Torunum ozan arda’nın anısına … ordu / 2006 sen söz giBİ GÜzeldin sen tüRKÜ GİBİ Özeldin hem varsin aramizda hem yoksun yokluğun varliğimizla


GIDIH-K: Fındık çubuklarından örme, çok küçük sepet. GIDIK



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə5/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#32834
1   2   3   4   5   6   7   8   9

GIDIH-K: Fındık çubuklarından örme, çok küçük sepet.

  • GIDIK : Çene altı, gerdan

  • GIDIKLAMA : Çene altını kaşıma, güldürme işi. Ya da eğlendirici, hoşa giden sözler söyleme.

  • GIDIM: Ufak parça.

  • GIDIMAN: Küçük, tombul.

  • GILIK/GİLİK/KİLİK: Tandır veya sacta pişirilen, çörekten daha küçük (çocuk için yapılan) ekmek..

  • GILLAH-K: Sarı.

  • GIMIH/KIYMIK-H: Azıcık.

  • GINALUM: Sevgi belirten sözcük.

  • GIRAMAK: Kır olmak durumuna gelmek.

  • GIRAN GİRE/KIRAN GİRE: Yok edici bir hastalık nedeniyle “kaybolasın, yok olasın, hastalıktan ölesin” anlamında ilenç sözü.

  • GIRAN/KIRAN: Dağ sırtı. Çıkılacak dik yokuş. Tepe. Tepedüzlüğü.

  • GIRBIZ/KIRBIZ: Kır rengini almış.

  • GIRHLIH/KIRTLIK: Koyun kırpma makası.

  • GIRIH/KIRIK: Köpeğin kendi cinsinden olmayan köpekten meydana gelen yavrusu.

  • GIRIMSO(Ğ)/GIRO-Ğ: Kırağı.

  • GIRMUT/KIRMUT: Eylül ayında yetişen küçük boylu, üeüme benzer meyveleri olan, siyah renk görünümlü ağaççık.

  • GIRNAP/KIRNAP : Kendirden yapılmış ince ip.

  • GIRNATA: Klarnet.

  • GIRTICI KESİLMEK: Çaresiz kalmak.

  • GIRTIL: Bozkırda yetişen sert ve kısa otlar.

  • GIRUH GAZMAK-H: Ormandan tarla açmak.

  • GITINDA ALSIN: “Boğazında kalsın”.

  • GIVIRMA: İpi bükmek için kullanılan sözcük.

  • GIYIL: Koşu, koşmak.

  • GIYIŞUH/KIYIŞIK: Az aralıklı.

  • GIYMUH/GIYMIH: Ele ayağa batan çöp parçası.

  • GIYNAH-K/KIYNAK: Birazcık. Azıcık. Bir kıdım.

  • GIYUH: İnce parçacık.

  • GIYULUH/KIYILIK/KIYILUK: Önemli günlerde giyilen elbise.

  • GIYUŞTUMA(H): Aralamak, açık bırakmak.

  • GIYUŞUK-H: Aralık.

  • GIZANA GELMEK: Dişi hayvanın erkek hayvan istemesi. Öğüre gelmek (köpek).

  • GIZZ/KIZZ: Kadınlara söylenen seslenme sözcüğü.

  • GİDİ : (Rumca) KİDİ. Şaka yollu söylenen azarlama sözü. Ör : Seni gidi seni.

  • GİDİK: Oğlağın küçüğü.

  • GİDİŞMEK: Kaşınmak.

  • GİLLETİNİ KESMEK: Bir işin sonunu getirmek.

  • GİREBİ: Burnu dar, ucu sivri olan küçük balta türü.(Rumca) KİREPİ.

  • GİRGE: Büyük kazan.

  • GİRİNTİ/KİRİNTİ: Orak.

  • GİYO(Ğ): Güvey. Damat.

  • GOCACUH: Semerin çengelli arka demiri.

  • GOCAGİŞİ (Kocakişi): Yaşlı erkek.

  • GOCUNMAK. Kocunmak(h) Çekinmek, alınmak.

  • GODOŞ: Şişman.

  • GOĞUR/KOĞUR: Sarı (öküz).

  • GOHURDAK-H: Zil gibi öten alet.

  • GOLAN/KOLAN: Sargı, yük ipi.

  • GOLİT: Kurutulmuş ekmek.

  • GOLTAK: Bol, gevşek (Bakınız FOLTAK).

  • GORUNGA/KORUNGA: Hayvanlara yiyecek olarak da verilen yabani yonca.

  • GOSTAK: Yürüyüşü edalı. Kostak.

  • GOSTİL: Patates.

  • GOŞAN: Kütük çekmek için kullanılan ikinci takviye öküzü.

  • GOVSAH-K: İçi boş. Kabarmak.

  • GOYULTMAÇ/GO(Ğ)URTMAÇ/KOYULTMA: Sütün unla kavrulmuş hali.

  • GÖBEL (Rumca KHOPİLİ): Küçük çocuk. AnadoluTürkçesi’nde KOPİL-GÖBEL-KOPEL. (Bakınız KOPİL).

  • GÖCEK: Sepet.

  • GÖCÜK: Kısa.

  • GÖDELLEMEK: Keşkek yaparken karıştırmak.

  • GÖDEN: Kurbağa.

  • GÖDÜK-H: On yada oniki okkalık ağaçtan yapılmış ölçü kabı. Bu kabın ölçüsü. Zahra konan ağaçtan yapılmış kap.

  • GÖĞ KÖÇEMEN/GÖK KÖÇEMEN: Özellikle yeşil, sulu bitkilere dadanan, yeşil rengiyle kendini kaybettirerek beslenen, bahar aylarında ötüşüyle kendini belli eden, uçucu bir hayvan.

  • GÖĞ: Olmamış, ham.

  • GÖĞERMEK/GÜVERMEK: Yeşermek.

  • GÖĞERTİ: Çürük, bere.

  • GÖĞNÜ GELME : Razı olma,razı gelme.

  • GÖĞNÜK: İçi olgun. İçi geçmiş (kişi).Göynük.

  • GÖ(Ğ)NÜME : Meyvaların olgunlaşması.

  • GÖĞNÜMEK: Olgunlaşmak (meyve).

  • GÖKÇE: Ağaçlarda kendi kendine biten yenir bir bitki.

  • GÖLMEÇ: Küçük göl, su birikintisi.

  • GÖMENİ: Döveni boyunduruğa bağlayan aracı ağaç.

  • GÖMME: Kışın ekilen ekin. Külde pişirilen ekmek. Mayasız sac ekmeği.

  • GÖMÜ: Define.

  • GÖN: Deri.

  • GÖNLEME: Döğen oku.

  • GÖNLÜ BÜYÜMEK/GÖYNÜ BÜYÜMEK: Büyüklenmek. Bir şeye rıza göstermeyerek büyüklük taslamak; olumsuzluk göstermek. Bir işe razı olmaz görünmek.

  • GÖNÜ: Olgunlaşmış durumda olan (meyve). Ahlatın gönüsü daha iyidir.GÖ(Ğ)NÜ: Olmuş,yetişmiş meyva.

  • GÖNÜH-K: İyice olgunlaşmamış.

  • GÖREMEZ/KÖREMEZ: Ekşimiş süte tazesi katılarak yoğurt gibi yapılan yemek. Ayranla koyun sütünün karıştırılmasıyla yapılan yiyecek.

  • GÖRESİMEK/GÖRESMEK: GÖRMEK’ten göreceği gelmek, özlemek.

  • GÖRÜM(CE): Bir kadının kocasının kız kardeşi veya ablası.

  • GÖTÜNBERİ: Arka arka gitmek.

  • GÖTÜRÜ : Satılan ya da yapılan işler için toptan fiyat vererek işi parasal yönden kararlaştırmak.

  • GÖV EKİN: Topraktan yeni çıkmış, kendini göstermiş yeşilimsi görünüşlü ekin.

  • GÖVMEK : Olgunlaşmış duruma gelmek.

  • GÖYNEK/GÖMLEK: İç giysisi.

  • GÖYNÜK : İçi acılı.

  • GÖYNÜKMEK: İçini çekerek ağlamak.

  • GÖZE: Anadolu halk ağzında; yerden çıkan, pek bol olmayan, az akan, yavaş akan sular anlamındadır. Kaynaktan çıkan ince su.

  • GÖZEL: Kalburun irisi.

  • GÖZER: Zahra eleği (deriden yapılı büyük gözenekli alet).

  • GÖZLEME: Yağlı köy ekmeği, yufka.

  • GUDURUK/ KUDURUH : Kudurmuş gibi olan,gözü dönmüş olan.

  • GULDURUM: Fişekleme, insanı gaza getirme.

  • GULUN: At yavrusu.KULUN.

  • GULUNLAMAK : (Eşekler için) doğurmak.Kulunlamak.

  • GUNNAMAH-K: Hayvanın boğuşması.

  • GUP BAĞI: Hayvanlara takılan çan ve keleklerde kullanılan kayışların geri açılmasını önleyen bağ.

  • GURU(Ğ)AZ: Zayıfça.

  • GURU: Armudun kurutulmuşu.KURU.

  • GURUŞBAŞI: Ocaklık üstü.

  • GUŞ BAĞI / KUŞ BAĞI : Hayvanlara takılan çan ve keleklerde kullanılan kayışların geri açılmasını önleyen bağ.

  • GUŞLUK-H/KUŞLUK VAKTİ: Sabah ile öğle arası.

  • GUZ/KUZ: Anadolu halk ağzında güneş görmeyen, geç ısınan, erken soğuyan yer. Bu tür yerlerde yetişen ağaçlar ev yapına dayanıklı değildir şeklinde bir inanç vardır.

  • GÜ(Ğ)EÇ/GÜVEÇ: İçinde yemek pişirilen, pişmiş topraktan yapılan yemek kabı.

  • GÜBÜR: Çöp, toz toprak, kırpıntı artığı.

  • GÜCCÜK: Küçücük.

  • GÜCÜK: Üç anlamda kullanılır.

      1. Şubat ayı.

      2. Kısa.

      3. Ocak ayından sonraki iki günlük müddet.

  • GÜCÜLE: Zorla.

  • GÜDE: Taşları üstüste dizerek oynanan yöresel oyun.

  • GÜDEL: Keşkeği pişirirken kullanılan, ağaçtan yapılmış karıştırma aleti.

  • GÜDELEME :Keşkek buğdayını ezmek, diğer katkı malzemeleriyle karıştırma işi.

  • GÜDÜ: Çocukların oynadığı ağaç topuzu. Yöremizde eskiden çocukların oynadığı oyunların en başında gelir. Oynamak için üçlü ve uyumlu bir ekip gerek; çocuk, ucundaki kertmeye kınnap, çaput bağlı bir değnek ve güdü. En önemlisi çocuktur. Çünkü güdüğü ve değneyi o yapar. Çocuk usta olmalı. Her güdü ile harmanda gösteri yapamazsınız. Yapacağınız ağaç sert olmalı. Şekli topaca benzer. Daha ince ve uzundur. En doğrusu 10-15 cm boyunda ağaçtan bir koni düşünün, onun ucuna bir çiviyi kabaca çakmalısınız. Güdü budur. Değnek hafif ve budaksız bir ağaçtan olmalıdır. Değneğin boyu çocuğa uygun olmalı, ucundaki ipin uzunluğu güdüğe göre ayarlanmalıdır. Herşey tamamsa ilk hareketi vermelsiniz, çok önemlidir. Hüner ister. Değneğinizin ucundaki ipi güdüğünüze sıkıca dolayınız. Yanlamasına yere yatırınız. Değneğinizi sağa doğru hızlıca çekerseniz güdünüz ilk haraketi alır. (Gültekin Karahan)

  • GÜDÜK: Kısacık.

  • GÜLK: Kuluçkaya yatmış tavuk.GURK.

  • GÜLLEP: Kapı menteşesi.

  • GÜLLETO: Bir olay üzerine toplanan insanlar topluluğu.

  • GÜMBÜL LASTİK: Yuvarlak arkalı lastik ayakkabı.

  • GÜMBÜL: Yuvarlak.

  • GÜN DÖNDÜ: Öğleden sonra.

  • GÜN YAĞMURU: Güneşli havada yağan yağmur.

  • GÜNİNDİ: Günün akşam olan zamanı. Gün batısı.

  • GÜNLÜK: Yevmiye.

  • GÜRE: 1-3 yaş arası tay.

  • GÜRGEN: Karadeniz Bölgesi’nin en fazla sevilnen ve söylenen türkülerinden biri de “Püsküllüdür püsküllü ala gölgenin dalı” türküsüdür. Ordu’nun hangi ilçesine, hangi köyüne gitseniz bu türküyü duyarsınız. Bir aşk ezgisi, gürgen ağacını simge yaparak sevdiğine seslenmekte ve sitem etmektedir. Bu sevginin simgesi olan gürgen ağacı gerek dayanıklılığı, gerek kerestesi, gerekse odunun ısı değerinin yüksek oluşu nedeniyle hep el üstünde tutulur. Tıpkı aşık gencin sevdiği kızı el üstünde tutması gibi. Yılın her mevsimi yemyeşil yaprakları ile doğaya eşsiz güzellik katan ağacın yaprakları, geceleri oluşan çisenin ıslaklığı ve sert esen rüzgarla bir süre sonra yosun bağlıyor. İşte bu beyaz renkli sarkık yosunlar, halk arasında “püskül” olarak adlandırılıyor. Gürgenlerin beyaz püskülleri, hep bu türküyü, o aşkı anlatır, sevenlere...(Derleyen: Semra Uzunyurt)

  • GÜRPEDEK: “Gürp” diye ses çıkararak, hemencecik yapılan (iş).

  • GÜTMEK:Hayvan otlatmak. Takip etmek.

  • GÜZ : (Eski Türkçe KÜZ)’ den “Gölge,güneşi az yer,sıcakların azaldığüı dönem” anlamındadır.KÜZ :Eski Türk sözlüklerinde “Yazdan sonra gelen dönem,sonbahar” anlamındadır.

  • GÜZ ÇİĞDEMİ /KALKGİT /GÖÇ KOVAN : Sonbaharda çiçek açan zehirli bir bitkidir. Bu dönemde yalnız çiçek meydana getirir,yaprakları ve meyvası gelecek ilkbaharda görülür.Bu çiçeğin açmasıyla birlikte yayılan hayvanların zehirlenmesi başlar. Bu durum artık göç zamanının geldiğini gösterir. Dolayısıyla çiçeğin adı, yöremizde “KALK GİT-GÖÇ KOVAN” şeklinde de söylenir.

  • GÜZE : Güzlük yer.Güzün oturulan,hayvanlara bakılan yer.

  • GÜZLÜK: Sonbaharda oynanan oyun.

  • GÜZÜN: Güz vaktinde, sonbahar mevsiminde.

  • HABİRE: Biteviye, devamlı.

  • HACİL ETME: Zorda bırakma.

  • HAÇAN: Ne zaman, ne vakit?

  • HALBUR: Zahra eteği (deriden yapılı gözenekli alet).

  • HALINCAK/ILINGAÇ/HILINCAK: Salıncak. Oturma yerine bez konarak iple tavana asılmış şekilde yapılmış beşik.

  • HALKA: Yöremizde, simit gibi yapılan mayalı hamurun köy fırınında pişirilmesiyle elde dilen türü.

  • HALT:

      1. Karıştırma.

      2. Münasebetsiz söz söyleme, saçmalama.

  • HAMAGAT: İhmallik etmek.

  • HAMARAT: İşinde titiz, çalışkan.

  • HAMAZ: Verimsiz ve kıraç toprak.

  • HAMPA: Köpeklerin birbirleriyle barış içinde yaşamaları.

  • HAN (Topal Şerif’in Hanı): Tarihte bazı yapılar vardır ki bulunduğu şehir veya yörenin simgesi durumuna gelirler. Havza’da Mustafa Kemal’in çalışma yaptığı Mesudiye Oteli, İstanbul’daki Kızkulesi, Bodrum’un kalesi gibi...Seferberlik yıllarında başgösteren kıtlık nedeniyle, yiyecek temin etmek amacıyla Samsun, Çarşamba, Terme gibi yerlere başlayan mevsimlik göç 1950’lere kadar devam etmiştir. Bu dönemde yüzlerce, binlerce aile Koyulhisar, Suşehri, Mesudiye, Gölköy gibi ilçelerden sahilin Çarşamba, Bafra ovalarında mısır kırmış, tütün toplamış, kışı orada geçirdikten sonra ilkbaharda yeniden köylerine dönmüşlerdir. Sonbaharda sahile, ilkbaharda iç kesimlere yönelen bu göçler sırasında yol güzelgahları üzerinde konaklama yerleri oluşmuştu. En meşhur konaklama yeri, o zamanki adı Gökçe Kilise olan Harçbeli dağı yamacında kurulmuş bugünki Mahmudiye köyüne ait Topal Şerif’in hanı idi. Mesudiye-Ordu yolu üzerinde bulunan iki katlı han, hem yolcular hem de hayvanlar için önemli bir sığınaktı. Bu meşhur han 1970’lere kadar hizmetini sürdürüdü. Günümüzde yıkılmadan ayakta kalan bu binanın onarılarak korunması ve müzeye dönüştürülmesi gerekiyor (Mesudiye Gazetesi).











    • HAPAS/HAPAZ:Avuçdolusu.Toprak parçası.Düğül.

    • HAPAHAP : Karşı karşıya.

    • HAPAZLAMAK : Avuçlamak.Dolu dolu almak.

    • HAR HAR (ETMEK): Gürültülü, bol ve sürekli, gereksiz ses çıkaran.

    • HARAL/HARAR: Büyük çuval.

    • HARAN: Büyük sepet.

    • HARANA/HARANİ: Keşkek kazanı (büyük kazan).

    • HARK/ARK (Arapça): Yarma, yutma, su yolu anlamında olup Türkçe ARK bu sözcükten türemedir.

    • HARMAN (Farsça HIRMEN/HARMAN): Tahılın saptan ayrıldığı yer anlamındadır. Tahılı saptan ayırma işleminin yapıldığı yer olarak da belirtilir.

    • HARMAN ÇEVİRMEK : Harman yerindeki sapları iç dış etmek.

    • HARMAN SAVURMAK : Harmandaki ürünü tanelemek için kurumuş, ezilmiş, döğülmüş sapları rüzgarlamak.

    • HARMAN SONU : Harman işinin bittiği zaman.






    Bir şiirimde “ Harmaların öksüz kaldı faldaca’m “ demiştim.Hangi hemşerimin yanında söylesem aynı gönül üzgünlüğü , aynı vefaszılıktan doğan gönül burkulması yaşanıyor. Şimdilerde o toprak harmanları otlar bürümüş.Çakmak taşlı dövenler çardağın bir kenarına atılmış;yabalar, öğendireler,boyunduruklar terkedilmiş… Ne yığın yığın kuru otlar , samanlar var; ne de harman suvarmak için taşsız, ayıklanmış, elenmiş çamur hazırlığı !. Çocuklarımız döğene bnmenin zevkini unutuvermiş; öküz modullamayı , haylamayı bilmez olmuş. Önce rüzgarda savrulan harman adetleri kayboldu. Elle çevrilen harman makineları elektiriğe bağlandı.Hortumlar uzatıldı. Gelberiler kenara atıldı.Göç
    başlayınca ne tarlalar ekildi, hozanlara gidildi. Nede harmanlarımız yığın yığın saplarla doldu.

    En önemlisi “Harman Sonu Börekleri” yapılamaz oldu. Her olayı, özgün bir davranışla kutsayan o güzelim Türk gelenekleri yok olmaya başladı. “Şimdi bir harman olsa , döveni ben haylasam, sapları ben çeksem , harman tozlarına belenip çardağı doldurduktan sonra anamın harman çöreğine çöksem” diye kahroluşlarınızı duyuyorum.





    • HARMAN MAKİNESİ: Saman savurma, eleme makinesi. Yüzyıllar boyunca çiftçiler Anadolu’da dövenle harman ettikleri buğfay, arpa gibi ürünleri sapından ayırmak için, rüzgarlı havalarda yaba ile havaya savurarak büyük bir zorluğa katlandırlar. Eğer rüzgar yoksa, yada iş yaparken kesilmişse tığ denilen dövenlenmiş ve saman haline getirilmiş buğday sapları günlerce harmanda beklemek zorunda kalırdı. Derken yıllar yılı kovaladı ve devrim niteliğinde sapları kolla çevrilen bir makineyle savuracak alet yapıldı. Adına “harman makinesi” dendi. Köylülere büyük kolaylık ve işte de çabukluk sağlayan bu makineler yıllarca kullanıldı. Ne yazıkki, teknoloji onların da sonunu getirdi. Patoz denilen traktörle çalışan yeni makineler, harman makinelerini önce ikinci plana, daha sonra tamamen tarih sahnesinin unutulmuşluğa itti. Şimdilerde eski samanlıkların önünde kararmış renkleri, kırılmış parçalarıyla “bir dönemde biz de vardık” dercesine birşeyler anlatmaya çalışyorlar. (Mesudiye Gazetesi)









    • HARTAMA: Çatıların üzerine kiremit yerine kullanılan ağaçtan yapılan ince tahta.

    • HARTI : Çarığa vurulan deri yama.

    • HASPUT: Tekerin ağaç kısmı.

    • HASUT: Kıskanç olan.

    • HAŞ(A)LAK-H: İşe yaramayan, değersiz şey. İşi çabuk yapmak.

    • HAŞLAK: Sıcak rüzgardan kuruyup ince kalan hububat tanesi.KAVUT.

    • HAŞIL: Mısır veya bulgur unundan yapılan yemek.

    • HATIL (Arapça HATL): Ağaç direk. HATIL: Duvarı bağlama direği, direk. Hitit dilinde HATTULA (halıt, duvar direği). Kanımca HATTULA, KAYNAK sözünden dilimize gelmiştir. Dört köşe oyulmuş ağaç.

    • HAVLU : (Rumca) PEŞKİR. Kurulanmaya yarar havlı bez.

    • HAYAT: Hol. Evin giriş bölümü. Davarların geceledikleri yer.

    • HAYIFSINMAK: Dövünmek, pişmanlık duyup üzülmek.

    • HAYLAMA: Kişinin önündeki hayvanları yürütmesi, götürmesi, sürmesi.

    • HAYNITMAK: Ürkütmek.

    • HAYTA: Yaramaz (kişi).

    • HAYTUK: Boşluk, delik.

    • HAYULET: Şeytani, sinsi.

    • HAZ ETMEK: Sevmek.

    • HAZAN : Güz.Sonbahar.

    • HE Mİ?: “Öyle mi?”. HEMİ GI?: “Gerçek mi?” anlamında ünlem sözcüğü.

    • HELENEMNE: “Heleneyime”. Bilemediğim, anlayamadığım şey. “Banane”.

    • HELİÇ : Hayvanları bensiye bağlarken boynundaki mengürtle bağlantıyı sağlayan deri veya ketenden yapılmış ip.

    • HELKE: Süt sağmaya veya kuyudan su çekmeye yarayan sactan yada bakırdan yapılmış kova.

    • HELLE: Undan yapılan çorba.

    • HEMEN: Çok çabuk.

    • HENGİLT: Dana boyun bağı.

    • HEPEK: Evin ortasından ahıra inilen merdiven deliği.

    • HEREMİ/HARANI: Büyük bakır kazan.

    • HERK : Toprağın sürülüp aktarılması.

    • HERK (ETMEK): Ermenice HERG: Toprağı sürmek ile Türkçe ETMEK’ten HERKETMEK: Toprağı sürmek, tarla sürmek, ekmek için tarlayı sapanla eşmek anlamındadır.

    • HERKÜSTÜ: Nadasa bırakılmış tarlanın üst tarafı. Sınır olarak belirtilen yer.

    • HEYBE: Kilim veya halıdan yapılmış iki gözlü torba.HEBEE.HABE.

    • HEYLEMEK: Koyunları sürmek.

    • HIDIRELLEZ ŞÖLENİ : 25-26 Mart tarihleri yöremiz kültüründe “Gün dönümü,yılbaşı günleri” olarak anılır.Orta Asya’dan gelen Türkmen boylarının ve Şaman inancının gereğidir bu törenler.O günlerde yapılan eğlence,tören ve ibadetlerle günün dönümü sevinçle karşılanır.Dileklerde bulunulur.



    25 – 26 Mart tarihleri , yöremiz kültüründe “Gündönümü, yılbaşı günleri “ olarak anılır. Orta asya’dan gelen Türkmen boylarının ve şaman inancının gereğidir bu. O günlerde yapılan eğlence , tören ve ibadetlere günün dönümü sevinçle karşılanır. Dileklerde bulunulur. Yukarıdaki fotoğraf Hıdırellez gününde yapılan yerel şölenden bir görüntüdür .




    • HINIZ :Zayıf,güçsüz.

    • HIRLAVUK: Göğsü hırlayan (adam).

    • HIRLI DURMAK: Uslu durmak.

    • HIRMAHIŞIR/HILMAHIŞIR: Yorgunluktan bitkin hale düşmek.

    • HIRPANİ: Dağınık.

    • HIRTI: Boşuna üren köpek. Pıtrak dikeni gibi olmak.

    • HIRTLANBOZ/HORTLANBOZ: Fasulye, nohut, mısır gibi yiyeceklerin iyi pişmemeiş hali.

    • HIRTLEYİK: Bir tür mantar.

    • HISIM: Akraba, tanıdık.

    • HIŞIR: Eski, kırık dökük. Sert adam. HIŞIR MEYVE: Toplanırken zedenlenmiş meyve. HIŞIR HAYVAN: Yaylıma çıkınca sürüden ayrılıp başka yerlerde yayılmış, korkmuş ve normal görünümünden ayrlımış hayvan.

    • HIŞIRLANMAK: Ağır işte çalışarak çok yorulmak.

    • HIYANET: İstenmeyen iş yapmış olma durumu. Kötülük etme.

    • HIZAN: Çoluk çocuk.

    • HIZANA GELMEK: Öğürsemek. Hayvanların çiftleşme isteği.

    • HIZAR: Tahta ve kereste biçmeye yarayan büyük bıçkı.

    • HIZIM: Zahrayı yıkadıktan sonra arta kalan kalın saman.

    • HIZMA: Çoban köpeklerinin boynuna takılan dişli demir.

    • HIZMAT: Satılmaz. Zayıf, güçsüz.

    • HIZMUL: Tınaz makinesi artığı.

    • HİNOĞLUHİN: Sinsi, sahtekar.

    • HO : Muhakkak. Harman yaparken öküzü yönlendirmek için yapılan seslenmi

    • HOHLAMAK: Ağzını yaklaştırıp solğunu birşeyin üstüne üflemek.

    • HOLASA: Olur olmaz konuşan.

    • HOLASALIK ETMEK: Gelişi güzel konuşmak.

    • HOLDURAMAK: Soğuktan titremek, üşümek.

    • HOPAL: Enikten biraz büyük köpek yavrusu.

    • HOPALLANMAK: Serpilmek.

    • HOPARLAMAK: Avuç dolusu almak.

    • HORA GEÇMEK: Bütün güçlüklere karşın yaşamı sürdürmek.

    • HORANTA : Aile halkı.Çoluk çocuk.

    • HORATA : (Rumca) dan Şaka,eğlence,mizah.

    • HORON: Yöremizde özellikle kemençe veya davul zurna ile oynanan halk oyunu. (Düz horon,Urtum Diki,Dellocan,Oğlan Beni Sudan Geçir) Yunanca’da “Halka şeklinde oynanan dans,bu dansın oynandığı yer,boş mekan,çiftlik” anlamlarına gelen XOROS/HOROS/HORON.

    • HORON DEPMEK/HORON TEPMEK : Horon oynamak.





    • HORSUMA: Hor görme.

    • HORUM: Çevrili otlaktan biçilen ot toplama. Balya haline konulan ot.

    • HOS : (Derleme Sözlüğü) Hastalıklı,sıska. (Ermenice) XOZ-XOZABİR : Sopa,kalın değnek.

    • HOŞGIRAN/HOŞKURAN/HOŞKIRAN

    • HOŞMERİM/HÖŞMERİM: Taze peynir ve unla yapılan bir çeşit tatlı.

    • Yüklə 0,75 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3   4   5   6   7   8   9




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin