Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə79/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   75   76   77   78   79   80   81   82   ...   140

İTFAİYE MÜ2ESİ

Fatih'te, Saraçhanebaşı'nda İtfaiye Cadde-si'ndedir.

Günümüzün

itfaiyecileri.



KadirAktay/

Onyx, 1994.

Yaklaşık 300 yıllık bir geçmişe sahip olan itfaiye teşkilatında kullanılan malze-



İUIİANUS

308

309

İUSTtNlANOS H

meleri bir araya getirme fikri ilk kez 1928' de itfaiye Müdürlüğü bünyesinde ortaya çıkmış, ancak fikrin hayata geçirilmesi için 1932'ye kadar beklemek gerekmiştir. Ama bu müze zamanla depo haline dönüşerek ziyaretlere kapatılmış, tekrar ziyarete açılması için 1986'ya kadar beklemek gerekmiştir. 1989'da göreve gelen yeni belediye yönetimi müzeyi geliştirmek için çaba harcamış ve 2 yıl içinde Fatih'teki müze binasının restorasyonunu ve burada sergilenecek objelerin toplanmasını gerçekleştirmiştir, istanbul Müftülüğü'n-den, Milli Saraylar Daire Başkanlığından ve birçok itfaiyeciden toplanan tulumbalar ve eski itfaiye malzemeleri onarılarak müzeye yerleştirilmiş ve müze yenilenmiş haliyle 1992'de açılmıştır. 450 m2'lik bir a-landa 1.050 objenin sergilendiği müzede III. Murad'ın (hd 1574-1595) fermanıyla başlayan yangın önleme ve söndürme çalışmalarından, günümüze kadarki gelişmeler izlenebilmekte ve yangın güvenlik önlemi olarak kullanılan su fıçısından, ilk motorlu itfaiye aracına kadar çok sayıda söndürme cihazı, tulumbacılara ait malzeme ve giysilerle, yaklaşık 150-200 yıllık tulumbalar ve 1700'lü yıllara ait çardaklı tulumbalar sergilenmektedir.

BÜNYAMÎN ÇELEBi

İUIİANUS

(Mayıs/Haziran 332, Konstantinopolis -26Haziran 363, Ktesifon [Bağdatyakınları]) Bizans imparatoru (hd 361-363).

Lakabı, Latincede "dönek", "kâfir" anlamına gelen "Apostata"dır. I. Constanti-nus(->) döneminde (324-337) Bizans'ın resmi dini olmaya başlayan Hıristiyanlıktan ayrılarak, paganizmi tekrar canlandırmaya çalıştı, fakat başarılı olamadı.

I. Constantinus'un üvey kardeşi İulius Constantinus ile Basilina'mn en küçük oğluydu. Annesi doğumdan kısa süre sonra öldü. 337'de babası ve birçok akrabası kuşkucu imparator Constantius (hd 337-361) tarafından öldürtüldüğü için, lulianus' un çocukluğu ölüm korkusu içinde, gözlerden uzak bölgelerde geçti. Önce Niko-media'da (izmit) sonra da Kapadokya'da yaşadı. Burada küçük bir Hıristiyan tarikatına dahil olduysa da tercihini çoktannlı-

Itfaiye


Müzesi'nden bir görünüm. Kadir Aktay/ Onyx, 1994

lıktan yana yaptı. 19 yaşında tekrar Niko-media'ya, sonra da Atina'ya giden lulianus burada neoplatonculukla tanıştı. Hocası Libianus'un Latin karşıtı ve Helenizm yanlısı eğitimi sonucu lulianus "sol invictus" (fethedilmeyen güneş) adlı bir inanca bağlandı. Bu tarihlerde imparatorluğun batı topraklarında yaşayan soylular ve seçkinler arasında pagan inancı çok yaygındı. Fakat lulianus'un benimsediği güneş kültü, dinsel bir inançtan çok, büyücülük ve şarlatanlık karışımıydı.

Constantius, 354 te yeğeni Gallus'u da öldürttükten sonra, geriye tek vâris olarak lulianus kalmıştı. İmparator çocuksuz olduğundan onu yok etmeyi henüz göze a-lamıyordu. 355'te lulianus önce kayser i-lan edildi sonra da Constantius'un kız kardeşi Helena ile evlendirildi. Bu tarihlerde Avrupa'da Lütetia'da (bugün Paris) yaşayan lulianus orduların başında birçok sefere katıldı ve başarılı sonuçlar aldı. 36l'de imparator tarafından birlikleri ile doğuya Sasanilerin üzerine sevk edilmek istendiğinde, askerler isyan çıkartarak lulia-nus'u imparator ilan ettiler. Çatışma henüz başlamıştı ki, 3 Kasım 361'de Constantius öldü ve lulianus tek başına tahta çıktı.

Konstantinopolis'e gelen imparatorun ilk işi saray yaşamını düzenlemek ve sadeleştirmek oldu. Amacı felsefeci Marcus Aurelius'un öğretilerine uygun bir devlet düzeni oluşturmaktı. Sürgüne gönderilmiş bütün din büyüklerini geri çağırdı ve bütün dinlere tapınma özgürlüğü tanıdığını açıkladı.

Bu hoşgörülü tutumuna karşılık esas a-macı çoktanrılılığı yeniden canlandırmaktı. Ne ki, bunun sandığı gibi kolay olmayacağını gördüğünden mevcut Hıristiyan kurumlarım ve seremonilerini kullanmayı denedi. Fakat zamanla yumuşak tavrı sertleşti, Hıristiyanlar devlet görevlerinden, ordudan atıldı, okullarda ders vermeleri yasaklandı. Hıristiyan kiliseleri pagan tapınağına dönüştürülerek, kurban kültü canlandırıldı. Konstantinopolis'in iyi talih tanrıçası Tihe'nin(->) bulunduğu bazilika, kurban törenlerine adandı, lulianus işi öylesine ileri götürdü ki, kurban kesimini bizzat kendisi yapıyor, kurbanların bağırsaklarından geleceği okumaya çalışıyordu.

Bütün Roma imparatorları gibi lulianus'un da en büyük düşü o sırada Sasani devletinin olan Pers ülkesini (Iran) fethetmekti. Bu amaçla 363'te çıktığı Doğu seferi sırasında, tektanrılı dinler öncesinin paganizmini Antiokheia'da (Antakya), Damascus'ta (Şam) ve Kudüs'te de yerleştirmeye çalıştı. Buralardaki kiliseleri tapınağa çevirme çabaları büyük tepkiyle karşılaştı ve lulianus büyük hayal kırıklığına uğradı. Aynı yıl iran'a doğru seferine devam etmek üzere hareket etmişti ki, Bağdat yakınlarında Ktesifon denen yerde, kimin tarafından atıldığı belli olmayan bir mızrakla ağır yaralandı. 26 Haziran 363'te öldüğünde henüz 32 yaşındaydı.

Yaşadığı dönemde ve daha sonraları, Nazianzoslu Gregorios gibi yazarlarca "şeytanın ta kendisi" olarak tanımlanmıştı. Kaynaklarda "ejder", "Nabukandnezar", "He-rod", "canavar" gibi adlarla anılmıştır. Buna karşılık kendisini bir efsane kahramanı gibi anlatan Sozomenes ya da 1. Mala-las'ın(-t) kaynakları da vardır, lulianus'un kâfir olarak tanımlanması 9. yy'a kadar sürmüştür. Paris ve St. Petersburg'daki heykellerinden anlaşıldığına göre kısa boylu, şişmanca, kalın boyunlu, filozof sakallı biriydi. Kitaplarda, üzerinde rahip libası ve filozof mantosu ile tasvir edilir. Önemli bir bilgin olan lulianus sayısız mektuplarının yanısıra, Misopogon (Sakaldan Nefret Eden) ve Galileli'lere Karşı başlıklı iki dini risale ile Kayser adlı bir hicviye yazmıştır.

Geçmiş altın çağların ışıltısını Helenizm' de ve güneş kültünde arayan lulianus'un iktidarı, Hıristiyanlıkla çoktanrılılığın bir arada yaşamaya çalıştığı, buna karşın ba-şarılamadığı bir dönemdir. Yerine geçen lovianus ve onu izleyen Valens zamanında pagancılık varlığım sürdürdüyse de, II. Teodosios'la(-0 (hd 408-450) birlikte Hıristiyanlık zaferini ilan etmişti.



Bibi. G. W. Bowersock, Julian theApostate, Cambridge, 1978; R. Browning, The Emperor Julian, Berkeley-Los Angeles, 1976; A. A. Va-siliev, Bizans imparatorluğu Tarihi, I, Ankara, 1943, s. 84-96; N. H. Baynes, "The Death of Julian the Apostate in a Christian Legend", Journal of'Roman Studies, S. 27(1937), s. 22-29; M. Wegner, "Die Bildnisse deş Julian", Das Spâtantike Herrscherbüd von Diokletian bis zu den Konstantin-Sihnen, Berlin, 1984, s. 159-164.

AYŞE HÜR


İUSTİNİANOS I

(482, Bederiana [Yukarı Makedonya] -14 Kasım 565, Konstantinopolis) Bizans imparatoru (hd 527-565).

Tarihte Büyük lustinianos adıyla tanınır, imparatorluk yönetimini yeniden düzenledi ve "Codex İustinianus" adıyla anılan yasaları derledi. İmparatorluğun batı topraklarında Bizans egemenliğini pekiştirdi ve Grek etkisini birkaç yüzyıl sürecek biçimde canlandırdı. Tek bir kiliseye olan sarsılmaz inancına karşılık dinsel konularda hedeflerine ulaşamadı, imparatorluğun çeşitli yerlerinde ve Konstantinopolis'te büyük imar faaliyetlerinde bulundu.

Asıl adı Peter Sabbatios olup tahta Fla-

vius İustinianos adıyla çıktı. Bazı kaynaklarda, 583'te, Dardania'daki (Yukarı Makedonya) Tauresium'da doğduğu kaydedilir. Kimi araştırmacılara göre Slav kökenli, bazılarına göre ise Arnavut asıllıdır. Halk tabakasından gelen, fakat iyi bir eğitim a-lan, çalışkan ve büyük hedeflere sahip biri olarak amcası İmparator I. lustinos'un yanında parlak bir kariyer yaptı ve çocuksuz imparator tarafından 525'te kayser, 527'de müşterek imparator ilan edildi.

İustinianos'un en büyük yardımcıları karısı ünlü imparatoriçe Teodora(->), yeğeni Germanos, generalleri Belisarios(-t) ve Narses, yönetici elitten Kapadokyalı loannes ve hukukçu Tribonianos'tur. imparatorluğun doğu ve batı topraklarında geçerli tek bir yasayı egemen kılmak için kendisinden önceki dönemlere ait Roma kanunlarını bir araya getiren bir derleme çalışmasına girdi. Hukukçu Tribonianos' un başkanlığındaki bir heyet 529'da Codex Constitutionum'u yayımladı. On kitap halindeki bu eser, Roma imparatoru Hadri-anus döneminden (117-138) beri geçerli olan emirnameleri bir araya getiriyordu. 533'te Codex'in tamamlanmış yeni nüshası olan Digesta (Pandectae) yayımlandı. Bunu, iki eserin derlenmesinden oluşan ve hukuk eğitimine giriş niteliğindeki bir antoloji olan Institutiones'in çıkarılması izledi. 534'te bu üç yasa derlemesi yeniden basıldı. Son olarak 534-565 arasında yayımlanan emirnameler Novellae Constitu-tinones Post Codicem adıyla bir araya getirildi. Bütün bu derlemeler, o dönemde hukuk eğitiminin kurumlaşmasına yardımcı olmuştu. Anılan dört eserin ilk üçü Latince, sonuncusu ise halk dili olan Grekçe yazılmıştır.

Halk tabakasından gelme biri olarak lustinianos aristokrasi ile sürekli çatıştı. Yolsuzlukları önlemek ve devlet bütçesini güçlendirmek amacıyla yürürlüğe koyduğu katı ekonomik politikalar ve ağır vergilendirme sistemi halk kesimlerince tepkiyle karşılandı. Bunların en önemlisi 532' de yaşanan Nika Ayaklanması'dır(-0. Olaydan sonra lustinianos, enerjisini ülkenin zenginleşmesine yöneltti. Doğuya uzanan ticaret yollarını Sasani ülkesini (Iran) çevreleyecek şekilde genişletti. Bu dönemde imparatorluk casuslarının iran'dan gizlice getirdiği ipekböceği kozaları sayesinde Bizans'ta ilk kez ipek üretimine geçilerek Bizans'ın bu konudaki dışa bağımlılığı yok edildi. Maliye Bakam Petros Barsimes ipek konusunda bir tekel oluşturarak devlet gelirlerini artırmayı başardı, lustinianos, devletteki çürümeyi engellemek için memurlarının aşırı masraf yapmasını yasakladı. Eyalet sistemini yeniledi, memuriyetlerde yapılan kısıtlama ile hazine rahatlatıldı.

İustinianos tahta çıktığında Bizans orduları doğuda Sasanilerle savaş halindeydi. 532'de imzalanan "Ebedi Barış Antlaşması" ile kısa süre imparatorluğun güvenliği sağlandıysa da, 540'ta yine anlaşmazlık baş gösterdi. Ancak 56l'de Bizans Sa-sanilere yılda 30.000 altın sikke vergi ödemeyi kabul ederek 50 yıllık bir barış ant-

I. îustinianos'un monogrammı taşıyan sikke (ön ve arka yüz).



H. G. Goodacre, A Handbookfor the Coinage of the Byzantine Empire, Londra, 1928-1933

laşması yapabildi. Aynı tarihlerde îustinianos'un orduları batıda kaybedilen Roma topraklarını geri almaya çalışıyordu. Kuzey Afrika'da Vandallara karşı, italya Ya-rımadası'nda ise Ostrogotlara karşı seferler düzenlendi. 534'te Vandal Kralı Geli-mer teslim oldu. 544'te italya'ya giden Komutan Belisarios Ostrogot seferinden bir sonuç alamadan 549'da Konstantinopolis'e geri döndüyse de, 554'te Vizigotlara, 555'te ise Ostrogotlara karşı savaşlar kazanıldı. 559-561 arasında Trakya'ya kadar ilerleyen Bulgarlar, Slavlar, Hunlar ve Avarlar durduruldu. Fakat Bulgarlar ve Slavlar Roma e-yaletlerine yerleşmeyi başardılar.

lustinianos kişisel olarak dinsel konulara ilgi duyuyordu. 529'da paganizmin etkisindeki neoplatonizmin yuvası saydığı Atina Akademisi'nin kapatılarak yerine Konstantinopolis Okulu'nun açılmasını emretti. Filistin'de yaşayan ve ibrani dinine yakınlık duyan Samaritenlerin isyanım bastırdı. Fakat doğu eyaletleri ile ilişkiyi koparmak istemediği için biraz da karısı Teodora'nın etkisi ile İsa'nın tek doğası olduğunu ileri süren doğulu Monofizitlerle İsa'nın iki doğası olduğunu kabul eden Halkedon Konsili'nin (451) öğretileri arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı. Bu a-maçla 553'te Konstantinopolis Konsili'ni topladı. İustinianos'un kısaca "çezaropa-pizm" diye anılan ve imparatorun hem kayser hem de dini lider olması gerektiği şeklindeki görüşü yüzünden Papa Vigilius İconsile uzak kaldı fakat lustinianos papayı Marmara'daki adalardan birine sürmek suretiyle konsil hükümlerini onaylamak zorunda bıraktı. Bu olay yüzünden Bizans ve Roma kiliseleri arasında meydana gelen bu ayrılık 6lO'a kadar sürdü.

lustinianos imparatorluğun her tarafında sayısız inşaat yaptırdı. Bunlar arasında sukemerleri, köprüler, büyük surlar, hisarlar, manastırlar, yetimhaneler, hanlar ve görkemli kiliseler vardır. Sadece başkentte 30 kadar kiliseyi onarttı ya da inşa ettirdi. Bunlardan Pege'deki (Balıklı) Bakire Meryem Kilisesi hakkındaki bir söylenceye göre oradaki şifalı sular imparatorun böbrek rahatsızlığını iyi etmişti. İustinianos'un en önemli eseri Nika Ayaklanması sırasında çıkan yangınla tahrip olan Ayasofya'mn(-») bugüne değin gelmiş binasının yaptırılmasıdır.

Hippodrom civarındaki Augusteion' da(->) İustinianos'un bir heykeli vardı. Ra-venna'daki S. Vitale ve S. Apollinare kiliselerinde bulunan portrelerinde sakalsız olarak gösterilen imparatorun Ayasofya'

daki mozaiğinde sakallı olduğu görülür, lustinianos ve kansı İmparatoriçe Teodora hakkında bir biyografi yazan tarihçi Proko-pios'un anlattıklarına göre, orta boylu, yuvarlak yüzlü, yemek yemeği pek sevmeyen biriydi. Prokopios, kibar biri olarak öfkesini hiçbir zaman dışan vurmayan imparatorun buna karşılık acımasız biri olduğu, binlerce insanın ölüm emrini gayet yumuşak bir sesle emrettiğini söyler. Bibi. R. Browning, Justinian and Theodora, Londra, 1987; B. Rubin, Das Zeitalterjustini-ans, c. I, Berlin, 1960; Prokopios, Gizli Tarih, ist., 1973; A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Tarihi, c. I, Ankara, 1943, s. 164-212; W. G. Holmes, TheAge of Justinian and Theodora, c. 2, Londra, 1905-1907.

AYŞE HÜR

iustinianos n



(668/669, Konstantinopolis- 7Kasım 711, Damatris[Anadolu'da]) Bizans imparatoru (hd 685-695, 705-711).

Herakleios Hanedanı'mn(~») son imparatorudur. IV. Konstantinos (hd 668-685) ile Anastasia'mn oğludur. Bazı kaynaklarda Kıbrıs'ta doğduğu kaydedüir. 681-682' de müşterek imparator ilan edildi, 685'te babasının ölümüyle tahta çıktı.

688 ve 693'te Araplarla yaptığı antlaşmalar sonucu Kıbrıs, Doğu Anadolu ve Gürcistan üzerindeki Bizans egemenliğini pekiştirdi. 688-689'da Slavların elinde bulunan Trakya ve Makedonya'ya başarılı seferler yapıldı. Bu seferlerden getirilen e-sirler ülkenin çeşitli yerlerine iskân edildi.

II. lustinianos, 553 ve 680-681 tarihli Konstantinopolis konsillerini tanımayarak, 686-687'de bir sinod topladı ve Herakleios' un(-») (hd 610-641) formülleştirdiği mono-teletizmi (isa'nın iki doğasının tek bir iradede tecelli ettiği savı) reddetti ve imparatorluk sarayının Trullo salonunda, 691-692'de bir konsil topladı (Trullonum Kon-sili). Konsilde Hıristiyan ahlakının halk arasında yaygınlaştırılması amacıyla düzenleyici kararlar alındı. Bunlar arasında Brumalia denilen pagan bayramının ve Dionisios şenliklerine ilişkin âdetlerin kaldırılması, seçkinlerin tiyatro gösterilerine gitmesinin ve rahiplerin evlenmesinin yasaklanması sayılabilir. lustinianos Trullonum Konsili'nin kararlarını tanımayı reddeden Papa I. Sergios'u tutuklatmaya çalıştıysa da başarılı olamadı, inanmış bir Hıristiyan olarak Bizans sikkelerine Isa suretinin basılması geleneği II. lustinianos ile başlamıştır.

695'te Maviler grubu ayaklanarak komutan Leontios'u (hd 695-698) tahta çıkardığında burnu kesilen İustinianos sürgüne gönderildi. 698'de bu kez Yeşiller grubu donanma amirallerinden Apsimar'ı II. Tiberios (hd 698-705) adıyla tahta geçirdiğinde bundan cesaretlenen lustinianos sürgünden kaçarak Hazarlara sığındı, kağanın Hıristiyan olarak Teodora adını alan kız kardeşi ile evlendi. 705'te Bulgar Kralı TervePin de yardımları ile gizlice Konstantinopolis'e döndü, II. Tiberios tahtı bırakarak kaçtı ve böylece İustinianos'un ikinci hükümdarlığı başladı. Karısı Teodo-

İVAZ EFENDİ CAMÜ

310

311

İZER, ZEKİ FAİK

Zeki Faik Izer'in "Dolmabahçe Sarayı'nın Parmaklıkları" adlı eseri, 1947, 27x19 cm. TETTVFotoğraf'Arşivi

ra Bizans tahtına çıkan ilk yabancı kökenli imparatoriçe oldu. Onun sakat haliyle tahtı ele geçirme cüretini göstermesinden dolayı, sakat bırakarak tahttan uzaklaştırma yöntemi Bizans tarihinde bir daha uygulanmamıştır. II. İustinianos'un sakatlığını gizlemek için altından bir burun yaptırdığı rivayet edilir.

ikinci iktidarı sırasında daha da acımasız biçimde davranan lustinianos, Bulgar Kralı Tervel'i kayser unvanı ile onurlandırırken, Leontios ile onu taçlandıran Patrik Kallinikos'u ve diğer muhaliflerini topluca idam ettirdi. Bu arada ilk imparatorluğu sırasında kendisine boyun eğmeyen Ravenna'dan (italya'da) birçok kişiyi Kons-tantinopolis'e getirterek kılıçtan geçirtti. Fakat 710'da Papa I. Constantinus başkente geldiğinde iyi karşılandı ve kriz aşıldı.

İustinianos'un uyguladığı politikaların yarattığı iç karışıklıklar, Arapların işine yaradı ve Arap birlikleri 709-711 arasında Ka-padokya ile Kilikya'da (Çukurova) bazı yerleri zapt ettiler. Hattâ küçük bir Arap birliği Hrisopolis (Üsküdar) önlerine kadar gelmeyi başardı.

711'de sürgün yeri olan Hersones'e (Kırım'da) karşı başlattığı bir sefer İustinianos'un yaşamına mal oldu. İsyan başlatan Hersones halkına Hazarlar da yardım edince, Ermeni asıllı Bardanes imparator ilan edildi. II. lustinianos askerlerinden biri tarafından öldürüldükten sonra başı teşhir için Ravenna ve Roma'ya gönderildi. Küçük oğlu Veliaht Tiberios da öldürüldüğünden, Herakleios Hanedanı sona erdi.



Bibi. C. Head, Justtnian II of Byzantium, Ma-dison, 1972; F. Görres, "Justinian II und das rö-mische Papstium", Byzantinische Zeitsch'rift, S. 17 (1908), s. 432-454; I. Dujcev, "Le triomp-he de l'empereur Justinien II en 705", Fest-schrift Stratos, c. l, s. 83-91; Ostrogorsky, Bizans, 120-136.

AYŞE HUR


İVAZ EFENDİ CAMÜ

Ayvansaray semtinde, Eğrikapı'da Bizans surlarının iç tarafında, Anemas Zindanı ü-zerinde, Anemas Kulesi ile Angelos kulelerinin arkasında yer almaktadır. Alaiye-li (Alanya) Kazasker ivaz Efendi (ö. 1586) tarafından yaptırılan ve yapım kitabesi bulunmayan caminin cephelerinde görülen üslup özellikleri ve gelişmiş altıgen şeması göz önüne alınarak ivaz Efendi'nin ölümünden az önce yapıldığı düşünülebilir. Cami, Mimar Sinan'ın tezkerelerinde kayıtlı olmamakla birlikte Mimar Sinan çağı sonlarında, onun ekolüne ait bir yapı olarak kabul edilebilir.

Çeşitli tarihi kaynaklarda ivaz Efendi Camii'nin mektep, medrese, çeşme vb ile birlikte bir külliye olarak inşa edilmiş olduğu belirtilse de, bugün caminin dışında başka bir yapı mevcut değildir. Gami ile birlikte yapıldığı belirtilen kitabesiz meydan çeşmesi, avlu duvarı dışında, caminin önündeki küçük meydanda yer almaktadır.

ivaz Efendi Camii, 15,60x14,50 m boyutlarında, kareye yakın dikdörtgen planlı bir yapıdır. Mihrap kısmı, kıble yönünde, dikdörtgen bir çıkıntı yapmaktadır. Ca-



İvaz Efendi Camii

Doğan Kuban, 1988

mi, altı payeye dayanan 9,80 m çapında ve 16,60 m yüksekliğinde büyük bir merkezi kubbe ve bu kubbeyi üç yönden destekleyen beş yarım kubbe ile örtülüdür.

Yarım kubbelerin ikisi, caminin sağında, diğer ikisi solunda bulunmakta, beşinci yarım kubbe mihrap çıkıntısının üzerini örtmektedir. Mihrap yarım kubbesi dışındaki diğer dört yarım kubbeye yuvarlak kemerli ikişer pencere açılmıştır.

Merkezi kubbeyi taşıyan altı paye, yarısı duvarlara gömülü pilastrlar şeklindedir. Payelerin ikisi mihrap çıkıntısının köşelerinde, ikisi doğu ve batıdaki yan duvarların ortasında, diğer ikisi de kuzey, ya-

Ivaz Efendi Camii'nin planı. Kuran, Mimar Sinan

ni giriş duvarı üzerinde aynı şekilde yer almaktadır. Kuzeydeki payelerin arası üç kat halinde maksure olarak değerlendirilmiştir. Yan duvarlar boyunca uzanan ahşap kadınlar mahfili kuzeyde, giriş cephesi üzerindeki maksurenin ikinci katıyla birleşerek, "U" şeklinde cami sahnım çevrelemektedir.

ivaz Efendi Camii plan düzeni ile altı payeli camiler grubuna girmektedir. Merkezi kubbeyi oturtmak amacıyla, altı paye üzerine, altı kemer inşa edilmiş, kemerlerden merkezi kubbenin kasnağına geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Kubbe kasnağında on iki tane yuvarlak kemerli pence-

re yer almaktadır. Kemerlerden yarım kubbelere geçişlerde ise, mihrap yarım kubbesinin dışındakilerde stalaktitler kullanılmıştır. Camide, kemerlerin itme kuvvetini karşılamak amacıyla payeler, kemerler boyunca yükseltilerek dışarı taşıtılmış ve birer ağırlık kulesi ile bitirilmiştir.

Günümüzde caminin son cemaat yeri mevcut değildir. Giriş cephesi ve yan duvarlar boyunca camiyi üç taraftan "U" şeklinde saran ahşap son cemaat yeri revağı 1935'ten sonra yıkılmıştır.

Giriş cephesinin sağında olması gereken minare, güney kıble duvarının köşesine ayrı bir kütle olarak yerleştirilmiştir. Kesme taştan yapılmış olan ve zaman i-çinde bir kısmı yıkılarak, kısmen tahribata uğrayan minare, 19601ı yıllarda restorasyon geçirerek tamamlanmıştır. Minarenin kürsü kısmında bulunan bir mihrap nişinden, camiyi üç taraftan çevreleyen son cemaat revağının buraya kadar gelerek minare ile birleştiği anlaşılmaktadır.

ivaz Efendi Camii'nde alışılmış büyük cümle kapısı yoktur. Camiye giriş cephesi üzerinde yer alan, ancak yanlara doğru çekilmiş iki adet çifte kapıyla girilmektedir. Çift kapıların dış taraftakileri, kadınlar mahfiline çıkan merdivenlere, içteki-ler ise şahın kısmına açılmaktadır.

Giriş (kuzey) cephesinin ortasında bir dizi pencere sıralanmış, ortadaki dörtlü pencere düzeni üç katta da tekrarlanmıştır. Giriş kapılarının üzerine rastlayan ikinci ve üçüncü katta, altta düz atkılı, üstte sivri kemerli çift pencereler yer alır. Kapıların yanında kesme taş kaplı, beş köşeli birer mihrap bulunmaktadır. Caminin iki yan cephesi birbirinin aynıdır. Tek fark sağ yan duvar ile mihrap duvarının birleştiği köşede minarenin bulunmasıdır. Mihrap cephesi tuğla ve kesme taşın bir arada kullanıldığı almaşık bir duvar dokusuna sahiptir. Diğer cephelerin üst kısımlarında ise kesme taş duvar dokusu görülmektedir.

ivaz Efendi Camii'nin önemli bir özelliği 16. yy'ın ikinci yarısına ait iznik çinileri ile süslü mihrabıdır. Mihrap nişi beş köşelidir ve içlerini çini panolar doldurmaktadır. Bu köşelerin üst kısmında lacivert üzerine beyaz sülüs yazılı, alt kısmında ise stilize edilmiş, çiçek motifleriyle süslü panolar yer almakta ve bütün bunları kırmızı zeminli bir bordur çevrelemektedir.

ivaz Efendi Camii'nin mihrap çinilerinde beyaz zemin üzerine mercan kırmızısı, yaprak yeşili, mavi, lacivert gibi renklerle, narçiçeği hançer yaprakları, rozeüer, ince dallar, küçük yapraklar vb, 16. yy'ın i-kinci yarısının bütün özelliklerini taşıyan natüralist formlardaki birbirinden güzel hatayi desenler kullanılmıştır.

ivaz Efendi Camii, gerek gösterdiği pla-nimetrik ve yapısal özellikler, gerekse çinilerinin güzelliğinden dolayı döneminin özgün örneklerinden biri sayılmaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 147; O. Aslana-pa, Osmanlı Devri Mimarisi, ist., 1986, s. 302; Kuran, Mimar Sinan, 154; J. Erzen, Sinan Dönemi Cami Cepheleri, Ankara, 1981, s. 42; S.

Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, I (1963), s. 84; ay, "istanbul'da ihmal Edilmiş Bir Semt: Ayvansaray", TAÇ, S. 2 (1987), s. 38.

HALE TOKAY

İZAK (Tanburi)

(?, istanbul -1814, İstanbul) Yahudi asıllı bestekâr ve tanburi.

Asıl adı Fresko Romano'dur. Ortaköy' de doğdu. Bazı kaynaklarda adının başına eklenmiş olan "Baytar" sözü, sinagoglarda hanendelik (okuyuculuk) eden kişilere verilen ad olan "payta"nın bozulmuş halidir.

Yahudi asıllı Türk musikisi bestekârlarının en büyüğü sayılan Izak, musikiye sinagoglarda hanendelik ederek başladı. Sinekemanı ve tanbur öğrendi. Bu sazları çok iyi çalan bir sazende oldu. Romanya' dan istanbul'a gelen şöhretli kemancı Mi-ron'u dinledikten sonra keman çalmayı bıraktı ve yalnızca tanbura devam etti.

Izak musikiyi ve tanburu Tanburi An-gel'den ve Musi'den öğrendi. Çağının en büyük sanatçılarından ve geleneksel tanbur tavrının önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edildi. Şöhreti artmaya başlayınca III. Selim döneminde saraya a-lındı. Uzun süre padişahın tanbur hocalığında bulundu ve kendisinden destek, himaye ve yakınlık gördü. Her eserine karşılık padişahtan büyük ihsanlar alarak ö-düllendirildi. Sarayda düzenlenen küme fasıllarına tanburuyla katıldı, Enderun'da musiki öğretti. Dönemin ünlü bestekârı Hacı Sadullah Ağa ile birlikte besteledikleri "Şedd-i Araban Takım" çok ün kazandı. Bu faslın içinde yer alan, "Ey safâ-yı arızından çeşme-i hurşîd-i âb" mısraıyla başlayan bestesi ve "Pir olmada gerçi gönül amma civan ister" mısraıyla başlayan yürük semaisi, aslında bir saz eserleri bestekârı olan Izak'm sözlü musikide de id-

dialı olduğunu gösterir. Yaşadığı III. Selim dönemi istanbul'da musiki hayatının çok parlak bir dönemidir. Izak bu dönemin yıldızlarından biriydi. Padişahın kendisini görünce ayağa kalkarak saygı göstermesi ve bestelediği bir esere karşılık onu bir tanbur teknesi dolusu altınla ödüllendirmesi gibi ayrıntılar o dönemde sarayın musikiye olan ilgisi ile gayrimüslim sanatkârların istanbul'un musiki hayatındaki rolünü gösteren birer belge niteliğinde olgulardır.

Izak tanburda III. Selim'den başka Zeki Mehmed Ağa ile Kuyumcu-Samatyalı Oskiyan Efendi'yi yetiştirdi. Izak, Oskiyan, Kozyatağı Rıfaî Tekkesi Şeyhi Abdül-halim Efendi, Subhi Ezgi, Mesud Cemil ve Necdet Yaşar'dan oluşan aktarım zinciriyle geleneksel tanbur tavrı günümüze kadar ulaşabildi.

70 yaşlarındayken ölen Tanburi Izak' in 49'u peşrev, 43'ü saz semaisi, 6'sı beste, l'i ağır semai, 3'ü yürük semai ve 7'si şarkı olmak üzere 100'den fazla eseri Türk musikisi repertuvarındadır.


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   75   76   77   78   79   80   81   82   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin