MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Herkes kendi görüşünü söylesin.
ATİLLA KART (Konya) – Tamamlayayım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de mesela şu an AK PARTİ gibi düşünmüyorum ama “Siz niye böyle düşünüyorsunuz?” deme durumunda değilim Başkan olarak. Anlayıp, doğru anlaşılmasını sağlayıp zapta geçirmekle mükellefim.
ATİLLA KART (Konya) – Tutanaklara tam olarak yansıması için sizin söylediklerinizi biraz daha açarak ifade edeyim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun yani iyi anlaşılması için, zapta geçmesi için söylüyorum.
ATİLLA KART (Konya) – Ben dün ne dedim? Dün şunu söyledim: Bakın, biz sorumluluk sahibiyiz, biz Türkiye'yi kucaklıyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. “Siz kucaklamıyorsunuz.” vesaire demiyorum hiçbir partiye, ben kendi bakışımı, perspektifimi ifade ediyorum. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşlarını kucaklıyorum, kendimi bu sorumluluk anlayışı içinde görüyorum ve olaya da bu çerçevede çözüm getirme gayreti içindeyim, bu çerçevede de sorumluluk üstlenmekten kaçınmıyorum.
Şimdi, bu çerçevede diyorum ki: “Ana dili” kavramı ayrı bir kavramdır, “ana dili eğitimi-öğretimi” gene ayrı bir kavramdır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Eğitim ve öğretimi ayırmanız lazım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, bir dakika, dün bunları çok uzun konuştuk.
ATİLLA KART (Konya) – Yok, ana dili eğitimi ve öğretimi de ana dilde eğitimden farklıdır. Ana dilinde eğitim, çift dilli eğitim, resmî dil kavramı -devam edelim- kendi kültüründen yararlanma kavramı, kendi dilini kullanma hakkı… İnsanlar kendi dilini kullanır, buna hiçbir şey engel olamaz ve kendi dilimi kullanmak için, ana dilimi kullanmak için, ana dilimi öğrenmek için de ben kimseden izin istemem, yok böyle bir şey. Kimse kimseye “Efendim, sen ana dilini öğrenebilirsin, eğitim alabilirsin, ben sana bunu lütfediyorum” demek durumunda değil, değil. Bunları bu kadar açık olarak ve net olarak ortaya koymamız gerekiyor, bu sorumluluğu üstlenmemiz gerekiyor. Artık şurada geldiğimiz noktada popülizme kaçmadan, istismara kaçmadan, yanlış algılamalara yol açmadan, toplumsal barışa hizmet etmemiz gerekiyor hepimizin, Türkiye'nin bütünlüğüne hizmet etmemiz gerekiyor. Bu çerçevede değerlendirmeler yapıyorum, diyorum ki: Nedir? Bu, bu kadar önemli bir konu, bu kadar hayati bir konu önce o temel kavramları, o çerçeveyi bir belirleyelim, aşama aşama gidelim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, belirledik bunları, bunda bir ihtilaf yok. Dün bunları konuştuk, sadece görüşlerimizi arz edeceğiz.
ATİLLA KART (Konya) – Gidelim ki, işte bu çerçevede, neyse buyurun, görüşlerimizi lütfedelim, onun üzerine herkes müteakip ikinci, üçüncü aşamada düşüncesini ifade etsin.
Yani, geleceksiniz, bu sorunu çözmek noktasında kongrelerde her türlü yanılgıya, algılamaya, yanlış algılamaya yol açacak taahhütlerde bulunacaksınız ama geldiğimiz noktada, Anayasa Komisyonu dâhil olmak üzere, “Bu konu bir anayasal konu değildir.” deyip geçiştireceksiniz, ondan sonra da “Cumhuriyet Halk Partisi görüşünü ifade etsin.” diyeceksiniz. Bundan daha somut, daha gerçekçi bir görüş ifadesini ben düşünemiyorum, elbette konuşmalar olduktan sonra değerlendirmelerimi ayrıca yapacağım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir cevap verebilir miyim?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Vereceğim de ben şöyle düşünüyorum, tabii sizin de onayınıza sunayım: Arkadaşlar, saat 17.00-17.15 gibi bitirelim diye düşünüyoruz, en geç 17.30’da buradan çıkıp havaalanına gitme durumumuz var Meral Hanımla. 15.30’da bir ara verelim bir on dakika falan, sonra da 17.15 gibi bitirelim. Nasıl, makul mü? O zaman bir on beş dakika daha devam edelim.
FARUK BAL (Konya) – Ara dediğin zaman macun çıktı, ver şimdi arayı ondan sonra bitene kadar devam ederiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama yorulmaz mıyız yine iki saat devam etsek?
FARUK BAL (Konya) – Ver bir şey olmaz, “Ara” dedin, macun tüpten çıktı.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bir de bundan sonraki toplantıların periyodunu…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Aynı şeyi söyleyecektim. Şimdi aradan önce gelecek haftayı planlayalım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onu da planlayalım.
Çok kısa bir şey söylemek istiyorum…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kısa olmasın…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok, ben notlarımı aldım, konuşacağım, korkmayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok, nasıl olsa ara veriyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, ben bir sefer konuşacağım ama derli toplu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ona başlamadan ben bir şey söyleyeyim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi ben Atilla Bey’e soru sordum. Şimdi ben burada Başkan olmam hasebiyle veya bütün başkanlar -yani kim olursa olsun, hangi arkadaş- bir şeyi tartışma, zorla söyletme veyahut da eleştirme durumunda değiliz, yani Başkan olarak değiliz, şahıs olarak söyleme hakkımız var.
Ben Cumhuriyet Halk Partisinin bu tartıştığımız kavramlar üzerinden hangilerine evet, hangilerine hayır, hangilerinin gereksiz olduğunu öğrenmek açısından sordum bunu. Mesela, şimdi siz AK PARTİ’yi eleştirdiniz. Yani, ben de bazen “AK PARTİ” bazen “AKP” diyorum o günkü havama göre, Mustafa Bey’i gördüm mü “AK PARTİ” diyorum eski arkadaşım olduğu için. Şimdi, mesela ben katılmıyorum görüşlerine şahıs olarak, yani bana göre -işte o da belirtti zaten- 50 devletin 23’ünde bununla ilgili bir atıf var. Türkiye de çok önemli, yani bu konu da önemli ama şimdi mesela diyorlar ki: “Biz bunu koymayı düşünmüyoruz.” Doğru-yanlış, bana göre yanlış fakat ben o yanlışı tartışma durumunda değilim yani Başkan olarak, zapt etme durumundayım önce, yani kayda geçirme durumundayım. Siz de parti olarak da, şahıs olarak da burada bulunuyorsunuz, eleştirebilirsiniz, yanlışlığını söyleyebilirsiniz fakat kendi görüşünüzü de söylemeniz lazım. Yani, diyelim ki “AK PARTİ bunda yanlış söylüyor.”
ATİLLA KART (Konya) – Onu da söyleriz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bana göre de yanlış söylüyor, yani ben de sizinle aynı kanaatteyim, yani bu kadar önemli bir mevzuda bir atıfta bulunması lazım fakat diyor ki: “Biz bunu anayasaya koymayalım, iktidarların inisiyatifine bırakalım. İktidarlar bu konuda bir karar alırsa -hükûmetler daha doğrusu- alsınlar, almazlarsa da almasınlar.”
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Biz almıyoruz.” diyorlar mesela.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte, bugünkü nokta olarak da “Almıyoruz.” diyorlar. Mesela, Sayın Başbakan diyor ki: “Kürtçe ana dille eğitim ülkeyi böler.” Yani, bu Başbakanın ağzından çıkan bir cümle. Yarın bunu değiştirir, başka bir şey yapar, bu ayrı, yani bugünkü tespit bu. Şimdi, biz burada bunun patinajını yapmak durumunda değiliz, onu anlatmaya çalışıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, ben sizi anlıyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tespit… Tespiti yaptık, kayda geçirdik, koyduk. Ben tabii CHP’nin fikrini anlayamadım ama Atilla Bey diyor ki: “Ben önümüzdeki turda, yani arkadaşlar bir tur daha dönelim, söyleyeceğim.” O zaman daha fazla ısrarı da yanlış buluyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok kısa bir şey yapın, ara verelim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kısa söyleyeyim… Biz burada kendi görüşlerimizi, partilerimizin görüşlerimizi açıklıyoruz, değil mi? Ben konuşma yaptım, tutanaklar da burada. Hiç kimseye sataşmadım, hiç kimseye bir şey söylemedim, demedim, Ana Muhalefet Partisinin geçen hafta perşembe, cuma günkü toplantılarda neler oldu, ona dair bir değerlendirme falan yapmadım. “Vatandaşlık maddesi niye hâlâ gelmedi, merak ediyorum.” demedim. Sadece partimizin görüşünü açıkladım ama kalkıp da “Niye böyle söylemiyorsun?” Olur o zaman, sen yaz bana, ben onu söyleyeyim o zaman. Öyle olmaz ki!
Şimdi, bizim görüşümüzü ben açıkladım. Şimdi, burada bakıyorum, tabii bu nihai görüş müdür, değişecek midir, ne gelecektir bilmiyorum ama burada sizin de şey yaptığınız gibi benim anladığım -çok net değil ama- ana dilde eğitim-öğretim yok, ana dil öğretimi ifade ediliyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama yok olduğunu Atilla Bey’in söylemesi lazım, yani bizim anladığımızdan ziyade kendi söylemesi lazım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, tabii.
Şimdi, burada bizim gördüğümüz şu: 82 Anayasası’ndaki problem, Türkiye'nin temel problemi 82 Anayasası’nın dünyanın hiçbir anayasasında olmayacak şekilde, belli bir şekilde dilde eğitimi yasaklamış olmasıdır. Problemin asıl kaynağı bu diyoruz biz. Bu yasağın kalkması lazım. Bu kalkarsa ne olacak? Görüş açıklamamış mı oluyoruz? 82’den önce ne oluyordu Türkiyede? 61 Anayasası’nda yok bir hüküm, 24’te yok, Kanuni Esasi’de bir hüküm yok.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte, hükûmetlerin yetkisine bırakılmış.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yirmi dört anayasada, saydığımız anayasalarda hiçbir hüküm yok, yani o anayasalar yanlış yaptılar, yani doğrusu elimizdeki notlarda belirtilenlerden ibaret, yani bütün akademik malumat bu konuyla ilgili olarak birkaç kavramdan ibaret. Şimdi, bunları açarsak bütün dil üzerine de uzunca konuşabiliriz. Benim dille ilgili de çalışmalarım var ama konumuz o değil, oraya girmeyeceğim .
Şunu ifade ediyoruz: Biz, bu konudaki temel problemin 82 Anayasası’ndaki yasaktan kaynaklandığı kanaatindeyiz, bir. İkincisi, anayasaya bu konuyla ilgili bir düzenleme koymanın bugün itibarıyla -anayasayı bugün yapıyoruz, bugünün şartlarında yapıyoruz- yanlış olacağını düşünüyoruz çünkü bu konuda atılacak adımları, Türkiye’de şartların değişmesiyle beraber atılacak başka adımları da engelleyebilir diye düşünüyoruz. İşte, bakın, mesela burada yazar, arkadaşların maddesinde ana dilde eğitim kabul edilmiyor ama ana dil öğretimi kabul ediliyor esasen. Ben de söylüyorum, bugün itibarıyla -bunu Sayın Başbakan da ifade etti seçimler önce de- ana dil öğretimini biz benimsiyoruz ve nitekim…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de seçilmediğimiz için…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır. Bu ama şöyle, bakın, Anayasa’daki yasak varken Millî Eğitim Bakanlığı bir adım attı, bir seçimlik ders olarak bunu koydu.
FARUK BAL (Konya) – Anayasa’ya aykırı değil mi o?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anayasa’ya aykırı olarak değerlendirilebilir bu şu anda.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani, bana göre aykırı zaten.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizce değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, hayır… Şu anki uygulama 82 Anayasası’na aykırı, yani fiiliyattaki Anayasa’ya göre aykırı. 42’nci maddeye aykırı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pozitif hukuk bakımından söylüyorum ama yapılan düzenlemede bir ana dilin öğretimi tercih olarak denilmedi çünkü orada, biliyorsunuz, özel olarak…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Yaşayan diller” denildi.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Ana dil olarak öğretilemez.” dediği için, belki buradan bir yorum yargı da buradan yapabilir, yapmayabilir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hep yaşayan dil oluyoruz, onu unutmayın, yaşayan diller…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, Meral Hanım…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, öldürülemeyen dil statüsündeyiz, Kürtçe öldürülemeyen dil.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bölgesel dil…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pozitif hukuktan bahsediyorum yani. Buna rağmen, bu konuda Anayasa’daki yasağa rağmen bir adım attı. Başka atılan adımları da, işte, Kürtçe yayın yapan resmî devlet televizyonu falan gibi, bunlara da girmek istemiyorum yani.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Onlar da ilk çıktığında kanuna aykırıydı Hocam, sonra yönetmelik ve kanun değişti biliyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bu arada anayasal dayanağı yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, burada bahsettiğimiz gibi aslında iki temel şey var: Bir, ana dilde eğitim-öğretim, bir de ana dil öğretimi. Bunlardan bizim benimsediğimiz, işte adım atmaya da çalıştığımız şey, başlangıç olarak seçimlik olarak -Anayasa’daki yasağa rağmen düşünülmüş bir şey- ana dilin öğretimi olarak düşünülüyor.
Biz anayasaya herhangi bir hüküm koymazsak bunu yapabilir miyiz? Yapabiliriz. Peki, anayasaya bir hüküm koymazsak ana dilde eğitim-öğretim yapabilir miyiz bir kanunla? Yapabiliriz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kanunla yapabilir.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Dolayısıyla, bizim getirmiş olduğumuz düzenleme bir ucu açık düzenlemedir, Türkiye'nin şartları gerektirdiği takdirde bu takdir edilebilir, bununla ilgili bir düzenleme yapılabilir ama siz buraya “Ana dil eğitimi yasaktır. Ana dil öğretimi ancak yapılabilir.” diye hüküm getirirseniz, kanunla ana dilde eğitim yapamazsınız, ben bunu söylüyorum. Yani, buradaki düzenlemenin bir taraftan özgürlükçüymüş gibi gözüküyor, ki bugün zaten yapılan şey budur, buraya doğru gidiyor Türkiye, Anayasa’daki yasak kalkmamasına rağmen bir adım atılmıştır. Bu, zaten fiilî durum yavaş yavaş buraya doğru gidiyor Türkiye’de ama bundan fazlasına müsaade etmeyen, tersinden de bunu engelleyen bir düzenlemedir bu önümüze getirilen düzenleme. Ben bu bakımdan görüşümüzün açık olduğunu söylüyorum. Burada resmî dil konusunda hiçbir tereddüdümüz yok, resmî dil bu ve eğitim dilinin de, yine eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğine, herkesin Türkçe öğrenmesi…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Herkesin Türkçe öğrenmesi olarak...
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – …ve bilmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Ayrı mesele ama burada benimsediğimiz şey şu an itibarıyla ana dilin öğretimidir, ana dilde eğitim-öğretim değildir. Bunun, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şartlarla ilgisi olduğunu şahsi olarak düşünüyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – İşte, biz de bunu kabul etmiyoruz, sizi ikna etmeye çalışıyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – O tamam yani, onu biz tartışacağız.
Evet, şimdi sonra olarak efendim, buyurun. Siz de kısa olarak şey yaparsanız, ondan sonra ara verelim.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben sadece, hani ülkemizle yakından ilgili olduğu için, malum bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek-1’inci protokolünün ikinci fıkrasında bu eğitimle ilgili düzenleme konusunda, yanlış hatırlamıyorsam, tarihini yanlış hatırlamıyorsam 2002 veya 2003’te Afyon Kocatepe Üniversitesinde 6’ya yakın öğrenci Kürtçe eğitim talebinde bulunmuş ve bu talepte bulunmaları nedeniyle de okuldan atılma cezasıyla cezalandırılmışlar idi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ana dilde eğitim istiyoruz diye…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani, ana dil, onlar Kürtçe istiyorlardı, onu talep etmişlerdi. Okul idaresi veya üniversite idaresi de böyle bir hakkın hukuken mümkün olmayacağı ve bunun işte disiplin yönetmeliğine göre okuldan atılmayı gerektirdiği gerekçesiyle onlara okuldan atılma cezası vermişti. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş idi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009’lu yıllarda verdiği Türkiye’yle ilgili bu kararında verilen cezanın eğitim hakkını ortadan kaldırır niteliği itibarıyla ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu vurgulamış, “eğitim hakkı” diye bir hakkın, yani böyle bir “ana dilde eğitim hakkı” diye bir hakkın söz konusu bile olamayacağı için orada hiç üzerinde bile durmamış…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kararın adını söyler misiniz?
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şeyde söyleyeyim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Çıkaracağım, o açıdan soruyorum.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Afyon Kocatepe… Yani, kararı biraz önce çıkarmıştık biz, yine de çıkarabiliriz.
Orada, hiç bu dil hakkıyla ilgili yorum bile yapmadan talebi reddetmiş, böyle bir hakkın olamayacağını orada, tabii ki mefhumu muhalifinden ortaya koymuş ve dolayısıyla böyle bir hakkın hukuk sistemi açısından Türkiye’de mümkün olamayacağını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, aynen o Belçika dil davasında, Danimarka dil davasında olduğu gibi ifade etmiş olduğu kanaatindeyim. Bunu vurgulamak istedim, teşekkür ederim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Aşiret örfüne göre bizim Rıza Bey’i vurmamız lazım o zaman, nasıl böyle bir şey yapmışsa…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bilmem.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Buna derhâl bir cümleyle yanıt vermem lazım.
Yani, yorum… Yani şuna çok inanırım, hayatta insanın ideolojisi, felsefesi, durduğu yerle ilgilidir.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Hayır, bakın, mefhumu muhalifinden dedim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ancak, AHİM’in kararı ancak bu kadar… Ancak bu kadar yorumlanabilir! Yani, şapka çıkarıyorum, saygı duyuyorum!
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sadece diyor ki: “Verilen ceza ölçülülük ilkesine aykırıdır.”
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir kere o karar -bakın, şu anda önümde değil ama ezberimde olan- orada çocuklar, öğrenciler “Ana dilimde eğitim istiyorum” diye dilekçe veriyorlar. Üniversite yönetimi “Böyle bir talepte bulunamazsınız, sizi okuldan atıyorum çünkü bu siyasi bir iştir.” diyor.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Aynen öyle.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Yasa dışı örgütle bağlantılı.” diyor. O da, öğrenci de diyor ki: “Sen beni bu istemde bulundum diye, dilekçe verdim diye okuldan atamazsın.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Türkiye’yi mahkûm ediyor “Sen okuldan atamazsın.” diyor. Öğrenci orada eğitim hakkını tartışma konusu yapmıyor ki…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bakın “Orada verilen ceza” diyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hasan Bey, hakikaten bunu nasıl getirdiniz? Nereden nereye getirdiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Son cümle… Afyon’un bugün sunduğu öneri, Afyon Kocatepe Üniversitesinin gelen ana dille ilgili görüşü, okuyorum: “Mevcut Anayasa’mızın en büyük hak ihlallerinden biri ana dile ve inançlara saygı göstermemesidir. Bir eğitim kurumunda sadece tek bir öğrenci bile olsa, o öğrencinin ana dilinde eğitim alabilmesi sağlanmalıdır.”
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Afyon Üniversitesi epey ilerlemiş.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bakın, davacıların iddiasını karardan okuyorum. Davacıların iddiası falan falan sözleşme çerçevesinde Ek-1 No.lu Protokolün 2’nci maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir ve bu yöndeki hak talepleri vardır.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hasan Bey, o iddia ana dilde eğitim iddiası değil, o iddia okuldan uzaklaştırıldığı için öğrencilerin eğitim hakkından yoksun kaldığı.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ama talep ne? Ana dilde eğitim talebi.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hayır, bu karar sizin söylediğiniz gibi değil.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Kararı okuyun. Kararı okuyun göreceksiniz. Kararı okuyun lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Okuduk.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.30
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.54
-----0-----
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Evet arkadaşlar, söz almak isteyen varsa söz vereyim, yoksa kendime söz vereyim.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şimdi, birkaç tane bilimsel araştırma da var, hani onları da…
Şimdi, UNESCO’nun bir şeyi var, paylaşmak istiyorum, 2008 yılında yayınlamış, dünya dillerine ilişkin. Bu raporda tespit edilen 6.912 dil mevcut imiş. UNESCO’nun yayınladığı “Tehlike Altındaki Diller Atlası” var bir de. Araştırmaya göre dünya nüfusunun yüzde 4’ü kayıtlı dillerin yüzde 96’sını kullanıyormuş.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nasıl, bir daha söyler misiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Dünya nüfusunun yüzde 4’ü kayıtlı dillerin yüzde 96’sını kullanıyormuş. UNESCO Atlası geriye kalan 6.600 dilden neredeyse 2.500’ünün bir biçimde tehlikede, yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu not etmiş.
Yine, aynı raporda, son üç nesilde yaklaşık altmış yetmiş yılda 220 dilin öldüğünü belirtiyor. Türkiye’de de 15 dilin tehlike altında olduğunu rapor etmiş.
Şimdi burada, UNESCO’nun yorumunda, bir dili yok olmaktan koruyabilmek için yapılabilecek en önemli şeyin insanların o dili konuşabilmesi, çocuklarına öğretebilmesi için uygun koşulların yaratılması gerektiğini ve azınlık dillerini tanıyan ve koruyan ulusal politikaların ana dille eğitimi destekleyen eğitim sisteminin olması gerektiğini belirtiyor.
Bir dilin ölümüyle yok olup giden insanlığın kültürel mirasının bir parçası olduğu gibi, bir toplumun ana dilidir. Ana dili, bireyin ve bireyin içinde yaşadığı toplumsal varlıksal şifrelerini taşıyor. Ana dilin, bireylerin mensup olduğu yüzlerce hatta binlerce yıl biriktirdiği kültürel zenginliğin oluşturduğu hazinenin anahtarları olduğunu, eğer insan kendi ana dilini bilmezse –bunun tümünü rapordan alıyorum- kendi toplumunun türkülerini, masallarını, destanlarını, hikâyelerini, romanlarını, örf ve âdetlerini, kısaca o toplumu diğer toplumlardan ayıran değerleri anlayıp öğrenemeyeceği tespit ediliyor.
Çocuklar ilk bilgilerini okul öncesi ana dilleriyle ediniyorlar. Şüphesiz bu bilgiler ileriki aşamalar için bir temel oluşturuyor. Şimdi, okul öncesi yaşadığı, altı yıl öğrendiği şeyleri ana dil yoluyla öğrendiği için yeni öğreneceklerini de ancak ana dil yoluyla canlandırabiliyor. Diğer bir deyişle, ana dil bilimsel olarak düşünsel gelişimin temeli olmaktadır ve okulun, eğitimin görevi de tabii ki bunu desteklemek.
Şimdi, bir çocuğu düşününce, yedi yaşında hiç bilmediği bir dilde dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya, konuşmaya zorlanırsa iç dilini yitirir -rapordan okuyorum- içsel diyalog sonlanır. Bu, bir yapının içe çöküşüne benzer. Yeni bir dilde eğitim bu yıkıntının üzerinde kurulmak zorundadır.
Yedi yıllık kişilik oluşturma çabası bizim ülkemizde altı yıla düştü ama kimlik kurgusu, dünyayı anlamlandırma ve onun içinde kendi yerini bulma süreci sıfırlanır. Yeniden başlaması, yeni doğan bir çocuğun hayata başlaması gibidir. Ana dilinde eğitim alamayan bir çocukta pedagojik açıdan görünen en büyük sorun öğrenme kaybının meydana gelmesidir. Çünkü insanlar ana dilleriyle öğrenirler, kavramları ve kavramlar arası ilişkileri ana dilleriyle kurar ve algılarlar.
Şimdi, bütün bu bilimsel araştırmalar ana dilde eğitimin önemine ve hatta vazgeçilmezine işaret ediyor. İsveç Hükûmeti, ana dil eğitimi ve ana dilde eğitim durumu, bu eğitimin öğrencilerin başarılarındaki önemi ve yapılması gerekenlerle ilgili araştırmaların yapılması için 28 Haziran 2001 tarihinde bir karar almış, on sekiz belediyeyi kapsayan bir alanda araştırma yapmış. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, ana dili eğitimine katılan öğrencilerin başarı notları daha yüksek, ikinci dilleri daha iyi konuştuğu, okulda kendilerini daha güvenli ve huzurlu hissettikleri, soyut kavramları daha iyi öğrendikleri, başka kültürlere karşı daha hoşgörülü oldukları sonuçları ortaya çıkıyor.
Yine, bu rapora göre, bilim insanları, ana dilinin öğrencilerin kimliğini geliştirdiği, kimliği gelişkin olan öğrencilerin kendilerine güvenlerinin arttığı, bunun öğrenmeyi kolaylaştırdığı ve dolayısıyla ana dilinin geliştirilmesinin hem bireyin hem de toplumun yararına olduğu konusunda bir sonuca varmışlar.
Şimdi, çağımızda bu dönem çok dilliliğin çok büyük önem kazandığı bir dönem ve dünya ülkeleri incelendiğinde Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülkenin 113 tanesinde birden çok resmî dilin olduğu ve İngiltere, İspanya, İtalya, İsveç, Almanya, Çin, Hindistan, Rusya ve benzeri birçok ülkede ana dilde eğitim ve öğretim yapıldığı sabit. Halkların ana dillerini sahiplenmek için verdiği mücadeleler sonucu kazanılan haklar ile bugün Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde –onları tek tek birazdan zaman olursa yapacağız- hepsinde bu dile ilişkin hükümler var.
Ülkemizdeki durumu söylemiştik. Yine bir iki araştırma var bu sonuçları yayınlanan. 91’de Amerika Birleşik Devletlerinde Ramirez’in İspanyolca azınlık dilini konuşan 2.352 öğrenciyi kapsayan bir çalışması olmuş. Araştırmada öğrenciler üç farklı grup ve eğitim programına tabi tutuluyor. Birinci grupta sadece İngilizce, ikinci grupta bir iki yıl İspanyolca eğitimden sonra İngilizce, üçüncü grupta ise dört-altı yıl İspanyolca eğitimden sonra İngilizce eğitimi görüyor. Sonrasında ana dilinde uzun süre eğitim alan grup zamanla İngilizceyi ana dili düzeyinde kullanılabilir duruma geliyor. Çalışma grupları içinde en başarısızı ana dilde hiç eğitim almayan grup görülüyor. Bu grubun üyeleri, sonraki süreçte de diğer derslerden yaş grubunun başarısının çok gerisine düşmüştür ve Jim Cummings’e göre farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla “Kendi kültürünü okulun kapısının dışına bırakacaksın.” dendiği için çocuk kendisini reddedilmiş olarak hissediyor ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş oluyor.
Dostları ilə paylaş: |