Vataat; Bu eser. Aziz Mahmut Hüdayi tarafından tespit ve tertip olunmuştur. Celvetiye tarikatınm esaslarım anlatan bu iki ciltlik Arapça eserin içinde. Aziz Mahmut Hüdayi tarafından Üftade'ye yöneltilen bazı soruların cevapları da bulunmaktadır.
Nasihat ve îrşatname, Üftade'ma Aziz Mahmut Hüdayfye verdiği nasihatlann büyük bir kısmım kapsayan bir eserdir.
MakalStü'l-Aliyye, bu eser de, Arapça olup bir nüshası Bayezid Ktp., Veltyüddin Efendi Bol., nr. 1766 'da bulunmaktadır.
Hicran içinde kalmışam Derd ü gam ile dolmuşam Çok arsalara dalmışam Dostdan haber virün bana
Varup visale irem Anda cemalüni görem Sidk ile yolum bulam Dostdan haber virün bana
403
Miskin fakir Üftade'yı îçi taşı pür-yareyi Esirgegör bî-çareyi Dosîdan haber virün bana
Hakk'a aşık olanlar zikrullahdan kaçar mı? Alim olan gevherin yok yirlere saçar mı?
Gelsün ma'rifet olan yokdur sözümde yalan Emmareye kul olan hayrı şerri seçer mi ?
Sen bir kovuk servisin hemen şöyle turursun Sen bir palaz yavnsın kuş kanatsız uçar mı ?
Gerçek bu söz yarenler gördüm-dimez görenler Keramete irenler gizli sırrın açar mı ?
Üftade yanıp tüter bülbül 'ler gibi öter Dervişlere taş atan iman ile göçer mı'.^
14. AZtZ MAHMUD HÜDAYÎ (Koçhisar 1541-Üsküdar 1628)
Azız Mahmud Hüdayî; 1541'de Koçhisar'da doğar, 1628'de Üsküdar'da vefat eder. Vefatından sonra Üsküdar'da Türbesi yapılır. Aziz Mahmud Hudayi Tekke'si öınnemli bir ziyaretgah yeri olur.
Bilindiği gibi Aziz Mahmud Hudayi; mutasavıf, alim, şair ve Celvetiye tarikatmın kurucusudur. Afayf'nin Şakfiyik Zeyli'nde onun Seferihisarlı olduğu kaydedilmiştir. Kendisinin Cüneyd-i'Bağdadî neslinden geldiğim bildiren Hüdayî, ilk tahsilim babası Feyzullah bin Mahmud'un yamnda yapmış, daha sonra îstanbul'a gelerek Molla Nasırzade'nin derslerine devam etmiştir. O, hocasının Edime'deki Sultan Selim Medresesi'ne tayini üzerine onunla Edime'ye gider ve ona muîn (yardımcı) olur. (1570). Ardından Şam ve Mı-sır'da bulunan Hüdayî, buralarda Halvetiye şeyhleri ile görüşür. Dönüşünde Bursa'daki Ferhadiye Medresesi'ne hoca tayin edilir (1573). Bursa'da aynı zamanda Mahkeme-i Suğra Naibliği de yapar.446
Bursa'daki görevi esnasında gördüğü bir rüya üzerine Şeyh Üftade'y e intisab eder. Üç sene kadar Celvetî üslubu üzerine suluktan sonra, Seferhisar'dsi halife olarak irşada başlar. Seferhisar'dan tekrar Bursa'ya, oradan da îstanbul'a Üsküdar semtine gelir. Önce Küçükçamlıca'daSsi çilehanede bir süre ihzivaya çekilir. Halen Üsküdar'da bulunan Hüdayî Dergahı, 1595'de inşa edilir ve içinde; kütüphane, semahane ve türbe bulunan bu tekke, dev-
404
rinde alimlerin, şairlerin ve musikişinasların toplantı yeri olmuş, devrin padişahı L Ahmed de zaman zaman bu toplantilara katılmıştır.w
Rivayet edilir ki Aziz Mahmud Hüdayî, Bursa'da kadı iken, şahit olduğu bir hadise üzerine, kadihktan ayrılmıştır. Bursa'da Bayrami meşayihinden Şeyh Muhammet Üftade'mn; ma'rifet, keramet ve yüksek haller sahibi oldu-ğunu anlayıp, Şeyhe intisab etmiş, ondan el almış, daha o gün malım mülkü-nü fakir fükaraya dağıtmış, şeyhin en yakın dostu, en ileri müridi olmuştur. Şeyhinin abdest suyunu hazırlamış, havlusunu tutmuş, her an ona biraz daha yaklaşmış, biraz daha onun haline bürünmüş onun gibi olmaya çalışmıştır.
Günlerden bir sabah, Şeyhinin suyunu ısıtacakü. Fakat ezan'ın okunma-sı yakındı. Isıtacak zaman yoktu. Su dolu güğümü, aşkla yanan göğsüne dayamış, su, yakarcasına ısınmıştı. Şeyh Üftade kalkıp suyunu isteyince. Aziz Mahmut, suyu Şeyhe vermiş ve Şeyh:
"Aman Mahmut Efendi, bu suyu nerede ısıttın böyle!" deyince boynunu bükmüş, bir müddet durup,
"Siz anlarsınız, siz arifsiniz, efendim, kusuruma bakmayın." demiştir. Şeyh Üftade de;
"Anlıyorum Mahmut Efendi... Artık sen ve ben buraya çok geliyoruz. Bursa ikimizi birden kaldıramaz. Sen şimdi İstanbul'u git atın nerede durur-sa, oranın halkım irşed eyle. Bana güzel müridlik ettin sana duam şu ki, padişahlar atinin yanında yürüsün, sana hizmette bulunsunlar." dedi. Bu sözlerin doğruluğu için diyebiliriz ki; vaktin padişahı Sultan Ahmet gördüğü bir rüyadan etkilenerek Aziz Mahmud Hüdayi'dea yardım istemiştir.
Aziz Mahmut, çiçeklerin teşbihlerim işitirdi. kışın kar yağarken üzüm isteyen Üstadına bir sepet üzüm getirmiştir. Sultan Ahmet, yaptırdığı meşhur Sultan Ahmet Camii'nin açılışına gelmesini istemiş, fakat o Üsküdar tarafın-daydı ve o gün boğazda, değil kayıkların, gemilerin dahi seyredemediği bir fırtına çıkmış, padişaha söz verdiği için bir kayığa binmiş, Eminönü'ne gelinceye kadar deniz sakinleşmiştir. İndikten sonra deniz yeniden kabarmıştır. Kötü havalarda kayıkçılar bu yolu kullanırlardı.
1593-94 tarihinde Fatih Camiî'ne vaiz tayin edilen Hüdayî daha sonra Üsküdar'daki mescidin genişletilip cami haline getirilmesi üzerine burada vaaz vermeye başlamış. Sultanahmed Camiî'nde de (1611) padişahın isteği üzerine her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz vermiştir. /. Ahmed ve Valide Sultan'm onun tarikatına mensup oldukları rivayet edilir.
Aziz Mahmud Hüdayi; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri zümresi içinde yer almış, sade ve hikemî mahiyette şiirler yazmıştır. Şiirierinde, bazan hece, bazan da aruz veznim kullanan Hüdayî, îbnü'l-Arabfmn sistem-leştirdiği Vahdet-i Vücüd anlayışına bağlı bir mutasavvıftır. Şiirleri ve mek-tuplannda bu açıkça görülür.
405
Onun; gerek devrinde, gerekse daha sonra yazılan tarih ve bibliyografya kitaplannda "kutbü'l-aktab, sahib-i zaman, mürşid-i kamil" gibi unvanlarla anılması, ölümünden sonra da şöhretinin devam ettiğim göstermektedir. Dilden dile nakledilen menkıbe ve kerametleri halkın gönlünde taht kurmasını sağlamış, ziyaretçileri her devirde artarak devam etmiştir.448 Büyük bir şeyh, aynı zamanda büyük bir alim olan Aziz Mahmud'un kerametleri, Üsküdar halkı arasında asırlarca unutulmamış; Üsküdardan îstanbul'a geçen kayıkçılar, denize HüdOyî yolu denilen her göze görünmeyen düz bir yoldan geçtiklerine inanmışlardır.449
Aziz Mahmud Hüdayi'tdn eserlerim; Türkçe ve Arapça olmak üzere başlıca iki grupta toplayabiliriz. Onun eserleri; dini ve bilhassa tasavvufi konulan fazlası ile işlemiştir ki bu sebeple O, bu tür şiirin önde gelen önemli temsilcilerinden biri olmuş, zamanında ve bugün de herkes tarafından çok tanınmış, halktan ve padişahlardan dahi büyük saygı görmüş mutasavvıflan-nuzdan biri olmuştur.450 Eserierinin birçok nüshasının bulunması da, bu eserlerin halk tarafından ne kadar sevilip benimsenildiğini göstermektedir.451 Bu cümleden olarak Onun Türkçe ve Arapça eserlerinin adlarım vermeye çalışa-lım:
a) Türkçe eserleri:
Divan-ı ilahiyat: Tasavvufî hikmet ve nasihatlardan oluşmuş bir Dî-van'dır.
Tarikatname: Dervişliğin erkan ve adabı anlatılmaktadır. Tezakir-i Hüdai: I. Ahmed'e gönderilen mektup ve tezkirelerin toplandığı bir eserdir. Ecvibe-i Mutasavvıfane: Kendisine sorulan bazı tasavvufi sorulara
verdiği cevaplardır.
Nasayih ve Mevaiz: Bazı nasihat ve vaazların derlendiği bir eserdir. Mi'rficiye: Mi'rac'ı, ayet ve hadislere dayanarak anlatan küçük mensur
bir risaledir. Necatü'l garik fi'1-cem'i ve't-tefrik: Bazı tasavvufî makamlardan
bahseden eserdir.
b) Arapça eserieri'nin belli başlıcalan şunlardır:
Camiu'1-fadail ve Kamiu'r-reail: Tasavvufî ahlaka dair en meşhur eseridir.
406
Fethu'l bab ve Refu'l-hisab: İnsanın yaradılışından ve insamn sıfatla-nndan bahsedilmiştir.
Keşfîi'l kani an vechi's-sema: Tasavvuftaki sema konu edilmiştir.
Habbetü'l-mahabbe: Allah, peygamber ve ehl-i beyt sevgisi üzerine bir eserdir.
Nefaisü'l -Mecalis: Bazı ayetlerin tasavvufî tefsiri yapılmıştır.
Tecelliyat: Hayatta iken mazhar olduğu tecellileri anlatan ve tarihleri ile tespit edilen bir risaledir.
Valuat: Tarikat sırları ile ilgili bir risaledir.
1 İlahi
Efendim güzel Allah'ım Medet eyle medet eyle Rahmeti çok padişahım Medet eyle medet eyle
Esir-i nefs-i dün etme
Masivaya z/ehlin etme Dert ile bağrım hün etme Medet eyle medet eyle
Senin hod rahmetin çoktur Bab-ı ihsanın açıktır Fazi u cüda 'ya gerek yoktur Medet eyle medet eyle
Sensin veren her muradı
İnayet eyle ya Hadi
Olalım lütfün azadı
Medet eyle medet eyle -..
Eyle Hüdayî'ye nazar Ta olafazlına mazhar Her muradın kıl müyesser Medet eyle medet eyle
2 İlahî
Gelin diyelim şevk ile Lailaheillallah Aşk ile sidk ü zevk ile Lailaheillallah
407
Cennet onunla açılır Mü'minlere nur saçılır Dost illerine geçilir Lailaheillallah
Açılalım gül'fer île Otelim bülbürZente Diyelim pak diller ile Lailaheillallah
Kanı bir kalbi uyanık Kanı bir ciğeri yanık Doğru yol isteyen Lailaheillallah
Cehennemiden azad eder Dost yoluna irşad eder Gamgin gövaTler şad eder LaUaheillallah
Dertlilerin dermanıdır Teşbihlerin Sultandır Hakkın bize ihsanıdır Lailaheillallah
ister isen hayr-ı ezkar Durma heman tevhid'e var Hüdayî'ye yol soran yar Lailaheillallah''52
15. VAHtB ÜMMÎ (?-1595)453
Vahib Ümmî'mn esas adı Abdulvahhab-ı Elmalı'du. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber ölüm tarihi l Şaban Hicri 1004 (Af. 19 Mart 1595) olarak kaydedilmektedir. Şeyh Abdulvahhab, Halveti tarîkatının Yiğitbaşı (orta kol) şubesini tesis eden Yiğitbaşı Ahmet Şemseddin Marmaravî'nin halifesidir.
Vahib Ümmî, çeşitli mahlaslar kullanmaktadır. Bunlar da; Vahib Ümmî Vahibî, Vehhab, Vfihab, Vehabî, Vehab olmak Uzre altı tanedir. Bunların yanında; miskin, dermend, bî-çare, aciz, derviş gibi sıfatlan da kullanır. Ancak bunları mahlas saymak doğru değildir. O, değişik mahlasları aruz vezni-nin zorlamasıyla kullanmıştır.
408
Şair, hece vezinli şürlerinde kendini rahat hissetmiş, ekseriya Vahibt veya Vahib mahlaslarım kullanmıştır. Bazı kaynaklar Onun mahlasım Vehhab Ünunî diye kaydetse de bu sadece yakıştırmadır. Asıl mahlası Vahib Üm-mî'dir. Abdulbaki Gölpınarlı'am Vehab Emre şeklindeki kaydı onu Yunus Emre halkasına dahil etme kaygısından başka bir şey değildir.
Vahib Ünüm, Yunus Emre geleneğinin XVI. yüzyıldaki temsilcisidir. Bu tesir şiirlerinde görüldüğü gibi Divan'inda da Yunus'u delil kabul ettiğini açıkça söyler. Ayrıca Yunus Emre'y\e Vahib Ümmî'nin şiirlerinden birbirleriyle benzerlik gösterenler de vardır.
Vahib Ümmî'mn Dîvaru'ndaki 485 şiirden 300'den fazlası aruzla yazılmıştır. Bu yüzden onu aruz şairi saymamız yerinde olur. Şiirlerinde, dış a-henkten ziyade muhteva önemlidir. Hece ile yazılı şiirleri daha lirik'tır. Şimdi Onun şiirlerinden birkaç örnek vermeye çahşahm:
1
Vezni: 4+4=8 (5+3=8)
Zulmetden necat bulmağa Ah bir nemed vah bir nemed Yokliga togn varmağa Ah bir nemed vah bir nemed
Yazın ısıdan saklaya Kışın sovukdan bekleye Aşık içinden söyleye Ah bir nemed vah bir nemed
Başka bir derviş getüre Togruca yoldan getüre Şeyhiin hizmetin bitüre Ah bir nemed vah bir nemed
Sevdügüm-çün didüm sana Gözün aç togn bok bana Maksudun Hak virmiş sana Ah bir nemed vah bir nemed
2
Vezni: 8+8=16
Erenlerden sır sorana yedi dürlü nişan gerek Evvel kapu şeriaUur güneş gibi iyon gerek
Ayet ile hadîs ile virdim cevab anlayana Andan içerüde levvame ana seyran gerek
409
Şeriattan tarikattan içeriisi sır ilidür Akil ana arif olmaz mülhime ana vicdan gerek
Dördincisi mutama'inne Mansür bilür bu menzili Er yüzinden irişmege ikrar ider bir can gerek
thtiyarum elde degül lazım geldi söylemesi Beşincisi ker&metdür 'iyon degül nihan gerek
Yol erinün tevhîd'üu arif gerek anlamağa Altıncısı marziyye bunda bürhan-ı Kur'an gerek
Yedincisi safiyyedür halka iyon itmek olmaz Bundan geçüp ulanmağa can hazrete kurban gerek
Sekizinci makam budur ayne'l-yakîn hakke'l-yakîn Gerçek aşık bu meydanda gayru'l-lah'dara üryan gerek
Vahib Ümmf'nun tevhîdi hatıruna güç gelmesün Bu manayı fehm itmeğe safî nur'dan insan gerek
Tokuz sıfatdan içerü bir dahi sır da gerek insan adın hurda koyub mahv ü garkda pinhan gerek
Vahib Ümmî başı canı terk eyledi dîzar içün Bu kelamı zikr eyleyen mana evinde sultan gerek
Hitab eyler gelüp söyler içerüden bu taşraya Saklamağa genc-haneyi ma'mür degül viran gerek
Benüm halüm sorar-ısan ne yirdeyin ne gökdeyin Ma'na sırrın söyleşmeğe bunda gelmiş yaran gerek
Ariflerim remz itdügi nedür sana dinlendi gör Bu tevhîde inanmayan kardaşlara yalan gerek
Vahib Ümmî dinler-isen söz manasın anlar-ısan Zikrün ilefikr itdügin safi senün Sübhan gerek
16. PÎR SULTAN ABDAL
Pir Sultan Abdal, XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlannda yaşamıştır. O, Sivas'ın Yıldızeli Kazasi'na bağlı Banaz köyünde doğmuş, Sivas'ta ölmüştür. Fakat onun doğum ve ölüm tarihlerim açık bir şekilde bilemiyoruz.
Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinde; Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve pek çok Velt'ye olan derin bir bağlılık ve batint inanışlarla kaynaşmış bir vahdet-i vücud halitası görülmekte, fakat bu da bir hayli karmaşık ve mübalağalıdır. Hatta bu. bir inançtan çok bir iddia durumundadır. Yani onun bu ifadelerinde dünya emelleri peşinde koşan ve isyan eden bir ruhun değişik ihtiraslarım görmek de mümkündür. Bu cümleden olarak onun şiirlerinde, îsîaro Dininin itikadı yönlerinden çok, bazı batint inanışların bulunması. hatta bazı îslamî
410
bilgiler vermek veya dini tebliğ etmek yerine, daha çok, bağlı bulunduğu yol'un prensipleri etrafında dinî unsurlara kısaca temas etmesi, onun manzum eserlerinde, bazı farklılıklar bulunmasına karşı, yine de geleneksel tarzda ve avamın anlayabileceği dozajda bir yönüyle tasavvufa. yüzeysel olarak da olsa temas eden dini terminolojiye yer vermektedir. Ancak o eserlerinde;
İslam Dini'nin itikat ve ibadete müteallik inanç sistemine dair olan bu dini terimleri kullanması, onun tasavvuf anlayışım, yani yalnız kendi batınî prensiplerim de beraberinde getiren belli başlı yaklaşımlannın, hemen hemen bütün manzumelerinde görünmesi önemli hususlardır.
Bilindiği gibi Pir Sultan Abdal; özellikle Alevi-Bektaşi inanışlarım ağırlıklı olarak işlediği manzumelerinde; Allah, Peygamberler, Melekler, Kitaplar, Dünya, Ahiret, Divan, Mizan, Sırat Köprüsü gibi itikadı kavramların yanı sıra, Hz. Ali, Ehl-i Beyt, Oniki İmam vb. konular çevresinde de durmaktadır. Bu sebeple onun kullandığı araç ile varmak istediği amaç arasında bazan çelişkiler de görünmektedir ki, günümüzde onu isteyen grup istediği tarafa doğru çekebilmektedir. Çünkü onda bazan isyancı bir ruh, bazan da toplumun sosyal konulanna rahatlıkla eğilen ve onlan acımasızca tenkid edebilen yanlannın da bulunması, dini bilgisini de bu sahada rahatlıkla kullandığım görülmektedir. Bu dini bilgiler çerçevesinde bir yandan itikadı, ibadî, diğer yandan da tasavvufî konulan rahatlıkla eserlerinde isleyebilmesi dikkat çekicidir.
Bu ikilemeler arasında kalan Pir Sultan 'ı biz burada biraz daha net olarak anlayabilmemiz için bizzat onun eserlerinden hareketle, itikadî ve ibadete müteallik yönlerim vererek onu bu tür karmaşalardan kurtararak, net bir Pir Sultan Abdal misyonunu ortaya koymaya çalışacağız. Bu cümleden olarak Onun eserlerinde bulunan dini kavramları,454 itikad ve ibadet kavramları değişik bir şekilde, ama zaman zaman da îsîami ölçüler içinde verilmiştir.455
; Pir Sultan, Allah'a. Hakk diye hitap ettiği zamanlarda da samimî ve i-nanmış bir mümin tavn sergiler:
Mümin olan neresinden bellidir Hakk'ı söyler nef esinden bellidir
(86,9-5) O, bazı manzumelerinde Allah'ın adım oldukça coşkulu bir şekilde anar:
Pir Sultan'ım Allah Allah diyelim
<5< Pir Sultan Abdal'a ait örnek olarak verilen şiirler için bak: Cahit Öztelli, Bütün Şiirleriyle Pir Sultan Abdal, 7. baskı. İstanbul 1989. (Burada örneklerin altında üç rakam bulunmaktadır. Bunlardan birinci rakam sayfa'yı, iirin'ı rakam manzume'nın numarayım, üçüncü rakam da şiirin kaçıncı kıt'a oldu-ğunu göstermektedir.
411
Gelin, nikahım elden koyalım Takdir böyle imiş biz ne diyelim Beklerim yolların gel efendim gel
(65, 20-6)
Geldi Kazova' sin duman bürüdü
Kara kafirlerin yağı eridi
Allah Allah deyüp Kırklar yürüdü
(71, 27-5)
Allah'ı, Kadir sıfatıyla hatırladığı zamanlarda seksiz ve şüphesiz İlahî kudretin koruyuculuğunu üstünde bir çadır gibi tasavvur eder.
Kadir'sin Allah'ım sen de Kadir 'sin Üstümüzde dört direkli çadırsın
(313. 241-3)
mısralarında Allah'ı sıkça Hakk diye anar, bazen Ya ilahî! diye seslenerek yardım ister.
Pir Sultan Abdal'un çekerim çoktan Ya îlahi bizi karlar tutsaktan Bu derdin dermanın isterim Hak' tan Halka halim arzeylesem çare ne
(245,165-5)
Dünyadaki sıkıntılardan bunaldığı zamanlarda "Bari Huda" sına sığınır ve Allah'ı vekil edinir.
Pir Sultan, bazı mısralarında Allah'ın yarattığı kulun kısmetim, ta ezelden verdiğim samimi bir şekilde terennüm eder.
Huda halk eyledi bu can ü teni Ya nice beslemez gidince beni Ta ezelden vemiş kısmetim gani Bu fani dünyaya gelmezden evvel
(273, 195-3)
Muhannettir yalan dünya kayırun Sol Gani Settar'Ar açlar doyuran
(307, 234-4)
Şair, Allah'ı bazen Sultan diye anar ve bu mısraları ile sabır ve şükrünü dile getirir:
Sabredelim gönül ne gelir elden Sabırlı kulunu sevmez mi Sultan Yusuf'u kurtardı kuyudan çölden Biri sabır, biri şükür biri dua
412
Allah sevgisini zaman zaman da adım anmadan dile getirir:
Ben de şu dünyada üç güzel sevdim Birisi kalbimde durana benzer Birisi Muhammed birisi Ali Şu garip halimden bilene benzer
(223, 144-1)
Onun bu manzumeleri yalnızca Allah'ı zikretmek maksadı ile söylenmiş intibaını vermektedir:
Ol benim Şahım';
Görmeye kim gider Zevk ile sefasını Sürmeye kim gider La ilah, la ilah La ilah, la ilah Allah Hu, Hu Allah Allah Hu, hu Allah
(247. 168-1)
Görüldüğü gibi Pir Sultan Abdal'ın şiirierinde Allah'ı amşı, tam bir mü'mine uygun şekildedir. Bir kısım şiirlerde rastladığımız bu ifadelere ters düşen mısraları ise ayn bir şekilde değerlendirmek gerekir.
Peygamberler: Pir Sultan Abdal'ın şiirierinde Peygamberlere iman ve onların kıssalanna dair telmihler de oldukça önemli sayılabilecek bir yekun tutar. Başta Hz. Muhanuned olmak üzere bir çok peygamberin adım sıkça anar. Bunları anışta. Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal'dan farkı yoktur. Aslında bilindiği gibi, Dint-Tosavvufî Türk Edebiyatındu bütün peygamberlerin kıssalanna hemen hemen her şairin yaklaşımı aynıdır. Ancak bir Bektaşi-Alevi şairi olan Pir Sultan Abdal da Hz. Muhammed'den sonra adı en çok anılan peygamberler; Hz. Adem, Hz. Hızır, Hz. ibrahim, Hz. İsmail, Hz. Süleyman, Hz. Nuh. Hz. îdris, Hz. D&vud, Hz. Eyyüb, Hz. Yusuf, Hz. Yunus, Hz. Musa ve Hz- İsa'dır. Pir Sultan Abdal, peygamberleri Resul, Nebi vb. isimleri ile anmaktadır. Bir dörtlüğünde peygamberlerin sayışım 366 olarak vermektedir.
Yaratmıştır insan ile hayvanı insanda emanet koydu bu canı Üç yüz altmış altı peygamber hanı Bizi kor mu ya onları alanlar
(315, 234-2)
Pir Sultan Abdal'ın şiirierinde en çok Hz. Muhammed'in ismi geçmektedir.
413
Hz. Muhammed: Pir Sultan Abdal, şürlerinde Hz. Peygemberi, Mu-hammed, Muhammed Mustafa ve Ahmed isimleri ile zikrediyor.
Ak gül Muhammed'i'n alnı telinden Kerem Muhammed 'den mürvet AK'den
(195, 116-5)
tmam-ı Mi'dir, ayn-ı beka'dır Pir elinden zehir içsem şifadır Yardımcımız Muhammed Mustafa'dır Hüseynî 'yim, Mevi'yim ne dersin
(188, 109-2)
Cebarail, Ahmed önünce yürüdü Mürşide teslim ol yolda kalırsın
(158, 80-1)
Pir Sultan Abdal, Allah'ın Hz. Muhammed'ı kendi nürundan yarattığını, kendisinin Muhammed dininden olduğunu ve Muhammed'in peygamber olduğuna inandığım açıkça söyler.
Hak yarattı Muhammedi NOr'dan insan olan gelir nüra çevrilir
(165,88-1)
Muhammed dini'dir bizim dim'miz Cibril-i emin'dir hem rehberiniz
(111, 34-4)
Allah bir Muhammed Hakk'Ar
Rehberim kemendi taktı Çekti Pîr'e teslim etti Firdevs-i ala içinde
(241, 162-2)
Peygamberin yüzünda ''üç "ben"i bulunduğunu, bunların da üç kavramı karşıladığım ifade eden şair; sabır, şükür ve dua'ya ne kadar önem verdiği-ni de böylece ortaya koyar.
Muhammed'in üç ben'ı varyüzünde Biri sabır, biri şükür, biri dua Kudretten yanar anın çırağı Biri sabır, biri şükür, biri dua
414
Hz. Muhammed'in izinde olmamak Kör Seylan'ın sözüne uymaktır:
Uymasın kör şeytanın sözüne Don gidelim Muhammed'm izine
(309, 236-2) Hz. Muhammed'i, iki cihan fahri sıfatıyla da sıkça terennüm eder:
Bağdat'ın yaylasın bile yayladı indi aşkın deryasını boyladı İki cihan fahri dua eyledi Allah Allah deyip duran kim idi
(257, 177-2)
Şeytan benlikle dergahtan azdı Aşık maşukunu aradı gezdi İki cihan fahri bir engür ezdi Fakr-ı fahri olmayan meyi neylersin
(299, 224-3)
Pir Sultan' a göre şeriat yolunu Hz. Muhammed; tarikat yolunu da Hz.
Ali açmıştır. Şürlerinde bu yorumu sıkça tekrar eder.
Şeriat yolunu Muhammed açtı Tarikat menzilim Ali seçti
(15, 18-5)
Rehberim Muhammed, buldum yolumu Mürşidim Aü'dir, bildim Şah'ımı
(240, 61-2)
PIT Sultan, bazı manzumelerde Yunus gibi, yalnız Dîdar aşığı olduğunu söylerken kemalini hulk-ı Muhammed'den aldığım ifade eder:
İstemem Cennet'!', göster dîdĞr'ı Hulk-ı Muhammed'den almış kemali Okur secdeye inmeden dua'yı Aşıklar dîdar 'a tutmuş yönleri
(252,172-5)
Şairin bütün şiirlerinde genellikle Hz. Muhammed, Ali ile birlikte ve saygı ile anılır:
Hey erenler benim meyil verdiğim Bir ismi Muhammed, bir ismi Ali Adına sanma kurban olduğum Bir ismi Muhammed, bir ismi Ali
415
Ali ile Muhammed kurdu bu yolu Mümine saçıldı tarikat gül'ü Bir ulu dergahtır sürelim demi Ali ile Muhammed'in aşkına
(81, 4-3)
Pir Sultan'ım der, yol uludur deyu Cümlemiz hakikat kuludur deyu Muhammed çağırır Mi* dür deyu Çağıralım gaziler imam aşkına
Hz. Muhammed ve Hz. Ali bazen benzetmeler yoluyla da bir arada kullanılır
Ay Ali 'dir. Gün Muhammed
Üç yüz altmış altı sünnet
(82, 5-3)
Pir Sultan Abdal, kendisine RaHzî diyenlerin karşısında Hz. Muham-med'e olan bağlılığım ifade eder:
Yuf etti erenler, ey münkir size iftira ettiniz sizler de bize Muhammed sizleri taş ile eze Rafizî mi dersin söyle, bakalım
(202, 122-4)
tiz. Muhammed bazen de diğer peygamberlerle birlikte zikredilir: Bu cümleden olarak; Hz. Muhammed - Hz. Musa;
Musa asa'sını ejderha kılan Yezit leşlerine korkular saçan Muhammed aşkına zülfikar çalan Kamu müminlere iman olan Şah
(84, 7-2)
Ben de bitmem bu nasıl sevdadır Heman çekticeğim kuru kavgadır Nebi Medine'de, Musa Turadadır Muhammed'in nuru kimdedir aşık
(272, 193-3)
Hz. Muhammed - Hz. ibrahim
Kudretten yanar sem'a ışığı Mevlam Hak diyenin üğrür beşiği Din serveri Muhammed'in eşiği Halil'e yapılan şan özlerim.
416
HalU Ka'be'yi yapınca İslam dmi'ne tapınca Gökten Muhammed kopunca Nur aleme dolu geldi
(256. 176-4)
Halil Kabe yaptı oldu ya delil Vardı varan, varmayan kaldı melil Muhammed'e rehber oldu Cebrail Yine bir mürşide varmadan olmaz
(173, 96-4)
Kitaplar: Pir Sultan Abdal, Semavî kitaptan, indikleri peygamberlerle birlikte sık sık dile getirir. Hakk'ın emri ile inen kitapları biraz da şahsî ina-nışlanna göre değerlendirir;
Pir Sultan Abdal'un ağladı güldü Kabe-i Şeriften bir nida geldi Hakk'ın emri ile dört Kitap indi Okuyan Muhammed, yazan Ali'A'r
(109, 32-7)
Şu dörtlükte Semavî kitapları ve kitap inen peygamberler ile birlikte görmekteyiz;
Gökten indi derler idi isa 'ya Zebur'u Davud'a, Tevrat Müsa'ya Üçüncüde incil indi ts&'ya Dördüncü Resul'e Furkan, dediler
(405, 332-3)
Pir Sultan, dört kitaba çok önem verir ve onların dilinden okuduğunu söyler;
Bir kuş gördüm ayakları çizmeli Seyyah olup şu alemi geyneli Dört kitabın her ismini yazmalı Onu bilen bu cihanı farkeder
(312, 240-2)
Bir kalem var yazı tutmaz elimden Okumuşum dört kitabın dilinden
Dostları ilə paylaş: |