21. Hz. Peygamber'in Oruçla İlgili Uygulamaları
Oruç tutmaktan maksat, Allah'ın sevgisini ve hoşnutluğunu tercih ederek nefsin sevdiklerini terk etmektir. Bu, kul ile Rabbi arasında bir sırdır. Orucun, görünen organların ve iç güçlerin korunmasında, bozucu zararlı maddeleri kendisine çeken karışımdan onları muhafaza etmede ve onların sıhhatine engel pis maddelerin vücuttan atılmasında insanı hayrette bırakan bir etkisi vardır.
Oruç, şehevî güçlerin zorla aldığı şeyleri kalbe ve organlara iade eder; aç insanların halini hatırlatır ki, bu, takvanın en büyük yardımcılarındandır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ey İman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden önceki toplumlara farz kılındığı gibi, size de farz kılındı."251 Hz. Peygamber de: "Oruç (kötülüklere karşı) bir kalkandır."252 buyurmuş,253 evlenmeye şiddetle arzulu olup da evlenemeyenlere oruç tutmalarını emretti ve orucu bu arzunun kırıcısı olarak nitelendirdi.
Nefisleri alışkanlıklarından ve isteklerinden ayırmak en zor işlerden olduğundan nefislerin tevhid ve namaz üzerinde iyice yerleşmesi ve Kur'an'ın emirlerine iyice alışılması için orucunu farziyeti gecikti. Böylece aşama aşama oruca geçildi.
Oruç, hicretin ikinci senesinde farz kılındı. Allah Resûlü vefat ettiğinde dokuz Ramazan orucu tutmuştu.
Oruç tutamadıkları zaman ihtiyar erkek ve kadının yemek yedirmeleri öngörüldü. Bunlar oruç tutmayıp bunun yerine her gün bir yoksulu doyururlar. Hasta ve yolcuların orucu bozup sonra (başka günlerde) kaza etmelerine izin verildi. Kendilerine bir zarar gelmesinden korkan hamile ve emzikli kadınlara da aynı izin verildi. Hamile ve emzikli kadınlar çocuklarına bir zarar gelmesinden endişe duyarlarsa, hem kaza ederler hem de her bir gün için bir yoksulu doyururlar. Çünkü bunların oruç yemeleri herhangi bir hastalık korkusuyla değildir. Sıhhatli oldukları halde orucu bozmaktadırlar. Bu yüzden de sıhhatli kimsenin oruç tutmamasında olduğu gibi, burada da bir yoksulu doyurmak mecburidir.254
Hz. Peygamber'in adetlerinden biri de, hilalin ya muhakkak bir surette (herkes tarafından) görülmesiyle ya da bir tek kişinin hilali gördüğüne dair şahadetiyle Ramazan orucuna başlamasıydı. Nitekim bir defasında İbn Ömer'in, bir defasında da bir bedevinin şahadetlerine güvenerek oruca başlamıştı. Bedevinin haberine güvenerek şahadet lafzını söylemeye zorlamamıştır. Şayet hilal gözükmez ve hiç kimse de gördüğüne şahitlik etmezse, Şaban ayını otuz güne tamamlar ve insanların da böyle yapmalarını emrederdi.
Bayram namazı vakti çıktıktan sonra iki kişi (Şevval) hilalini gördüklerine dair şahitlik etseler, Allah Resûlü orucu bozar, ertesi günü bayram namazını vaktinde kıldırırdı. İftarda acele eder, (akşam) namazını kılmadan önce iftar eder, iftarını olgun taze birkaç hurma ile, bulamazsa birkaç kuru hurma ile, onu da bulamazsa birkaç yudum su ile yapardı. Orucunu açarken: "Allahümme leke sumtü ve alâ rızgıke eftartü. Yani, Allah'ım senin rızan için oruç tuttum. Rızkınla orucumu açtım." şeklinde dua ettiği rivâyet edilmiştir. Onun şöyle dua ettiği de söylenmiştir: "Zehebe'z-zameü ve'b-teleti'l-urûgu ve sebete'l-ecru inşâallahu Teâlâ. Yani, susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve inşallah sevap sabit oldu." Bu iki rivâyeti de Ebû Dâvûd zikretmiştir.255
Resûlullah, Ramazan ayında yolculuk etmiş; kimi zaman oruç tutmuş kimi zaman da oruç tutmamıştır. Sahabeyi bu durumda oruç tutup tutmamada serbest bırakmıştır. Ashabına düşmana yaklaştıklarında çarpışmada güçlü olmaları için orucu yemelerini emrederdi. Hz. Ömer şöyle demektedir: Allah Resûlü ile birlikte Ramazan'da iki gaza -Bedir ve Mekke'nin Fethi- yaptık. İkisinde de oruç tutmadık.
Hz. Peygamber'in oruçlunun orucu bozabileceği mesafe için bir mesafe belirlememiştir. Bu konuda sahih bir rivâyet yoktur.256
Sahabe, yolculuğa çıktıklarında evleri geçmeyi (geride bırakmayı) dikkate almaksızın oruçlarını bozuyorlar ve bunun Hz. Peygamber'in sünneti ve prensibi olduğunu söylüyorlardı. Ebû Dâvûd ve İmam Ahmed'in Ubeyd b. Cübeyr'den rivâyet ettiği hadis bunu ifade etmektedir.257 Muhammed b. Ka'b şöyle demektedir: Ramazan ayında Enes b. Mâlik'in yanına gelmiştim. Yolculuğa çıkmak istiyordu. Devesine semeri vurulmuş o da yolculuk elbisesini giyinmişti. Yiyecek bir şeyler istedi ve yedi! Bunun üzerine ben ona: "Bu yaptığın sünnet mi?" dedim. O da: "Sünnet" dedi. Sonra da devesine binip gitti. Tirmizî bu rivâyeti hasen kabul etmiştir.258
Hz. Peygamber'in hanımlarıyla cinsi münasebetten sonra cünüp olarak fecir vaktine kadar durduğu da olmuştur. Fecirden sonra gusleder ve oruç tutardı. Oruçlu iken bazı hanımlarını öperdi. Oruçlu iken misvak kullandığına ilişkin olarak nakledilen rivâyet sahihtir. Oruçluyu burnuna su vermekte aşırıya gitmekten yasaklamıştır. Oruçlu iken kan aldırmamıştır. Oruçlu iken gözüne sürme çektiği rivâyet edilmiştir.
Unutarak bir şey yiyip içenin orucunu kaza ettirmemesi de Hz. Peygamber'in sünnetlerindendi. Zira bu şekilde oruç bozulmaz.
Allah Resûlü, Ramazan'da çok hayır yapar, diğer aylardan fazla olarak bu ayda Kur'an'ı çokça okur ve üzerinde çalışırdı.259
22. Hz. Peygamber'in Nâfile Oruçları260
Hz. Peygamber'in galiba hiç iftar etmeyecek denilinceye kadar oruç tuttuğu da, galiba hiç oruç tutmayacak denilinceye kadar oruç tutmadığı da olurdu. Ramazan'dan başka hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Hiçbir ayı oruç tutmadan geçirmedi. Bazılarının yaptığı gibi, Hz. Peygamber, üç aylarda -Recep, Şaban ve Ramazan- devamlı oruç tutmadı. Recep ayını kesinlikle oruçla geçirmediği gibi, o ayın tamamında oruç tutulmasını da güzel (müstehap) görmemiştir. Aksine, İbn Mâce'nin zikrettiği gibi, bu ayın tamamını oruçlu geçirmeyi yasakladığı rivâyet edilmiştir.261 Allah Resûlü, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya özen gösterirdi.262
Buhârî ve Müslim'de Hz. Peygamber Medine'ye geldiğinde yahudilerin Aşûrâ gününde oruç tuttuklarını görünce, onlara sebebini sordu. Onlar: Bugün Allah'ın, Hz. Musâ ve kavmini kurtarıp Firavun ve adamlarını suda boğmuştur. Bunun üzerine Hz. Musa da Allah'a şükretmek için o gün oruç tutmuştur. İşte bu nedenle biz de bu gün oruç tutmaktayız, şeklinde cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Resûlü: "Biz Hz. Musâ'ya sizden daha layığız." dedi ve hem kendisi o gün oruç tuttu hem de oruç tutulmasını emretti.263
Buhârî ve Müslim'in zikrettiğine göre Hz. Peygamber, arife günü Arafat'ta oruç tutmamıştır.264 Kimi Sünen sahiplerinin rivâyetine göre ise, o gün orada oruç tutulmasını yasaklamıştır.265
Arife günü Arafat'ta oruç tutmadığına ilişkin birçok hikmet zikredilmiştir: 1) Oruç tutmayan duayı daha iyi yapabilir. 2) Yolculukta oruç tutmamak farz oruçtan bile daha faziletli olduğuna göre, nafile oruçtan nasıl olmaz?! 3) O gün cuma idi; Hz. Peygamber sadece cuma günü oruç tutmayı yasaklamıştı.266
İbn Teymiye bu durumu, insanlar bayram günlerinde toplandığı gibi, bir araya geldikleri için arife günü, Arafat'takiler için bayramdı, şeklinde gerekçelendirmiştir. Ve: Hz. Peygamber, Sünen sahiplerinin rivâyet ettiği: "Arafat'a çıktığınız gün, Kurban kestiğiniz gün ve Mina'da bulunduğumuz günler biz ehl-i İslâm'ın bayramıdır."267 hadisine işaret etmiştir, demektedir. Bayram oluşu, o topluluğa dahil olanların bu günlerde bir araya gelmiş olmalarından dolayı olduğu malumdur. Allah en iyisini bilendir.
Resûlullah, ailesinin yanına gelince onlara: "Yanınızda, yiyecek bir şey var mı?" diye sorar eğer: "Yok." derlerse: "Öyleyse ben oruçluyum." derdi.268 Böylece nafile oruca gündüzden niyet ederdi.
Bazen de nafile oruca niyetlenir, sonra da orucu bozduğu olurdu. Hz. Aişe Resûlulah'tan bu konuda iki hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan birisini Müslim,269 diğerini ise Nesâî nakletmiştir.270
Dostları ilə paylaş: |