Tisk tüRKİye iŞveren sendikalari konfederasyonu



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə18/19
tarix09.01.2019
ölçüsü1,16 Mb.
#93595
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

KİMYA İŞKOLU


Küreselleşmenin yaşandığı günümüzde, hızla sanayileşen ülkelerin dünya ekonomisi ve ticaretinde giderek daha fazla yer almaları, sanayinin ve hemen hemen tüm sanayi kollarına girdi sağlayan kimya sektörünün taşıdığı önemi ortaya koymaktadır.


Kimya sektörü bir yandan hammadde ve ara ürünleri arz ederek diğer sanayi kollarının gelişmesine yardımcı olurken öte yandan temizlik, bakım ürünleri, farmasötik vb. ürünlerle modern toplum yaşantısının gereksinmelerine de cevap vermektedir.
Geniş bir uygulama alanına sahip olan kimya sektörü, arz ettiği ürünlerin yöneldiği sektörlerle sürekli bir etkileşim içinde bulunduğundan, ürün yelpazesini teknolojik ve sosyo-ekonomik gelişmelerin bu sektörler üzerinde yansımalarına göre uyumlaştırmak durumundadır.
Kimya sektörü ürünlerinin gerektirdiği üretim teknikleri ve prosesleri sermaye yoğun bir yapıyı beraberinde getirmekte; sektör açısından özel önem taşıyan araştırma – geliştirme faaliyetleri de bu yapıyı pekiştirmektedir.
Bugün dünyada bölgesel ekonomik bloklaşmanın en başarılı örneği olan Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temeli 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile atılmıştır. Ortaklık anlaşması çerçevesinde gelişen ekonomik entegrasyon, 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe giren ve AB mevzuatına uyumu da beraberinde getiren Gümrük Birliği ile Türkiye’yi tam üyeliğe götürecek olan sürece girmiştir.
Bu süreç içerisinde, sanayide önemli bir rol oynayan kimya sektörünün AB ile Türkiye’deki durumunun karşılaştırmalı olarak ele alınması, Türk kimya sektörünün kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi bakımından önem taşımaktadır.
Kimya sektörü malların serbest dolaşımı bakımından ele alındığında, AB’de Birlik içinde fiziki, teknik, mali ve idari engellerin kaldırılmasını amaçlayan Tek Pazar programının sektöre etkileri üzerinde durmak gerekmektedir. Bu program, ulusal mevzuat farklılıklarının ortadan kaldırılmasını ve bürokratik işlemlerin hafifletilmesini sağlayarak ticaretin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda bulunmayı hedeflenen; bunun yanısıra AB sanayiinde standardizasyon konusunda Yeni Yaklaşım anlayışını da beraberinde getirmiştir.
Bununla birlikte, kimya sektöründeki ürün yelpazesinin çok geniş olması nedeniyle AB’de ilgili mevzuat genelde Klasik Yaklaşım yönergeleri çerçevesinde düzenlenmiş olup, standardizasyon çalışmaları henüz sektörün tamamını kapsayacak düzeye gelmemiştir. Türkiye’de TSE’nin sektöre yönelik olarak hazırladığı pek çok standart bulunmakla birlikte, mevcut standartlar AB’de de olduğu gibi sektörün tamamını kapsayacak düzeye ulaşmamıştır. Üretilen ürünlerin sayısı 100,000’lere ulaştığı için ürün bazında standart hazırlanması oldukça zordur. Sektörde bulunan firmalar rekabete zorlanmamak için toplam kaliteye doğru yönelmekte ve ISO 9000 ve ISO 14000 gibi standartları şirketlerinde oturtmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’de bu tür standartları uygulayan ve belgeleyen şirketlerin sayısı gün geçtikçe artmasına rağmen bu tür kurallı çalışan firmalar kayıtdışı ya da merdiven altı dediğimiz birçok firmanın haksız rekabetine uğramaktadırlar. Özellikle mecburi standartlar kapsamında bulunan üretim alanlarında faaliyet gösteren firmalara yönelik devletin yetersiz denetim ve kontrolü gözlemlenmektedir.
Diğer taraftan Türkiye’de insan ve çevre sağlığının gerektirdiği normların dışında tüketiciye yönelik ürünler için bazı zorunlu standartlar da bulunmaktadır. Yerli firmalar bu zorunlu standartlara uygun üretim yaparken, ithal edilen ürünlerde bu standartların aranmaması yerli sanayi üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır.
Kimya sektörü dış ticaret bakımından ele alındığında, AB’de hammadde ve yarı mamullerin genelde ithal edilip işlenerek nihai ürüne dönüştürüldüğü ve bu nihai ürünlerin ihraç edildiği gözlenmektedir. Türkiye’de de hammadde gereksinimi genelde ithalat yoluyla sağlanmakta, nihai ürün ihracatı alt sektörlere göre değişkenlik göstermektedir. Bu itibarla hükümetlerin uyguladığı stabilizasyon programlarından en çok etkilenen sektörlerden birisidir. Son yaşadığımız ekonomik kriz ile birlikte finansal krizin yarattığı devalüasyon hammaddesi büyük çoğunlukla ithalden karşılanan sektörü etkilemiş ve maliyetleri ciddi biçimde zorlamıştır.
Türkiye açısından hammadde temini çerçevesinde üzerinde durulması gereken konu, üçüncü ülkelerle ticaretin hangi koşullarda gerçekleşeceğidir. Gümrük Birliği kararı çerçevesinde 5 yıllık bir geçiş süresi içerisinde AB’nin otonom ve tercihli ticaret anlaşmalarına uyum sağlanacağı öngörülmüştür. Bu doğrultuda özellikle önemli hammaddelerin ithal edildiği ülkelerle ikili anlaşmaların en kısa zamanda imzalanarak yürürlüğe girmesi, Türk kimya sanayiinin AB ile rekabet edebilmesine katkıda bulunacaktır.
İhracatımızın artması ancak rekabet edebilir maliyetlerle daha fazla mal ve hizmet üretebilmemizle mümkündür. Mevcut altyapımız, aşırı bürokratik ve karmaşık hukuki sistemimiz, yanlış çevre anlayışımız, ülkemizde rekabet edilebilir yapıda sanayinin kurulmasına engel teşkil etmektedir. Makro düzeyde yapılacak çalışmalarla bu kanun ve yönetmelikler ele alınmalı ve gelişmiş ülkelerde yapılan uygulamalarla karşılaştırılarak yeniden düzenlenmeli ve Türkiye, yatırım yapılabilir bir ülke haline getirilmelidir.
Eximbank’ın sermayesi artırılarak, yeterli miktarda ve daha düşük faizli kredi imkanları yaratılmalıdır. Komşumuz olan ülkelerle gerek sınır ticareti, gerek doğrudan ihracat yoluyla yapılan ihracatı destekleyici önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bazı AB ülkelerinin yaptığı gibi, Türk menşeli ürünlerin ithalatı için Eximbank tarafından komşu ülkelere ithalat kredisi açılmalıdır.
Kimya sektöründe yoğunlukta olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin var olabilmeleri, her şeyden önce bu işletmelerin uygun maliyetlerle girdi temin edebilmelerine bağlıdır. İhraç ürünlerimizin maliyetinin düşürülmesi ve yurtdışında rekabet şansının artırılmasını teminen, sektör üretiminde kullanılan bazı temel malların imalatçı – ihracatçıya ihraç fiyatı üzerinden verilmesi sağlanmalıdır.
İhracatı artırmak için ihracatı teşvik edici önlemler alınmalıdır. Bu kapsamda, üretimde önemli bir gider oluşturan enerji ile ilgili olarak daha önce de uygulanmış olan mahsup sistemi tekrar uygulamaya konulmalı veya ucuz enerji temini sağlanmalıdır.
Kimyasal maddelerin Boğaz Köprüsü’nden yüksek geçiş ücreti, makul bir seviyeye indirilmelidir. Ayrıca çok yüksek bedellerle yapılan yurtiçi taşımalar için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Kamu ve özel sektör temsilcileri ile birlikte yapılan ülke çıkarmalarına ağırlık verilmeli, ayrıca milli düzeyde yurtdışı fuarlara katılım için daha fazla organizasyon yapılmalıdır.


Kuzey Afrika ülkelerinde Türk menşeli ürünlere yüzde 10 civarında gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bu durum, aynı pazarda yeralan Avrupa ve Arap ülkelerine karşı rekabeti olumsuz etkilemektedir. Mısır, Tunus, Fas gibi ülkelerle ikili anlaşmalar yapılmalı, gümrük indirimi sağlanmalıdır.
Gümrüklerdeki kimyahane kontrolü ihracatta maliyeti ve bürokrasiyi artırıcı bir unsurdur. AB’deki uygulamalar örnek alınmalıdır.
Ülkemizde yılda 1 milyar dolar yabancı sermaye gelmektedir. Oysa Türkiye’nin 40 milyar dolarlık bir potansiyeli vardır. Bu hesap göz önüne alındığında, Türk kimya sektöründe 3 milyar dolarlık bir yatırım çekebileceği tahmini yapılmaktadır. Yabancı sermayenin Türk kimya sektörüne yaptığı yatırımlar itibariyle, toplam 33 yabancı sermayeli firmayı kapsamak ile birlikte Türkiye’deki Yabancı Sermaye miktarının % 0.35’ini meydana getiriyor . Bu itibar ile Türkiye’nin çok özel şartlar ve ilave teşvikler hazırlayarak yabancı sermayeyi bir an önce çekmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin sanayileşmesine oranla Türk Kimya sektörü yeterince büyüyememiş ve yatırımlar arzu edilen seviyeye gelmemiştir. Bunun temel nedenlerinden birisi ise kimya sektöründe uzun süredir istenilen düzeyde yatırım yapılmaması ve yatırımın önüne başta yoğun devlet bürokrasisi olmak üzere farklı dirençlerin oluşmasıdır (Yatırımların çevreci maskesi altında çalışan bazı grupların frenlemesi gibi). Oysa ki, gelişen ülkelerde kimya sanayi yatırımları oldukça yüksektir. Bu Almanya’da her yıl 8 milyar dolar, Fransa’da ise 4 milyar dolar yatırım yapılırken, ülkemizde ise yatırım miktarı 150 milyon doları henüz bulmamıştır. Durum böyle iken Türkiye’de kimya yatırımcısının önündeki ağır bürokrasi ve engellemeler yüzünden son yıllarda yerli firmaların Romanya ve Bulgaristan’da yatırım yapmaya başladıkları gözlemlenmektedir.
Kimya sektöründe AR-GE faaliyetlerine bakıldığında, AB’de bu faaliyetlerin gerek AB içinde gerek uluslararası düzeyde yaşanan yoğun rekabet nedeniyle artan bir trend izlediği gözlenmektedir. AB’de AR-GE çalışmaları; hammadde işleme teknolojisinin geliştirilmesi, ürün kalitesinin artırılması, yeni ve çok fonksiyonlu ürünlerin geliştirilmesi ve bunun yanısıra gerek AB gerek ulusal seviyede çevre korunmasına yönelik mevzuat gereklerine daha iyi uyum sağlanması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Avrupalı firmalar cirolarının yaklaşık % 5’ini AR-GE, % 3.5’ini çevre ile ilgili harcamalara ayırmaktadırlar.
Türkiye’de kimya sektörü teknoloji bakımından ele alındığında, sektörde faaliyette bulunan büyük firmaların kullandıkları teknoloji düzeyinin Avrupalı firmalarınkine yakın bulunduğu görülmektedir. Ancak üzerinde durulması gereken husus, Türkiye’de bu sektördeki firmaların ağırlıklı olarak KOBİ’lerden oluşmasıdır. KOBİ’lerin mali kaynaklarının sınırlı olması, AR-GE faaliyetlerine yeterince eğilememeleri sebebiyle teknolojik gelişmeleri yakından izleyip uygulamalarını engellemekte ve bu çerçevede devlet – sanayi – üniversite işbirliğinin geliştirilmesinin büyük önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır.
Sektörde yatırımların desteklenmesiyle ilgili olarak AB’de gerek AR-GE gerek çevre yatırımlarına yönelik üye ülkelerle ortaklaşa finanse edilen çeşitli programlar ve destek mekanizmaları uygulanmakta; Roma Antlaşması kıstasları çerçevesinde devlet yardımları da verilmektedir. Türkiye’de AR-GE ve çevre konularında firmalara destek sağlanmakla birlikte bu desteklerin AB’de verilenlerle aynı düzeyde olmadığı görülmektedir.
Sektörde rekabet gücünün korunması ve artırılması için; standardizasyon, insan, hayvan, bitki sağlığı ve çevre konusunda getirilen zorunluluklara uygun ve kaliteli ürün üretilmesi, rasyonel bir üretim yapısının sağlanması, araştırma ve geliştirmeye daha fazla ağırlık verilmesi önem taşıyan faktörler arasında sıralanabilir. Bunun yanı sıra AB ile bütünleşmenin ticari, teknik, mali ve AR-GE alanlarında AB firmalarıyla işbirliği imkanlarını artıracağı ve sektörün gelişiminde etkin rol oynayacağı söylenebilir. Ancak, Gümrük Birliği sonrası trendin AB-Türkiye ticaretinde Türkiye aleyhine bir görüntü arz ettiği, ihracat ve ithalat rakamları üzerindeki dengesizlikten izlenebilmektedir. 2000 yılı itibariyle ihracat yaklaşık 1 milyon dolar, bu oran ithalatta ise 6,5 milyon dolar civarındadır. Ayrıca, ticari, teknik ve mali alandaki gelişmelerin kimya sektörünün rekabet gücünü artırıcı herhangi bir etki yarattığı da geçtiğimiz altı yıl içinde gözlemlenememiştir.
Kimya sektörü Türkiye’deki hassas sektörlerden birisidir. Sektörün heterojen yapısı sorunlarının da çeşitlilik göstermesine neden olmaktadır. Ancak kapasite kullanımındaki zayıflık (kapasite kullanım oranları % 70 civarındadır), Türkiye’de uzun yıllar devam eden, enflasyondan etkilenmesi, ucuz işgücüne dayalı Uzakdoğu ve Doğu Avrupa’dan gelen kalitesiz ürünler nedeniyle haksız rekabete maruz kalması ve artan çevre sorunları ortak problemler arasında yer almaktadır.
Ar-Ge konularında bilginin lisans ve Know-How’lar vasıtasıyla sağlanması, genel bütçeden yetersiz bütçe ayrılması ve bu çerçevede üniversite ile işbirliğinin sınırlı kalması diğer önemli bir sorun olarak görülmektedir. Firma içi Ar-Ge çalışmaları ise üretimdeki tıkanmaları giderme, ürün geliştirme, kalite iyileştirmesi yapma, mevcut teknolojileri iyileştirme ve yan ürün değerlendirme konularında yapılmaktadır.
Çevre ile ilgili çalışmalar istenilen düzeye gelmemiştir. Geri dönüşüm etiketleri ve ambalajlama konularında da benzer sorunlar yaşanmaktadır. Özellikle Çevre yatırım maliyetlerinin yüksekliği, ihtisaslaşmış Kimya Organize Sanayi Bölgelerinin ve bunu destekleyen karayolu, demiryolu ve liman yatırımlarının yetersizliği de sorunların önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. KİPLAS, Türkiye’de bir ilke imza atarak Kimya Organize Sanayi Bölgesi kurmak amacıyla Kimya Organize Sanayi Bölgesi Derneği’ni kurmuş ve Marmara Bölgesi’nde Kocaeli iline bağlı Gebze ilçesinde Türkiye’nin kimya alanında ihtisaslaşacağı ilk Kimya Organize Sanayi Bölgesini oluşturmak üzere girişimlere başlamış ve sürdürmektedir.
Ekonomik ve Sosyal konularda haksız rekabet, sosyal damping uygulamaları Türk Kimya Sektörünü zorlamaktadır. Tüketicinin dilinde ithal edilmeyen ürünler ve dış ticarette gümrüklerde karşılaşılan sorunlar, ilgili yasalar ve mevzuatların güncelleştirilmemesinden dolayı yaşanan problemler, ticaretin ve ihracatın önündeki engeller ve yatırımı özendirici teşviklerin eksikliği devletin her zamankinden daha fazla konuya eğilmesi ve sektörü haksız rekabet ve uygulamalardan koruması gerekmektedir.
Özet ile Sektörümüzde;


  1. Sanayiciler rekabet edebilir bir çalışma alanı istiyor. Hammadde kaynaklarına, pazarlara ve limanlara yakın bir organize sanayi bölgesi kurmak için çabalayan sanayiciler, bu tip yerlerin sayılarının artmasını ve devlet tarafından yer belirlenmesini ve kuruluş koşullarının kolaylaştırılmasını talep ediyor.




  1. Özelleştirme de kimya sanayiinin en önemli beklentilerinden biri. Sektörün hammadde kaynağı olan PETKİM’in özelleştirilerek kapasitesini artırması gerektiği vurgulanmaktadır. Başka bir ifade ile kamunun elindeki kimya işletmelerinin devlet tarafından tekelleşme yaratmayacak bir özelleştirme ile sonuçlandırılması arzu edilmektedir.




  1. Bir diğer sorun da dış ticarette yaşanıyor. Sanayiciler, dış ticaret verilerini sağlıklı bir şekilde alabilmek ve talepleri doğru bir biçimde değerlendirebilmek için ihtisas gümrüklerinin kurulması gerektiğine işaret ediyorlar. Öte yandan antidamping konusunda da bürokrasinin hızlı bir biçimde işlemesinin şart olduğu vurguluyorlar.


Hiç kuşkusuz ki sektöre yönelik tüm bu sorunlar ve çözüm önerileri Türkiye’nin önünde aşması gereken makro – ekonomik politikalar ve yapısal reformlardan bağımsız değildir. Bu itibarla, global rekabette Türkiye’ye ve Türk kimya sektörüne rekabet avantajı yaratmak sadece Türk kimya sektörü girişimcilerinin sorumluluk alanına girmemekte aynı zamanda, devletin de bu süreçte rekabetin önünü açıcı, haksız uygulamaları bertaraf edici ve yatırımı ve üretimi kolaylaştırıcı önlemleri alma görevi vardır. 21.yüzyılda global rekabetin avantaj ve tehditlerine karşı hazırlıklı olmak Türk kimya sektörünün bugünkü durumunun iyi analiz edilmesine ve geleceğinin rasyonel biçimde projelendirilmesine bağlıdır.


  1. ŞEKER İŞKOLU







Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin