% 10 veya % 12 Tek orana geçilmeli, temel gıda ve eğitim için % 0 uygulanmalı, istisnalar bu çerçevede azaltılmalıdır,
İşlemlerde mümkün olduğunca istisna sadece nihai tüketim aşamasında tanınmalıdır. Ara kademelerde çok gerekmedikçe istisna uygulanmamalıdır.
Kısmi İstisna Kapsamında Yer Alan Bazı İstisna İşlemler Tam İstisna Kapsamına Alınmalı veya bu İşlemlerle İlgi Yüklenilen Vergilerin İade Konusu yapılmamak Şartıyla İndirimine İzin verilmelidir.
Hizmetten yararlanma tanımının netleştirilmesi
3. GRUP
İNDİRİLMEYECEK KDV
İHRACATTA VE İNDİRİMLİ ORANDA KDV
İADELERİ
DEVREDEN KDV DÜNYA UYGULAMALARI
III. GRUP: İNDİRİM, İADE ve DEVREDEN KDV
İNDİRİM
KONU
SORUN
ÖNERİ
Takvim Yılının Aşılmaması Şartı
Takvim Yılının Aşılması İndirim Hakkını Engellemektedir.
KDV Kanununun 29/3 fıkrası uyarınca, katma değer vergisi indirimi hakkı, alış vesikalarının kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilmektedir. Ancak bunun için vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamalıdır.
Söz konusu kanun maddesinin gerekçesinde, indirim hakkının takvim yılı ile sınırlandırılmasının gelir ve kurumlar vergisi ile paralellik sağlamak amacıyla getirildiği belirtilmektedir.
İndirim hakkının, takvim yılı ile sınırlandırılmasının uygulamada yarattığı en büyük sorun, geç gelen faturalarda ortaya çıkmakta olup, faturanın işletmeye geç ulaşması veya kanuni defterlere geç kaydedilmesi durumunda, katma değer vergisi indirim hakkı kaybolabilmektedir. Bu kısıtlama nedeniyle katma değer vergisinin temeli olan indirim mekanizması zedelenmektedir.
Ayrıca çeşitli nedenlerle vergiyi doğuran olayın meydana geldiği takvim yılından sonra ödenen vergilerin (İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergiler ve sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler ile pişmanlıkla veya kendiliğinden verilen beyannamelere istinaden tarh edilen vergiler ve Gümrük idarelerine bu Kanunun 48. maddesi uyarınca düzeltme işlemlerine istinaden ödenen katma değer vergileri) bu kısıtlama nedeniyle indirim konusu yapılamaması söz konusu olmaktadır. Bu konuda (11) No.lu KDV Tebliği ile kısmi iyileştirmeler yapılmıştır. Ancak yeterli değildir.
Takvim yılının aşılması nedeniyle katma değer vergisi indirimi hakkının zayi olmaması için KDV Kanununun 29/3 fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi önerilmektedir.
“İndirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden üçüncü takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir.
İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergiler ve sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler ile pişmanlıkla veya kendiliğinden verilen beyannamelere istinaden tarh edilen vergiler ve Gümrük idarelerine bu Kanunun 48. maddesi uyarınca düzeltme işlemlerine istinaden ödenen katma değer vergileri KDV indirim hakkına sahip olan mükelleflerce (hesaplanan KDV’ni/KDV farkını ödeyen mükellef tarafından bu vergilerin fatura ile kendirlerine yansıtıldığı mükellefler dahil) ödendikleri dönemin içinde bulunduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla indirilebilir
Kendilerine özel hesap dönemi tahin edilen mükellefler için takvim yılı özel hesap dönemini ifade eder."
Binek Otomobillere ilişkin KDV Uygulaması
Binek Otomobil Alımlarına İlişkin KDV’nin İndirilememesi ve İkinci El Otomobil Satışlarında Uygulanacak KDV Oranı Sorunu
a) Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30/b bendinde; faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı belirtilmektedir.
Bu hükme istinaden mükelleflerce işletmelerinde (işle ilgili olarak) kullanılmak üzere satın alınan ve amortismanları ve işletme giderleri gelir/kurumlar vergisi yönünden gider kabul edilen binek otomobillerin alımına ilişkin KDV indirilememektedir.
Ayrıca, işle ilgili olarak kullanılmak üzere kiralanan binek otomobillerin kira ve işletme masraflarının gider kaydının kabulü yanı sıra, bu tutarlara ilişkin KDV’nin de indirimi kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle, mükellefler sahip olacakları binek otomobiller yerine, kiralayacakları binek otomobilleri kullanmaya yönlendirilmiş olmaktadır.
b)Kullanılmamış otomobiller için indirimli bir KDV oranı belirlenmediğinden, bu otomobillerin satışı genel oran üzerinden (%18) KDV’ye tabidir. Kullanılmış binek otomobillerinin teslimlerinde ise KDV oranı BKK ile % 1 olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın parantez içi hükmü uyarınca, binek otomobillerinin alımında yüklenilen katma değer vergisini indirim hakkı bulunan mükelleflerin (faaliyetleri binek otomobillerin kiralanması ve işletilmesi olanlar) bu araçları teslimde KDV oranını % 18 olarak uygulamaları gerekmektedir.
Bu durumda, ikinci el otomobil alım-satımı ile iştigal eden mükelleflerin, sattıkları otomobiller için satış bedeli üzerinden %1 oranında KDV hesaplamaları gerekmektedir.
Ancak, ikinci el binek otomobillerin alım-satımı faaliyetinde bulunan mükelleflerin satmak üzere aldıkları ikinci el binek otomobiller için alım aşamasında KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı veya hesaplanacaksa hangi oran üzerinden hesaplanacağı, satıcının durumuna göre değişmektedir.
Buna göre;
Satıcının KDV mükellefi olmaması veya mükellef olmakla birlikte binek otomobilin ticari işletmeye kayıtlı olmaması durumunda (şahsi kullanım), satıcı tarafından KDV hesaplanmayacaktır.
Satıcının KDV mükellefi olması ve otomobilin ticari işletmesine kayıtlı olması halinde;
Eğer satıcı binek otomobile ilişkin KDV’yi indirme hakkına sahipse (bunların kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi faaliyetinde bulunuyorsa) satışta %18 oranında KDV hesaplanacaktır.
Eğer satıcı binek otomobile ilişkin KDV’yi indirme hakkına sahip değilse, satışta %1 oranında KDV hesaplanacaktır.
Öte yandan, Maliye Bakanlığınca, 2011 yılında verilen bir Özelge’de ikinci el otomobil alım-satımı yapan mükelleflerin ikinci el otomobil alımlarında ödedikleri KDV’yi KDV kanununun 30/b maddesi uyarınca indirme hakları bulunmadığı yönünde görüş verilmiştir.
İkinci el oto-alım satımı yapanların, satın aldıkları otomobillerin alış vesikalarında KDV gösterilmesi halinde bu vergiyi indirim konusu yapamamaları ve satışları üzerinden KDV hesaplayıp beyan etmeleri durumunun, bu faaliyeti kurumsal olarak yapacak firmaların sektörde hak ettikleri yeri almalarına engel olduğu ve aracılık usulü çalışan küçük işletmeler eliyle sektörü kayıt dışına ittiği değerlendirilmektedir. Ayrıca, İkinci el araç rayiçlerinin sabit bir tutar olarak algılanması ve üzerine KDV nedeniyle bir ekleme yapılmayıp, KDV’ne konu bir teslimde verginin bu bedelin içinden ayrıştırılması sebebiyle, özellikle gider pusulasıyla vergisiz olarak ikinci el ticari araç alp satanların satış nedeniyle % 18 KDV ayırmaları mağduriyete yol açmakta ve piyasadaki aktörleri de zaman zaman kayıt dışılığa özendirmektedir.
Öte yandan, Ticari faaliyeti yük ve yolcu taşımacılığı olmayan esnaf ve sanatkârlarımızın büyük bir kısmı faaliyetlerinde Kangoo, Doblo, Transit Connect gibi hafif ticari araçlar kullanmakta, bu araçlar da genellikle otomobil olarak değerlendirilmekte ve ruhsatlarında da binek araç yazmaktadır. Dolayısıyla bu araçların KDV’lerinin indirilememesi, ilk tesliminde, ikinci el alımında ve satımında farklı KDV oranlarının uygulanması her şeyden önce vergide adalet ilkesine uymayan sonuçlara neden olmaktadır.
Ayrıca, Maliye idaresince, kullanılmamış binek otomobil ticareti yapanların, otomobil alışları nedeniyle ödedikleri katma değer vergisini indirim konusu yapmaları kabul edilirken, KDV Kanununun 30/b maddesinin lafzi hükmü gerekçe gösterilerek, kullanılmış binek oto alım satımı yapanların alışları nedeniyle ödedikleri katma değer vergisini indirim konusu yapamayacakları yönündeki görünüşün maddenin getiriliş amacı ile ve genel hukuki prensiplerle örtüşmediği değerlendirilmektedir.
İşletmelere kaydedilen ve işle ilgili olarak kullanılan binek otomobil alımlarına ilişkin KDV indirilebilmelidir.
Ayrıca, ikinci el binek oto alım satımı yapanların binek otomobil alışları nedeniyle yüklendikleri katma değer vergilerini de indirim konusu yapabilmelerine olanak sağlanmalıdır.
Diğer bir deyişle bu konudaki kısıtlama tümden kaldırılmalıdır.
Bu durumda ikinci el binek oto satışlarında indirimli (%1) KDV oranı kullanılmasına da ihtiyaç kalmayacaktır.
Önerilen uygulamada KDV sistematiğinin işlemesini teminen, mükelleflerce şahsi aracını satanlardan ikinci el otomobil alımlarında gider pusulası düzenlenmek ve üzerinde KDV tutarını iç ıskonto yoluyla ayrıştırarak göstermek suretiyle indirim mekanizmasının çalıştırılabileceği düşünülmektedir.
Not: Alternatif öneri olarak Binek araçlarda da gayrimenkullerde olduğu gibi tek ve düşük oranlı bir KDV uygulanması ve alışta ödenen KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi talep edilmektedir.
Takdir Komisyonu veya İlgili Kurumlar Nezdinde İmha Edilen Mallara İlişkin Olarak Yüklenilen KDV
Takdir Komisyonu veya İlgili Kurumlar Nezdinde İmha Edilen Mallara İlişkin Olarak Yüklenilen KDV’nin İndirim Konusu Yapılması Kabul Edilmemektedir.
KDV Kanunu’nun 30/1-c bendi uyarınca “deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığının yangın sebebiyle mücbir sebep ilân ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait katma değer vergisi” mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilememektedir.
a) Özellikle gıda veya ilaç üretimi ve/veya ticareti yapan mükelleflerin stoklarında, kullanım süresi geçtiği için, satılma olanağı kalmayan emtia, takdir komisyonları veya ilgili kurumlar gözetiminde imha edilmektedir. Söz konusu imha neticesinde işletme stoklarında meydana gelen azalmaya ilişkin maliyet, faaliyetin olağan akışı nedeniyle oluşan bir unsur olduğundan, gelir ve kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınabilmektedir. Ancak, imha edilen emtiaya ilişkin olarak yüklenilen katma değer vergisinin indirimi, yukarıda belirtilen kanun hükmü nedeniyle kabul edilmemektedir.
Nitekim Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nin III/C-2.4. bölümünde, kullanım süresi geçen veya bir başka biçimde kullanılamayacak hale gelen ve imha edilen mallar, zayi olan mal mahiyetinde olduğundan mükelleflerce bu malların iktisabı dolayısıyla yüklenilen KDV'nin indirim konusu yapılmasının mümkün bulunmadığı belirtilmiştir.
İmalat sürecinde oluşan İmalat artıkları (fire veya atıklar) ise, maliye idaresi tarafından zayi mal kapsamında değerlendirilmemekte olup, firelere ilişkin olarak yüklenilen katma değer vergisi için indirim düzeltmesi istenmemektedir
Fire, bir malın imalat sürecinde veya tüketiciye arzına kadar kendi doğal akışı içinde uğradığı fiziksel kayıp olarak tanımlandığından, imalat sırasında veya sonrasında meydana gelen firelerin zayi olan mal kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda, daha önce indirim konusu yapılan KDV’nin de düzeltilmesine gerek yoktur. Mamul haline geldikten sonra kullanım süresinin dolmuş olması nedeniyle imha edilen mallara ilişkin olarak meydana çıkan kayıplar da, mamulün meydana gelmesi aşamasında oluşan kayıpları ifade eden fireler gibi, faaliyetin olağan akışı içerisinde cereyan etmektedir. İmha edilen mallara ilişkin olarak oluşan kayıplar, Vergi Usul Kanunu’nun “Kıymeti Düşen Mallar” başlıklı 278 inci maddesi uyarınca gider olarak kabul edildiğine göre, bunlara ilişkin olarak yüklenilen katma değer vergisinin de indirim konusu yapılabilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Ancak, yasal düzenleme veya ilgili mesleki kuruluşlar tarafından belirlenen fire miktarını aşan kayıplara ilişkin giderlerin, Gelir veya Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kazancın tespitinde indiriminin kabul edilmemesi halinde, bu giderler dolayısıyla yüklenilen KDV’nin de indirim konusu yapılması kabul edilmemektedir.
b) Ayrıca yangın sonucu mallarını yitirip zor duruma düşen mükelleften bir de KDV istemek ödeme gücü ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Maliye Bakanlığının mücbir sebep ilanı şartına bağlı olmaksızın yangın sonucu zayi olan malların KDV’si bu uygulamanın dışına çıkarılmalıdır. (Muvazaalı işlemler için maddenin 1-d fıkrası ihtiyacı karşılayacaktır.)
c) Öte yandan, Zayi olan amortismana tabi duran varlıklar nedeniyle indirilmeyecek KDV, zayi olma tarihine kadar indirim yoluyla giderilmemiş KDV ile sınırlı olmalıdır.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30/1-c bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesi önerilmektedir.
Çözüm Önerisi 1:
“Deprem, sel felaketi ve yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait katma değer vergisi (takdir komisyonları/ilgili kurumlar nezdinde imha edilen mallar ile İktisadi, ticari icaplara uygun kayıplar zayi sayılmaz)
Zayi olan amortismana tabi duran varlıklara ilişkin olup, zayi olma tarihine kadar indirim yoluyla giderilmiş (işletmedeki amortisman süresine tekabül eden) KDV tutarı için indirim KDV düzeltmesi yapılmaz”
Çözüm Önerisi 2:
Kanunun 30/1-d bendi ihtiyacı karşıladığından 30/c bendi yürürlükten kaldırılabilir.
KKEG Yazılan Giderlerle İlgili Vergilerin İndirimi
KKEG Yazılan Tüm Giderlerle İlgili KDV İndiriminin Kısıtlanması Doğru Bulunmamaktadır.
Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergileri kanunun 30/d maddesine göre indirim konusu yapılamamaktadır.
Madde metninde yapılan değişiklik ile yurtdışı kaynaklı transfer fiyatlaması yoluyla ithalat sırasında veya sorumlu sıfatıyla ödenen katma değer vergileri bu uygulamanın dışına çıkarılmıştır.
Maddenin getiriliş amacı, işletme faaliyetiyle ilgili olmayan giderler nedeniyle ödenen vergilerin indirimini yasaklamak olmakla birlikte lafzı çok daha geniş kapsamlıdır.
Örneğin işletme faaliyetleriyle ilgili olduğu halde dönemsellik nedeniyle KKEG yazılan harcamalara ilişkin vergilerin indirimine konu edilememektedir. Esasen aslında kurum kazancından indirilebilir olduğu halde (KKEG olmadığı halde) dönem kayması nedeniyle izleyen hesap döneminde kayıtlara intikal eden ve önceki dönemin kazancından tenzili gerektiği için cari dönem kayıt ve beyanında KKEG gibi dikkate alınan harcamalar, aslında mahiyeti itibarıyla KKEG değildir; bunlar kurum kazancının veya ticari kazancın elde edilmesiyle ilgili ve elbette hesaplanan KDV yaratan faaliyetlerle de doğrudan bağlantılı olduğu halde, dönemsellik gereği cari dönem vergi beyannamelerini KKEG satırına intikal ettirilmektedirler. Bu gibi harcamalara ait KDV indirilebilir olmalıdır.
Ayrıca, bent hükmünde 6728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle yurt dışındaki ilişkili kişilerle yapılan işlemlerde transfer fiyatlandırması hükümleri nedeniyle gider/maliyet kaydı reddedilen tutarlarla ilgili olarak ödenen KDV’nin indirimi kabul edilirken, Yurt içi işlemlerde transfer fiyatlandırması hükümleri nedeniyle gider/maliyet kaydı reddedilen tutarlarla ilgili KDV’nin indirimi halen kabul edilmemektedir. Örtülü sermaye düzenlemesi nedeniyle gider/maliyet kaydı reddedilen tutarlarla ilgili olarak ödenen KDV’nin indirimi de kabul edilmemektedir. (Bu işlemin kar payı sayılma durumu ayrıca değerlendirilmelidir).
Örtülü Sermaye ve Transfer Fiyatlandırması müesseseleri, Kurumlar Vergisi Kanunu ile ilgili uygulamalardır; bunların KKEG olarak nitelenmesi de kurumlar vergisi matrahının tespitine yönelik teknik bir tercihtir, bir tedvin tercihidir. Bu sebeple, Örtülü Sermayeye isabet eden borçların faizlerine ilişkin KDV ile Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına konu olduğu ileri sürülen alım ve satım işlemlerinde uygulanan bedellerin emsallere uymadığı düşünülen kısımlarına isabet eden KDV için herhangi bir indirim yasağı söz konusu olmamalıdır. 5520 sayılı kanundan önceki uygulamada da bu yola hiç gidilmemiştir.
d) Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi (5520 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göre transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlar ile Gelir Vergisi Kanununun 41 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendine göre işletme aleyhine oluşan farklara ilişkin ithalde veya sorumlu sıfatıyla ödenen katma değer vergisi hariç)
Önerilen Düzenleme
d) Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi. (5520 sayılı Kanunun 12 inci maddesine göre örtülü sermaye kabul edilen tutarlara ve 13 üncü maddesine göre transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlar ile Gelir Vergisi Kanununun 41 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendine göre işletme aleyhine oluşan farklara ilişkin olarak ithalde, yurt içinde veya sorumlu sıfatıyla ödenen katma değer vergisi ile dönemsellik ilkesi nedeniyle indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisi hariç)
Not: şayet önerinin kabul edilmemesi halinde, örtülü sermaye ve transfer fiyatlandırması düzenlemeleri nedeniyle kar dağıtımı kabul edilen tutarlara ilişkin KDV’nin fazla/yersiz ödenen KDV olarak taraflar nezdinde düzeltmeye konu edilmesi alternatifi de değerlendirilebilir.
Kanunun 30/a Maddesine Göre İndirimi Yasaklanan Vergi
Kanunun 30/a Maddesine Göre İndirimi Yasaklanan Vergi Bu İşlerle İlgili Doğrudan Yüklenimlerle Sınırlı Olmalıdır.
Kanunun 30/a maddesi verginin konusuna girmeyen veya kısmi istisna kapsamında gerçekleştirilen işlemlerle ilgili yüklenilen vergilerin indirimine izin vermemektedir.
İndirim iptaline konu olacak vergi bu mal veya hizmetlerin alımında veya üretiminde yapılan doğrudan harcamalar nedeniyle yüklenilen vergilerle sınırlı olmalıdır. Genel idare giderleri veya sabit kıymet alımları nedeniyle yüklenilen vergilerden bu işlemlere pay verilmesi şeklindeki mevcut uygulamanın değiştirilmesi için yeni düzenlemeye ihtiyaç vardır.
İndirim iptaline konu olacak vergi bu mal veya hizmetlerin alımında veya üretiminde yapılan doğrudan harcamalar nedeniyle yüklenilen vergilerle sınırlı olmalıdır.
Genel idare giderleri veya sabit kıymet alımları nedeniyle yüklenilen vergilerden bu işlemlere pay verilmesi şeklindeki mevcut uygulamanın değiştirilmesi için Kanunun 30/a maddesinde değişiklik yapılması önerilmektedir.
Gözetim Uygulaması Kapsamında Ödenen Fark KDV Konusu
Gözetim uygulaması kapsamında fiili ithalat bedeli ile gümrük işlemine baz değer arasındaki farka tekabül eden ve gümrük idaresine ödenen KDV’nin indirim konusu yapılmasına mevcut uygulamada bir engel bulunmamaktadır.
Ayrıca, bu tür mal ithalatı ve satışı yapan mükelleflerde fiili kar marjı genelde gümrükte oluşan fark tutarından daha düşük olduğundan ve satışlar yurt içi olduğu için iade uygulaması da yapılmadığından, bu mükellefler üzerinde sürekli devreden KDV yükü oluşmaktadır.
Öte yandan, bahse konu KDV farklarının yurt içi diğer satış hasılat KDV’nden indirim yoluyla ya da devreden KDV’nin iadesi yoluyla telafi edilmesi halinde de, uygulamanın amacına uymayan bir durum ortaya çıkacaktır.
Bu itibarla, gözetim uygulaması ile ilgili bahse konu ithalat engeli yaptırımının, KDV farkı alınması yerine, gümrükte bir başka benzeri etkili uygulamaya gidilmesi, şayet bu olmazsa, bahse konu fark KDV tutarının indirim KDV konusu yapılmayarak malın maliyetine eklenmesi yönünde düzenleme yapılması önerilmektedir.
Kısmi İstisna Kapsamında Yer Alan Bazı İstisna İşlemler ve Bu İşlemlerle İlgi Yüklenilen KDV
Kısmi İstisna Kapsamında Yer Alan Bazı İstisna İşlemler Tam İstisna Kapsamına Alınmalı veya bu İşlemlerle İlgi Yüklenilen Vergilerin İade Konusu yapılmamak Şartıyla İndirimine İzin verilmelidir.
Ticari faaliyetlerle ilgili birçok işlem KDV Kanunun 17’maddesine göre istisna edildiği için bunlarla ilgili yüklenilen vergiler indirim konusu yapılamamakta işletmeler nihai tüketici konumuna gelmektedir.
Örneğin; serbest bölgelere veya serbest bölgelerden yapılan ihraç amaçlı taşıma işleri vergiden müstesnadır. Bu işlemleri yapan nakliyeci bir firma, bu taşımacılıkla ilgili yakıt, tamir bakım giderleri gibi harcamaları nedeniyle ödediği katma değer vergisini indiremeyip gider yazmak durumundadır. Buna katlanmak istemediği durumda fiyata yansıtmak zorunda kalacaktır.
İşlem istisna olmasaydı taşımayı yaptıran KDV ödeyecek ve indirim konusu yapacaktı. Böylece KDV işletmeler üzerinde yük olarak kalmayacaktı. Görüldüğü gibi normal ticari faaliyet şeklinde yürütülen kısmi istisnalar piyasaya müdahale anlamına gelmektedir. KDV tekniği ile de uyuşmamaktadır.
Bu amaçla, Kanunun 30/a maddesinde değişiklik yapılması ve yüklenilen vergilerin indirim konusu yapılması kabul edilecek kısmi istisnaların bent hükmünde belirtilmesi önerilmektedir.
Satıcı Tarafından Ödenen Ancak Alıcısına yansıtma İmkânı Olmayan KDV’nin Gider kaydedilmesi
KDV Kanununun 58. maddesinde mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV’nin gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği hükmü yer almaktadır.
Ancak, mükelleflerce işlemin yapılmasından sonraki dönemlerde kendiliğinden beyan edilerek ödenen ya da ikmalen, resen veya idarece tarh edilmesine bağlı olarak ödenen KDV çoğu halde hukuken alıcısına yansıtılamamakta ve satıcı bu tutarı gider de yazamadığı için üzerinde tam anlamıyla bir yük olarak kalmaktadır.
Satıcı tarafından ödenen ancak hukuken alıcısına yansıtma imkânı olmayan bahse konu KDV tutarının satıcı tarafından hiç değilse gider kaydının kabul edilmesi gerektiği düşünülmekte olup, 58. maddede bu yönde düzenleme yapılması önerilmektedir.
Tam İstisna Kapsamı İşlemler ve İndirimli Orana Tabi İşlemlerde KDV İadesi
Tam istisna kapsamı işlemler ve indirimli orana tabi işlemlerde “yüklenilen KDV” esasının uygulanması, uygulamanın güçlüğü ve sağlıksızlığı yanı sıra bürokratik kısıtlamalar nedeniyle sürekli ve artan şekilde devreden KDV sorunu yaratmakta olup, bu durum mükellefler yönünden sürekli bir KDV finansmanı ihtiyacı yaratmakta, Hazine yönünden ise faizsiz bir borçlanma modeline dönüşmektedir.
KDV Genel Uygulama Tebliğinde de açıklandığı üzere, tam istisna kapsamı işlemler ve indirimli orana tabi işlemlerde KDV iadesinde “yüklenilen KDV” esas alınmaktadır.
Tam istisna kapsamı işlemler ve İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iade tutarının hesaplanmasında, önce işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler dikkate alınmakta, daha sonra ilgili dönem genel yönetim giderleri için yüklenilen vergilerden pay verilmektedir. Bu şekilde hesaplanan tutarın, azami iade edilebilir vergi tutarının altında kalması halinde, en fazla aradaki farka isabet eden tutar kadar amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) dolayısıyla yüklenilen vergilerden iade hesabına pay verilebilmektedir.
Bu durum, her katma değer vergisi döneminde, ilgili dönemde yapılan teslim ve hizmetlerin bünyesine giren katma değer vergisinin birebir faturalar bazında ayrıştırılarak tespit edilmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Oysaki her dönemde böyle bir hesaplamaya gidilmesi uygulaması pratik olmadığı gibi hatalara da çok açıktır. İstisna kapsamı ya da indirimli orana tabi teslim ve hizmetle ilgili olarak fatura bazlı yüklenilen KDV hesabının yapılabilmesi çok güç ve karmaşık ve hatta çoğu durumda imkânsız olup, mükelleflerle idare arasında çok fazla sorun ve ihtilaf yaratmaya açıktır.
Varsayıma dayalı olarak yüklenilen KDV hesabı ise sağlıksız olacak ve risk yaratacaktır. Orta ve büyük ölçekli mükelleflerin tamamına yakını maliyet ve stok tespitinde ağırlıklı ortalama ya da hareketli ağırlıklı ortalama yöntemini kullanmakta olup, bu yöntemde fatura bazlı maliyet ve dolayısıyla da “yüklenilen KDV” hesabı mümkün değildir. Gelir/kurumlar vergisi yönünden ağırlıklı ortalama ya da hareketli ağırlıklı ortalama yöntemi kullanılırken salt yüklenilen KDV için ilk giren ilk çıkar yöntemine göre hesaplama yapılmasının düşünülmesinde ya da uygulanmasında ise gelir/kurumlar vergisi yönünden geçerli kabul edilen maliyet ile KDV iade uygulaması yönünden geçerli kabul edilen maliyetin farklı olması, diğer bir deyişle aynı mal için iki ayrı maliyet bulunması söz konusu olacaktır ki bu durumun kabulü mümkün değildir. Bu durumun mükellefler nezdinde gereksiz baskı oluşturduğu düşünülmektedir.
Vergiye tabi işlemlerde (istisnaya konu olmayan işlemlerde) satıcı teslim ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanan ve satış faturasında gösterilen KDV’ni müşterilerinden tahsil etmekte, bu tutardan maliyet ve giderleri nedeniyle ödediği tüm katma değer dergilerini indirim KDV olarak düşmek suretiyle varsa kalan tutarı vergi dairesine beyan ederek ödemektedir. Bu durumda satıcılar üzerinde nihai olarak kalan bir KDV yükü olmamaktadır.
Tam istisna kapsamı işlemlerde ise satıcı kanuni düzenleme gereği olarak teslim ve hizmet bedeli üzerinden KDV hesaplayamamakta ve müşteriden talep edememektedir. Bu durum da satıcı maliyet ve giderleri nedeniyle ödediği KDV yüküne katlanmakta ve iadenin tam olarak alınamaması halinde de bu yük kalıcı hale gelmektedir.
İndirimli oran uygulamasında ise, teslim ve hizmetlere ilişkin bedeli genel orandan daha düşük bir oranda vergiye tabi tutarak, bu teslim ve hizmeti gerçekleştiren mükelleflerin, genel oran ile indirimli oran arasındaki farka tekabül eden tutarda eksik katma değer vergisi hesaplamaları ve tahsil etmeleri söz konusu olmaktadır.
Bahse konu düzenleme ve uygulamalar nedeniyle, tüm satışları KDV’li olan mükellefler KDV yüküne katlanmazken, satışları tam istisna kapsamında ya da indirimli orana tabi olan mükellefler KDV yüküne muhatap olmakta, diğer bir deyişle ihracatçılar gibi tam istisna kapsamında satış yapanlar ile indirimli orana tabi satış yapanlar haksız KDV rekabeti yaşamaktadır.
KDV iade sisteminin basitleştirilmesi ve iade sürecinin hızlandırılması ve bu suretle devreden KDV stoğunun eritilmesi amacıyla KDV Kanununun 32 ve 29. Maddelerinde yapılması öngörülen değişikliklerle, işlemler bazında yüklenilen KDV hesabına dayalı KDV iadesi uygulaması yerine, beyanname kıyaslaması yoluyla KDV iadesi uygulamasına dönüş önerilmektedir.
Bu suretle, sürekli devir KDV’si olan firmalarda, beyannamede yeterli devir KDV olması kaydıyla, istisna uygulaması nedeniyle müşteriden alınmayan KDV ya da indirimli orana tabi satışlar nedeniyle müşteriden eksik alınan KDV (Genel orana göre hesaplanacak KDV tutarı ile işleme uygulanan indirimli orana göre hesaplanan KDV arasındaki fark KDV)‘ nin mükellefe aynen iadesinin gerçekleşmesi öngörülmektedir. Ancak, beyannamede yeterli devir KDV’nin olmaması halinde, doğal olarak iade edilecek KDV tutarı mevcut devir KDV kadar olacaktır.
Önerilen uygulama ile, istisna konusu işlemleri ve indirimli orana tabi satışları olan mükelleflere bu işlemleri nedeniyle iadesi gereken KDV tutarının belirlenmesinde, ihraç kayıtlı satış yapan mükelleflerde uygulanan yöntem (müşteriden tahsil edilmeyen KDV’nin beyanname kıyaslaması yoluyla iadesi yöntemi) esas alınmaktadır.
Bu suretle, mükelleflerin yasal mevzuat nedeniyle uygulamak durumunda oldukları istisnalar ve indirimli orana tabi işlemlere ilişkin olarak; bürokratik işlemlerin büyük ölçüde ortadan kaldırılması, işlemlerin basitleştirilmesi ve ayrıca, yüklenilen KDV hesabı ile ilgili karmaşanın ve hesaplama hatalarının da ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.
Bu yöntemle, mükellefler arasındaki devreden KDV yükleri ve KDV için katlanılan finansman yükü (iadesi gereken KDV ile müşteriden tahsil edilen KDV toplamları) eşitlenmektedir.
Bu uygulama ile istisna kapsamı işlemleri ve indirimli orana tabi satışları olan mükelleflerin devir KDV yüklerinin artmasının önüne geçileceği ve zaman içerisinde mevcut devir KDV stoklarının da eriyeceği beklenmektedir. Zira mevcut uygulamada mükelleflere sadece işlem bazında fiilen yüklendiği varsayılan KDV iade edilirken (yüklenim KDV hesabı yoluyla tespit edilen iade KDV tutarları hemen hemen tüm işlemlerde müşteriden alınmayan/eksik alınan KDV tutarından daha düşük çıkmaktadır.), önerilen uygulamada müşteriden alınmayan/eksik alınan KDV’nin tamamı beyannamede yeterli devir KDV’nin olması şartıyla mükelleflere iade edilmektedir. Önerilen yöntemde mükellefler, KDV’li girdileri nedeniyle yüklendikleri KDV tutarları yanı sıra, KDV’siz girdilerine ve karlarına karşılık gelen KDV tutarı kadar iadeyi daha erken almakta ve devir KDV artışının durması ve zamanla azalması bu suretle gerçekleşmektedir.
Ayrıca, mükellefler tam olarak doğru bir şekilde belirlenmesi imkânsız olan ve inceleme elemanları ve idarece farkı değerlendirmelere ve eleştiriye açık olan fatura bazında “Yüklenilen KDV Listesi” hazırlamak zorunda kalmayacaklardır.
Maliye Bakanlığının iade edilecek KDV’ye esas indirim KDV tutarlarının sıhhati ile ilgili endişelerinin ise, mükelleflerden istenmeye devam edilebilecek indirim KDV listeleri ya da (Ba) Formları ile ilgili kontrol ve çalışmalarla giderilebileceği düşünülmektedir.
Bu amaçla K.D.V. Kanununun 32. ve 29. maddelerinde yapılması önerilen değişiklikler aşağıya alınmıştır.
1. K.D.V. Kanununun “İstisna Edilmiş İşlemlerde İndirim” başlıklı 32.maddesinin birinci fıkrasının mevcut şekli ile önerilen şekli aşağıdaki gibidir.
Mevcut Şekli:
“Bu kanunun 11, 13, 14, 15 inci maddeleri ile 17 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (s) bendi uyarınca vergiden istisna edilmiş bulunan işlemlerle ilgili fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen Katma Değer Vergisi, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanacak Katma Değer Vergisinden indirilir. Vergiye tabi işlemlerin mevcut olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az olması hallerinde indirilemeyen Katma Değer Vergisi, Maliye ve Gümrük Bakanlığınca tespit edilecek esaslara göre bu işlemleri yapanlara iade olunur. “
Önerilen Şekli:
“Bu kanunun 11, 13, 14, 15 inci maddeleri ile 17 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (s) bendi uyarınca vergiden istisna edilmiş bulunan işlemlerle ilgili fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen Katma Değer Vergisi, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanacak Katma Değer Vergisinden indirilir. Vergiye tabi işlemlerin mevcut olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az olması hallerinde indirilemeyen Katma Değer Vergisi, bu işlemi yapanlara taleplerine göre nakden ya da mahsuben iade olunur. İade edilecek KDV tutarı olarak, istisna uygulaması nedeniyle müşteriden alınmayan KDV tutarı esas alınır. Ancak, iade edilecek KDV, ilgili dönem beyannamesinde yer alan önceki dönemden devreden KDV ve bu döneme ilişkin indirilecek KDV toplamından hesaplanan KDV toplamı düşüldükten sonra kalan (sonraki döneme devreden) KDV tutarını geçemez.
İndirim uygulamasına ilişkin esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir”
2. K.D.V. Kanununun “Vergi İndirimi” başlıklı 29. maddesinin 2’inci fıkrasının mevcut şekli ile önerilen şekli aşağıdaki gibidir.
Mevcut Şekli:
“2. Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez. Şu kadar ki, 28 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan vergi, bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenir. Ancak mahsuben iade edilmeyen vergi, Maliye Bakanlığınca belirlenen sektörler, mal ve hizmet grupları ve dönemler itibariyle yılı içinde nakden iade edilebilir. Yılı içinde mahsuben iade edilemeyen vergi izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden veya mükellefin yukarıda sayılan borçlarına mahsuben iade edilir.Bakanlar Kurulu, vergi nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, iade hakkını kısmen veya tamamen ya da amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisi ile sınırlı olmak üzere kaldırmaya; Maliye Bakanlığı, bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
Önerilen Şekli:
“2. Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez. Şu kadar ki, 28 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen vergi, bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ya da mükellefin talep etmesi halinde nakden ödenir. Mahsuben ya da nakden iade edilecek KDV tutarı olarak, indirimli oran uygulaması nedeniyle müşteriden genel KDV oranına nazaran eksik alınan KDV tutarı esas alınır. Ancak, iade edilecek KDV, ilgili dönem beyannamesinde yer alan önceki dönemden devreden KDV ve bu döneme ilişkin indirilecek KDV toplamından hesaplanan KDV toplamı düşüldükten sonra kalan (sonraki döneme devreden) KDV tutarını geçemez. Maliye Bakanlığı, bu fıkranın uygulanmasına ilişkin esasları belirlemeye yetkilidir.
Not: Değişiklik önerisi ile ilgili ayrıntılı açıklamalar ve uygulama örnekleri içeren çalışma ektedir. (EK:1)
Devreden KDV Sorunu ve Diğer Ülke Uygulamaları
Mükellefler Üzerindeki Devreden KDV Yükü Finansal Bir Sorun Haline Gelmiştir.
Katma Değer Vergisi yansıtılan bir tüketim vergisi olup, verginin yüklenicisi mal ve hizmetlerin nihai tüketicileri/kullanıcılarıdır. Bu itibarla KDV mükelleflerinin fonksiyonu verginin toplanmasında aracılık (tahsildarlık) faaliyetinden ibaret olmaktadır.
Bununla birlikte ülkemiz uygulamasında;
- Tam istisna kapsamı işlemler ve indirimli orana tabi işlemlere ilişkin KDV iadesi sisteminde yaşanan sorunlar,
- İstisnaların ve indirimli orana tabi işlemlerin kapsamlarının çok genişlemiş olması (ve ayrıca çok geniş kısmi istisna düzenlemeleri),
-Teşviksiz yatırımlara ilişkin yüklenilen KDV tutarı ve teşvikli yatırımlar kapsamındaki bina-inşaat harcamalarının KDV yükünden arındırılmasının sınırlı uygulanması ve uzun zaman alması,
-Stoktaki mallara ilişkin KDV’nin iadeye konu olmaması,
vb. nedenlerle mükellefler üzerinde devreden KDV yükü oluşmuş ve bu yük sürekli artmıştır. Mart/2017 sonu itibariyle tüm mükellefler üzerindeki toplam devreden KDV stoğunun 140 Milyar TL. mertebesinde olduğu ve bu tutarın bir yıllık sürede yaklaşık 12-15 Milyar TL arttığı ifade edilmektedir.
Devreden KDV stoğu olan mükelleflerin çoğu ise sermaye yetersizliği çekmekte olup, birçoğu dış finansman kullanmaktadır.
Avrupa Birliğine üye ülkelerde (ve KDV uygulayan birlik dışındaki çok sayıda ülkede) maliye idarelerinin genelde devreden KDV sorununu mükelleflerle belli dönemler halinde hesaplaşma (nakden/mahsuben iade yapma) suretiyle çözdüğü gözlenmektedir.
Bu konuda mükelleflerin alış KDV tutarlarının yüksek olması (Devreden KDV oluşması) durumunda;
- Bazı ülkelerin aylık dönemler bazında,
- Bazı ülkelerin üçer aylık dönemler bazında,
- Bazı ülkelerin ise yıllık bazda,
Devreden KDV farklarını mükelleflere iade ettiği belirtilmektedir. (Bakınız, Ek Tablo ve Açıklama Notları) Bu suretle mükellefler üzerinde KDV finansmanı yükü engellenmiş olmaktadır.
Devreden KDV sorununun kalıcı olarak çözümü için benzer uygulamanın ülkemizde de yapılabileceği ve bu suretle Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki mükelleflere göre daha sınırlı sermaye ile çalışan mükellefler üzerindeki KDV finansmanı yükünün ortadan kaldırılabileceği düşünülmektedir.
Bahse konu uygulamaya geçişte, mevcut devir KDV stoğunun, belli bir sürede (örneğin 5 yılda) ve taksitler halinde hesaplaşmaya konu edilerek eritilebileceği (Her yıla ilişkin taksit tutarının, mükellefin o yıla ilişkin tüm vergi ödemeleri ile SGK ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yapacağı ödemelere mahsup edilebileceği ve yılsonunda kalan tutar olursa bu tutarın da nakden iade edilebileceği) değerlendirilmektedir. Ancak, ihracat ve diğer tam istisna kapsamı işlemler ile indirimli orana tabi işlemlerde, geçilmesi önerilen beyanname kıyaslaması yöntemi ile KDV iadesi uygulaması kapsamında iade edilecek KDV belirlenirken, mevcut devir KDV için 5 yıllık süre sınırlamasının mükelleflerin tercihine bağlı olarak uygulanmaması önerilmektedir. Bu suretle tam istisna kapsamı ya da indirimli orana tabi satış yapan mükelleflerin devir KDV stoklarını daha hızlı eritebilmeleri ve finansman yükünden daha erken kurtulmaları mümkün olabilecektir.
Uygulamaya geçiş tarihi itibarıyla verilmiş olan son KDV beyannamesinde mevcut olan Devir KDV rakamının (Devreden KDV stok değeri) aşağıdaki yöntemlerinden birden fazlasını aynı anda uygulatmak suretiyle eritilmesinin mümkün olabileceği değerlendirilmektedir.
Yeni uygulamaya geçişi izleyen bütün beyannamelerde “ödenecek KDV çıktığında, bu rakamın tamamının “Devreden KDV stok değeri”nden mahsup edilmesi yoluna gidilebilir.
Devreden KDV alacağının, sadece kamuya olan borçların (vergi borcu ile sınırlanabilir ya da sınırlanmayabilir) ödenmesinde kullanılabilir olmak kaydıyla, mükellefler arasında “alacak” olarak temlik edilebilmesine imkân verilerek bu Devreden KDV stok değerine likidite kazandırılması sağlanabilir.
Yukarıdaki olanak sağlanırsa, bu Devreden KDV stok değeri tutarının alacak olarak sermaye şirketlerine ayni sermaye konmasına yönelik bir düzenleme yapmak da mümkün olabilir (bu düzenleme TTK ile birlikte tasarlanmalıdır.)
Yine yukarıda belirtilen likidite kazandırılmış olursa, Devreden KDV stok değeri, alacak gibi, mükelleflerce kullanılacak banka kredilerinde finansman maliyetini düşürmek üzere “teminat” olarak da gösterilebilecektir.
Devreden KDV stoku içinde yer alan tutarlardan kaynağı itibarıyla belirlenecek kısımlarının da parça parça iadesi düşünülmelidir. Örneğin, sabit kıymet alımlarından doğan veya teşvikli olsun olmasın ve tutarı ne olursa olsun, yatırımlardan dolayı yüklenilen ve indirilemeyen KDV’nin öncelikle iadesi planlanabilir.
Teknik nedenlerle, ithalatta gözetim uygulaması yüzünden yüklenilen ve hesaplanan KDV rakamını da aştığı için devreden KDV stokunun büyümesine katkıda bulunan vergi yükü ilgili mal maliyetine (mal satılmışsa satılan mal maliyetine ya da gidere) eklenerek devir KDV stoğundan düşülebilir
Grup Şirketleri için tek (Konsolide) KDV beyannamesi uygulamasına geçilerek devir KDV stoklarının bu yolla eritilmesi mümkün kılınabilir.
Konsolide KDV Beyannamesi uygulamasından biraz daha dar kapsamlı olmak üzere, devir KDV tutarlarının yine sadece indirim şeklinde kullanılmak üzere grup şirketleri arasında temlikine/aktarılmasına izin verilebilir.
Devreden KDV alacak stokunun ithalat vergilerine veya ithalde ödenecek KDV’ne mahsubuna izin verilebilir (ithalatı özendirmemek için, bu gibi eritme yollarının kullanımında parasal ve yüzdesel tutar sınırlamaları ve hatta ithal eşya içeriğine bağlı sınırlamalar düşünülebilir).
ihtiyari olarak, dileyen mükellefler için belirlenen milat tarihi öncesine ait Devreden KDV stok değeri rakamının gider yazılmasına izin verilebilir. Bu yöntem tercih edildiğinde, bütün Devreden KDV stokunun bir defada gider yazılması yerine yıllara yaymak üzere her sene belli bir yüzdesinin gider yazılması şartı konabilir; uygulamanın her sene kazanç durumuna bağlı bir matrah ayarlama aracı olarak kullanılmaması için de, gider yazma uygulamasına bir defa başlandıktan sonra bu tercihten geri dönmeye ya da bazı yıllar gider yazıp bazı yıllar yazmama ve bu hakkı daha sonra kullanma gibi tercihlere izin verilmemeli; gider yazılmayan yıllara isabet eden Devir KDV stokunun da sanki gider yazılmış gibi azaltılması yoluna gidilmelidir.
Tam istisna-kısmi istisna ayrımını kaldırmak ve iade sistemini basitleştirmek de devreden KDV stokunun azalmasına katkı sağlayacak tedbirlerdir.
Not-1: Devreden KDV İadesinin geç yapılması halinde endekslenerek iade yapılması da önerilmiştir.
Not-2: Devreden KDV konusunda diğer ülke uygulamalarını gösteren özet tablo ektedir. (EK:2)