Farklılığımız nereden doğuyor? Türkiye sol hareketi içerisindeki en ileri akımlardan biri herşeye rağmen TİKB’dir. Ama biz TİKB’yi bu sorunda hala geleneksel kavrayışın içerisindesiniz diye eleştiriyoruz. Eleştirimizin ilk bölümü “Geleneksel çizgiye geleneksel dayanaklar” başlığı taşıyor; temel yöntemsel ve ideolojik yaklaşımlar eleştiriliyor. İkinci bölümün başlığı ise “Yeni olgulara eski kalıplar”!(Bkz. H.Fırat, Bağımsızlık ve Devrim, Ek bölüm, s.273-300 -Red.)
Demek ki siz olguyu yeniliği içerisinde görmüş ve buna yeni bir bakışaçısı ile yaklaşmışsınız ki, bir ideolojik kimlik oluşturmuş, geleneksel olandan kopabilmişsiniz... Yoksa yaşadığınız kopuşun ideolojik özü nerede kalırdı? İkinci emperyalist savaş sonrasının yeni gelişmeleri, bundan çıkarılabilecek yeni sonuçlar, bunların programımızda ifade bulması vb. derken, tüm bunları gözönünde tutmanız gerekmez mi?
Cezmi: MK’nın 1. Genel Konferansa hazırlık çerçevesinde Eylül ‘90 tarihli bir metni var. Teorik alandaki sorun ve görevlere ilişkin bir bakış ortaya koyuyordu metin. Orada, bugüne kadar esas itibarıyla geleneksel sol hareketle araya ayrım çizgilerini çekmek çerçevesinde bir süreç yaşadığımız belirtiliyor ve(45)tarihsel sorunlar ile tarihsel evrimin ortaya çıkardığı yeni sorunlar açısından belli görevler vurgulanıyordu. Ama benim açımdan daha önemli olan ve dikkatimi çeken yönü, burada Türkiye devriminin kendi sorunlarında derinleşme yaşama ihtiyacına yapılan vurguydu.
Sorunu ben şöyle anlıyorum; programın da köşe taşlarını oluşturan temel esaslar bakımından, işin esasını koymuş oluyoruz. Bugünkü gerçekliği tanımlıyoruz, bu çerçevede hedeflerimizi koyuyoruz, yürüyeceğimiz yolu tanımlıyoruz, bu yolu nasıl yürüyeceğimizi ortaya koyuyoruz. Diğer yandan, teorik gelişmenin, bu yolu daha güçlü bir şekilde yürümek açısından hala apayrı bir önemi var. Önümüze henüz gereğince çekmediğimiz bir takım teorik sorunların ise, esasta yürüdüğümüz yolu tartışmamızı gerektirecek bir engel oluşturmadığını da zaten ifade ediyoruz.
Sözünü ettiğim metinde partileşme sürecinin tayin edici halkası teorik gelişmedir, diyorduk. Bunun, bizzat o dönem, önümüzdeki partileşme süreci açısından, program sorunu ile bağlantılı yönü neydi?
Cihan: İdeolojik gelişme süreci bitmeyen bir süreç. Partili kimliği kazanmak, genel çerçevesi olan bir programı ortaya koymak teorik gelişmenin sürdürülmesi ihtiyacını ortadan kaldırmıyor, tam tersine ona yeni ve sağlam bir temel kazandırıyor.
Programatik sorunlarda gelişmek, serpilmek ve derinleşmek, bizim hala temel önemde bir ihtiyacımız. Bu alanda halen çok önemli görevlerimiz var. Özellikle Türkiye tarihi üzerinden incelenmesi ve irdelenmesi gereken çok şey var. Ama bu bize; köşe taşları zaten ortaya konulmuş bir programı yaşam içerisinde, sınıf mücadelesinin gelişme seyrine bağlı olarak her bir safhada başarı ile gerçekleştirme olanağı sağlayacaktır.
Program genel çerçeveyi koyuyor, o çerçeve her bir aşamada yaratıcı bir biçimde uygulanmak zorundadır. Ancak toplumu, sınıfları, devleti, gelenekleri, kültürü, halkı iyi tanırsanız bunu yapabilir, başarabilirsiniz. Programın söylediği hep aynı şeydir; ama siz yaşamı bütün bu zenginliği ile tanırsanız, yaratıcı biçimde kavrarsanız, Türkiye’de özgün olanı sindirirseniz, o genel(46)programatik ilkenizi de başarıyla gerçekleştirme yeteneği gösterebilirsiniz.
Program, mevcut egemen sınıf iktidarının şiddete dayanan devrimle yıkılması, der ve öylece bırakır. Bu bir devrimci görevin tanımıdır. Ama sizin bunu gerçekleştirmeniz, başta dayanacağınız sınıf ve devireceğiniz sınıf olmak üzere, bu toplumu derinlemesine tanımanızla olanaklı olur. Demek istiyorum ki, bazı konularda teorik çalışmanızı derinleştirmemiş olmanız programatik formülasyonlarda size bir güçlük çıkarmıyor ama, programatik sorunlar üzerine koca bir teorik inceleme alanı olarak yine de önünüzde kalıyor. Ön açış konuşması çerçevesinde not aldığım üç maddelik bir konuşma planı vardı. Bunlardan biri de “Program ve yeni ideolojik atılım, teorik derinleşme ve yetkinleşme” maddesiydi, bu başlığı konuşmamın akışı içerisinde atlamışım.
Cezmi yoldaşın bir sorusu vardı; ‘87’de bir program ortaya koyabilir miydik? Daha önce de söyledim sanıyorum, zorlasaydık elbette koyardık. Bir Platform Taslağı'mız var. Bu isimlendirme epeyce alçak gönüllü dikkat ederseniz, ki bu da çok normal. Geleneksel hareketten kopan ve bu kopuşu derinleştirmek isteyen bir akımın başlangıçta bu kadarını söylemesi, o aşamada bununla yetinmesi, bir yerde çok normal.
Ekim ‘87’de, Ekim'in ilk sayısında, bu platformu yeniden yayınlarken koyduğumuz kısa sunuş bunun bilinçli bir tutum olduğunu açıklıkla gösteriyor: “Devrimci popülizmden kopuşun ilk ideolojik ürünleri olan hu metinler, baliyle bir ilk oluşun yetersizliklerini ve kusurlarını da taşıyacaklardırlar. Bilimsel teorik çalışma ilerlediği, geçmiş değişik yönleriyle daha kapsamlı irdelendiği, modern revizyonizme ve popülizme karşı mücadele derinleştiği ölçüde, bu yetersizlikler ve kusurlar görülebilecek ve giderilebilecektir.”
Bir kopuş anında, yeni bir yolun başlangıcında bunu böyle söylemek zorundasınız. Böylece söylediklerinizi hiç de zayıflatmış olmuyorsunuz. Yalnızca, bilimsel bir bakışaçısı ile doğrunun(47)göreceliğine bir vurgu yapmış oluyorsunuz. Ben doğrumu olgunlaştırırım, diyorsunuz. Bilimsel teorik gelişme de ancak böyle kavranabilir. Burada bazı ip uçları, bazı önemli noktalar yakalamışız, bunlardan bazıları yetersiz olabilir, ama gelişim doğrultusu doğru; bu gelişecektir, serpilecektir, derinleşecektir, diyorsunuz, demiş oluyorsunuz.