HÜSEYİN AVNİ PAŞA ÇEŞMESİ 106
107 HÜSEYİN FAHREDDİN DEDE
1310/1892-93'te Evkaf Nezareti tarafından son olarak yenilenmiş, kapatıldığı 1925'e kadar bu şekliyle intikal etmiştir. Tekkenin bu son aşamadaki mimari programı tev-hidhane, iki adet türbe, hazire, selamlık ve harem bölümleri, mutfak ile bir şadırvandan meydana gelmekteydi.
Cumhuriyet döneminde türbeler, hazire ve cümle kapısı dışında kalan bölümler harap olmuş, bir müddet sonra yıktırılarak yerlerine ilkokul inşa edilmiştir. 1982'te bazı şahıslar eliyle yapılan onarımda türbelerin içleri fayansla, cepheleri ise seramik karolarıyla kaplanmış, ayrıca cümle kapısının arkasına bir duvar örülerek iki türbenin arasında mescit ve birtakım başka birimler ihdas edilmiş, böylece tekkeden arta kalan son parçalar da özgün biçimlerini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Kaynakların bazılarında "Uşşakî Asita-nesi" ve "Pişvây-ı tarikat-ı Aliyye-i Uşşa-kiyye" olarak anılan tekkede perşembe günleri ayin icra edildiği, 19. yy'm sonlarında burada 3 erkek ile l kadının devamlı ikamet ettiği, Maliye Nezareti'nden yılda 168 kuruş tahsisatı, Kurban Bayramlarında da 5 adet koyun istihkakı olduğu tespit edilmektedir.
Hüsameddin Uşşakî Tekkesi'nin, 1950' lere kadar bostanlar ve çiçek bahçeleri ile kaplı olan çevresi günümüzde imalathanelerle'dolmuş ve geçmişteki özelliğini tamamen yitirmiştir. 1925 tarihli Pervititch paftasında tekkeyi oluşturan bölümlerin tek bir kitle içinde toplandığı, güneyde Pir Hüsamettin Sokağı üzerinde cümle kapısı ile bunun yanlarında birer türbe ve harem dairesinin, bunların arkasında da tevhid-hane ile selamlık kanadının bulunduğu, batı kesimi hazireye ayrılmış olan bahçede bir şadırvanın yer aldığı görülmektedir. Dor başlıklı pilastrlar ile kuşatılmış o-lan cümle kapısının söveleri ve yuvarlak kemeri küfeki taşındandır. Çıkıntı oluşturan kilit taşının üzerinde, metninin Osman Cemî Bey'e ait olduğu bilinen ve tekkenin niteliğini belirten Farsça manzum bir kitabe, bunun da üzerinde, beyzi bir madalyon içinde II. Abdülhamid'in 1310 tarihli tuğrası yer alır. Duvarları tuğla ile örülmüş, üstleri ahşap çatılar ile kaplanmış olan türbelerden, cümle kapısının sağında bulunan ve Pir H. Hüsameddin Uşşakî ile haleflerinden 5 kişinin sandukalarını barındıran kesim "Büyük Türbe" olarak anılır. Büyük Türbe'nin asıl girişin kuzey duvarında yer aldığı ve aynı duvarda sıralanan, basık kemerli 2 pencere ile birlikte tev-hidhaneye açıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzde bu üç açıklık da örülerek nişe dönüştürülmüş bulunmaktadır. Sokağa (güneye) açılan 3 pencereden doğudaki sonradan kapı haline getirilmiştir. Bunun ü-zerinde, 7. postnişin Şeyh Ahmed Hüsamî-zade'nin ortadan kaybolmasından sonra hatırasını yaşatmak için konduğu anlaşılan 1179/1765-66 tarihli, sülüs hatlı bir beyit yer alır. Ziyaret (niyaz) penceresi olduğu anlaşılan ortadaki açıklığın üzerinde, H. Hüsameddin Uşşakî'nin adını içeren, Mehmed Rıfat Mısrî imzalı ve 12667 1849-50 tarihli, ta'lik hatlı bir kitabe göze çarpar.
Büyük Türbe'nin zemin döşemesinin altında, birçok kabri barındıran bir bodrum katının varlığı dikkati çeker. Türk-İs-lam mimarisinin erken dönemlerinde görülen, ancak Osmanlı döneminde terk e-dilen mumyalıklı kümbet geleneğinin bu yapıda belirli bir ölçüde yaşatılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Cümle kapısının solunda yer alan ve "Küçük Türbe" olarak adlandırılan bölüm 4 adet şeyh sandukasını barındırır. Kuzey duvarında sonradan kapıya dönüştürülmüş bir pencere, bu duvarın arkasında da tekkenin naziresinden arta kalan parça bulunmaktadır. Doğu duvarında niş haline getirilmiş bir pencere, sokak üzerindeki güney duvarında da bir kapı ile ufak bir pencere açılmıştır.
Yerinde ilkokul binasının bulunduğu tevhidhanenin iki katlı ve kagir bir bina olduğu, asıl girişinin batı yönündeki avluya açıldığı, ayrıca kuzeyindeki selamlıkla, doğusundaki haremle ve güneyindeki Büyük Türbe'yle irtibatlı olduğu söylenebil-mektedir. Selamlık ve harem bölümlerinin iki katlı, ahşap meskenler niteliğinde oldukları, şadırvanın sekizgen planlı olarak tasarlandığı da Pervititch paftasında görülebilmektedir.
H. Hüsameddin Uşşakî hayatta iken tekkesinde kahve nakipliği görevini üstlenen Sefer Baba'mn tekkenin yakınında yer alan küçük türbesi de son yıllarda bütünüyle yenilenmiş bulunmaktadır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, l, ty, 291, 293, 295; Ayvansarayî, Hadîka, II, 23-25; Ayvansarayî, Mecmua-i Tevârih, 242-243, 250-259; Kut, Dergehname, 236, no. 100; Çetin, Tekkeler, 589; Aynur, Saliha Sultan, 36, no. 90; Âsitâ-ne, 16; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 18-19, no. 41; A. Rıfat, Lugat-i Tarihiyye ve Coğ-rafiyye, IV, İst., 1300, s. 643; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 14; Raif, Mir'at, 529-532; Ihsaiyat II, 22; Vassaf, Sefine, V, 274; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 42-43; S. Abaç, Kasımpaşa'nın Tarihçesi, ist., 1935, s. 23; Öz, İstanbul Camileri, II, 31; J. S. Trimingham, The Sufi Orders in islam, Oxford, 1971, s. 78; "Uşşakiyye", Mey-dan-Larousse, XII (1973), s. 445; M. Sertoğlu, "Kasımpaşa", Hayat Tarih Mecmuası, 5 (Mayıs 1977), s. 48-53; Pakalm, Tarih Deyimleri, III, 555; R. Serin, İslâm Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler, ist., 1984, s. 131-135; S. N. Eren Balıkesiri, Pir Hasan Hüsameddin Uşşâki (K S. A.), ist., 1990, s. 11-28.
M. BAHA TANMAN
HÜSEYİN AVNİ PAŞA ÇEŞMESİ
Üsküdar ilçesi Paşalimanı'nda, iskele Mey-danı'ndan Kuzguncuk'a giden cadde üzerindedir.
Simetri ekseninde çeşme kütlesiyle birlikte iki yanında beşerden on yalağıyla anıtsal bir görüntüye sahiptir. Mermerden yapılmıştır. Şair Muhtar'ın yazdığı kitabede çeşmenin 1291/1874'te yapıldığı yazılıdır. Kitabede ayrıca çeşmenin yerinde daha önce bir başka çeşme olduğu, Sadrazam ve Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın suyu akmayan bu harap çeşmeyi yeniden yaptırdığı belirtilmektedir. Çeşmenin karşısında kıyıda Hüseyin Avni Paşa'nın yalısı ve çeşmenin üstünde de Yarımca Baba Tekkesi'nin bulunduğu bilinmektedir. 194l'de çeşme ve çevresi Tekel tarafından
Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi
Kadir Aktay, 1994
alınmış ve yanına Midhat Tütün Deposu yapılmıştır.
Banisi Hüseyin Avni Paşa, Odacıbaşı-zadelerden vergi mültezimi Ahmed Efen-di'nin oğludur. 1863'te İsparta'dan istanbul'a gelmiştir. Mekteb-i Harbiye'yi bitirdikten sonra orduda çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kırım Savaşı'nda başarı gösterdikten sonra seraskerlik, Askeri Şûra reisliği, 1. Ordu komutanlığı, harbiye nazırlığı yapmıştır. 1874-1875'te de sadrazam d-^ muştur, 1876'da Abdülaziz'in (hd 1861-1876) tahtan indirilmesi olayında bulunmuş ve bunun üzerine Çerkeş Hasan tarafından Midhat Paşa'nın konağında vurulmuştur.
Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi kütlesel görüntüsüyle çarpıcı bir çeşmedir. Simetri ekseni üzerinde ve kenarlardaki kütleler 18. yy'm ikinci yarısında çeşme tasarımında yaygınlaşan barok üslubun hareketli dalgalanmalarına, aralardaki bölümlerde ise neoklasik üslubun yalın görüntüsüne sahiptir, îki karşıt üslup arasında denge kurulmuştur. Simetri ekseni üzerindeki kütle çeşme kütlesidir. Çeşme kütlesiyle kenardaki kütleler yüksek tutulmuştur. Bu kütlelerden ara bölümlere geçiş "S" kıvrımıyla karşılanmıştır.
Çeşmenin yalağı ve aynataşı dışbükey yüzeylidir. Aynataşı 1740'larda beliren örgelerle (akant yaprağı, istiridye kabuğu, "C" kıvrımlı kemerler, sütunlar ve sütunlar üzerinde topuzlarla) bezelidir. "C" profilli çeşme kemeri içbükey-dışbükey hareketlenmeyle biçimlendikten sonra dört kez yinelenerek açılır. Dördüncü kemer "S" kıvrımı yaparak biter. "S" kıvrımını bir yaprak örgesi destekler ve "S" kıvrımıyla yaprağın arkasından aşağıdaki sütunun u-zantısı niteliğinde duvara bitişik neoklasik bir kolon yükselir. Bu konumda bezeme-sel amaçla kullanılan yapısal öğelerin olgun bir çözümlemesi gerçekleşmiştir.
Çeşmenin ayna duvarının yanlara açılışı da içbükey-dışbükey hareketlenmey-
ledir. Bu hareketlenmeler ve yapısal öğeler çeşme tasarımının plastik değerini artırmaktadır. Alınlıktaki kemerleri taşıyan sütun neoklasik düzende olup volütlü başlıklara sahiptir. Çeşme duvarıyla yalak duvarı arasındaki ayrımı yine bir ikinci neoklasik sütun yapar. Bu sütunlara baştabanın kornişi oturmaktadır. Baştabana 7 be-yitlik kitabe yerleştirilmiştir. Çeşme kütlesi geniş bir saçakla son bulur. Çeşmenin iki yanındaki ilk yalaklar karşıt kütleler a-rasındaki uyumlu geçişi sağlarlar. Bu yalaklar içbükey biçimlenir. Öteki yalakların dizildiği duvar yüzeyi düzdür. Yalaklar birbirinden düşey olarak pilastrlarla ayrılırlar. Yalaklarda ayrı ayrı musluk yoktur, çeşme yalağına açılmış su oluğu, yan yalaklara su akıtmak üzere tasarlanmıştır. Yalakların hayvanların su içmesi için düşünülmüş olması gerekir. Bibi. Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 78; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 456-458.
AYLA ÖDEKAN
HÜSEYİN AYVANSARAYÎ
(?, istanbul - l Temmuz 1787, istanbul) Tarihçi.
Tam adı Hafız Hüseyin bin ismail Ay-vansarayî'dir. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Eserlerinden çıkarabildiğimiz bilgilere göre Ayvansaray'da doğdu. IV. Mehmed'in kızı Hatice Sultan'ın teberdar-lar kethüdası Hacı ismail Ağa'nın (ö. 1752) oğludur. Dergâh-ı âli yeniçeri sekbanlarının 15. ortasına bağlıdır. "Ayvansarayî" mahlasını doğduğu senitten aldı. Hafızlığı, belki üstadım dediği Tokludede Camii imamı Şeyhü'l-kurra Halil Efendi'den Ku-ran'ı hıfzettiğinden ötürüdür. Misafir olarak gittiği akrabasından Kızıl Mescit imamının evinde öldü. Ayvansaray'a yakın Zal Mahmud Paşa Camii haziresine gömüldü. Ancak burada ve civarında yaptığımız araştırmalarda mezar taşma tesadüf edemedik.
Tanınmış eseri Hadîkatü'l-Cevârni, İs-tabul'un camileri, mescitleri ve çeşitli mimari yapıları için kıymeti! bir kaynaktır. Yazarın girişteki ifadesine göre, 1769'a kadar suriçi ve sur dışı, Galata, Eyüp, Üsküdar ve Boğaziçi'nin her iki yakasından Kadıköy içlerine kadar mevcut olan cami ve mescitleri yazmış, eserim 1779'da temize çekmeye başlamış ve 1781'de bitirmiştir. Bu eseri meydana getirmek için, gittiği her cami ve mescitte birer vakit veya daha sık namaz kılarak bina hakkındaki gözlemlerini kaydetmiş; bununla da yetinmeyerek binalardaki kitabeleri, banilerinin adlarını, bulduklarının mezarlarını da belirtmiştir. Ayrıca camiye bağlı türbe, medrese, imaret, bimarhane, mektep, hamam, çeşme, tekke gibi yapılar için de bilgiler eklemiş, mahallesi olup olmadığını belirtmiştir.
Hadîkatü'l-Cevâmi'ye I. Mahmud'un (hd 1730-1754) imamı Zileli Seyyid Osman Efendi'nin torunu Ali Satı Efendi (ö. 1843), cami ve mescitleri 1838 sonuna kadar yürüterek bir zeyl yazmıştır. Satı Efendi, zeylinde kendine göre gereksiz gördü-
ğü bazı cami ve mescitleri esas Hadîka-tü'l-Cevâmi'den çıkarmıştır (bas. İst., 1865, 2 c.). Kitapta 874 cami ve mescit kayıtlıdır. Satı Efendi'nin bıraktığı yerden başlayarak Süleyman Besim de ayrıca 1860'a kadar ayrı bir zeyl yazmıştır. Bugüne kadar eserin Türkiye'de ve yurtdışındaki kütüphanelerde 29 yazma nüshası tespit edilmiştir. Eser Joseph Hammer(->) tarafından kısmen Almancaya çevrilerek yayımlanmıştır. Ayvansarayî'nin, çeşitli cami, mescit, hamam, çeşme, tekke vb yapıların kitabelerini derlediği Mecmua-i Tevârih (bas. 1985) Osmanlı sultanlarının, devlet adamlarının, hayat hikâyelerinin yer aldığı Ve-feyât-ı Selâtin ve Meşâhir-i Rical (bas. 1978) ile Tercümetü'l-Meşâyibya. da Tez-kire-i Ayvansarayî adlarıyla da bilinen ve Osmanlı hükümdarları, sufiler, şairler hakkında ilginç bilgilerle ölüm tarihlerim veren bir başka vefeyatı bulunmaktadır. Ayrıca beğendiği müstezatları, Eş'amame-i Müstezad'da toplamış, Aşık Ömer'in Divan'mı da düzenlemiştir.
Bibi. G. Kut-T. Kut, "Ayvansarayî Hafız Hüseyin b. ismail ve Eserleri", TD, S. 33 (1982),
401-439.
TURGUT KUT
HÜSEYİN FAHREDDİN DEDE
(1854, İstanbul - 1911, istanbul) Mev-levî şeyhi ve bestekâr.
Kütahya'dan Mora Yenişehir'e göç e-den müftü ve muhaddis Mahmud Efendi-zade el-Hac Halil Efendi ailesine mensuptur. Babası Beşiktaş Mevlevîhanesi(->) Post-nişini Hasan Nafiz Dede(->), annesi Zübey-de Havva Hanım'dır. Beşiktaş Mevlevîha-nesi'nde doğdu. Beşiktaş Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra dönemin tanınmış edebiyatçı ve kültür adamlarından özel dersler aldı. Eniştesi, divan şairi Yenişehirli Avni Bey'den edebiyat ve tasavvuf, kayınpederi Osman Selaheddin Dede, Hintli iskender Efendi, Manisalı Hüseyin Hilmi Dede ile Belhli Abdülfettah Efendi'den Arapça, Farsça ve Fransızca, Abdurrahman Sâ-
Hüseyin Fahreddin Dede
M. Baba Tanman arşivi
mi Paşa'dan da mesnevi okudu. Hasan Nazif Dede'nin 186l'de vefatı üzerine, Mevlânâ Âsitanesi Postnişini Sadreddin Çelebi (ö. 1881) tarafından Beşiktaş Mev-levîhanesi şeyhliğine atandı. Fakat yaşça küçüklüğü nedeniyle tekkenin idaresini vekâleten Aşçıbaşı el-Hac Râşid Dede üstlendi.
Bu yönetim Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin 1867'de Çırağan Sarayı'nınC-») inşası nedeniyle önce Fmdıklı'daki Karacehennem İbrahim Paşa Konağı'na ardından 1871'de Maçka'daki yeni binasına taşınmasına kadar sürdü. Bu tarihte Maçka Mevlevîha-nesi şeyhi olarak asaleten posta geçen Hüseyin Fahreddin Dede, 1874'te tekkenin yerine askeri kışla yapılmak istenmesi üzerine 1877'de Eyüp'te kurulan Bahariye Mevlevîhanesi(-») meşihatını üstlendi ve vefat ettiği 1911'e kadar bu görevi yürüttü. Bahariye Mevlevîhanesi Türbesi'n-deki mezarı, tekkenin 1960'larda uğradığı yıkımın ardından Eyüp Silahtarağa Caddesi kenarındaki yeni yapılan aile kabristanına nakledilmiştir.
Hüseyin Fahreddin Dede, İstanbul Mev-levî kültüründe "ehl-i beyt" yanlısı tasavvuf anlayışının son büyük temsilcisidir. Babası Hasan Nazif Dede'den devraldığı bu mirası zenginleştirerek sürdürmüş ve meşihatını üstlendiği Bahariye Mevlevîhane-si'ni, Bektaşî-Melamî meşrep Mevlevîlerin merkezi yapmıştır. 1853'te Hasan Nazif Dede ile Beşiktaş Mevlevîhanesi'nde başlayıp 1877-1925 arasında Bahariye Mevlevîhanesi'nde süren bu tasavvuf kültürü, Kasımpaşa ve Galata mevlevîhanelerinde de yankısını bulmuştur.
Köklü bir Mevlevî ailesinden gelen Hüseyin Fahreddin Dede'nin kişiliğinde, tasavvuf dünyasının Mevlevîlik ve Bektaşîlik gibi iki temel kaynağına dayanan bir kültürel yapılanmayı görmek mümkündür. Henüz 3 yaşındayken Said Hemdem Çelebi (ö. 1858) tarafından kendisine teber-rüken Mevlevî sikkesi tekbirlenmiş, hilafetini ise babasının halifelerinden Reşîd Dede'nin oğlu Karahisar Mevlevîhanesi Postnişini Kemaleddin Dede'den almıştır. Ayrıca Sütlüce Bademlik Tekkesi Şeyhi Münir Baha'dan da Bektaşî icazeti vardır.
Hüseyin Fahreddin Dede'nin İstanbul Mevlevîliği içinde dikkati çeken bir diğer özelliği, temsil ettiği tasavvuf anlayışını ve dolayısıyla Bahariye Mevlevîhane-si'ni, Tanzimat sonrasında Osman Selaheddin Dede'nin (ö. 1887) faaliyetleriyle şekillenen ve tarikatın gündelik siyasetle bütünleşme ilkesini benimseyen akımın dışında tutmasıdır. Yenikapı Mevlevîha-nesi(->) Postnişini Osman Selaheddin Dede'nin kızı Fatma Aliye Hanımla 1872'de evlenerek bu Midhat Paşa yanlısı Mevlevî şeyhine damat olması, onun siyaset karşısındaki bağımsız tavrını değiştirmemiştir.
Yeni Osmanlılar ile yakın ilişkisi bulunan ve Ali Nutkî Dede'den(->) beri modernleşme hareketinin içinde yer alan Osman Selaheddin Dede ailesi, Fahreddin Dede'nin bu tavn nedeniyle Bahariye Mevlevîhanesi üzerinde ortak meşihat anla-
ifett
HÜSEYiN PAŞA ÇEŞMESİ
108
109
HÜSREV PAŞA KÜLLİYESİ
Hüsrev Paşa Külliyesi'nde tekke ve türbenin bir görünümü.
Yavuz Çelenk, 1994
mına gelebilecek bir idari tasarruf yoluna girmemiştir.
Hüseyin Fahreddin Dede'nin son dönem Osmanlı kültür hayatında bestekâr-lığı ve neyzenliği ile kazandığı haklı bir şöhreti vardır. Musikiyi dönemin en iyi hocalarından öğrenmiştir. Bunlar arasında ismail Dede Efendi'nin öğrencileri olan Yağ-lıkçızade Ahmed Efendi, Kocamustafapa-şa Âsitanesi zikirlerinden Sünbülî tarikatına mensup Mutafzade Ahmed Efendi ve Bahariye Mevlevîhanesi kudümzenbaşısı Mehmed Zekâî Dede bulunuyordu. Batı musikisine de ilgi duyan Hüseyin Fahreddin Dede, Muzıka-i Hümayun'da görevli fülitist Râtib Efendi'den nota ve nazariyat dersleri almıştır. Ney ile Chopin'in eserlerini çalabilecek kadar Batı musikisine vakıftı. Türk musikisinin yetiştirdiği en önemli neyzenlerden birisi olarak kabul edilen Fahreddin Dede'ye bu konuda Beşiktaş Mevlevîhanesi neyzenbaşılarından Salih Dede ile aynı tekkenin postnişinle-rinden Said Dede'nin (ö. 1852) oğlu Neyzen Yusuf Paşa (ö. 1884) hocalık yapmışlardır. Ayrıca Şeyh Abdülhalim Efendi' den de Hamparsum notası ve tanbur öğrenmiştir.
Döneminin en geniş musiki kültürüne sahip kişileri arasında bulunan Fahreddin Dede, yetiştirdiği öğrencileriyle de Türk musikisinin bilimsel açıdan incelenmesi yolunu açmıştır. Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Mehmed Celâleddin Dede (ö. 1908) ve Galata Mevlevîhanesi Şeyhi Mehmed Atâullah Dede (ö. 1910) ile birlikte Batılı anlamda musiki nazariyatı üzerinde çalışmış ve bu konuda daha sonra ilk bilimsel eserleri ortaya koyacak olan Rauf Yek-ta(-0, Hüseyin Saadettin Arel(-+) ve Subhi Ezgi'ninO) yetişmesini sağlamıştır.
Bahariye Mevlevîhanesi'ni aralarında Medeni Aziz Efendi, Tanburî Kâmil Bey, Yeniköylü Hasan Erendi, Bolahenk Nuri Bey ve Hafız Ahmed Irsoy gibi bestekâr ve icracıların devam ettiği bir merkez durumuna getiren Hüseyin Fahreddin Dede' nin musiki alanında verdiği en önemli eser "Acemaşirân Mevlevî AyinF'dir. ilk icrası 29 Nisan 1885'te Bahariye Mevlevî-hanesi'nde yapılan bu eser, gereksiz ayrıntılardan arınmış, kendi içinde sağlam bir denge ve ifade gücüne sahip bulunup, Mevlevî musikisinin son dönem Osmanlı kültüründe vardığı doruk noktasını sembolize eder. Ayrıca "devr-i kebîr" usulünde bir dügâh peşrev ile hüseyni ve müste-ar makamlarında iki saz semaisi bestelemiştir. Güftesi Fuzûlî'ye ait olan "Hümayun Sengin Semaisi" ile Nedim'e ait olan hisarbuselik "Yürük SemaF'si günümüze gelen sözlü eserleri arasındadır. "Fahrî" mahlasını kullanarak yazdığı Türkçe ve Farsça şiirleri ile Bahariye Mevlevîhane-si'ndeki gündelik hayata ilişkin notlarını Mecmua'sındsL toplamıştır.
BibL BOA, irade Dahiliye, no. 33050 (24 Şevval 1278); Tarib-i Lutft, X, 64; Mehmed Ziya, "Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi", Musavver Nevsâl-i Osmanî, ist., 1328, s. 271-281; Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmua, Konya Mevlâ-na Müzesi, İhtisas Ktp, no. 7467; Rauf Yekta, "Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi", Musavver
Nevsâl-i Osmanî, ist., 1328, s. 281-283; Vassaf, Sefine, V, 179-184; Lutfi Simavî, Sultan Mehmed Reşad Hân 'in ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, I, ist., 1340, s. 131; V. Ç. Izbu-dak, Hatıralarım, ist., 1946, s. 24; inal, Türk Şairleri, I, 347; inal, Hoş Şada, 193-196; Ergun, Antoloji, II, 507; Gölpınarlı, Mevlevîlik, 211.
EKREM IŞIN
HÜSEYİN PAŞA ÇEŞMESİ
Fatih İlçesi, Nevbahar Mahallesi, Darüşşi-fa Sokağı'nda, Haseki Darüşşifası'nın arkasında bulunan Başçı Mahmud Çeşmesi' nin alt tarafından olup, bugün binaların arasında sıkışmış durumdadır. Günümüze kadar ayakta kalabilen çeşmenin suyu akmaktadır.
Çeşmenin inşa kitabesinden anlaşıldığı üzere 1110/1698'de Köprülü Mehmed Paşa'nın yeğeni Sadrazam Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Klasik tarzda inşa edilmiş çeşmelerden biri olan Hüseyin Paşa Çeşmesi kesme taştan yapılmıştır. Üç kademeli silmelerle dikdörtgen çerçeve içine alınmış bir sivri kemerden ibaret yalın bir mimari görünüme sahiptir.
Günümüzde teknesi yerinde olmayan bu çeşmenin, testi setleri ise sağlam durumdadır. Aynası mermerden yapılmış o-lup, üzerinde süsleme bulunmaz. Kemerin hemen içinde bulunan üç satırlık kitabeden 1319/1901'de II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tarafından onartıldığı anlaşılmaktadır.
Günümüzde, halk arasında "Kuruçeşme" olarak bilinen Hüseyin Paşa Çeşmesi, yakınında bulunan Haseki ve Başçı Mahmud çeşmelerine nazaran daha sağlam durumda ve onlardan daha gösterişli bir yapıya sahiptir.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 98; Fatih Camileri, 326; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 392.
GÜLAY BURGAZ
Hüseyin Paşa Çeşmesi
Yavuz Çelenk, 1994
HÜSEYİN VASSAF
(8Mart 1872, istanbul-21 Kasım 1929, İstanbul) Uşşakî şeyhi ve biyografi yazarı.
Babası Ürgüplü Osman Efendi (ö. 1890), annesi Fatma Emsal Hamm'dır (ö. 1880). Ailesi Mısır'da Vali Mehmed Ali Paşa ve İbrahim Paşa'nın hizmetinde bulunduktan sonra Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'nın beraberinde İstanbul'a gelerek Aksaray'a yerleşmiştir. İlk eğitimine Kara Mehmed Paşa Camii'ndeki ibtidai mektebinde başlayan Hüseyin Vassaf, Ağayokuşu îbtidai Mekte-bi'ni bitirdi. Bir süre Hayriye Medresesi'ne devam ettikten sonra Mekteb-i Osmani ve Aksaray Rüştiyesi'nde okudu. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi kısmından mezun oldu. İlk resmi görevine Rüsumat Emaneti'nde başladı. Daha sonra Şirket-i Hayriye Tahrirat Kalemi, Galata Emtia-i Dahiliye Kontrol Memurluğu ve İhracat Gümrükleri Mü-dürlüğü'nde görev yaptı. 1922'de İstanbul Rüsumat başmüdürü iken isteğiyle emekliye ayrıldı. Mezarı, Rumelihisarı Kabris-tam'ndadır.
Hüseyin Vassaf, İstanbul'un tasavvuf hayatı üzerine yaptığı çalışmalarla şehrin mistik kültürünü aydınlatan kişilerin başında gelir. Hayatı boyunca pek çok tekkeye devam etmiş, bu tasavvuf merkezlerinde tanıdığı ve etkisinde kaldığı mutasavvıfların hayat hikâyelerini kaleme almıştır. Büyük bir kısmı günümüze basılmadan intikal eden bu eserler, İstanbul'daki tarikat faaliyetlerini ve bu tarikatların birbirleriyle olan kültürel ilişkilerini göstermesi açısından büyük önem taşımaktadırlar.
Hüseyin Vassaf ı bu tür bir çalışmaya yönlendiren temel nedenlerin başında o-nun ailesi ve daha sonra yakın çevresi gelir. Babası Topkapı'da Sinanîliğe bağlı Pazar Tekkesi şeyhlerinden Bursalı Mehmed Salih Efendi'nin (ö. 1868) dervişlerinden-dir. Annesi ise, 19. yy'ın ünlü Nakşî şeyhi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî'ye(->) mensuptur. Hüseyin Vassaf, kendisine ailesinden miras kalan tasavvuf kültürünü ayrıca cami derslerine devam ederek zahiri bilgilerle de desteklemiştir. Süleyma-niye Camii'nde hadis okutan Nasır Efendi ve Bayezid Camii İmamı Hüsnü Efendi, bu konuda onu yetiştiren hocalardır. Tasavvuf alanında ise önce Bayramî Şeyhi Kâmil Efendi ve Uşşakî Şeyhi Mustafa Hilmi Efendi, ardından Nakşî Şeyhi Hayalî Hafız Efendi ile Kocamustafapaşa Âsi-tanesi(->) Postnişini Mehmed Rızaeddin Efendi'nin (ö. 1891) sohbetlerine katılmış, fakat üzerindeki en kalıcı etkiyi Çayırlı Medresesi'nde mesnevi okutan Mevlevî Şeyhi Mehmed Esad Dede yapmıştır.
1896'da Şam'dan İstanbul'a gelen Şaba-nîliğin Bekrî koluna mensup Mehmed Sultan Efendi, Hüseyin Vassaf in intisap ettiği ilk şeyhtir. Daha sonra Edirneli Hasan Sezaî Efendi soyundan gelen Gülşenî Şeyhi Şuayb Şerafeddin Efendi'ye bağlanmış ve ardından Mustafa Hilmî Efendi'den Uşşakî icazeti almıştır. 1925'te tekkelerin kapatılmasından bir süre önce Mustafa Safî
Efendi'nin vefatıyla boşalan Kasımpa-şa'daki Uşşakî Tekkesi meşihatına İnegöl Müftüsü Mehmed İzzeddin Efendi tarafından atanmıştır. Postnişinlik yaptığı bu dönemde icazet verdiği şeyhler arasında Ali Rıza Efendi, Muhammed Ömer Rüşdî Efendi, Ali Osman Sıdkî Efendi ve Muhammed Mecdî Efendi vardır.
Hüseyin Vassaf in tarikat silsilelerini ve şeyh biyografilerini topladığı kitabı Sefî-ne-i Evliyâ-i Ebrâr başlığını taşır. 5 ciltlik bu eser Divan-ı Hümayun Kalemi memurlarından Mehmed Sami Efendi'nin 1900' de yayımladığı Esmâr-ı Esrar adlı kitabının şerhidir. 1902-1923 arasında kaleme a-lınan Sefîne-i Evliya, tarikatlara göre liste şeklinde düzenlenen Esmâr-ı Esrâr'a oranla tarikat kurucularının biyografilerini kapsaması, ayrıca tekkelerin tarihlerine yer vermesi ve bu bilgileri bizzartîüseyin Vassaf tarafından çekilen fotoğraflarla dektek-lemesi açısından temel bir kaynaktır. 1990' da I. cildi yeni harflere çevrilerek yayımlanan eserin diğer ciltleri yazma olup Süley-maniye Kütüphanesi'ndedir.
Diğer eserleri arasında tarikat şeyhlerine ait biyografi kitapları önemli bir yer tutar. Büyük bir kısmı yazma halinde kalıp basılmayan bu grup içinde kendisinin intisap ettiği Gülşenî Şeyhi Şuayb Şerafeddin Efendi'yi anlattığı Mürâselât, Mesne-vihan Mehmed Esad Dede'nin hayatını ve, faaliyetlerini ele alan Mevlevî Mehmed Esad Dede başlıklı çalışmaları vardır. Diğer biyografileri ise, Risâle-i Hayriye (Yahya Efendi Tekkesi Şeyhi Hasan Hayrî Efendi'nin hayatı), Risâle-i Şevkiye (Mustafa Şevkî Efendi'nin hayatı), Risâle-iMüştakî-ye (Kadirî Şeyhi Müştak Baba ile oğlu Ed-hem Baba'nın hayatı), Risâle-i Selâhiye (Abdullah Selâheddin Uşşakî'nin hayatı), Tevfikname (Seyyid Ahmed Tevfik Bey'in hayatı), Remziname (Üsküdar Mevlevîhanesi Postnişini Ahmed Remzi Dede'nin hayatı ve eserleri), Kemâlname-i Şeyh Hakki (Bursalı İsmail Hakkı'nın hayatı), Gül-zâr-ı Sadi (Mehmed Emin Tokadî'nin hayatı) başlıkları altında toplanmıştır. İbnü-lemin Mahmud Kemal İnal'ın(-0 hayatını ve eserlerim Kemalü'l-Kemâl'de ele a-lan Hüseyin Vassaf in ayrıca gezi notlarını topladığı Hatıra-i Hicaziye, Bursa Hatırası ve Suriye'de Bir Cevelân adlı eserleri bulunup şiirlerini de Divân-ı Vassaf'ta bir araya getirmiştir.
Dostları ilə paylaş: |