T. C. Mardin artuklu üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ felsefe anabiLİm dali



Yüklə 97,48 Kb.
tarix08.01.2018
ölçüsü97,48 Kb.
#37397



T.C.

MARDİN ARTUKLU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI

Yüksek Lisans Semineri


ALİ ŞERİATİ’NİN ÖZGÜRLÜK DÜŞÜNCESİ

Sibel IRMAK

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Yunus CENGİZ


Mardin 2017




İÇİNDEKİLER

ÖZET iv


ABSRTRACT v

ÖNSÖZ vi


GİRİŞ 1

  1. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜN İNSANDAKİ KAYNAKLARI 3

    1. Bilgi 4

    2. Seçme/İrade 6

    3. Yaratma 9

  2. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLAYAN FAKTÖRLER 11

    1. Doğa-Tabiat Zindanı 11

    2. Tarih/Historizm Zindanı 11

    3. Toplum Zindanı 12

    4. Kendilik/Menfaat Zindanı 13

  3. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAYAN FAKTÖRLER 14

    1. Bilim 14

    2. Din, Aşk ve Tanrı 15

KAYNAKÇA 19

ÖZGEÇMİŞ 20



ÖZET

Yüksek Lisans Semineri



Ali Şeriati’nin Özgürlük Düşüncesi

Sibel IRMAK


Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı 2016: 20 Sayfa
Bu seminerin amacı, İranlı düşünür Ali Şeriati’nin özgürlük düşüncesini ele alıp çözümlemektir. Şeriati’nin özgürlüğü, bir kavram olarak değil, bir kişinin özgürleşmesi olarak ele almış olması çalışmanın en önemli noktalarından birisidir. Bu çalışmada, Şeriati’nin özgürlük anlayışının hem içsel bir özgürlük hem de dışsal bir özgürlük anlayışına karşılık geldiği tahlil edilecektir. Özgür irade olmadıkça özgürlüğün, bilginin ve yaratıcılığın olamayacağı tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: İnsan, İrade, Özgürlük, Sorumluluk, Yabancılaşma

ABSRTRACT

Master Seminar

The idea of freedom of Ali Shariati Sibel IRMAK

Mardin Artuklu University Istitute of Social Sciences Department of Philosophy 2015: 140 Pages


The purpose of this seminar is to deal with the idea of freedom of Ali Shariati, who is considered as the ideologist of the Iranian revolution. One of the most important points of this study is that Shariati’s approach to the freedom is toward a liberation process of humanbeing instead of a concept. In this study, it will be analyzed that Shariati's understanding of freedom corresponds to both an inner freedom and an outer freedom. It will be argued that freedom, knowledge and creativity can not be realized without free will.


Keywords: Human, Will, Freedom, Responsibility, Alienation




ÖNSÖZ

Bu seminerde amaç, Ali Şeriati’nin özgürlük anlayışının seçme ve konumu belirleme gücü anlayışına denk geldiğini göstermektir. Şeriati’ye göre insan irade sahibi, özgür, sorumlu ve kendi yazgısını seçen tek varlıktır. Hatta sadece kendi yazgısını değil; dünyada ilahi mesajı uygulamaktan ve onun emanetçisi olmaktan da sorumludur. Bu bağlamda çalışma üç bölüm halinde plandı. Birinci bölümde, Ali Şeriati’nin özgürlük kavramından ne anladığı ve kendi başına bir özgürlük kavramının olup olmadığı ele alındı. İkinci bölümde, özgürlüğümüzü elimizden alan dört zorlayıc güçten (Tarih, Doğa , Toplum, Kendilik Zindanı) söz edildi ve bunların özgürlüğümüzün önünde nasıl bir engel oluşturdukları irdelendi. Üçüncü bölümde ise özgürlüğü sağlayan unsurlar üzerinde duruldu.

Son olarak, bu seminer çalışmasının oluşturulma sürecinde, büyük emeği olan ve yardımını hiçbir zaman esirgemeyen değerli danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Yunus CENGİZ’e teşekkürlerimi borç bilirim.

Sibel IRMAK Mardin-2016



GİRİŞ

Özgürlük insanoğlunun vazgeçilmez amaçlarından bir tanesidir. 18.yüzyılda Aydınlanma ve Rönesans’la beraber ussal ve kültürel anlamda bir değişim yaşandı. Sanayi devrimiyle beraber insanların ekonomik ve politik yapıları değişmeye başladı ve tüm bunlara bağlı olarak insanların özgürlüğe yükledikleri anlam da toplumsal koşullara bağlı olarak bir değişim geçirmiştir. Artık özgürlük, soyluluk ve ayrıcalık belirten anlamından çok eşitliğe ve özneye yüklenen anlam çerçevesinde ele alınmıştır. Önemli bir düşünür olan Ernesto Laclau özgürlüğün tek başına muğlak bir kavram olduğunu belirtirken, özgürlüğün eşitlik kavramıyla olan bağlılığını vurgulamıştır. Marx ise insanın özgürleşimini üretim ilişkileri, özel mülkiyet ve yabancılaşma ekseninde ele almaktadır. Marx’a göre insanın kendi emeğine yabancılaşması, kendisi dışında başkalarına ya da burjuvaziye hizmet etmesi, kendi emeğini satmak zorunda kalması onu özgürlüğünden alıkoymakta, hayatını ve özgürlüğünü de satmak zorunda bırakmaktadır. İnsanın özgürlüğünün özel mülkiyetin ortadan kaldırıldığı, yabancılaşmanın olmadığı ve insanın kendi hayatının öznesi olduğu bir toplumda yani komünist bir toplumda gerçekleşebileceğini ifade etmektedir (Tekin, 2010: 7-11). Özgürlük meselesini izah etme çabasını verenlerden biri de Ali Şeriati’dir. Bu çalışmada; Ali Şeriati’nin İnsan ve İnsanın Dört Zindanı adlı eserlerinden hareketle özgürlük problemi ele alınıp incelenecektir. Şeriati’nin özgürlüğü bir kavram olarak değil bir kişinin özgürleşmesi olarak ele aldığı vurgulanacaktır.

Ali Şeriati özgürlüğü “hakim olan belirlenmişliğe karşı kafa tutma imkanı; evreni ve canı yaratıp hareket ettiren, düzen veren nedensellik zincirinden kaçış imkanı” olarak tanımlar (Şeriati, 2016: 29). Şeriati iradenin insanın en büyük özelliği olduğunu, Allah ile insan arasındaki ortaklık ve akrabalığın seçme serbestliğinden, isyan ve itaat etme özgürlüğünden kaynaklandığını dile getirir. Sartre ise Varoluşçuluk (2016) adlı yapıtında özgürlüğü Tanrı’nın yokluğuna bağlar. Dostoyevskinin şu sözlerini kendisine mesnet kılar: “Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu”( Sartre, 2016: 46). Sarter’e göre insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra özünü ortaya çıkararak kendini gerçekleştirir. Böylece özünü var eden insanın

özgür ve sorumlu bir varlık olduğunu söyler (Sartre, 2016: 40-41). Şeriati’ye göre de insan irade sahibi olduğu için özgür, sorumlu ve kendi yazgısını seçen tek varlıktır. Hatta sadece kendi yazgısını değil; dünyada ilahi mesajı uygulamaktan ve onun emanetçisi olmaktan da sorumludur (Şeriati, 2016: 20-22). Şeriati, İnsanın Dört Zindanı adlı eserinde insanın özgürlüğünü kısıtlayan dört zorlayıcı güçten söz eder. Bunlar; tarih, toplum, tabiat ve kendilik zindanıdır. Şeriati, ilk üç zindandan bilimle kurtulabileceğimizi, kendilik zindanından ise bilimle değil, din ve aşk ile kurtulabileceğimizi söyler. Bu aşkta, akıl ve mantığın ötesinde olan ilahi aşktır. Şeriati, insanın gerçek anlamda özgürleşmesinin ilahi aşk ile mümkün olabileceğini söyler. Çünkü kişi ilahi aşk vasıtasıyla kendisini bu dünyaya bağlayan ve bu geçici dünyanın kölesi haline getiren her türlü gelip geçici şeylerden sıyrılıp, gerçek özgürlüğe kavuşabilir. Bundan dolayı Şeriati’nin felsefesinde kişiyi özgür kılabilen bilim ve dindir. (Şeriati, 2016: 50-56).

Ali Şeriati ile ilgili çok sayıda olmasa bile önemli birkaç eser ülkemizde kaleme alınmıştır. Bunlardan bir tanesi Şamil Öçal’ın “Ali Şeriati: Aydın, Entelektüel ve Aktivist” isimli eseri, bir diğeri Ali Erkul’un “Ali Şeriati’de Din, İnsan ve Tarih Felsefesi” ile Murat Kayacan’nın “Ali Şeriati’nin Kur’an Algısı” adlı eserleridir. Bu eserlerde Ali Şeriati’nin hayatı, eserleri, dini ve siyasi görüşleri ele alınarak az da olsa özgürlük problemine değinilmiştir.

Ali Şeriati’nin yukarıda verilen eserlerini esas almak suretiyle çalışma üç bölüm halinde planladı. Birinci bölümde, Ali Şeriati’nin özgürlük kavramından ne anladığı ve kendi başına bir özgürlük kavramının olup olamayacağı ele alınacaktır. İkinci bölümde, özgürlüğümüzü elimizden alan dört zorlayıcı güçten (Tarih, Doğa , Toplum, Kendilik Zindanı) söz edilecek ve bunların özgürlüğümüzün önünde nasıl bir engel oluşturdukları irdelenecektir. Üçüncü bölümde, özgürlüğü sağlayan unsurlar üzerinde durulacaktır.




  1. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜN İNSANDAKİ

KAYNAKLARI
Bu bölümde Ali Şeriati’nin özgürlük kavramından ne anladığını, ona göre özgürlüğü meydana getiren unsurların neler olduğunu, kendi başına bir özgürlük kavramını olup olamayacağını ortaya koyacağız. Ali Şeriati’de özgürlüğün ne anlama geldiğini ancak onun insan üzerine söylediklerinden anlayabiliriz. Çünkü onun felsefesinde insan kapsamlı ve önemli bir konudur. İnsanın yaratılışını İslam dini anlayışı çerçevesinde ele alıp yorumlayan Şeriati açısından İslam’ın hedef ve ideali Tanrı karşısında acziyetini dile getirmek zorunda olan aciz bir varlık olarak mı insana baktığı, İslam’a inanmanın, insanın zavallılığını kabul etmekle aynı anlama mı geldiği, ya da bunun aksi olarak, İslam’ın gerçekliğine inanmanın, bizatihi insanı asıl kabul etmek ve onun üstünlüklerine değer vermek anlamına mı geldiği soruları üzerinde durulması gereken temel sorulardır.

Şeriati, insanın yaratılma serüveninden hareketle bir özgürlük tanımı yapmaya çalışmaktadır. Kur’an’ın insan kavramını yorumlayan ve Allah’ın Hz. Adem'i yeryüzünde kendisinin temsilcisi olarak yaratmayı planlamasını yorumlayarak işe başlayan Şeriati bunu şu şekilde dile getirir:


Allah meleklere seslenerek yeryüzünde kendisi için bir halife yaratma isteğini dile getirmiştir. İnsanın ilk üstünlüğü de onun yeryüzünde Allah’ın temsilcisi olmasıdır. Melekler hemen yine yeryüzünde kin güdüp intikam peşinde koşacak kan akıtacak birini mi yaratmak istiyorsun? diyerek kıyameti koparıyorlar. Buna karşılık Allah buyuruyor ki “ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” Daha sonra Allah Ademi yaratmaya koyuluyor. Allah pis topraktan kendisine halife yaratmak istiyor. Aslında insanın yaratılması için en değerli ve en mukaddes bir maddeyi seçmesi gerekirken aksine Allah, bunu yapmayıp yeryüzünde en pis maddeyi seçiyor. Kur’an’da üç yerde insanın yaratıldığı şey zikrediliyor. Birisi sel akarken dibe çöküp kalan çamurun kurumasıyla oluşan toprak katmanı. Başka bir yerde kokuşmuş, pis kokulu balçık. Diğer bir yerde ise insanı balçıktan yarattım diyor (Şeriati, 2016: 16-17).
Bu açıklamalara göre insan iki zıtlıktan yaratılmıştır; birisi balçık, diğeri ise Tanrı’nın ruhudur. İnsan bir boyutuyla balçığa ve aşağılığa meyillidir, diğer boyutu olan Tanrı’nın ruhu ise yüceliğe meyillidir. İnsanın büyüklüğü ve önemi de iki boyutlu bir varlık olmasından gelir. Şeriati’ye göre İslam insanı Tanrı’nın ruhuna sahip onun emanetinden sorumlu ve Tanrı’nın ahlakıyla ahlaklanması gereken bir

varlık olarak tanıtır. Buna göre evrende tek bir güç vardır bu da Tanrı’nın gücüdür (Şeriati, 2016: 53).

Şeriati İnsanın Dört Zindanı adlı eserinde beşer ve insan kavramlarını birbirinden ayırır. Şeriati’ye göre beşer bir “imek”tir var olmak veya bulunmaktır. Oysa insan bir “olmak”tır. Yani ilk kavram olup-bitmişliği, ikincisi ise var olmanın sürekliliğini vurgulamaktadır. Beşerin hedefi, insan olmaktır ve insan olmaya erişildiğinde bir imek’e ulaşılmış olacaktır. Sürekli oluş halinde olduğu için insanın sonsuza doğru bir gelişim süreci içerisinde olduğunu vurgulayan Şeriati’ye göre Allah sonsuzluk, ebediyet ve mutlaktan ibarettir. İnsanın Allah’a doğru, Allah’a yönelik hareketi ve yolculuğu, insanın ebedi olarak, durmaksızın, sonsuz tekamüle ve sonsuz aşkına doğru hareketidir. Bu olmak’ın ve insan olmanın manasıdır (Şeriati, 2016: 20-21).

Şeriati’nin felsefesinde olma sürecine girmesi gereken insanın üç özelliği vardır: İnsan ilk olarak bilinçli, ikinci olarak seçici, üçüncü olarak yaratıcı bir varlıktır. Buna göre insan sahip olduğu bu yetenekleri kullanabildiği ölçüde insandır (Şeriati, 2016: 21). Özgürlüğü anlayabilmemiz için Şeriati’nin bilme, seçme ve yaratma gibi kavramları nasıl irdelediğine bakmak gerekir.



    1. Bilgi

İnsanın bilinçli bir varlık olduğunu, bilme ile gerçekleştiğini ve bunun en üstün tezahürünün kendini bilmek olduğunu dile getiren Şeriati’ye göre, kendini bilme ne rastlantısal olarak ne kalbi duyumsama ile ne de iç aydınlanma ile oluşmaktadır. Ona göre insan, başkası ile yürüttüğü ilişkilerden yola çıkarak “ben”e ulaşmaktadır. Şeriati’ye göre insan, insan olarak, kendi konumuna ilişkin bilgi sahibi olmadıkça ve bunu duyumsamadıkça kendini bilme gerçekleşmez. İnsan evrenle kurduğu ilişki sayesinde nerede olduğunu anlayabilir ve kim olduğunun farkına varabilir. Örneğin şöyle söylenir: “kişi kendi dilini, ancak yabancı bir dili bildiği ölçüde anlar” (Şeriati, 2016: 30).

Şeriati öz bilincin tam bir anlamına ulaşmak için üç farklı açıklamayı karşılaştırır. Descartes “Düşünüyorum, öyle ise varım ” der. Gide “Duyumsuyorum, öyle ise varım” der. Camus’da “Başkaldırıyorum, öyle ise varım” der (Şeriati, 2016:

21-22). Şeriati bu üç ölçütün her birini doğru kabul eder ama Camus’un felsefesini insana özgü varoluşun en üstüne yerleştirir. Adem’in cennetteki isyanından sonra dünyaya gönderilişini bu bağlamda yorumlar. Buna göre Adem’in var oluşunu sağlayan onun isyan etmiş olmasıdır. Descartes ve Gide’in ifadeleri ise sadece var olmayı ortaya koymakta insan olmayı ise henüz kanıtlamaktan yoksundurlar. Dolayısıyla Camus’nun ifadesini özün bilincine varma, Tanrı’nın iradesine başkaldırma, dünya hayatında kendi seçimi sonucu ibadet ve itaatle kurtuluşa erme şeklinde olduğu için daha doğru olmaktadır (Şeriati, 2016: 21-24). Şeriati’ye göre insanın tüm yaratıklara karşı yegane üstünlüğü onun iradesidir. Hiçbir hayvan ve bitki kendi fıtratlarının tersine hareket edemezken sadece insan kendi fıtrat ve içgüdüsünün aksine hareket edebilmektedir. (Şeriati, 2016: 20). Bu noktada Şeriati insanın hayvandan farklı bir varlık olduğunu şu şekilde dile getirir:

İnsan türünün tekamül sürecinde nitelik ve varlıksal öz itibariyle hayvandan farklı bir varlıktır. Onu hayvandan ayıran şey; derece farkı ve gelişmişlik değil, yeni bir boyut ve varlıksal özelliktir. İnsanın yaratılışı aslında bambaşka bir yaratılıştır. Onun hayvan karşısındaki varlıksal üstünlüğü tekamül değil, bilme; hayati üstünlüğü de medeniyet değil, kendini bilmedir (Şeriati, 2016: 32).
Burada öncelikle insanın irade sahibi bir varlık olduğunu anlatan Şeriati’ye göre insanı hayvandan ayıran fark bilmesidir. Şeriati, insan varlığında bilinç ve kendini bilme olarak temellendirdiği şeyin; gelişme ve medeniyet olmadığını vurgulayarak, seçmenin, insan türünün kaderini ve varlık algısını belirlediğini söyler ve Pascal’ın şu sözlerine atıfta bulunur: “İnsan, küçük sonsuzluk ve büyük sonsuzluk denilen iki sonsuzluğun toplamıdır. Bütün dünya onu öldürmeye kalksa o kendi katilinden üstündür. Çünkü o öldüğünün ve kendisini kimin öldürdüğünün farkındadır” (Şeriati, 2016: 32). Pascal’ın düşüncelerinden de anlaşılacağı gibi bilgi varlıktan daha üstün bir özdür. İnsan bütün maddi güçler üzerinde ve bütün varlıklara karşı kendisini otoriter kılan ilginç bir güce sahiptir ki bu da onun bilgisidir. Kendisi ve evren hakkındaki bilgisi onun iradesidir.

Yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki Şeriati insanın, benliğinin şuurunda olan bir varlık olduğunu, kendisini kendinden bağımsız olarak inceleyebildiğini ve değerlendirebileceğini dile getirmiştir. Dolayısıyla asıl özgürlük insanın istediği her şeyi yapması değildir, insanın kendisini bilmesidir. Çünkü özgür bir insanın başkaldırısı ancak dünyaya bir bilinç ve değişim getirir. Bu bağlamda


Şeriati, insan seçen bir varlıktır derken onun özgürlükten neyi kastettiğine bakmak gerekir.




    1. Seçme/İrade

İnsanın seçen bir varlık olduğunu belirten Şeriati’ye göre insan, iş, öğrenim dalı, dost, meşguliyet, konut, eş, siyasi eğilim, sosyal konum ve moda gibi konularda her gün seçim yapar. Ona göre en zor, en ağır, en acı ve en sızlatıcı seçim; doğru ve yanlış seçimidir; bu seçim felsefî, ilmî, kelâmî, fıkhî ve grupsal tartışma ve kavgalarda değildir. Dinin doğru ile yanlışı, politikanın adil ile adaletsiz olanı, halkın eşitliği ile eşitsizliği, insanın özgürlüğü ile esareti arasındaki kavgada, insan hüsran ve kurtuluş seçimindedir. Ona göre bu, insanın bizzat kendisinin nasıl olması gerektiğinin seçimidir (Şeriati, 2009: 182). Şeriati’ye göre insan, bu yabancı toprak yurdunun yitik varlığı, kendini bu basık ve tuhaf göğün altında tutsak görüp sersemleşmiş, geçip giden her şeyin önünde niyaz ederek diz çökmüştür (Şeriati, 2015: 488). Şeriati, insanı çepeçevre kuşatan üç trajedinin kapitalizmin alçaklığı, Marksizm’in donukluğu, egzistansiyalizmin saçmalığı olduğunu söyler (Şeriati, 2016: 63). Şeriati’ye göre bilim, dinin hizmetinden çıkıp gücün hizmetine girdi, güçlünün iradesine boyun eğdi. Mutluluğu, özgürlüğü, kurtuluşu, hak aramayı ve bilimsel ahlakı vaat etti. İnsan elinin ürünü olan makine, insanı işe kölelikten kurtarıp doğaya egemen olacak yerde, makineperestliğe dönüştü ve insanı zincire vurdu (Şeriati, 2016: 67). Bu düşünce Erich From’un da dile getirdiği şu sözleri akla getirmektedir:

Çağdaş insan hala kaygılı; özgürlüğünü çeşit çeşit diktatörlere teslim etmeye doğru gidiyor; kendisini makinanın küçücük bir çarkına dönüştürmüş, karnı tok, sırtı pek, ama özgür bir insan değil, bir robot haline gelerek bu özgürlüğü yitirmek yönünde ilerletiliyor” (From, 2011: 15).
Bu açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki insan, dayatılan bu baş döndürücü hızın ortasında daha mahkum, daha batık ve daha kendisine yabancı oluyor. Maddi tüketim için çalışmaya ve çalışmak için tüketmeye dalması, onun özgürleşmesini engelliyor. Çünkü davranışları ve kararları kendisine ait değildir. Dolayısıyla insan, tek yanlı, tutsak ve yaratıcılıktan uzak kaldığı sürece robotla olan

yarışı kazanamaz. İnsan ancak bir bütünlük ve sınırsız yaratıcılık yeteneği sayesinde özgürlüğünü elde edebilir.

İnsanın özgür bir varlık olduğunu söyleyen Şeriati, doğumla varlık bulmuş olan insanın, seçimle de mahiyet bulduğunu söyler ve Heidegger’in şu düşüncesiyle sözlerine açıklık getirir: “İnsan, mahiyetini kendisi yaratan bir varlıktır. Mahiyet ise insani durum olarak adlandırılan bir kapasite içerisinde gerçekleşir” (Şeriati, 2009: 192). Şeriati’ye göre insan yalnız tabiatına karşı değil, kendi tabiatına karşı, bilinç güdüsüne başkaldırır; bilinç güdüsünün tersine intihara başvurur ve kendi hayatını korumaya çağıran doğal içgüdüsüne karşı fedekarlığa başvurur ve kendini bir düşünce veya başkaları uğruna feda eder. Bütün bunlar sadece insanın seçebilen bir varlık olduğunun göstergesidir (Şeriati, 2016: 25). Sartre da bilincin özgürlüğün kaynağı olduğunu söyler. Sartre bunu “insan özgür olmaya mahkumdur, zorunludur” önermeleri ile dile getirir. Zorunludur, çünkü yaratılmamıştır. Özgürdür, çünkü yeryüzüne geldi mi, dünyaya atıldı mı bir kez, artık bütün yaptıklarından sorumludur (Sartre, 2016: 47). Şeriati’ye göre insan yapıyorum ve yapmıyorum, seçiyorum ve seçemiyorum dediği ölçüde insandır. İnsan, bu etkenleri kendinde nötralize edebilecek bir iradeye sahiptir. Bundan dolayı da sorumlu olduğunu söyleyen Şeriati (2010: 291-292) Sartre’ın şu düşüncesine yer verir: “ Eğer annesinden felçli doğan bir çocuk koşuda birinci olmuyorsa bunun sorumlusu sadece kendisidir” (Şeriati, 2016: 73). Şeriati insanın özgür olma durumunu şu şekilde dile getirir:

Adem’in Rabbi’ine karşı yasak duvarını yıkarak başlattığı isyan, yeryüzüne inme, tabii belirlenmişlikten kurtulma, önceki içgüdüsel hayatı ve dertsiz, mesuliyetsiz ve cenneti terk etme ile sürdü ve sonuç olarak tarihin hareketinde kendi kaderini kendi elleriyle çizdi. Tanrı'nın evrende yaptığını o ilahi tabiatta yaptı ve Kur’an’ın ifadesiyle Alllah’ın yeryüzündeki halifesi oldu (Şeriati, 2016: 29).


Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi insan yazgısından sorumlu olan tek varlıktır ve kendi yazgısını kendisi çizmiştir. Şeriati’ye göre özgürlüğe giden yolda yön belirleyicidir. Her şeye anlam veren yön olduğu gibi, her şeyi anlamsız yapan da yöndür. Bilimi, sanatı, edebiyatı, yaşamı, medeniyeti, dini, mezhebi, tevhidi, Allah’a tapmayı, hem anlamlı, hem anlamsız yapan yöndür. Şeriati’ye göre hür olan insan ebediyete kadar uzanan ve şeytandan Allah’a kadar yol alan mesafeyi kat etmek için devrimci bir seçim yaptı, yolunu değiştirdi. Böylece gücün, zorbalığın ve baskının

kölesi olmadan özgür bir insan oldu (Şeriati, 2009: 202). Şeriati özgürlüğe olan özlemini şu sözleri ile dile getirir:

Ey özgürlük! Seni seviyorum. Sana muhtacım. Sana aşığım. Sensiz hayat zordur. Sensiz ben de yokum. Varım, ama ben yokum. Yani o var olan ben değilim. Ben, sensiz boş, anlamsız, şaşkın, avare, ümitsiz, kalpsiz, ışıksız, tatsız, beklentisiz, yani bir hiç olacağım. Ey özgürlük! Senin yüksek ve özgür endamın, benim mabedimin güzellik minaresidir. Ey özgürlük! Senin masum ve renkli güvercinlerin, benim sırdaş ve aşina dostlarımdır. Barış güvercinidir onlar. Ey özgürlük! Ben zulümden bıkkınım, esaretten bıkkınım. Zincirden bıkmışım, hükümetten bıkmışım. Zorunluluktan nefret ediyorum. Seni tutsak yapmak isteyen her şeyden ve herkesten bıkkınım, nefret ediyorum. Hayatım, senin içindir. Gençliğim senin içindir. Varlığım senin içindir (Şeriati, 2009: 99-100).
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi insan hayata özgürlükle başlar. Acıklı serüveni bu zindandan o zindana geçişten ibarettir. Her zindan değiştirdiğinde özgürlük özlemini daha yüksek sesle dile getirir. Çünkü düşüncesi duyusal olgular düzeyinden daha derinlere iner ve maddi dünyanın dar tavanını aşıp daha yükseklere çıkar. Dünyanın sınırları sona erdiği halde o yolculuğuna devam eder. Bu varlıksal yükseliş onda sonsuza kadar sürer. Şeriati Mevlana’nın şu sözleriyle özgürlük ile ilgili düşüncelerini özetler: “Bu dünya zindan, biz de mahkumlar; yık zindanı kendini kurtar” (Şeriati, 2015: 364).

Yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki Şeriati özgürlüğü, bir kavram olarak değil, bir kişinin özgürleşmesi olarak ele almıştır. İnsanın kararlarında tam bir özgürlük ve sorumluluk içinde olduğunu dile getirmiştir. Çünkü insan evrenin bütün varlıklarına yüklenen sebep-sonuç zincirine rağmen kendi iradesiyle seçim yapabilen, tercihini ortaya koyabilen, başkaldırabilen, doğaya karşı yaratıcılık yeteneğini kullanabilen tek varlıktır. Bence gerçek özgürlüğün ortaya çıkması için sorumluluk olmalıdır. Eğer özgürlük için yanıp tutuşan insan kendi olma sorumluluğunu üstlenmiyorsa asla özgür olamaz. Çünkü özgürlüğümüz olmadan insan olmamızın bile pek fazla bir önemi kalmamaktadır. İnsan ancak özgürken tüm benliğini büyütebilir, geliştirebilir. Ancak özgürken, düşünmeyi ve eylemeyi öğrenir. Ve kendisinin en iyisini ortaya koyabilir. Böylece bir şeyleri yapabilme ve yaratabilme potansiyeline ulaşabilir. Şeriati, insanın yaratan bir varlık olduğunu söylerken neyi kastettiğine bakmak gerekir.




    1. Yaratma

Şeriati’ye göre insanın üçüncü özelliği yaratmadır. Buna göre yaratma, insan fıtratındaki yaratıcılık kudretinin yansımasıdır. Şeriati’ye göre insanın yapıcılığı şu anlamdadır:

İnsan ihtiyaçlarının, tabiatta bulunmayan şeyleri istediği ölçüde gelişmiş olduğunu hissediyor. Bunun bizzat kendisi, insanın varlığa gelmiş olmasının belirtisidir. İnsan, çevresinde bulunan şey onun için yeterli olduğu sürece, doğanın günlük olarak kendisinin eline verdiği imkanların arayışı içinde doğal bir hayvandır/canlıdır. Buradan itibaren gelişim sürecinde kendisinden önceki hayvan menzilinden ayrılıyor ve doğal ihtiyaçlarının tersine, ihtiyaç duyup da doğada bulamadığı şeylerin kendisine uğraş, çaba ve harekete yönelttiğini gördüğü bir aşamaya varıyor. Küçük bir girişle işe başlıyor; dama çıkmak istiyor, uçmak istiyor, fakat tabiat ona kanat vermemiştir, o da merdiven yapıyor ve dama çıkıyor. Böylece alet yapma işi başlıyor. Sanayi alanında gemi, uçak, uzay gemileri veya bunların benzerleri gibi (Şeriati, 2016: 26-27).
İnsanın ilk yaratmasının alet yapmak olduğunu ve söz konusu yaratmanın doğada var olan şeyleri tekrar düzenlemek anlamında olduğunu dile getiren Şeriati’ye göre ikinci yaratma ise sanatsal yaratmadır. Buna göre, sanatın yeryüzünde insanın en büyük misyonlarından biri olduğunu söyler. Şeriati’ye göre sanat da tıpkı sanayi gibi insanın yaratıcılık yeteneğinin tezahürüdür. Sanat, insan için bulunması gereken, ama bulunmayan şeyi tabiata bağışlamak üzere tabiatın işinin sürdürülmesiyken, sanayi ise insanı tabiatta bulunup da elinin erişemediği şeye ulaştırmayı çabalar (Şeriati, 2016: 27-28). Sanat insanı doğada olmayandan hissedar etmek isterken, sanayi doğada olandan daha çok faydalandırmak ister (Şeriati, 2012: 100). Şeriati’ye göre sanat Allah’ın insana vermiş olduğu bir emanettir. Allah bu emaneti, yere, göğe, bütün dağ ve denizlere sundu ama hiçbiri yüklenmedi. Çünkü dağlar ve denizler var olandan fazla bir ihtiyaca sahip değildirler. Hissedebildiği, seçebildiği ve yaratabildiği bir yeteneği yüklenen insan olmuştur (Şeriati, 2012: 30). Buna göre; bir kimse sanatsal bir faaliyette bulunuyorsa, bunun nedeni o kimsenin gerçeklikler dünyasındaki eksikliklerinden ve yokluklardan sıkıntı duymuş olmasıdır. İnsanın bu dünyada eksiklik hissetmesinin nedenini garip olma duygusuna bağlayan Şeriati “garip olmak ne demektir, insan niçin gariplikten rahatsız olur?” diye sorar. Çünkü insan gurbette meçhuldür; kendisini hiç kimse tanımamaktadır; tüm insanlardan, tüm renklerden ve tüm görünümlerden farklıdır. Şeriati’ye göre, insan

olgunlaştıkça yalnızlığını, gurbet duygusunu, hiçliğini, ıstırabını daha derin hissetmeye başlar. Nefret, sevgi, aşk, kaçış, sürgün ve isyan arayışı başlar. Tabiatla hemcins olmadığının daha da farkına varır ve kendine yabancılaşır. Bu yabancılaşma insanı sembolik bir dil kullanmaya iter. İşte bu sanat denilen şeydir (Şeriati, 2012: 66). Müslümanlar arasında yaygın olan şu söze dikkat çeken Şeriati, “Allah insanı kendisinde bulunan hazineyi ortaya çıkarsın ve kendisini tanısın diye yaratmıştır” direk (2012: 66) algılanmak ve bilinmenin, insanın en büyük dileği olduğunu öne sürer. Bugünün insanın geçmişin insanından daha bilinçli olduğunu söyleyen Şeriati, bugünün insanın toplumunu değiştirip inşa edebilmesini, geçmişin insanın ise kabile ve toplumun dayattığı şekilde yapılanmasını söylediklerine gerekçe olarak sunar. Ona göre geçmişin insanı sosyal ilişkilerinde ve yaşamında değişim meydana getirebilecek bilgi düzeyine ulaşamadığı için onda ben yoktur. Beni olmayan insanın özgür ve bağımsız olmadığını vurgulayan Şeriati, Durkhem’in şu sözlerine referansta bulunur: “Bugünün insanında ben ortaya çıkmıştır. Geçmişin insanı, toplum bünyesinde bir hücreydi. Hayat ve doğanın özü onda akıyordu” (Şeriati, 2012: 28). Şeriati, bugün çağdaş yaşamı kabul eden burjuva felsefesinin bir uğraşı şeklindeki sanat nerededir? sorusunu sorar ve şu şekilde yanıtlar: “Onun yeryüzünde kurmak istediği ve faydalanma, haz alma ve ebedi olarak kalmanın bulunduğu cennette” (Şeriati, 2012: 37). Bu durumda sanat, bir meslek, boş vakitleri doldurma ve huzur verme olarak bir sanayidir. Bugünün sanatını, dünkünün tersine, eğlencede kalmak olarak değil, beşerden daha yüce bir türü insandan yaratma etkinliği olarak gören Şeriati, (2012: 37) Shaw’ın şu ifadelerini kendisine mesnet yapar: “Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı dünyayı katlanılmaz kılardı” (Şeriati, 2009: 100).

Bu açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki insan Allah’ın kendisine bahşettiği hür iradeyi kullanarak yaratıcılığını en etkin şekilde kullanabilir. Çünkü gerçek özgünlük insanın yaratıcı yetilerinde gizlidir. İnsanın eylemini bilgisiyle seçmesi, sonra iradesi ile seçtiği eyleme yönelmesi ve yapabilme gücüyle yaratması insanın özgür bir varlık olduğunun bir göstergesidir.

  1. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLAYAN FAKTÖRLER


Bu bölümde insanı öz bilincinden, seçme yeteneğinden, yaratıcılık niteliğinden alıkoyan dört zorlayıcı güçten söz edilecektir.


    1. Doğa-Tabiat Zindanı

Şeriati’ye göre bilinçli ve yaratıcı insan ilk zorlayıcı gücün, tabiatın baskısı altındadır, bu zorun tutsağıdır. Natüralizm, tabiat temeline yaslanmaktadır. Naturalizm’e göre asıl olan tabiat canlı, fakat öz bilinci olmayan bir varlıktır. İnsan bu canlı tabiatın bilinçsiz ürünlerinden biridir. Şeriati’ye göre insanın ızdırap duygusu, doğayla ilişkisinden var olan eksiklikten kaynaklanmaktadır. Çünkü insan, doğayla yabancılaşıyor, gurbet ve yalnızlık hissediyor. İnsanın doğa karşısındaki konumunu Şeriati şu sözleri ile dile getir:


Eğer ben çölde doğmuş, yetişmiş ve gelişmişsem ya da bir ekvator bölgesinde doğup yetişmişsem, suyun, havanın ve gıda ürünlerinin benim ruhsal durumlarım, düşünce tarzım,güdülerim, ilgilerim ve hayatım üzerinde şiddetli etkileri olmuş demektir. Demek ki ben, “ben”imin düşünsel eğilimleri, ruhsal halleri, duyguları ve içgüdülerinde değilim, aksine beni gerektiği şekilde meydana getiren tabiattır (Şeriati, 2015: 162).
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi insan özgür bir varlık olarak tabiatın baskısı altındadır. Şeriati tabiatın diğer boyutlarının da insanı baskı altına aldığını söyler. Uçmayı isteyen birinin yer çekimi nedeniyle sınırlı bir yere kadar uçuşunu kontrol edebileceğini örnek verir. Bu sınırlamanın insanın kendisine bağlı olmadığını, tabiatın işleyişine bağlı olduğunu vurgular (Şeriati, 2016: 74-75). Dolayısıyla insanın özgürlüğüne ket vuran tabiattır. İnsan, doğal etkenlerin esiridir. Tabiatın belirlediği şekilde kişi bir şeyleri seçer, kavrar ve yaratır.


    1. Tarih/Historizm Zindanı

Tüm insanların tarih tarafından meydana getirildiğini Şeriati; Ralph Waldo Emerson’a sorulan “tarih nedir?” sorusuna karşılık olarak “hangi şey tarih değildir


ki? Var olan her şey, tarihin ürünüdür” diye cevap vermesini olumlar (Şeriati, 2016: 40). Tarihin etkisinin en görünür unsurlarından olan dili; Şeriati, insana yapılmış en büyük baskı olarak ifade eder ve hiçbir insanın kendi dilini seçmemiş olmasını ve tarihin vergisi olmasını sözlerine gerekçe olarak kabul eder. Şeriati, bizim Müslüman olmamızın sebebini de tarihimizin İslam tarihine girmiş olmasına bağlar (Şeriati, 2016: 76-80). Buna göre tarih tarafından seçilip şartları düzenlenmiş bir çevrede doğup, yetişip ve olgunlaşırız. Cildimizin rengi nasıl ki tabiatın vergisi ise ve bizim seçimimiz değilse, ruhumuzun rengi de tarih vergisidir ve bizim seçimimiz değildir (Şeriati, 2016: 37). Demek ki herkesin hakiki ömrü, tarihi ömründen ibarettir. Sahip olduğumuz inançlar, arzular, hassasiyetler ve ısdırapların hepsini tarih bize seçiyor, biz tarihin aletiyiz. Böylece bu tarihsel dönüşüm bizim özgürlüğümüze bir engel oluşturuyor.



    1. Toplum Zindanı

İnsanın hayatının üçüncü belirleyicisi olarak toplumu gösteren Şeriati, insanın kendi sosyal ortamında, ülkesinde yetişen bir meyveden ibaret olduğunu; tadını, özelliklerini, hakim düşünce tarzını, hassasiyetlerini, eğilimlerini, ilgilerini, duygularını, hayallerini ve ideallerini hep toplumundan aldığını dile getirerek (2016:

83) toplumun belirleyiciliğini şu örnekle açıklar:

Eğer ben cömert veya çok gayretli ve hamasat dolu kahraman isem, feodalite düzeni içinde büyüyüp olgunlaştığım içindir. Paragöz, parayı seven biri isem, burjuvazi feodalite düzeni içinde yetiştiğim içindir. Ata binip pala sallayan biri isem, aşiret düzeni içinde yaşadığımdan dolayıdır. Demek ki ben kötü olursam, bende kötülüğü yaratan ve seçen, toplumsal çevredir, bende iyi olmayı yaratıp beni ona çağıran ve bana ait olmayan toplumsal çevredir (Şeriati, 2016: 38).


Bu açıklamalara göre insan seçen bir ben olarak var olamaz. Her birey toplumun onu meydana getirdiği gibidir. Seçen birey değil, toplumdur. İnsan, toplumun istediği gibi şekillenir. Şeriati Mevlana’nın şu sözleriyle toplumun belirleyiciliği ile ilgili düşüncelerini özetler: “Şunu mu yapayım, yoksa bunu mu demem, işte bu seçimin delilidir güzelim” (Şeriati, 2016: 38). Şeriatiye göre bazı sosyologlar, anı ve çağrışımın bireye değil, topluma ait olduğu görüşündeler; çünkü eğer birey tek başına yaşamış olsa, asla onun için bir şey çağrışımda bulunmaz. Heyecanın da topluma ait olduğunu, bireyin heyecanının olmadığını söylerler. Hatta

hayvani güdüleri razı kılma formunun da toplum tarafından yüklendiğini söyleyenler vardır (Şeriati, 2016: 84).

Bu açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki sosyolojizmde toplum en büyük belirleyici güç olarak karşımıza çıkar. Bireye bir karakter ve şahsiyet empoze eder. İnsanın kaderini toplumsal çevrenin belirlediğini söyler. Böyle bir anlayışı düşündüğümüzde toplumsal insanın, toplumsalın dışında hiçbir içeriğinin olmaması insanın özgürlüğüne bir görünüm katmaz. Çünkü seçen birey değil, toplumdur. Bence birey hiçbir etkiye maruz kalmayıp, seçim yapabildiği sürece özgürdür ve bilendir .


    1. Kendilik/Menfaat Zindanı

Dördüncü zindanı insanın kendisi olarak saptayan Şeriati’ye göre insanın mahkumu olduğu kendilik zindanı, aşılması en zor zindandır ve insan bu zindan karşısında en aciz tutsaktır. Buna göre günümüz insanının, günümüz burjuvasının, günümüz kapitalist toplumunun ıstırabı ve sıkıntısı metafizik bir sıkıntıdır, boşluktan kaynaklanan bir sıkıntıdır (Şeriati, 2016: 279). Dördüncü zindanın tutsağı olan insanın, önceki üç zindandan kurtulmasıyla mutsuzluğu ve yalnızlığını başladığını düşünen Şeriati, (2016: 51) Heidegger’in şu ifadesine dikkat çeker: “insan, bu varoluş sahrasında yalnız bir varlıktır” (Şeriati, 2016: 71).

Yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki Şeriati’ye göre insan, bilincinin doruğunda iken, kendisini dört hayatın mahkumu olarak bulur. Bunlar: tabiat, toplum, tarih ve kendisi. Bu dört hayatın her birinde insan, duygularını, acılarını ve ihtiyaçlarını dile getirir. Şeriati, bu dört zindanın varlığını kabul eder. Ama şu noktada da kabul eder: İnsan olmak gelişimi boyunca bu belirlenimin güçlerinden kurtulabilir ve özgürleşebilir. İnsanın bu dört zorlayıcı gücün etkisinden nasıl kurtulabildiğini irdelemek gerekir.

  1. ALİ ŞERİATİ’DE ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAYAN FAKTÖRLER


Bu bölümde insanın dört belirleyici gücün etkisinden (tabiat, tarih, toplum, kendilik zindanı) nasıl kurtulup özgürleşebildiği dile getirilmiştir.

    1. Bilim

Bu bölümde insanın ilk üç zindandan bilimle nasıl kurtulabildiğini ele alarak başlayalım. Şeriati, ilk olarak insan tabiatın belirleyiciliğinden ve zindanından nasıl kurtulabilir? diye sorar. Ona göre insan, tabiata egemen yasaları, onların insan üzerindeki etkisini bilip tanıması yoluyla tabiatın belirleyiciliğini aşabilir. Bu da ancak bilimle olur. Tabiatı ve bilimi bilip tanımanın teknolojik donanımı sağladığını beyan eden Şeriati, bu yolla insanın tabiatın belirleyiciliğinden ve baskısından kurtulacağını söyler. Şeriati’ye göre teknoloji üretim miktarını yükseltir ve insanın çalışma süresini bir saate indirerek, özgürleştirir (Şeriati, 2016: 46). Dolayısıyla insan ilk zindandan, tabiat zindanından, bilinç, irade ve yaratıcılığını, tabiatı tanımak suretiyle, yani bilimle çekip kurtarabilir.

Peki tarihin belirleyicilik ve zindanından insan nasıl kurtuluş elde edilebilir? diye soran Şeriati’ye göre günümüz insanı tarih bilincini kazanabildiği, tarihi tanıyabildiği, tarihin hareketini kavrayabildiği ölçüde kendini tarihin bu belirleyici akışından kurtarabilir ve seçim yapabilir. Bu da ancak bilim ile olur (Şeriati, 2016: 47-48).

Peki toplumun belirleyiciliğinden ve zindanından insan nasıl kurtulabilir? diye soran Şeriati'ye göre birey toplumun belirleyiciliğinden, toplumun yüklediği özelliklerden bilim ile kurtulup, seçim yapabilir. Demek ki insan üçüncü zindandan da bilim aracılığıyla, tıpkı tabiatla mücadele aracı olan teknoloji ve makine gibi toplumsal mücadele tekniğiyle kurtulabilir. Çünkü ideoloji de sosyoloji aracılığıyla ve ona dayanarak toplumsal düzenlerle mücadele teknolojisidir (Şeriati, 2016: 48-50) Bu açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki Şeriati’ye göre insanın özgürlüğü ve iradesi, bilimin gücüyle gelişip kuvvetlendiği için tarih, doğa ve toplum adı verilen üç zindandan bilimle kurtulabilir. Ancak dördüncü zindan kişinin içinde


olduğu için onu yıkmak en zor olanıdır. Peki insan kendi zindanından nasıl kurtulabilir? Bu sorunun yanıtını Şeriati din, Tanrı’ya duyulan aşkla verir ki bundan sonraki başlıkta bu konu ele alınacaktır.




    1. Din, Aşk ve Tanrı

İnsanın kendi zindanından niçin çıkamadığını soran Şeriati, bu zindanı aşmanın zorluğunu şu şekilde gerekçelendirir:

İnsan tutsağı olduğu ilk üç zindan hakkında bilgi ve bilinç sahibi iken dördüncü zindana dair bilinç sahibi olma ve onu tanıma diğerlerine göre zahmetlidir. Çünkü tutsağın kendisiyle zindan birdir; yani bilenin, alimin kendisi de tutsaktır. Çünkü bu zindan insanın kendi boyutlarının bir parçası olduğu için insan kendisine karşı başkaldıramıyor. Ne yapacağı konusunda güç sahibi olan bu çağdaş insan, ne yapması gerektiği konusunda çaresiz kalmıştır (Şeriati, 2016: 52). Bu zindandan kurtulmanın bilim yolu ile değil, ancak aşk ve din ile kurtulunabileceğini savunan Şeriati, aşkı şu anlamda kullanır:

Muktedir bir güç. Hesapçı ve oportünist akıldan daha üstün bir güç olmalı ki benim özümde, insan beninin özünde, fıtratımın derinliklerinde beni fışkırtsın, harekete geçirsin, içten kendime karşı bir devrim koparsın (Şeriati, 2016: 56).


Buna göre aşk, her şeyi bir amaç uğruna elden çıkarmak ve karşılığında hiçbir şeyi, hiçbir ödülü istememektir. Çünkü çok ağır, korkunç, deruni ve zor olan bu dördüncü zindandan insan, böyle bir aşk gücüyle kurtulabilir. Bu aşk akıl ve mantığın ötesinde, bizi kendimize başkaldırmaya yönelten ilahi olana yönelik bir aşktır. Bu aşamada özgür bir insanın meydana gelebileceğini söyleyen Şeriati’de (2016: 56-57) aşk yalnızlıktan doğar. Bu yalnızlık, bir kimsenin yalnız olması, etrafında kimsenin olmaması anlamında değildir. Aşık bir ruha aittir, ayrı kalmış, uzak düşmüş, aslından kopmuş bir ruha. Bu yüzden insan özgürleşmek için kendisini daha büyük bir ruha ve evrenin en büyük hayat merkezine bağlar. Şeriati, duanın da bu dini duygunun en belirgin ruh tecellilerinden birisi olduğunu söyler (2013: 67-68). Şeriati’ye göre kendisini benlik zindanında mahpus hisseden bir insan, aşkın devrimci darbesinden, aşkın tedbirinden, yürek yangınıyla ibadet etmekten, aşıkane

bir isteyişten, yani duadan başka bir şeyle kurtuluş yolu bulamaz (2013: 140) Şeriati’ye göre dua insanın olanca gücüyle, tam bir içtenlikle “Ben böyle bir halde, konumda ve seviyede kalmak istemiyorum diye talepte bulunmasıdır” (2013:68). Alexis Carrel’in deyişiyle “Dua, insan ruhunun, evrenin o gizemli ve muazzam ruhani merkezine doğru uçuşudur” (Şeriati, 2013: 68). Şeriati duayı, ahlaki zaaflarımızı, yoksulluğumuzu, çaresizliğimizi dile getirmek olarak ele almamıştır. İnsan nasıl suya ve oksijene muhtaçsa Tanrı’ya da muhtaçtır (Şeriati, 2013: 41). Şeriati özgürlükle ilgili duasını şu sözleri ile dile getirir:


Allahım! Beni insanın dört büyük zindanı olan tabiat, tarih, toplum ve benlikten kurtar; öyle ki ey benim yaratıcım, sen beni nasıl yaratmışsan, ben de aynı şekilde kendi kendimin var edicisi olayım; bir hayvan gibi kendimi çevreyle değil, çevreyi kendime uyarlayabileyim. Allahım! Metaryalistlere de ki insan, tarihin ve toplumun içinde yetişen bir ağaç değildir. Allahım! Toplumuma, sana doğru giden tek yolun yeryüzünden geçtiğini öğret. Ama bana da bu çıkmazın kestirme yolunu göster. Allahım! Dindarların Adem’in topraktan olduğunu anlamasını sağla ve onlara de ki: Maddi bir olgu da gaybi bir olgu kadar Tanrı’yı anlamlandırır. Eğer din, ölümden önce bir işe yaramazsa, ölümden sonra da hiçbir işe yaramayacaktır. Allahım! Kimi seviyorsan ona, aşkın, yaşamaktan daha iyi olduğunu öğret ve kimi de daha çok seviyorsan ona, sevmenin aşktan daha üstün olduğunu tattır (Şeriati, 2013: 98-100).
Bu açıklamaları göz önüne aldığımızda Şeriati’ye göre dua insana güç kazandıran, sevinç veren ve özgürleştiren bir etkendir. Çünkü aşkı anlamayan birisi doğayı, tarihi, toplumu ne kadar kendine tutsak ederse etsin, yine de bir hayvan kadar kendine tutsak kalacaktır. Dua kendi benliğinin zindanına düşmüş, zindanda olduğunun farkına varmış, oradan kurtulma isteğine duyduğu aşk ile kurtuluşunu ve özgürlüğünü elde edebilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak denilebilir ki Şeriati’nin felsefesinde kişiyi özgür kılabilen bilim ve dindir. Bu bağlamda düşündüğümüzde Şeriati’nin özgürlük anlayışı, hem dışsal bir özgürlüktür, hem de içsel bir özgürlüktür. Çünkü insan iradeli bir varlık olduğu için Allah’a yönelip bilinçli ve aşıkça bir ibadetle içsel özgürlüğünü elde edebildiği gibi bilen, yaratan, seçen bir varlık olmasıyla da dışsal özgürlüğünü elde edebilir.



SONUÇ
Bu çalışmamızda, Ali Şeriati’nin özgürlük kavramından ne anladığını tespit etmeye çalıştık. Öncesinde ise Şeriati’nin insanın yaratılışını İslam dini anlayışı çerçevesinde nasıl yorumladığını izah ederek, insanın üç özelliğine değindik. Bu özelliklerden hareketle Şeriati’nin özgürlüğü bir kavram olarak değil ,bir kişinin özgürleşmesi olarak ele almış olduğunu vurguladık. Sonrasında ise insanın özgürlüğünü sınırlayan dört zorlayıcı gücün (Tabiat, tarih, toplum, kendilik zindanı) neler olduğunu irdeledik. Ayrıca insanın bu dört belirleyici gücün etkisinden bilim ve din ile kurtulup gerçek özgürlüğe kavuştuğunu ispatlamaya çalıştık. Bu sayede de Şeriati’nin özgürlük anlayışının hem içsel bir özgürlük, hem de dışsal bir özgürlük anlayışına karşılık geldiği sonucuna ulaştık.
Ali Şeriati’nin kendine has ve tutarlı bir özgürlük anlayışının olduğu çalışmamız boyunca dile getirilmiştir. İnsanın balçık ve Allah arasında bulunan iki boyutlu bir varlık olması onu doğadaki diğer varlıklardan farklı kıldığı gibi, aynı zamanda bu farklılığı onu diğer tüm varlıklardan da üstün kılmıştır. İnsanın irade sahibi bir varlık olması ve kararlarında tam bir özgürlük ve sorumluluk içerisinde olması bunun apaçık göstergesidir. Dolayısıyla özgür bir insanın başkaldırısı dünyaya bir bilinç ve değişim getirir. Ali Şeriati’nin sosyolog karakteri düşünüldüğünde insanın ilk üç zindandan (tabiat, tarih, toplum) bilimle kurtulunabileceğini söylemesi önemlidir, fakat benlik zindanından insanın aşk ve din ile kurtulup gerçek özgürlüğe ulaşabileceğini söylemesi noktasında ise haklılık payı vardır. Nitekim din ve bilim insanları özgür düşünmeye davet eder ama insanlar anlamsızlık, yersizlik ve boşluk duygusundan ancak ilahi aşk vasıtasıyla kurtulabilir. Çünkü yaratıcıya duyulan aşk insanı yalnız olmaktan kurtarır, insanı bu dünyaya bağlayan ve bu geçici dünyanın kölesi haline getiren her türlü gelip geçici şeylerden

sıyrılmasına yardımcı olur ve gerçek özgürlüğe kavuşturur. Dolayısıyla yukarıda da ifade edildiği gibi Hz. Adem işlemiş olduğu hata dolayısıyla cennetten dünyaya gönderilmiş, adeta burada bir sürgün hayatı yaşamış ve asıl hürriyetini tekrar Allah’a kavuşarak elde etmiştir. Onun gibi Hz. Adem’in çocukları olan bizler de ancak Allah’a kavuşmakla özgürlüğümüzü elde etmiş olacağız ve ona ulaşmanın yegane yolu ise aşktan geçmektedir.



KAYNAKÇA

Tekin, S. (2010). Modern Dünyanın Özgürlük Yanılsaması. (Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

Şeriati, A. (2016a). İnsan. Çeviren: Şamil Öçal. Ankara: Fecr Yayınları.

Sartre, Jean Paul; Varoluşçuluk. Çeviren: Asım Bezirci, Ankara: Say Yayınları, 1990.

Şeriati, A. (2016b). İnsanın Dört Zindanı. Çeviren: Ejder Okumuş. Ankara: Fecr Yayınları.

Şeriati, A. (2015). Çöle İniş. Çeviren: Hicabi Kırlangıç ve Derya Örs. Ankara: Fecr Yayınları.

Şeriati, A. (2009). Kendini Devrimci Yetiştirmek. Çeviren: Ejder Okumuş. Ankara: Fecr Yayınları.

Şeriati, Ali. (2012). Sanat. Çeviren: Ejder Okumuş, Sait Okumuş ve Şamil Öçal.

Ankara: Fecr Yayınları.

Şeriati, Ali. (2009). Sizi Rahatsız Etmeye Geldim. Çeviren: Mustafa Yılmaz. Kocaeli: Gezgin Yayınları.

Şeriati, Ali. (2010). Dinler Tarihi I. Çeviren: Ejder Okumuş. Ankara: Fecr Yayınları.

Şeriati, A. (2013). Dua. Çeviren: Derya Örs. Ankara: Fecr Yayınları.

From, E. (2011). Özgürlükten Kaçış. Çeviren: Şemsa Yeğin. İstanbul: Payel Yayınları.


ÖZGEÇMİŞ

Mardin doğumluyum. 2011 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi Felsefe Bölümünü kazandım. 2015 yılında felsefe bölümünden mezun oldum. 2016 yılında Mardin Artuklu Üniversitesinde Felsefe Ana Bilim Dalında tezli yüksek lisans yapmaya başladım. Yüksek lisans öğrenimim halen devam etmektedir.




.
Yüklə 97,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin