Bu Savaştan Çıkarılan Bazı Hikmetler
1) Allah Teâlâ müslümanlara itaatsizliklerinin, gevşekliklerinin ve birbirlerine düşmelerinin kötü sonucunu bildirmiş ve uğradıkları belanın sadece bu kötülükleri sebebiyle olduğunu şöylece haber vermiştir: "Andolsun, Allah, izniyle onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vaadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, zaaf gösterdiniz. (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardır, âhireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı."424 Peygamber'e isyanlarının, çekişmelerinin ve gevşemelerinin sonucunu görünce, bundan sonra çok hazırlıklı, uyanık ve Allah'ın yardımsız bırakmasına sebep olacak şeylerden daha bir sakınır oldular.
2) Allah'ın, peygamberleri ve onlara uyanlar hakkındaki sünneti, (düşmanlarıyla savaşta) birinde onların, diğerinde de düşmanlarının galip gelmesi şeklindedir. Fakat sonuç her zaman peygamberlerin ve onlara uyanların lehine olmuştur. Zira, daima galip gelseler peygamberlerle beraber hem inananlar hem de daha başkaları savaşa girerlerdi. Dolayısıyla sadık insan, diğerlerinden ayırt edilemezdi. Tersine, devamlı yenilmiş olsalardı, peygamberlik ve elçi göndermenin maksadı hasıl olmazdı. Allah'ın hikmeti her iki iş (zafer ve yenilgi) arasını birleştirir: Peygamberlere hak inançtan ve onların getirdikleri şeylerden dolayı uyan ve itaat eden kimseler ile onlara, özellikle zafer ve galibiyetlerinden ötürü uyanlar birbirlerinden ayrılmış olurlar.
3) Sadık mümin yalancı münafıktan ayrılır. Çünkü inananlara Allah Bedir savaşında düşmanlarına üstün kılıp şöhretleri yayılınca, içten onlarla birlik olmayan bir kısım kimseler, dış görünüş itibariyle onlarla beraber İslâm'a girmişti. Allah'ın hikmeti, kullarına müminle münafığı birbirinden ayıracak bir imtihanı sebep kılmayı gerektirdi. Nitekim münafıklar bu savaşta baş kaldırıp gizlediklerini söylediler, sırları ortaya çıktı. İma ettikleri husus açıklığa kavuştu. Böylece müminler, bizzat kendi evlerinde düşmanları olduğunu anladılar, onlara karşı hazırlandılar ve onlardan sakındılar. Bu hususa Allah şöyle işaret etmektedir: "Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar inananları içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah size gaybı bildirecek de değildir."425
4) Şayet Yüce Allah, müminlere devamlı yardım etse ve her yerde düşmanlarına karşı zafer kazandırsaydı, inananların nefisleri azar ve kibirlenirdi. Şayet Allah, onlara daima zafer lutfetseydi, bolca rızık verdiği426 kimseler nasıl olacaklarsa öyle olurlardı. Halbuki O'nun kullarını ancak sevinç ve sıkıntı, güçlük ve rahatlık, darlık ve bolluk ıslah eder. O, kullarının işlerini hikmetine yaraşır biçimde düzenleyendir.
5) Allah Teâlâ, kullarından şehitler edinmeyi sever. Düşmanları helak etmek için sebepler yaratır. Yüce Allah bunu şöyle ifade etmektedir: "Sakın gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer iman etmişseniz en üstün sizlersiniz. Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, (size düşman olan) topluluk da (Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. Böylece Biz, Allah'ın, sizden iman edenleri ortaya çıkarması ve sizden şehidler/şâhitler edinmesi için bu günleri bazen lehlerine bazen de aleyhlerine olarak insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, zâlimleri sevmez. Bir de Allah, iman edenleri günahlardan arındırmak ve inkar edenleri mahvetmek için böyle yapar."427
Allah Teâlâ müminlerin, cihâd etmeksizin ve düşmanın eziyetlerine sabretmeksizin cennete gireceklerine dair hesaplarını ve zanlarını reddetti: "Yoksa siz; Allah, içinizden cihâd edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?"428 Yani, sizden böyle bir şey ortaya çıkmadı ki, Allah onu bilsin. Çünkü böyle bir şey gerçekleşirse Allah onu muhakkak bilir ve buna karşılık sizi cennetle mükafatlandırır. Mükafat, sırf bilgiye göre değil, bilinen vakıaya göredir. Zira Allah kula, kendisinin bilgisi olan şey gerçekleşmeksizin, sırf ilmine dayanarak karşılık (mükafat veya ceza) vermez.
Sonra Allah Teâlâ, temenni edip kavuşmayı arzuladıkları bir işten bozguna uğramalarından dolayı azarlayarak şöyle buyurmaktadır: "Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz."429
6) Uhud savaşı, Resûlullah'ın vefatı öncesinde bir başlangıç olmuştur. Allah Resûlü'nün ölmesi veya öldürülmesi durumunda, eski dinlerine tekrar dönmelerinden dolayı azarlayarak haber verdi. Halbuki onlara gerekli olan, Allah'ın dini ve tevhidi üzere sabit kalmaları ve bu uğurda ölmeleri veya öldürülmeleridir. Çünkü onlar, Muhammed'in Rabbine ibadet etmektedirler; O, hiç ölmeyecek olan diridir. Hz. Muhammed, onlara baki kalmak için peygamber olarak gönderilmemiştir. Ne Muhammed ne de onlar baki kalacaktır. Aksine İslâm ve tevhîd üzere ölmelidirler. Zira ölüm Muhammed için de geçerlidir: "Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır." 430
Şükredenler ise, nimetin değerini bilen, ölünceye veya öldürülünceye kadar bu nimet üzere sebat edenlerdir. Bu kınamanın etkisi ve bu hitap tarzının hükmü/sonucu, Hz. Muhammed'in vefat ettiği gün kendisini gösterdi. Eski dinlerine dönenler (mürted) oldu, fakat şükredenler dinlerinde sebat etti. Bunun üzerine Allah da onlara yardım etti, onları yüceltti, düşmanlarına karşı muzaffer kıldı ve sonucu da onların lehine çevirdi.
Sonra Allah Teâlâ, her canlı için tamamlayacağı ve sonunda kavuşacağı bir ecel belirlediğini haber verdi. İnsanların hepsi, sebepleri farklı olsa da bir kaynak olarak ölüm havuzuna gelecekler, sonra kıyamet durağından çeşitli kaynaklara gitmek üzere ayrılacaklar; bir kısmı cennete bir kısmı da cehenneme gideceklerdir.431
Sonra Allah Teâlâ, peygamberlerinden büyük bir topluluğun ve kendileriyle birlikte onlara tâbiî olanların pek çoğunun öldürüldüğünü, ama sağ kalanların Allah yolunda başlarına gelen belalar karşısında gevşemediklerini, zayıflayıp yılmadıklarını ve boyun eğmediklerini haber verdi. Bu kimselerin savaş sırasında da gevşemediklerini, yılmadıklarını ve boyun eğmediklerini; aksine şehid olmayı metanetle, kesin kararlılıkla ve cesurca karşıladıklarını; geri dönerek, zelil bir şekilde boyun eğerek değil, bilakis izzetle, şerefle; geri kaçarak değil, öne atılarak şehid olmayı istediklerini bildirdi.432
Sonra Allah Teâlâ, peygamberini ve kendi yolunda öldürülen dostlarını en güzel ve en nazik bir şekilde teselli edip kendileri için takdir ettiğine razı olmaya daha da teşvik etti: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehid olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler."433
Dostları ilə paylaş: |