Unite 1=turkiyenin toplumsal ve ekonomik yapisi toplumsal yapi kavraminin genel çERÇevesi



Yüklə 343,39 Kb.
səhifə6/8
tarix18.01.2018
ölçüsü343,39 Kb.
#38742
1   2   3   4   5   6   7   8

-parlamentarizm kilit kurumun parlamento (yasama gücü) olduğu bir sistemdir. Bu sistemde temsili demokrasi parlamento aracılığıyla işlemekte, sisteme ait kurumların oluşumunda ve işleyişinde parlamento önemli rol oynamaktadır. - yasama yani kanun yapma yetkisi parlamentoya aittir. Yürütme yasamadan türemektedir, yine yürütmenin bakanlar kurulu kanadı yasamanın denetimi altındadır.

*********Parlamentarizmin başlıca özellikleri:*********

1. Parlamenter sistemde yürütme iki başlıdır. Bu sistemde yürütme görevi devlet başkanı ve başbakan tarafından yerine getirilir. Devlet başkanı devletin başı başbakan ise bakanlar Kurulu’nun (hükümetin) başıdır.

2. Parlamenter sistemlerde Devlet Başkanı sembolik yetkilere sahiptir ve yasama karşısında siyasi olarak sorumsuzdur. Bu nedenle görevi süresince parlamento da dâhil olmak üzere hiçbir kurum tarafından görevden alınması mümkün değildir. Var olan yetkilerini de ancak başbakan ya da ilgili bakanın imzası eşliğinde kullanabilmektedir. Parlamenter sistemdeki bu uygulamaya “karşı imza” kuralı denir. Burada dikkat edilmesi gereken karşı imza kuralının sorumsuz olan devlet başkanının yetkisizliğini sağlamak için geliştirilmiş bir usul oluşudur.

3. Parlamenter sistemin hem monarşilerde hem de cumhuriyetlerde uygulanabilecek bir hükümet sistemi oluşu gösterilebilir.Sözgelimi bir monarşi olan İngiltere’de devlet başkanı “Kraliçe” iken cumhuriyet olan Türkiye’de bu makamdaki kişinin unvanı “Cumhurbaşkanı” dır. Anlaşılacağı gibi parlamenter sistemlerde devlet başkanının göreve gelişi ülkenin rejimine göre; monarşilerde veraset yoluyla cumhuriyetlerde ise seçimle olmaktadır.

4. Yürütme işlevi asıl olarak Bakanlar Kurulu aracılığıyla yerine getirilir. Bundan dolayı Bakanlar Kurulu yani Hükümet yasama organı karşısında sorumlu olan kurumdur.Bakanlar kurulunun başkanı “Başbakan” dır.

5.Parlamenter sistemde Bakanlar Kurulu; “Kolektif Sorumluluk”, “Kolejyallik”, “Homojenlik”, “Dayanışma” ve “Gizlilik” gibi ilkelerle çalışmaktadır . ****** Kolektif Sorumluluk ilkesine göre; eğer yasama bakanlar kurulu hakkında güvensizlik oyu verirse görevini iyi yapanlar da dâhil bütün bakanların görevi sona ermektedir. ****** Kolejyallik ilkesine göre; bakanlar kurulu toplantılarında başbakana muhalefet edilmesi şık değildir. ****** Dayanışma ilkesi de; Kolejyallik ilkesini tamamlayıcı niteliktedir. Bu ilkeye göre başbakanla karşı görüşte olan bakan istifa etmedikçe başbakanın isteği doğrultusundaki kararı imzalamaya mecburdur. ******Homojenlik ilkesi bakanlar kurulu üyelerinin aynı siyasi çizgi ve ortak bakış açısına sahip olmalarını, ***** gizlilik ise bakanlar kurulu görüşmelerinin gizli tutulmasını öngörmektedir .

6. Parlamenter sistemlerde yürütme gücü doğrudan halkın seçmesiyle oluşmaz. Seçmen parlamentoyu parlamento da yürütmeyi seçmektedir. Yürütmenin sorumsuz kanadı olan devlet başkanı genellikle yasama organı tarafından seçilir. Kabine yani Bakanlar Kurulu da parlamentonun içinden çıkar, parlamentonun onayıyla göreve başlar. Dolayısıyla parlamenter sistemlerde istisnai olmakla birlikte parlamento üyesi olmayan bakanlara rastlanabilmektedir. Tüm bunlara bakarak yürütme gücünün esas olarak yasama tarafından belirlendiğini söylemek mümkündür.

7. Bu tür sistemlerde tek ya da çift meclis bulunabilir. Eğer parlamento çift meclisten oluşuyorsa hükümeti denetleme ve yasa yapma noktasında asıl yetkili olan meclis halkın seçtiği meclis olmaktadır.

8. Parlamenter sistemde yasama ve yürütme birbirinin varlığına son vermeimkanına sahiptir. Yasama organı “güvensizlik oyuyla” Bakanlar Kurulunu (hükümeti) düşürülebilir. Buna karşılık yürütme de yasamayı feshedebilir. Fesih yetkisi Devlet Başkanı tarafından kullanılan bir yetkidir.

9. Parlamenter sistemde aynı kişi hem yürütmede hem yasamada görev alabilir. Yani hem milletvekili hem de bakan ya da başbakan olmak mümkündür.

10. Parlamenter sistemde diğer demokratik siyasal sistemlere nazaran daha yumuşak bir güçler ayrılığı söz konusudur. Yasama ve yürütme yetkileri kural olarak iki ayrı organa verilmişse de bu organlar birbirinden tam olarak bağımsız değildir. Aralarında işbirliği ve etkileşim mekanizmaları fazladır. PARLAMENTER SİSTEMİN TÜRKİYEDEKİ İŞLEYİŞİ **ülkemizde yürütme gücü parlamentarizme uygun olarak ikili yapıda dizayn edilmiştir.Anayasamız; yürütmeyi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilen bir yetki ve görev şeklinde (madde 8) düzenlemiştir.

**Yine parlamenter demokrasiye uygun bir şekilde anayasamızın 105. Maddesine göre Cumhurbaşkanının siyasiolarak bir sorumluluğu yoktur. Ancak cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sembolik düzeyde değildir. Ülkemizde cumhurbaşkanının yasama, yürütme ve yargı ile ilgili pek çok görev ve yetkisi söz konusudur. Üstelik bunların bir bölümü karşı imza kuralından da istisna tutulmuştur. Yani Cumhurbaşkanınca tek başına kullanılmaktadır. İşte bu husus Devlet Başkanı sembolik yetkilere sahiptir şeklindeki parlamentarizm ilkesine aykırı ,Türk parlamenter demokrasisine has bir özellik olarak ifade edilebilir.

** Yürütmenin diğer kanadı olan Bakanlar Kurulu’nun ülkemizdeki tanzimi ise parlamenter demokrasi ile tamamen uyumludur. **Türkiye’de yürütme gücünün tamamı parlamento tarafından oluşturulmamaktadır. Yürütmenin Bakanlar Kurulu kanadı parlamento içinden çıkmakta ve göreve başlama sırasında parlamentodan güvenoyu almaktadır. **Türkiye’deki parlamenter demokrasi tek meclisli sisteme dayalı bir şekilde sürdürülmektedir. Bu Meclisin (TBMM) tamamı genel oyla halk tarafından seçilen beş yüz elli (550) milletvekilinden oluşmaktadır. En son olarak ülkemizde 1961 Anayasası ile “Millet Meclisi” ve “Cumhuriyet Senatosu” olmak üzere iki meclisli bir yasama kurulmuştur. **Türkiye’de yasama ve yürütmenin yine parlamentarizmin bir gereği olarak karşılıklı silahlara sahip olduğu da görülmektedir.yani birbirlerinin varlıklarına son verme imkanına sahipler.

**Ülkemiz siyasal sisteminde parlamentarizmin tipik bir özelliği olarak yumuşak güçler ayrılığı da söz konusudur. Son yıllarda tek parti hükümetlerinin kurulmasının bir sonucu olarak yasama ve yürütmedeki iç içeliğin fiilen daha da arttığı, yumuşak güçler ayrılığının daha da belirginleştiğini söylemek mümkündür. **Türkiye'de rasyonelleştirilmiş parlamentarizm uygulamalarının varlığından bahsedilebilir. Parlamenter demokrasilerde hükümetlere güç ve istikrar kazandırmak için geliştirilen anayasal tedbirler Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm olarak ifade edilmektedir .

YASAMA-YÜRÜTME-YARGI



Yasama, yürütme ve yargı güçleri bir devletteki temel organlardır. Devlet egemenliğini bu temel organlar aracılığıyla kullanır. &-Yasama organı;yasa yapmak ve hükümeti denetlemek gibi görev ve yetkilere sahip olan kurumdur. Parlamento veya meclis olarak isimlendirilen bu organ tek ya da iki meclisli olarak sistem içerisinde yer alabilir.Ülkemizde yasama organı tek meclisli olarak düzenlenmiştir. 1982 Anayasasının 75. maddesi ne göre bu görev genel oyla seçilen TBMM’ye aittir . &-Yürütme organı;Anayasaya uygun olarak kanunları uygulayan, genel kararlar alan ve bu kararları yürüten devlet organıdır. Yani yürütme siyasal sistem içinde genel siyaseti takip eden birimdir. Genel siyasetten anlaşılması gereken ise ülkenin iç ve dış siyasetidir. Ülkemizdeki yürütmenin esasları ise 1982 Anayasa’sının 101-137. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Anayasamızın 8. maddesinde de yürütme organının ikili bir yapıda olduğu ve Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan oluştuğu belirtilmektedir. &-Yargı organ;Yargı gücünü yasa hâkimiyetini sağlamak için yasalara uymayanları yargılayan devlet organı şeklinde ifade etmek mümkündür.yargı esas olarak mahkemelere dayalı olan bir kurumsallaşmadır .Yargı gücü yasa yapmaz, yasa uygulamaz sadece yasaları hukuken yorumlar.

***1982 Anayasasının 9. maddesine göre yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerdedir. “Anayasa Mahkemesi”, “Yargıtay”, “Danıştay”, “Askeri Yargıtay”, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” ve “Uyuşmazlık Mahkemesi” Anayasanın yargı bölümünde yer alan yüksek mahkemelerdir.

MODERN DEVLET VE SİYASİ KURUMLAR



-Günümüzde devlet denildiğinde akla gelen modern devlet biçimidir ve tüm modern devletler de ulus-devlet formundadır. -Modern devlette topluluk “biz” duygusunun hâkim olduğu ulus ya da millettir. Oysaki geleneksel döneme ait olan daha önceki devletlerde toplulukta geniş düzeyde bir birlik bilinci söz konusu değildir. -modern devleti kendisinden önceki devlet formlarından ayıran başlıca özelliklerden biri de daha öncekilerde olduğu gibi çoklu ve bölünmüş iktidar yapılarına izin vermemesidir. Yani artık yerel ve dinî otoritelerle paylaşılan bir iktidar alanı söz konusu değildir . -içte ve dışta tam egemenlik modern devlet yapılanmasının temel özelliklerindendir -Ülkesel bütünlük önemlidir.kesin tanımlanmış bir ülkenin varlığı modern devleti ımparatorluklardan, feodal devletlerden ayıran önemli bir özelliktir Bu tarz geleneksel devletlerde ülke sınırların belirsiz olduğu değişken bir coğrafya şeklindedir. - modern devleti meşru zor kullanma yetkisine sahip bu siyasal kurumun, demokratik egemenliğe dayalı olarak kurumsallaşan, merkezi otoritenin güçlü olduğu, hukukla sınırlandırılmış ve etkin bir kamu bürokrasisine sahip biçimi olarak ifade etmek mümkündür -modern devletler yapılarına göre “üniter devlet” ve “birleşik devlet” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Günümüzde yaygın olarak görülen birleşik devlet modeli ise federasyondur.

- Türkiye’deki devlete bakıldığında ise tarihsel olarak modern devlete geçiş sürecinin asıl olarak Tanzimat dönemi ile başladığı söylenebilir. Ülkemizde modern devlet kurumsallaşması üniter devlet biçiminde gerçekleşmiştir. Üniter devlette devletin unsurlarında (ülke, ulus, egemenlik) ve organlarında (yasama, yürütme ve yargı) teklik esastır.Anayasasının 3. maddesine göre Türkiye devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ifade edilmektedir. -Üniter devlete verilecek en iyi örnekler olarak Türkiye, Japonya, Fransa, Danimarka, Norveç, İsrail ve Yunanistan gösterilebilir.

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ SİYASİ PARTİLER VE SEÇİMLER



-XX. yüzyıl siyasi bir rejim olarak demokrasinin yaygınlaştığı ve nihayetinde evrensel kabul gördüğü bir dönem olmuştur. -Demokrasinin genel kabul gören bir tanımdan bahsedilebilir. Bu tanım ABD’nin on altıncı Başkanı olan Abraham Lincoln ’ün 1863 yılında “Gettysburg Konuşmasında yaptığı tanımdır. Buna göre demokrasi; “Halkın halk için halk tarafından yönetilmesi” dir. Bu durumun sağlanabilmesi için anayasal kural ve usuller haline getirilmesi gereken bazı şartlardan bahsedilebilir.

Bu şartlar: & Bir temsil kurumunun varlığı ; başta milletvekilliği ve Bakanlar Kurulu üyelikleri olmak üzere etkin siyasi makamların seçimle oluşmasını sağlayacak mekanizmadır, & Seçimlerin serbest (özgür), adil ve düzenli aralıklarla yapılması ;düzenli aralıklarla (4 ya da 5 yıl) çok partili olarak; genel oy, eşit oy, gizli oy ve açık sayım ilkeleri ile yargı kontrolünde bu sürecin işlemesidir. & Muhalefetin İktidar olma şansının daima mevcut olması & Temel hak ve özgürlüklerin teminatlı olarak anayasada yer alması. & Güçler ayrılığına göre siyasal sistemin tesisi -Bu şartların bir siyasal sistemi normatif demokrasiye yakınlaştıracağı söylenebilir. Normatif anlamda demokrasiden kast edilen ise idealdeki, olması gereken demokrasidir. -Siyasi sistemin güçler ayrılığına göre tesisi ve temel hak ve özgürlüklerin teminatlarıyla varlığı hem sınırlı devlet açısından hem de siyasal hakların kullanılması açısından önemlidir.

-Türkiye'de1923–1946 arasında 4 yılda bir aksatılmadan genel seçimlerin yapılmış olması, 1934’de kadınlara da seçme seçilme hakkının verilmesi, zaman zaman çok parti geçiş denemeleri yapılması gibi demokratik zeminin oluşması açısından önemli adımlardan bahsedilebilir. Ancak bu dönemin tek partili oluşu, seçimlerin gizli oy açık sayım ilkeleriyle değil de açık oy gizli sayım ilkeleriyle yapılması demokrasi açısından eksikliklerdir.

- Ülkemizde seçimler 1946 seçimleriyle beraber çok partili olarak yapılmaya başlanmış, 1950 seçimlerinde de yargı kontrolüyle birlikte gizli oy açık sayım ilkeleri de devreye sokulmuştur. Bu arada 1950 genel seçimlerinin, ilk defa seçim yoluyla iktidarın el değiştirmesinin görülmesi bakımından Türk demokrasisi adına önemli bir adım olduğu belirtilmelidir.

-Temel hak ve özgürlükler noktasında ise ülkemizde milat olarak 1961 Anayasası gösterilebilir. 1948 “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ve 1950 “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin büyük ölçüde yansıtıldığı bu anayasada temel hak ve özgürlükler ilk kez geniş bir şekilde ve teminatlarıyla yer almıştır. Yine demokratik bir siyasal sistem açısından olmazsa olmazlardan biri olan güçler ayrılığı prensibi de bu anayasa ile tartışmasız bir şekilde kabul edilmiştir.

- Demokrasinin uygulanması ve pekişmesinde vazgeçilmez öneme sahip kurumların başında ise siyasal partiler gelmektedir. Siyasi partiyi yasal ve meşru yollardan sürekli bir teşkilat aracılığıyla seçmenlerin desteğini sağlayarak, siyasal iktidarı ele geçirmeye çalışan kurumlar şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu tanımda amacın siyasal iktidarı ele geçirmek olması siyasi partiyi başta baskı grupları olmak üzere toplumdaki diğer kuruluşlardan ayıran başlıca özelliktir. Zira demokrasilerde siyasi partilerden başka hiçbir kuruluşun siyasi iktidarı ele geçirme gibi bir amacı olamaz.

-Dünyada ilk siyasi partilerin ortaya çıktığı ülkeler ABD ve İngiltere’dir. (XIX.yy)

- Bizim tarihimizdeki ilk siyasi parti olarak “İttihat ve Terakki Cemiyeti” kabul edilmektedir. -Siyasi partiler için “demokrasinin ana damarlarıdır” şeklinde bir benzetme yapılabilir. -İleri demokrasi kapsamındaki ülkelerde dâhil olmak üzere hiçbir ülkenin siyasal hayatında tam olarak yerleşmiş değildir. siyaset bilimci Roberto Michels’in XX. Yüzyılın başlarında ortaya attığı “Oligarşinin Tunç Yasası” teorisine göre ;tüm siyasi partilerde elit bir grubun parti yönetimine hâkim olması ve partinin gelecekteki kadrolarını da kontrol altında tutması âdeta kaçınılmazdır ve bundan dolayı da siyasi partilerde gerçekten demokratik bir yönetim beklenmemelidir. .

**** Türk tarihinde örgütlü olarak siyasi faaliyette bulunan ilk yapılanma olarak “Fedailer Cemiyeti” (1859) gösterilebilir ****** Ama gerçek anlamda ilk örgütlü muhalefet hareketi ise “Yeni (Genç) Osmanlılar Cemiyeti” (1865) olmuştur.

***** İlk siyasi parti olarak ise II. Meşrutiyet döneminde oluşan özgürlükçü ortam içinde boy gösteren “İttihat ve Terakki Fırkası” (1909) kabul edilmektedir.

****** “Hürriyet ve İtilaf Fırkası” ise (1911) ilk muhalefet partisidir.

****** Cumhuriyetin ilk partisi ise 9 Eylül 1923’te kurulan “Cumhuriyet Halk Partisi” (CHP) dir.

***** Cumhuriyet dönemindeki ilk muhalefet partisi de “Terakkiperver CumhuriyetFırkası”dır (1924).

**** Türkiye’de II. Dünya Savaşı’nın ardından 1945 yılında çok partili hayata geçiş yaşanmıştır. Bu süreçte kurulan ilk parti “Milli Kalkınma Partisi”dir (1945). Ancak çok partili hayatın CHP ile birlikte başlıca aktörü 1946 yılı Ocak ayında kurulan “Demokrat Parti “(DP) olmuştur.

*****İlk büyük sosyalist parti olarak ise 1961 yılında kurulan “Türkiye İşçi Partisi” gösterilebilir.

**** İlk dinsel ideolojiye sahip olan parti “Milli Nizam Partisi” (MNP)’dir (1970). Daha sonraları Türk siyasi hayatında etkin roller oynayan “Milli Selamet Partisi” (MSP), “Refah Partisi” (RP) ve Adalet Kalkınma Partisi (AKP) gibi partiler bu çizginin devamıdır.

***Merkez sağ figürleri de bünyesine katarak yeni sağ ideolojiye dayalı bir parti formatı oluşturma çabası sergileyen AKP günümüz Türk siyasi hayatının başlıca partisi durumundadır. Çok partili dönemdeki merkez sağ çizginin önde gelen temsilcileri olarak ise Adalet Partisi (AP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) gösterilebilir.

Meşrutiyet dönemindeki Türkçü Turancı çizginin mirasçısı olarak 1969 da siyaset sahnesine çıkan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise halen milliyetçi ideolojinin başlıca siyasi temsilcisi olarak Türk siyasi hayatında etkin bir rol oynamaktadır.

- 2001 yılında kurulan AKP 2002, 2007 ve 2011 genel seçimlerini açık ara farkla kazanmıştır. - Demokrasi ile seçim kavramı arasında da yakın bir ilişki söz konusudur. Demokratik rejimlerde her şeyden önce vatandaşların siyasal yöneticileri serbest ve dürüst seçimlerle değiştirebilmesi gereklidir. Ayrıca yönetme yetkisinin sahibi olan halkın en yerleşik demokrasilerde dahi seçim aşaması dışında yönetim sürecinde pek etkili olamaması seçimlerin demokratik yapılmasını daha da önemli hale getiren bir husustur .

-Seçimlerin demokratik seçim ilkelerine riayet edilerek yapılması kadar tercih edilen seçim sistemi de önemlidir. -son yıllarda Almanya, Japonya ve Rusya gibi ülkelerdeki başarılı uygulamalarla karma seçim sistemleri de literatüre girmiş olsa da seçim sistemleri esasta iki ana grupta ele alınmaktadır:

** Çoğunluk Sistemi ** Nispi (orantılı) Temsil Sistemi

-Seçimlerde uygulanan ilk sistem olan “Çoğunluk Sistemi” nde seçime katılan adaylardan veya parti listelerinden birinin geçerli oyların çoğunluğunu alması seçimin kazanılması için yeterlidir. Anlaşılacağı gibi istikrarı ön plana alan çoğunluk sistemi genellikle tek turlu olarak, basit çoğunluk usulüyle ve dar bölgede uygulanır. Dar bölgeden kast edilen her seçim çevresinin 1 milletvekili çıkaracak şekilde belirlenmesidir. Basit çoğunluktan kast edilen ise seçimlere kullanılan geçerli oyların en çoğunu alan aday ya da partinin seçimi kazanmasıdır.

- Nispi temsil ise istikrardan ziyade adalete önem veren, seçime katılan partilere elde ettikleri oy ile orantılı temsilcilikler dağıtmaya çalışan bir sistemdir. Nispi temsil aslında çoğunluk sisteminin azınlıkta kalan görüşlere temsil imkânı tanımayan yapısına getirilen eleştirilerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir seçim sistemidir. Çoğunluk seçim sisteminin yol açtığı adil olmayan sonuçları ortadan kaldırmak üzere geliştirilen Nispi Temsil sistemindeki başlıca amaç her partiye sayısal gücü ile orantılı sayıda üyelik vermektir. Günümüzde demokratik ülkelerin çoğu tarafından tercih edilmiş bir sistemdir.

*** Türkiye’de ilk seçimler, I.Meşrutiyetin ilanı ile (1876) kurulan parlamentonun teşkili için 1877 yılında basit çoğunluk sistemine göre yapılmıştır.

*****Ülkemizde ilk seçim yasası ise 1908 tarihinde çıkarılmıştır. 1942 yılına kadar yürürlükte kalan bu yasa seçim sistemi olarak basit çoğunluğu tercih etti.

-Bütün Türk anayasaları seçim sistemi tercihini parlamentoya bırakmıştır.Yani Türk anayasalarının hiç birinde seçim sisteminin ne olduğu doğrultusunda bir hüküm söz konusu değildir.

-Çok partili dönemde ise 1960 askeri müdahalesi ile son bulan döneme kadar yine basit çoğunluk sistemine geniş bölgeli olarak devam edilmiştir. -Türkiye’de 1960 sonrasındaki bütün genel seçimlerde nispi temsil sistemi kullanılmıştır. Bu çerçevede “Milli Bakiye Sistemi” nin uygulandığı 1965 seçimleri hariç parlamento tarafından daima “d’Hondt” sisteminin farklı biçimlerinin tercih edildiği görülmektedir. 1961 seçimlerinde “Çevre Barajlı d’Hondt”, 1965 seçimlerinde “Milli Bakiye” (ulusal artık), 1969-1980 aralığındaki seçimlerde “Barajsız d’Hondt”, 1983-1995 arasında hem çevre hem ulusal (% 10) “Çifte Barajlı d’Hondt”, 1995 yılından bugüne kadarda sadece % 10 “ülke barajlı d’Hondt” sistemi Türkiye’nin seçim sistemi noktasındaki tercihleri olmuştur.

SİYASETİN TOPLUMSAL HAYATA ETKİLERİ



-Siyaset toplumsal hayatı sürekli etkileyen bir kurumdur. Bu durum esas olarak siyasetin toplumdaki kolektif sorunları çözme doğrultusunda tüm toplumsal sistemi etkileyecek meşru kararlar alabilen tek kurum olmasıyla alakalıdır.

-Bir toplumda güvenlik, adalet, düzen, refah ve gelişmeyi sağlayacak olan başta devlet olmak üzere siyasal sistem dâhilindeki kurumlardır. -toplumun yaşayabilmesi için meşru siyasi kararlar alan bir siyasi siteme mutlak manada ihtiyaç vardır Siyasetle toplum arasındaki ilişki karşılıklı ve süreklidir. Siyasal sistem dâhilindeki kurumlar ve süreçler toplumsal olguları etkiledikleri kadar onların etkisine de maruz kalırlar.

-Türk toplumu açısından konuya yaklaşıldığında ise; ilk olarak siyaset algısının Batıdakinden çok farklı dinamiklere biçimlendiği belirtilmelidir. Her şeyden önce siyaset kurumunu meşrulaştıran siyasal iktidar ve devlet gibi kurumları otorite konumuna sokan bir siyasal kültürden bahsedilebilir. Bunun bir uzantısı olarak Türk siyasal kültüründe; siyaseti çatışma ve mücadele eksenli olarak gören değil de toplumsal manada genel yarar, bütünlük mutluluk ve ilerleme sağlama faaliyeti olarak ele alan, bu yönde beklentiler yaratan kültürel kodların baskınlığından bahsedilebilir. Dolayısıyla etkileşimin siyasetin fonksiyonları çerçevesinde yoğunlaşacağı, siyasi aktörlerin siyasetin fonksiyonları bağlamındaki başarı ya da başarısızlıklarının Türk toplumunun siyaset algısı üzerinde etkili olacağı söylenebilir.

TOPLUMSAL YAPI 8

Sağlık kavramı 3 şekilde ele alınır ;

POZİTİF SAĞLIK : Kişinin bedensel ruhsal ve sosyal yönden iyilik içinde bulunmasıdir.

NÖTRAL SAĞLIK : Dengeli bir sağlık halidir.

NEGATİF SAĞLIK : Kişinin bedensel ruhsal ve sosyal yönden iyilik içinde bulunmaması.

HASTALIK :İnsanın bedeni ve ruhi yapısında bir arızanın bir bozukluğun bulunması HASTA: Sağlık hizmetlerinden yararlanma ihtiyacı bulunan kimse Sağlığın dünyadaki gelişimi; **Yazılı tıp tarihinde kayda değer ilk gelişme JENNER çiçek aşısı

**Cerrahi tipta önemli bir adım anestetik maddelerin bulunması **İlk koruyucu sağlık hizmeti yöntemleri : evsel atıkların toplanması,haşere ile mücadele ,içme ve kullanma suyunun temini ve temizlenmesi **** Tıp eğitimi hastanelerle bütünleşmiştir. Bütünleşme İlk kez ABD de John hopkins hastanesinde gerçekleşmiştir.

Turkıye’deki gelişim ; -Tıbbi nebevi denilen Hz.peygamberin tıbba dair görüş ve uygulamaları ılerde giderek gelişmiş ve ıslam tıbbının temellerinden birini oluşturmuştur. -9. 10. yüzyıllarda Türk ıslam coğrafyasında tıp bilimi büyük bir gelişme göstermiştir. -zekeriya razi ( el havi ) çiçek ve kızamik aşısı araştırmaları - Farabi ve hekimlik mesleği ile eczacılığı birbirinden ayıran Ebu rayyan Bruni ilk eserlerden biri olan kitab-el saydala adındaki eseriyle ün yapmıştır. -Sina kendisinden sonra altıyüzyıl tıp dünyasını etkileyen görüşler ortaya koymuş el kanun fit tip eseri ünilerde okutulmuştur. -Zehravi islam dünyasının en önemli cerrah ve anatomi bilginidir.al tasrif fit tıp adındaki eserinde ilk defa tıbbi aletleri resimli anlatmiştir. - hekimbaşılık 1850 yılında kaldırılmış,1839 yılında mekteb-i Tıbbiye nezareti kurulmuş,1915 dahiliye ve sıhhıye nezareti kurulmuştur.

hizmet kavramının üç unsuru bulunmaktadır ; 1-insan faaliyetidir 2-çalışanların ortaya koydukları bu faaliyetlere diğer insanların ihtiyaç duymalarıdır. 3-gerçekleştirilen bir insan faaliyetinin aynı zamanda hukuk ve ahlaka uygun olması gerekir. sağlık hizmetlerinin özellikleri -ertelenemez ve geciktirilemez - kamusal nitelik taşır -belirsizdir. -alternatifsizdir. sağlık hizmetlerinin çeşitleri 1-koruyucu sağlık hizmetleri -kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri -çevresel sağlık hizmetleri 2-tedavi edici sağlık hizmetleri

- birinci basamak sağlık hizmetleri -ikinci basamak tedavi hizmetleri -üçüncü basamak tedavi hizmetleri başlıca sağlık hizmetleri -ulusal sağlık hizmetleri : Küba, ing,Danimarka ,İsveç ,İtalya

-sosyal sigorta sistemi : almanya ,Fransa ,Avusturya ,Belçika ,lüksemburg ,baltık ülkeleri ,Japonya -liberal sağlık sistemi : ABD sağlık hizmetlerinde finansman modellerinin başarılı olabilmesi için ; -ülkenin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi - ülkenin mali kapasitesi - modelin uygulanabilirliği - modelin verimlilik özelliğini taşıması -modelin hakkaniyet ve adalet kavramı veya duygularınada hakim olması Finansman modelleri 3'e ayrılır ; -vergi yoluyla finansman :william beveridgenin,beveridge politikası uygulandı.İngiltere Danimarka, İsveç.Norveç ,İtalya -sosyal sağlık sigortasıyla finansman -özel sağlık sigortası yoluyla finansman **** Vital istatistik : bir toplumun sağlık durumunu veya düzenini ölçmek için kullanılan çeşitli göstergelerdir. *** insidans : bir toplumda belli bir zaman içinde oluşan yeni olguların göstergesidir. ÖRN: 1000 işçi çalışan işyerinde 20 işçi iş kazasına yakalanmışsa insidans 20/1000 den 0.02 olur ***prevalans : yeni eski bütün olguları gösteren göstergedir.


ÖLÜMLE İLGİLİ GÖSTERGELER Y Yaşa özgü ölüm hızı, cinse bağlı ölüm hızı ,mesleğe özgü ölüm hızı ,kaba ölüm hızı,bebek ölüm hızı , ana ölüm hızı *** sadece ayakta teşhis ve tedavi hizmetleri için kurulup faaliyet gösteren sağlık merkezleri,poliklinikler ve muayenehanelerdir. **** sağlık merkezleri ; tıp merkezi, özel dal merkezi ,teşhiş merkezi olmak üzere 3 e ayrılır *** genel hastaneler hizmet standartlarına göre A-1, A-2,A-3 olmak üzere 3 'e ayrılır. *** sağlık personelleri ; doktor,hemşire ,ebe,eczacı ***türkiye de eczacılık mesleği esas olarak 6197 sayılı eczacılar ve eczaneler hakkında kanun hükümleri ile düzenlenmiştir.

TOPLUMSAL YAPI 9

***Sosyal yapı kavramının temel unsurlarını nüfus, sosyal tabakalaşma, yerleşme,N istihdam, eğitim, sağlık gibi unsurlar oluşturmaktadır.

***İlk modern nüfus sayımı 1831 yılında yapılmıştır. ***Sosyal sınıflar Yönetenler saray halkı, ilmiye (müderrisler, müderrislik yapan zaviye şeyhleri ve kadılar, medrese talebeleri, şairler, tabipler, sanatkârlar), seyfiye (kapıkulları –devlet hizmetinde bulunan, bir kısmı bürokratlardan büyük bir kısmı ise yeniçerilerden oluşan zümre- ve tımarlı sipahiler –kendilerine tahsis edilen bölgede üretimi denetleyen ve savaş zamanlarında yetiştirdikleri askerlerle savaşa katılan kesim) ve kalemiyeden (devlet dairelerinde idari görevlerde bulunan memurlar) meydana gelmekteydi. ***Hukuki açıdan hür ve köle ayrımı vardı. Osmanlılar köleliği bir eğitim kurumu ve ekonomide hür emeğin alternatifi olarak kullanmışlar, devşirme sistemiyle idari ve siyasi mekanizmanın merkezine yerleştirebilmişlerdi. ***Kasabalar nüfusları 700-1500 arasında değişen iskân birimleridir. Ticaret ve sanayi nisbeten gelişmiştir. ***Osmanlı Devleti’nde köylüler her zaman “fakir” ya da “yoksul” kabul edilmekte ve “ekâbir”ekarşı korunmaktaydı. **Vakıflar kuruluş amaçları doğrultusunda, eğitim, sağlık, kamu hizmetleri, kent ve belediye hizmetleri, sosyal yardım ve dayanışma hizmetleri, sosyal güvenlik hizmetleri gibi hizmetler sağlamaktaydılar.


***Osmanlı yönetimindeki “insanlara refah temin etmek” prensibi, halkın refahı kavramının diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı’da da varlığının ve öneminin açık bir delilidir. ***Osmanlı sultanlarının en gözde unvanı padişah-ı alempenah yani “şahsında bütün dünyanın himaye bulduğu evrensel hükümdar”dır.
Kınalızade Ahlak-ı Alai’sinde adaletin biribiriyle bağlantılı sekiz prensibini verir:
1. Asker olmazsa, devlet olmaz.
2. Servet olmazsa, asker olmaz.
3. Serveti meydana getiren halktır.
4. Halkın devlete itaatini sağlayan adalet’tir.
5. Dünyanın düzenini sağlayan şey adalet’tir.
6. Dünyanın koruyucusu devlettir.
7. Kanun devletin düzenini sağlar.
8. Devlet kanunu korur .
***Gelenekçilik ilkesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim felsefesiyle ilgilidir. ***Tapu tahrirleri (sayımı ) iki aşamalı bir süreçti: Birinci aşamada faal nüfus, mali imkânlar ve devlete düşen pay belirleniyordu. İkinci aşamada ise devletin payına düşen gelirin merkezi hazine ile tımar kesimi arasında bölüştürülmesi yapılıyordu.


Yüklə 343,39 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin