ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK - Ve bu da görev olarak Anayasa Mahkemesine verilmeli.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Nasıl olacak bu ön denetim sistemi? Yani neyi denetleyecek Anayasa Mahkemesi?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Ona ben cevap vermek istersem Sayın Vekilim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yürürlük öncesi denetim, Fransa’daki bu.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Aslında, mesela şu anki durumda da uluslararası bir sözleşmenin imzalanması yetmiyor, biliyoruz, buradan bir onay çıkması gerekiyor ve sair yani bir modifikasyon süreci var ama onunla beraber bizim asıl istediğimiz Anaya Mahkemesine de yani anayasal sistemde ve aynı zamanda belki de gelenek, göreneklerimize, örf ve adetimize uygun olmayan, daha sonra bizim kabulümüzün sonrasında uygulamalarında bizimle çatışacak, özellikle belki de milletlerarası özel hukuk alanlarında bu sıklıkla gerçekleşebilir, bunun önünün alınması için bir ön denetimin bu süzgeçlerden geçirilerek Anayasa Mahkemesine…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani yürürlüğe girme şartı olarak mı?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK - Şöyle: Biz öngörümüzle daha geniş olanının uygulanması gerektiğini iddia ediyoruz ya daha geniş olanının tercihi bakımından da bu ön denetim sistemi önemli yani biz o çerçevede de değerlendiriyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Doğru mu anladım? Ön denetim sistemi uluslararası anlaşmanın yürürlüğe girmesi bakımından.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Oradan geçtikten sonra muhtemelen yeniden gelmesi…
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK - Hem ön denetim sisteminin uluslararası anlaşmaların madde 90 çerçevesinde yürürlüğe girerken kullanılmasını hem de temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası sözleşmede hangisinin daha geniş ölçüde olduğunun cevabının bulunması bakımından da ön denetim sistemi. Bu detaylandırılabilir. Bu, bizim ilkemiz. Nasıl yapılacağı… Tabii ki yasal düzenlemeyle tüm boyutlarını kapsayacak şekilde yapılabilir. Biz her iki boyut itibarıyla da bir ön denetim sistemi öneriyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunu pek anlamış değilim ama…
Bir de çocuklar, bu nasıl olacak? Yani diyorsunuz ki: “Bugün Türkiye’de çok dinli, çok kültürlü çoğulcu bir toplumsal yapının olduğunu söylemek zordur.” Biraz önce Süryaniler vardı burada. Süryaniler, Süryani patriği diyor ki: “Biz Türk’üz ama Müslüman değiliz.” İşte Sırrı Süreyya diyor ki: “Ben etnik bakımdan “Ben etnik bakımdan Türk değilim, ben Kürt’üm.”
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yok canım, Sırrı Süreyya öyle demiyor, aksine “Ben Türk’üm, Kürt’lerin haklarını koruyorum diyor, Sayın Türmen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam, neyse. Yani etnik bakımdan...
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hem de Barak Türk’ü yani.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK - Diyarbakır’da da “Kabul ederseniz Türk vatandaşıyım.” demişti değil mi bir vatandaşımız. Biz öyle kabul ediyoruz yani.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, yani Aleviler başka bir şey söylüyor. Yani Türkiye'nin böyle homojen bir yapıya sahip olduğunu söylemek bir parça güç çünkü yani konuştuğunuz zaman insanlarla başka inançlarda, başka etnik kökenlerden gelen bir yığın grup var.
Şimdi, biz ne diyoruz Anayasa’da? Diyoruz ki: Herkesi içine alan, bütün bunlar arasında bir uzlaşı sağlayan, hiç kimseyi dışlamayan, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir anayasa yapacağız. E, böyle bir anayasa yapmanın tabii ön koşulu önce farklı kimlikleri kabul etmek değil mi sizce? O farklı kimlikleri kabul etmeden böyle bir anayasa nasıl yapabiliriz?
Siz böyle deyince “Türkiye’de çok dinli ve çok kültürlü çoğulcu bir toplumsal yapı yoktur.” Deyince, nasıl yapacağız bunu Mecliste?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Mesela İsviçre örneğine baktığımız zaman “Confoederatio Helvetica” diye Latince bir deyim var. Bu deyimin, işte aynı zamanda Almancasına baktığımızda “sözleşmeler ülkesi” manasına geliyor İsviçre Konfederasyonu. Orada baktığınızda yüzde 1’lik bir Romanş gruba bile bir dil veriliyor, resmî bir dil, meclislerde simültane tercüme yapılıyor yüzde 1’lik bir dilim için ancak bizim tarihî perspektifimize baktığınız zaman... Yani Sırrı Süreyya Bey’in oğlu okulda benim arkadaşım olsaydı ki kendisi Kürt değil belki ama bu çok önemli de bir şey değil, Kürt olması veya herhangi başka bir şey olması Süreyya Bey’in benim için hiç önemli değildi ama aynı İsviçre’de baktığınızda bir referandumla Müslüman, o yüzde 4,8’lik Müslüman azınlığın bir minare dikmesi bile yasaklanıyor. Sözleşme kendi içlerinde bir sözleşme, bir çıkar dayanışması ancak bizim memleketimize baktığımızda bizden önce buradan Katolikler çıkabiliyor bu Meclisten. Yani bizim, aslında tüm tarihî perspektiflerimiz yerli yerine oturtulduğu zaman, taşlar gediğine koyulduğu zaman ben kimsenin, art niyetli olmayan kimsenin, bir sıkıntısı olmayacağını kesinlikle düşünüyorum. Yani bu açıdan bakıldığında, tabii ki burada “Yüzde 97’si Müslüman, her şey Müslümanlara göre olacak.” denmemesi lazım ama bu büyük çoğunluğun da belki onlardan ayrılması veya ayrılmaması o ufak kitlelerin isteklerinin niyetine bağlı olarak değişiyor. Yani burada bizim az önce Sırrı Bey’le veya herhangi bir kimseyle olan diyaloglarımızdaki o samimiyet yakalanabildiği anda tüm toplumsal bazda bunun kesinlikle üstesinden bu anayasal metinle gelinebileceğini ben düşünüyorum.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Başka var mı efendim?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buradaki mesele tanınma talebi tabii, kimliklerinin tanınması talebi. Yani o Süryani geldi...
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Şimdi ben daha sembolik ifadesiyle söyleyeyim mi Sayın Türmen?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – ...dedi ki: “Bizim sizden istediğimiz bir tek şey var. Eşit haklara sahip olalım ve bizi tanıyın. Fiilen Süryani olarak bizi tanıyın.” Bu dendi. Şimdi bunu nasıl sağlayacağız?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Şimdi, ben çok sembolik ifadesiyle söylüyorum: Biz ülkeyi mozaik olarak değil de ebru olarak görüyoruz. Ebru olarak gördüğümüz için bizim böyle bir derdimiz, sıkıntımız yok. Onların tanınması veya hak...
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, ne sıkıntısı var?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Yok, onların da yani tanınmak veya hakka sahip olmak, bunlarda sıkıntısının olduğunu düşünmüyoruz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu konu yıllardır böyle işte ucundan kulağından şuradan buradan tartışılıyor. Bir tabir vardır, şeytan denize bilmem ne yapmış denize ortak olmuş. Kusura bakmasınlar, haklarını hukuklarını tabii ki vereceğiz, herkes insan haklarından paylarını alacaklar şudur budur ama bu milletin haklarının da olduğunu unutmayacağız Sayın Türmen.
Şimdi Sayın İyimaya’nın sorusu var mı, ona bakıyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Gençlere yok. Bir merakımı gidermek... Böyle tıfıl, pırıl pırıl gençler, yani anayasa yaşına gelmeleri için en az on yıl var, gerçi çocukların da anayasal hakkı var da “Anayasa yapma hakkı var.” diyorsunuz, ben daha bir on yıllık deneyden geçmeleri gerektiğini düşünüyorum ama bir merakımı gidereceğim. Nerede okuyoruz?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI VAKIF YÖNETİCİSİ BERİL YALÇIN – Ankara Hukuk.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hukuk, bravo.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI VAKIF YÖNETİCİSİ YUNUS EMRE ÖZDEMİR – Siyasalda kamu yönetimi okuyorum Ankara Üniversitesi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kamu yönetimi.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Gazi Hukukta doktora yapıyorum ben.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ne konuda doktora?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Anayasa hukukunda çalışacağım, şu anda ders aşamasısını bitirdim, yeterlilik sınavına gireceğim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hasan Hocayla şey yapıyorsun.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Evet, Hasan Hocayla çalışacağım.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Ben Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Osman Gürzumar neyinize geliyor?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Dekanımız, medeni hukuk kürsüsünde medeni 1’e geliyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hikmet Sami Türk?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Yok o bıraktı.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ergun Özbudun?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Ergun Hoca anayasa dersimize geliyor.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI BURCU AYBÜKE TEKGÜL - Ben Bilkent Üniversitesinde endüstri mühendisliği okuyorum.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI VAKIF YÖNETİCİSİ ECE BAĞCIBAŞI – Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde uluslararası ilişkilerde yüksek lisans yapıyorum.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI VAKIF YÖNETİCİSİ ONUR ŞAHİN – Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde okuyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa tarihi, anayasal gelişmeler konusunda hangi kaynağı okudun?
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Bunu bir sınav olarak değerlendirip… Böyle bir şeye de müsaade etmem zaten.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sınav değil, yok, yok Hocam...
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Eğer toplantıyı tamamladıysak, toplantıyı tamamladıktan sonra bunlara cevap veririm ama...
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Hocam, Oktay bilir, ben diyorum ki...
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Ben bu soruya cevap vermekten imtina ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – O zaman şöyle diyorum, yani Osmanlıca kitap...
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Bu tarz soruların hiçbirine cevap vermem Sayın Vekilim, onu ifade edeyim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, mesele şu ya, ben sadece merakım... Kapatabilirsin Hocam. Merak... Osmanlıca bir kaynak okudunuz mu hiç? Anayasa tarihi...
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Bu soruların hiçbirine cevap vermem Sayın Vekilim.
Bir de şeyi söyleyeyim, hani on yıla dair, onu da ifade...
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şaka söyledim Hocam ben ya, bu latife ya Hocam. Tamamen latife, hayranlığımı ifade etmek istedim.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Biliyorum, biliyorum, Sayın Vekilim, çok teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sizi öğrenci zannettim onun için Hocam.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Çok teşekkür ediyorum.
Bir de şeyi ifade edeyim, biz en başta da ifade ettik onu: Eğer bu millî bir toplumsal sözleşme olarak önümüze gelecekse arkadaşlarımızın tamamı oy da kullanacaklar, sürece de etkin bir şekilde milyonların da temsilcisi olarak buradalar.
Çok teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii canım. Hocam şey etmeyin, her şeye cevap vermek zorunda değilsiniz. Kesinlikle, çocukların da hakkı var, sizin de hakkınız... Mutluluk duydum, mutluluğumu ifade etmek için...
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Vekilim, teşekkür ediyoruz. Tabii arkadaşlarımız anayasa tartışmaları noktasında ne düşündüklerini ortaya koydular, bize bir anayasa falan sunmadılar, sadece düşüncelerini ortaya koydular.
Çok çok teşekkür ediyoruz.
İnşallah, zamanı geldiği vakit ziyadesiyle istifade edilecek görüşler, düşünceler var.
Buradaki heyetimizin de size karşı hiçbirinin bir art niyetle herhangi bir soru sorması mümkün değil, hele hele Ahmet İyimaya’nın hiç değil. Belki ben bazen böyle biraz sivrilik yapıyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben katkı sağlayacaktım Başkanım. Genç arkadaşım, bakın, Babanzade İsmail Hakkı, Türkiye’de ilk anayasa kitabını yazan kişi 1913. Ben profesörlere soruyorum, hiçbirisinin haberi yok.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çünkü o kitap Ahmet İyimaya’nın kütüphanesinde, kimse ulaşamıyor yani.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Babanzade İsmail Hakkı.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Ben sizin kitaplığınızın, kütüphanenizin ne geniş ölçüde olduğunu da biliyorum, hatta bizlerin kullanımına sunulduğunu da biliyorum gene teknik heyetten...
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben kendim için değil, anayasanın devrimi bakımından diyorum, anayasacı, Türk anayasacı... Mesela Bülent Tanör Hocam bana şey yapmış, tarihçesini yapmış, Recai Okandan yazmış, ondan sonra şey yazmış, Tarık Zafer Tunaya, o kitaba... Hocam bir görsen, müthiş, müthiş ağabey.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sahi mi? Görelim o zaman.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öğleden sonra getireyim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, çok teşekkür ediyoruz tekrar.
ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Biz de teşekkür ediyoruz.
Kapanma Saati: 13.38
16 Nisan 2012 Pazartesi
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.24
----0----
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hoş geldiniz.
İnsan Hakları Derneğini dinlemek bizim için önemli bir şey çünkü insan haklarına dayalı bir anayasa yapmak istiyoruz. İnsan haklarını koruyan, güvence altına alan, birey odaklı, bireyin her şeyin üstünde olduğu bir anayasa yapmak istiyoruz. O nedenle İnsan Hakları Derneğinin vereceği bilgiler, söyleyeceği şeyler, nasıl bir anayasa görmek istediği bizim için önem taşıyor.
Buradaki, işte, Sayın İyimaya’yı tanıyorsunuz, kendisi Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili, aynı zamanda Adalet Komisyonu Başkanıdır. Oktay Bey -gelmedi ama gelecek- Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili, bendeniz de CHP Milletvekili.
Buradaki amaç efendim sizin görüşlerinizi almak, sizinle böyle bir tartışma yaratmak değil. Görüşlerinizi alıp, o görüşlerden anayasa çalışmalarında yararlanmak ama tabii görüşlerinizi aldıktan sonra bazı konularda açıklamanızı, daha çok açmanızı istediğimiz konularda soru sormak istiyoruz.
Süreniz kırk dakika. Bize de beş, on dakika soru sormak için bırakırsanız mutlu oluruz.
Sizi dinliyoruz efendim.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN – Öncelikle İnsan Hakları Derneğini dinlediğiniz için teşekkür ediyoruz. Ben Derneğin Genel Başkanıyım, hukukçuyum. Emrah Şeyhanlıoğlu Derneğimizin Genel Sekreteri, o da hukukçu. Bizler görüşlerimizi yazılı hâle getirdik ve onu hem Parlamentoya gönderdik -bir ara Parlamentonun kendi sitesinde de yayınlandı- hem de kendi İnternet sitemizde de var.
Tabii biz bu süre içerisinde konuya ana başlıklarıyla değineceğiz, umarım size katkı sunarız ve Türkiye'nin yeni ve demokratik anayasa yapım sürecinde insan hakları savunucuları olarak size faydalı oluruz.
İnsan Hakları Derneği -biliyorsunuz- 1986 yılında kuruldu, hâlen bilinen Türkiye'nin en eski ve en yaygın insan hakları örgütüdür. Esasen kurulduğu günden beri sürekli Türkiye'nin yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı olduğunu hep söyleyegeldi ve bu konuda Türkiye'nin temel insan hakları ve demokrasi sorununun ancak ve ancak yeni ve demokratik bir anayasayla çözülebileceğini ifade etti.
Şimdi -daha somuta girelim, bunlar hep genel tabirler, genel deyimler- İnsan Hakları Derneği niçin yeni ve demokratik anayasa deyimi kullanıyor? Çünkü mevcut Anayasa’yı demokratik bir anayasa olarak görmüyoruz. Mevcut Anayasa’nın çok ciddi problemleri var. Dolayısıyla önermelerimizi tamamen yeni ve demokratik bir anayasa olacak şekilde yapıyoruz. Bununla ilgili olarak da aslında daha önce Komisyonunuza da gönderdiğimiz “Anayasa yapımında uyulması gereken ilkeler” diye birkaç ilke de belirlemiştik, onları kendi önerimiz olarak ifade etmiştik. Bunlar: Yeni anayasanın bütünüyle yeniden yazılması yani sıfırdan, yeni bir metin olarak ele alınması.
İkincisi: İnsan haklarına dayalı olarak ele alınması ve temel insan haklarına aykırı önermeleri içermemesi.
Üçüncü olarak: Çeşitli kavramların bu anayasada şekil bulması, hukukun üstünlüğü gibi, çok kültürlülük gibi, demokrasi gibi, katılımcılık, çoğulculuk, açıklık, yerinden yönetim ilkesi gibi kavramların yaşam bulması. Dördüncüsü de, Türkiye'nin hâlen devam eden temel problemlerini çözecek şekilde tasarlanması. Yani bu yeni yapılacak anayasa vesayet sistemini ortadan kaldıracak, yeni yapılacak anayasada din ve vicdan özgürlüğü sorunu çözülecek. Yeni yapılacak anayasada Kürt sorunu gibi temel bazı sorunlara çözüm bulacak formülasyonlar olacak. Toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından düzenlemeler yer alacak. İfade özgürlüğü mutlak bir özgürlük olarak yaşam bulacak ve insan haklarına dayalılık ilkesi hayata geçecek.
Bizim bu kapsamda bazı çeşitli önermelerimiz var. Şimdi önce “Başlangıç” metninden başlamak gerekiyor. Biz mevcut “Başlangıç” metninin tamamen ideolojik bir ulus devletin resmî ideolojisini oluşturan ve pekiştiren bir “Başlangıç” metni olarak görüyoruz. Yani bu “Başlangıç” metni bu haliyle Anayasa’nın ruhunu yansıtan bir karaktere sahip ve oldukça fazla ideolojik, temel insan haklarına aykırı. Dolayısıyla bunun terk edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu bağlamda Türkiye’deki inanç gruplarının varlığına, dil gruplarının, din gruplarının varlığına uygun ama bunların bir arada barış içerisinde yaşayacağına dair bir kararlılığı, bir birlikteliği ifade edecek bir başlangıç metni olması gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Belki birçok kişi önermiştir -kısa kısa geçeceğim çünkü metinde bütün bunlar ayrıntısıyla var- ama biz yeni anayasanın mutlaka “insan onuru”yla başlaması gerektiğini düşünüyoruz çünkü insanlar onurda ve haklarda eşittir. Eğer bugüne kadar Türkiye’de yapılan en büyük eleştirilerin başında “önce devlet sonra birey” anlayışı vardı, biz “önce birey sonra devlet” anlayışının egemen kılınmasının yolunun buradan geçtiğini düşünüyoruz. “İnsanlar onurda ve haklarda eşittir.” Anayasada birinci madde olarak yaşam bulacaksa bu zaten çok önemli bir adım olacaktır diye düşünüyoruz.
İkinci olarak: Cumhuriyetimizin niteliğinin “demokratik cumhuriyet” olduğu vurgusunun yapılması gerektiğini düşünüyoruz çünkü buradaki demokratiklik vurgusunu önemsiyoruz. Aksi takdirde ismi cumhuriyet olup antidemokratik hükümlerle dolu dünyada çok sayıda ülke var. Bizim bugüne kadarki pratiklerimize baktığınız zaman da bunları aslında görebiliyoruz.
Bir başka, insan haklarından doğru önermemiz şu: Şimdi biz yeni anayasada Türkiye’deki “halklar ve İnançlar topluluğu”nun soyut bir cümle olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Böyle tek tek, isim isim sayma yöntemi değil ama bu farklılığın olduğunun anayasada yaşam bulması birçok sorunu çözecektir. İnsan haklarına dayalılık ilkesinin, laiklik ilkesinin, sosyal adalet ve sosyal hukuk devleti ilkesinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeni anayasanın ilk genel hükümlerinde yaşam bulması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla burada farklı bir karakterde olayı ele alıyoruz.
Bir başka boyut: Resmî dilin yanı sıra çok dilliliğin ve çok kültürlülüğün güvence altına alınacağı bir anayasal kural yapılması gerektiğini savunuyoruz.
Buradaki önerimiz: Bizce Türkiye’de devam eden birçok sorunun çözümüne de katkı sunacaktır çünkü çok dillilik konusu artık gündemimize girmek durumundadır. Bu ülkede çok farkı etnisitelerden yaşayan insanlar vardır, bunlar kendi dillerini kullanmak istediği ve kendi kültürlerini yaşatmak istedikleri sürece bu konunun bir anayasal kural hâline getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin anayasada mutlaka yaşam bulması gerekiyor. Bunu belki ileride hükûmet sistemleri bahsinde biraz daha ayrıntılı anlatabiliriz yani kuvvetler ayrılığı tek başına mevcut şu anki parlamenter sistemin bu haliyle devamı anlamına da gelmeyebilir, farklı Hükûmet sistemleri üzerine tartışmalar yürütülebilir.
Bir başka konu: Hukuk önünde eşitlik ve ayrımcılık yasağı. Biliyorsunuz hep kanun önünde eşitlikten bahsedilir ve ayrımcılık yasağı net olarak tanımlanmamıştır. Bunun yerine genel olarak hukuk önünde eşitliğin düzenlenmesi ve ayrımcılığın temelleri sayılırken bunun genişletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani etnik köken, mezhep, cinsel kimlik hakkı gibi kavramların, yaş gibi kavramların ayrımcılığın temelleri arasında sayılması gerektiğini düşünüyoruz çünkü somut olarak bazı durumların artık görülmesi gerekir ve ayrımcılık yasağı kapsamında korunması gerekir.
Bir başka konu da: Özellikle “nefret” söyleminin yasaklanması bakımından bazı önermelerimiz olacak ama bu -sanırım- ileriki bahiste toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı düzenlenirken orada buna dair bir önermemiz olacak.
Bir başka genel ilke: Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ayrı bir madde olarak anayasada yaşam bulması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Burada tipik kadın-erkek eşitliğinden bahsetmiyoruz, biraz daha geniş bir kavram kullanıyoruz. Bu bir toplumsal cinsiyet eşitliği kavramıdır. Bunun kadının her alanda toplumsal yaşam içerisinde kendisini bulabileceği bir düzenleme olacağını söyleyebiliriz.
Bir başka nokta: Sosyal devletin görevleri. Şu anda -biliyorsunuz- devletin bazı görevleri sayılmıştır Anayasa’da ama sosyal devletin görevlerinden kastımız şu: Biliyorsunuz dünya giderek küreselleşmekte ve küresel ekonominin sebep olduğu, ekonomik ve sosyal haklardaki gerileyiş tüm dünyada etkisini göstermekte ve insanların kazanılmış haklarında geriye gidişler söz konusudur. Benzer şeyleri biz ülkemiz açısından da müşahede ediyoruz. Dolayısıyla sosyal devletin görevlerinin net olarak tanımlanması ve insanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının, dayanışma haklarının güvence altına alınacağı ve bunun garantisinin de devlete sorumluluk olarak verileceği bir düzenlemenin gerekli olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Temel hak ve özgürlüklerle ilgili -biraz önce toplantıdan önce biraz bahsettik- yaklaşımımız: Şimdi burada bir bütün olarak bakmak gerekiyor yani birinci, ikinci, üçüncü kuşak haklar bakımından değil hakların tamamını bir bütün olarak düzenlemek gerekiyor yani dayanışma hakları dâhil. Aralarında tabii ki bazı öncelikler yapılabilir yaşam hakkı gibi doğrudan doğruya kişi yaşamını ve özgürlüğünü ilgilendiren haklar gibi ama perspektif olarak, bir bütün olarak bakılmalı ve bu yaklaşımla düzenlenmeli diye düşünüyoruz.
İkincisi, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasındaki şu anda mevcut sistem terk edilmeli yani önce bir hak düzenleniyor sonra “ama, fakat, lakin”lerle o hakkın sınırlandırılması, kısıtlanması yöntemine başvuruluyor. Bu yönteme kesinlikle başvurulmamalıdır. Belki anayasada sadece tek bir maddede temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı belirtilerek hangi hallerde, ne şekilde, nasıl kısıtlanabileceğinin somut olarak yazılması gerekiyor. Yani burada anayasa koyucu bu konuyu titizlikle ele almalı ki yarın öbür gün uygulama bazında daha fazla ileriye gidilip temel hak ve özgürlüklerde kısıtlamaya gidilmemesi gerekir. Bu konu önemlidir çünkü birçok tartışma, birçok anayasal problem çeşitli yorumlara bağlı olarak gelişebilmektedir. Dolayısıyla anayasa koyucunun burada daha titiz davranması gerektiğini söylemek istiyorum.
Temel hak ve özgürlükler bahsinde ayrıntılı olarak anlatacağımız çok husus var ancak ona geçmeden önce çeşitli sorunlarla ilgili anayasa koyucunun dikkate alması gerektiğini söyleyeceğimiz hususlar var, bunların başında: Kürt meselesinin çözümü açısından dil hakları sorununun anayasada düzenlenmesi ve bu çok dillilik önerimize bağlı olarak bunun özellikle anadilinde eğitim ve öğretim hakkının bir anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu bir ilkesel düzenleme ama bunun nasıl kullanılacağı belki kanunla düzenlenebilir, anayasa bunun nasıl kullanılacağını düzenlemez. Anayasa bunu bir hak olarak düzenlediği takdirde ileride bunun kullanımına tabii ki yasa koyucu karar verecektir.
Bir diğer konu: Vatandaşlık meselesi konusunda -sanırım- tartışmalar bayağı bir ilerledi ve bunun artık bir etnisiyete bağlanmaması gerektiğine dair bir görüş var. Biz de bunun etnisiyete yer verilmeden bir hukuksal bağ olarak tanımlanması gerektiğini ifade ediyoruz.
Dostları ilə paylaş: |