TüRKİYE'Nİn katilim yöNÜnde ilerlemesi Üzerine 2001 DÜzenli raporu



Yüklə 131,72 Kb.
səhifə2/4
tarix12.01.2019
ölçüsü131,72 Kb.
#95916
1   2   3   4

Parlamento Uzlaşma Komitesi'nin çalışmalarından hareketle ve partiler arasında güçlü bir uzlaşma temelinde, MBUP'nin kabul edilmesinden sonra, anayasal reform süreci başlatıldı. 1982 Anayasası'nda, düşünce ve ifade özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, sivil otoritenin güçlendirilmesi, örgütlenme özgürlüğü ve kadın-erkek eşitliği gibi konularda yeni hükümler getiren otuz dört madde değişikliğinden oluşan paket, 3 Ekim 2001 tarihinde kabul edildi. Bu değişiklikler arasında kimileri, Kopenhag siyasal kriterleriyle, Katılım Ortaklığı ve MBUP ile, bağlantılıdır.

Türk hükümeti, anayasa değişikliklerini hayata geçirmek için yeni mevzuat tasarılarına son şeklini vermektedir. Bu reformlara ve onların içermelerine ilişkin bir ön analiz bu raporda verilmiştir.

Aşağıda medenî ve siyasî haklar kapsamında tartışılan cezaevi reformu, Aralık ayında cezaevlerinde meydana gelen şiddetli olaylar sonrasında ve 40 kadar ölüme yol açmış olan açlık grevlerinin sürmesi nedeniyle, raporlama döneminde önemli bir konu olmuştur.

Siyasal düzeyde, Haziran ayında Anayasa Mahkemesi tarafından Fazilet Partisi'nin kapatılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin sorunları ortaya koydu ve parti kuruluşlarında değişimlere yol açtı. Kimi bakanların değişmesine karşın, koalisyon hükümeti devam etmiş, ekonomik ve siyasal reformlar üzerinde uzlaşmaya varmıştır.

Türk hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik çabalarına destek ifade etti. Fakat bu destek beyanları, henüz süreçte ilerleme sonucunu vermiş değildir. Hattâ, hükümet, Kıbrıs Türk toplumu liderinin geçen yıl sürmekte olan dolaylı görüşmelerden çekilme kararı alması ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından Eylül 2001'de New York'ta görüşmelere katılma yönünde yapılan bir daveti geri çevirmesi için anlayış ve destek ifade etti.

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili kararlara Türkiye'nin katılımı, çözülmemiş bir konu olarak kaldı. AB, halen AGSP'yi uygulamaya koymak için ilave adımlar atmaktadır. NATO olanaklarını ve yeteneklerini kullanarak AB öncülüğünde yapılacak operasyonların niteliği ve işlevleri ile ilgili konular üzerinde, AB-NATO bağlamında olduğu gibi, AB ile (Türkiye dahil) AB üyesi olmayan altı Avrupalı NATO üyesi arasında da çeşitli toplantılar yapıldı. AB öncülüğündeki operasyonlara ilişkin kararlara katılma usulleri konusunun çözülmesinde Türkiye'nin daha açık olması gerekir.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler gelişmeye devam etmiş olup, iki ülkenin temsilcileri arasında yapılan çeşitli toplantılarda bir takım ortak girişimler karara bağlanmıştır.

Türkiye, 11 Eylül 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nde meydana gelen saldırılar sonrasında terörizme karşı mücadeleye tam destek vermiş ve yetkililer, askerî olanaklar sunmayı taahhüt etmişlerdir. 21 Eylül 2001'de yapılan Olağanüstü AB Konseyi'nin kararlarını onaylayan ilk aday ülkelerden biri Türkiye olmuştur.

1.1. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü

Parlamento

3 Ekim 2001 tarihinde, Türk Parlamentosu, kendi içindeki Uzlaşma Komisyonu tarafından hazırlanmış olan 34 maddelik bir anayasa değişikliği paketini kabul etti. Bu değişikliklerin bir bölümü, Türkiye'nin Katılım Ortaklığı önceliklerinden kimilerini yerine getirmek için zemini hazırlamaya yönelik olup, aşağıda ilgili başlıklar altında değerlendirilmiştir. Parlamento, hızlı ve etkili bir biçimde çalıştı ve değişikliklerin çoğu için bütün partilerin geniş desteği vardı. Ancak, sürecin sonunda, parlamenter dokunulmazlığını sınırlayan bir değişiklik önergesinin reddedilmesi, kamuoyunda eleştiri konusu oldu.

Daha önce, 2001 baharında, Türk Parlamentosu, özellikle ekonomik ve malî bunalımlara yanıt olarak, bir dizi yeni yasa çıkarmak üzere hızla hareket etti. Bu yasalar, Türkiye'nin ivedi ekonomik programının gerekli kıldığı ve MBUP'nin öngördüğü kimi reformları başlatmış oldu.

Ekim 2000 ve Haziran 2001 arasında, toplam 117 yeni yasa kabul edildi. Aynı dönemde, Parlamento kendi içtüzüğünü basitleştirdi ve AB bütünleşmesi için bir Parlamento Komisyonu kurulmasını tartıştı.

22 Haziran 2001'de, Anayasa Mahkemesi, laikliğe aykırı faaliyetler gerekçesiyle, ana muhalefet partisi konumunda olan Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar verdi. Bu karar, iki yeni siyasal partinin - Saadet Partisi ve AK (Adalet ve Kalkınma) Partisi - kurulmasına yol açtı. Yeni yasama döneminin başında, Ekim 2001'de, Türk parlamentosunda 6 parti temsil edilmekteydi.

Yürütme

Şimdiki üç partili koalisyon hükümeti, 2 yıldan uzun bir süredir görev yapmaktadır. Bir kaç gensoru önergesini ve kendi içinde yaşanan kimi gerilimleri aşabilmiştir.



Cumhurbaşkanı, esas olarak Anayasa ile uyumlu olmadıkları gerekçesiyle, dört yasa ve iki kararnameyi veto etti. Yapılan bir anayasa değişikliği, bu veto hakkını tadil etmiştir; bundan böyle Cumhurbaşkanı bir yasanın tamamını veya bir kısmını veto edebilecektir.

AB Genel Sekreterliği, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın sorumluluğuna verilmiş olup bir yıldan beri işlemektedir. 19 Mart 2001 tarihli bir kararnameyle, Türkiye'nin MBUP'sini uygulama, eşgüdümleme ve izleme görevi AB Genel Sekreterliği'ne verildi. Bu kararnameye göre, kamu kurum ve kuruluşları, MBUP kapsamında sorumluluklarını yerine getirmek için idarî düzenlemeler yapmakla yükümlüdürler. Ayrıca, kendi karar alma süreçlerinde AB boyutuna yer vereceklerdir. AB mevzuatının aktarılmasını ve uygulanmasını eşgüdümlemek için dokuz bakanlıklar arası alt-komite kurulmuştur. Kimi bakanlıklar, AB'ye katılım öncesi süreçle ilgili görevler yapmak üzere yeniden yapılandırılmıştır. Örnek olarak, Adalet Bakanlığı 15 Mayıs 2001 tarihli bir yasayla yeniden örgütlendirilmiştir.

Raporlama döneminde, ordu üzerinde sivil kontrolün artmasına ilişkin pek az işaret olmuştur (bkz. ayrıca Millî Güvenlik Kurulu başlığı altındaki bölüm).

Yargı sistemi

Yargı sisteminde bir dizi değişiklik olmuştur:


  • 15 Mayıs 2001'de yeni bir yargısal işlev olarak ceza infaz hakimlikleri kuran bir yasa kabul edildi. Bu hakimler, tutuklu ve hükümlüler tarafından kendi haklarıyla ilgili olarak yapılan şikayetleri incelemekle sorumlu olacaklardır. Ülkedeki ceza mahkemeleri içinde yer almak üzere 140 ceza infaz hakimi atanması için düzenlemeler yapılmıştır.

  • Yargı sisteminde, fikrî mülkiyet haklarına ilişkin konularda uzmanlaşmış 12 daire kuruldu (26 Mart 2001 tarihinde kabul edilen yasa).

  • Ankara, İzmir ve İstanbul mahkemelerinde, tüketicinin korunmasıyla ilgilenen yargı birimleri oluşturuldu (25 Aralık 2000 tarihli yasa).

Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak 1999 yılında kabul edilen anayasa ve yasa değişiklikleri yürürlüğe girmiştir.

Bu değişikliklerin bir sonucu olarak, şimdi Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin bütün üyeleri, sivil yargıdan atanmaktadır. Ancak, bu mahkemelerde adil yargılamayı sağlamak için çözülmesi gereken, örneğin avukatlara erişim ve bu mahkemelerin sivillere yönelik yetkisi gibi konularda, bir takım sorunlar devam etmektedir.

Askerî mahkemeler ile ilgili olarak, geçen yıl boyunca, ifade özgürlüğünün suistimal edilmesi iddialarıyla, 38 sivil vatandaşı içeren 22 dava askerî mahkemelerce görülmüştür.

Çocuk mahkemeleriyle ilgili olarak, bu mahkemelerin yapısı ve yetkisi bakımından hâlâ bir sorun vardır. Sayıları çok sınırlı olduğundan, davalar uzun sürmekte ve bir yığılma ortaya çıkmaktadır. Ancak, genç suçlulara ilişkin yasal hükümlerin ve yaptırımların tadil edilmesine yönelik önemli bir yeni proje başlatılmıştır.

Uygulamada yargının bağımsızlığı konusunda devam eden bir kaygı vardır. Örneğin yolsuzluk davalarında, özellikle devlet memurlarının yargılanması ile ilgili olarak, hakimler ve savcılar üzerinde baskı uygulanmıştır. Atamalar ve yükseltmelerden sorumlu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na Adalet Bakanı'nın başkanlık etmesi, yargı ve yürütme arasındaki güçler ayrılığına gölge düşürmektedir.

Ceza Kanunu ve Ceza Usul Kanunu ile ilgili değişiklik tasarıları üzerinde içsel danışmalar sürmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları ile ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı bulunan mahkumiyetlerin sonuçlarını telafi etmek için Türkiye'nin mevzuatında düzenleme yapılması gereklidir. Bu konu, 23 Temmuz 2001'de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen 106 sayılı Ara Karar'da vurgulanmıştır. Ceza Usul Kanunu çerçevesinde, iptal edilen davaları yeniden açma veya Sözleşme ihlallerini düzeltmek amacıyla başka herhangi bir eylemde bulunma imkânı hâlâ yoktur. Mahkumiyet sonucunda kısıtlanan medenî ve siyasî hakların iadesini, davaların yeniden açılmasını ve ceza kayıtlarının silinmesini sağlamak için başka düzenlemeler gereklidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 17 Temmuz 2001 tarihli kararı3, adil yargılama yokluğunun nasıl telafi edilebileceği konusunu aydınlatmaktadır. Anayasa'nın 36ncı maddesinde yapılan değişiklik, adil yargılama hakkını açıklığa kavuşturmuş ve cezaî, hukukî ve idarî usulsüzlük konusunda kanunlarda yapılması gereken değişikliklerin yolunu açmıştır. Ayrıca, AİHM kararlarının dolaysız geçerliliği sorunu da devam etmektedir. (Anayasal reform paketi, bu konulardan hiç birine yönelik herhangi bir düzenleme getirmedi.)

Kamulaştırma davalarında, tazminatın gecikmesi durumunda ödenen yasal faiz oranlarının yükseltilmesine ilişkin 1998'de kabul edilen yasanın uygulamaya konulması, olumlu bir gelişmedir. Bu konu, 18 Eylül 2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin çeşitli kararlarının odağında olmuştur. Söz konusu yasa, faiz oranlarını enflasyona bağlamak üzere hazırlanmıştır. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymasını hızlandırmak için başka önemli tedbirler de alınmalıdır.

Yargının işleyişi konusunda, hakimler, savcılar ve yargı personeline yönelik çok sayıda kurs düzenlenmiştir. Verilen eğitim kapsamında, AT hukuku ve insan hakları, yabancı dil kursları, Avrupa ile ilgili konular ve ayrıca uluslararası işbirliği ve adlî tıp üzerinde yoğunlaşan seminerler vardır. Halen, eğitim kurslarının çoğu, Hakimler ve Savcılar Eğitim Merkezi tarafından düzenlenmektedir, fakat başka bazı girişimler de olmuştur: örneğin, hakimleri AT hukuku alanında eğitmek için bir Yunan-Türk işbirliği girişimi. Türk Anayasa Mahkemesi'nin onaltı üyesi, Eylül 2001'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni ziyaret ettiler.

Özet olarak, kimileri daha önceki düzenli raporlarda bildirilen bir dizi girişim, yargı sistemini yeniden düzenlemeye ve etkinliğini arttırmaya başlamıştır. Türkiye'nin cezaevi reformunda, ceza infaz hakimliğinin kurulması yoluyla yargıya bir rol verilmiştir. Yargının yürütmeden bağımsızlığını garantilemek, devlet güvenlik mahkemeleri ve askerî mahkemeler sisteminde daha fazla reform yapmak ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlalleri için telafi imkânını getirmek ihtiyacı sürmektedir. Yargı personelini ve güvenlik güçlerini insan hakları konularında bilinçlendirmek için bir takım girişimler başlatılmıştır, fakat bunların pratik etkisini değerlendirmek için henüz çok erkendir.

Yolsuzluğa karşı tedbirler

Cumhurbaşkanı Sezer, yolsuzluğun Türkiye'yi etkileyen en ciddî sorunlardan biri olduğunu söylemiş ve yolsuzluğa karşı mücadeleye desteğini vermiştir.

Türk hükümetinin Nisan 2001 tarihli ekonomik programında yolsuzluğa karşı bazı tedbirler yer almaktadır. Bunların amacı:


  • kamu kesiminde kaynak tahsisinde saydamlığı ve hesap verme sorumluluğunu sağlamak;

  • ekonominin yönetiminde siyasal müdahaleleri önlemek;

  • iyi yönetimi ve yolsuzluğa karşı mücadeleyi güçlendirmektir.

Devlet bankalarının bağımsızlığını güçlendirmek, ihale kurallarını müktesebat ile uyumlulaştırmak ve enerji piyasasının saydam koşullarda liberalleştirilmesini sağlamak için girişimler yapılmaktadır. Özellikle enerji, bayındırlık işleri, konut yapımı ve bankacılık sektörlerinde, yüksek düzeyde yolsuzluk soruşturmaları başlatılmıştır.

Hükümet, kapsamlı bir strateji geliştirmek için, yolsuzluk konusunda yüksek düzeyli bir yönlendirme komitesi kurmuştur. 21 Eylül 2001'de, Dünya Bankası'nın desteklediği bir konferansta bir eylem planı tartışıldı.

İçişleri Bakanlığı'nın desteğiyle, bağımsız bir kurum (TESEV) tarafından, Türkiye'de yolsuzluğun kapsamını belirlemek için ülke çapında bir anket yapıldı. Yolsuzluğa katkıda bulunduğu belirlenen etkenler arasında, düzgün biçimde uygulanan bir yaptırımlar sisteminin yokluğu, hantal bir bürokrasi ve yolsuz uygulamaların geniş kabul görmesi bulunmaktadır. Ayrıca, Dünya Bankası raporunda, bürokrasideki usulsüz uygulamaların dolaysız yabancı yatırımlar önünde büyük bir engel oldukları belirtiliyordu. Rapor, kamu ihalelerinde siyasal partilere bağış istenmesi uygulamasına da dikkat çekiyordu.

Haziran 2001'de, Parlamento, yolsuzluk davalarında devlet memurlarının yargılanmasıyla ilgili yasayı tadil etti. Bu yasaya göre, savcı, yolsuzluk iddiaları üzerine dava açmak için ilgili makamdan izin isteyecekti. Cumhurbaşkanı Sezer, yolsuzluk olaylarında devlet memurlarının dokunulmazlığını arttıracağı gerekçesiyle bu yasayı veto etti. Parlamento, bu tür olaylarda parlamenter dokunulmazlığını sınırlayan anayasa değişikliği önerisini reddetti.

27 Eylül 2001'de, Türkiye, Suç Yoluyla Elde Edilen Kazançların Aklanması, Aranması, Tutulması ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni ve yine Avrupa Konseyi'nin Yolsuzluk Hakkında Medenî Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmeleri'ni imzaladı. Türkiye, uluslararası ticarî işlemlerde rüşvet hakkında OECD Çalışma Grubu tarafından yolsuzluğa karşı alınan tedbirlerin izlenmesine de katılmaktadır.

Millî Güvenlik Kurulu

Anayasa reform paketi kapsamında, Millî Güvenlik Kurulu'nun işlevi ve bileşimine dair 118inci madde hükmü tadil edilmiştir. MGK'nin sivil üyelerinin sayısı, beşten dokuza çıkarılmıştır. Askerî temsilcilerin sayısı ise beşte kalmıştır. Ayrıca, yeni metin, bu organın istişarî niteliğini vurgulamakta, işlevinin tavsiye vermekle sınırlı olduğunu belirlemektedir. Hükümet, artık, bu tavsiyeleri "öncelikle dikkate almak" yerine, onları "değerlendirmek" ile yükümlüdür. Bu anayasal değişikliğin ordu üzerindeki sivil denetimi ne ölçüde arttıracağını izlemek gerekecektir.

Son düzenli rapordan bu yana, Millî Güvenlik Kurulu, çeşitli devlet işleri ve politikaları hakkında, örneğin MBUP, Kıbrıs konusu, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, laikliğe karşı faaliyetler ile mücadele etmeye yönelik tedbirler, temel öğretimde zorunlu yaş sınırının yükseltilmesi, çeşitli illerde olağanüstü hâl, devlet şirketlerinin (örneğin Türk Telekom) özelleştirilmesi, son toplumsal ve ekonomik gelişmeler ve anayasal reform paketi konularında görüşlerini bildirmiştir. MGK, "sosyal huzursuzluk" riskine karşı da uyarıda bulunmuştur.

Millî Güvenlik Kurulu tarafından tasarlanan Güneydoğu için eylem planı, açıkça ilan edilmiş değildir fakat sivil makamlarca uygulanmaktadır.

TV ve radyo için yasal çerçeveyi tadil eden ve Haziran 2001'de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrilen yasa, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na Millî Güvenlik Kurulu'nun bir temsilcisinin atanmasını öngörüyordu. Şimdi bu yasa yeniden hazırlanmaktadır. Yasanın yeni şeklinin Avrupa standartlarına uygun olması önemlidir.

1.2. İnsan hakları ve azınlıkların korunması

Son anayasa değişiklikleri, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvencelerin güçlendirilmesi ve ölüm cezasının sınırlandırılması yönünde anlamlı bir adımdır.

İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme ve barışçıl toplantı özgürlüğü, anayasa değişikliklerinde ele alınan temel özgürlükler arasındadır. 13üncü ve 14üncü maddelerde, bir takım kısıtlamalar kaldırılmış, böylece temel hak ve özgürlükleri sınırlama gerekçeleri daraltılmıştır. Ölçülülük ilkesi getirilmiştir: korunan haklarda herhangi bir sınırlama ölçülü olmalıdır.4

Temel özgürlüklerin kullanımı üzerindeki bazı sınırlamalar devam etmektedir.

Temel özgürlüklerin kullanılmasında gerçek bir iyileşmeden Türkiye'deki bireylerin pratikte ne ölçüde yararlanacakları, uygulayıcı mevzuatın ayrıntılarına ve yasanın pratikteki uygulamasına bağlı olacaktır. Genel bir ölçülülük ilkesinin kabul edilmiş olması ve reformun belirtilen genel amacının insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygıyı etkili biçimde önplana getirmesi umut vericidir.

Özellikle ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak, anayasa değişikliklerini uygulamaya koymayı amaçlayan mevzuat değişikliği tekliflerine hükümetçe son şekli verilmektedir. Bunlar arasında, Ceza Kanunu'nun 159uncu ve 312nci maddelerinin ve Terörle Mücadele Kanunu'nun 7nci ve 8inci maddelerinin değiştirilmesine yönelik teklifler vardır.

Türkiye'nin çeşitli uluslararası insan hakları sözleşmeleri bakımından konumuyla ilgili olarak, Türkiye, kamu makamlarınca ayrımcılığın genel olarak yasaklanması hakkında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) ek 12 numaralı Protokol'u imzaladı.

Son düzenli rapordan bu yana, Irk Ayrımcılığının Bütün Biçimlerinin Kaldırılması Hakkında BM Sözleşmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüğü, Medenî ve Siyasî Haklar Üzerine BM Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Üzerine BM Uluslararası Sözleşmesi gibi başka bazı önemli insan hakları belgelerine katılım açısından ilerleme olmamıştır.

Ölüm cezasının kaldırılması hakkında AİHS'ye ek 6 numaralı Protokol ile ilgili olarak, anayasa değişikliği ve Ceza Kanunu'nda öngörülen reform ışığında, Türkiye'nin bunu imzalayıp onaylamasının mümkün olup olmayacağı henüz belli değildir. Türkiye'nin, Ulusal Azınlıkların Korunması Hakkında Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi'ni imzalamamış olduğu da kaydedilmelidir.

Son düzenli rapordan bu yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin 127 davada AİHS hükümlerine ihlal ettiğini belirlemiştir(ancak, Büyük Daire'ye temyiz imkanı olduğundan, bu kararlardan 43 tanesi henüz kesinleşmemiştir). Bu davalar, ifade özgürlüğü, güvenlik güçlerince kötü muamele ve gözaltı süresinin uzunluğu gibi çok çeşitli Sözleşme ihlalleriyle ilgilidir. Türkiye, bu davaların 53'ünü dostane anlaşma yoluyla çözüme bağlamıştır.

10 Mayıs 2001 tarihli bir kararında5, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'yi Kıbrıs'ın kuzey kesiminde insan hakları ihlalleri nedeniyle Sözleşme'nin ondört maddesine aykırı hareket etmekten sorumlu buldu. Mahkeme, ayrıca şu sonuca vardı: "Sözleşme'nin eski 26ncı maddesi (şimdiki 35/1 sayılı madde) açısından, KKTC'de mevcut hak arama yolları, davalı devletin yurtiçi hak arama yolları olarak görülebilir ve bunların etkinliği sorunu, ortaya çıktığı özel koşullar içinde incelenmelidir."

17 Mayıs 2001 tarihli daha sonraki bir kararda6, Türkiye, gözaltında bulunan bir kişinin ölümüyle ilgili bir davada Avrupa Sözleşmesi'nin 2, 5 ve 13 sayılı maddelerini ihlal etmekten sorumlu bulundu.

18 Eylül 2001'de verilen çeşitli kararlarda7, Türkiye, kamulaştırma ile ilgili 34 davada Sözleşme'ye ek 1 numaralı Protokol'un 1inci maddesini ihlal etmekten sorumlu bulundu. Ödenen tazminatlar, kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında enflasyondaki gerçek artışı yansıtmıyordu.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 26 Haziran 2001'de kabul edilen 80 sayılı üçüncü Ara Karar'da, Türkiye, Loizidou davasında verilen 28 Temmuz 1998 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamadığı için kınandı.

28 Haziran 2001'de, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, Türkiye ile ilgili olarak izleme prosedürüne devam edilmesi hakkında bir karar kabul etti. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nin "Üye Devletlerce Yükümlülük ve Taahhütlerin Yerine Getirilmesi Komitesi" tarafından Türkiye'ye yapılan (26-30 Mart 2000 ve 23-26 Mayıs 2001) iki ziyaret hakkında bir rapor yayımlandı.

İnsan haklarının korunması ile ilgili olarak, Türkiye yeni bir yapılanma oluşturdu (5 Ekim 2000 tarihli yasa): İnsan Hakları Başkanlığı, İnsan Hakları Yüksek Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulları ve Araştırma Kurulları. İnsan Hakları Başkanlığı'nın kurulma amacı, insan hakları alanındaki mevzuatın uygulanmasını izlemektir.

İnsan Hakları Yüksek Kurulu, Türkiye'de insan haklarının korunmasını geliştirmeye ve güçlendirmeye yönelik tekliflerde bulunmaktan sorumlu olan, bakanlıklar arası bir komitedir.

İnsan Hakları Danışma Kurulu, hükümet ve sivil toplum kuruluşları arasında görüş alışverişi için kalıcı bir forum olarak hizmet etmek üzere tasarlanmıştır. Araştırma Kurulları ise, iddia edilen insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak mahallinde araştırmalar yapmakla görevli olacaktır.

Bu Kurullar'ın işleyişine ilişkin esaslar, bir yönetmelikte ortaya konulmuştur (21 Ağustos 2001 tarihli Resmî Gazete). Hükümet, bu kurulların tam olarak işlemesinin önemini vurgulamış ve "İnsan Hakları Kurulları'nın faaliyetlerine ilişkin üç aylık raporların, kurulların görüş ve önerileriyle birlikte, İnsan Hakları Yüksek Kurulu'na gönderilmeye devam edilmesini" istemiştir (İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanı'nın 26 Eylül 2001 tarihli genelgesi).

Bu organların etkisini değerlendirmek için daha ayrıntılı bilgilere ihtiyaç vardır.

Güvenlik güçlerinin insan hakları konusunda eğitilmesiyle ilgili ihtiyaçlar, polis eğitimine ilişkin 25 Nisan 2001 tarihli yasada belirlenmiştir. Bu yasa çerçevesinde, Polis Akademileri, polis memurlarına insan hakları konularında 2 yıl süreyle eğitim verecektir. Ayrıca, gözaltına alınan kişilerin tutulma şartlarını iyileştirmek amacıyla, Ağustos 2001'de, Ankara'daki polis karakollarında bazı projeler başlatılmıştır. Türk hükümeti tarafından sağlanan resmî verilere göre, 2000-2001 akademik yılının sonuna kadar 26.780 güvenlik görevlisi insan hakları alanında eğitilmiş olacaktır.

Medenî ve siyasî haklar

Bir dizi anayasal, yasal ve yönetimsel değişikliğe karşın, Türkiye'de bireyler açısından fiilî insan hakları durumu iyileşmeye muhtaçtır.

Anayasa'nın değiştirilen 38inci maddesi, ölüm cezasını, terörizm suçlarıyla ve savaş zamanıyla veya yakın savaş tehlikesi durumlarıyla sınırlamaktadır. Terörizm suçlarına ait istisna, (herhangi bir çekinceye izin vermeyen) AİHS'ye ek 6 sayılı Protokol ile uyumlu değildir. Savaş suçlarıyla ilgili istisna ise, 6 sayılı Protokol kapsamında caizdir. Değiştirilen bu maddeyi yürürlüğe koymak için Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılması gerekecektir. Bu yapıldığında, Türkiye'nin AİHS'ye ek 6 numaralı Protokol'u imzalamak ve onaylamak durumunda olup olmadığını değerlendirmek mümkün olacaktır.

Raporlama dönemi boyunca, mahkemeler, Terörle Mücadele Kanunu temelinde ölüm cezaları vermeye devam ettiler. 2000 yılında 17 kişi, Ocak-Ağustos 2001 döneminde ise 10 kişi, idam cezasına mahkum edildi. Ancak, ölüm cezalarının infazı konusunda 1984'ten beri devam etmekte olan fiilî moratoryum sürdürülmüştür. Abdullah Öcalan davasıyla ilgili olarak, Türk makamları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davanın tamamlanmasına kadar, idam kararının infazını ertelemeyi kabul etmişlerdir.

İşkence ve kötü muamele ile ilgili olarak, Türk hükümetinin, Avrupa Konseyi İşkence ve İnsanlık Dışı ve Küçültücü Muamele veya Cezanın Önlenmesi Komitesi'nin (İÖK) işkence ve kötü muamele konusundaki raporunu Ocak 2001'de yayımlamayı kabul etmesi, olumlu bir gelişmedir.

24 Temmuz 2001'de, şüphelilerin gözaltına alınması, tutuklanması ve sorgulanması ile ilgili olarak güvenlik güçlerinin görevlerini ve sorumluluklarını açıklığa kavuşturan bir İçişleri Bakanlığı genelgesi çıkarıldı. Bu genelge, işkenceyi ve kötü muameleyi açıkça yasaklamaktadır. İnsan hakları ihlallerine ilişkin iddiaları araştırmak amacıyla savcılar tarafından polis ve jandarma karakollarında denetimler yapılmasına başlanmıştır. 26 Eylül 2001 tarihli genelge (bkz. yukarıda), yerel makamları, insan hakları ihlallerini önlemeye yönelik çabaları yoğunlaştırmaya çağırmaktadır.

Yargılama öncesi gözaltıyla ilgili hükümler, Anayasa'nın 19uncu maddesinde yapılan değişiklik temelinde, AİHS ile daha da uyumlu hale getirilecektir. Söz konusu değişiklik ile, toplu suçlarda gözaltına alınan bir kişinin yargıç önüne çıkarılmadan önce gözaltında tutulabileceği süre dört güne indirilmiştir. Bu değişiklik, gözaltında kötü muamelenin önlenmesi açısından olumlu bir gelişmedir ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin yetkisine giren suçlar için ve olağanüstü hal kapsamındaki illerde de uygulanmalıdır.


Yüklə 131,72 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin