ÖZCAN Önder
Danışman : Doç. Dr. İsmail İNCİ (Danışman
Anabilim Dalı :Kimya Mühendisliği
Mezuniyet Yılı :2011
Tez Savunma Jurisi : Doç. Dr. İsmail İNCİ
Prof. Dr. Umur DRAMUR
Prof. Dr. Mualla ÖNER
Prof. Dr. Sabriye PİŞKİN
Prof. Dr. Ş.İsmail KIRBAŞLAR
Biyoteknolojik Organik Asitlerin Karbon Nanotüplerle Adsorpsiyonun İncelenmesi
Bu çalışmanın amacı yeni bir malzeme olan karbon nanotüpler ile biyoteknolojik organik asitlerin sulu çözeltilerinden adsorpsiyonlarının incelenmesidir. Çalışmada kullanılan biyoteknolojik öneme sahip karboksilli asitler asetik asit, propiyonik asit, sitrik asit, glikolik asit, oksalik asittir. Deneysel çalışmada ilk olarak bu karboksilli asitlerin çok duvarlı karbon nanotüplerle adsorpsiyonu için dengeye gelme süreleri belirlenmiştir. Daha sonra bu asitlerin iki farklı yapıdaki çok duvarlı karbon nanotüp ile adsorpsiyonu üç farklı sıcaklıkta incelenmiştir. Çalışmada kullanılan sıcaklıklar 278,15 K, 298,15 K, 318,15 K’dir.Adsorpsiyon işlemi sonrasında dengedeki asit miktarı UV spektrofotometresi ve yüksek basınçlı sıvı kromatografisi kullanılarak ölçülmüştür. Bu amaçla UV spektrofotometresi ve yüksek basınçlı kromatografisi ile çalışılırken her bir karboksilli asidin çalışma konsantrasyonları ile çalışma konsantrasyonunda verdiği absorbans arasında doğrusallık çalışması yapılmıştır ve korelasyonlar hesaplanmıştır.Elde edilen denge konsantrasyonları kullanılarak her bir asit için adsorpsiyon izotermleri çizilmiş ve bu adsorpsiyon izotermlerine ait parametreler belirlenmiştir. Elde edilen deneysel sonuçlara göre çalışmada kullanılan karboksilli asitlerin çok duvarlı karbon nanotüplerle adsorpsiyonu sıcaklıkla ters orantılıdır. Yani sıcaklık azaldıkça adsorbe edilen asit miktarı artmaktadır. Çok duvarlı karbon nanotüplerin dış çapları azaldıkça adsorbe edilen asit miktarının arttığı belirlenmiştir.
Investıgatıon Of Adsorptıon Of Bıotechnologıcal Organıc Acıds By Carbon Nanotubes
The aim of this study is to investigate biotechnological organic acids adsorption from their aqueous media on to carbon nanotubes which are new material. Acetic acid, propionic acid, citric acid, glycolic acid and oxalic acid, are important biotechnological organic acids, were used in this study.
In the experimental section, the period of the achieving to the equilibrium state of carboxylic acid adsorption on to two different multi walled carbon nanotubes were investigated in three different temperatures. Temperatures used in this study were 278,15 K, 298,15 K, 318,15 K.
Equilibrium concentrations of organic acids were measured by UV spectrophotometer and high pressure liquid chromatography after adsorption process. Linearity parameters and correlation factors between concentrations and absorbances were determined for every carboxylic acids that were used in this study. Adsorption isoterms were shown on graphics and adsorption parameters were calculated by using equilibrium concentrations. The adsorption capacity of carboxylic acids that were used in this study had inverse proportion with temperature. On all investigated adsorbents adsorption capacities were decreased as temperature increased. Results were indicated that amount of adsorbed organic acids were increased as outside diameter of carbon nano tubes were decreased.
ŞAHİN Selin
Danışman : Doç. Dr. Mehmet BİLGİN
Anabilim Dalı Kimya Mühendisliği
Programı : Temel İşlemler ve Termodinamik
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Mehmet BİLGİN (Danışman)
Prof. Dr. Umur DRAMUR
Prof. Dr. Salih DİNÇER (Y.T.Ü.)
Prof. Dr. Mahmut BAYRAMOĞLU (G.Y.T.E.)
Prof. Dr. Ş. İsmail KIRBAŞLAR
Zeytin Ağacı Yapraklarından Süperkritik-CO2 İle Ekstrakt Eldesi Ve Bileşimindeki Oleuropein Miktarının İncelenmesi
Bu çalışmada zeytin ağacı (Olea europaea) yapraklarından farklı yöntemlerle ekstrakt elde edilmesi ve eksrakt bileşimindeki oleuropein miktarının elde etme yöntemlerine göre incelenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla ülkemizde (Menemen, İzmir) yetişen Memeli türü zeytin ağaçlarından toplanmış, kurutulmuş ve öğütülmüş yapraklardan klasik çözücü ekstraksiyonu, sokslet ekstraksiyonu ve süperkritik karbondioksit (SC-CO2) ekstraksiyonu yöntemleri ile çeşitli işletme parametrelerinde ekstrakt elde edilmiştir. Elde edilen ekstraktların oleuropein içeriği sıvı kromatografisi–elektrosprey iyonizasyonu- kombine kütle spektrometresi (LC-ESI-MS/MS) yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.
Zeytin ağacının türünün, coğrafi konumunun ve örnek alma zamanının yapraktan elde edilen ekstrakt içerisindeki toplam fenolik madde ve temel fenolik bileşiklere (oleuropein, verbaskozit, luteolin 7-O-glukozit ve luteolin 4’-O-glukozit) etkilerinin incelendiği çalışma kapsamında, aynı yetiştirme koşulları altında ve aynı bölgede bulunan (San Antonio, Teksas) 25 farklı türdeki zeytin ağacı yaprağı ekstraktı ile dört farklı coğrafik konumda (San Antonio, Seadrift, Brazoria ve Santa Fe) yetişen aynı tür (Arbequina) zeytin ağacı yaprağı ekstraktı incelenmiştir. Fenolik madde profilinin mevsimsel olarak değişimini gözlemlemek için yapraklar Şubat ve Haziran aylarında olmak üzere iki farklı dönemde toplanmıştır. Elde edilen ekstraktlarda temel fenolik maddelerin analizi HPLC ile, toplam fenolik madde analizleri ise UV-Spektrofotometresi ile gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca bitkiler üzerindeki çevresel faktörlerin en önemlilerinden birisi olan su stresinin zeytin ağacı üzerindeki etkileri, ekstraktın içeriğindeki toplam fenolik madde ve aminoasit miktarları açısından incelenmiştir. İki farklı tür (Koroneiki ve Arbequina) zeytin ağacı, iki alternatif sıcaklık aralığında sera içerisinde gözlemlenmiştir.
Elde edilen bulgular, varyans analizi (ANOVA) yöntemi kullanılarak istatiksel olarak değerlendirilmiştir. Zeytin yapraklarından oleuropein eldesi için SC-CO2 ile ekstraksiyonda yardımcı çözücü türü ve miktarının verimi oldukça etkilediği görülmüştür. Zeytin ağacı türünün yapraktaki fenolik madde profilinde önemli farklılıklara yol açtığı bulunmuştur. Ancak toplam fenolik madde miktarının türler arasında çok farklı olmadığı ve soğuk hava koşullarında daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Su stresi altındaki ağaçların yapraklarından elde edilen fenolik madde ve aminoasit miktarlarında artış meydana geldiği görülmüştür.
Obtaining Of Olive Leaf Extract With Supercritical-CO2 And Investigation Of The Oleuropein Content İn The Extract
This study aimed to obtain extracts from olive tree (Olea europaea) leaves by means of different methods, and to investigate the oleuropein content in extracts with respect to these methods. For this purpose, dried and ground leaves picked from olive trees of Memeli cultivar (Menemen, İzmir) were extracted with conventional solvent extraction, soxhlet extraction and supercritical carbondioxide (SC-CO2) extraction methods in different operation conditions. The oleuropein content of obtained extracts was analyzed by using a liquid chromatography-electrospray ionization-tandem mass spectrometry (LC-ESI-MS/MS) technique.
Within the scope of investigating the effects of olive tree cultivar, geographical location and sampling period on total phenolic content and main phenolic compounds (oleuropein, verbascoside, luteolin 7-O-glucoside and luteolin 4’-O-glucoside), 25 varieties of olive tree leaves cultivated in the same geographical area (San Antonio, Texas) under the same cultural conditions, as well as the same variety of olive tree (Arbequina) leaves cultivated in four different geographical areas (San Antonio, Seadrift, Brazoria and Santa Fe) were evaluated. In order to observe the phenolic profile regarding the season change, leaves were picked in February and June. The analysis of individual phenolic compounds and total phenolic content of the obtained extracts were performed by HPLC and UV-Spectrophotometry, respectively.
In addition, effects of water stress on olive trees, which is one of the most important environmental factor influencing plants, were investigated in terms of total phenolic compound and amino acid contents. Two different kinds of olive tree (Koroneiki and Arbequina) were observed in green house under two alternative temperature ranges.
The results were evaluated statistically by using analysis of variance (ANOVA) method. It was observed that the type and amount of co-solvent used in SC-CO2 extraction has affected considerably the extraction efficiency. It was found that the olive tree cultivar leads to differences in phenolic compound profile. But the total phenolic content among the cultivars did not change with variety of trees and were found higher under cold weather conditions. Both total phenolic and amino acid contents of olive tree leaves increased by water stress.
JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
YILMAZ Murat
Danışman : PROF. DR. ATİYE TUĞRUL
Anabilim Dalı : JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ
Programı (Varsa) : -
Mezuniyet Yılı : 2012
Tez Savunma Jürisi :Prof. Dr. Atiye TUĞRUL
Prof. Dr. M.Namık YALÇIN
Prof. Dr. Remzi KARAGÜZEL
Prof. Dr. Sabah YILMAZ ŞAHİN
Prof. Dr. Simav BARGU
Granitik Kayaçların Sıcak Asfalt Karışımlarında Agrega Olarak Kullanılabilirliği
Asfalt kaplamaların % 90’dan fazlasını oluşturan agregaların özellikleri yolun servis ömrü süresinde önemli rol oynamaktadır. Asfalt kaplamasının performansının iyi olması için, kullanılan agregaların dayanım ve dayanıklılığının istenilen düzeyde olması ve soyulmaması gerekmektedir. Bilindiği gibi; granitik kayaçlar, sertlik, dayanım ve dayanıklılık özellikleri açısından birçok kayaç türüne göre üstün özelliklere sahip olabilmelerine karşın, sıcak asfalt karışımlarında kullanılmaları durumunda soyulmaya neden olduklarından ülkemizde asfalt agregası olarak kullanımları sınırlıdır. Uluslararası ve ulusal literatürde granitik kayaçların agrega olarak kullanılmalarına ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Ancak bu tür kayaçların sıcak asfalt karışımlarında agrega olarak kullanılmaları durumunda ortaya çıkacak problemler yeterince irdelenmemiştir. Bu çalışmada, farklı özellikteki granitik kayaçların asfalt agregası olarak kullanılabilirliklerinin nedenleriyle birlikte karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Araştırmalar örnek çeşitliliği sağlamak amacıyla; ağırlıklı olarak Marmara Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinde bloktaş olarak işletilmekte olan granit ocaklarından alınan örnekler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Granitik kayaçların öncelikle jeolojik, petrografik, mineralojik ve kimyasal özellikleri belirlenmiştir. Daha sonra bu kayaçlardan laboratuvarda üretilen agregaların özelliklerini belirlemek için standartlara uygun agrega deneyleri, ayrıca suyun etkisinden ve trafik yüklerinden kaynaklanan soyulma özelliklerini belirlemek için soyulma testi ve çekip-çıkarma (pull-out) testi yapılmıştır. Öte yandan, granitik kayaçların sıcak asfalt karışımlarında agrega olarak kullanılmaları durumunda, ortaya çıkan en önemli problemlerden biri olan soyulmayı kontrol eden parametrelerden yüzey enerjileri ve yüzey pürüzlülükleri farklı yöntemler kullanılarak belirlenmiştir. Elde edilen veriler değerlendirilirken, İstanbul Bölgesindeki asfalt üretiminde yaygınca kullanılan bazalt, kireçtaşı ve kumtaşı agregaları referans olarak kullanılmıştır.
Tez kapsamındaki agrega test sonuçları incelendiğinde ve bu sonuçlar referans agregalarının test sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, granitik kayaç agregalarının laboratuvarda çeneli kırıcıda üretilmeleri nedeniyle yassı tane yüzdeleri yüksektir. Bu durum agregaların Los Angeles katsayılarının artmasına neden olmuştur. Bu kayaçların agrega olarak üretilmeleri sırasında uygun kırıcı ve ekipmanların seçilmesiyle bahsedilen sorunlar azaltılabilir. Bunun dışındaki diğer özellikleri sıcak asfalt karışımlarında agrega olarak kullanılabilirlikleri açısından uygundur. Bu özelliklerinin dışında, granitik kayaç agregaları soyulmaya karşı eğilimlidir. Soyulma özellikleri su ve trafik yükü olmak üzere iki ayrı parametre tarafından kontrol edilmektedir. Suyun etkisiyle meydana gelen soyulma, granitik kayaç agregalarının yüzey gerilmesine, bileşiminde bulunan kuvars, ortoklaz ve hornblend yüzdesine, mineral boyutuna (ortoklaz boyutu) ve kimyasal bileşimine bağlı iken, trafik yüklerinin etkisiyle meydana gelen çekme gerilmeleri, agregaların yüzey pürüzlülüğüne ve bileşimindeki kuvars, plajiyoklaz ve biyotit minerallerinin boyutuna bağlı olduğu ortaya konmuştur. Özellikle iklimsel açıdan yağışlı bölgelerde ortaç karakterli kuvars monzonit, trafik yükünün fazla olduğu bölgelerde ise, kuvars ve plajiyoklaz yüzdesi yüksek, iri taneli kuvars monzonit ve granit/granodiyorit türü granitik kayaçların sıcak asfalt karışımlarında agrega olarak kullanılmalarının uygun olduğu belirlenmiştir.
Usabılıty Of Granıtıc Rocks As Aggregate In Hot-Mıx Asphalt
roperties of aggregates that used more than 90% in asphalt pavements play an important role during service life of roads. To achieve good asphalt pavement performance, the strength and durability of aggregates should be at intended level and should not be separated from asphalt (stripping). As known; properties of granitic rocks like hardness, strength and durability are more favorable than many rock types. But, granitic rocks have a limited usage in our country as asphalt aggregate because of stripping when granitic rocks are used in hot mix asphalt. Studies on the usage of granitic rocks as aggregate exist in international and national literature. However, the performance of granitic rocks as asphalt aggregate hasn’t been evaluated yet. This study aims to correlate the usability of granitic rocks with different properties as asphalt aggregate and to discuss their reasons.
Studies were conducted on samples from granite quarries especially in Marmara region and in different regions of Turkey to obtain varying samples. Firstly, geological, petrographical, mineralogical and chemical properties of granitic rocks were determined. Then, standard aggregate tests were performed to evaluate the effects of different aggregates to the hot mix asphalt properties. One of the major problems of these rocks when used in asphalt aggregate is stripping. Sripping and pull-out tests were conducted on the studied granite aggregates to determine stripping properties caused by water and traffic loads. The parameters (surface energy and surface roughness) affecting stripping are determined by different methods. During the evaluation stage, basalt, limestone and sandstone aggregates, which have been widely used in hot mix asphalt production in Istanbul, were used as reference aggregates.
When the test results of the aggregates are investigated and compared with the reference aggregate test results, flakiness indices of granitic rock aggregates are high because of being produced with jaw crusher in laboratory. This situation causes increasing in Los Angeles coefficient of aggregates. These problems can be reduced by using suitable crusher and its equipments. On the other hand, other properties of granitic rocks are suitable for usability as aggregate in hot mix asphalt. Except these properties, granitic rock aggregates tend to be strip. Stripping properties of granitic rock aggregates are affected by two different parameters. These parameters are water and traffic load. It is also determined that stripping caused by water depends on surface tension, mineral composition (quartz, orthoclase and hornblende percentages), grain size (orthoclase size) and chemical composition of granitic rock aggregates whereas stripping caused by traffic load depends on surface roughness and grain size (quartz, plagioclase and biotite size) of aggregates. It’s also determined that especially in rainy regions, quartz monzonite with neutral character and in the regions with high traffic load, including high quartz and plagioclase percentage and coarse grained quartz monzonite and granite/granodiorite is suitable for using as aggregate in hot mix asphalt.
GÖRÜCÜ Mahmut Ziya
Danışman :Prof. Dr. Simav BARGU
Anabilim Dalı :Jeoloji Mühendisliği
Programı (Varsa) :
Mezuniyet Yılı :2011
Tez Savunma Jürisi :Prof.Dr. Simav BARGU
Prof.Dr. Ö.Feyzi GÜRER
Prof.Dr. M.Namık YALÇIN
Prof.Dr. H.Murat ÖZLER,
Prof.Dr. Mehmet ÖNAL
Ulukışla(Niğde) Güney Kesimlerindeki Tersiyer Evaporitik Çökellerinin Sedimentolojisi ve Bölgenin Paleocoğrafik Evrimi
Bu çalışma Orta Toroslardaki Bolkar Dağı’nın kuzeyinde bulunan Ulukışla(Niğde) ve civarında yer alan Tersiyer yaşlı ve bol evaporitli sedimenter havzanın incelenmesini içerir.
Bu bölge, Üst Kretase Alt Paleosen arasında kapanan bir okyanusun (Neo Tetisin güney kolu) çarpışma zonunun kuzeyinde Paleosen’den sonra oluşmaya başlayan iç denizel bir havza niteliğindedir. Bölge güneyinde, Üst Kretase birimleri güneye doğru Paleosen birimlerinin üzerine ters faylarla itilmiştir. Çalışma alanımızın sınırları içerisinde bu bindirmelerin dolaylı olarak sebep olduğu deformasyonlar izlenmektedir. Bu araştırmada, Ulukışla (Niğde) ve civarındaki Paleosen-Pliyosen yaşlı çökellerin sedimentolojik özellikleri ve bu sedimentlerle birlikte görülen evaporitlerin çökelme mekanizmaları ve oluşumları sırasındaki ortam koşulları incelenmiş, bu suretle bölgenin jeolojik evrimi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
İnceleme alanındaki en yaşlı birim, Üst Kretase (Kampaniyen) yaşlı ve koyu gri-yeşil renkli, ofiyolitik Şimşim Formasyonu (Alihoca Ofiyoliti) dur. Yastık lavlarla temsil edilen Paleosen yaşlı Sansartepe Formasyonu bu birim üzerinde uyumsuz olarak durur. (çünkü yastık lavlardaki deformasyon ofiyolitteki deformasyondan daha azdır ve stratigrafinin deformasyon kuralına göre aralarında uyumsuzluk olmalıdır). Daha sonra Alt-Orta Eosen yaşlı ve genellikle kaba ve köşeli, yarıköşeli çakıltaşı ile bloklu sedimentlerlerle temsil edilen Serenkaya formasyonu Sansartepe Formasyonunu uyumlu olarak örter. Serenkaya Formasyonunun malzemesinin çoğu Sansartepe Formasyonundandır. Serenkaya Formasyonundan sonra, Orta-Üst Eosen yaşlı Güney formasyonu, uyumlu olarak gelir. Bu formasyon alt seviyelerde bol çakıllı ve bazen çapraz tabakalı, beyaz-açık gri renkli kumtaşlarıyla temsil edilir. Bu formasyonun Orta seviyeleri ince-orta tabakalı, kırmızı silttaşı-kumtaşı ardalanması ile temsil edilir. Bu formasyonun üst seviyeleri ise tamamen ince-orta tabakalı, kırmızımsı, bozumsu renkli kumtaşı-silttaşı ardalanmasından ibarettir. Güney formasyonu, tamamen evaporitlerden ibaret olan, Oligosen yaşlı Zeyvegediği formasyonu tarafından uyumsuz olarak örtülür. Zeyvegediği formasyonu ise Erken Miyosen yaşlı killi, kumlu, kireçtaşlarından oluşan Kurtulmuştepe formasyonu tarafından uyumlu ve geçişli olarak örtülür. Kurtulmuştepe formasyonu ise tamamen kırmızı renkli karasal kumtaşlarından oluşan, Orta Miyosen yaşlı Kızılöz formasyonu tarafından uyumlu olarak örtülür. Miyosen yaşlı Kızıltepe traverteni ise Kızılöz formasyonunu diskordan olarak örter. Kızıltepe Traverteni de tabanda kömür bantlı, orta ve üstlere doğru pembemsi boz renkli kumtaşı-silttaşı ardalanmasından oluşan Kızılbayır formasyonu tarafından diskordan olarak örtülür. Pliyosen yaşlı karbonatlı sedimentlerden oluşan Katrandedetepe formasyonu da Kızılbayır formasyonu üzerine uyumlu olarak çökelmiştir. Onların üzerine karasal kırıntılı sedimentlerden oluşan Beştepeler Formasyonu yine uyumlu olarak gelir. En son olarak da Eski ve Yeni taraça çökelleri çökelmiştir.
Hem inceleme alanı hemde çevresinin, tektonik yapısını ve paleocoğrafyasını üç etken kontrol etmiştir. 1- Toros Platformu’nun kuzeye doğru hareket etmesi ve sonunda, Neo-Tetis okyanusunun (güney kolunun) kapanması, 2- Paleosen sonunda bölgede kapalı bir iç denizel havzanın oluşması, 3- sonunda devam eden bölgesel sıkışma sebebiyle bu iç denizin kapanması. Neo-Tetisin kapanması ve bazı ada yaylarının oluşması sebebiyle, bölge yükselerek kara haline gelmiştir. Bu yükselme sonucu, yeni bir iç deniz oluşmuş ve Ulukışla sedimenter havzasındaki sedimentler bu iç denizde çökelmiştir. Söz konusu havza Kretase’de derin deniz halindeydi. Havza Paleosen’de de kapanmaya devam ederek sığlaşmıştır. Ancak türbidit benzeri çökellerinin istiflenmesine olanak verecek kadar da derin kalmıştır. Paleosen sonunda havza hala kapanmaya devam ediyordu. Fakat Orta Eosen’den itibaren nispeten durağan bir dönem girmiştir. Bu durum bölgede iki gözlemle ispatlanır. İlki Tayhacı andeziti Eosen’i keser. İkincisi bu andezit Oligosen tarafından da diskordan olarak örtülür. Diğer taraftan Oligosen‘de evaporitler ve sığ denizel çökeller oluşmuştur. Bu dönemde bölgede olasılıkla ani bir transgrasyonla yeni bir iç deniz oluşmuş ya da mevcut sığlaşan deniz derinleşmiştir. Miyosen sonuna kadar tamamen kapanan bu iç denizel havza ise Pliyosen’den itibaren akarsu çökellerinin ve gölsel sedimentlerin oluştuğu karasal bir havza haline dönüşmüştür. Havzada Geç Kretase ve Paleosen de adayayı-kıtasal kabuk çarpışması gibi önemli tektonik olaylar olmuştur. Bu sıkışma sırasında kuzeyden güneye doğru çok sayıda bindirmeler ile çarpışma kuşağında melanj oluşumları meydana gelmiştir.
Havzanın tektonik evrimi Miyosen’e kadar sürmüştür. Miyosen sonunda havza kapanmasını tamamlayarak kara haline gelmiştir. Miyosen-Pliyosen arasında meydana gelen kıvrımların kıvrım eksenleri Kuzeydoğu-Güneybatı doğrultulu olup, genellikle doğrultu atımlı olan bir çok faylar da kıvrım eksenleriyle kabaca bir paralellik göstermektedir. Ayrıca Ulukışla güneyinde yer alan ana senklinalin güney kanadı faylarla parçalanmıştır. Bu senklinalin kuzey kanadı ise nispeten sakin bir evre geçirmiştir ve deformasyon izlenmemektedir. Havzadaki yapısal veriler ise bölgenin Miyosen ile Pliyosen arasındaki bir dönemde kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda bir sıkışmaya uğradığını göstermektedir.
The Sedimentology of Tertiary Evaporitic Sediments In The Southern Part of Ulukışla (Nigde) And Paleogeographic Evolution Of The Region
This study includes the research of Tertiary aged and mostly evaporitic sedimentary basin which is located in the district Ulukışla(Niğde) and Nourthern of Mount Bolkar of Middle Taurus(Toros) Mountains.
This region, is an inner marinal basin which begins to be formed after Paleocene in the North of collision zone of an old ocean in the southern branch of the Neo-Tethys which is closed between Upper Cretaceous and Lower Paleocene. In the south of the region, the Upper Cretaceous units were thrust with reverse faults on Paleocene units towards south. Within the borders of our study field, there are deformations indirectly caused by these overthrusts. In this study, it is tried to research and explain the sedimentological features of sediments which are between Paleocene-Pliocene aged sediments around Ulukışla (Nigde) and the sedimentation mechanism of evaporates with environmental conditions during this forming and geological evolution of the region.
The oldest unit in the study field is Şimşim formation (Alihoca ophiolite) which is Upper Cretaceous aged, ophiolithic and dark grey-green color. Sansartepe Formation which is Paleocene aged and represented by pillow lavas stays discordantly over this formation (because deformation in the pillow lavas is less than the deformation in Şimşim Formation and according to stratigraphic rules it must be an unconformity between them). Then, Serenkaya Formation which is Lower-Middle Eocene aged and generally represented by the sediments with coarse, angular, sub-angular fragments and blocks concordantly overlies Sansartepe Formation. The most of the material of Serenkaya Formation are from Sansartepe Formation. After Serenkaya Formation Güney Formation which is Middle-Upper Eocene aged comes concordantly. This formation is represented by pebbly sandstone with lots of pebbles at the bottom in white, greyish color and it is cross bedded sometimes. The middle of this formation is represented by fine-middle laminated reddish sandstone-siltstone repetation. The upper levels of this formation is completely consist of fine-middle bedded reddish, grayish sandstone-siltstone repetation. Güney Formation is overlaid by Zeyvegediği Formation which is Oligocene aged and completely consist of evaporate discordantly. Zeyvegediği formation is overlaid by, Kurtulmuştepe Formation which is Lower Miocene aged and represented by clayey, sandy limestone bedded concordantly and transitively as well Kurtulmuştepe formation is covered by Kızılöz formation which is Middle Miocene aged and formed by completely red color continental sandstones concordantly. Kızıltepe travertine which is Upper Miocene aged covers Kızılöz Formation discordantly. Kızıltepe Travertine is also overlaid by Kızılbayır formation which is with coal layers at the bottom and pink, grayish sandstone-siltstone repitation at the middle levels towards top discordantly. Katrandedetepe formation which is consist of Pliocene aged carbonate sediments overlies Kızılbayır formation concordantly. Beştepeler formation which is represented by terrestrial clastic sediments also overlies comformable them. Finally there are old and recent terrace deposits.
The tectonic structure and paleogeography of both the working area and its surrounding area was controlled by three factors. 1-The movement of Toros Platform toward to south causing the closure of the Neo-Tetis ocean(south branch), 2-after that forming an inner sea at the end of Paleocene in the region, 3- finally Closure of this inner sea because of local stressing in the region. The region became a higher continental area because of the closure of Neo-Tethys ocean and forming some island arc. Because of this stressing, first it became an inland sea in the region and the sediments in Ulukışla basin deposited in this inner sea. The mentioned basin was a deep sea during Cretaceous. The basin did continue to closuring by becoming more and more shallow in Paleocene too. But still it was deep enough for forming turbidites. At the end of Paleocene the basin still was closuring. But in Eocene it was more relax term. This situation is proved by two observing in the field. First one is that Tayhacı andesite cuts Eocene. Second one is Oligocen overlies this andesite discordantly. On the other hand Evaporates and shallow marine sediments formed in Oligocene. In this period, probably a new inland sea was formed because of a sudden transgression or current shallow sea was deepened. This inner sea which had closed until the end of Miocene turned into a continental basin including rivers and lacustrine sediments aged Pliocene.
The basin had important tectonic events, such as island arc forming, continental crust collision in Late Cretaceous and Paleocene. During this compression, many overthrusts developed from North to south and melange formed in the collision belt.
The tectonic evolution of the field continued until Miocene. At the end of Miocene the basin closed and became a continental area. The direction of the axis of the folds which occurs between Miocene-Pliyocene are on northeast-Southwest and they are generally parallel to the strike-slip fault zones. In addition the south wing of the main syncline on the south of Ulukışla is broken by many faults. But on contrast the north wing of this syncline is relatively looking more relax and it isn’t seen much deformation. Furthermore the structural data of the working area, indicate that the region had stressed in northwest-southeast direction between Miocene and Pliocene.
JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
MERT Aydın
Danışman :Prof. Dr. Ali PINAR
Anabilim Dalı :Jeofizik Mühendisliği
Mezuniyet Yılı :2011
Tez Savunma Jürisi :Prof. Dr. Ali PINAR
Prof. Dr. Demir KOLÇAK
Prof. Dr. Bilge SİYAHİ
Doç. Dr. Eşref YALÇINKAYA
Doç. Dr. Ayşe EDİNÇLER
İstanbul İçin Tasarım Esaslı Kuvvetli Yer Hareketi Dalga Formlarının Zaman Ortamında Türetilmesi
Bu tez çalışmasında, yapıların doğrusal ve doğrusal olmayan analizlerine girdi verisi oluşturmak amacıyla Prens Adaları ve Orta Marmara fay segmentlerinin kırılmasıyla Marmara Bölgesi ve İstanbul da oluşacak yer hareketi dalga formları ve farklı kaynak parametrelerinin bu dalga formlarının genlik ve frekans içeriklerini nasıl etkilediği incelenmiştir. Hutchings ve Wu tarafından geliştirilen Fiziksel tabanlı yırtılma süreçlerini göz önüne alan Hibrid bir yöntem kullanılarak geniş bir frekans bandı aralığında yer hareketi dalga formları Ampirik ve Sentetik Green fonksiyonları beraber kullanılarak üretilmiştir.
Bu amaçla, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün Marmara Bölgesinde çalıştırdığı geniş bant deprem istasyonlarında kaydedilen dalga şekli verileri kullanılmıştır. Küçük depremlerin oluşturduğu dalga şekilleri spektrumun yüksek frekanslı bileşenlerini elde etmek amacıyla Ampirik Green fonksiyonu olarak kullanılmıştır. Spektrumun alçak frekans kısmını elde etmek için ise Sonlu Farklar hesaplama yöntemini kullanan üç boyutlu E3D yazılımı yardımıyla sentetik sismogramlar üretilmiştir. Prens Adaları ve Orta Marmara faylarında muhtemel farklı deprem senaryoları için kuvvetli yer hareketi dalga formları alçak ve yüksek frekans bandında ayrı ayrı elde edilmiş ve özel filtreler yardımıyla birleştirilerek geniş bant deprem simülasyonları elde edilmiştir.
Prens Adaları fayı 36 km uzunluğunda ve sismojenik zonun kalınlığı 15 km olarak seçilmiştir. Bu fay üzerinde 2004-2008 yılları arasında büyüklükleri 2.7w<3.9 arasında değişen 12 adet deprem Ampirik Green fonksiyonu olarak kullanılmıştır. Sentetik Green fonksiyon olarak fay bloğu üzerinde doğrultu boyunca her 7 km de bir üç farklı derinlikte bir odak seçilmiş ve toplam 15 odak için sentetik depremler üretilmiştir. Sentetik olarak üretilen depremlerin sismik momentleri M0=1.0E+21 dyn-cm, köşe frekansları fc=10.0 Hz olarak alınmıştır. Prens Adaları Deprem senaryolarına göre oluşacak depremin büyüklüğü 7.1w<7.3 aralığında seçilmiştir. Orta Marmara fayı 110 km uzunluğunda ve sismojenik zonun kalınlığı 15 km olarak seçilmiştir. Bu fay üzerinde 2005-2009 yılları arasında büyüklükleri 2.5w<4.1 arasında değişen 18 adet deprem Ampirik Green fonksiyonu olarak kullanılmıştır. Sentetik Green fonksiyon olarak fay bloğu üzerinde doğrultu boyunca her 10 km de bir üç farklı derinlikte bir odak seçilmiş ve toplam 33 odak için sentetik depremler üretilmiştir. Sentetik olarak üretilen depremlerin sismik momentleri M0=1.0E+21 dyn-cm köşe frekansları ise fc=10.0 Hz olarak alınmıştır. Orta Marmara fayı deprem senaryolarına göre oluşacak depremin büyüklüğü 7.4w<7.6 aralığında seçilmiştir.
Farklı deprem senaryoları için elde edilen geniş bant deprem simülasyonları sonucunda Prens Adaları depremi için 10 istasyonda (ADV, ARM, GEM, ISK, KLY, MFT, MRM, SIL, SLV, YLV), Orta Marmara depremi için 7 istasyonda (ARM, CTK, CTY, MDN, MFT, MRM, SLV) ortalama ivme değerleri elde edilmiştir. Örneğin, Prens Adaları fayına 54 km mesafedeki ADV istasyonunda hesaplanan ortalama ivme değeri 80 mg dir. MRM istasyonu için Orta Marmara fayında meydana gelecek bir deprem için hesaplanan ortalama ivme değeri ise 250 mg dir. Çalışmada kullandığımız yöntem bir deprem sonucunda oluşacak yer hareketinin sadece genliğini değil aynı zamanda frekans içeriğini de belirleyebilmektedir. Simülasyonlarda kullanılan istasyonlar yakın fay bölgesi olarak tanımlanan alanda yer almaktadır. Elde edilen deprem kayıtlarında alçak frekans bandındaki enerjinin baskın olduğu dikkat çekmektedir.
Predıctıon Of Desıgn-Basıs Strong Ground Motıon Waveform Tıme Hıstorıes For Istanbul
In this study, the strong ground wave forms and the influence of different source parameters to the amplitude frequency content of this wave forms which is a product of the fault fracture on the Mid Marmara and Prince Island Fault is studied to provide a reliable input data for the linear and non-linear analysis of structures. A hybrid method produced by Hutchings and Wu based on physical raptures is used to produce a strong ground motion wave forms in a broad frequency range with the use of Empirical and Synthetic Green’s Functions.
The recorded wave forms by the broad band earthquake recording stations of Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute are used for the above-mentioned purposes. The wave forms produced by small magnitude earthquakes are used to produce the high-frequency content of the spectrum as Empirical Green’s Functions. The low-frequency content of the same spectrum is produced with the help of synthetic seismograms by a three dimensional finite-difference program E3D. Different broad band earthquake simulations is formed with the help of special filters to attach low and high-frequency wave forms for the potential earthquake scenarios over the Prince Island and Mid Marmara Fault Line.
In this simulations the length and the depth of the Prince Island Fault is selected to be 36 and 15 km. 12 earthquakes between the years 2004-2008 and with a varying magnitude of 2.7w<3.9 are used as Empirical Green’s Functions. For Synthetic Green’s Functions a total of 15 epicenters over the fault line in every 7 km in fault directions, in 3 different depths is used to produce synthetic earthquake record. The seismic moment of the synthetic earthquakes are selected to be M0=1.0E+21 dyn-cm with a corner frequency of 10 Hz. The magnitude of the scenario earthquakes over the Prince Island Fault varies between 7.1w<7.3. The length and the depth of the Mid Marmara Fault is selected to be 110 and 15 km. 18 earthquakes between the years 2005-2009 and with a varying magnitude of 2.5w<4.1 are used as Empirical Green’s Functions. For Synthetic Green Functions a total of 33 epicenters over the fault line in every 10 km in fault directions, in 3 different depths is used to produce synthetic earthquake record. The seismic moment of the synthetic earthquakes are selected to be M0=1.0E+21 dyn-cm with a corner frequency of 10 Hz. The magnitude of the scenario earthquakes over the Mid Marmara Fault varies between 7.4w<7.6.
The broad band earthquake simulations for various scenarios produced mean acceleration values for 10 different stations for the Prince Island Fault (ADV, ARM, GEM, ISK, KLY, MFT, MRM, SIL, SLV, YLV), and 7 different stations for the Mid Marmara Fault (ARM, CTK, CTY, MDN, MFT, MRM, SLV). For example for the ADV station 54 km away from the Prince Island Fault calculated mean acceleration value is 80 mg and for the MRM station which is over the Mid Marmara Fault is 250 mg. The method used in this study not only evaluates the amplitude of the strong ground motion but also evaluates the frequency content of the same ground motion. The stations used in these simulations are located in a near fault zone. The produced strong ground motions indicate that the energy in the low-frequency band is dominant.
Makaroğlu Özlem
Danışman : Prof. Dr. Naci Orbay
Anabilim Dalı : Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Naci Orbay
Prof. Dr. Namık Çağatay
Prof. Dr. Niyazi Baydemir
Prof. Dr. Cemil Gürbüz
Prof. Dr. Zuhal Düzgit
Van Gölü Sedimanlarının Çevre Mağnetizması Ve Paleomağnetik Kayıtları
Bu tez kapsamında, Doğu Anadolu’da kusursuz iklim kayıtlarına sahip olan Van Gölü sedimanlarının GÖ 9.5 bin yıl zaman boyunca, detaylı çevre ve paleomağnetizma kayıtları incelenmiş ve bu kayıtlar kullanılarak zamansal korelasyon temelinde çevre mağnetizması parametrelerinin iklim belirteci olup olamayacağı tartışılmıştır.
Van Gölü 607 km3 lük hacmi ile dünyanın en büyük dördüncü terminal gölüdür. Doğu Anadolu Platosu’nda yer alan Van Gölü, derinliği 460 m, su seviyesi deniz seviyesinden 1648 m yükseklikte, güneyde Bitlis metamorfik kayaçları, kuzey ve batıda Kuvaterner volkanik birimleri ile çevrili olan, tuzluluk oranı % 24, pH’ı 9.81 oranına sahip ve yüksek çözünürlüklü iklim, tektonik ve volkanik olayları belirlemeye elverişli yıllık laminalanmış sedimanlara sahip bir göldür.
Van Gölü’nden elde edilen paleomağnetik kayıtlar, yakın bölgedeki paleomağnetik kayıtlarla karşılaştırıldığında sedimantasyon oranına bağlı olarak ortalama 200 yıllık bir zaman farkı belirlenmiştir. Bu farklılığa rağmen karotların korelasyonu oldukça uyumlu eğriler içermekte ve zaman ekseninin oluşturulmasında destekleyici veriler oluşturmuştur. İlk defa bu çalışma ile Türkiye’de GÖ 9.5 bin yılı kapsayan kesintisiz eğim açısı değerleri elde edilmiştir.
Karotların yaşlandırılması için 14C AMS analizi yapılmış ve bu analiz sonuçlarında elde edilen yaşlar karotlardaki tefra seviyeleri ve paleomağnetik kayıtlar dikkate alınarak yorumlanmıştır. Yakın bölgeden elde edilen paleomağnetik kayıtlar ve daha önceki çalışmalarda belirlenen tefra seviyelerinin karşılaştırılması sonucunda, göl sedimanlarında 2.6 ile 4.3 bin yıl arasında değişen rezervuar yaşının olduğu belirlenmiştir.
Van Gölü sedimanlarında ölçülen ortalama 40x10-9 m3/kg mıknatıslanma katsayısı değeri, sedimanlarda paramağnetik minerallerin baskın olduğunu göstermektedir. Histeresiz parametreleri, termomağnetik ve IRM eğrileri gibi mağnetik sonuçlar çok az yoğunlukta da olsa demiroksit ve demirsülfür içeren ferrimağnetik minerallerin de varlığını göstermektedir. Karotlarda 6 adet tefra seviyesi tanımlanmıştır. Tefra seviyesindeki örneklerin histeresiz ölçümleri bu örneklerin Yalancı Tek Domenli mağnetik mineral grubunda olduğunu göstermektedir. IRM eğrileri düşük koersiviteli mağnetik minerallerin varlığını göstermiştir. Tefra seviyelerinin belirlenmesinde χ değerlerindense ARM değerleri daha kullanışlı bilgiler içermektedir.
Karotlara ait mıknatıslanma katsayısı değerleri karotlar arasında karşılaştırma yapmaya uygun değişimlere sahiptir. Karotlar arasındaki bu uyum, mağnetik minerallerin depolanmasında, uzaysal değişimlerin göl boyunca yerel değişimlerden daha çok etkili olduğunu göstermektedir. Fe, Ti ve χ arasındaki uyumlu grafikler de bu sonucu desteklemektedir. Ancak ortam değişimlerinin yorumunda, ferrimağnetik minerallerin çok düşük yoğunlukta olması χ parametresinin kullanımını zorlaştırmıştır. Bundan dolayı iklim değişimlerinin yorumunda kalıntı mıknatıslanmalardan sorumlu olan parametreler (SIRM, ARM) kullanılmıştır.
Tüm mağnetik paramatreler ile jeokimya analizleri, oksijen izotopları (Wick ve diğ., 2003) ve polen kayıtları (Wick ve diğ., 2003; Landmann ve diğ., 1996) birlikte incelendiğinde, Van Gölü sedimanları üç farklı evreye ayrılmıştır. Bunlar GÖ 9.5-7.6 bin yıl , GÖ 7.6-3.5 bin yıl ve GÖ 3.5-0.6 bin yıllar arasını içeren dönemlerdir.
GÖ 9.5-7.6 bin yılları arasında kaba taneli mağnetik minerallerin (düşük ARM/SIRM) arttışı ile birlikte yüksek koersiviteli mağnetik minerallerin de (yüksek HIRM) arttığı gözlenmiştir. Bu dönemde rüzgar aktivitesi ile ilişkili olan Zr/Al oranında da benzer artışlar gözlenmiştir. Zr/Al, HIRM ve ARM/SIRM arasındaki bu ilişki, bu dönemde kurak bir iklimin egemen olduğunu ve bununla ilişkili olarak göl suyu seviyesinin düşük olduğunu göstermektedir. Bu döneme ait oksijen izotopları (yüksek δ18O) ve polen kayıtları da (düşük Oak polen yüzdesi) bu durumu desteklemektedir.
GÖ 7.6-3.5 bin yılları arasında ince taneli mağnetik minerallerin artışı (yüksek ARM/SIRM) ve yüksek koersiviteli mağnetik minerallerin azaldığı gözlenmiştir. χ, tefra seviyelerinin dışında rölatif olarak en yüksek bu dönemde ölçülmüştür. Bu durum yüksek enerjili yağışlarla göl tabanında ince taneli mağnetik minerallerin biriktiğini göstermektedir. Bu dönemde, Zr/Al oranında, δ18O değerlerinde düşüş ve yüksek Oak polen yüzdesi yağışlı bir dönemin egemen olduğunu desteklemektedir. Redox koşullarına duyarlı olan SIRM/χ değerlerinin ani değişimler göstermemesi bu dönemde göl suyu seviyesinde ani değişimlerin olmadığını açıklamaktadır. Ayrıca GÖ 4.8-5.3 bin yılları arasında χ değerleri, Quercus polen yüzdesindeki ani yükselme ile uyumludur.
GÖ 3.5-0.6 bin yılları arasında redox koşulları ile ilişkili olan SIRM/χ değerlerinde ani artışlar gözlenmiştir. Bu durum göl suyu seviyesinin sabit kalmadığını ve ani değşimlerinin olduğunu göstermektedir. Termomağnetik analizlerde belirlenen greigit mineralinin varlığı ve SEM çekiminde gözlenen yüksek demir sülfür oranı bu dönemde diyajenik mağnetik minerallerin varlığını göstermektedir. Bu dönemde, Mn değerlerindeki artış da bu durumu desteklemektedir.
Envıronmental Magnetısm And Paleomagnetıc Records Of Sedıments From Van Lake
Within the thesis, enviromagnetic and paleomagnetic records of Lake Van sediments, in the East Anatolia that have perfect climatic records have been examined in details over the last 9.5 ka BP. Magnetic results, combined with temporal correlations, are discussed whether parameters of environmental magnetism could be a climate proxy or not.
Lake Van, which is located in East Anatolian Plateau (Turkey), is the fourth largest terminal lake on the world with a volume of 607 km3. It has a depth of 460 m, salinity of 21.4, 9.81 pH value. Present water level of Lake Van is 1648 m higher than the sea level. It is surrounded by Bitlis metamorphic rocks to the south and Quaternary volcanoes to the north and east. It is possessed of annual laminated sediments which is convenient to detect and examine climatic, tectonic and volcanic phenomenon with high resolution.
When the paleomagnetic records of Lake Van sediments are compared with those in nearby regions, there is a 200-year differentiation between their range of sedimentation. Inspite of this disparity, the correlation of cores carry coherent curves and support the constituation of time axis. Inclination curves is obtained for 9500 years in Turkey uninterruptedly for the first time by this study. 14C AMS analysis are used for dating the cores, and they are interpreted by considering the tephra layers and the paleomagnetic records. C-14 ages indicate reservoir ages ranging from 2600 to 4275 a; the reservoir ages generally increase with the varve age of the sediments.
An average magnetic susceptibility value of 40x10-9 m3/kg, indicates that paramagnetic minerals are dominant in sediments. Additional magnetic parameters such as hysteresis, termomagnetic and IRM, also show the presence of iron oxides and iron sulphides. 6 tephra layers are identified from the cores. The hysteresis parameters of samples, taken from these layers indicate that they are within Pseodo Single Domain range. IRM curves show that magnetic minerals in the samples have low coercivities. ARM values are agreed to be more convenient than χ values for the tephra layers.
Magnetic susceptibility variations of the cores can be used for comparisions among the cores. This conformity among the cores indicates that spatial variations have been more effective on storage of magnetic minerals than local variations throught the lake. Hence, the adjustment graphs between Fe, Ti ve χ support this result. However, low concentration of ferromagnetic minerals has enforced the usage of χ parameters during the interpretation of spatial variations. Consequently, at the interpretation of climatic variations, SIRM and ARM parameters that are responsible for remanent magnetization have been used.
For the examination of the magnetic and geochemical analyses, oxgyen isotopes (Wick et all., 2003) and pollen records (Wick et al., 2003; Landmann et al., 1996) of sediments from Lake Van have been divided into 3 different stages. These are the periods of 9.5-7.6 ka BP, 7.6-3.5 ka BP and 3.5-0.6 ka BP.
Between 9.5-7.6 ka BP there is an observed increase of high coercivity minerals (high HIRM), with the increase of coarsed grain magnetic minerals (low ARM/SIRM). In this period, a similar increase of Zr/Al ratio is also observed which is related to wind activity. Relationship between Zr/Al, HIRM and ARM/SIRM support that there had been an arid climatic conditions and low water level at the lake during this period. Indeed, the oxygen isotopes ( high δ18O ) and pollen records (low percentage of Oak pollen) also support this case.
During 7.6-3.5 ka BP, an increase of fine grained magnetic minerals (high ARM/SIRM) and a decrease of high coercive magnetic minerals are observed,as well as highest values of χ except tephra layers. Under this circumstance, it is concluded that fine grained magnetic minerals had been accumulated on the bottom surface of the lake by the effects of high energy rains. Decrease of Zr/Al range, δ18O values and increse of Oak pollen percentage support the precipitation stage in this period. Absence of SIRM/χ variations which are sensitive to redox conditions clarifies that there had not been any intentaneous variation of lake water level in this period. Indeed, χ values between 4.8- 5.3 ka BP are convenient with the instantaneous variation of Quercus pollen percentage.
At 3.5-0.6 ka BP, increaces of SIRM/χ values are observed. This indicates that water level of the lake had not been constant. Presence of greigite minerals determined by thermomagnetic analyses and the range of iron sulphur obtained by SEM indicate the presence of diagenic magnetic minerals. In this stage, the increase of Mn values also supports this case.
MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
ERTAL Cüneyt
Danışman : Doç.Dr. Erol Uzal
Anabilim Dalı : Makina Mühendisliği
Programı : Makina Mühendisliği
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. Salim Özçelebi
Prof.Dr.Nurkan Yağız
Prof.Dr. İsmail Yüksek
Prof.Dr. Metin Orhan Kaya
Bina Titreşimlerinin Teorik Analizi
Kirişler yapısal kontrol ile ilgilenen bir çok araştırmacının ilgi odağı olmuştur. Araştırmacıların bir kısmı farklı kiriş modellerinin titreşim karakteristiklerini incelemişler, diğer bir kısmı ise kontrol mekanizmaları ve kontrol yöntemlerinin kirişlerin titreşimleri nasıl etkilediğini araştırmışlardır. Bu çalışmada önerilen yöntem ile kirişin doğal frekanslarının yeri değiştirilebilmektedir. Kiriş sürekli bir sistem olduğu için sonsuz sayıda doğal frekansa sahiptir. Kirişe dışarıdan uygulanan bozucu etki kirişin doğal frekanslarından bir veya bir kaçı ile titreşmeye başlamasına sebep olacaktır. Zaman içinde kirişin titreşim genliği çok hızlı bir şekilde artacak ve sonuçta kiriş rezonansa girerek tahrip olacaktır. Önerilen kontrol yöntemi kullanılarak kirişin titreşimleri kontrol edilebilir.
Çalışmanın birinci bölümünde kirişler ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. İkinci kısımda daha önce bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar özetlenmiştir. Üçüncü bölümde kontrolcüsüz kirişin özfrekansları, mod şekilleri ve zorlanmış titreşim zaman cevabı gözden geçirilmiş, kontrol edilen kirişin özfrekansları ve mod şekilleri hesaplanmış, zorlanmış titreşim zaman cevabı elde edilmiştir. Bulgular kısmında önerilen kontrol metodunun etkinliği, kontrol kazancı ile kirişin titreşim karakteristikleri arasındaki ilişkiyi gösteren grafikler ile sunulmuştur.
Tartışma ve sonuç kısmında ileride yapılabilecek çalışmalar ile ilgili bilgi verilmiştir.
Theoretical Analysis Of Building Vibrations
Beams has been the focus of attention for researchers who are interested in structural control. Some researchers studied the natural frequencies and mode shapes of the different beam models, some of the other researched the effects of control mechanisms and control methods on the vibration characteristics of the beams. Natural frequencies of beam can be moved by using proposed method in this study. Since beam is a continuous system, it has infinite natural frequencies. Disturbance will make beam started to vibrate by it's one or more natural frequencies. As time progresses magnitude of vibration of the beam will increase quickly, the beam will enter rezonans mode and this will make the beam destroy. Vibrations of the beam can be controlled by using proposed method.
In the first chapter general knowledge about beams is given. Previous studies about this subject that are done are summarized in the second chapter. Following this, natural frequencies, mode shapes and forced vibration response of uncontrolled beam is reviewed, natural frequencies and mode shapes of controlled beam is calculated, forced vibration response of controlled beam is obtained. In the next chapter, effectiveness of the proposed method is presented with graphical results which shows relation between the control gain and vibration characteristics of the beam.
In the conclusion and discussion part of the study, the knowledge is given about the future studies.
ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
ERDAL Halil İbrahim
Danışman : Doç Dr. Alp BARAY
Anabilim Dalı : Endüstri Mühendisliği
Programı (Varsa) : Endüstri Mühendisliği
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Alp BARAY
Prof. Dr. Şakir ESNAF
Prof. Dr. Selim ZAİM
Doç. Dr. Kemal Güven GÜLEN
Doç. Dr. Ferhan ÇEBİ
Destek Vektör Makineleri İle Tahmine Dayalı Modelleme Ve Bir Uygulama
Bu tezde destek vektör makineleri yöntemi ile tahmine dayalı modelleme konusu işlenmiştir. Uygulamada, Türkiye’de Ocak 1991/Ağustos 2008 dönemine ait (210 ay) 21 ana imalat sanayi aylık sektörel kapasite kullanım oranları tahmini yapılmıştır. Ardından kurulan modellerle Ocak 2007/Aralık 2010 dönemine ait (48 ay) 21 ana imalat sanayi aylık sektörel kapasite kullanım oranları öngörüsü yapılmış ve Türkiye Kalkınma Bankasının kredi tahsisi değerlendirmesinde bulunduğu 11 firma için uygulama yapılmıştır. Sonuçlar yapay sinir ağları ve vektör otoregresyon yöntemleri sonuçları ile karşılaştırılmıştır.
Çalışmanın ikinci kısmında ilk önce kalkınma ve yatırım bankacılığı kavramları ve faaliyet alanları tanımlanmış, ardından kapasite kullanım oranının tanımı yapılmış ve kapasite kullanım oranlarının yatırım ve kalkınma bankacılığı açısından önemi iktisadi olarak tartışılmıştır. Ayrıca analiz yöntemleri irdelenmiş ve tahmin yöntemleri performansları değerlendirme kriterleri üzerinde de durulmuştur.
Üçüncü kısımda ilk önce yapay sinir ağları ve vektör otoregresyon yöntemlerine değinilmiş ve bu yöntemlerin uygulamaları üzerinde durulmuştur. Ardından tezin ana konusu olan destek vektör makineleri teorisi detaylı olarak incelenmiş ve konu ile ilgili uygulamalardan bahsedilmiştir.
Dördüncü kısımda veri seti ve durağanlık testleri hakkında bilgi verilmiştir. Ardından tezde kullanılan tahmin yöntemlerinin teknik değerlerinden bahsedilmiştir. Daha sonra sonuçlar her bir sektör için ayrı ayrı eğitim ve test aşamaları ana başlığında 3 değerlendirme kriteri açısından değerlendirilmiştir. Bundan sonra bütün sektörler için her bir değerlendirme kriteri için eğitim ve test aşamaları için toplu tablolar oluşturulmuş ve yöntemlerin genel olarak değerlendirilebilmesi için varyans analizi testleri yapılmıştır.
Tahmin başarısı genel değerlendirmesinin ardından seçilen 11 şirket için, ilk önce firma ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. Ardından yazılan bir program ile herbir tahmin yöntemi ile öngörülen kapasite kullanım oranları değerleri ile net bugünkü değer ve iç verim oranı hesaplamaları yapılmıştır.
Son olarak destek vektör makinelerinin tahminleme başarısı tezin uygulama sonuçları kapsamında değerlendirilmiştir.
Predıctıve Modelıng Wıth Support Vector Machınes And An Applıcatıon
In this thesis predictive modeling with support vector machines issue is discussed. 21 Turkish main manufacturing sectorîal monthly capacity utilization ratios predicted for the period of January 1991- August 2008 (210 Months). Afterwards 21 Turkish main manufacturing sectorial monthly capacity utilization ratios forecasted for the period of January 2007- December 2010 (48 Months) and an application done with estimated models for selected 11 firms which were evaluated for credit allocation by Development Bank of Turkey. The Results are compared with artificial neural networks and vector auto regression results.
In the second part of the thesis Development and investment banking issues and their business areas are defined. Moreover capacity utilization ratios is defined too and the economically importance of capacity utilization ratios within the scope of development and investment banking is argued. Besides analysis methods and the evaluating criteria of prediction methods performances are discussed.
In the third part of the thesis firstly artificial neural networks and vector auto regression and their applications is introduced. Then the support vector machines which is the main aspect of this thesis and its applications is proposed too.
In the fourth part of the thesis information about data, stationary tests and technical values of prediction methods is given.
At the last part all individually sectors is evaluated for three evaluating criteria as training sections and test sections. Further general tables are created for every individual evaluating criteria as training sections and test sections and analysis of variance tests are done on the way of assessing success generally.
After predicting success assessment, firstly general firm’s information about selected 11 firms given. Than net present value and internal rate of return done with forecasted capacity utilization rates which were obtained from predicting machines via software.
As conclusion the success of the support vector machines is judged in the concept of application of this thesis.
ÖZCAN Tuncay
Danışman : Prof. Dr. Şakir ESNAF
Anabilim Dalı : Endüstri Mühendisliği
Programı : Endüstri Mühendisliği
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Şakir ESNAF
Prof. Dr. Selim ZAİM
Prof. Dr. Semra BİRGÜN
Doç. Dr. Alp BARAY
Doç. Dr. Mehpare TİMOR
Perakende Endüstrisinde Raf Alanı Yönetimine Veri Madenciliği Esaslı Analitik Bir Yaklaşım
Rekabetin ve elde edilebilir ürün sayısının sürekli artması nedeniyle, raf alanı; perakende yönetiminin en sınırlı kaynaklarından biridir. Diğer taraftan, pazarlama araştırmaları müşteri satınalma davranışının raf alanı miktarı ve lokasyonu gibi mağaza içi faktörlerden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Müşteri davranışının bu yapısı, raf alanı yönetim sistemine hayati bir anlam yüklemektedir. Raf alanının etkin yönetimi; hem operasyon maliyetlerinin düşürülmesi hem de finansal performansın iyileştirilmesi açısından kritik önem taşımaktadır. Bu bağlamda; elde edilebilir ürünler arasında hangilerinin sergileneceği (çeşitlendirme kararı), sergilenen ürünlere ne kadar raf alanı tahsis edileceği (tahsis kararı) ve herbir ürünün hangi raflarda sergileneceği (yerleşim kararı) raf alanı yönetiminin ana problemleri olarak tanımlanabilir.
Bu çalışmada; ilk olarak, bir kitap perakendecisinin raf alanı tahsis kararı için yeni bir doğrusal olmayan karışık tamsayılı programlama modeli geliştirilmiştir. Geliştirilen modelin NP-Zor yapısından dolayı, büyük ölçekli problemlerin çözümü için parçacık sürü optimizasyonu ve yapay arı kolonisi esaslı sezgisel yaklaşımlar önerilmiştir. Daha sonra, bu yaklaşımların gerçek hayat problemlerini çözmedeki yetersizliği nedeniyle, özgün bir sezgisel yaklaşım tasarlanmıştır. İkincil olarak, bu sezgisel yaklaşımdan elde edilen en iyi alan tahsis kararı temelinde, mağaza yerleşim problemine odaklanılmıştır. Bu amaçla; veri madenciliğinin birliktelik kuralları kullanılarak bir matematiksel programlama modeli tasarlanmış ve büyük boyutlu problemlerin çözümü için genetik algoritmalar esaslı yeni bir sezgisel yaklaşım geliştirilmiştir. Raf alanı tahsisi ve mağaza yerleşim kararları için geliştirilen modellerin ve sezgisel yaklaşımlarının etkinliği, bir kitap perakendecisinde gerçekleştirilen vaka çalışması ile sunulmuştur. Son olarak, raf alanı tahsisi ve mağaza yerleşimi gibi bir perakendecinin yinelenen kararlarına rehberlik etmek için bir raf alanı yönetim aracı tasarlanmıştır.
An Analytic Approach Based On Data Mining To Shelf Space Management In Retail Industry
Due to the competition and the numbers of available products are continiously growing, shelf space is one of the scarcest resources of retail management. On the other hand, the various marketing researches show that the customer buying behavior may be influenced by in-store factors such as shelf space amount and location. This structure of consumer behavior gives vital meaning to shelf space management system. The efficient management of shelf space carries critical importance on both the reduction of operational costs and improvement of financial performance. In this context; which products to display among the available products (assortment decision), how much shelf space to allocate the displayed products (allocation decision) and which shelves to display of each product (location decision) can be defined as main problems of shelf space management.
In this study, firstly, a new nonlinear mixed integer programming model is developed for shelf space allocation decision of a bookstore retailer. Because of NP-Hard nature of this model, the heuristic approaches based on artificial bee colony and particle swarm optimization are proposed for solving large sized problems. Later, due to the lack of these approaches for solving real life problems, an originial heuristic is designed. Secondly, this study focuses to the shop layout problem using the best space allocation solution which is obtained from this heuristic approach. To this end, a mathematical programming model by utilizing association rules of data mining is designed and a new approach which is predicated on genetic algorithms, is developed for solving the large-sized problems. The efficiency of the developed models and heuristics is illustrated with a case study which is performed at a bookstore retailer. Lastly, a shelf space management tool is designed in order to guide to recurring decisions of a retailer such as shelf space allocation and shop layout.
Rüya ŞAMLI
Danışman : Prof. Dr. Sabri ARIK
Anabilim Dalı : Bilgisayar Mühendisliği
Programı (Varsa) : Bilgisayar Mühendisliği
Mezuniyet Yılı : 2011
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sabri ARIK
Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ
Prof. Dr. İbrahim EKSİN
Prof. Dr. İlhami YAVUZ
Prof. Dr. Serdar ÖZOĞUZ
Nötral Sistemlerin Dinamik Davranış Analizi
Bu tez çalışması gecikmeli yapay sinir ağlarının özel bir tipi olan nötral sistemlerin dinamik davranışlarını incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Gecikmeli yapay sinir ağlarının dinamik davranış analizi, literatürde oldukça geniş yer tutan, pek çok araştırmacının üzerinde çalıştığı bir konudur. Bunun sebepleri arasında bu tip sistemlerin farklı uygulama alanlarında, bir çok problemin çözümünde kullanılabilmesi, klasik bazı yöntemlerin uygulanamadığı kimi durumlarda uygulanabilmesi, modellerin analizi yapılırken hangi tip fonksiyonların kullanılacağının artık iyi bir şekilde tahmin edilebilmesi vb. gösterilebilir. Uygulama ve probleme göre gecikmeli yapay sinir ağı modelleri zaman içerisinde çeşitlenmiştir.
Nötral sistemler diferansiyel denklemin her iki tarafında da sahip olduğu gecikme ile oldukça karmaşık bir gecikmeli yapay sinir ağı tipidir. Kararlılık analizinin gerçekleştirilebilmesi için yüksek matematik bilgisi kullanılarak oldukça uzun işlemlerin yapılması gerekmektedir. Bu şekliyle dezavantajlı gibi görünen nötral sistemler, klasik gecikmeli yapay sinir ağlarından daha karmaşık problemlere uygulanabilmeleri gibi bir avantaja da sahiptirler.
Tez çalışmamızda, öncelikle klasik bir gecikmeli yapay sinir ağı modeli alınarak modelin global asimtotik robust kararlılığı incelenmiş ve bu şekilde nötral sistemlere geçiş yapılmıştır. Ardından iki adet birbirinden farklı özelliklere sahip nötral sistem incelenerek global asimtotik kararlılıkları için yeterli şartlar bulunmuştur. Tüm bu kararlılık analizlerinde uygun Lyapunov fonksiyonları kullanılarak çeşitli teoremler elde edilmiştir. Ayrıca ele alınan bu modeller dışındaki genel modellerin analizi için de yol göstermeye çalışılmıştır.
Elde edilen kararlılık özelliklerinin daha anlaşılır bir şekilde ifade edilmesi için çeşitli simülasyonlar gerçekleştirilmiştir. Simülasyonlar çeşitli parametreler değiştirilerek tekrarlanmış, her seferinde tezde elde edilen kriterlerin kararlılığı sağladığı, diğer aralıkların kararsızlığa neden olduğu görülmüştür. Böylece tez çalışması ismine uygun olarak nötral sistemlerin dinamik davranış analizini gerçekleştirmiş, gerek genel olarak gerekse ele aldığı özel modeller hakkında çeşitli kararlılık şartları türetmiştir.
Analysis Of Dynamical Behaviour Of Neutral Systems
The work for this thesis is done to investigate the dynamic behaviour of neutral systems, which are special types of delayed neural networks.
Dynamic behaviour analysis of delayed neural networks is a subject which finds itself a wide place in literature and an important number of researchers study. Among the reasons for this include the possibility of using this type of systems in different application areas, and different problems, their applicability in some of the cases where the classical methods cannot be used, the ease of predicting which types of functions to be used when analysing models. Depending on the applications and problems, models for delayed neural networks has varied in time.
Neutral systems are more complex delayed neural network types which have delays in both sides of the differential equation. In order to analyse its stability, a great deal of mathematical knowledge must be utilized and very complex operations must be done. This seems to make neutral systems disadvantageous; on the other hand, they do possess an advantage since they can be used in more complex problems than the classical neural networks.
In the work for this thesis, first, a model for a classical delayed neural network model was created and the global asymptotic robust stability of this model was investigated, from there, the transition to neutral systems was made. Afterwards, two neutral systems with different properties were observed and sufficient criteria are obtained for their asymptotic stability. In all of these stability analyses, various theorems are obtained by using appropriate Lyapunov functions. In addition, with the exception of investigated models, significant effort was made to guide about the analysis of general models.
Some simulations are implemented to make the stability analysis more comprehensible. Simulations are repeated by sweeping some parameters and at every turn, it has been seen that the criteria in the thesis provide stability while the other intervals cause instability. So, the thesis work makes dynamic behaviour analyses appropriate to its title and it produces various stability criteria in both general models and special models in it.
DEMİRCİ Mehmet Deniz
Danışman :Prof.Dr.A.Halim ZAİM
Anabilim Dalı :Bilgisayar Mühendisliği
Programı (Varsa) :
Mezuniyet Yılı :2011
Tez Savunma Jürisi :Prof.Dr.A.Halim ZAİM
Prof.Dr.Gökhan Uzgören
Prof.Dr.Osman Nuri UÇAN
Prof.Dr.Ahmet SERTBAŞ
Prof.Dr. İlhami YAVUZ
Internet Protokolü Televizyonunun Uydu Üzerinden Gerçeklenmesi İçin Bir Yöntem Geliştirilmesi
Bu çalışmada İnternet Protokolü Televizyonu adıyla anılan yeni bir dijital teknoloji üzerinde durulmuştur. Bu teknoloji televizyon yayını, dijital telefon görüşmesi ve internet bağlantısının aynı anda ve ip protokolü üzerinden verilmesidir.
Öncelikle, İnternet Protokolü Televizyonu(IPTV) nun günümüz internet teknolojileri üzerinde nasıl gerçeklendiğini ve daha standartlaşmamış bir teknoloji olduğu üzerinde tartışılmıştır.
Sonrasında, çokluortam uygulamalarının internet üzerinde uygulanabilmesi için uygulanan tekniklerden bahsedilmiş, ardından internet üzerinde bu uygulamaların gerçeklenebilmesinin zorluklarından bahsedilmiştir. Servis kalitesi (QoS) kriterlerinin neler olduğu ve bu kriterlerin hangilerinin IPTV üzerinde etkili olduğundan bahsedilmiştir.
Sonuçta, servis kalitesinin sağlanabilmesi için üretilmiş tekniklerden bahsedildikten sonra tezimizin asıl konusu olan planlama ve tarifelendirme tekniklerinden bahsedilerek kendi ürettiğimiz teknik anlatılarak, bulgularımız ve bu bulgular hakkındaki objektif yorumlarımız ve tartışmalarla tez sonlandırılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |