Ganîmet, savaş yoluyla düşmandan alınan maldır. Fey' ise, savaş olmaksızın düşmandan alınandır. Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın onların (mallarından) Elçisi'ne verdiği ganimetler için siz, at ya da deve koşturmuş değilsinizdir." [el-Haşr 59/6]. "Allah'ın kentler halkından Elçisi'ne verdiği ganimetlere gelince; onlar, Allah'a Peygamber'e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Onların, zenginler arasında dolaşan (bir servet ve güç kaynağı haline) gelmemesi için (Allah böyle hükmetmiştir.)" [el-Haşr 59/7].
504 el-Enfal 8/41.
505 Öldürülenin yanında bulunan mal, silah vs.dir.
506 Ebû Dâvûd, "Cihâd", 154; Dârimî, "Siyer", 59.
507 el-Mümtehine 60/10.
Emân, İslâm ülkesine girmek veya İslâm ordusuna teslim olmak isteyen bir yabancıya verilen can ve mal güvencesidir. Z. D.
508 Yani, onlardan, biriyle anlaşma yapan kimsenin anlaşması onlar arasındaki birlik ve beraberlikten dolayı hepsi için geçerlidir.
509 Ebû Dâvûd, "Cihâd", 147; "Diyât", 11; Nesâî, "Kasâme", 10, 13; İbn Mâce, "Diyât", 31; İbn Hanbel, I, 119, 122; II, 180, 192, 211, 215.
510 İbn Mâce, "Diyât", 31; "Cihâd", 147; Ebû Dâvûd, "Diyât", 11; Dârimî, "Siyer", 58; İbn Hanbel, II, 365.
511 İslâm hükümetinin kendisine bağlı bulunan yabancılardan onlarla müslümanlar arasında müşterek olan maslahatlarını sürdürebilmek için onlardan aldığı verginin bir bölümüdür.
İslâm'ın hürriyet anlayışı, tüm insanların dinini seçme hususunda özgür olmasını gerektirir. Ve İslâmî hükümet, egemenliği altında yaşayıp kendi dininden olmayanlara karşı kendisiyle barış halinde oldukları sürece müslümanlara davrandığı gibi davranır. Bu anlamda yapacağı son şey, onlara sağlamış olduğu hizmet, savunma, koruma ve bunun dışında faydalanıp katkı sağlamadıkları diğer maslahatlar karşılığında onlardan bir miktar vergi almasıdır. Bunun benzerini müslümanlardan da zekat olarak alır. Bazı yabancılar cizye almaktan amacın, halkı İslâm'a mecbur etmek olduğunu zannetmişlerdir. Bu, İslâm'ın özgürlük ve adâlet anlayışını bilmemekten kaynaklanır. İslâmî hükümet, cizye ödemeyenlerle savaştığı gibi, müslümanlardan zekat vermeyenlerle de savaşmaktadır. Bu anlamda ikisini de eşit görerek bunun anlaşmayı bozmak ve sağlanacak menfaatleri sekteye uğratma olarak değerlendirip her ikisiyle de savaşmıştır. İnsanlar, bilsinler ki, İslâmî hükümet yabancılarla dinî veya millî taassuptan dolayı savaşmamıştır. Bugün ise durum tersine dönmüş ve biz başkalarına cizye verir duruma gelmişiz. Fakat, bu öyle bir cizye ki, malları, insanları ve istedikleri her şeyi alıp kendi menfaatleri için kullanıyorlar. Dört yüz milyon olan müslümanların tamamı -Türkler ve Afganlılar hariç- sömürge devletlerine cizye ödemektedirler. Türkler ve Afganlılar, izzetin dinleriyle mümkün olacağını bilip, dinin emir ve esaslarını ayakta tuttular. Sömürgecilerin kabusunu ve sultasını üzerlerinden atarak hür ve bağımsız olan insanlar her kadar izzetlidirler! Dinin esaslarına sarılan tüm müslümanlar böyle olurlar!
513 Bazı zenginler, malının zekatını bir torbanın içine koyup bir miktar buğday ya da mısır karıştırıp sonra torbanın içindekini sözde fakire tasaddukta bulunuyor. Sonra fakire kendisine onu satmasını söyleyerek torbanın içinde bulunan buğday veya mısırın değerinden biraz fazla verip fakirden satın alıyor. Fakir torbanın içinde ne olduğunu bilmeyip sadece zenginden torbanın içindeki tahılın değerini alıp gidiyor. Zengin de bu hilenin Allah'ın katında da geçerli olduğunu ve zekat farizasından kurtulduğunu zannediyor. Halbuki bu zekattan hak sahibi olan hiç kimse ondan faydalanmamaktadır. İşte insanlar, bu şekilde din hakkında bilgisiz oldukları için onu anlamsız bir takım lafızdan ibaret, böyle bir hile ile dinin emrettiği her şiarın yıkılabileceğini ve yasakladığı her günahın işlenebileceğini zannediyorlar.
514 İbn Hanbel, VI, 180.
515 Nesâî, "Nikâh", 11; İbn Mâce, "Nikâh", 8; İbn Hanbel, III, 158, 425, 354; IV, 349, 351.
516 Buhârî, "Nikâh", 1; Müslim, "Nikâh", 5; Nesâî, "Nikâh", 4; Dârimî, "Nikâh", 3; İbn Hanbel, II, 158; III, 526.
518 Müslim, "Radâ", 59; Nesâî, "Nikâh", 15; İbn Hanbel, II, 168.
519 İbn Hanbel, II, 251, 432, 438.
520 Buhârî, "Nikâh", 15; Müslim, "Radâ", 53. [Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, "Nikâh", 2; Nesâî, "Nikâh", 13; İbn Mâce, "Nikâh", 6; İbn Hanbel, II, 428].
521 Ebû Dâvûd, "Nikâh", 3, 27. [Ayrıca bk. Nesâî, "Nikâh", 11; İbn Hanbel, III, 158, 245].
522 Bugün vatana borçlu, kendilerinden ülkenin geleceği ve varlığı umulan gençlerin kendilerine evlilik teklif edildiğinde çocuk istemediklerini söyleyip evlilik sebebini evliliğe bir engel olarak ileri sürüklerini görmemiz gariptir. Evlenmemelerinin ümmetin yok olmasına, bağımsızlığının yıkılmasına sebep olacağı gerekçesiyle duygu ve düşüncelerine havale ettiğimiz zaman, aralarında evlilik ilkesinin yayılmasına razı olmamaktadırlar. Acaba genç erkekler, kendileri için yaratılmış olan ümmetin kızlarıyla evlenmekten kaçınırlarsa bu kızlar ne yapacaklar?! Memleket bu kaçınmadan erkeklerinin ve kızlarının günaha bulaşmalarının ötesinde ne elde edebilir! O halde aydın gençlerimiz Allah'tan korksunlar!
523 Buhârî, "Nikâh", 42; "İkrâh", 3. [Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, "Nikâh", 24, 25; İbn Mâce, "Nikâh", 12; Dârimî, "Nikâh", 14; Muvatta, "Nikâh", 25; İbn Hanbel, I, 273; VI, 328, 329]
525 Hâlâ bizde evlendirme hususunda kötü bir âdet var olmaya devam etmektedir. Bir baba veya anne kızlarını bir erkekle evlendirmek istediklerinde kız istemese bile onu, o kimseyle ile evlendirmeye zorlamaktadırlar. Aynı şekilde oğlanın anne-babası da çocuklarını evlendirmek istedikleri kızla, istemese de, evlenmeye zorlamaktadırlar. Bunun için birçok evde eşlerin karşılıklı sevgi ve saygıları gerçekleşmez. Onun için babalar ve çocuklarını evlendirenler ibret alıp Hz. Peygamber'i örnek alsınlar! Bilsinler ki, evlilik hayatının amacı, eşler arasındaki karşılıklı sevgi olmaksızın gerçekleşmez. Allah şöyle buyurmaktadır: "Kendilerinde huzur bulmanız için, kendi türünüzden eşler yaratması ve böylece aranızda derin bir sevgi ve şefkat var etmesi de O'nun varlığının delillerindendir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için elbette dersler vardır." [er-Rûm 30/21].
528 Ebû Dâvûd, "Nikâh", 19; Tirmizî, "Nikâh", 14; İbn Mâce "Nikâh", 15; Dârimî, "Nikâh", 11. [Ayrıca bk. Buhârî, "Nikâh", 36; İbn Hanbel, I, 259; IV, 394, 413, 418; VI, 260]
529 İbn Mâce, "Nikâh", 15. Kadının ve erkeğin şerefinin korunması için evliliğinde velisinin izni aranır. Veli de onu evlenmekten alıkoymamakla ve istemediği ile evlendirmemekle emredilir. Böylece herkesin menfaati sağlanmış olur.
539 Müslim, "Nikâh", 61; İbn Mâce, "Nikâh", 16; Dârimî, "Nikâh", 9; Muvatta, "Nikâh", 24; İbn Hanbel, II, 62.
Hülle, üç talakla boşanmış bir kadının ayrıldığı kocasına tekrar dönebilmesi amacıyla bir başka erkekle evlenmesidir. Z. D.
540 İbn Hanbel, I, 48, 83, 87, 88, 93,107, 121, 133, 150, 158, 450, 451, 462; II, 322; Tirmizî, "Nikâh", 28.
541 İbn Mâce, "Nikâh", 33.
542 Hülle yapılmasını uygun görenler, bu çirkin fiille Allah'ın şu sözünü tefsir ettiklerini zannediyorlar: "Kadın onun (kocasının) dışında bir başka erkekle/kocayla evlenmedikçe" [el-Bakara 2/230]. Keşke onlar kocanın evlilik hayatı için sevgi ve saygıya istekli ve aynı şekilde karşı taraftan istenilen kimse olduğunu anlasalardı! Zira fıtrat hülle yapanın nikahını çirkin görür, iffetli kadın ondan utanır. O, insanların bu hile ile başvurdukları bir zinadır. Namaz ve zekat gibi ibadetleri ve diğer vecibeleri ve de dinen çirkin görülen hususları işleyerek din adı altında dinin tamamını yıkmak için benzer hilelere başvurmaktadırlar. Bunun sebebi, dinin hüküm koyma hikmetini anlamamaları ve Hz. Peygamber'in rehberliğini bilmemeleridir. Kadılar ve evlilik muamelesi için izin verilenler bundan ders alıp haksız yere helal saydıkları kadınların namusları hakkında Allah'tan korkmaları gerek!
546 Buhârî, "Nikâh", 100, 101; Müslim, "Radâ", 43, 44. Bu zamanda erkek eşine zarar vermek için evleniyor; ne boşuyor ne de onun yanında geceliyor. Allah ise şöyle buyurmaktadır: "O halde birine tamamen yönelip diğerini (kocasızmış gibi) askıda bırakmayın!" [en-Nisâ 4/129]. Yani o kadının evli mi yoksa boşanmış mı olduğu bilinmemektedir. Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer (o kadınlar arasında da) adil davranamamaktan korkacak olursanız, biriyle yetinin." [en-Nisâ 4/3]. Fakat, insanlar âdil olmaktan korktukları hatta bunu açıkça gördükleri halde şehvetlerini tatmin etmek için çok kadınla evlenmekte, Allah ve Resûlü'nün ise gazabını üzerine çekmektedirler. Böylece eşler ve çocuklar arasında problem ve çatışmalar meydana gelmekte sonuçta da yuvaların yıkılmasına ve ahlâkın bozulmasına sebep olmaktadırlar. Ya Rabbi! İnsanları dinine uymaya muvaffak kıl ki, evlerinde ve tüm işlerinde düzen ve intizam içine girebilsinler!
547 Tirmizî, "Nikâh", 3.
548 Fitne meydana geldi, zina ve namussuzlukla fesat ortaya çıktı. Çünkü insanların çoğu, mal ve makam sahibini bekliyor! Bir kısmı, başındaki yeşil sarıktan dolayı veya soyundan geldiği dedesinin yüce türbe ve bunların dışında soy-sop sahiplerinin çekiciliğine kapıldığı şeylerden dolayı kendisini "şerif" görmekte ve kendisi gibi şerif olmayanla evlenmemektedir. Onlara göre Resûlullah'a anlayışına aykırı dahi olsa şerif bu kimsedir. Allah da şöyle buyurmaktadır: "Allah katında en değerli olanınız O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." [el-Hucurât 49/13]. "Sura üfürüldüğü zaman, artık aralarında ne akrabalık bağı kalacak ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. (O gün) kimlerin tartıları ağır gelecek olursa, onlar kurtuluşa erecek olanlardır. Kimlerin tartıları da hafif gelecek olursa, onlar, kendilerine yazık edenler ve cehennemde sürekli olarak kalanlar olacaklardır." [el-Müminûn 23/101-103]. "O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır. O gün onlardan her birinin, kendini meşgul edecek bir işi vardır." [Abese 80/34-37]. "Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının ve babanın çocuğuna, çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun! Allah'ın va'di gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın! Allah hakkındaki asılsız düşünceleriniz de sizi aldatmasın!" [Lokmân 31/33].
554 Zamanımızda mehir, insanların aşırı yükseltmelerinden dolayı evliliğe bir engel olmaktadır. Evet, insanın istediği kadar hanımına mehir ödemesi haram değildir. Fakat, bu mehir, insanları yorup evlenmekten kastedilen hikmeti yok etmemelidir. Bugün kadınlar, mehirle alınıp-satılan sahiplerinin onlarla evlenmek isteyenlerle pazarlık yaptığı bir eşyaya dönüşmüşlerdir. Evlenmek isteyenlerin hangisi daha çok mehir veriyorsa o daha üstün görülüyor. Bu, insanları istenmesi gereken saygı, sevgi ve güzel ahlâktan vazgeçiren kötü bir âdettir. Kadının ailesi tarafından istenilen aşırı miktardaki mehir, bulunamadığı için bir çok evliliği de engellemiştir. Şayet şeriat onları böyle yüklü şekilde eşya hazırlamakla mükellef tutmuş olsaydı, aileler mazur görülürdü. Çoğu zaman bu hazırlıklar için insanların ifrata kaçtıklarını, bunlardan dolayı mülklerini sattıklarını görmekteyiz. Halbuki Allah, evliliği evleri yıkmak ve malları zayi etmek için meşru kılmamıştır. İnsanlara vacip olan, ödedikleri paralarla yabancılara faydalı oldukları hazırlıklarda yarışmak değil, zinanın azalması için evliliği kolaylaştırmada yarışmak veya eşlerin lükslerini çoğaltıp tembelliklerini artıracak elbise, mobilya ve diğer eşyalarını çoğaltmak yerine faziletlerle donatmada yarışmalarıdır. Köylülerin düğün hazırlıklarında şehirlilere benzemek için koltuk, halı vb. eşya getirdiklerini görmekteyiz. Allah aşkına köylü koltuğa oturmaya alıştığında hiç yere oturabilir mi? Yine halı vb. yumuşak şeylerin üzerinde yürümeye alıştığında ekinlerin arasında yürüyebilir mi? İşte bugün olan budur. Şimdi köylülerin çoğu bundan dolayı zorluklara dayanamamakta, tarlalarda çalışamamaktadırlar. Sonuçta da kendilerine arazilerini işletecek birilerine muhtaç olarak hüsrana uğramışlardır. Eğer çiftçilik yapan herkes sonuçta bu işi yapamaz olacaksa bu işin nereye varacağını ancak Allah bilir. O halde ey köylüler! Siz, yok oluşa götüren bu akıma kendinizi kaptırmayın! Zorlu olan hayatınızı muhafaza edin! Sizin sermayeniz odur! Ümmetinizin ve memleketinizin varlığı onunla mümkündür.