Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 311,57 Kb.
səhifə6/7
tarix02.11.2017
ölçüsü311,57 Kb.
#27827
1   2   3   4   5   6   7

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ayrı bir imtihan açılabilir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ M. EMRAH ŞEYHANLIOĞLU – Tabii, farklı bir şeyler yapılabilir. Ben kendim altı yıl önce fakülteden mezun oldum, mezun olduktan iki sene sonra birçok arkadaşımın telefon açıp, telefonda ağladığını ben biliyorum. “Ya ben ne yapacağım? Böyle böyle bir şey geldi. Birisi cinayet işlemiş. Ben bu katile ne soracağım?” diye…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yaş kaç?

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ M. EMRAH ŞEYHANLIOĞLU – Yirmi dokuz yaşındayım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çocuksun daha, kırkında bunu söylemeni isterdim.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ M. EMRAH ŞEYHANLIOĞLU – Doğrudur, teşekkür ederiz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN – Bizim çok sayıda şey var, hepsi burada yazılı. Bu sürede ancak bunları ifade edebildik.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Onları yazılı verdiğiniz için nasıl olsa dikkate alınacaktır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN – Sorunuz varsa cevaplayabiliriz ama…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok teşekkür ederiz. Sorularımız var ama onları artık başka bir zaman soracağız.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN – Tamam ama en azından yazılı olarak her şey burada var, bizim o konuda içimiz rahat.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok sağ olun.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN – Siz de sağ olun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, hoş geldiniz.

Romanlar var bir kere, oradan başlayalım, Romanlar çok var, iyi ki varsınız ayrıca. Buraya gelmekle biz çok mutlu olduk gerçekten, Romanları karşımızda görmekle, bütün Romanları temsil eden böyle geniş bir temsilci heyeti görmekten çok mutlu olduk.

Şimdi, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu alt komisyon. Bu alt komisyonda bizim yaptığımız şey şu: Görüş alıyoruz, çeşitli derneklerden, sivil toplum kuruluşlarından görüş alıyoruz ve anayasa yapımında bu görüşler temel olacak, bu görüşler esas alınarak, oradan hareketle anayasa yapılacak. Onun için, söyleyecekleriniz bizim için değerli, önemli.

Bu bir tartışma forumu değil yani biz sizin söylediklerinizi tartışma konusu yapmayacağız, sizi dinleyeceğiz, ona karşılık -işte, kırk dakikalık zamanınız var- beş dakika bize bırakırsanız bazı sorular sorabiliriz iyi anlamadığımız yerleri açmak bakımından, format böyledir.

Buyurun, sizi dinliyoruz.

İZMİR ROMANLAR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH CISTIR – Sayın Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyelerim, değerli milletvekillerim; toplantıya başlarken, sunumuma başlarken, toplantıdan evvel de ifade ettiğim üzere, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna davet edilmemiz toplumumuz adına çok anlamlıdır, çok da onur vericidir. Şimdiye kadar neredeyse yok sayılan bir irade vardı ya da var sayılmayan bir irade vardı. Dolayısıyla onurlandık, gururlandık. Bu davetiniz için teşekkür ederiz.

Tabii ki romanlarla ilgili Türkiye’de bir algı eksikliği vardır, dezavantajlılığımızla ilgili; dezavantajlı öngörüsü yoktur. Oysa size az sonra sunacağımız raporlar bütününde hem anayasadaki taleplerimizle ilgili hem de bu işin, bu konunun dayanak noktalarıyla ilgili Avrupa Birliği ilerleme raporlarından, Avrupa Komisyonu tavsiye raporlarından, Roman Hakları Merkezi tavsiye raporlarından, efendim, akademisyenlerin araştırmalarıyla yapılan tavsiye raporlarından bizlerle ilgili “dezavantajlı” tanısı konulmuştur. Biz de Anayasa’nın eşitlik maddesinin bazı gruplara -biliyorsunuz, yaşlılar, engelliler ve benzeri gruplara- yapılan koruma tedbirleriyle ilgili, bu pozitif ayrımcılık anlamında koruma tedbirleriyle ilgili, aynı şekilde Romanlara da yapılsın istiyoruz.

Tabii, bu konuda, “Roman” derken, arkadaşlarımla aslında toplantıya girmeden evvel anlaştığımız bir konu var, Türkiye’de özünde Çingene’yiz. Bildiğiniz üzere, Roman konsepti sonradan oluşturuldu. Bu ülkede Romanlar, Domlar, Domariler, Lovarilerden gelen halklar bütününde 6-8 milyon aralığında bir Çingene nüfusu vardır. Bazıları kendilerinin mıtrıp, bazıları gurbet, bazı illerde âşık, bazı illerde… Alevilerin Çingeneleri abdallardır mesela ama “Ben ne Çingene’yim ne Roman’ım ne Alevi’yim, ben abdalım.” derler, onlar da Çingene’dirler. Kürt coğrafyasında 15-20 milyon Kürt vardır ama Kürt coğrafyasında yaklaşık 3 milyon Dom vardır, onlar da Çingene’dir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dom hangisi?

İZMİR ROMANLAR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH CISTIR – Efendim, Domlar Kürt coğrafyasında yaşayan… Dom, onlar da bir kabile, Çingenelerin bir kolu.

Dolayısıyla ülkemizin bütününde yaklaşık 6-8 milyon bir Çingene nüfusu vardır ama Avrupa’daki düşünürler, bu “think tank”çiler Romanca kelimesinden “Rom” insanca, adamca, adam konusundan yola çıkarak bizlere insan ve adam noktasında bir yaklaşım biçimiyle bir kılıf uydurmuşlar. Bu da şimdiye kadar ötekilenen toplumla ilgili biraz daha kolay kendini ifade etme noktasında bu kalıbın içerisine girmiş ve de benzer noktalarda hep projeler, proje teklifleri noktasında dezavantajlı gruplar ve “Roma children” yani Roman olarak ifade edilir. Biz size sunacağımız şeyde Roman ve Çingene bütününde bunu şey yapıyoruz ya da kendini Çingene gibi hissedenler bütününde, Çingene olmayıp Çingene gibi yaşayanlar bütününde de bu taleplerimizi ifade edeceğiz.

Tabii, bu dezavantajlılığımızın kanıtları yaşamın içerisinde sosyolojik altyapının müsebbibi olan nedenlerden dolayı bu duruma düşürüldük ve de eğitimdeki fırsat eşitsizliğimiz yaşamın her alanına da yansımış, hizmete erişim noktasında eğitimin ön şart olduğunun bile farkına varamayan bir toplumdur Romanlar, Çingeneler -Bunun ikisini birden söylemeye çalışıyorum, kayıtlara geçsin diye- çünkü eğitim almayan bir toplum kaynaklara ulaşma noktasında da fırsat eşitliğinden faydalanamamakta, bir dilekçe yazmasını, bir kamu menfaatinin kendisine ne getireceğinin farkına varamayan bir toplumdur. Bu yüzden dezavantajlıdır; bu dezavantajlılık herhangi bir uzuv eksikliğinden değildir efendim.

Dolayısıyla sayın Komisyon üyelerim, bu algı eksikliğiyle bazen kendi toplumumuz da bize kızıyor “Başkanım, bize geri zekâlı mı demek istiyorsun?” diye. Hayır, sistemin sosyolojik nedenleri bu topluma algı eksikliği ya da fırsat eşitliğiyle ilgili nerelere ulaşabileceğinin bütününde hamle yapma imkânı tanımadı ve kümül bir yaşama mahkûm bırakıldık. Bugün, İzmir özelinde ben ifade edecek olursam, Alsancak’ın modern semti; 300 metredir kuş uçuşu Roman mahallesi, farkı gelin görün. Siz gezdiniz seçim çalışmalarında. Arkadaşlarım da kendi illerinden mutlaka örnek vereceklerdir.

Biz, bu noktada eşit vatandaşlık statüsü istiyoruz. Bizi eşit vatandaş konumuna getirecek koruyucu tedbirler, aynı engelli, aynı kadınlar gibi dezavantajlı konumunun gerektirdiği öncelik alanları. Bir sefer, dezavantajlı kavramının içi de boşaltılmaya başlandı Türkiye’de.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu, pozitif ayrımcılık karşıtı anlamında kullanıyorsunuz değil mi?

İZMİR ROMANLAR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH CISTIR – Tabii, pozitif ayrımcılık istiyoruz, olumlu yöntemler istiyoruz, bunun bütününü “koruyucu tedbirler” olarak ifade ettik efendim.

Tabii ki de bunun öncelik alan uygulaması, burada da ifade ettik… Biz Anayasa, kanun ve yönetmeliğin ayrı ayrı kavramlar olduğunu biliyoruz. Hiçbirimiz hukukçu değiliz ama buna rağmen en yalın lisanla anayasadaki o tanının konması bize yetmiyor. Bu Komisyondan çıkan sonuçlarda…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Mesleğiniz ne, pardon?

İZMİR ROMANLAR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH CISTIR – Benim pazarlama şirketim var Sayın Vekilim.

İtimat edin, Türkiye’de şu anda -dünyada konjonktürel süreçte bir rüzgâr esiyor Romanlarla ilgili- bir açılım yapılmıştır. Bu açılım çerçevesinde bir tanı konulmuştur ve bu tanı da Cumhuriyet tarihinden beri ilk defa Romanları onore etmiştir ve çalıştaylardan sonra bir kitapçık bastırılmış, orada “dezavantajlı” vurgusu vurgulanmıştır, burada da ifade ettik.

Yine, TAIEX seminerleri doğrultusunda, Avrupa Konseyi delegasyonları ve kendi kurumlarımızın, İŞKUR, efendime söyleyeyim, Çalışma Bakanlığı bileşenlerinin en üst yetkilileri “Romanlar dezavantajlıdır.” söylemini raporlara geçmiştir burada. Yine akademisyenler…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bize vereceksiniz değil mi?

İZMİR ROMANLAR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI ABDULLAH CISTIR – Sunacağız, tabii, size dosya sunacağız efendim.

Tabii, burada, bu algı eksikliğini… Yani uygulayanlar, kanun koyucular ve de yasamacılar dahi biliyorsunuz “Kanun eşittir herkes.” diyor, mutlak eşitlik; biz kanunu uygulayanlar önünde bile bazen eşit olmadığımızı düşünüyoruz çünkü vicdani kanaatler önünde “Roman’sa, Çingene’yse at içeri.” ön yargısı var. Neden? Çünkü soruyor: “İşin ne, mesleğin ne?” Biz yazın yazlık yerlere gideriz çalışmaya, efendim, adrese dayalı beyan noktasında, kriminal bir leke oluştuğu için mahalle noktasında ya da toplumsal noktada “At içeri.” Yani vicdani kanaatlerde mahkûm edilen bir toplumuz. Dolayısıyla kanunlar önünde bile eşit olmadığımızı düşünüyorum sayın vekillerim. Bu noktada, tabii ki koruyucu tedbirlerle ilgili bu pozitif ayrımcılığı ortaya koymak lazım.

Konuyu etnisiteye indirgesek bile dünyada hiçbir etnik grup dezavantajlı değildir, Romanlar hariç. Yani bugün, tartışma konularında kendi partilerinizde ya da Komisyonunuzda ne Pomaklar ne Kürtler ne Lazlar ne Aleviler dezavantajlı değildir. Dünya, Romanları “dezavantajlı” tanımına koyuyor ve bu konuda ortak bir çalışma var şu anda, dünya Romanlarla yavaş yavaş yüzleşmeye başlıyor ama Türkiye’de popülist bir çalışmanın altında ortak içerme çalışmaları olmadığı için de bizim dezavantajlı konumumuz hâlâ devam etmektedir. Biliyorsunuz, Amsterdam Sözleşmesi’nin -en iyi Sayın Vekilim bilirler- 97 yılındaki, 137’nci maddesine atıf yapan, Avrupa Konseyi üye ülkelerini 2002 yılında bağlayıcı hâle getirmiş Ortak İçerme Belgesi imzalanmıştır. 2003’te dört ya da üç şeyde iktidarımızın, Hükûmetimizin başlattığı bir çalışma, yıl 2012 olmuş, hâlâ Ortak İçerme Belgesi çalışması yoktur yani risk altındaki gruplar ve dezavantajlı gruplar için Türkiye’de bu çalışma yoktur ama siyasal çekişmelerden ama işte, karar alma mekanizmalarından ama demokrasimizin sakatlığından.

Dolayısıyla da biz eşit vatandaş olmak istiyoruz, haklarımızı istiyoruz ama bunu yaparken de… Biz şimdi, 300 metre geriden başlayan bir sporcu örneği versek, 300 metre geriden başlayan bir adamla, atlet gibi, sanayileşmiş bir toplumla, anayasaya koyacağınız bir tanıyla eşit başlayabilir miyiz bu saatten sonraki sürece? Dolayısıyla geride olana iltimas göstermek lazımdır. Geride olana iltimas göstermenin adı da pozitif ayrımcılıktır.

Saygılarımı sunarım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederiz Abdullah Bey.

Buyurun efendim.

KOCAELİ ROMAN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI AHMET ÇOKYAŞAR – Şimdi, bir anlayışın neleri değiştirdiğinden biraz söz etmek istiyorum. Anayasa’da aslında bize karşı ciddi anlamda alçaltıcı, küçültücü maddeler olmamış olsa da yaşam şartlarımızın geçmiş zamandan çok eksileri olduğu için…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hiç yoktu…

KOCAELİ ROMAN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI AHMET ÇOKYAŞAR – Vardı, oraya girmeyelim fakat şu anda çok değişik insan zihniyetleri ortaya çıkmakta ve bir yerelde, bir belediye başkanının Romanlara bakış açısından sonra değişen bir olayı anlatmak istiyorum -ki bu anayasada olursa neler olur- münferit anlamda bir belediyenin, bir valinin bakış açısıyla değişebilen konjonktürünün arasındaki farkı anlatalım.

Kocaeli, Romanlarla ilgili şanslı bir bölge. Hakikaten çok iyi projeler yapan, Büyükşehir Belediyesinin, Valiliğin çok ciddi anlamda desteklediği… Burada belediye başkanının münferit düşüncesi de çok önemlidir. Son zamanlarda yapılan bütün sosyal içeriklerde, hakikaten, ben biliyorum ki sadece sosyal projelere 3-5 trilyon lira Büyükşehir Belediyesi para harcamış durumda. Mesela Roman mahallelerinde özellikle polisin asayişle gündeme gelmesinden sonra Büyükşehir Belediyesi ve Kocaeli Valiliğinin ortak projesi 167 Gülen Yüz Projesi yaptık. 167 tane Kocaeli bölgesinden Roman çocuklarının hepsini bir araya getirdik, polis teşkilatımızın 167’nci yıl dönümü kutlamalarında onlarla ilgili üç aylık öncesi eğitimleri aldık. Onlar değerler eğitimi, tiyatro eğitimi, işte, İstanbul gezi, kültürümüzün anlatılması, polisimizin sürekli mahallede olması… Ben en son ki etkinlikte bütün kahvehaneleri değiştirdik, kütüphane yaptık ve Emniyet Müdürümüz Sayın Valimizle birlikte mahalleye gittiğimiz zaman eskortlarla bütün insanlar artık balkonlardan, evinden, bahçesinden falan çıktı, polislerle sarmaş dolaş oldu ama toplum bizi alışmış, mahallelerimizi hep polis basıyor ya, yoldan geçenler de o hep bizi basıyorlar anlamında değil oradaki kucaklaşmayı görünce bakış açısının polislere bir sosyal projeyle nasıl değiştiğini gördük. Bu münferit anlamda bizim yereldeki o kamu kurum ve kuruluşlarıyla yapmış olduğumuz mevzuattan kaynaklanan bir sonuçtu. Bakın, münferit. Bu işi yani bu alanı sosyal projelerde desteklenmesi, dezavantajlı gruplar alınmasıyla, Anayasa’da böyle bir maddenin olmasıyla bakın, Türkiye’de Romanların artık kaderini değiştirecektir. Münferit anlamda her yerde hakikaten öne çıkmış insanlar olmuyor. Biz münferit anlamda zaman zaman kendi bölgelerimizde sıkıntılı “Kim çağırdı sizi Anayasa Komisyonuna, Başkanına, siz kimsiniz?” diyenler de çıkıyor. Dolayısıyla toplum gelişmemiş toplumun algılama düzeyinde düşüklük var. Ama sen diyorsun ki topluma “Kalk, çocuğunu okut.” Adamın sabaha kadar damı akmış, altından su gidiyor, sen diyorsun ki: “Çocuğunu okutmuyorsun.” Çocuğunu okutacak bu adam ama üç gün evlerinizde suları kesik bir yatın bakalım. Yani böyle bir alandan, böyle bir bakış açısıyla çocuğunuzu okutun. Yapıştırmışlar “Bunlardan bir şey olmaz:” falan olmuş. 5 bin kişilik mahallelerde niye yaşıyoruz? Neden yaşıyoruz ağabey? Şunun için: Adamın geçinecek parası yok. Akşam belki eve alacak ekmek parası yok. “Versene oradan bir ekmek, yarın biz veririz size.” diyecek. Bir bardak çay, bir tane bize un, neyse bunun adı. Allah rızası için düzeltilmesi gerekiyor bu konunun. Bu konu düzeltilmezse hepiniz vebal altındasınız. Ben hakkımı helal etmiyorum devletime, milletime o zaman.

Bugün size de çok teşekkür ediyoruz. En azından biz bugün buradayız. Daha önceden şöyle bir durum vardı. Mesela, doktora gidersiniz. Doktor size sorar “Neren ağrıyor?” Dersin ki: “Böbreğim ağrıyor.” “Hadi sen böbrek filmine git.” der. Ama bu zamana kadar bize kimse “Senin neren ağrıyor?” diye sormamış. Bir şey olmuş, demiş ki: “Bunların başı ağrıyor, bunlara baş ilacı verin, ağrı kesici verin.” Hâlbuki adamın ayağı topal, gözü kör, her şeyi var, bize sorulmadan bizim hakkımızda yöntemler uygulanmış. Bugün biz Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştiğinin çok ciddi bir şekilde farkındayız. Bize sorularak en azından dikkate alınarak bunun bu şekilde gerçekleşmesi bizlerin bundan sonraki sürecinde daha iyi motivasyon hâline sokacaktır.

Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

MUALLA AKKURT – Okumuş Çingenelerdenim ve Çingene aktivist olarak…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mualla Hanım bir şey sorabilir miyim? Yaşam koçu ne demek?

MUALLA AKKURT – Beyin programlamayı her alanda yapabiliyorsunuz. Şirketlerin şey artırmasında, kişilerin depresyonunu yok etmekte onları programlayabiliyorsunuz yani tekrar hayata kavuşturmak diyelim depresyondan çıkarıp.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Son okuduğunuz fakülte ne?

MUALLA AKKURT – Ben yüksek hemşirelik mezunuyum ilk önce, ondan sonra NLP masterı, önce ama yüksek hemşirelik okudum, üniversiteyi, sonra sağlık kurumu işletmeciliği okudum, en sonunda NLP masterı oldum yani öğretiyorum da aynı zamanda.

Şimdi, kişilerin var olma noktası var, hani ihtiyacı var. Türkiye’de, evet, biz dünyadaki Romanlardan, Çingenelerden daha farklıyız, daha iyi durumdayız ama iyiliğimiz nereden geliyor? Unutulmuş bir halk olduğumuz için geliyor, unutulmaktan geliyor. Yani bizimle uğraşmıyorlar, sadece kesişme noktalarında… İşte, Çingeneler suçluluk potansiyeli taşırlar, o zaman onlara direkt risk yaratmasınlar, al içeriye, at içeriye topla vesaire. Şimdi, var olma duygusunu biz ne yapmışız orada? Hani bizi yok saymışlar. Tamam ya, bize dokunmasınlar, biz de kendi içimizde yaşayalım. Ama bu Roman açılımı şu anlamda çok güzel oldu, bizi de uyandırdı. Şimdi, unutulmuş bir halk yaratıyorsanız devlet olarak onu nasıl vatandaşınız olarak kabul edeceksiniz ki zaten? Şimdi, bizim pozitif ayrımcılık istememiz, mesela şundan kaynaklanıyor: Aradaki mesafe çok fazla. Bu mesafeyi kısa zamanda götürebilmemiz için hani, senelere yayarak değil, çünkü hakikaten deniliyorsa bütün çocuklar bizim çocuklarımız. O zaman niye çocuklarınızın arasında ayrım yapıyorsunuz? Ve ciddi bir ayrım. Şimdi, genel olarak biz daha özgürlükçü, daha düzgün bir dille yazılmış bir anayasa istiyoruz, işte, insan haklarına, vatandaşlık bilinciyle ortak paydada toplayan bir anayasa bize de faydalı olacak. Bunları aynen biz de destekliyoruz, istememek zaten ters olur. Unutulmuş bir halk olduğumuzu ve devletin devamlılığı göz önüne alınırsa genel olarak bize işlenmiş bir suç demeyeyim ama haksızlık var. Bu haksızlığın yok edilmesi gerekiyor.

Şimdi, ben hiç aşağılanmadım, bütün ömrüm boyunca hiç aşağılanmadım. Neden? Çingene olduğumu ben kabul ettim önce. Yani beni suçlayacakların elinden silahlarını aldım. Şimdi, onun için de, evet, bana Çingene de, Çingene’yim, ne var? Gerisini getir. Neyi söyleyebilirsiniz bana? Ama bunun devletin sözlüklerine, kitaplarına devam etmesini sağlayan, onay veren Millî Eğitim Bakanlığı, bilmem ne, devlet bunu yapıyor. O zaman bunların kaldırılması gerekiyordu ama şimdi yeni inşamız lazım. Yeni inşada bizleri asli unsurlar olarak biz kendimizi görüyoruz. Hani azınlık olarak asla değerlendirmek… Azınlık diye desek belki haklarımız daha fazla olacak. Hayır, biz bunu 14’üncü yüzyıldan beri Türkiye’de biz varız, Anadolu topraklarında. Bu nedir tarih olarak? 1300’lü rakamları düşünün. E mübadeleyle Romlar daha yoğun Balkanlardan gelmiş, diğerleri Lomlar ve Domlar daha çok var. Şimdi, bizim Romlar daha çok çalgıcılık üzerine şey, bizi renkli kültür olarak oradan tanıyorsunuz daha çok. Bir de İstanbul gibi, Batı hani Türkiye’nin kalbi ya, orada bir şey olursa her şey göze batıyor. Onun gibi Batı’da yaşayanlar daha çok Romlar. Ama bizim esas olarak istediğimiz “Rom” kelimesi insan ya, en son isteyeceğimiz bütün ülkeler, işte, Kürtler, Lazlar, Fransızlar bütün milliyetlerini keşke unutsalar ve keşke bütün sınırları kaldırsalar. O zaman ben de “Çingene’yim” dememe gerek yok. Ama bu kalkmadığı müddetçe beni eşit vatandaş, anayasal haklarını kullanan, insan hakları temelinde gelmiş ama en çok ortak payda vatandaşlık ilkesine göre değerlendirmek istiyoruz. Bunda ayrımcılığa yer olmamalı ve pozitif ayrımcılığı mutlaka mutlaka geçmiş olmasını, bize yapılacakların da hangi bir ayrımcılık olarak görülmeyeceğini çünkü arada çok mesafemiz var. Hani “Suçlu ayağa kalk” demeyeceğim ama devletin devamlılığı var yani…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çalınan zamanımızı istiyoruz.

MUALLA AKKURT – Teşekkür ederim, bunu not alacağım: Çalınan zamanımızı istiyoruz.

Sonuçta kabul edildiği zaman, mesela o Çingene şeyi çıkartıldı ya herkes çekiniyor. Çingenelere “Çingene” demek suç artık. Hayır, bana Çingene demen suç değil ama “Bırak şu Çingene’yi” dersen suç. Ne demek o? Aşağılama, vurgu yapıyor. “Bırak şu Çingene’yi” altında söylenen çok şey var. Ama ondan sonra ne oldu? O kararla beraber korkmaya başladılar, açıktan söyleyemiyorlar. Ha, Anayasa’da bunlar vurgulandığı zaman kurumlar bunu sürdürülebilir olacak. Gittiğim zaman İŞKUR’la bir şey görüşmeye ben gitmeme gerek kalmayacak o zaman. İŞKUR kendi çalışmasını düzenlerken benim bölgemde bu dezavantajlı grup var, o zaman o bölgeyi düzeltmek için böyle de bir güvencem var. Bunları yok edelim bölgemize.

Şimdi, bizim istediğimiz Hükûmetten şu: Bir ulusal temas noktası kurup Çingenelerle, akademisyenlerle vesaire Romanlara ilişkin ya da Çingenelere ilişkin bir politika oluşturması gerekiyor. Çünkü politika olursa arkasından eylem planı gelir. Eylem planı olursa o zaman ne olacak? Onun sonuçlarını yaşamaya başlayacağız. Ama çalakalem, istihdam içerisinde, üç aylık, beş aylık işlerle bu mümkün değil. Üç ay sonra ne olacak o insanlar? Mesela, projeler yapılıyor, çocuklarımız dış yaşamı görüyorlar, gördü, sonra aynı mahalleye dönüyor. Ne olacak? Bu sefer depresyon kaynağı. Yani ona sahip olamamanın… Önceden haberi yoktu hiç olmazsa. Hani “Onlar niye öyle, niye böyle?” sorusunu sormuyordu. Ama şimdi görüyor, sonra aynı koşullarla devam ediyor. Yani istihdam dışı olması, atıl bir topluluk orada duruyor yani devletin yararına olan şeyler. Biz istemeden bunu görmeleri gerekiyor, yollarını açmaları gerekiyor. Bunun yolu da, birinci yolu dezavantajlı gruplarla pozitif ayrımcılığın Anayasa’da görülmesi.

Teşekkür ederim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok sağ olun.

KDZ EREĞLİSİ ROMAN AKTİVİST CENGİZ ILGIN – Öncelikle teşekkür ediyorum bizi kabul ettiğiniz için. Ben sözlü anlatımdan ziyade çok vurgulamak istediğim ve Anayasa’da Romanların talebi olarak gördüğüm öngörüleri okuyarak sizlere izah etmek istiyorum. Romanların Osmanlıdaki Türk tabiiyetli Çingeneler olarak adlandırılır ve bugünkü Avrupa’nın öngörüleriyle Roman olarak yani 1971 ve 1975 kongre kararlarıyla Avrupa’da alınan Roman etnik adı altında bugüne kadar yaşamlarını birlikte Türkiye’de bin yılı aşkın süre sürdürdüler. Osmanlının varlığıyla da Türk tabiiyetine alınarak asli unsurları olmuştur. Beylikler, çerilikler, sancak, toprak verilmiştir. Türk tanımlamasındaki etnik yapıları kabul görülmüştür, tebaası yapılmıştır. Çingenelerin, Romanların Osmanlı Türk tabiiyetindeki sosyal durumları, askerî, mesleki değerleri, kültürel değerleri kabul görülmüş, Türk tabiiyetiyle yaşamını bugüne kadar sürdürmüştür.

Çingenelerin, Romanların Türkiye’de 21’inci yüzyıldaki yaşamları Çingenelerin, Romanların Türkiye’deki yaşamları sayısal nüfusları açısından AB ve Avrupa değerlendirmelerini marjinal dezavantajlı olarak, grup olarak Türkiye etnikleri arasındaki bugüne kadar yapılan çalışmalarıyla Türkiye Avrupa ilişkilerindeki çalışmaları iş, istihdam, eğitim, barınma, aşağılama, kültürel, sosyal, sosyolojik, ekonomik, sübvanse olarak değerlendirilerek çalışmalar başlatılmış. Sempozyumlar, çalıştaylar, seminerler, paneller, kongreler, çeşitli toplantılar yapılmıştır.

Temel başlıklarla Romanların istekleri on ana başlıkta kendimizi ifade ediyoruz. Bu uzun soluklu çalıştaylar ve seminerlerde alınan kararların öngörüleridir.

1) Sübvanse. Çingenelerin, Romanların ekonomik anlamda dengelenme, yardımlar edilmelidir.

2) Eğitim. Çingenelerin, Romanların politik, sosyal, kültürel, bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan tanımının yapılması, bireylerin toplumun standartlarının, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçler verilmelidir.

3) Eşitlenme. Çingenelerin, Romanların etnikler arasında eşit haklara sahip görülmeli, bir etniğin başka bir etniğe, bir toplumun başka bir sınıfa üstün tahakkümü olmamalıdır.

4) Aşağılama. Çingenelerin, Romanların diğer kişi ve gruplaşma, münferit, gelişmelerle aşağılama veya küçümseme, kibir ile aynı anlamda kullanılmamalıdır.

5) Barınma. Çingenelerin, Romanların çevresiyle uyumlu dirlik içinde oturmaları, yaşamak (soyut kavramlar için) bir yerde etkili olmak, gelişecek ortamları kurmak ikametgâhları, ekolojik yaşamları yerinde, çevre düzenine tabiatlarına restore ve inşa edilerek desteklenmeli.

6) Kültürel. Çingenelerin, Romanların toplumunun duyuş, düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü asayiş, düşünce dil ve sanat varlıklarının belli konuda geniş ve sistemli düşünülmelidir.

7) Sosyal. Çingenelerin, Romanların sosyal devlet, sosyal durumlarıyla ilgilenen Çingeneleri, Romanları asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirilmeyi ödev sayan devlettir. Sosyal gerekli gören bir anlayıştır. Devlet, devletin, sosyal barışı ve adaleti sağlamak amacıyla ve Romanların ekonomik hayata aktif olarak müdahalesini gören bir anlayıştır.

8) Sosyolojik. Çingeneler, Romanlar insan toplumlarındaki bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak toplumun yapısı, organizasyonu, değişimi, işleyişi sosyolojinin ilgili alanı içine girer. Çingeneleri, Romanları bir arada tutan veya onları birbirinden ayıran, uzaklaştıran güçlerin neler olduğunu ortaya koymak. Çingenelerin, Romanların toplumsal yaşamlarını ortaya koymak, değiştiren ve dönüştüren koşulları belirlemek, insanlar arası ilişki ve etkilerinin yapısı ve işleyişi kural ve ilkeleri koymak devletin sahiplenerek iyileştirmesidir.


Yüklə 311,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin