KADIZADEIİLER-SİVASÎLER
Fakılar-sofiye ricali mücadelesi olarak da bilinir. Tarib-iNaima'da "Ehl-i tarik ve te-ba'-i Kadızâde fetreti" başlığıyla verilmiştir. Osmanlı tarihleri Kadızadelileri "riyayı müfrîd eshabı" olarak nitelendirmiştir.
17. yy'ın ilk yarısında İstanbul'da yaşanan irtica terörüdür. Gerçekte ise, çıkarcı ve kurnaz bir grubun, dindarlık ve dini öz-değerlerine kavuşturma yutturmacasıyla yönetime ortak olma ve kazanç sağlama eylemidir. 1630'a doğru başlayan tarikatlarla bid'at denen dindeki uydurmaları kaldırmaya dönük bu hareket, l656'ya değin sürdü ve istanbul yaşamını çok yönlü etkiledi. Hareketi başlatan Balıkesirli Mehmed Efendi'nin (1582-1635) lakabı "Küçük Kadîzade", dönemin sofiye ricaline önderlik eden Abdülmecid Efendi'nin-ki de (ö. 1639) "Sivasî" olduğundan, bu mücadeleye Kadızadeliler-Sivasfler denmiştir (bak. Abdülmecid Sivasî).
istanbul'un fethinden sonra kentin bir medrese ve din eğitimi merkezi olmasına önem verildiği gibi ulema sınıfına aşırı saygı gösterildi. 15. yy'ın ikinci yarısından başlayarak Akşemseddin(-»), Şeyh Vefa (ö. 1491), Cemaleddin Ishak Karamanî (ö.
1517), Sünbül Sinan (ö. 1529), Merkez Efendi (ö. 1552), Ümmî Sinan (ö. 1568?) vd tarafından da istanbul'da ilk tekkeler kurulmuştu.
16. yy'm ortalanna değin ilmiye ileri gelenleri ile sofiye ricali denen şeyhler a-rasında önemli sürtüşmeler yaşanmadı. Padişahlar ve vezirler ise iki tarafa da aynı saygıyı göstermekteydiler. Bu yüzyılın ünlü din bilginleri Ali Cemali (ö. 1526), Ibn Kemal (ö. 1534) ve Ebussuud Efendi(-*) i-se fetvalarında tasavvuf akımlarına olumlu bakmakla birlikte Müslümanlığın özüyle bağdaşmayan birtakım geleneklerin tarikatlara yerleşmesini de önlemeye çalıştılar. Örneğin, tarikat ayinlerinde devran ve raks denen ritüelleri sakıncalı gördüler. Buna karşılık tarikat şeyhleri de zikrullahın gerekliliğini ve haram sayılmayacağını savunan eserler yazdılar.
Oysa 17. yy'a gelindiğinde istanbul'daki sosyal, ekonomik ve siyasi çalkantılara bir de fakih denen din bilginleri ile sofiye ehli denen tarikatçıların çatışmaları eklendi. Bunun ilk nedeni, bilgi donanımları ve yetkinlikleri giderek zayıflayan ulema sınıfının yarattığı boşluğu, halk üzerinde etkili, bağnaz vaizlerin doldurmasıy-dı. Halkın din duygularını vaazlarıyla kabartan bu zümre ile tarikatçılar arasında çatışmalar, bu dönemde kaçınılmaz oldu. Taraflar, birbirlerini dinsizlikle suçlamaktan çekinmediler. Bunda ise o sırada yaşanan iç sorunların ağırlığı ve yönetimlerin zayıflığı etkiliydi, istanbul'da tutunan tarikatlardan Halvetîlik, Bayramîlik, Cel-vetîlik, Mevlevîlik, Bektaşîlik, Melamîlik ve Kadirîlik arasında da tartışmalar ve mücadeleler vardı. Ulema ve kürsü şeyhleri denen selatin camileri vaizleri, tarikatları tamamen şeriat dışı sayma eğilimindeler-ken, tarikatlar arasında da pek çok konuda uzlaşmazlıklar ve düşmanlıklar doğmuş bulunmaktaydı. Bu yüzden de bazı tarikatlar, ayinlerini gizli yapmayı tercih etmekteydiler. Oysa bu tutum, asılsız suçlamalara neden olmaktaydı. Örneğin, Idris-i Muhtefî'nin(-»), Sultanselim'deki evinde müritleriyle sohbetleri, istanbul'un başka semtlerinde dedikodu konusu oluyordu. Abdülmecid Sivasî, Şeyhî Ömer Efendi gibi tarikat şeyhleri bile Idris-i Muhtefî'yi dinsizlikle suçlamaktaydılar.
Kadızadeliler ya da fakılar ile Sivasîler arasındaki çatışmalar da bu ortamda doğdu. Fakih sözcüğünden bozma olan fakılar, Birgili Mehmed Efendi'nin (ö. 1573) e-seri olan ve çok katı kurallar içeren Ta-rikat-ı Mubammediye'nin tüm öğretisini benimsemiş gözüken, halkı da buna zorlayan bir gruptu. Bu grubu oluşturan kürsü şeyhleri ve vaizler, tüm uyarılarını ve vaazlarını bu esere dayandırmaktaydılar. Bunların öncülüğünü yapan Küçük Kadîzade Mehmed Efendi, Balıkesir'de, Birgili'nin öğrencilerinden ders alarak yetişmiş, istanbul medreselerinde okumuş, bir ara Tercüman Yunus Tekkesi Şeyhi Ömer Efendi' ye intisap etmiş tutucu bir din adamıydı. Güzel konuşması ve ikna yeteneği ile istanbul'da ünlenmişti. Cami kürsülerinde saraya ve padişaha çatmaktan bile çekin-
Dostları ilə paylaş: |