Bütün bu fikir akımlarının dışında, Batı’da ortaya çıkan fikir ve sistemleri aynen benimseyen ve kendilerine Batıcılar denen Türk aydınları da çıkmıştır. Bunlar kendi aralarında da bölünmüşlerdir. Bunlardan öncülüğünü Celal Nuri’nin yaptığı bir bölüm Batıcı grup, Avrupa’dan her şeyi almaya gerek yoktur. Osmanlı devleti üzerinde düşmanca emelleri olan batılıların teknolojisi alınmalı fakat kültürü alınmamalıdır görüşündeydi. Öncülüğünü Abdullah Cevdet’in yaptığı diğer bir grup batıcılar ise ikinci bir medeniyet yoktur, tek bir medeniyet vardır, o da batı medeniyetidir. Gülü ile dikeni ile alınmalıdır diyordu. Fakat bu görüşler dar bir çevreyle sınırlı kaldı ve fazla taraftar bulmadı.
1.6.1 İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Devlet Hayatına Etkileri
1.6.1 İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Devlet Hayatına Etkileri
Osmanlı Devleti’nin son döneminde içte meydana gelen en büyük olay İttihat ve Terakki Cemiyetinin kuruluşu (3 Haziran 1889) ve iktidara gelmesidir. Bu cemiyetin doğuşu devrin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik şartlarının bir sonucudur.
1896 yılından sonra Cemiyetin liderliğine, nüfuz sahibi ve İstanbul’un tanınmış simaları getirildi. Bunların yönetimindeki Cemiyet kısa zamanda aydınlar arasında taraftar kazandı. Bu taraftarlar arasında en dikkati çeken kesim Askeri Tıbbiyelilerdi. Paris’te bulunan Ahmet Rıza yurt dışındaki muhalefetin merkezi durumundadır. Bunun yanında İstanbul’dan kaçan İttihat ve Terakki üyeleri Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde dergi ve gazeteler çıkarıyorlardı. Bu gazete ve dergiler yabancı postalar yoluyla ülkeye sokuluyor ve büyük bir kitle tarafından takip ediliyordu.
Yurt dışındaki Jön Türklerin sayısı çok fazla değildi, ancak kendi içlerinde de bir bütünlük yoktu. 1902’de Paris’te toplanan kongrede Jön Türkler birleşeceğine Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin etrafında ikiye bölünmüşlerdir. 1906 yılında Selanik’te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, 14 Eylül 1907’de merkezi Paris’te olan Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti ile birleşmiştir. Bu birleşmeye Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selanik Şubesi de M.Kemal’den habersiz iştirak etmiştir. 9 Haziran 1908’de İngiltere ile Rusya arasında yapılan Reval görüşmelerinde Makedonyanın da ele alınması üzerine Cemiyet Rumelide büyük bir silahlı ayaklanma hareketine girişmiştir. Bunun neticesinde padişah II.Abdülhamit II. Meşrutiyeti ilan etmiştir.
Yurt dışındaki Jön Türklerin sayısı çok fazla değildi, ancak kendi içlerinde de bir bütünlük yoktu. 1902’de Paris’te toplanan kongrede Jön Türkler birleşeceğine Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin etrafında ikiye bölünmüşlerdir. 1906 yılında Selanik’te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, 14 Eylül 1907’de merkezi Paris’te olan Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti ile birleşmiştir. Bu birleşmeye Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selanik Şubesi de M.Kemal’den habersiz iştirak etmiştir. 9 Haziran 1908’de İngiltere ile Rusya arasında yapılan Reval görüşmelerinde Makedonyanın da ele alınması üzerine Cemiyet Rumelide büyük bir silahlı ayaklanma hareketine girişmiştir. Bunun neticesinde padişah II.Abdülhamit II. Meşrutiyeti ilan etmiştir.
Milli birliğini geç tamamlamış olan İtalya sömürgeciliğe çok geç başlamıştı. Bu dönemde dünyanın en iyi bölgelerini başta İngiltere ve Fransa olmak üzere bir takım devletler aralarında paylaşmışlardı. Bu konuda çok geride kalmak istemeyen İtalya, büyük devletlerle yaptığı bir dizi anlaşmalardan sonra Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprağı Trablusgarp ve Bingazi’ye göz dikti.
Milli birliğini geç tamamlamış olan İtalya sömürgeciliğe çok geç başlamıştı. Bu dönemde dünyanın en iyi bölgelerini başta İngiltere ve Fransa olmak üzere bir takım devletler aralarında paylaşmışlardı. Bu konuda çok geride kalmak istemeyen İtalya, büyük devletlerle yaptığı bir dizi anlaşmalardan sonra Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprağı Trablusgarp ve Bingazi’ye göz dikti.
Buraların kendisine terki için 28 Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne bir nota veren İtalya, bu isteğinin reddi üzerine adı geçen bölgeye asker çıkardı. Ancak, kurmay Binbaşı Enver ve Fethi beyler ile Kurmay Kolağası Mustafa Kemal Bey gibi genç ve idealist subayların organize ettiği direniş karşısında sadece gemilerinin top menzili içerisindeki bir kıyı şeridinde tutunabilen İtalyanlar, savaşı Osmanlı Devleti’nin başka topraklarına yaymak suretiyle isteklerini kabul ettirmeye çalıştı. Sonunda Nisan-Mayıs 1912’de Rodos ve 12 Ada’yı işgal etti.
Bunlar da Osmanlı Devleti’nin tutumunu değiştirmesinde etkili olamamışken, Balkan Savaşı’nın patlak vermesi üzerine 15-18 Ekim 1912 tarihinde İtalyanlar ile Uşi Antlaşması yapılıp savaşa son verildi. Buna göre; İtalyanlar Trablusgarp ve Bingazi’yi alacak, Osmanlı Devleti buradaki bütün askeri ve sivil memurlarını çeker çekmez de işgal ettiği adaları iade edeceklerdi. Yalnız yapılan gizli bir anlaşma ile bu adalar savaş bitinceye kadar İtalyan kontrolünde kalacaktı ki, bu tarihten sonra adaların geri alınması mümkün olmamıştır. Bilindiği gibi Lozan Anlaşmasıyla Rodos ve 12 Ada İtalya’ya bırakılmış, 1947’de İtalya Barış Antlaşması ile de Yunanistan’a devredilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin İtalya ile uğraşmasını fırsat bilen Balkan devletleri, Rusya’nın da katkılarıyla aralarında bir dizi ittifak antlaşması imzaladılar. 13 Mart 1912’deki Sırp-Bulgar ittifakını, 29 Mayıs 1912’deki Bulgar Yunan ittifakı izlemiş, Ağustos 1912’de Karadağ ile Bulgaristan arasındaki sözlü ittifaktan sonra da 6 Ekim 1912’de Karadağ-Sırbistan ittifakı ile Osmanlı Devleti’ne karşı Sofya merkezli ve Rusya destekli bir ittifaklar zinciri oluşmuştu. Nihayet 8 Ekim 1912’de Karadağ, Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etmiş onu izleyen iki hafta içinde Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın savaş ilanları takip etmişti.