Bibi. Georg Oğulukyan 'm Ruznamesi, 1806-1810 isyanları, III. Selim, IV. Mustafa, U. Mahmud ve Alemdar Mustafa Paşa, (çev. H. D. Andreasyan), ist., 1972, s. 1-14; Tarih-i Cevdet,
VIII, 201 vd; Yorga, Osmanlı Tarihi, c. V, Ankara, 1948, s. 164-173; Mustafa Nuri Paşa, Ne-tayicü'l-Vukuat, (haz. N. Çağatay), c. III-IV, Ankara, 1980, s. 208 vd; Ahmed Refik, Kabak-çıMustafa, İst., 1331; Y. Akçura, Osmanlı Devletinin Doğuma Devri, (3. bas.), Ankara, 1988, s. 141 vd; Karal, Osmanlı Tarihi, V, s. 51 vd; M. Sertoğlu, (sadeleştiren), "III. Selim'in Hal'i", Hayat Tarih Mecmuası, S. l, 2, 3 (Ocak-Şubat-Mart 1975).
NECDET SAKAOGLU
KABAKULAK TEKKESİ
bak. RESMÎ EFENDİ TEKKESİ
KABARE TİYATROLARI
istanbul'da kabare tiyatrosu türünün ilk örneğini veren topluluk Haldun Taner, Ahmet Gülhan, Metin Akpınar ve Zeki Alas-ya'nın 1967'de kurduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu(->) olmuştur. 1978'de Devekuşu Kabare Tiyatrosu'ndan ayrılan Haldun Taner ve Ahmet Gülhan, Pangaltı'da-ki Gala Kulüp'te, 1980 sonlarında, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdular, l yıl sonra dağılan topluluk, Hayırdır inşallah ve Kapılar adlı oyunları sahneledi. Tef Kabare Tiyatrosu'nun oyunlarında Necati Bilgiç, Berrin Koper, Gülümser Gülhan, Uğur Yücel, Cem Özer, Oya Terzi, Haluk Yüce, Alev Akay rol aldı.
Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun başarı kazanmasından sonra, 1968'de Şişli'de Karagöz Kabare Tiyatrosu, Kulüp Kennedy' de Üç Maymun Kabare Oyuncuları, Şişli'de Nuri'nin Yeri'nde Pisi Pisi Kabare Tiyatrosu, Şişli Paşam Tavema'da Vâlâ Önen-güt'ün Ortaoyuncular'ı gibi topluluklar kısa ömürlü kabare çalışmaları yaptılar.
Ali Poyrazoğlu, Cem Özer, Uğur Yücel gibi tiyatro sanatçılarının tek kişilik gösteri özellikleri taşıyan kısa süreli kabare çalışmalarını saymazsak, Devekkuşu Kabare Tiyatrosu'nun 1991'de çalışmalarına ara vermesinden sonra ilk kez Ferhan Şen-soy'un kurduğu Ortaoyuncular topluluğu kabare çalışması gerçekleştirdi. Ortaoyuncular, Kırkambar'adlı kabarelerini 1994'te "İçinden Dalga Geçen Tiyatro" adım verdikleri, gemi tiyatrolarında sergilediler. HİLMİ ZAFER ŞAHİN
KABATAŞ
Fındıklı ile Dolmabahçe arasındaki kıyıyı ve yamaçları kapsayan semt.
Semtin, adını büyük bir taştan aldığı bellidir. Fakat taşın nerede bulunduğu ve nasıl bir cisim olduğu iyi bilinmiyor. Tay-yip Gökbilgin, Mam Ansiklopedisi'ndeki "Boğaziçi" maddesinde, antik çağda, bir kaya parçasına "Petra Thermatis" (petra: Taş) adı verildiğini, Osmanlı çağında bunun Türkçeye çevrildiğini yazar. Evliya Çelebi ve ondan naklen Hadîkatü'l Ceva-mîise, Etmeydanı'nda barut deposu olarak kullanılan Güngörmez Kilisesi 15. yy' m sonunda bir infilak ile havaya uçtuğunda, büyük bir taşının buraya kadar gelip kıyıya düşmesi ile, semtin o tarihten sonra bu adı aldığı bilgisini verir. Yine Hadî-ka, 19. yy'm başında Mustafa Necip Efendi adlı bir zatın, sahile yalısını yaptırırken, cesim taşı kestirtmiş olduğunu kaydeder.
Fındıkh(->) yönünden Dolmabahçe' ye(->) doğru gelişte, Kabataş'ın Osmanlı dönemindeki ilk büyük ve geniş yerleşimi, Çizmeciler Tekkesi olmuştu. Cengiz Orhonlu'nun arşiv incelemelerine göre, II. Mehmed'in (Fatih) çizmecibaşısı Mahmud Bedreddin Ağa tarafından 1499'da kurulan tekke, Halveti tarikatına aitti ve şehrin her yanından gelen sayısız ziyaretçilerin odağı halindeydi (bak. Halvetîlik). Yemek salonunun 1.000 kişi alacak kadar geniş tutulduğu bu dini ocak, semt yoksullarına da tablalarla yemek gönderen bir hayır kurumu işlevi görüyordu. C. Orhonlu'nun Başbakanlık Arşivi'nde bulduğu 1744 tarihli bir belgeye göre, zamanla gelirlerini kaybedip boşalan ve harap hale gelen tekkenin ihyası için I. Mah-mud'a (hd 1730-1754) başvurulmuştu. Bostancıbaşı Defterleri ise, 19. yy'm başında binanın ve eklerinin ortadan kalkmış olduğunu gösteriyor. Günümüzde trafik yolu üzerinde bir adacık içinde ve yüksek bir çınar ağacı altında kalmış olan bir tek mezar taşı, tekkenin geniş hazi-resinin son kalmasıdır.
Halen bu mevkide yer alan büyük ve anıtsal meydan çeşmesi, 1956'da Mende-
KABATAŞ
326
327
KADEM-İ ŞERİF TEKKESİ
res imarı sırasında buraya getirilerek monte edilmiştir. Vezir Hekimoğlu Ali Paşa'nın hayratı olan bu güzel ve gösterişli eser, 1732'de paşanın ilk sadrazamlığının hatırası olarak yapıldığında, burada değil, az ileride karşı sırada ve set üstüne kurulmuştu. Oldukça dik bir taş merdivenle ö-nüne kadar çıkılan çeşme, 224 yıl bu yerde kalmış, sonra bu kaldırım kenarına indirilmiştir (bak. Hekimoğlu Ali Paşa Meydan Çeşmesi). Set üzerinde yer alan mescit, 1651'de Ömer Avni Efendi tarafından yaptırılmıştı. 8 yıl sonra vefat eden banisi de, bahçede mihrabın önüne gömülüdür.
Burada, Fındıklı'dan gelişte sol yanda kalan duvarın önünü, Şeyhülislam Esad Efendi, 1613'te üç cepheli mermer bir çeşme ile süslemişti. 1956 imarı sırasında sökülen çeşme, 37 yıl Sular İdaresi'nin Feriköy deposunda demonte bir halde yattıktan sonra, Sözen dönemi belediyesince 1993'te tekrar yerine kurduruldu. Ancak ilk haliyle çeşme, birkaç geniş basamakla çıkılan küçük bir terasa yapılmıştı.
Set duvarı üzerinde, Osmanlı döneminde, herhalde 17. yy'dan sonra, bir dizi ev ve konak yapılmış, onların da üstündeki yamaçları, geniş bahçeler içinde köşkler, malikâneler kaplamıştı. Set üstündeki dizi binalardan en ünlüsü, II. Abdülhamid dönemi nazırlarından Çürüksulu Ahmed Paşa'ya aitti, iki kadı ve sarı badanalı, kagir yapı, uzun süre yerinde kalabilmiş ve 5-10 yıl önce yıktırılarak yerine birkaç apartman dikilmiştir. Kagir konağın için-
.,„
t»:
20. yy'ın başında Kabataş iskelesi (üstte) ve günümüzde Kabataş'ın denizden görünümü. Erkin Emimğlu fotoğraf arşivi (üst),
Yavuz Çelenk, 1994
den sökülen mermer çeşmeler, oymalı ve masif kapılar ve tavan kornişleri gibi birçok parça, aylarca, antika dükkânlarını doldurmuştur.
Yamaçlarda yer alan bahçeli ve geniş malikânelerden tarihe geçmiş bir tanesi, Kazasker Ebusuud Efendi'nin konağı idi. Dönemin Fransız sefiri Marquis de Noin-tel'in ziyaret etmekten zevk aldığı konak, bahçesinde geniş ve mermer bir havuz ve portakal dahil her türlü nadide ağaç ile süslüydü. Bu konağın ve Alman Sefareti' nin altında, Esma Sultan için 1853'te yaptırılan ahşap saray, 1890'da II. Abdülhamid tarafından mektebe çevrilmiş ve payitahttaki Arap aşiret reislerinin çocuklarına ayrılmıştı. 1908'de bu binada bir lise kuruldu. Sonradan Ortaköy'e nakledilen bu lisenin adı, Kabataş'taki bu ilk yerinden kaynaklanır (bak. Kabataş Erkek Lisesi).
Müşir Namık Paşa'nın geniş sarayı da, bu yamaçların göz alıcı bir binasıydı. Uş-şakizade Latife Hanım'ın ahşap konağı, bu binanın haremliği yerine yapılmıştır.
Kabataş kıyıları Osmanlı çağında 18. yy'dan itibaren, yalılarla imar edilmiş durumdaydı. Bostancıbaşı Def"terleri'nde, bunların da listeleri var. Fakat sahiplerinin isimlerinin dışında mimari özellikleri, boyutları ve iç zenginlikleri konusunda bu defterlerden bilgi edinmek mümkün olmamaktadır.
Ancak gündelik yaşamı dalgalandıran çok belirgin olaylar, kimi yapıları tarihe geçirmiştir. Bunlardan biri, "Deniz Uğrusu" Hüseyin Paşa'nın yahşidir. Paşa bu-
rada denizi doldurarak arazi kazanıp üstüne ya da kenarına yalısını oturtunca, padişahın gazabını çekmiş ve l655'te asılmak suretiyle cezalandırılmış. Deniz Uğrusu lakabı da, başına deniz yüzünden gelen bu felaket dolayısı ile, ölümünden sonra takılmıştır. Bu sahilde yer alan yapılardan tarihe geçmiş bir başkası, Abdülme-cid'in kızı Fatma Sultan ile Mustafa Reşid Paşa'nın oğlu Galip Paşa evlendiğinde geçici olarak oturmalarına tahsis edilen yalıdır. Bu düğün vesilesi ile kıyı yolu düzenlenmiş ve rıhtımlar yapılmıştır. Bu imarı belgeleyen çok güzel bir anı taşı burada yer almaktadır.
Kabataş kıyıları, Asya yakasının yoğun bir yerleşimi olan Üsküdar'ın(->) karşısına isabet ettiği için, kayık trafiğine her zaman hizmet etmişti. Şirket-i Hayriye yöneticilerinden Hüseyin Hakî Efendi, 1870'le-re doğru ilk kez araba taşıyan bir vapuru icat ettiğinde, onun denemesi ve karşıya geçiş merasimi de burada yapılmıştır.
Bu vapurların sefere girmesinden sonra her yıl Arabistan'a gönderilen padişah hediyelerinin kervanı olan sürre alayı, şehri buradan terk etmeye başlamış; onu u-ğurlama merasimleri de din ulemasının huzurunda, onların duaları ve mücevherli buhurdanlarla gelen saray görevlilerinin katılımları ile bu iskeleden yapılır olmuştur.
1950'leri izleyen yıllarda şehirde artan taşıt sayısı, Kabataş îskelesi'nin fonksiyonunu ön plana çıkarmış, modelleri geliştirilen ve kapasiteleri artırılan yeni araba vapurları, 1950-1960'larda, artık 10 dakikada bir işledikleri halde, Kabataş kıyılarının her tipten motorlu araçlarla silme dolması önlenememiştir. Bazen araba vapurlarını saatlerce bekleyen taşıt mevcudunu sığdırabilmek için iskelenin Fındıklı tarafına 1940'larda yapılmış olan çirkin Tekel yönetim binası sökülerek taşıt parkı meydanı yapılmıştır. İskelenin Dolma-bahçe yönünde kıyıyı kapatan, 1920'lerin mimari stilinde ve Mühendis Halid Buğ-day'ın eseri olan, sarı badanalı, güzel ve karakterli Tekel depoları da, 1956-1959 Menderes imarı sırasında yıktırılarak deniz manzarası açılmıştır.
Kabataş'ın yoğun bir taşıt iskelesi işlevi 1973'te ilk Boğaz köprüsünün açılması ile sona ermiş bulunuyor. Kabataş'tan geçen kıyı bulvarı boyunca üst setleri tutan duvar da eskiden harçla sıvalı basit bir görünümde iken, 1956 imarı ve cadde genişletilmesi sırasında Gebze taşı ile kaplanmış ve masif bir bünye kazanmıştır. Üstünden sarkıtılan sarmaşıklarla güzel bir görüntü kazanan bu duvarı tekrar yıkıp yerine belediyeye gelir kaynağı sağlama amacı ile, dizi dükkânların yapılması fikri, estetik düşünce sahibi kimi yetkililerin engellemesi ile bugüne kadar önlenebilmiştir. Günümüzde Kabataş Meydanı kenanndaki iskelelerden çeşitli yerlere deniz otobüsü seferleri ve Şehir Hatları vapurlarıyla da Üsküdar, Adalar ve Yalova seferleri ve yine Üsküdar'a dolmuş motorları seferleri yapılmaktadır.
ÇELİK GÜLERSOY
KABATAŞ ARABA VAPURU
Şirket-i Hayriye'nin(->) pek kısa bir süre çalışmış küçük araba vapuru. Haliç Şirketi, bir borcuna karşılık olarak 13 numaralı küçük, altı düz, başı ve kıçı yuvarlak yolcu vapurunu Şirket-i Hayriye'ye devretmişti. Şirket de bu tekneyi küçük bir araba vapuru haline sokmuştu.
1910'da Hollanda'da yapılmış olan 61 grostonluk bu buharlı vapurcuk, 16 Mayıs 1915'te Marmara'da battıysa da, daha sonra kurtarılmış ve tekrar Haliç'te kullanılmaya başlanmıştı. Sukesimi çok az olduğu için derenin sığ sularına girerek Kâğıthane İskelesi'ne kadar çamura oturmadan gide-biliyordu. 8 mil kadar hızı vardı.
Şirket-i Hayriye, bu küçük vapuru kısmen tadil edip, kazanının ve buhar makinesinin yerine bir dizel motor yerleştirerek araba vapuru haline getirdi. 77 baca numarası ve Kabataş adı verilen bu garip görünüşlü tekne, l yıla yakın bir süre Ka-bataş-Üsküdar arasında çalıştırıldı. 7-8 otomobil ancak alabiliyordu. Ama denge bozukluğu nedeniyle İ939'da kadro dışı bırakıldı. Şirket-i Hayriye'nin son vapuru da bu 77 baca numaralı vapur oldu.
İstanbul'da aynı adı taşıyan buharlı bir araba vapuru daha çalışmıştır. Bu Kabataş araba vapuru 1956'da, Haliç Tersane-si'nde inşa edildi. 893 grostonluktu. 32 o-tomobil alıyordu. Uzunluğu 58,2 m, genişliği 13,5 m, sukesimi 2,8 m idi. 1914 yapımı Pendik adlı yolcu vapurundan çıkma, her biri 650 beygirgücünde 2 adet tripil buhar makinesi vardı. Biri başta, öteki kıçta olmak üzere çift uskurluydu. Saatte 11 mil hız yapabiliyordu. Kartal adlı bir de e-şi vardı. 1986'da kadro dışı bırakılarak satıldı.
ESER TUTEL
KABATAŞ CAMÜ
Kabataş İskelesi'nin karşısında, Setüstü'n-de, Ömer Avni Mahallesi'nde, İnebolu Sokağı ile Mezarlık Üstü Çıkmazı'nın kesiştiği yerdedir.
Ömer Avni Camii adıyla da tanınan yapı, Resülküttab Ömer Avni Bey tarafından yaptırılmış ve vakfiyesi 1651'de tescil edilmiştir. Kırma çatıyla örtülü kagir cami, ahşap tavanlıdır. Profilli saçak bölümü dışarıya taşkındır. Yapıya kuzeydoğuda son cemaat yerine açılan bir kapıdan geçilir. Mihrap duvarına paralel gelişen ince uzun son cemaat yerinden, mihrap ekseni üzerinde açılan bir kapıyla harim mekânına girilir. Kare planlı harim bölümü dikdörtgen kesitli pencerelerle aydınlanmaktadır. Mihrabın iki yanındaki pencerelerin üstlerine bitişik olarak, dışarıdan revzenli küçük kare pencereler açılmıştır. İki taraftan sütunçelerle sınırlanan sivri kemerli mihrabının içi, klasik üslupta bitkisel süslemelerin kullanıldığı yeni Kütahya çinileriyle bezenmiştir. Aynı tarzdaki çini süsleme, zeminden pencere seviyesine kadar mekânı kuşatmaktadır. Ahşap vaaz kürsüsü ve minberi yenilenmiştir. Mihrabın karşısında kapının sağında ve solunda ileriye doğru çıkma yapan fevkani mahfil, iki adet
kare kesitli ahşap sütunla desteklenmektedir. Bu bölüm son cemaat yerinin üzerini de kaplayarak derinleşmektedir. İleriye çıkma yapan mahfil birimleri ahşap kafesle kapatılmıştır. Son cemaat yeri, harim bölümü ve ahşap mahfilin altı, çıtaların dikdörtgenler meydana getirmesiyle oluşturulan çubuklu tavanla örtülüdür. Caminin mihrabı hafifçe dışarıya taşkındır. Mihrabın önünde, içinde iki mezar taşı bulunan küçük haziresi bulunur.
Kuzeybatıda, harim ile son cemaat yerinin birleştiği yerde yapının taş minaresi yükselir. Minare sac bir külah üe örtülü-. dür. Külahın altını bir perde motifi süslemektedir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 86; Öz, istanbul Camileri, II, 33.
TAEKAN OKÇUOĞLU
KABATAŞ ERKEK LİSESİ
Ortaköy'de Çırağan Caddesi'ndedir.
II. Abdülhamid döneminde açılan Aşiret Mektebi'nin(-») kısa sürede kapanmasından sonra, 1908'de Kabataş'ta Setüstü'n-deki Esma Sultan konaklarında 7 sınıf, 276 öğrenci ile öğretime başladı. Okulun kurucusu ve ilk müdürü Aynizade Hasan Tahsin Bey'dir.
1913'te ilk kısmı da açılan 12 sınıflı Kabataş Sultanisi'ne, 1919'dan sonra yatılı öğrenci alındı. 1923-1924 öğretim yılından sonra sultaniler kaldırılınca Kabataş Erkek Lisesi adını aldı.
1928-1929 öğretim yılında Esma Sultan konaklarının okul için yetersiz hale gelmesi üzerine, Ortaköy, Çırağan Caddesi'n-deki 1867-1875 arasında inşa edilen ve Fe-r'iye Sarayları(->) adıyla anılan bugünkü yerine taşındı.
Sarayın kapalı manej alam 1932'de spor salonuna dönüştürüldü. Bahçeye bakan ve "Ağalar Dairesi" adıyla anılan cadde ü-zerindeki eski binalar onarılarak konferans salonu, laboratuvarlar, resim atölyeleri, müzik ve yabancı dil derslikleri olarak düzenlendi.
Öğrenci sayısındaki artış nedeniyle 1941-1942 öğretim yılından sonra okulun orta kısmı kaldırıldı. 1949'da Fer'iye Sa-rayları'nın bir bölümü Beşiktaş Ortaokulu olarak kullanıldı. Daha sonra liseye devredilerek yatılı öğrenciler için pansiyona dönüştürüldü.
Kabataş Erkek Lisesi, eğitim tarihimizde geleneği olan okullarımızdandır. Bu
Kabataş Erkek Lisesi
Yavuz Çelenk, 1994
nedenle okuldan mezun olanlar arasında dayanışma vardır ve okulları ile olan ilişkileri süreklilik kazanmıştır. Bu okul çıkışlı meslek sahipleri Kabataş'a destek verirler. Okulda, çağın gereklerine uygun eğitim öğretim verilmesine destek olmak a-macıyla 7 Haziran 1987'de Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı kurulmuş bulunmaktadır.
Vakfın çalışmalarıyla 1988'de Mas-lak'ta 57 dönümlük bir arsa, 1989'da Fer' iye Sarayları'nın son noktası olan Fer'iye Karakolu(-») binası ile zaptiye koğuşlarının da içinde bulunduğu 8,5 dönümlük arsa, Tekel Genel Müdürlüğü'nden alınarak okula devredildi.
Fer'iye Karakolu ve zaptiye koğuşlarının eski haline uygun şekilde restore e-dilmesiyle Kabataş Erkek Lisesi'nin konferans, sergi, müze ve spor salonları, labo-ratuvarları ile uluslararası öğrenci kültür ve sanat etkinliklerinin odak noktası olması hedeflenmiş bulunmaktadır.
Maslak'ta Kabataş Erkek Lisesi'ne bağlı 12 sınıflı ilköğretim binasının ve sosyal tesislerin yapımı sürmektedir.
1992-1993 öğretim yılında yabancı dil ağırlıklı Türkçe, yine aynı öğretim yılında okula ilk kez kız öğrenci alınarak karma eğitime geçilmiştir. Okula, ortaokul mezunu öğrenciler, diploma notlarına göre yapılan sıralama sonucu belirlenen kontenjan kadar alınmaktadır, l yıl hazırlık sınıfında yabancı dil eğitimi verildikten sonra eğitim-öğretim 3 yıldır.
1993-1994 öğretim yılında 237 kız öğrenci ile birlikte toplam 1.490 öğrenci e-ğitim görmektedir.
Yurdun her yerinden öğrenci kabul e-dilen Kabataş Erkek Lisesi, pansiyonlu o-lup 240 erkek öğrenci pansiyondan yararlanmaktadır.
KUTLUAY ERDOGAN-KOREL HAKSUN
KADEM-İ ŞERİF TEKKESİ
Fatih İlçesi'nde, Osmanlı kaynaklarında Davutpaşa İskelesi olarak anılan Samatya semtinde, Kasap İlyas Mahallesi'nde, Samatya Caddesi ile Kadem Tekkesi Soka-ğı'nın kavşağında, Bayezid-i Cedid Mes-cidi'nin(-») yanında bulunmaktadır.
Sa'dî tarikatının istanbul'daki en önemli tekkelerinden olan bu kuruluş 11997 1784'te Sadrazam Halil Hamid Paşa (ö. 1785) tarafından tesis edilmiştir. Bazı tekke listelerinde banisinin adı ile anılan bu
KADI ÇEŞMESİ MESCİDİ
328
329
KADIKÖY
tesisin, Hz Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen ve "Kadem-i Şerif' olarak adlandırılan bir ayak izini barındırdığı için daha ziyade "Kadem-i Şerif Tekkesi" olarak şöhret yaptığı, bazı kaynaklarda da "Ku-düm-i Şerif Tekkesi" veya "Kadem Tekkesi" olarak zikredildiği anlaşılmaktadır. Mimari özelliklerinden 19. yy'ın ortalarında yenilendiği belli olan tekkenin tevhidha-nesi Cumhuriyet döneminde çökmüş, yakın zamana kadar kısmen mesken olarak kullanılan harem ve selamlık bölümleri ise harap durumda günümüze intikal etmiştir.
Tekkenin ilk postnişini, Şeyh İbrahim Ebü'1-Vefa-i Sami'nin halifesi Şeyh Seyyid Mehmed Ziyad Efendi'dir (ö. 1790). M. Zi-yad Efendi'den sonra dört oğlu (Ahmed Efendi, Abdurrahman Efendi, Mehmed Efendi ve Abdüllatif Efendi) sırayla posta geçmiş, Abdüllatif Efendi'yi (ö. 1850) oğlu Ahmed Agâh Efendi (ö. 1876) ile torunu İsmail Bedreddin Efendi (ö. 1914) izlemiştir. Tekkenin son şeyhi de yine aynı sülaleden olan ve tekkelerin kapatılmasından sonra yeğeni Ahmed Eset Ben'im'e hilafet vermiş bulunan Şeyh Salâhaddin Efendi'dir. Ayin günü 1256/1840 tarihli Âsitâne'de perşembe, 1304/1886 tarihli Mecmua~i Cevâmi ile 1307/1889 tarihli Mecmua-i Tekâyâ'dz salı olarak verilmektedir. Dahiliye Nezareti'nin 1885'te hazırlattığı istatistik cetvelinde tekkede dört erkek ile bir kadının ikamet ettiği, Maliye Nezareti'nin tekkelere ilişkin 1910 tarihli Taamiye Tahsisat Defteri hde de yılda 708 kuruş, günde bir okka et ile bir çift ekmek tahsisatı olduğu belirtilmektedir.
Kadem-i Şerif Tekkesi, Samatya Caddesi üzerinde doğu-batı doğrultusunda uzanan, harem ve selamlık bölümlerim barındıran iki katlı bir kanat ile selamlığın arkasında (kuzeyinde), üst katın hizasında yer alan tevhidhaneden meydana gelmektedir. Tasarımı ve dış görünümü itibariyle herhangi bir eski İstanbul meskeninden pek farklı olmayan harem-selamlık kanadında zemin katın dış duvarları kagir, iç duvarları ahşap olarak inşa edilmiş, üst kat ise bütünüyle ahşap olarak tasarlanmıştır. Batı yönündeki harem ile doğudaki selamlık mabeyin odası niteliğinde iki mekân
ile birbirine bağlanmakta ve Samatya Cad-desi'ne açılan birer bağımsız kapı ile donatılmış bulunmaktadır. Her iki bölümde de sofaların çevresinde, dikdörtgen açık-lıklı pencerelerden ışık alan, yüklüklerle donatılmış odalar mevcuttur. Zemin katında mutfak, kiler ve taamhane (yemekhane) mekânlarını, üst katta da şeyh odası, meydan odası, kahve ocağı vb birimleri barındıran selamlık, hareme göre daha büyük tutulmuştur. Sırtını, bugün mevcut olmayan tevhidhanenin mihrap duvarına dayayan selamlık bölümü, kuzey yönündeki (cadde üzerindeki) ahşap konsollara, doğu yönündeki ise ahşap direklere o-turan iki büyük çıkma ile genişletilmiştir. Haremin cadde üzerindeki cephesinde de küçük bir çıkma göze çarpar. Arsanın doğu kesimindeki cümle kapısından basamaklarla tevhidhanenin kotuna çıkılmakta, tevhidhane ile aynı kotta yer alan küçük hazirede tekke şeyhlerine ve aile fertlerine ait mezarlar bulunmaktadır.
Bibi. Aynur, Saliha Sultan, 36, no. 101; Âsi-tâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 80-81, no. 127; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, II; îh-saiyatll, 21; Vassaf, Sefine, V, 270; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 20-21; Fatih Camileri, 282.
M. BAHA TANMAN
KADI ÇEŞMESİ MESCİDİ
bak. YARHİSAR MESCİDİ
KADI HÜSAMEDDİN MESCİDİ
Eminönü İlçesi'nde, Şehzadebaşı semtinde, Büyükşehir Belediyesi yakınındadır. Mescide "Çamaşırcı Camii", "Onsekiz Sekbanlar Camii" adları da verilir.
Mescit 16. yy'da yaptırılmıştır. Banisi I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) kadılarından Hacı Hüsameddin Efendi' dir. 1755'te yanan mescit Çamaşırcı Hacı Mustafa Efendi tarafından ihya edilmiştir. 1865'te yenilenen mescit 1960'ta etraflıca bir tamir geçirerek bugünkü haline gelmiştir.
Yapı kare planlıdır. Son cemaat yeri yoktur. Mescide girişte abdest alma ve hazırlık mekânı mevcuttur. Bu holden bir seki ile harime girilir. Mihrabın iki yanında birer, giriş yönünde sola kaymış bir, diğer iki yönde ise üçer pencere mevcut-
Kadem-i Şerif Tekkesi
Nurdan Sözgen / Onyx, 1994
Kadı Hüsameddin Mescidi
Nurdan Sözgen/Onyx, 1994
tur. Pencere açıklıkları sivri kemerli olmakla beraber içlerine yerleşen şebekeler dikdörtgendir. Pencere açıklıkları dıştan da dikdörtgen görülür. Girişin sağ tarafından bir balkon gibi düzenlenmiş kadınlar mahfiline merdivenle çıkılır. Karimin üçüncü penceresi sonradan eklendiği açık olan bu mahfil nedeniyle içten ahşapla kapatılmıştır. Girişin sol tarafında ise ca-mekânla harimden aynlan imam odası bulunur.
Mihrap mavi renkli fayansla kaplanmış basit bir niş şeklindedir. Minber ise ahşap malzeme ile yapılmıştır. Mescidin tavanı ahşaptır. Sade süslemeli bu tavanın ortasında bir "mühr-i Süleyman" motifi mevcuttur.
Duvarları kagir olan mescit yeşil renkte boyanmıştır. Minare ise tuğladan ve tek şerefelidir. Hazırlık mekânına girişin sağında olan minarenin girişi mescit dışındadır. Çatı ise dıştan ahşap çıkma yaparak üstten dört meyilli basit bir kiremit ile örtülüdür.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 75; Öz, İstanbul Camileri, I, 79.
ESRA GÜZEL ERDOĞAN
KADI MESCİDİ
Taksim, Gümüşsüyü Mahallesi, Selime Hatun Camii Sokağı ile Ayaspaşa Camii Soka-ğı'nın arasında kalır. "Kutup İbrahim Efendi Mescidi", "Ayaspaşa Mescidi" veya "Selime Hatun Camii" olarak da tanınır. 17. yy'a ait yapının banisi, İstanbul Kadısı İbrahim Efendi'dir. 1933 te kadro harici bırakılarak, minaresi yıktırdmış, daha sonra yeniden ibadete açılmıştır.
Yapıya giriş, bir merdivenden sonra, yuvarlak kemerli bir kapıdan sağlanır. Kemerin ortasında çıkıntılı bir kilit taşı yer almaktadır. Kapı iki kademeli olup üzerinde kitabesi vardır. Son cemaat yeri, yamuk planlı olup, sağdaki merdivenlerle
yukarı kadınlar mahfiline çıkılır. Yapının haliminde doğu ve batı cepheleri simetrik olup, eşit aralıklarla açılmış yuvarlak kemerli üç pencere, bunların üstünde de aynı özelliği gösteren daha ufak pencereler vardır. Kuzey duvarındaki girişin sol tarafına, yapıdaki diğer pencerelerle aynı ö-zellikte bir tane pencere açılmıştır. Güney duvarının ortasında ise yarım yuvarlak niş şeklinde mihrap, mihrabın sağında ve solunda birer tane ufak dikdörtgen çerçeve bulunur. Güneydoğu köşesinde yer alan vaaz kürsüsü ile minber ahşaptır. Paravanla ikiye ayrılmış olan kadınlar mahfili ikisi kuzeyde, ikisi de doğuda yer alan pencere ile aydınlanmakta, batısında ise minareye çıkış kapısı yer almaktadır. Yapının geçirdiği onarımlar sırasında kadınlar mahfiline ve son cemaat yerine ekleme yapılmış olduğu bellidir. Çünkü kadınlar mahfilinin kuzeyinde kalan aynı özellikteki pencere, bugün dolap olarak kullanılmaktadır. Ayrıca ana mekândaki pencere altlarına gelen süslemeler buradaki-lerle aynı özelliği göstermemektedir. Orijinal kadınlar mahfilinde iki ahşap direkle, üç açıklık sağlanmıştır.
Harimin duvarları dikdörtgenlere ayrılmış ve kalem işi süslemelerle bezenmiştir. Güney duvarı dokuz tane dikdörtgene ayrılmış olup, ortadakinde mihrap bulunur. Doğu ve batı cepheleri altı dörtgene ayrılmıştır. Dörtgenlerin köşelerine mavi, sarı, kahverengi, yeşil renklerinde kalem işi bezeme grupları yerleştirilmiştir. Harimin tavanı ve orijinal kadınlar mahfilinin tavanı ahşap olup, ortada bitkisel süslemeli bir göbek bulunur. Etrafını bir ayet kuşağı çevreler. Daha sonra iç içe geçmiş daireler yer alır. Bunların da etrafı dikdörtgen olup, köşelerinde daireler vardır. Ayrıca duvarların pencere altına kadar gelen kesimi taş görünümünde boyama ile kaplanmıştır.
Yapının altı kesme taş, üzeri ise tuğladır. Dıştan iki kat görünümlü olup, cepheleri ortadan ikiye ayıran bir silme vardır. Pencerelerin etrafı sınırlandırılmış ve ortalarına da çıkıntılı kilit taşları konmuştur. Minare yivli gövdeli ve tek şerefelidir. Yapının dıştan güney cephesinde mihrap, yarım yuvarlak şeklinde dışarı taşkın olarak yapılmıştır. Bu cephede yapıyı ikiye ayıran silme yoktur. Mihrabın önünde u-fak bir bahçe olup, burada şadırvan bulunur. Yapının alt katı meşruta olarak kullanılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |