Kutadgu Bilig'de İktidar Kavramı ve Siyaset Anlayışı / Prof. Dr. Zafer Önler [s.179-186]
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Türk Kültür tarihinin temel taşlarından olan Kutadgu Bilig adlı eser, bulunuşundan günümüze dek, yaklaşık yüz yıldır birçok bilim adamınca çeşitli yönlerden inceleme ve değerlendirmelere konu olmuştur. Hayatın hemen tüm yönlerine ilişkin bilgiler vermeyi amaç edinen eser, doğal olarak yönetim, yöneten, yönetilen ve siyaset anlayışı konularında da önemli bilgiler içermektedir. Özellikle eserin baş kahramanı Küntogdı’nın hükümdarı sembolize etmesi, esere bir siyasetname niteliği katmaktadır. Kutadgu Bilig’deki dört temel kahramandan biri olan Hükümdar Küntogdı, eserin başından sonuna dek bulunan ve tüm konuların kendi etrafında geçtiği, diğer üç kişiye göre en geniş yer kaplayan kişidir. Bu açıdan da Kutadgu Bilig, doğrudan doğruya bir siyasetname olmamakla birlikte, çağının yönetim anlayışını yansıtması bakımından önemli bir kaynak durumundadır.
Kutadgu Bilig adı sözlük anlamı olarak “mutluluk verecek bilgi” biçiminde çevrilebilir. Bu addaki kut “devlet, ikbal, kutsallık, şans, iyi talih, mutluluk” gibi kavramların tümünü kapsayan çok geniş anlamlı bir sözcüktür. Arapçadaki “ikbal, devlet, saadet, mübarek” sözcüklerinin anlamlarını kapsar. Bu kelimeden türetilen “kutadmak” fiili, “kutsamak, mutlu etmek, şans vermek” gibi anlamlara gelir. Eser, bir bütün olarak ele alındığında, insanlar için yararlı olan ve mutlu olmalarını sağlayacak bilgileri vermeyi amaç edinmiştir.” Mutlu edecek bilgi” anlamındaki “kutadgu bilig”1 adı da bu içeriğe son derece uygundur. Bu çerçevede, Yusuf eserinde, insan ilişkilerinden toplumsal yaşama, ahlak kurallarına, sağlıktan beslenmeye, çeşitli meslekler ve meslek insanlarının niteliklerine dek geniş bir çerçevede toplumsal yaşamda insan ilişkilerinde akla gelen tüm alanlarda bilgiler vermeyi amaçlamıştır. Bireyin hayatındaki önemi ve yeri göz önüne alındığında eserde ister istemez devletin, bir başka deyişle iktidarın niteliğine ve nasıl olması gerektiğine ilişkin bilgiler geniş bir yer tutmaktadır.
Eserin yazarı Yusuf Has Hacib hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Eski kaynaklarda da bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Ancak Kutadgu Bilig’in başlangıç bölümünde 350. beyitten 397. beyte kadar verdiği dolaylı bilgilerden, eserini yazdığı sıralarda, yaşının altmışa yakın olduğu anlaşılmaktadır. Adındaki “Has Hacib” unvanı (baş mabeyinci, baş danışman, hükümdarın sırdaşı), onun Karahanlı Devleti’nin hizmetinde, oldukça yüksek düzeyde devlet görevi yaptığını göstermektedir. Yusuf’un başka eserlerinin de bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Kutadgu Bilig’den onun büyük bir bilgin olmasının yanı sıra güçlü bir şair olduğu da anlaşılmaktadır. Felsefî nitelikte böylesine hacimli bir eseri oldukça lirik bir nazma dökmesi onun güçlü bir şair olduğunu göstermektedir. Gerçekten de Kutadgu Bilig bir düşünce eseri olmasının yanı sıra güçlü şiirsel değeri ile de şaşırtıcıdır.
Bilindiği gibi Yusuf Has Hacib, çeşitli konulara ilişkin düşüncelerini sembolik dört kişinin diyaloğları ile aktarma yolunu tutmuştur. Eserin 353 ve 358.2 beyitlerinde bu sembolik dört kişi kısaca şöyle tanımlanmaktadır:
Bu Küntogdı >lig tedim söz başı
Yörigin ayayın ay edgü kişi
Basa aydım amdı bu Aytoldı’nı
Anındın yaruyur ıduk kut küni
Bu Küntogdı t>gli törü ol köni3
Bu Aytoldı kut ol kör anı
Basa aydım amdı kör Ögdülmiş’ig
Ukuş atı ol bu bedütür kişig
Anında basası bu Odgurmış ol
Munı’Ãkıbet t>p özüm yörmiş ol
Bu tört neh üze sözledim men sözüg
Okısa açılgay yitig kıl közüg (353+358)
(Sözün başında Küntogdı hükümdarı söyledim, ey iyi insan, yorumunu da söyleyeyim. Sonra bu Aytoldı’yı söyledim; kutsal kut güneşi ondan ışık verir. Bu Küntogdı denen doğru töredir; Aytoldı ise kuttur ona dikkat et. Sonra Ögdülmiş’i söyledim; Bu akıldır insanı yüceltir. Ondan sonrası Odgurmış’tır bunu da akibet diye yorumladım. Sözü bu dört şey üzerine söyledim, gözünü aç, okuyunca anlaşılacaktır.)
Eserin dört temel kişisinin bu özlü tanıtımına ve eserdeki işlevlerine baktığımızda, herbirinin başlıca şu kavramları temsil ettikleri görülmektedir:
1) Küntogdı=hükümdar; köni töri (düzen, adalet); karakteri: güneş.
2) Aytoldı=kut (kutsallık, mutluluk, devlet, ikbal); karakteri: ay.
3) Ögdülmiş=akıl; Aytoldı’nın oğlu; hükümdarın hizmetinde.
4) Odgurmış=mistik değerler, metafizik; münzevi, zahit; Aytoldı’nın akrabası.
Bu dört temel kişi içerisinde, önem açısından hükümdar Küntogdı birinci sırada yer almaktadır. Diğer üç kişi ancak hükümdarla ilişkileri ve ona ilgileri açısından eserde yer almaktadırlar. Küntogdı’nın, eserin başından sonuna dek bulunmasına karşılık, diğer üç önemli kişi ancak belirli bölümlerde yer almaktadırlar.
Hükümdar, Adalet ve İktidar Kavramları
Yusuf Has Hacib, hükümdar Küntogdı’yı “köni töri” (adalet) olarak nitelendirmekle hükümdar ile bu kavramı özdeşleştirerek tek kişide toplamaktadır. Böylece hükümdar, bir başka deyişle iktidar kavramı ile köni törinin ayrılmazlığını vurgulamaktadır. “Köni töri” terimi sözlüksel olarak doğru töre biçiminde günümüz Türkçesine aktarılabilir. Terimdeki “köni” kelimesi doğru, töri ise yasa, gelenek, görenek anlamlarındadır. Bu bakımdan köni töri terimi adalet, toplumsal düzen anlamlarına gelir.4 Bilindiği gibi eski kültürlerde gelenek, görenek, örf ve adetler yazılı yasaların yerini tutar. Yazılı yasalar, toplumun değer yargılarını yansıtan gelenek ve göreneklerin yazıya geçirilmiş biçimi olduğu düşünülürse, gelenek ve göreneklerle yazılı yasaların eşdeğer kavramlar olduğu açıktır. Dolayısıyla “köni töri” terimi, adalet ve sosyal düzeni ifade etmektedir. “Törü” (töre) terimiyle anlatım bulan bu toplumsal kuralların “köni” (doğru) sıfatıyla nitelendirilmesi, törenin toplumun değer yargılarına uygunluğunu vurgulamaktadır. Gelenek ya da yasalara dayalı her sosyal düzeni, töreyi ve onun eşdeğeri olması gereken adaleti yürüten, uygulayan, gözeten ve yeni kurallar koyan bir erkin olması zorunludur. Bunun da eserin yazıldığı çağa uygun olarak adaletle özdeşleşen hükümdar olması doğaldır.5 Hem töre hem de törenin uygulayıcısı olan hükümdar kavramının tek şahısta, Küntogdı ile temsil edilmesi, bu iki kavramın birbirinden ayrılmaz olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Hükümdarın Güneşe Benzerliği ve Yönetim Anlayışı
Hükümdar Küntogdı’ın, “köni töri” olarak, toplumla ilişkisi, güneşle yer yüzü ilişkisine benzetilmiştir. Bu benzerlik ve ilişki, Küntogdı’nın ağzından aşağıdaki beyitlerde şöyle açıklanmaktadır:
?lig aydı bilge menih kılkımı
Körüp mehzetü urdı bu atımı (824)
Künüg kör irilmez tolu ok turur
Yaruklukı bir teg talu ok turur
Menih me kılınçım a
Könilik bile toldı eksümedi
İkinçi togar ol yarur bu ajun
Tüzü halkka tegrür yokalmaz özün
Menih me törüm bu yokalmaz özüm
Kamug halkka bir teg ne kılkım özüm
Üçünçi bu kün togsa yhrke isig
Çiçek yazlur anda tümen mih tüsig
Kayu >lke tegse menih bu törüm
Ol >l barça >tlür taş erse korum
Togar kün arıg ya arıgsız t>mez
Kamugka yarukluk b>rür eksümez
Meni< me kılınçım bu ol belgülüg
Tüzüke tegir barça mindin ülüg (824,832)
(Hükümdar, “Bilge kişi bu karakterime bakarak, benzetme yapıp bu adı bana verdi.” dedi. Dikkat edersen güneş ufalmaz hep aynıdır; ışığı hep aynı ve tamdır. Benim de karakterim buna benzedi; doğrulukla doldu ve hiç eksilmedi. İkincisi, güneş doğar ve bu dünya onunla aydınlanır, aydınlığını bütün halka ulaştırır, kendinden bir şey eksilmez. Benim de yasam bu, kendim yok olmam; karakterim ve özüm bütün halk için aynıdır. Üçüncüsü, bu güneş doğunca yere ıssı verir; on binlerce renkten çiçekler açar. Benim yasam hangi memlekete ulaşırsa o memleket taşlık ve çoraksa da hep düzenlenir. Güneş doğunca kirli ve temiz ayırımı yapmaksızın, herkese ışığını eksiltmeksizin (eşit olarak) verir. Benim de davranışım açıkça budur, benden herkese kısmet ulaşır.)
Yukarıdaki açıklamalardan hükümdarın başlıca şu nitelikleri ortaya konmaktadır:
1) Hükümdar güneştir; güneş gibi istikrarlıdır, karakterinde değişkenlik yoktur. Ay gibi büyüme ya da küçülme zamanları yok; hep aynıdır.
2) Dünya güneşin doğmasıyla aydınlanır ve aydınlığını herkese eşit olarak yayar, iyi kötü ayırımı yapmaksızın ışığını kimseden esirgemez. Bu nitelikle hükümdarın eşitlikçiliği ve adil tutumu vurgulanmaktadır.
3) Güneş yeryüzünü ısıtır. Türlü bitkiler, çiçekler bu sayede var olur. Dolayısıyla hükümdarın bir görevi de insanları üreticileştirmek, onların gereksinimlerini karşılamaktır.6
Yönetimin Dayanakları ve İşlevleri
Eski mutlak yönetim anlayışlarının hemen tümünde olduğu gibi burada da yönetim erki, mutlak bir biçimde hükümdarda toplanmaktadır. Bu erkin herhangi bir başka güçle paylaşılması söz konusu değildir. Ancak bu mutlak iktidarın dayanağı olan temel ögeler ve bunların çeşitli işlevleri bulunmaktadır. İktidarın dayanakları ve temel işlevleri aşağıdaki beyitlerde, Küntogdı’nın üzerinde oturmuş olduğu kürsü, kürsünün ayakları ve diğer araçlarla şöyle tasvir edilmektedir:
Kümiş kürsi urmış üze oldurur
Bu kürsi adakı üç adrı turur
Bedük bir biçekig eligde tutar
Solındın uragun ohındın şeker (771-773)
(Üç ayrı ayağı olan gümüş bir kürsü koymuş üzerinde oturuyor. Elinde büyük bir bıçak tutmakta, solunda acı hint otu sağında da şeker duruyor.)
Üç ayaklı bu gümüş kürsü ile bıçak, acı ot ve şekerin ne anlama geldikleri de gene hükümdarın ağzından anlatılmaktadır. Aytoldı’nın hükümdara gümüş kürsü ve üç ayağının, elindeki bıçak, solundaki uragun ve sağındaki şekerin ne anlama geldiğini sorması üzerine (786 ve devamı), hükümdar bu soruları şöyle cevaplandırmaktadır:
Bu kün men me menih bu özüm kılklarım
Sana körkitür barça erdemlerim (799)
Bu kürsü üzele öz oldurdukı
Adakı üç ol kör ay köhlüm tokı (801)
Kamu‚ üç adaklık emitmez bolur
Üçegü turur tüz kamıtmaz olur (802)
Kalı üç adakta emitse biri
İkisi kamıtar uçar ol eri (803)
Kamu‚ üç adaklıg köni tüz turur
Kalı bolsa tört kör bir egri bolur (804)
Kayu tüz emitse turumaz tüşer
Kayu neh köni bolsa tüşmez serer (807)
Menih kılkım kör ol emitmez köni
Köni egri bolsa könilik küni (808)
Könilik üzele keser men işig
Adırmaz men begsig ya kulsıg işig (809)
Biçek teg bıçar men keser men işig
Uzatmaz men da‘vÍ kılıglı kişig (811)
Şeker ol kişi bir ahar küç tegip
Törü bulsa mindin kapugka kelip (812)
Şeker teg süçiyü barır ol kişig
Sevinçlig bolur anda yazlur kaşı (813)
Uragun yime ol kişiler içer
Özi küçkey erse köniden kaçar (814)
[Bugün ben de, özümü, karakterimi ve bütün erdemlerimi sana gösteriyorum. Ey gönlümü doyuran [gönlümün kendisinden haz aldığı], bu üzerinde oturduğum kürsü üç ayaklıdır. Bütün üç ayaklılık bir yana meyl etmez, her üçü düz olarak durur ve sarsılmaz. Eğer üç ayaktan biri eğilirse, diğer ikisini de sarsar ve üzerinde oturan düşer. Üç ayaklı her şey doğru ve düz durur, eğer dört olursa bunlardan biri eğri olur. Eğilen şeyler duramaz düşerler; doğru olan şeyler ise düşmez, dayanırlar. Benim tabiatım da bak, eğilmez, doğrudur; doğru eğilirse kıyamet kopar. Ben işi doğruluk üzerine çözerim; beylik ya da kulluk iş diye ayırım gözetmem. Bıçak gibi biçer, işi çözerim; hak arayan kişinin işini uzatmam. Şeker, zorbalığa uğrayıp kapıma adalet bulmaya gelen kişi içindir. O kişi, şeker gibi tat alır, sevinip, oradan yüzü gülerek gider. Acı hint otunu ise, zorbalık eden, doğruluktan kaçan kimseler içer.]
Bu tasvirde kürsünün üç ayağından birincisi, hüküm vermeyi, yani mutlak iktidarı; ikincisi cezayı, üçüncüsü ise adaleti sağlamayı, ödülü, temsil etmektedir. Bir başka deyişle, hükümdarın üzerinde oturduğu kürsünün, hüküm, adaleti sağlama ve cezalandırma olmak üzere üç işlevi bulunmaktadır. Kürsünün üç ayağının karşılıkları, hükümdarın elindeki bıçak “hükmü”, uragun “cezayı”, şeker “adaleti sağlamayı” karşılamaktadır. Hükümdarın bu üç dayanaktan herhangi birine meyletmemesi, her üçüne eşit ağırlık vermesi, kürsünün (toplumsal düzenin) sürerliği için bir zorunluluktur. Özellikle her üç ayağın eşit değerde oluşu, üçünün de sağlam ve doğru olmaları gerektiği, hatta bu sayının dörde çıkmaması gerektiği özenle vurgulanmaktadır. Sayının üçle sınırlılığı iktidarın bu üç öğe dışında başka ögelere dayanmaması gereği olarak değerlendirilebilir. Çağımızın demokratik yönetim anlayışıyla bir karşılaşma yapmak gerekirse, yönetim erki yürütme, yasama ve yargı arasında paylaşılır. Kutadgu Bilig’de ise iktidar, hükümdardadır ancak bu iktidar, yukarıda belirtildiği gibi, güç; yani hüküm, ceza ve ödül kavramlarına dayanır.
Hukuksuzluğun karşıtı olan zorbalık, eserin birçok yerinde yerilmektedir. Hükümdar Küntogdı’nın ağzından aşağıdaki beyitte zorbalık yalandan sonra ikinci kabul edilemez şey olarak gösterilmektedir:
Özüm taplamaz neh biri yalgan ol
Munında basası bu küç kılgan ol (848).
(Kabul etmediğim şeylerden biri yalan, bundan sonrası ise zorbalık kılandır)
Küntogdı’nın Aytoldı ile konuşmasında söylediği şu beyit hükümdar için temel düsturun doğruluk olduğu özlü bir anlatımla dile getirilmektedir:
Bu beglik ulı kör könilik turur
Köni bolsa begler tiriglik bolur (819).
(Beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olunca hayat olur.)
Aytoldı’nın “İyi kimdir?” sorusuna Küntogdı’nın verdiği yanıt hükümdarın bireyde olması gereken başlıca niteliği, iyi insandan neyin anlaşılması gerektiğini ortaya koyması açısından önemlidir:
Elig aldı edgü bu kılkı ya]ı
Tusulur bolur halkka asgı öhi
Tüzü halkka barça kılur edgülük
Yana minnet urmaz kişike kölük
Öz asgın tilemez kişike asıg
Berür ol asıgdın bu kolmaz yanıg (856-858).
(Hükümdar: “İyi, yaradılışı ve davranışıyla halka çok yararı dokunandır” dedi. Bütün halka her iyiliği yapar, fakat bunu bir yük gibi başa kakmaz. Kendi çıkarlarını değil insanların çıkarını arar, yaptğı yararlardan bir karşılık beklemez.)
Kut (Aytoldı) İktidar İlişkisi
Kutadgu Bilig’de iktidar kavramıyla birlikte düşünülen, iktidarın varlığı için vazgeçilmez olarak kabul edilen iki temel öge daha bulunmaktadır. Bunlardan biri Aytoldı ile sembolize edilen “kut” kavramı, diğeri ise Ögdülmişle sembolize edilen “akıl”dır.
Bunlardan Aytoldı’nın sembolize ettiği “kut” soyut bir kavram olarak gerek birey gerekse toplum hayatında, en parlak dönemi, zirvede olmayı, ikbal durumunu, mutluluğu ifade eder. Gerek bireyin gerekse toplumsal bir organizasyon olan devletin hayatındaki yerine geçmeden önce “kut” kavramının taşıdığı anlamlar üzerinde durmak gerekir. Türkçenin en eski metinlerinden günümüze dek yaygın bir kullanımı olan bu sözcüğün anlamları içerisinde mutluluk, ikbal, iyi talih, kutsallık, huzur ve refah içerisinde olma gibi anlamları bulunmaktadır. Arapça devlet ile Türkçe kut eşanlamlı sözcüklerdir. Ancak burada devlet kelimesinin günümüzdeki anlamı değil ikbal, mutluluk anlamı söz konusudur.7
Soyut bir kavram olan kut aşağıdaki beyitte görüldüğü gibi mistik bir değer de taşımaktadır:
Basa aydım amdı bu Aytoldı’nı
Anıhdın yaruyur ıduk kut küni (354)
(Sonra bu Aytoldı’yı söyledim; kutsal mutluluk güneşi ondan ışık verir.)
Burada geçen “ıduk kut” terimi gönderilmiş kutsallık anlamıyla ilahi bir nitelik de taşımaktadır. Bu tanımlamadan “ıduk kut” kavramının Aytoldı’ya bağlanmış olması, kutsal ışığın hükümdara buradan geleceği belirtilmekle, yazarın iktidar kavramına yaklaşımı da ortaya çıkmaktadır. Eski yönetim anlayışlarının hemen tümünde, iktidarın bir tanrısal yönü vardır ve bu hükümdar tarafından temsil edilir. Kutadgu Bilig’de bu tanrısal nitelik, hükümdarla birlikte olan “kut, ikbâl” kavramına bağlanmaktadır. Yani hükümdarın hükümranlığı, kendisine gelen “kut” kavramıyla sağlanabilir. Bilindiği gibi “ıduk kut” terimi, Türk kültüründe yaygın kullanılan bir kavramdır. Bu terimde “kut”u niteleyen “ıduk” sıfatı “ıd-” göndermek fiilinden -duk ekiyle türetilmiş, “gönderilmiş” anlamına gelen bir sıfattır. Dolayısıyla buradaki “gönderilmiş” sıfatı “gökten gönderilmiş, Tanrı tarafından gönderilmiş” anlamlarında kullanılmıştır.8 Bu anlayışa göre iktidarı temsil eden hükümdarın, hükümranlığı için, Aytoldı ile temsil edilen kutsal (ıduk) kuta (ikbâl, iyi talih, mutluluk) ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, Küntogdı (köni töri) ile Aytoldı (kut) ikisi birlikte, ayrılmaz olarak iktidarı oluşturur. Nitekim ikisinin bir diyalogunda Aytoldı’nın hükümdara şu hitabından da “iyi töre” ile “ıduk kut”un özdeş sayıldığı görülmektedir:
Y>r öpti kör Aytoldı turdı örü
Ayur ay ıduk kut ay edgü törü (939)
(Aytoldı, yeri öperek ayağa kalktı; dedi ey kutsal ikbâl ey iyi töre.)
Kelir kut kişike atı çavlanur
Ya<ı ay teg artar yarukı tolur (740)
(Kut kişiye uğrayınca, kişi ünlenir, yeni ay gibi gittikçe büyür, ışığı yetkinleşir.)
Yayıg tilve devlet köhül bamagıl
Tolun teg bu devlet yana irilür (740)
(Değişken ve deli ikbale gönül bağlama, ikbal dolunay gibidir, tekrar küçülür.)
Aytoldı, eserin 581. beytinde hükümdarla tanışmaktadır. 1045. beyitte hastalanması, hasta yatağında hükümdarca ziyaret edilişi, oğluna öğütleri ve hükümdara gönderdiği vasiyet mektubundan sonra, 1520. beyitte ölümüne dek, yaklaşık 940 beyitlik bir yer tutmaktadır. Eserin dört temel kahraman içerisinde en az yere sahip olanıdır. 6600 beyitten fazla olan eserde 940 beyitlik bölüm oldukça kısa sayılır. Bu kısalık da tıpkı dolunay süresi ya da temsil ettiği mutluluk gibi kısa ve geçicidir.
Eserdeki işlevine baktığımızda da, araştırmacılarca vezir olarak nitelendirilmesi çok isabetli sayılamaz. “kut”un vezir olarak değerlendirilmesi, eserin başına daha sonra eklenen iki bölümde Aytoldı’nın vezir olarak nitelendirilmesinden kaynaklanır. Hemen tüm araştırmacılar da sonradan eserin başına başkalarınca eklenmiş bu ön sözlerden, bunu böyle kabul etmişler ve vezir kimliğini ön plana çıkarmışlardır. Gerek ön sözlerdeki bu değerlendirme, gerekse araştırıcıların bu yargısı, Aytoldı’nın hükümdarla aralarındaki uzun diyaloglardan ve çeşitli konulardaki fikir alışverişinden sonra, hükümdarın kendisini takdir ederek, ona vezir rütbesini verdiği şu beyitlerden kaynaklanmaktadır:
Agırladı >lig bu ay toldı‘nı
Açıg b>rdi elgin tilin ögdini
Vezırlık ardi tamga ayag
Tugı kövrügi birle berdi kuyag (1035-1036)
(Hükümdar Aytoldı’ya iltifat etti, eliyle ona hediyeler verdi ve diliyle övdü. Ona vezirlik unvanıyla, tuğ, damga, davul ve zırhını verdi.)
Burada dile getirilen vezirliği daha çok talihin yaver olması biçiminde yorumlamak gerekir. Onun vezir olarak hizmet edip memleketi düzene sokması, halkı zenginleştirip yeni kentler kurulmasını sağlaması, devlet hazinesinin dolması, kurtla kuzunun barış içinde bir arada yaşar duruma gelmesi, hükümdarın huzura ermesi ve ününün dünyaya yayılması toplam sekiz beyitte (1037-1044) anlatılmaktadır. Bu 8 beyitlik kısa bölüm, sembolik olarak “kut”un hükümdarla birlikte olduğunu göstermekten öte bir anlam taşımaz. Bunun ardından hastalanması ve ölümüne dek geçen bölümde hükümdarla, oğluyla konuşmaları ve hükümdara yazılan uzun vasiyet mektubundan sonra (1342-1520) Aytoldı ile ilgili bölümler sona ermektedir.
Kut ile Ay İlişkisi
Aytoldı, sözcük olarak “dolunay” anlamına gelir. Dolunay ile adlandırılan kut kavramının benzerliği, ayın özelliklerinden yola çıkarak eserde şöyle tasvir edilmektedir:
Bu aytoldı aydı menih atımı
Bügü mehzetür ayka bu kılkımı
Bu ay togsa aşnu idi az tugar
Küni
Tolun bolsa tolsa ajunka yarur
Ajun halkı andın yarukluk alur
Tükel bolsa kör ay bu agsa ediz
Yana irlü türçir kiter körk me
Yaruklukı eksir yana yok bolur
Tugar keçe azın yana ok turur
Meni< bu özüm me bu yahlıg turur
Ara bar bolur ma ara yok bolur (730-735)
(Bu Aytoldı dedi ki benim adımı, bu karakterimi bilge kişi aya benzetir. Ay doğduğunda başlangıçta oldukça küçük doğar; günden güne büyür ve yukarı yükselir. Dolunay olup dolunca dünyaya ışık verir; dünya halkı ondan aydınlık alır. Kemale erip yukarı doğru yükseldikten sonra, tekrar ufalarak küçülür ve güzelliği gider. Işığı eksilerek tekrar yok olur, gece yeniden küçük olarak doğup tekrar dolar. Benim özüm de bu tarzdadır; bazan var olurum, bazan yok olurum.)
Bu beyitlerde Aytoldı/kut, doğrudan doğruya aya benzetilmekte, ayın ilkin hilal olarak doğması, giderek ilk dördün evresinden sonra en yetkin evre olan dolunay hali ve ardından küçülmeye başlayıp son dördün ve son hilal biçimlerine gelişi hatırlatılarak, kutun da böyle değişken ve bir kararda kalmaz oluşu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla ikbal durumunun, ister kişilerin ister toplum hayatında olsun, süreksizliği belirtilmektedir. Eserin birçok yerinde ve çok sık olarak mutluluğun, ikbal durumunun sürekli ve kalıcı olmadığı tekrarlanmaktadır.
Kutun Nitelikleri
Aytoldı’nın ağzından “kut” kavramının yorumu, kendini hükümdara anlattığı aşağıdaki beyitlerde şöyle yapılmaktadır:
Orun b>rdih aşnu men oldurmadım
Orun yok maha sen munı uk tedim
Topık yerde urdum bu söz berkitü
Özüm yahzagını sana körkitü
Neteg kim orunsuz topık yuvlınur
Anı teg me devlet özüm yolunur
Seve baktı< erse közüm yümdüküm
Sa
Bu kün men me devlet karagu sanı
Maha kim ilinse tutar men anı (660-664)
(İlkin bana yer verdin, ben oturmadım, benim yerim olmaz, bunu anla dedim. Bu sözü kanıtlamak, kendimin neye benzediğini göstermek için yere top koydum. Nasıl ki top konulduğu yerde durmaz yuvarlanırsa, o şekilde ben de devlet olarak hareket halindeyim. Bana sevgi ile baktığında gözümü yummam, kendimin ne olduğunu sana göstermek içindir. Bugün ben ikbâl olarak kör gibiyim, görmem; bana kim ilişirse onu tutarım.)
Bu tasvir ve tanımlamalardan da “kut” kavramının ayın karakterine benzerliği gibi, bir yerde durmazlığı, kontrol edilemezliği, kendisinin kör gibi olduğu böylece kendisine sevgi ile bakandan etkilenmediği, tesadüfle kime ilinirse ona tutunma özelliği ile, kime iliştiğinin tümden rastlantıya bağlı olduğu belirtilmektedir.Burada aynı zamanda kontrol edilemezlik, ne zaman gelip ne zaman gideceğinin tamamen kişinin iradesinin dışında oluşu anlatılmaktadır. Bir başka deyişle, gerek kişinin gerekse toplumun hayatında ikbal durumunun gelip gelmemesi ve ne kadar süreceği tümüyle belirsizdir.
Bu tanımlamalarla iyi talih ya da bir insan veya bir topluluk için yıldızın parladığı an arasındaki aynılık, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Yani gerek bireyin gerekse toplumların hayatında ikbâl ya da mutluluk dönemlerinin geçici olduğu, ikbâl dönemlerinin ayın dolunay durumuyla aynı olduğu ve tıpkı dolunayın geçiciliği gibi ikbâlin de sürekli olmadığı anlatılmaktadır. Bu bire bir benzetme şu beyitlerde daha da açık bir anlatımla verilmektedir:
Bayusa bedüse yadılsa çavı
Kiter men anı
[Zenginleşip büyüdüğünde ve ünü yayıldığında, ben de ondan uzaklaşırım ve itibarı (saygınlığı) da biter.]
Bu beyitte, doğup büyüyerek gelişimini tamamlayıp kemale erdikten sonra küçülüp yok oluşa doğru bir sürecin kaçınılmazlığı hatırlatılmaktadır. İster birey ister toplum hayatında olsun en yüksek noktaya ulaşılan bir süreç vardır, işte bu süreç ayın dolunay dönemi gibi zirvede olunan dönemdir ve geçicidir. Aytoldı’nın hükümdarla tanışması, ilişkilerinin giderek iyileşmesi ve vezir oluşu, ardından da hastalanıp yavaş yavaş ölüme yaklaşması da ayın evreleri ile paralellik göstermektedir. Dolunay dönemi ise vezirlik yaptığı kısa dönemdir. Bu vezirlik dönemi devlet ya da kişi hayatında, yıldızın en parlak olduğu an, yani ikbal anı, dolunay dönemine benzetilmektedir.
Aytoldı’nın hükümdara yaptığı vasiyette yer alan aşağıdaki beyit, halk ile hükümdarın birbirilerine karşı konumlarını çok iyi özetlemektedir:
Bodun koy sanı ol begi koyçısı
Bagısak kerek koyka koy kütçisi (1412).
(Halk koyun gibidir, beyi de çoban; koyunu güden ona şefkatli davranmalıdır.)
Ögdülmiş ya da Akıl
Eserdeki kahramanlardan önem sırasına göre üçüncü kişi, Ögdülmiş adıyla yer alan akıldır. Aytoldı’nın oğlu olan Ögdülmiş, babasının ölümünden itibaren eserin sonuna dek hükümdarın hizmetinde olan bir kişidir. Dolayısıyla aklı temsil eden Ögdülmiş’in kut olan Aytoldı’nın oğlu olması ve onun tarafından hükümdara tavsiye edilmesi ayrıca anlamlıdır. Çünkü onu ortaya çıkaran da, hükümdara getiren de kut ya da iyi talihtir. Eserin yaklaşık üçte biri onunla ilgilidir.9
Eserde çok çeşitli konularla ilgili düşünceler, Küntogdı hükümdarla Ögdülmiş’in diyaloglarında dile getirilmiştir. Bunların birçoğu hemen her toplum ve çağda kabul gören ve önerilen genel ahlak kuralları olmakla birlikte, kimi yerde de Yusuf Has Hacib’in yönetime ilişkin özgün düşüncelerini de ortaya koymaktadır. Nitekim hükümdarın nasıl olması gerektiği, halkla ilişkiler, halka karşı tutumu gibi konularda Ögdülmiş’in ağzından uzun ve ayrıntılı görüşler dile getirilmiştir. Ögdülmiş’in ağzından dile getirilen başlıca görüşler şöyle özetlenebilir:
1) Bey akıllı ve bilgili olmalıdır. Akılla iş görme ve her türlü iş için bilginin gerekliliği, Kutadgu Bilig’de her fırsatta en fazla vurgulanan kavramlardır. Ögdülmiş’in bir beyde bulunması gereken nitelikleri sıralarken,en fazla üzerinde durduğu niteliklerden biri bilgili ve akıllı olmadır:
Ukuşlug kerek hem biliglig kerek
Akılık kerek hem siliglig kerek
Bilig birle begler bodun başladı
Ukuş birle >l kün işin işledi
Beg atı bilig birle baglıg turur
Bilig lamı kitse beg atı kalur
Ked öglüg kerek hem biliglig ukuş
Biliglig kişini yagısı üküş (1951-1954)
(Bey kavrayışlı, akıllı, bilgili, cömert ve temiz olmalıdır. Beyler bilgi ile halka önderlik eder, kavrayış ile elin günün işini yapar. Bey adı bilgi ile bağlıdır; bilginin lamı giderse, beyin bir adı kalır. Çok akıllı, bilgili ve kavrayışlı olmalıdır; bilgili kişinin düşmanı çok olur.)
2) Temiz ve dürüst olmalıdır. Çünkü halk beyi örnek alır:
Arıgsıznı yalhuk suvın yup arır
Kalı artasa suv negün yup arır10
Kişi iglese ot otaçı b>rür
Otaçı igine otın kim kılur
Arıg tutgu begler köni kılk kılık
Bodun beg yolındın tüzer yol yorık
Neteg tutsa begler kör öhdi törü
Bodun boldı andag ol öhdü körü (2108-2111)
(İnsan temiz olmayan her şeyi suyla yıkar arıtır, Eğer su bozulursa neyle yıkanıp temizlenir? İnsan hastalanınca hekim ilaç verir, hekim hastalanınca ona kim ilaç verir? Beyler, huy ve davranışlarını temiz tutmalı, halk beyin yolundan kendine yol tutturur. Beyler ne tür örf ve gelenekler koyarlarsa, halk o geleneklere bakarak öyle yapar.)
3) Beylik için soyca bey olmak gerekir. Eski anlayışların birçoğunda olduğu gibi beyliğin sülaleden gelmesi gerekir. Beyin niteliği soyuna bağlıdır:
Atası beg erse ogul togdı beg
Ogul togsa beg hem ataları teg (1950)
Urug edgü bolsa er edgü togar
Er edgü bolup ötrü törke agar (1959)
(Atası beyse olunca oğul bey olarak doğar, oğul toğunca ataları gibi bey olur. Tohum iyi olunca kişi iyi olarak doğar, kişi iyi olmakla yücelir), (1959).
4) Bey olabilme biraz da doğuştandır. Bey olmanın gerekleri Tanrı vergisi olarak kişide bulunur:
Anasında togsa togar beglikin
Körü ögrenür iş bilür yeglikin
Bayat kimke b>rse bu beglik işi
B>rür ög köhül kör ol işke tuşı
Kimi beg törütmek tilese bayat
B>rür aşnu kılk yah ukuş yüg kanat (1932-1934)
(Anasından doğunca bey olarak doğar, hangi işin daha iyi olduğunu görerek öğrenir. Tanrı, bu beylik işini kime verirse o işe denk olarak ona akıl ve sezi de verir. Tanrı kimi bey olarak yaratmak istese, önce ona uygun karakter, davranış ve gerekli yetileri verir.)
5) Adil olmalıdır, yasadan (töreden) ayrılmak zorbalıktır, adaletsizliktir. Zulme zorbalığa başvurulmamalıdır:
İki ne< bile elçi beglik buzar
Kirür egri yolka köniden azar
Biri küç birisi osallık kılur
Bu iki bile beg elin artatur (2023-2024)
(İki şeyle bey, beyliğini bozar, doğruluktan sapıp yanlış yola girer: Bunlardan biri zorbalık, biri ihmalkârlıktır, bu iki şeyle bey ülkesini bozar)
Köyer ot turur küç yagusa köyer
Törü suv turur aksa ni’met üner
Uzun >l yiyeyin t>se ay bügü
Törü tüz yorıtgu bodunug kügü
?l artar törü birle etlür ajun
?l eksür bu küç birle buzlur ajun (2032-2934)
(Güç, zorbalık ateştir, yaklaşınca yakar, adalet sudur, akınca nimet biter. Ey bilge, uzun yıllar hüküm sürmek istersen, kanunu doğru uygulamalı, halkı korumalısın. Ülke adaletle genişler, dünya düzene girer, zorbalık memleketi küçültür, dünyanın düzenini bozar.)
6) Doğru sözlülük ve buna bağlı olarak güvenirlilik:
Kamug yaragsız ay >lig kutı
Bu begler üze kopsa yalgan atı
Sözi çın kerek beg ne kılkı bütün
Inansa ahar halk tirilse kutun (2037-2038)
(Ey hükümdar, her şeyden kötüsü beylerin adının yalancıya çıkmasıdır. Halkın ona inanıp mutluluk içinde yaşaması için bey güvenilir karakterde ve doğru sözlü olmalıdır.)
Tili yalgan ernih cefa kılkı ol
Cefa kimde erse uş ol yılkı ol (2041)
(Yalancı kişinin niteliği cefadır, cefa kimde ise o hayvandır.)
7) Hükümdarın askere ve hizmet görecek insanlara ihtiyacı vardır. Bunları besleyebilmek içinse vergi almalı, dolayısıyla vergi verebilmek için halkın zengin olmasını sağlamalıdır. Bunun çaresi ise iyi yasalar olarak gösterilmektedir:
Bu >l tutguka köp er at sü kerek
Er at tutguka neh tavar tü kerek
Bu neh alguka bir kerek bay bodun
Bodun baylıkı
(Memleketi elde tutmak için çok insan ve asker gereklidir, bunca asker ve insan içinse servet gerekir. Bu serveti almak için zengin halk gereklidir, halkın zenginleşebilmesi için iyi yasalar koymalıdır.)
8) Halkla arasında mesafe olmalıdır. Çünkü bey ile halk ak ile kara gibi farklıdır:
Kara kılkı begke kereksiz yaguk
Yaguk bolsa begke uçuzluk anuk
Kara kul karası bolur beg ürüh
Karalı ürühli adırttı körü (2079-2080)
(Cahil halk davranışına yakın davranış bey için gereksizdir, halk davranışına yakın davranış beyin saygınlığını götürür. Kara, kul içindir; bey, ak olur, ak ile kara birbirinden ayırtılmıştır.)
9) Bey içkiden uzak durmalıdır. Çünkü içki insanın bilincini ve iradesini zayıflatır, böylelikle görevlerini yerine getiremez durumu düşer. Eserde 2091. beyitten 2103. beyitler arasında içkinin çeşitli sakıncaları dile getirilmiş, özetle sarhoşluğun delilik gibi olduğu, insanı yapması gereken şeyleri yapamaz, yapmaması gereken şeyleri yapar duruma getirdiği dile getirilmiştir. Bu konuda günah kavramından ve dinsel sakıncadan söz edilmemesi ilginçtir. İçkinin halk için de sakıncası özdeyişe benzer şu beyitte dile getirilmiştir:
Kara borçı boldı nehi boldı yel
Begi borçı boldı kaçan turga >l (2097)
(Halk şarapçı oldu, malı yel oldu, beyi şarapçı olsa memleket nasıl kalır?)
10) Bey için önemle üzerinde durulan bir başka özellik de dış görünüşünün iyi olması, göze güzel görünmesi, fiziksel özellikleridir. 2083-2090 beyitlerde özetle şu özellikler dile getirilmektedir:
Yüzü güzel görünümlü, saçı sakalı düzenli, orta boylu ve ünlü olmalı. Düşman için katı ve yiğit olmalı, bakan gözler sevgi ile parlamalı. Çok uzun boylu olması bilginin övdüğü bir şey değil, çok bodur olması da iyi bir nitelik değil. Buna göre boyu orta olmalı, en iyisi orta boylu olmasıdır. Çok yaşamış ve başından deneyimler geçmiş kişi ne der dinle: “Boyu kısa kişiler öfkeli olurlar öfkenin olduğu yerde kavga vardır.”
İdeal bir devlet ve ideal yönetim, tarih boyunca hep insanların özlemi olmuş ve çeşitli zamanlarda buna ilişkin eserler yazılmıştır.
Kutadgu Bilig’de tasvir edilen devlet ve yönetim de böyle bir ütopyadır. Eserde dile getirilen birçok ilke, çağlar boyunca ve toplumlara göre değişmeyen ahlak kurallarıdır. Kutadgu Bilig’e özgünlük açısından bakıldığında, hükümdarın nitelikleri, iktidarın dayanakları açısından çağına göre oldukça ileri bir anlayışa sahip olduğu görülmektedir. Hemen her konuda akıl ve bilgiye verilen önem, eserin yazıldığı yüzyıl göz önüne alındığında eserin, çağının çok ilerisinde bir anlayışı yansıttığı açıktır.
1 Tutadgu bilig adı, yapı olarak kut+ad-gu bil-ig morfemlerinden oluşmuştur. Bunlardan +ad -eki addan fiil türetir, kutad- fiili kutsamak, mutlu etmek, şans vermek gibi anlamlara gelir. -gu eki ise, gelecek zaman ya da gereklilik kavramları veren bir partisiptir. Dolayısıyla kutadgu sözcüğü, “mutlu edecek, kutlu kılacak” gibi anlamlara gelir. bilig ise “bilgi” anlamına gelir.
2 Beyit numaraları, Reşid Rahmeti Arat: Kutadgu Bilig I, Metin, (Türk Dil Kurumu, Ankara 1947.) başlıklı eserindeki metne göre verilmiştir.
3 Bu dize, bir nesir cümlesine çevrildiğinde “bu Küntogdı t>gli köni töri ol” biçimiyle “bu Küntogdı denen köni töridir.” biçiminde açık ve yorum gerektirmeyen bir yapıya sahiptir. Ancak, Mehmet Suat Bergil’in “Kutadgu bilig’deki Hint Etkisi: Köni Olan Törü ile Uma ya da Şakti Bütünlüğü” (Bilim ve Ütopya, S. 61, Temmuz 1999, s. 54), başlıklı yazısında, dönemin dilini bilmemekten kaynaklanan, Kün Togdı adını alan bey, “törü ol köni’yi temsil eder.” diyerek, Gerard Clauson’un ol kelimesine ilişkin açıklamalarına dayanarak, bu ifadeyi törüdür ki köni “şeklinde çevirebilir ve ‘köni olan törü’ diye de yorumlayabiliriz” biçiminde yorumlamaktadır. Bu açıklamadan, yazarın bol- fiili ile buradaki ol kelimesini karıştırdığı, dolayısıyla da anlaşılmaz bir çeviri yaptıktan sonra, bu anlaşılmazlıktan yorumlara giriştiği görülmektedir.
4 “Köni” sözcüğü “kön-” (yönelmek, doğrulmak) anlamına gelen fiilden-i ekiyle türetilmiş ve “doğru, düz “anlamındadır. “Töri” ise töre, örf adet, gelenek, yasa anlamlarına gelir.
5 Adalet’in doğrudan doğruya hükümdarla özdeş olma fikri ile Türkçe deki “Adalet mülkün temelidir.” özdeyişi arasındaki aynılık dikkate değerdir.
6 Adaletin, elinde terazi tutan iki gözü bağlı bir figürle simgeleştirilmesi ile burada dile getirilen anlayış arasında aynılık dikkati çekmektedir.
7 Mütercim Asım Efendi, “devlet” kelimesini şöyle tanımlamaktadır: “Inkılâb-ı zaman ma’nâsınadur ki halden hale tağyir ve inkılâbından ibaretdür. Ve malda olanukbâ yani mal mu‘kabe ve münavebe cihetiyle yekdigerin ellerine geçmege denür. Mesela bir mal ve câ, bir zaman bir kimsenin uhdesinde olup andan bir âhire ba‘dehu bir gayra nakl ve irtihalinden ibaretdür. (Kamus, c. III, İstanbul 1905, s. 1301). “Devlet” kelimesi için Steingass’ta ise şu tanım verilmektedir: Oing round each other in combat; good turn of fortune; felicity, wealth, victory; power, dominion, empire; a state, reign, dynasty…” (Persian-English Dıctionary, 1977, s. 546).
8 bkz. Sir Gerard Clauson: An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford, 1972, s. 46.
9 bkz. Saadet Çağatay, “Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş”, Türk Kültürü, S. 98, Ankara 1970. s. 95-111. Ayrıca Saadet Çağatay’ın Odgurmış üzerine de bir makalesi bulunmaktadır; bkz. “Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın Kişiliği”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Türk Dili Kurumu 1967, s. 39-49.
10 Bu beyitte söylenen “Kirliyi suyla yıkarlar ya su kirlenirse.” sözü günümüzdeki “Kokmasın diye her şeyi tuzlarlar ya tuz kokarsa.” sözünün anlamca aynısıdır.
Arat, Reşid Rahmeti: Kutadgu Bilig I, -Metin-, Türk Dil Kurumu l947, II. Tercüme, Türk Tarih Kurumu 1959; III. İndeks, (Neşre Hazırlayanlar: Kemal Eraslan-Osman F. Sertkaya-Nuri Yüce) Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1979.
Clauson, Sir Gerard: An Etymological Dictinary of Pre-Thirteenth- Century Turkish, Oxford 1972.
Çağatay, Saadet: Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın Kişiliği, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı 1967, s. 39-49.
Çağatay, Saadet: Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş, Türk Kültürü, S. 98, 1970, s. 95-111.
Dankoff, Robert: Wisdom of Royal Glory (Kutadgu bilig), Chicago and London 1983.
Dilaçar, A., Kutadgu Bilig İncelemesi, Türk Dil Kurumu, Ankara 1972.
İnalcık, Halil: Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset ve Gelenekleri,
Reşid Rahmeti Arat İçin, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü 1966, s. 259-271.
Kafesoğlu, İbrahim, Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bakanlığı 1980.
Önler, Zafer: “Kutadgu Bilig’de Yer Alan Deyimler”, Türk Dilleri Araştırmaları, C. 9, Simurg 1999, s. 119-186.
Dostları ilə paylaş: |