da suç duyurusunda bulundum. PKK pardon Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman bu tip şeylere girmez. Bırakın silahı ilişki bile kurmaz. Öyle bir şey olur mu ben görmedim tanık olmadım. Yapana da hakkında davacıyım zaten.”

Sanık Doğu Perinçek:” siz sorgunuzda savcıların size orda Türk Silahlı Kuvvetler mensuplarının güneydoğu bölgesinde bazı suçlar işlediklerine dair bilgi sorduğunuzu ve o yönde itiraflarda bulunmaya yönlendirdiklerini söylediniz, bu suçların türü hakkında da herhangi bir açıklama yaptılar mı savcılar.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” şimdi şöyle güneydoğuda bazı hayır böyle direkt bir olay ilgili bir şey söylemediler, sadece orda kanundışı işler oluyor, bunlarla ilgili bize bilgi verirsen kişilerin yani o bölgede hangi komutanlar var biz sana yardımcı oluruz bu davaya da girmezsin hatta ben bu olayı da bilmiyordum, bu Ergenekon olduğunu bilmiyordum.”

Sanık Doğu Perinçek:” son bir soru, Cizre halkı Doğu Perinçek i sever mi?”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Cizre halkı şu şekil sever, daha önce yapmış olduğum ben burda da tanık oldum. Kameralarda milliyetçi olduğunu gerçekten güneydoğuda bir sorun olduğunu ve bunun işçi partisi olarak bir an önce dile getirilmesi ki bunu PKK nın işine yaramaz, ben bunu biliyorum.”

Sanık Hayrettin Ertekin söz istedi verildi: sayın başkanım birkaç hususu ismim geçtiği için ben açıklamak istiyorum. Bu Bursa daki para tahsilatı olayını ben detaylı şekilde açıklamıştım. Ali ordan telefon açtığını hatırlıyorum şimdi parasının bittiğini bu araba ile burda olduğunu eşinin yanında olduğunu, bu aldığı paradan kullanabilir miyim dediğinde tamam kullan senin kullanabilirsin madem öyle ise benzin de alabilirsin demiştim. Bunu biraz önce söylemeye çalıştı, para al kullan falan demişim herhalde o parayı kullan demişim onu da kullanmış ben bilmiyorum çünkü görmedim para falan gelmedi. Zaten çok gördüğüm biri değildi Ali. Ordaki oğlumun yanındaki çalışan Kaan bey ve Faik bey o Faruk beyin kardeşi Faik bey ile muhatap olurlar. Yani ona bağlı olarak çalışırlar, ikincisi Adil Timurtaş isimli şahsı çay içtiğimizi ben hatırlamıyorum ama bir yanına biri gelmişti ben orda ikaz etmiştim senin bak durumun belli arkadaşlarını falan buraya getirip kendini sıkıntıya sokma bir daha, çünkü ben tesadüf o gün ordaydım. Tesadüf gördüm çünkü o yere gitmiyorum. Bulundukları yerin üst katı benim ofisim bulunduğu yerin bir üst katıdır. Tesadüf sadece bir tane tuvalet olduğu için orda onun işyerinde o tuvalete inmek üzere bunların oradan geçiyorum başka yerden geçiş yok, ondan dolayı gittiğimde bir gün baktım yanında birileri vardı, daha birileri dediğim daha doğrusu bir kişi vardı, böyle kısa boylu biri dedi ki, benim dedi komutanım dedi peki komutanın gelmiş çay falan ısmarlayım bakın dedim daha sonra bu tanışıklık şeyini söyleyince o misafir gittikten sonra dedim ali bak senin durumun bu sakın bir daha buraya arkadaşlarını falan çağırma, senin yerini tespit ederler bir daha dikkatli ol diye uyarmıştım kendisini bunu açıklamak istiyorum teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı:” avukat arkadaşlardan soru soracak kimse var mı?”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” gerçi bu soruldu ama ben biraz daha netleştirmek istiyorum o nedenle soruyorum, bu glock marka tabancayı kimden almıştınız.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer:” Basri diye bir arkadaşım.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” nerden almıştınız.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Bu Silopi den, merkezden.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” Ne kadara almıştınız, toplam fiyatı “

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Bana 2,5 milyar dedi, ben de kendisine 1 milyarım olduğunu çünkü daha önce ben bir tane tabanca aldım. 2 milyara almıştım ben o zaman 2 milyar parasını verdim o da yarı vermiştim ondan sonra öbür seferde ben gittiğimde kendisine tatmin Ettim parasını verdim o yüzden bana zaten güveniyordu ben dedim ben sonra sana 1,5 milyar daha göndereceğim. Ancak param çıkmadığı için ben dedim durumum budur, olmazsa sana da veririm. Yok dedi canın sağ olsun o parayı da vermedim. Yani 1milyar 300 daha vermem lazımdı, vermedim onu da.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” Bu tabancayı alırken borç aldınız mı bir yerden.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” efendim,”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” Borç para aldınız mı bir yerden.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” hayır, benim eşimin iki tane”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” Ne amaçla aldınız, “

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Ben kendimi korumak için. çünkü yaralandım, iki yıl önce yani bir yıldır buradayım işte bir buçuk iki oldu işte tarih var, raporu verdim sizin heyetinize, PKK tarafından onlar PKK lı değilim diyorlar ama çünkü benim kimseyle musibetim olmadığı için vuruldum yaralandım diye mecbur almak zorunda kaldım.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” en son Muş ta idiniz galiba değil mi.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Muş ta idim, muş emniyetinin haberi var, ben ordan Mardin e gittim.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” o sıralar tabanca var mıydı, yanınızda.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Hayır efendim”.

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:”peki biraz önce korumak amacı ile kendimi korumak amacı ile aldım demiştin, tabancayı niye yanında taşımadınız tabancayı. “

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :”efendim bir tabancam alındı, jandarmada benim işyerim önemlidir benim yürüdüğüm zaman PKK beni o anda bulamayacak ancak, bir yere baskın yaparsa, PKK şüpheli hareketler yapmaz bir yerde bekleyecek, orda beni bekle öldürmek için öyle bir şey yapmaz. Aniden saldırır yani hücum eder bir adres önemlidir. Ben silahı alındı diye o gün almadım yani artık ordaydı. Hiç çıkartmadım dışarıya zaten. “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” ruhsat için başvurdunuz mu tabanca ruhsatı için.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” evet başvurdum orda evrakını arz ettim ben ama param çıkmadı alamadım.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” ne kadarmış masrafı.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” valla 3,4 milyardan bahsettiler. öyle bir şey yani.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” bu Bursa ya gittiğiniz zaman ne amaçla gitmiştiniz.?”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” benim eşimin dayı yani zaten bizim Hasköy de hepsi aşiret birbirini tanıyorlar, akrabalar. Rahatsız, “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:”akraba ziyaretine.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” hı hı evet.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” Hayrettin Ertekin in parasının tahsil edileceğinden haberiniz var mıydı. alacağı varmış.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer:” hayır. Ben şu şekil haberdarım, böyle bir şanzıman alacağını biliyorum haberim var, çağrı da bana söyledi, Kaan da söyledi. Ancak bunlar bulamamışlar, gönderdiler mi onu ben bilmiyorum. Sadece Kaan dedi ki bulmamışlar herhalde bende hayrettin bey e dedim ki ben eşimle gidiyorum ama araba bende. Dedim bir gün gidip geleceğim. Çünkü yakın olduğu için. Hayrettin ben giderken bir uğrayayım onlara dedi ki, uğrarsan bir uğra dedi gitmişken bir uğra ne oldu. Bende gittim kendileri ile görüştüm kişiler dedi para şu anda olmadığını, şu anda para yok üzerimizde. Senet verelim dediler hayrettin bey de dedi ki tamam o zaman üç senet versinler ciro yapsınlar imza atsınlar paramızı göndersinler. Sonra 800 YTL buldular, bende kendileri ile güzel dost oldum. O senedi geri aldılar. 800 milyonda 100 milyon mu ney harcadım diğer parayı Kaan a verdim. Zaten hayrettin bey e ben söylemiyordum onu para aldım getirdim söylemedim. Kaan biliyor not defteri var.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:”Bursa ya giderken yeterli paranız var mıydı?”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” efendim.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:”Bursa ya giderken yeterli paranız var mıydı, yol masrafı orda yeme içme falan.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer:” var benim çalıştığım yerde en son ben tek kişiyim zaten on tane kuyumcu arkadaş en alttaki kuyumcu arkadaşta birde yan pasajda gümüş parlatma olsun işte altın olsun gönderiyorlar. “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” bursa da paraya ihtiyacınız oldu mu onu soruyorum.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :” Yani şu şekil benzin param vardı gideceğim yer zaten malum akrabanın evi idi, “

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:”paraya ihtiyacınız yoktu,”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer:” yani yeterliydi param. bunu kimseye söylemiyorum ki yani ben param yok. kimseye diyemem ki.”

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese:” peki Bursa ya giderken tabancanız var mıydı yanınızda.”

Sanık Abdulmuttalip Tonçer :”ben tabanca almadım yanıma efendim. ben çünkü gene arz ettiğim gibi ben gerçekten o silahı hiçbir şekilde çıkartmadım.”



Sanık Abdulmuttalip Tonçer müdafii Av. Fatih Büyükyurt: Dikkat buyurulacağı üzere müvekkilim her soruya uzun uzun konuşarak cevap vermiştir. Ve yalan söyleyen kişinin de kısa cevaplar vermeyi tercih ettiği çünkü bilahare sorduğunda şaşıracağını bildiği için kısa cevaplar vereceği bilinmektedir. Yine dikkat buyrulacağı üzere sayın hakimimizin soruları ile sorulanı cevapları ile size verilen cevaplar aynıdır. Kelime kelime aynıdır. Bu itibarla müvekkilimin öncelikle yalan söylemediği hiçbir çelişkisi olmadığı sabittir diye düşünüyorum. Diğer yandan baktığımızda müvekkil askerliğini JİT olarak tanımlanan jandarma istihbarat ta resmi bir kurumda resmi görevle tamamlamıştır. Daha sonra da gönüllü köy korucusu olmuştur. Benim bildiğim kadarı ile devletin devamlılığı prensibi vardır ve bunda bir değişme yoktur. O tarihte yasal olan bu çalışma sonradan yasa dışı da olmadığına göre o tarihi farklı anlamlarla sorgulamak çok doğru mudur diye insan düşünüyor. Gayri ihtiyari. Ama bu çalışması sırasında müvekkilim ne yapmıştır tabi bölgede Türkçe biraz zayıf özellikle düzgün Türkçe ile konuşandan ziyade halkın rahatlıkla iletişim kuracağı insan lazım. Bölgeyi bilen insan lazım işte müvekkilim de izcilik olarak veya iletişim olarak adlandırılacak şekilde burada hizmet yapmıştır. Ancak bu hizmeti sırasında tabiî ki başarılı olmuştur. Bu başarısından dolayı da PKK ya hedef olmuştur. Şimdi hepimizin malumu ufacık bir kuşkuda bir kamu görevlisi koruma ister, bir değil beş değil yedi yirmi artar, ama bununla birlikte ve tabiî ki müvekkilim de koruma ihtiyacındadır, ruhsatlı silah alacak parası yoktur. O takdirde yapılacak şey bellidir, ruhsatsız bir silah almak zorunda kalmıştır. Hiç kimse kahramanlık gösterebilir bir olay anında ama olayın heyecanı bittikten sonra o cesaretini kolay kolay devam edip de bu hedef haline gelemez. Bununla birlikte yüce mahkemede bilir ki en basit şu an aklıma gelen Hiram Abbas tır. Türkiye deki en iyi silah kullanan insan olmasına rağmen iki silahı ile birlikte öldürülmüştür. Silah hiçbir zaman sizi direkt koruyamaz o yüzden silahınızın olduğunun bilinmesi yeterlidir hasımlar tarafından silah taşıman anlamsızdır çünkü silaha sarılmak yerine vücut hareketi ile kurtarırsınız nitekim biraz evvel anlattı, vücut esnekliği ile arabada yapılan saldırıda Gaziosmanpaşa da yapılan saldırıda kendisini korumuş. Biraz evvel dikkat ettim sayın savcımız niye silahı yanında taşımıyorsun diye de adeta bir soru oldu. Bir silahın sahibi iseniz her zaman taşımak zorunda değilsiniz ama bir silah ile korunmak mecburiyetinde olduğu silahın da bu amaçla edinildiği sabittir. Diğer taraftan bakıldığında müvekkilim bir kod adı kullandığı düşüncesi ile itham edilmektedir. Benim bildiğim kadarı ile kod adı kişinin kendisini gizlemek amacı ile kullanılan bir tiplemedir. Bir de halk arasında çok var olan bir şey vardır, nam, lakap diye de adlandırdığımız hatta bazı kişiler vardır ki gerçek adı ile değil de lakabı ile tanınır. Bu gün artık Cizreli Ali müvekkilimin lakabı haline gelmiştir. Bunun tanımlaması da çok basittir. Yakalandığı bölgede iki tane zabıta tahkikatı çıkarırsın birisi Cizreli Ali, birisi Abdulmuttalip Tonçer olarak Abdulmuttalip Tonçer üç gün sonra bulunur zabıtalar tarafından, ama Cizreli Ali derhal bulunur. Ve sürekli olarak da herkesin kendisini bu şekilde tanıdığını bildirmektedir. Bu itibarla bunun kod adı olduğu tartışmasının devamını da çok faydalı olmadığı düşüncesindeyim. Ayrıca müvekkilimin işte Bursa da gidip tahsilat yaptığı veya işte bilmem nerde haraç aldığı falan gibi bir takım söylemler ortaya çıkıyor. Peki ama böyle bir şey varsa bunun şikayetçisi olması gerekirdi diye düşünüyorum. Şikayetçisi olmayan bir eylem burada suçlamaya konu olabilir mi diye düşünmek gerektiği inancındayım. Diğer taraftan Adil Timurtaş dı zannederim başka bir itirafçı, bu itirafçı ile görüşmesi gene bir suçlama konusu oluyor. Biraz evvel sayın savcımız beyan etti Fatih Cumhuriyeti Savcılığında bu kişinin hakkında tahkikat varmış, şimdi ben mi kaçırdım bilmiyorum ama gazeteleri Adil Timurtaş hakkında böyle bir tahkikat olduğu kamuoyunca kesin bilinen bir olay değil. Bu itibarla müvekkilimin de bu şeyden tahkikattan haberi olmadığını kabul etmemek mümkün de değil diye düşünüyorum. Bir insan hakkında tahkikat olabilir. Tanıdığı dönemde tahkikat var mıydı yoktu. Sonrasında kaçırmış olabilir bu bilgiyi. Buna rağmen bunda ısrar edilmesi ise son derece çelişki diye düşünüyorum. Sayın savcımız beni affetsin ama, keza burada dikkat ediyorum bir bayan arkadaş ile konuşması, işte yapılan şakalar veya PKK nın bir eyleminden sonra o duygusallıkla söylenen kelimeler bile suçlamaya konu edilebiliyor biz sıcak kanlı insanlarız Sayın başkanım, Türk insanı. Kendi yakını olmasa bile bir düğünde çok yakın ağlayabilen veya gazze deki olayı gördüğünde ağlayabilen en ufak bir uzak tanıdığın düğününde oynayabilen böyle bir yapımız var hatta kısa süre önce o hezeyanla Davos da farklı bir platform doğdu. Oradaki de bizim insanımız ve doğal olarak o anki heyecanı ile hareket etti. Şimdi müvekkilim bir düzeydeki insanın o duygusallıkla konuşması alkışlanırken müvekkilimin PKK ya ilişkin beyanları suçlama konusu olmamalıdır. Ve hatta burada dikkat ettim bir buzdolabının nerede olduğu dahi suçlamaya konu edilebiliyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa Makivellinin Hükümdar prens isimli eserinde vardır, kanıtlar zaman içinde bir dönem suç olarak suçluluğun delili olarak görülen kanıtlar zaman içinde suçsuzluğun delili olarak algılanabiliyor işte bizde Nazım Hikmet, işte Adnan Menderes, bunlar yaşandı sanırım şu ana kadar sorulan sorular veya aleyhe deliller iddia makamı tarafından aleyhe gözüken deliller bir on yıl sonra veya hatta bu gün başka bir dosyada böyle anlı şanlı dosyada değil de başka bir dosyada geçse idi, hiçbirisi delil olmazdı. Müşteki taraf bunları ileri sürdüğünde de bunlar hakkında suç duyurusunda bulunun avukat bey denirdi. Yüce mahkemenin bu iddiaları bu olaya ilişkin sadece bu olaya ilişkin değil de biraz yukarda genel olaylar babından alarak değerlendirmesini talep ediyorum. Tabi dilekçemde tekrarladığım üzere Sayın başkanım, müvekkilim aleyhine somut bir delil olmadığı suçlamanın tamamen soyut şüpheye dayandığı kanaatindeyim ilerde beraat edeceği inancındayım ancak şu ana kadarki tutukluluğu kesinlikle mağduriyetine sebeptir onunda ötesinde müvekkilim zaten idama mahkum edildi, bu gün Anadolu insanına has çok güzel bir üslupla bölgeyi güneydoğuyu Türkiye nin sorunlarını çok güzel açıkladı bence. O arada kendi hakkında hükmü de çok güzel açıkladı, her şeyin bilincinde. PKK sanırım müvekkilimin itirafçı olduğunu unutmadı ve unutmayacak. Sayın savcımız özellikle adres açıklamasını istiyor, adres açıklandığında neler olacağın malum. İfadenin gizlenmesi ile adresin gizlenmesi farklı şeyler. Müvekkilim buradan çıktığında da zaten idama mahkûm yani PKK tarafından öldürülecek. Ama en azından yaşadığı süreyi özgür olarak kat etmesini talep ediyorum, saygılarımla.”

Sanık Hayrettin Ertekin müdafii Av. Taner uzun: “ asil vekil olan gelmişler, müvekkilim Hayrettin Ertekin açısından.”

Mahkeme Başkanı:” ona geleceğiz.”

Mahkeme Başkanı:” söz isteyen var mı?”



Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi,verildi:“ değerli başkanım bu davanın gerçekten hiç sempati ile bakmadığım ama mecburen konuştuğumuz bir yönü var oda örgütün silahları kapsamında bulunan bombalar ama maalesef bu bombalar yüzünden yaklaşık 70,70 in üzerinde tutuklu ve yüzlerce insan hakkında soruşturma açıldı ve hala da bir takım davalar açılma noktasında, bu sebeple bizi silahlı örgüt kapsamına sokan bu bombalar konusunda mecburen istemeyerek de olsa konuşmak konumundayız. Şahsım ve sanıklar hakkında malumunuz öncelikle TCK 314. maddesinde belirtilen silahlı örgüt suçlamasından ötürü dava açılmıştır. Ki bu silahlı örgüt vasfını kazandıran bu günkü iddianame itibariyle değerlendirdiğimizde birincisi Eskişehir de bulunan bombalar, ikincisi de Ümraniye de bulunan bombalardır. Eskişehir de bulunan bombalar Fikret emek in annesinin evinde çıkmıştır. Nitekim yanılmıyorsam kendisinin beyanlarından söz konusu patlayıcı maddeleri 13 ve 15 yıl kadar önce söz konusu yere getirdiğini ve kesinlikle bu süreç içersinde kullanmadığını beyan etmiştir. Yine bu bombalar hakkında emniyetteki rapordan İstanbul da yakalanan şüphelilerle arasında hiçbir rabıtasının bulunmadığı da tespit edilmiştir. Bu yargılama sürecinde tabi dikkate alınacaktır. Ama burada bulunan sanıklar arasında sadece Zekeriya Öztürk ile 15 yıl kadar önce bir dönem arkadaşlığı olduğu dikkate alındığında Fikret emek ile buradaki huzurda bulunan sanıklar arasında hiçbir rabıtanın bulunmadığı, kendisinde bulunan silahlarında örgüt silahı olarak sayılamayacağı tamamen bireysel anlamda değerlendirileceği ortadır. Şimdi burada asıl mesele Ümraniye bombalarından kaynaklandığı kanaatindeyim. Ümraniye bombalarında iddianamede iki sanık hakkında suçlama vardır, oda 315. maddede belirtilen örgüte silah temin etmek, iddianamenin bütününe baktığımızda söz konusu bombalar ile alakalı beş sanığın irtibatlandırıldığı görülmektedir. Bunlardan bir tanesi ali yiğit irtibatlı olmakla beraber örgüt üyeliğinden dava açılmamış, ancak Ali Yiğit in beyanları dikkate alınarak bu konuda iddianame tanzim edilmiş ve yargılama sürecinde de bu kişinin beyanlarının son derece etkisi altında hareket edildiği görülmektedir. Ancak Mahmut Öztürk ün tahliye edilmesi söz konusu bombalarla hiçbir ilgi ve alakasının olmadığı, Ali Yiğit in de beyanlarının mahkemece dikkate alınmadığını ortaya çıkarmaktadır. Bunun la birlikte Muzaffer Tekin in de aynı şekilde ali yiğit beyanlarına göre söz konusu bombalarla alakası ve ilgisi olmadığı yine aynı şekilde vuzuha Kavuşmuştur. Tabi değerli mahkeme bu konuda yargılama süreci devam ettirmekte, en vicdani ve adaletli bir kararı vereceğinden kesinlikle bir tereddüdüm yoktur. Ancak soruşturmanın başından bu yana söz konusu bombaları birincisi ihbarı konusu, ikincisi aranması, üçüncüsü el konulması, dördüncüsü Ali Yiğit in mahalle giriş usulü, beşincisi usulsüz tutulan el koyma tutanağı, altıncısı arama ve el koyma sırasında mahalde yasanın belirttiği hiç kimsenin bulundurulmaması, yedincisi savcının el koymaya ilişkin telefon talimatı ile fiili el koyma arasındaki zaman farkları, sekizincisi yine el koyma ile karakolda tutulan tutanaklarda zaman çelişkileri, dokuzuncusu sanık Mehmet Demirtaş ın zabıttaki imzasını samimi olarak inkar etmesi, onuncusu muhtelif zabıtlarda ve mahkeme kararlarında bombaların nevileri ve menşelerinin son derece çelişkili yazılması esası etkileyecek nitelikteki tutarsızlıkların oluşması, onbirincisi fiili el koymadan sonra onama niteliğinde olmayan mahkemece verilen usulsüz el koyma kararı. On ikincisi mahkemenin el koyma ve imha kararındaki çelişkiler, on üçüncüsü mahkemenin 132. maddeye aykırı olarak el koymadan sonra sekiz saat geçmeden söz konusu imha kararını vermesi, kararda patlayıcı özelliği henüz daha belli olmaksızın bu konuda bilirkişi raporu temin etmeksizin bilirkişi raporu ile birlikte imha kararı vermesi, çünkü burada eğer söz konusu patlayıcıların patlayıcı özelliği yok ise imha kararı verilmez. Mahkeme hiçbir zaman şartlı karar veremez. Bir olayı tespit etmeden diğer meselenin üzerine gidemez, on dördüncüsü yaptırılan bilirkişi incelemesinde el bombalarının fünyelerinin patlayıcı özelliği sahip olduğu belirtildiği halde bombaların içersindeki maddelerin patlayıcı özelliğini devam ettirip ettirilmediğinin belirtilmemiş olması, on beşincisi iddianamede belirtilen 19.06.2006 tarihli bilirkişi raporunun kesinlikle iddianame eklerinde olmaması. On yedincisi 1. ordu komutanlığından gelen teknik ekibin 25.06.2006 tarihinde söz konusu bombaları gördükten sonra tutmuş olduğu zabıtta ki aynı günde soruşturma dosyasına sunmuştur, söz konusu bombalar üzerinde ayrıntılı inceleme yapıldıktan sonra malzemelerin orduya aidiyeti konusunda rapor vereceğini bildirmiş olmasına rağmen bu ayrıntılı inceleme imkânı verilmeden bu tutanaktan sekiz on saat sonra bombaların imha edilmesi. On sekizincisi imha sırasında sadece ve sadece iki bomba uzmanının bulunması ki bu iki bomba uzmanı da doğrudan soruşturmayı yürüten emniyet kurumu içersinden seçilmiş olması, imha sırasında Zekeriya öz ün ki o dönemde zannediyorum sadece Zekeriya beydi savcı olarak hazır bulunmaması. Ki Eskişehir bombalarının imhası sırasında Zekeriya öz bizzat vardır, tutanak tutulmuştur. Ondokuzuncusu imhanın kamera ile tespit edilmemiş olması, Eskişehir deki bombaların imhasında ki aradaki süre farkı itibariyle çok fazla olmamasına rağmen üç aylık bir süre yine soruşturma aşamasında kamera ile tespit edilmiş olması, yirmincisi imhadan sonra imha yerinin fotoğraflanmamış olması size sunulan fotoğraflar, imhadan sora doğrudan doğruya bombaların masanın üzerine konularak çekilmiş halidir. Yine yirmi biricisi suç eşyasının 160/2 ve 217. madde uyarınca kovuşturma boyunca korunmaması. Yirmi ikincisi suç eşyası yönetmeliğinin 9 ve 10. maddelerinin tatbik edilerek, 217. madde uyarınca kovuşturma boyunca delilin korunmasının sağlanmaması. Söz konusu bombaların gerek aidiyeti, gerekse patlayıcılığı konusunda sanıklar ve muhtemelen mahkeme nezdinde güçlü şüphelerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Ki o güçlü şüphenin nezdinizde de doğduğu kanaatindeyim. Bu durumda söz konusu bombalar üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi bu şüpheyi büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Nitekim bu konuda değerli mahkeme yapmış olduğumuz talepler üzerine 27/11/2008-28/11/2008-5/12/2008-16/12/2008-19/12/208 tarihli celselerde ve öncesinde muhtelif taleplerde bulunmuş, mahkeme bu taleplerimize hak verdiğinden bazı kararlarından rücu ederek, 3,5 ay sonunda bilirkişi incelemesi konusunda önemli bir aşamaya gelmiş ve hazırlıklar yapılmıştır. Bu konuda mahkemenin verdiği kararları bir kez daha kısaca birer cümle ile dile getirmekte de fayda görmekteyim. 27.11.2008 tarihli celsede, sanık Kemal Kerinçsiz müdafilerinin 27.11.2008 tarihli Ümraniye de bulunan el bombaları ile ilgili dilekçesinde belirttiği hususlar konusunda inceleme yapılmasına yönelik talebinin sanık savunmaları alındıktan sonra karara bağlanmasına denmiştir. 28.11.2008 tarihli celsede talepte bulunmamıza binaen, Ümraniye bombaları ile ilgili yeniden bilirkişi tetkikatı yaptırılması yönünde vaki talepleri konusunda her ne kadar geçen oturumda savunmalar alındıktan sonra karar verilmesi yönünden ara karar verilmiş ise de, bu ara kararından vazgeçilerek yeniden bilirkişi incelemesi yönünde vakii talebi konusunda gelecek oturumlarda karar verilmesine denmiştir. Aradan süre geçmiştir, yeniden talepte bulunmuşuzdur bu defa sayın mahkeme, 05.12.2008 tarihli celsede Ümraniye bombaları ile ilgili bilirkişi incelemesi talebi konusunda ileri ki celselerde karar verilmesine denmiştir. Aradan zaman geçmiştir. Yeniden talepte bulunmuşuzdur, bu defa 16.12.2008 tarihli celsede bombalar üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yönünde vakii talep dikkate alınarak bu konuda resmi bilirkişi listesinin İstanbul Adli Yargı İlk Derece adalet komisyonu başkanlığından istenilmesine, liste geldiğinde inceleme konusunun düşünülmesine denmiştir. Liste gelmiştir, tarafımızdan bu listeye itiraz edilmiştir, bunun üzerine değerli mahkeme 19.12.2008 tarihli celsede emniyet genel müdürlüğü, Jandarma genel komutanlığı, MKE genel müdürlüğüne ayrı ayrı yazı yazılarak, el bombaları konusunda bilirkişilik yapabilecek bilgi ve deneyime sahip üçer kişilik bilirkişi listelerinin tespit edilerek gönderilmesinin istenmesine denmiştir. 19.12.2008 tarihli celseden sonra her 3 kuruma yazılar yazılmış, bilirkişi listeleri gelmiş ve bunun üzerinde sizlerin geçmişteki vermiş olduğunuz ara kararı doğrultusunda tarafımdan 03.02.2009 tarihinde dilekçe verilerek bilirkişi heyetinin oluşturulmasına ve incelemenin kararlar doğrultusunda yapılması talep edilmiştir. Bu arada bir sanık müdafide davada henüz tevsii tahkikat aşaması gelmediği bu sebeple bu konularda talepte bulunmadıklarını iddianamedeki suçlamadan ötürü söz konusu bombalarla birinci derece kendilerinin ilgili olduğunu, bombalar konusunda yukarda ayrıntılı olarak belirttiğimiz hukuka aykırılıkların bulunduğunu, öncelikle söz konusu bombaların hukuka aykırı delil olduğunu, bu sebeple dikkate alınmaması konusunda karar verilmesini, bu karardan sonra bilirkişi incelemesi yapılmasını, kendilerine bu konuda bir haftalık dilekçe sunma imkanının verilmesini istemiştir. Bilirkişi incelemesinin tüm sanıkların aleyhine bilmeden ve davaya tam vakıf olmadan ertelenmesi istenmiştir. Öncelikle mahkemenizin bilirkişi incelemesi ne giden yolda aşamalı olarak verdiği ara kararlarının birçoğunun belki de tamamında söz konusu müdafiiler hazır bulunmuş, olup durumdan ve safahattan bilgileri bulunmaktadır. Buna rağmen üç buçuk aylık gelişmenin sonunda dosyanın tam bilirkişiye gitme aşamasında engelleyici müdahalede bulunulmasının bilgi eksikliğinden kaynaklandığını tahmin etmekteyim. Ancak bu bilgi eksikliğinin faturasını bu sebeple tutukluluk süresi uzayan buradaki tüm sanıklara kesildiği de bir gerçektir. Oysa müdafiinin ileri sürdüğü hukuka aykırı deliller ki buna el bombaları da dâhil olmak üzere şahsım benim müdafilerim ve diğer sanık müdafileri tarafından defalarca mahkeme huzurunuza getirilmiştir. Ve mahkeme huzurunuzda bu taleplerimiz hukuka aykırı delillerin hükümle beraber dikkate alınacağı belirtilerek birkaç tane ara karar tesis edilmiştir. Nitekim bunlardan bir tanesi 03.12.2008 tarihli celsede davanın açılmış ve iddianamenin kabul edilmiş olduğu dikkate alındığında bazı kısımların iddianameden çıkarılması talebinin reddine, bu konunun hükümle birlikte mahkemece değerlendirilmesine denmiştir. Yeniden talepte bulunmuşuzdur. 22.12.2008 tarihli celsede hukuka aykırı belgeler ile daha önce karar verildiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına denmiştir. Bir defada yüzümüzü karartarak talepte bulunmuşuzdur, 30.12.2008 tarihli celsede bir kısım delillerin hukuka aykırı olduğundan bahisle dosyadan çıkartılması yönündeki talepler konusunda daha önce karar verildiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına denmiştir. Bu konuda mahkeme görüşü büyük ölçüde netleşmiştir. Ancak şahsım olarak mahkemenin bu görüşüne katılmamaktayım. Çünkü bizim mevzuatımıza Ceza Muhakemeleri Kanunu 206. maddesi ile berber artık hükmün dışında hukuka aykırı delillerin tahkikat aşamasında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin sistemin getirildiği kanaatindeyim. Elbette mahkemenin bu konudaki görüşüne de saygım sonsuz. Bu sebeple diğer sanık müdafii duruşmaları tam olarak takip etmediğinden mahkemenin bu konudaki ara kararlarını tam olarak bilmemesine binaen daha önce ara karar tesis edilmiş ve bu konuda yeniden mükerrer bir ara karar talebinde bulunmuştur. Savcılar müdafiinin erteleme talebine sevinçle karşılamışlardır. Ve memnun kalmışlardır ve nitekim derhal erteleme taleplerini son derece olumlu bulmuşlardır. Mahkeme hukuka aykırı delil ile hangi aşamada dikkate alırsa alsın, söz konusu bilirkişi incelemesi halihazırdaki materyaller üzerinde yapılacaktır. Mahkeme huzuruna getireceğiniz veya getirdiğiniz kolluğun yapmış olduğu hukuka aykırılıklar veya sayın savcılık makamı tarafından yapılmış olan hukuka aykırılıklar ne kadar çeşitlendirip fazlalaştırırsak fazlalaştıralım materyaller üzerinde yapılacak incelemeye etkisi olmayacaktır. Bir ay sonra dahi yapsak yine aynı materyaller üzerinde yapılacaktır. Üç ay sonra da yapsak yine aynı materyaller üzerinde yapılacaktır . materyallerde değişiklik olmadığı gibi inceleme hukuka aykırı savunmalar üzerinde yapılmayacağından iki olay birbirinden tamamen farklıdır. Bilakis yapılacak bilirkişi incelemesi sonucunda eğer aşağıdaki sonuçların çıkması durumunda tüm sanıkların hukuki statülerinde mutlak suretle değişiklikler meydana gelecektir. Hangi sonuçlar çıkarsa sanıkların hukuki statüleri değişecektir. Birincisi, biz bunların tabi mutlak suretle çıkacağına emin değiliz bir öngörüdür. Ele geçirilen el bombalarının bu hali ile patlayıcı özelliği yoktur. Ya da tespiti mümkün değildir diye raporda bir ibare bulunursa, ki Ümraniye de bulunan bombalar ile cumhuriyet gazetesine atılan bombaların kafile numaraları birbirinden farklıdır denilirse, üç el bombalarını fünyeleri çıkartıldıktan sonra ilanihaye Kovuşturma boyunca güvenli bir şekilde saklanması mümkündür diye bir not düşülürse, yine el bombalarının aynı kafile numaralarını taşımaları benzer olaylarda ve aynı olayları aynı kişilerin işlediği anlamına gelmediğine ilişkin bir görüş ileri sürülürse, bu durumda tüm sanıkların iddianame de belirtilen suç vasıflarında olduğu gibi değişiklikler meydana gelecektir. Öncelikle her şeyden önce Ümraniye bombaları bu söz konusu sözde örgütün silahı olarak kabul edildiğinden ve silah ta ortadan kalkmış olduğundan, artık 314. maddenin tatbiki büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Mahkeme bu takdirde suç işlemek amacı ile çete suçuna veya örgüt suçuna endekslenecektir, kaldı ki bu suça endekslenmiş olsa dahi söz konusu suçta verilecek olan yönetici veya üyelere ceza miktarları düşünüldüğünde, bu anlamda bu bilirkişi incelemesinin sanıkların lehine çok büyük ölçüde sonuçlar doğuracağı ortadadır. Diğer taraftan sözde örgüt silahı olmaktan çıkacağından, terörle mücadele yasasının 1 ve 7. maddelerinin kapsamında ve 7.maddenin yapmış olduğu atıf uyarınca 314. maddedeki silahlı örgüt vasfı ortadan kalkacağından terörle mücadele yasasının 5. maddesi de uygulanmayacaktır. Cezaların artış hükmü imkânı da ortadan kalkacaktır. Ve yine terörle mücadele yasasının muhakeme hukuk da tatbik edilmeyecektir. Ki bu da sanık lehine bir durumdur. Ortada silahlı örgüt olmadığı takdirde yani 314. kapsamında bir örgüt düşünülmediğinde, Türk Ceza Kanununun iddianame de belirtilen 312 ve 313. maddelerdeki suçun işlenme imkânı da ortadan kalkacaktır. 312 ve 313 ortadan kalktığında, çok büyük ölçüde suç isnatlarında ceza miktarlarında düşmenin sanık lehine gerçekleşeceği ortadadır. Bu sonuçlar muvacehesinde suç vasfında büyük değişikliklerin olacağı, Ceza Muhakemelerinin 100. maddenin 3. fıkrasında belirtilen katalog suçların dışına çıkılacağı, kuvvetli şüphenin ortadan kalkacağı, tutuklu kalınan sürenin tutuklu kalınan sürenin ve mahkumiyet bir an önce olduğunu düşündüğümüzde dahil alınacak ceza miktarında azlığı dikkate alındığında buradaki sanıkların tutuklu olarak yargılanma imkanları ortadan kalkmış olacaktır. Kaldı ki diğer sanığın ileri sürmüş olduğu birincisi tevsii tahkikat aşaması denilirken tevsii tahkikat aşaması zaten davanın en son noktasında gelinen aşamadır. Tahkikat aşaması gelmeden tevsii tahkikat aşaması gelinmez terimleri doğru olarak kullanmak zorundayız. Ceza Muhakemeleri kanunu 206. maddesindeki tahkikat aşamasına da gelinmemiş olması delillerin toplanmayacağı anlamına gelmez. Bombalar konusundaki ilk talebimiz 27.11.2008 tarihinde gerçekleşmiştir. Aradan iki buçuk ay süre geçmiştir. Bilirkişi incelemesi için mahkeme beş aşamalı karar vermiştir. Bu konuda diyeceği olan müdafiinin sorguyu beklemeden diyeceklerini bildirmesi, delillerini sunması tutuklu olan müvekkilinin ve diğer sanıkların lehine olan bir durumdur. Müdafiinin müvekkili, iddianame de birinci derecede el bombalarından sorumlu tutulsa da diğer tüm sanıklara silahlı örgüt suçu isnat edildiğinden ve silah olarak da bombalar gösterildiğinden bu konuda yapılacak bilirkişi incelemesi tüm sanıkları ilgilendirmektedir. Bombaların silah niteliğinden çıkması, tüm sanıkların iddianamedeki statüsünü değiştirecektir. Savunmanın bilinçli yapılması gerekir. Yapılan bir hatanın tertipler içinde davayı bu aşamaya getirenleri sevindireceğini de unutmamak gerekir. Müdafiinin ileri sürdüğü hukuka aykırılıklar daha önce ileri sürülmüş ve mahkemenin bu konuyu hüküm ile birlikte değerlendireceği konusunda en azından bu celse itibariyle bir netlik vardır. kaldı ki, bu durumun ileri sürülmesi inceleme yapılacak materyalleri de değiştirmeyecektir. Burada akla şöyle bir soru gelmektedir. Bu aşamada bilirkişi incelemesinin yapılması mümkün müdür diye, biz bu soruya kesinlikle olumlu bir yanıt vermekteyiz. Dava çok sanıklıdır mahiyeti itibariyle 45 celsede daha henüz sanıkların yarısından biraz fazlasının sorgusu yapılabilmiştir. Uzun süren tutukluluk süreleri söz konusudur. Ceza Muhakemelerinin 174. maddenin 1. fıkrasının b bendi suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan iddianame düzenlenmesi iddianamenin iade sebebidir denmiştir. Yine Ceza Muhakemeleri kanunu 147. maddenin 1. fıkrasının f. bendinde şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır denmiştir. CMK 206/1 de sorgunun yapılmamış olması, delillerin ortaya konmasına engel olmaz denmiştir. Yine 177. maddede sanıkların duruşmalar başlamadan önce dahi delillerin toplanmasını isteme hakkı vardır. 160/2. maddede de, cumhuriyet savcısı şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakta ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür denilerek sanık lehine olabilecek suçun vasfını değiştirebilecek kuvvetli suç şüphesini ortadan kaldırabilecek bilirkişi incelemesine mahkeme sorgunun sonucunu beklemeden gidilir ve gidilmelidir. Kaldı ki şüphelinin soruşturma aşamasında savcıdan dahi bilirkişi incelemesi talep hakkı olduğu düşünüldüğünde bu aşamada bu incelemenin mutlak suretle yapılmasında zaruret vardır. Sorgunun sonuçları ile bilirkişi incelemesi konusunda bir bağlantı da yoktur. İnceleme yapılması sorguyu aksatmayacaktır. Sorgunun sonucunun beklenmesi bilirkişi incelemesi yapılma gerekçesini ortadan kaldırmayacak.Ve değiştirmeyecektir. Bu inceleme tamamen teknik bir konuyu çözümleyeceğinden ötürü yapılmak zorundadır. Bu hükümler ışığında tarafımıza isnat edilen suçların büyük ölçüde sorgulanmasına yol açacak bomba malzemeleri ve materyaller üzerinde bilirkişi incelemesinin mahkemece çeşitli sebepler öngörülerek ertelenmesinin hukuki bir karşılığı yoktur. Mahkeme sanıklar lehine olacak delillerin toplanmasında ivedi davranmalıdır. Bu uygulama ile vicdani delil sisteminin geçerli olduğu ceza muhakemesi adeta şekil hukukuna geçerli olduğu hukuk usulü muhakemesine döndürülme tehlikesi mevcuttur. Bomba ve materyaller üzerinde inceleme yapılmasına yönelik taleplerimizin önce sorgu sonrasına bırakılmasına, sonra iler ki celselerde erteleme kararında direnilmesine, sonra ertelemenin kaldırılarak incelemenin emniyet bilirkişi marifeti ile yapılmasına, sonra itirazımız üzerine, bilirkişilerin üç kurumdan seçilerek yapılmasına, sonra yeniden sorgu sonrasına bırakılmasına karar verilmesi mahkemenin ara kararlarındaki istikrarlı duruşunu ortadan kaldırmıştır. Ara kararlardan rücu, mahkemenizin en doğruyu bulma konusundaki saygın ve tarafsız bir arayış içersinde olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu konuda, altı ayrı değişik ara kararın verilmesi, sürekli ara kararların değiştirilmesi ve rücu edilmesi mahkeme kararlarında olması gereken istikrar ve güven duygusunu zedelemektedir. Bir müdafiin dosyayı yeterince incelemeden yapmış olduğu erteleme talebi, bütün sanıkların tahliye haklarının tecellisini geciktirmemelidir. Bilirkişi incelemesinin ertelenmesi tutukluluk halini gittikçe infaza dönüştürmektedir. Kaldı ki beyan için bir haftalık süre isteyen müdafiine bu süre verilerek bu sürenin sonunda dahi bilirkişi incelemesine gidilmesi mümkündür. Sayın mahkemeden arzımız yukarda arz ettiğim üzere emniyetin tertibi sonucu ülkenin her tarafından çıkan patlayıcı maddeler sebebi ile huzurunuzdaki sanıklar zan altında tutulduğundan sanık lehine netice doğurabilecek bilirkişi incelemesinin ertelenmesi tutukluluk süresini uzatacağından ayrıntılı sunduğum gerekçeler dikkate alınarak 03.02.2009 tarihli celsenin 7 nolu ara kararından rücu edilerek bilirkişi heyetinin oluşturularak, el bombaları materyalleri üzerinde gecikilmesizsin inceleme yapılmasını değerli mahkemeden arz etmekteyim. Sayın mahkeme, değerli başkanım şöyle bir sıkıntı da ortaya çıkmaktadır. Düşünelim ki siz bu incelemeyi sorgu sonrasına attınız, bu sürede bir buçuk iki aylık süreyi buldu. Bu dönemde ikinci bir iddianame geldi. Bu ikinci iddianamede yine emniyetin tertibi sonucu orada burada bulunan bombaları da söz konusu sözde örgütün silahı olarak sayılacağından artık bu aşamada Ümraniye deki bombalar üzerinden alınacak olan bilirkişi incelemesi de sonucu doğrudan doğruya etkilemeyecek, yine bu sefer ucu açık olan soruşturmada diğer gelecek olan bombaların usulsüzlüğü konusunda yeniden bir maratoryum yaşanacaktır. Aynı çaba ve gayreti bu sefer biz o bombalar üzerinde yürütmeye devam edeceğiz. Bu ilanihaye devam edecek. Eğer onların bir çözümünü bulduğumuzda bu sefer üçüncü iddianame karşımıza gelecektir. Bu bakımdan biz bu konuda en azından bu iddianame ile bağlı olduğumuzdan bir an önce bu incelemenin yapılmasını arz etmekteyim. Değerli başkanım affınıza sığınarak bir ara karara itirazım daha var, değerli mahkememiz yine 03.02.2009 tarihinde sunmuş olduğum dilekçe ile MİT müsteşarlığından İstanbul cumhuriyet başsavcılığına gönderilen 09.05.2008 tarihli yazının ekinde yer alan şemanın açıklanmasını bilgi notu ve kitapçığın tarafıma bir suretini verilmesini talep etmiştim. Sayın mahkeme 03.02.2009 tarihli celsenin 13 nolu ara kararında, usule ve yasaya aykırı gerekçelerle talebimizi reddetmişti. Kararın birinci gerekçesinde şöyle denmişti, şemada bulunan bazı kişiler hakkında soruşturmanın açılmamış olması gösterilmiştir Birinci gerekçe olarak. Şemada bulunan bazı kişiler hakkında soruşturmanın açılmamış olması, hiçbir şekilde buradaki sanıklar aleyhine bir durum doğurmaz. Şema, bir yılı aşkın süre cumhuriyet savcısının önünde üç aydır da mahkemenin huzurundadır. Şemada, örgüt üyesi olarak gösterilen kişiler hakkında soruşturmanın başlatılamaması, iki sebebi olabilir, ya şema gerçeği yansıtmamaktadır, ciddiye alınmayan şemada yönetici yada üye konumunda bulunan kişiler hakkında soruşturma yapma gereği duyulmamaktadır. Bu durumda şemanın açılması davanın ve soruşturmanın gerçek hukuki niteliğini ortaya çıkaracak ve adaletin tesis edilmesini sağlayacağından şemanın açılmasını engellemeyecektir. İkinci gerekçe olarak da şema gerçeği yansıtıyorsa yargının şemadaki isimlere soruşturmaya gücü yetmemekte, ya da bu kişiler için başbakanlık nezdinde güç odakları ile mutabakata varıldığından soruşturma açılmamaktadır. Bu ikinci ihtimaldir. Bu durum devlet açısından son derece vahimdir. Böyle bir uygulamanın hukuk devleti ile bağdaşmayacağı izahtan varestedir. Ancak şema hangi gerekçe ile açılmazsa açılmasın örgüt suçunun bir delili olarak örgüt yöneticiliği ya da üyeliğinden hakkında kovuşturma yürüyen sanıktan saklanması mümkün değildir. Şemada bulunan diğer kişiler hakkında soruşturmanın açılmaması buradaki sanıkların kusurundan kaynaklanmayıp devletin ve yargının bir ayıbıdır. Şema ciddiye alınmış, devletin bir kısım kurumları ayağa kalkmış ve kaldırılmıştır. MİT 2002 yılından itibaren şemayı bayrak haline getirmiş, aklına estikçe Genelkurmay’a hassasiyetinden ötürü de başbakan a göndermiş, başbakan a da bu konuda brifingler vermiştir. Nitekim Salı günkü talebimde ben işçi partisinin karargah evleri konusunda Genelkurmay yasasını sizlere yorumlarken, siz ki benim o yazıdan haberim yoktu, 2003 tarihli Genelkurmay yazısının kendilerine ulaşmadığı konusunda bana bir uyarıda bulunmuştunuz. Ama ben o yazıyı görmemiştim benim yorumum tamamen işçi partisinin yazısını yorumundan içeriğinden kaynaklanmakta idi ve nitekim o yazı ile muttali oldum. Demek ki Genelkurmay başkanlığı 2003 yazısını MİT’in almamış veya bir noktada doğrudan genelkurmay ın şahsına yazılmış olduğundan ki bu oyunun tertibin içinde biz başından itibaren aşamalı olarak birçok görevini suiistimal etmiş olan kurumlarda çalışan kişilerin hangi aşamada olursa olsun oldukları kanaatindeyiz ki öyle bir devasa örgütün sözde örgütün Genelkurmay başkanına yazılıp da Genelkurmay başkanının bunu inceleme yapmaksızın doğrudan bu yazıyı cebinde taşıması Genelkurmay arşivine kaydettirmemesi veya gerekli olan soruşturmayı incelemeyi başlatmaması aslında bu tertibinde olduğunun çok önemli bir göstergesi olarak görüyoruz. 2006 yılında gönderilen yazı Genelkurmay istihbarat daire başkanının doğrudan ismine veriliyor, ama bu defa kayıtlara geçiyor, fakat 2003 teki de geçmiyor, bu da ilginç, bu konuda bir talebimiz olmuştu onu yineleyeceğiz efendim, şemadaki isimler takip edilerek soruşturma yapılmış ve halen ek soruşturmada da şema dikkate alınarak, tahkikat yürütülmektedir. Şemanın açıklanmaması ve buna gerekçe olarak da soruşturmanın gizliliğinin ileri sürülmesi, şemaya verilen ciddiyeti ortaya koymaktadır. Kuvayi milliye derneği hakkında yapılan soruşturma da dikkate alındığında ki 2007 yılının ocak ayından itibarendir, bu soruşturma iki yıldan bu yana devam etmektedir. İki yıl boyunca şemadaki isimlerin bir kısmı hakkında soruşturma olmaması yada adeta demoklasin kılıcı gibi şemayı gizleyerek toplumda korku tüneli yaratılması Ergenekon soruşturmasını organize eden siyasi güçlerin ekmeğine yağ sürmektedir. İki yıllık süreç zan altında bulunan kişilerin karşı karşıya kaldıkları şüphe karşısında soruşturmanın başlatılarak ya dava açılması ya da kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar vermeye yetecek bir süredir. Siz bir yandan şemayı ciddiye alıp bu süre içinde şemada yer alan bir kısım kişileri tutuklayıp kovuşturma yürüteceksiniz, bir kısım kişiler hakkında ise inceleme dahi başlatmayarak aleni olması gereken kovuşturmada şemayı gizleyerek yasada olmayan gerekçelere mazeret olarak dayanacaksınız. Yargının bu büyük kusurunu sanığın savunma hakkını bertaraf ederek gideremezsiniz. Mit müsteşarlığının dahi gizliliğe uymayarak savcılığa gönderdiği şemayı, ki gizli bir belgenin savcılık tarafından dahi soruşturması ve incelenmesi mümkün değildir mahkemenin yasal olmayan gerekçelerle gizlemeye çalışması çağdaş yargılama hukuku ile bağdaşabilecek gibi değildir. Bir kısım kişiler hakkında soruşturma açılmamış olmasının gerekçe yapılması, mahkeme yolu ile soruşturma açılmamış kişilerin tehdit altında olduğu mesajı verilmekte ve savcılığın ucu açık sürdürdüğü soruşturmaya zımnen de muvafakat verilmektedir. İkinci gerekçe değerli mahkemenizin çizelgedeki kimi kişilerin sosyo ekonomik ve siyasi konumları şemanın açılmaması için bir mazeret olarak getirilmiştir. Bu ara karara göre şamadaki hakkında soruşturma açılmamış kişiler siyaset sahnesinde yer almamış, ekonomik durumu ancak kendisini geçindirmeye yeterli orta düzeyde mütedeyyin vatandaşlar olsaydı şema açılabilecekti. Mahkemenin böyle bir ayrım yapması, kişilerin ekonomik sosyal ve siyasi konumlarına göre tercih sebebi yaparak, delili sanıkların incelemesine açıp açmaması büyük bir talihsizlik olmuştur. Ceza yargılamasında, mahkemenin söylediği kişinin ekonomik sosyal ve siyasi yapısının farklılık yaratacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece, Türk Ceza Kanunun 62. maddesinde, indirim sebepleri uygulanırken sanığın kişilik yapısının ve sosyal durumu bir veri olarak dikkate alınır. Yine ceza muhakemeleri kanununun 231. maddesinde belirtilen hükmün ertelenmesinde 109. maddesinde belirtilen adli kontrol uygulamalarında dahi kişilerin sosyal siyasi ve ekonomik durumları asla kriter olarak dikkate alınmamıştır. Mahkemenin delil toplanması savunma hakkının kullanılması, gizlilik kuralının tatbikinde kullandığı ayraçlar anayasanın 10. maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesinin de açık ihlalidir. Söz konusu anayasa hükmü nettir. Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Mahkeme şemada yer alan kişiler hakkında sosyal ekonomik ve siyasi yönlerinin tespiti açısından bir araştırma yaptırmamıştır. Muhtemelen kişilerin basından ya da ikili ilişkilerden veya dostluklardan tanımaktadır. Mahkemece usul ve yasa kurallarını tatbik ederken kişilerin ekonomik, sosyal ve siyasal yapılarını dikkate alınması büyük bir gafa yol açmıştır. Sayın mahkemenin ara kararında belirttiğimiz kriterleri tek tek incelediğimizde, nasıl yanlış bir uygulama içersinde olduğu ortaya çıkacaktır. Şöyle ki mahkeme birinci kriter olarak kişilerin siyasi yapısını ölçü olarak almıştır. Buradan anladığımız iki husus vardır, birincisi siyasi görüşlerde farklılık misal olarak şemada yer alan kişinin liberal ya da ulusalcı olmasına göre durumun farklılaşmasıdır, ikincisi kişinin siyasi yapısının olup olmaması halidir ki, her iki halde de farklı uygulamak, şemanın açılması için gerekçe olarak göstermek kişilere göre hukuk anlayışının kabul edildiği anlamına gelir ki, heyet adeta şemada yer alan kişileri zenciler ve beyazlar olarak ikiye ayırmıştır. Mahkemenin kabul ettiği ikinci kriter kişilerin ekonomik yapısıdır, mahkeme heyetine göre usul kuralları sanayici ve işçiye, kabzımal ile tarladaki işçiye, armatör ile balıkçıya, şirket sahibi ile çalışanına, pazarcı ile tüccara, işyeri sahibi ile çırağına farklı uygulanacaktır. Eğer şemadaki kişilerin ekonomik düzeyleri düşük olsa idi, o takdirde şemanın açılmasında hiçbir sakınca olmayacak. Ve biz sanıkların aleyhine kullanılan delili görme ve ona göre savunma hakkına kavuşacaktık. Bu zihniyete göre, örgüt üyesinin kovuşturmadaki hukuki durumu soruşturma açılmamış sözde örgüt arkadaşının ekonomik ve mali durumuna göre değişecektir. Örgüt üyesi arkadaşı yoksul, ve orta halli ise adil yargılanmanın bir parçası olarak suçlandığı delillere kavuşacak, yok eğer zengin bir örgüt arkadaşı seçmişse sırf bu zengin kişinin toplumsal statüsüne dokunulmasın diye sanığın savunma hakkı bertaraf edilebilecek, savunma hakkı kısıtlamalara uğrayabilecektir. Mahkemenin kişinin gelir durumuna göre sanıkların deliller kavuşup kavuşmamasına karar vermesi büyük bir handikaptır. Bu ölçü ile kendiliğinden birinci ve ikinci sınıf vatandaş ayrımı yapılmaktadır. Zenginler hukukunun varlığını tescil eden ara karar karşısında üzüntümü ve şaşkınlığımı belirtmekten kendimi alamamaktayım. Değerli mahkemenin üçüncü kriteri kişilerin sosyal yapısıdır. Yani şemada bulunan kişilerin toplumsal konumları şemanın açılmamasında rol oynadığı açıkça ikrar edilmiştir. Eğer kişiler meslekleri ve uğraşıları nedeni ile toplumun önünde bulunan kişiler ise sanıkların savunma hakları kısıtlanacak, sözde örgüt arkadaşlarını öğrenme hakları bulunmayacaktır. Ben inanıyorum ki meslek yaşamının otuz beş yıllık bölümünden yüz akı ile çıkmış bir ahlak abidesi olarak tanınan sayın başkan ve kıdemli üye bu ara karara imza atmaktan memnuniyet duymamaktadır. Üçüncü gerekçe olarak MİT tarafından gönderilen şemanın çok gizli ibaresi kayda bağlanmış olması açılmama sebebi olarak gösterilmiştir. MİT in kendisinden sadır olan belgelere gizli ya da çok gizli damgası vurması belgenin yasalar karşısında gizlilik derecesini ortaya koymaz. Bu konudaki hüküm CMK 247. maddede belirtilmiştir. Devlet sırrı bu maddede tanımlanmış olup devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikte belgeler devlet sırrı sayılmıştır. Mahkemenin söz konusu belgeyi 47. maddeye göre değerlendirip sonuca gitmesi gerekirken, MİT’in çok gizli damgasına değer verip bu nitelendirmeden kaçınması hukuki bir davranış tarzı değildir. Sözde suç örgütünün temel bir delili olan şema asla 47. madde kapsamında devlet sırrı sayılmaz. Devletin dış ilişkileri ile, milli güvenliği ile, anayasal düzeni ile hiçbir ilgi ve alakası yoktur. Kaldı ki mahkeme MİT müsteşarlığına yazdığı müzekkerede şemanı devlet sırrı mahiyetinde olmadığını da ikrar etmiş bulunmaktadır. Buna rağmen kurumun çok gizli damgasını şemaya açıklanmama sebebi olarak kabul etmesi kendi müzekkere ile çelişkiye düştüğünü göstermektedir. Üzeri kapalı kişilerin isimleri açık ve dosyamız sanığı olan kişiler hakkında herhangi bir beyanlarının olmaması şemanın bir başka açılmama sebebi olarak getirilmiştir. Sayın mahkeme ya da savcılık üstü kapalı kişilerin beyanlarına müracaat etti mi ki, buradaki sanık ve soruşturmadaki şüphelilerin haklarında beyanları olup olmadığını bilebilsin. Bunun için ancak ismi kapalı kişilerin ifadelerine müracaat edilmiş olmalı ki, birbirlerini tanımadıkları ve ilişki düzeyleri ortaya çıkabilsin. Yok eğer bu kişileri basındaki ya da başka platformlardaki beyanlarını dikkate alarak böyle bir sonuca ulaşmışsa, bunun hukuki bir değeri olmadığı ortadadır. Mahkemenin şemanın açılmamasına böyle bir gerekçe getirmesi şaşırtıcıdır. Yine beşinci gerekçe olarak değerli mahkeme iddianame de açıklanan beyan ve belgelere göre yargılamanın sürdürüldüğü şemanın açılmaması için bir başka gerekçedir. Bu gerekçeyi de kabul etmek mümkün değildir. MİT şemayı kendisini 2002 yılında Tuncay Güney in gönderilen ifadelerine ve bilgilerine göre çıkartmıştır. Yani şemanın ve diğer bilgi notu ile kitapçığın hazırlanmasında esas olarak Tuncay Güney in mülakatta verdiği bilgiler ve uhdesinde çıkan belgeler olmuştur. iddianamede bu belgelere ve mülakatta bilgilere göre tanzim edilmiştir. İddianamenin yüzlerce sayfasında Tuncay Güney in ismi ve uhdesinde el konulan sözde uyduruk Ergenekon dokümanlarına yer verilmiştir. Savcılığın sunduğu şemayı yeni gözaltılar karşısında yeniden gözden geçirilmesi zarureti ortadadır. Bu şema dahi Tuncay Güney den çıkan belgelere göre düzenlenmiştir. Sayın savcıların düzenlediği şemayı kast ediyorum. Bu durumda MİT’in yazdığı cevapta açıkça şemanın kendisine gönderilen cdler dikkate alınarak hazırlandığı ifade edildiğine göre şema ile Tuncay Güney den ele geçen belgeler ve mülakat arasında bağın güçlülüğü ortadadır. İddianamenin temelinde de söz konusu belgelerin ve mülakatın merkez rol oynadığı inkar edilemez bir gerçektir. Mahkeme bu halde ben yargılamayı iddianamede açıklanan beyan ve belgelere göre sürdürüyorum diyorsa yargılamasını Tuncay Güney in belgelerine dolayısıyla bu belgelere ve mülakata istinaden düzenlenen şema bilgi notu ve kitapçığa da dayandırdığı ortadadır. Bu sebeple sözde örgütte kimin kime bağlı olduğu kimlerin olduğunu bilmeden sanığın savunma hakkını kullanması beklenemez. İddia makamı şemaya bakıp iddianame düzenleyecek. Yargılama makamı şemaya bakıp yargılama yapacak, sanık şemaya bakıp savunma yapamayacak. Bu gizlilik kuralı ne menem bir kuraldır ki, tüm sanık haklarından ve adil yargılanma kurallarından üstün olabilsin. Ünlü İtalyan hukukçu Cesar Bekkari nin suçlar ve cezalar hakkındaki kitabının 81. sayfasında ki bunu 240 yıl önce yazmıştır. Çok ilginç bir cümle vardır ona söz etmekte fayda vardır. Zorbalığın en sağlam en güçlü kalkanı olan gizlilik silahını kuşandığı zaman iftiradan kim kendisini koruyup kurtarabilir ki. Sonuç olarak rahatlıkla diyebiliriz ki sanıkların yargılanmasında ve iddianamenin tanziminde Tuncay Güney in belgeleri ve mülakatları yatmakta olup şemada yine aynı belgelere göre düzenlenmiştir. Bu sebeple mahkeme yargılamayı ben şemaya göre sürdürmüyorum diyemez. Şema sözde suçun önemli bir delili olup sanıklardan saklanması ve neyin ve kimlerin korunması hedeflenirsen hedeflensin mutlaka açıklanmalı, MİT bilgi notu ve kitapçığı sanıklara verilmelidir aksi halde sanıklara kovuşturma aşamasından ziyade soruşturma aşamasının devam ettiği inancı yerleşecektir. Bir başka gerekçe açıklanmayan şema içeriğine göre sanıklara herhangi bir suçlama getirilmediği gerekçesi de şemanın açıklanmaması sebebi olarak öngörülmüştür. MİT müsteşarlığı hazırladığı şemayı bilgi notunu ve kitapçığı İstanbul cumhuriyet başsavcılığına 09/05/2008 tarihli yazı ile göndermiştir. Gönderilen yazıda Ergenekon adı kullanılarak yürütülen bu aşamada devlet rejimi hedef alan bir grubun kendi çıkarları çerçevesinde organize olma çabalarını içerdiği izlenimi edinilmiştir, denmiştir. Savcılıkça iddianame MİT’in bu yazısına istinaden bizzat MİT müsteşarlığınca da Ergenekon un illegal yapılanma olduğu tespit edilip resmi raporla kayıt altına alındığı görülmüştür yorumu yapılmıştır. Savcı iddianamesinde MİT den gönderilen kitapçık bilgi notu ve şemaya dayanılarak suçlamada bulunup terör örgütü nitelemesi yapmakta ancak sayın mahkeme söz konusu belgelere istinaden özellikle şemaya istinaden bir suçlama yapılmadığını ileri sürmektedir. Ki bu beyanı kabul etmek mümkün değildir. Savcının iddianame sini düzenlerken MİT in gönderdiği belgelerden istifade etmediği hususu söylemek kabul edilebilecek bir görüş değildir. Şema iddianamenin eki ve delili konumundadır. Bu sebeple şemadan ötürü sanıkların suçlanmadığını söylemek haksızlık olacaktır. Mahkemenin ara kararına yapmış olduğu bir başka gerekçede şemanı alt kısmındaki nottan ne şekilde düzenlendiğinin açıkça belirtilmiş olması, bir gerekçe olarak öngörülmüştür. MİT müsteşarlığının mahkemeye yazdığı 31.012.2008 tarihli yazısında şemanın nasıl hazırlandığı konusunda aynen şu cümleye yer vermiştir. Kaynağı tespit edilemeyen isimsiz ihbar mektubu ve ekindeki altı adet CD de bulunan Ergenekon lobi projesi ve diğer dokümanların yanı sıra Tuncay Güney in bahse konu cdler içersinde yer alan ifadesindeki iddialarının tetkiki ile arşivimize yansıyan bilgilerle sınırlı tutulan incelemelerden hazırlanmıştır denmiştir. Bu beyandan da açıkça anlaşılmaktadır ki şema kitapçık ve bilgi notlarının temelinde Tuncay Güney de bulunan dökümanlar ve mülakatta verdiği beyanlar yatmaktadır. Bu sebeple MİT düzenlemeleri ile iddianamedeki iddialar ve ekindeki deliller iç içe girmiş mahiyettedir. Birbirinden soyutlamak mümkün değildir. Şemanın düzenlenmesine temel teşkil eden Tuncay Güney in belgelerini MİT in 30.12.2008 tarihli yazısına rağmen yok saymak şemanın açıklanmamasına mazeret bulmaktan başka bir şey değildir. Bir başka gerekçe mahkemece, CMK 187. maddesi kıyas yapılıp yorumlanarak şemanın açıklanmamasına gerekçe yapılmıştır. CMK 187. madde kapalı duruşmada buluma hakkına sahip olanlar konusunda bir düzenleme getirmiştir. 1. fıkrasında kapalı duruşmada bulunması gerekenlerin açıklama yapmamaları için uyarılacağı belirtilmiştir. 2. fıkrasında kapalı duruşmanın yayınlanmayacağı hükme bağlanmıştır. 3. fıkrasında da belli şartlar oluştuğunda duruşmanın içeriğinin yayınlanmasına tamamen veya kısmen yayın yasağı konulabileceği belirtilmiştir. Bu maddenin bir delilin sanıklara açıklanması ve mahkemece gizlenmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Mahkeme yasada bir delilin sanıktan gizlenmesine ilişkin hiçbir madde arayıp bulamaz. Bu konuda tek bir hüküm CMK 125. maddesinde belirtilen devlet sırrı mahiyetinde belgeler olup bu belgeler dahi suç ile ilgili kısmı özetlenerek mahkemece sanıkların bilgisine sunulmak zorundadır. Mahkemenin konu ile ilgili solmayan bir hükmü adeta verdiği kararına kılıf olarak kullanmaya çalışmasını kabul etmek mümkün değildir. CMK 125. maddesi son derece açıktır. Mahkeme belgeyi kendi müzekkeresindeki gizli belge olarak kabul etmemiştir. Bu durumda 125. maddenin tatbiki de doğru değildir. Kaldı ki ceza usul hukukunda sanık aleyhine ve sanık haklarını kısıtlayıcı ve ortadan kaldırıcı kıyas asla kabul edilemez. Mahkemenin bunu bilmemesi mümkün değildir. Bir başka gerekçe mahkemenizce gösterilen soruşturma açılmamış kişilerin saygınlıkları ve haklarının zedelenme olasılığı şemanın açıklanmaması sebebi olarak öngörülmüştür. Şemada haklarında soruşturma açılmamış olanların saygın kişi olup olmadığı mahkemenin objektif olarak bilmesi mümkün değildir. Kaldı ki saygınlık her insan için geçerlidir. Saygı toplumun kişi hakkındaki düşünce ve tavırların bütünüdür. Bunun belli bir ölçüsü yoktur. Şemadaki isimlere bakılarak saygınlıkların diğer insanlardan üstün olduğu iddia edilemez. Mahkeme heyetinin saygınlık araştırmasına girmesi de mümkün değildir. Avrupa insan hakları sözleşmesinin ve anayasanın 38. maddesinde hükmen sabit oluncaya kadar herkesin masum olduğu kuralı benimsenmiştir. Huzurunuzdaki sanıklar ile şemada isimleri kapalı kişiler arasında saygınlık açısından hiçbir fark yoktur. Mahkeme bizlerin hakkında bir dava yürümesi sebebi ile saygınlığımız konusunda farklı düşünemez aksi halde ihsası reyde bulunmuş olur. Ancak ara kararında açık bir şekilde sanıklar ile ismi açıklanmamış kişiler arasında kalın bir çizgi çekmesi huzurdaki insanların zımnen de olsa saygınlıklarının varlığını kabul etmemesi, şahsımı ve sanıyorum diğer sanıkları derin bir üzüntüye boğmuştur. Anayasanın 38. maddesindeki suçsuzluk karinesini mahkeme yok farz etmiştir. Sanıkların adil yargılanma haklarına ve aleniyet ilkesine üçüncü kişilerin saygınlıkları karşısında hiçbir değer atfetmemiştir. Maalesef mahkeme kovuşturma aşamasında olduğunu unutarak çoğu zaman soruşturma zihniyeti ile hareket etmekte, savcıların yaptığı hak ihlallerine bu aşamada sessiz kalmaktadır, soruşturmadaki son derece dar alanda kalması gereken gizlilik kuralı kovuşturmanın ve bu davanın kutsal ve aşılamaz ilkesi haline getirilmiştir. Mahkeme ve Hakimler savcı olmadıklarını hatırlayarak öncelikle yargılama diyalektiğinin olmazsa olmaz ilkelerini benimseyerek sanık haklarının da olduğunu unutmamalıdır. Bu kovuşturmada silahları denkliği ilkesi başından beri uygulanmamıştır. Sual sormadan savunma hakkının CMK 205. maddesi ile kısıtlanmasına delillerin sanıklara aktarılmasından celbine kadar savcıların tahakkümü kovuşturmada tüm baskısı ile devam etmektedir. Savcıların verdiği delil ve bilgilerle iktifa edilebilmektedir. Savcılık makamında birçok bilgi belge kısıtlanarak verilmemekte ve istenildiği ölçüde keyfi belge akışı sağlanmaktadır. Böyle bir yargılamanın adil olduğunu savunmak mümkün değildir. Değerli mahkeme söz konusu şemanın açılamasına bir başka gerekçe olarak da yayın yasağının uygulama zorluğunu öngörmüştür. Mahkeme en üst tedbiri almadan çeşitli gerekçelerle gizliliğin ve kısıtlama kararının uygulanmayacağını ifade etmesi hukuki bir yaklaşım tarzı değildir. Mahkemenin gösterdiği sanık ve müdafii sayısının çokluğu, duruşmaların aleniliği, davanın medyaya yansıyor olması hemen tüm kalabalık davalar için geçerlidir. Kurallar uygulanmak için vardır, uygulanmadığı takdirde Türk Ceza Kanununun 285. maddesindeki gizliliğin ihlali nedeni ile müeyyidenin tatbikini sağlamak yine yargının görevidir. Gizliliği sağlayamama korkusu ile CMK 187. maddenin 3. fıkrasını uygulamamak hâkimin düşüncesi olmamalıdır. Bu durum mahkeme üzerinde bir baskının ya da isimleri kapalı kişilerde kaynaklanan bir tedirginliğin olabileceğinin işareti olabilir. Değerli mahkemenin bir başka şemanın açılmamasına yapmış olduğu gerekçe, ismi kapalı kişilerin kişisel hak ve özgürlüklerinde yapılan işlemin mazeret olarak göstermesidir. Üçüncü kişilerin isimlerinin açıklanmaması ile uğrayabilecekleri zararlar ile sanıkların savunma hakları karşılaştırıldığında, mahkemenin öncelikle sanık haklarını dikkate alarak, üçüncü kişilerin haklarında CMK 187. 3. Madde kapsamında koruyucu tedbirlere müracaat edebilir. Savcılar soruşturma aşamasında bu yola müracaat etmiş ve sonuçta gizliliğin korunması konusunda son derece başarılı olmuş ancak kuralın ihlali savcılarca gerçekleştirilmiştir. Kaldı ki şemada olan isimlerin tamamına yakını basında çıkmış ve köşe yazılarında yayınlanmıştır. Bu sebeple yapılacak şema açılımı üçüncü şahıslar açısından olağanüstü bir yenilik doğurmayacaktır. Ancak mahkeme üçüncü şahısların kişilik haklarını savcıların soruşturmadaki gizlilik kuralını uygulamadaki titizliğin bir kısmını da aleniyet ilkesinin ve sanık haklarının uygulanmasında göstermelidir. Mahkemenin asli görevi sanığın adil yargılanmasını sağlamaktır. Bu görev çoğu zaman unutulmakta, tali görev ana görevin önüne geçmektedir. İddianamede dayanılan ve istenilen delillerin açıklanmaması savunmaya nasıl kısıtlama getirmeyecektir. Gerçekten şaşırtıcı bir iddiadır. Ek soruşturmalar ilanihaye uzatılarak aleniyet kuralı tamamen ortadan kaldırılabilir ve kaldırılmıştır. Nitekim bu davada da maksatlı olarak yapılan budur. Ucu açık soruşturma toplumda korku tüneli üretmeye yönelik psikolojik bir işlemdir. Mahkemenin savcıların yaptığı bu psikolojik savaşa destek vermemeleri gerekir. Tutukluluk sürelerini uzatmaları, gizlilik kurallarını sanık haklarını ortadan kaldıracak ölçüde sert uygulaması, savcıların siyasi operasyonlarının önünü açmıştır. Savcılık makamı adeta yargılama makamı statüsünde görülmekte yargılama birlikte gerçekleştirilmektedir. Devlet sırrı ya da çok gizli belgeler önce savcılıkça incelenmekte istenildiği ölçüde mahkemeye sunulmakta sanığa verilmesinden de imtina edilebilmektedir. Üç saç ayağından biri kökünden kaldırılmış ikincisinin yarısı kırıktır. Bu yargılamanın tek dirayetli ayağı iddia makamıdır. Bu faaliyete ancak iddia makamının denetiminde yapılan sınırlı yargılama denilebilir. Değerli mahkemeden bu konudaki arzım yukarda arz ettiğim üzere 03.02.2009 tarihli celsenin 13 nolu ara kararı her yönü ile evrensel hukuk normlarına Avrupa insan hakları sözleşmesine, Avrupa insan hakları mahkemesinin kararlarına anayasaya Ceza muhakemeleri kanununa aykırı olduğundan kaldırılmasına, yargılanmakta olduğum sözde suç örgütünün bir delili olan şemanın, sanık hakları kapsamında gizlenmesi mümkün olmadığından açıklanmasına, üçüncü kişilerin haklarının korunması yönünden CMK 187/3 maddesi uyarınca gerekli yasal tedbirlerin alınmasına, MİT müsteşarlığından gönderilen kitapçık ve bilgi notunun suretlerinin bu doğrultuda birer suretinin tarafıma teslimine karar verilmesini arz ederim.”

Sanık Sami Hoştan söz istedi,verildi:” Sayın başkanım ilk önce şunu açıklamak istiyorum, sayın Kemal Kerinçsiz in söylemiş olduğu tüm gerekçelere katılıyorum söylemlere katılıyorum. Burada şunu öğrenmek istiyorum o şemada kapalı olan şemada benim ismim var, şu anda açık vaziyette, biz 13 aydır yatıyoruz tahliye problem değil artık bu vicdanlara kalmış bir şey herhalde. Fakat şunu öğrenmek istiyoruz acaba o şema açılmazsa açılmazsa sonuna kadar limiti nedir onun yani, beklemenin limiti nedir onu bilmek istiyoruz. Yani çünkü benim ismim o şemada var, 13 aydır yatıyorum niye yattığımı bilmiyorum diğer sanıklar gibi en azından şimdi bu şemayı da bekleyecek olursak ne kadar daha beklememiz lazım çoluk çocuğumuza ilk önce onu söyleyelim diyelim ki üç sene sonra diyelim yani onu sormak istiyorum. Şemanın açılma durumu yoksa bizim özgürlüğümüz nasıl o zaman, neye göre şey verilecektir. Karar verilecektir o şema şu anda kapalı vaziyette ama açık olan benim ismim. Yani başkanım.”


Yüklə 454,92 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin