ÜÇÜNCÜ fasilarafat ve müzdeliFE'de telbiYE



Yüklə 0,56 Mb.
səhifə6/19
tarix27.12.2018
ölçüsü0,56 Mb.
#86768
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

181) “Husumet zamanında anlarsın."

Lafzı hadis olmamakla, ma'nası sahihdir. Allahu Teala'nın: "Onlar azabı gördükleri vakit yolu sapık olanların kim olduğunu yakında bilirsiniz" ayet-i celilesi buna işaret etmektedir.



182) “Aralarında ahmak bulunmayan bir toplum hüsrandadır."

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiği gibi, "Sefihi bulunmayan zelildir." ifadesi ile Mekhul'un sözüdür, hadis değildir.



183) “Gıda maddelerini hazine eden gazaba uğrar."

Lafzı bakımından hadis değil, fakat "Muhtekir mel'undur." rivayetine uyduğu için ma'na bakımından sahihdir.



184) “Amame ve sarık bağlamak suretiyle Yahudilere benzemeyin. Zira sarık Yahudi kisvesidir."

Suyuti, aslı olmadığını söylemiştir.



185) “Dininizin yarısını şu Humeyra (Aişe)den öğrenin."

Askalani; hadis kitaplarında böyle bir hadise rastgelmedim ve senedini bulamadım. Ancak İbn-i Esir'in "Nihaye" sinde yazılıdır. Fakat ravisini zikretmemiştir, dedi. İbn-i Kesir Hafız İmadü'd-Din de şöyle diyor: Müzeni ve Zehebi'ye bu hadisden soruldu ve onlar da bilemediler. "Firdevsi" de senedsiz veya başka bir ifade ile zikretmiştir. O ifade; "Dininizin üçte birini Humeyra'nın evinden alınız" şeklindedir. "Müsnedü'l-Firdevs" sahibi hadisi beyaza aldı. Fakat sened zikretmedi. Sehavi de aynı şekilde hadisi zikretti. Suyuti, aslını bulamadım, dedi. Hafız İmamdü'd-Din b. Kesir İbn-i Hacib'in muhtasar hadislerini çıkardığı eserinde cidden garib ve belki münker bir hadisdir, dedi. Hocamız Hafız Muzi'ye sordum. O da; bu ana kadar senedini bilmiyorum, dedi. Hocamız Zehebi, de isnadı bilinmeyen boş sözlerdendir, dedi. Lakin "El-Firdevs" de Enes rivayetinden, "Dininizin üçte birini Aişe'nin evinden alın." şeklinde rivayet etmiştir. Fakat yine isnadı yoktur. Ben de derim ki: Ma'nası sahihtir. Zira i'timada şayan olarak dinin yarısı Hazret-i Aişe'den öğrenilebilir. Ayrıca, "Ey Hümeyra', benimle konuş" diye bir rivayet daha şöhret bulunmuşsa da hadis alimlerine göre aslı yoktur.



186) “Hasmım benim hakimimdir."

Hadis değil, birisinin sözüdür.



187) “Şöhret, nam ve nişandan mahrum olmak bir nimet iken, kimse onu istemez."

Bazı selefin sözlerindendir. Evet Buhari'nin anlattığına göre, Sa'd'dan merfu olarak, "Allahu Teala, saklı kalmış müttaki kullarını sever." şeklinde bir rivayet vardır. Bunun gibi, "Tanınmamak, bilmemek huzur; şöhret ise afettir." rivayeti de bazı şeyhlerin sözüdür.



188) “Ümmetimin kadınlarının hayırlısı, yüzü güzel ve nikah parası az olanıdır."

Sehavi diyor ki: Bunu Deylemi senedsiz olarak zikretmiştir.



189) “Ticaretinizin hayırlısı bezzazlık, manifaturacılık; san'atınızını iyisi de dikiciliktir."

Iraki, isnadını bulamadım, dedi. Sahib-i Firdevs de Hazret-i Ali'den rivayet etti.



190) “İyilik yapmanın en hayırlısı acele yapılandır."

Lafzı bakımından hadis değil, fakat ma'na bakımından İbn-i Abbas'dan rivayet edilen, "İyilik etmek acele ile, yani bir an önce yerine ulaşmakla tamamlanır. Çünkü vaktinde yerine kavuşan yardım, işi kolaylaştırır." ifadesine uygundur. Bu da, "Beklemek ölümden fenadır." sözünün ma'nasıdır.



191) “İsimlerin makbulü (Abdullah) gibi kulluk ifade eden ve (Ahmet, Muhammed) gibi hamd ifade eden isimlerdir."

Suyuti; böyle bir hadise rastlamadım, dedi. Mu'cemü't-Taberani'de "Züheyrü's-Sakafi"den, "Ad taktığınız vakit "Abd" kelimesiyle isimlendirin." şeklinde rivayet etmiştir. Yine İbn-i Mes'ud'dan merfu olarak, "Allah katında isimlerin güzeli "Abd" ile başlayan isimlerdir." şeklinde rivayet etmişse de senedi zayıftır. Ebu Nuaym'in merfu sened ile rivayetinde: "Allahu Teala İzz ü Celalim hakkı için senin ismini taşıyanları Cehennem'de azab etmem." buyurduğunu rivayet etmiştir.



192) “Karga ve benzerlerinin sesi duyulduğu vakit, hayır hayır denmeli"

Bu rivayet de hadis değildir. İbnü'd-Debi'nin anlattığına göre, şu'mcuların teşe'ümüdür. Ben de derim ki: Teşe'üm değil, belki tefe'ül hayırdandır. (Hadis olmadığına göre ne olursa olsun.)



193) “Sudanlıların hayırlıları üç kimsedir. Onlar da: Nu'man, Bilal ve Resul-i Ekrem'in azadlısı Mihca'dır."

Buhari Sahih'inde Vasile el-Eska'dan merfu olarak ve bunun gibi İbn-i Rebi'de rivayet etmişlerdir. Fakat Buhari de ya musannifi veya nasihi tarafından bir hata vardır. Zira hadis Buhari'den değildir. Makaasıd'da olan hadisi de Hakim rivayet etmiştir. Menufi diyor ki: Mihce'in Resul-i Ekrem'in azadlısı yazıldığı hatadır. Belki Hazret-i Ömer'in azadlısıdır. Bedir gününde iki saf arasında serseri bir ok ile ilk şehid olan odur. Aynı zamanda Yemenlidir. Makaasıd'da merfu bir hadisde Resul-i Ekrem: "Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki buradaki siyahilerin beyazlığı Cennet'te bir senelik mesafeden görülecek (Yani onlar siyah olarak değil, beyaz olarak Cennet'e gireceklerdir.)" buyurmuştur. Buhari şerhinde Askalani de böylece tasrih etmiştir.



194) “Hayır, kıyamete kadar ümmetimin vefasındadır."

Askalani; bunu hadis olarak bilmiyorum. Fakat ma'nası sahihdir. Sehavi de; Askalani bu beyanatı ile, "Kıyamet kopuncaya kadar ümmetimden bir taife hak üzere bulunur ve hakkı korurlar." hadisine işaret etmek istemiştir, dedi.



195) “Kişiyi Allahu Teala'nın tercih ve ihtiyar etmesi, kişinin kendi kendini tercih etmesinden daha hayırlıdır. (Yani kul hakkında Allah'ın iradesi kulun bazı isteklerinden iyidir.)"

Ma'na bakımından sahih ise de lafzı bakımından aslı bilinememiştir. Ma'nası: Allahu Teala'nın, "Umulur ki, sevmediğiniz bir şey hakkınızda hayırlı olur ve sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir." mealindeki ayete uygundur. Namaz ve duadan ibaret olan istihare ve bundandır. Nitekim, "İstihare eden perişan olmadı. İstişare eden de pişman olmadı." buyuruldu ve dualarda, "Allah’ım, Sen benim hakkımda hayırlısını ihsan (nasib) et, beni kendi arzuma bırakma. " denilmiştir. İşte avam lisanında meşhur olan, "Hayır Allahu Teala'nın ihtiyar ettiğidir" sözünün aslı budur. Halbuki gerçek alimlere göre hakiki ihtiyar kuldan degil belki Allah'dandır. Nitekim ayet-i celilede; "Rabbındır ancak dilediğini halk edip ihtiyar eden. Onlar için ihiyar yoktur." buyurulmuştur. Seyyid Ebu'l-Hasen eş-Şazeli de: Bizim için ihtiyar ve dilediğini dileme yetkisi yoktur. Şayet böyle bir duruma mecbur olursan bir şey ihtiyar etmemeyi tercih et, ihtiyarını bu yönde kullan. Çünkü dilediğini halkedip dilediğini tercih Allah'a mahsustur.



196) “Bir müddet sonra olsa da zalimin evi harab olur."

Sehavi; aslını bulamadım fakat, "İşte onlar, onların evlerinde zulmettikleri için harab olmuştur." ayet-i celilesi buna şehadet eder.



197) “Evlerinde bulunduğun müddetçe onlar ile idare et."

Sehavi; bunu hadis olarak bilemiyoruz, fakat kadın hakkında, "Onunla idare et ve geçim sağla." diye varid olmuştur ki, bunu İbn-i Hibban Sahih'inde Semure'den rivayet etmiştir.



198) “Aranızda bulunan alçak kimseleri idare edin."

Bu rivayet bazı dillerde, "Malınızın üçte birini vermekle de olsa bazı kimseler ile idare edin." ziyadesiyle dolaşmaktadır. Askalani'ye sordular, fakat sükut etti.



199) “Hazret-i Aişe'ye, Cennet'in kapısını çalmağa devam et. Aişe, ne ile, diye sorunca, açlık ile, buyurdu." 

Aslı yoktur.”



200) “Resul-i Ekrem'in Cuhfe'de hamama girdiğine dair..”

Tirmizi "Şerhü'l-Minhac" da sıcak su bahsinde bunu anlattı. Nevevi Şerh-i Mühezzeb'de ciddi şekilde zayıfdır, dedi. Ebu Hacer el-Mekki Şerh-i Şemail'de, Resul-i Ekrem'in hamama girdiğine dair olan rivayetler her ne kadar Tirmizi ve diğerlerinin sözünde geçmişse bile hadis hafızlarının ittifakı ile mevzu'durlar. Çünkü Arablar memleketlerinde hamam bilmezlerdi. Ancak Resul-i Ekrem'in irtihalinden sonra hamamı öğrendiler, sözü yerinde değildir. Ortada Hafız Tirmizi'nin isbatı ve Nevevi'nin zayıfdır sözü mevcud iken buna, hafızların ittifakı ile mevzu'dur nasıl denir? Zira zayıf mevzu farkını herkes bilir. Bununla beraber aslında ispat, nefiyden mukaddemdir.



201) “Ezandan sonra okunan duadaki "yüksek derece" ilavesi de duadandır. Bu dua da vardır, denilmiştir. Fakat Sehavi, ben bu cümleye hiçbir yerde raslamadım, dedi.

202) “Dirhem mikdarı kan bulaşığı ile kılınan namaz iade edilir.”

Leali'de anlatıldığı gibi ravileri arasında yalancı Nuh bulunmaktadır.



203) “Dünya bir saat demektir, onu da ibadetle geçir."

Lafzı bakımından aslı yoksa da ma'na bakımından ayete uygundur. Bu rivayet, dünyanın yedi bin sene ömrü olduğu rivayetine aykırı düşer. Çünkü geçen günler bir saat gibidir.



204) “Dünya ahiretin ekeneğidir."

Sehavi diyor ki : Her ne kadar Gazali bunu İhya'da zirettiyse de ben aslını bulamadım. Ben de derim ki: Ma'na bakımından doğrudur. Çünkü; "Ahiret ziraetini murad edene, ziratini artırırız." mealindeki ayetten alınmıştır.



205) “Beyaz, ak horoz dostum, dostumun dostu ve düşmanımın düşmanıdır.”

Birçok rivayet yolları vardır. Hadisi İbn-i Cevzi Mevzuat'ında zikretmiştir. Askalani; bu rivayetin mevzu olduğuna dair bir delil bulamadım dedi. Sehavi de; kelimelerinin çoğunda rekaket olduğunu ve hadis revnakı bulunmadığını söyledi. Hafız Ebu Nuaym "horoz" hakkındaki bütün hadisleri bir araya topladı. Ben de, mevzu değildir, derim. Suyuti ise; hadisi İbn-i Üsame ve Ebü'ş-Şeyh Enes'den rivayet edilir. Fakat hadis münkerdir, dedi.



206) “Bir dirhem de olsa borçtan sakının. Kız çocuğu da olsa aileye dikkat edin. Keyfi olarak yolculuk ederken olsa da saile verin."

Sehavi; hadisi merfu olarak bulamadım, fakat ma'nası sahihdir, dedi. Ben de derim ki: Meşhur olan rivayet, "Yolcu da olsa dilencilik zillettir." rivayetidir. Tevfik Allah'dandır.6



207) “Toprağın temizlenmesi kuruması iledir yani pis toprak kuruyunca temizlenmiş olur.”

İbn-i Debi; Hanefiler bu hadis ile amel eder, fakat merfu olarak hadisin aslı yoktur, dedi. Evet hadisi İbn-i Ebi Şeybe Ebu Cafer'den merfu olarak rivayet etmiştir. Silsiletü'z-Zeheb ismi ile müsemma olan İmam Bahir'in açık senedi mezhebinin sıhhati bakımından delil olmak için yeter. Bununla beraber bir mezhep imamı ve bir müctehid bir hüküm üzerine bir hadis ile delil çektiği vakit, ona göre hadisin sahih veya hasen olmadığı düşünülemez. Aynı zamanda senedleri arasına zayıf veya mevzu'un karışması kendisine zarar vermez. Zerkeşi de; aslı olmadığını Muhammed b. Hanefiyye'nin sözü olduğunu İbn-i Cerir "Hehzibü'l-Asar" ında yazmıştır. Suyuti de aynı kaynaktan İbn-i Ebu'ş-Şeybe'nin Musannef'inde ve ayrıca Ebu Cafer ve Ebu Kılabe'den rivayet etmiştir. Ben de merfu olarak rivayet edildiğini söylerim. Ayrıca Hazret-i Aişe'den mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Aslı merfu olarak Hidaye'dedir. Fakat hadisi tahric eden, ben göremedim. dedi. Bilinen bir gerçektir ki, Sahabe'ye yükseltilen ve orada mevkuf olan rivayet bizim için hüccettir. Senedi sahih olan hadis-i munkatı da böyledir. Sünen-i Ebu Davud'un şu rivayeti de mezhebi takviye eder: "Arzın temizliği kurumasıdır." Yine Hazret-i Abdullah İbn-i Ömer'e isnad edilen şu rivayet de bunu teyid eder. Rivayet şudur: "Ben küçük iken Resul-i Ekrem'in zamanında mescide giderdim. Kedi köpek gelir mescidi kirletirlerdi ve onların akıttığı yerleri yıkamazlardı. Halbuki cami küçük ve cemaat kalabalık olduğu için caminin her köşesinde namaz kılınırdı. Eğer kurumakla temiz olmasa elbette üzerinde namaz kılmazlardı. Bunların bu hareketi bir icma sayılır.” Sehavi diyor ki: Ebu Kılabe'nin sözü şu şekilde rivayet edilmiştir: "Yerin kuruması onun temizliğidir." Fakat Arabi'nin (Bedevi'nin) akıttığı yere su dökülmesini emretmek bunu nakzeder. Hatta kazılması ile de emredilmiştir. Cevaben de deriz ki: Su ile, kazmak ile temizleneceği gibi temizlik sebeplerinden birisi de yerdeki ıslaklığı kurumasıdır.



208) “Nefr7 gününde Rabbimi siyah bir deve üzerinde gördüm. Sırtında bir cübbe insanların önünde gidiyordu."

Zeyl'de olduğu gibi aslı astarı olmayan bir uydurmadır. Leali'de İbn-i Abbas'dan merfu olarak şöyle bir rivayet vardır; "Rabbimi bir genç suretinde gördüm. Onda çok şeyler vardı." Parlak genç suretinde" rivayeti de vardır. (Bu gibi rivayetlerden bazıları doğru olsa da bunlar müteşabihat kabilinden olup mana hakiki değil belki mecazidir.). İbn-i Sadaka Ebu Zera'dan naklen diyor ki: İbni Abbas'ın hadisi sahihdir. Onu ancak mu'tezileler inkar eder. Bazı rivayetlerde kalbi ile gördüğü söylenir. Hadis rü'yaya hamlolunursa, ona diyecek yok. Şayet uyanıklığa hamledilirse İbn-i Hümam; bu, suret perdesidir, dedi ve bu sözü ile meramın temamı suri tecelliye hamletmekle düşünülür demek istedi. Çünkü hakiki tecelliye hamledilmesi muhaldir. Allahu Teala'nın zat ve sıfat bakımından haşyetli tecellileri ve bu tecellide olgun kudreti ve şümullü kuvveti vardır. O zat bakımından cisim, suret ve cihetten münezzehtir. İşte bu te'vil ile beraber müteşabih ayetlerde ve sıfat hadislerindeki birçok şüpheler çözülmüş olur. Makamın hakikatini ve meramın inceliğini ancak Allah bilir. İşte yine bu te'vil ile bareber Sübki'nin, "Rabbimi parlak bir genç suretinde gördüm" hadisinin avam sofilerinin dilinde dolaşan ve Resul-i Ekrem'e iftira mevzu bir hadistir, dediği sözü de atılmış olur. Şayet hadisin senedinde zayıflik var demek istiyorsa ona diyeceğim yok. Yoksa te'vil kapıları açıktır.



209) “Kötülükle kâr eden, iyilik bakımından zarardadır."

Bazı hakimlerin sözüdür. Nitekim, "Muhakkak insanlar hüsrandadır. Ancak iman edip salih ameller işleyenler...müstesnadır." buyuruldu. Ve diğer ayette de, "Ticaretlerinde kâr edemediler" buyuruldu.



210) “Küçük cihaddan büyük cihada döndük."

Resul-i Ekrem'e, büyük cihad nedir, diye sorduklarında, "Kalb mücahedesidir" buyurdu. Askalani "Tesvidü'l-Kavs" adlı eserinde; bu, insanların dilinde meşhur bir sözdür. Fakat aslında Nesei, İbrahim b. Anbele'nin sözü olduğunu söyler, dedi. Ben de derim ki: Gazali, hadisi İhya'da zikretti ve Iraki hadisi Cabir rivayetiyle Beyhaki'ye nisbet etti ve isnadında zayıflık var, dedi. Suyuti de diyor ki: Hatib Tarih'inde Cabir'den şöyle rivayet etmiştir: Resul-i Ekrem bir muharebeden dönüşünde; "Hayırlı dönüşler ileri geri dönünüz ve küçük mücahededen büyük mücahedeye döndünüz" buyurdu. Büyük mücahede hangisidir, sorusuna da, "Kişinin hevaya arzuları ile mücahedesidir." buyurdu.



211) “Devesi yedeğinde olduğu halde bile beni ziyaret edene Allah rahmet etsin."

Askalani; bu ifade ile aslı yoktur, dedi.



212) “Dirhemin altıda biri kadar da olsa kul hakkını ödemek, yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır."

İbn-i Hacer diyor ki: Lafız bakımından aslı olduğunu bilemedim. Fakat mana bakımından sahihdir. Çünkü hak sahiplerine haklarını vermek farzdır. Elbette yetmiş senelik nafileden hayırlıdır. Sehavi diyor ki: Bunu Malikilerden Endülüs'lü fakih Yahya b. Ömer b. Yusuf b. Amir söylemiştir. Bakkala olan bir danik8 borcunu ödemek için "Karvan" dan "Kurtuba" ya gittiği vakit kendisini yermişlerdi. O da böyle söyledi. İbn-i Cemaa "Mensekü'l-Kebir" adlı eserinde, Resul-i Ekrem'e nisbet etmiyerek, "Bir danik haramı iade etmek, yetmiş hacdan hayırlıdır." dedi.



213) “Hazret-i Ali'nin sabah namazını kılabilmesi için güneşin geri dönmesi ve durdurulması hakkındaki hadis.

Ahmed aslı olmadığını söyledi ve İbn-i Cevzi de Mevzuat'ında ona uydu. Lakin Tehavi ve sahib-i Şifa, sahih olduğunu söylediler. İbn-i Mende, İbn-i Şahin ve Kebir ve Evsat'ında Taberani gibi başkaları da hadisi hasen isnad ile şöyle rivayet etmişlerdir: "Resul-i Ekrem güneşe emretti ve bir saat sonra doğdu."



214) “Kişinin elçisi kendi aklının delilidir."

Ed-Diksüri Mucalise'sinde anlattığı gibi Yahya b. Halid'in sözüdür.



215) “Mü'minin tükrüğü şifadır."

Ma'nası sahihdir. Zira sahih hadiste; "Ba'zılarımızın tükrüğü ile hastamız Allah'ın izni ile şifa bulur." buyurulmuştur. "Mü'minin artığı şifadır." diye dolaşan söz, lafız bakımından hadis değilse de ma'na bakımından hadisdir. Zira Derekutni İfrat'ta İbn-i Abbas'dan merfu olarak rivayetinde; "Kardeşinin artırdığı sunu içmek tevazu'dandır." denilmiştir.



216) “Zahmet rahmettir."

Hadis değildir. Namaz, hac ve zikr işlerini nazara aldığımızda ma'na bakımından doğru bir söz olduğu meydandadır.



217) “Zurna çalan oynamaz."

Hadis değil fakat çoğunlukla ma'na bakımından uygun düşer. Yani daima bu işle uğraştığı için ondan zevk alıp coşmaz. Bunun için sofilerin büyükleri her ne kadar içten vecde gelirlerse de hariçte kendilerine te'sir olmaz. Cüneyd'e ilk önce o kadar vecde kapılırken sonraları bunu nasıl terk etti, diye sorduklarında, "Dağları durur cansız gibi görürsün. Amma gerçekte o bulutlar gibi hareket halindedir." ayet-i celilesini okudu. Ebu Bekr es-Sıddık da ilk Müslüman olan bir Bedevinin ağladığını görünce, "Biz de eskiden böyle idik. Fakat sonra kalbimiz kuvvetleşti." buyurdu.



218) “Zinetin zekatı onu emanet vermektedir."

Beyhaki Hazret-i Ömer'den rivayet etmiştir. Zinette zekat yok, rivayeti batıldır, aslı yoktur.



219) “Mansıp ve mevkiin zekatı, ümitsiz yoksullara yardımdır."

Bu ifade ile hadis olduğu bilinmemekle beraber bu ma'nada hadisler vardır. Mesela dilin en üstün sadakası, tutukluları serbest bırakacak, kanları koruyacak, din kardeşine yardım sağlıyacak ve kötülüğü önliyecek şekilde iltimasda bulunmaktır. Taberani Kebir'inde ve Beyhaki Şua'b'ında Semure b. Cündüb'den rivayet etmişlerdir.



220) " Zeydiyeler bu ümmetin mecusileridir."

Sehavi; böye bir hadis görmedim dedi ise de Ebu Davud, Taberani ve diğerleri, merfu olarak İbn-i Ömer'den "Kaderiye"ler hakkında böyle bir rivayette bulundulur. İbn-i Rebi; bu hadis mevzu'dur, rivayeti helal değildir. Zeydiyeyi bu adi nisbetten tenzih lazımdır, dedi. Ben de derim ki: Eğer Zeydiyler kaderiyye i'tikadında iseler, ma'nası doğrudur. Zira ister külliyet ve ister cüz'iyyet yoluyla olsun, kaziyyede onlar da onlar ile ortaktırlar. İllet, iki varlığı, nur ve zulmeti isbattır. Mecusiler bu iki kuvveti ilah tanır. Güneş, ay ve ateş gibi çeşitli nurlara taparlar. Zulmet ve nuru Allahu Teala'nın yarattığını unuturlar. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat olan ehl-i hakkın her şeyi Allah'ın yarattığını, hayır, şer, kâr ve zarar Allah'dan olduğunu ve hatta her san'atkarın eseri, O'nun halkı olduğunu kabul etmezler. Halbuki ayette, "Sizi de, amelinizi de Allah yarattı." buyuruldu. Kim ki kendisinin müstakil bir halık olduğunu yani Allahu Teala'nın sun'u olmadan iş yapabildiğine inanırsa Allah'a şirk etmiş sayılır. "Kazvini"nin, "Kaderiyye bu ümmetin mecusileridir. Hasta olurlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine gitmeyin." diye rivayeti Masabih'in uydurma hadislerdendir. Yine bunun gibi, "Ümmetimden iki sınıfın İslamiyet'te nasipleri yoktur. Onlar da Kaderiyye ve Mürcie'dir." rivayeti kendisinden bir hatadır. Mişkat şerhi Mirkat'da bunları açıkladık.



221) “Ashabıma sövmek bağışlanmayacak bir günahtır."

İbn-i Teymiyye bu sözün Peygamber'e iftira olduğunu söylemiştir. Zira Allahu Teala, "Allahu Teala kendisine şirk koşanı affetmez. Ondan başka, dilediğini affeder." buyurmuştur. Ben de derim ki: Şayet hadis doğru ise ma'nasını düzeltmek de mümkündür. Şöyle ki: Ashabıma sövmek büyük bir günahtır. Resul-i Ekrem'in dostlarının ve dolayısıyle bizzat Rasul-i Ekrem’in de bu hususta hakkı olmuş olur. Onlara küfredenlerin çoğu da onu helal kabul ederek ve hatta sevap umarak yapar. O zaman küfre gider ve ikaaba müstahik olur. Bazı büyük günahların affedilmeyeceğini haber vermek, "Şirkten başka dilediğini affeder" ayetine münafi düşmez. Belki onlar da meşiyyet dışında kalır. Bu hususta bir risale yazdım. Hadisin ma'nası, "Ashabıma küfretmek, müsamaha kabul etmez bir hıyanettir." şeklinde olabilir. Nitekim, "Ashabıma söveni döğün, bana söveni öldürün." buyurulmuştur.



222) “Resul-i Ekrem'in şehadet parmağı orta parmağından uzun idi."

Bunu söyliyen galat etmiştir. Çünkü el parmağı değil, ayağının parmağı ile kayıtlanmıştır. Fakat hatadır. Menşei, raviye mutlak surette inanmak ve el parmağını anlamaktır. Halbuki İmam Ahmed'in Müsned'inde ayak parmağı ile kayıtlanmıştır. Meymune de; ayağının sebbabe parmağının diğer parmaklarından uzun olduğunu unutmuş değilim, dedi. Beyhaki'nin Delail'inde de böyledir. Askalani diyor ki: Bayhaki'ye Kurtubi Resul-i Ekrem'in şehadet parmağının daha uzun olduğunu söylüyor, sen ne dersin, diye sorduklarında, yukarıdaki şekilde cevap vermiştir. Demiri, Kurtubi ve benzerlerinin şaşması "Sebbabe" nin el parmaklarında hakikat, ayak parmaklarında ise mecaz olarak kullanılmasından olabilir. Onlar "Sebbabe" kelimesini hakiki ma'nasında kullanmışlar, bundan da ayaktaki o parmağın daha uzun olmaması lazım gelmez. Hakikatı Allah bilir.



223) “Sır hür adamlarda bulunur." Yine, "Hür adamların göğüsleri sırların mezarlığıdır."

Bazı büyük adamların sözlerindendir. Yine büyük zatlardan biri, "Bir sırrı açıkladığını bildiğiniz bir kimseye hayat boyunca güvenmeyiniz," demiştir.



224) “İyi insan başkasına öğüt verendir."

Zerkeşi'nin beyanına göre İbn-i Cevzi, bu rivayetin sabit olmadığını söylemiştir. Ayrıca Er-Ramehürmüzi Durub-i Emsal’de İbn-i Halid ve Ukbe b. Amir'den rivayet etti. Suyuti diyor ki: Ukbe'nin rivayet ettiği uzun bir hadistir. Bu hadisi Deylemi Müsned-i Firdevs'inde rivayet etti. Ayrıca Said b. Mansur da Sünen'inde rivayet etmiştir.



225) “Yolculuk, kişinin ahlaki durumunu açığa çıkarır."

Hadis değildir. Müsabaka alanlarında konuşulan sözlerdendir.



226) “Mekke'nin ayak takımı Cennet'in ortasındadır."

Askalani, aslını bulamadım, dedi. İbn-i Ebü'd-Dayf "Süfeha" değil "Esifa"dır, dedi. Günahlarına nedamet eden Mekkeliler demektir. Ben de derim ki: Evvela köşkü yap sonra süslemesine bak. Yani önce sözün doğruluğunu bulalım sonra ma'nası üzerinde duralım. Şayet rivayet doğru ise Ka'be’ye saygıya, etrafındakilere hürmete ve Mekke halkını övmekte mübalağaya hamledilebilir. Çünkü Mekke'nin ayak takımları Cennet'in ortasında olursa üst tabakanın daha iyi yerinde olacağı şüphesizdir.



227) “Kunutta Rasul-i Ekrem'e selam hakkındaki hadis."

Sehavi birçok fakihlerin kitaplarında geçiyorsa da böyle bir hadis bulamadığını söylemiştir.



228) “Huzur, yalnızlıktadır."

Hadis değil, fakat doğru bir sözdür.



229) “Yahudi ve Hıristiyanlara selam verin fakat ümmetimin Yahudilerine selam vermeyin." Onlar kimdir, sorusuna cevaben:

"Namazı terkedenlerdir" buyurmuştur.

Suyuti, böyle bir hadis bulamadığını söylemiştir. Şarap içene selam, vermeyin, diye bir hadis rivayet etmişse de senedi zikredilmemiştir.

230) “Döl getiren siyah zenci bir kadın, döl getirmeyen beyaz kadından hayırlıdır."

İhya'da da yazılı olan bu hadisin sahih olmadığını Iraki söylemiştir. Denildiğine göre Nihaye'de de böyle bir rivayet vardır. Ayrıca Ezheri merfu olarak, başkaları da mevkuf olarak bu hadisi Hazret-i Ömer'den rivayet etmişlerdir.



231) “Misvak kullanmak, kişinin fasahatini arttırır."

Sağani; hadisin mevzu olduğu meydandadır, dedi.



232) “Dünya ve ahiretin en kıymetli yemeği ettir."

İbn-i Mace ve İbn-i Ebi'd-Dünya, Ebü'd-Derda'dan merfu olarak rivayet ettikleri bu hadisin senedi zayıftır. Çünkü ravileri arasında Müslimetü'l-Cezeri'den rivayet eden Süleyman b. Ata vardır. İbn-i Hibban Süleyman hakkında: O, Cezeri'den birçok mevzu şeyler rivayet etti. Hata kendisinin mi, Cezeri'nin midir bilmiyorum, dedi. Ukayli bu husustaki hiçbir rivayet sahih değildir. dedi. İbn-i Cevzi de hadisi Mevzuat'ında zikretti. Askalani, bu rivayetin uydurma olduğuna dair kesin bir delil bulamadığını, Cezeri'nin cerhedilmiş bir kimse olmadığını, fakat İbn-i Ata'nın zayıf olduğunu söyledi. Sehavi ise, hadisin sıhhatini ifade eden şahitleri olduğunu, bunlardan birinin Hazret-i Ali'den merfu olarak rivayet edilen, "Dünya yemeklerinin en iyisi et ve sonra pirinçtir." buyurulmasıdır. Ayrıca Ebu Nuaym Tıbb-ı Nebevi'de bu meal'de bir hadis rivayet etmiştir.



Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin