Buhari ve Müslim Hakkında /435
yalnız bırakın!" Zira benim bulunduğum bu durum, sizin beni davet ettiğiniz şeyden daha hayırlıdır." buyurdu. Resulullah vefatına yakın şu üç vasiyette bulundu: "Müşrikleri Arap Yarımadası'ndan çıkarın. Ben elçilere hediye verdiğim gibi siz de onlara hediye verin. Üçüncü vasiyetini ise unuttum.
Evet! İşte Perşembe gününün musibeti! Bu olayda başrolü oynayan da Ömer'dir. O, açıkça Resulullah'a karşı çıkmış, yazılması gerekenleri yazmasını engellemiş ve çok çirkin bir cümle kullanıp, Kur'an'ın buyruğunun aksine, "Peygamber sayıklıyor." demiştir. Buhari ve Müslim de o cümleyi değiştirmeden naklederken Ömer'in adını vermeyerek, sözün kime ait olduğunun bilinmesini istememişler.
Ama Ömer'in adını verdikleri zaman o çirkin cümlede bazı değişikler yaparak, halifenin içyüzünün ortaya çıkmasına ve her zaman olduğu gibi ölüm döşeğinde de Resulullah'a itiraz ettiğinin anlaşılmasına engel olmaya çalışıyorlar. Çünkü Buhari ve Müslim gibileri, Müslümanların sırf bu cümleden dolayı halifenin aleyhinde isyan edecekleri ve sevgisini gönüllerinden söküp atacaklarını bildikleri için tahrife başvuruyorlar. Dolayısıyla "sayıklıyor" kelimesini değiştirerek yerine "ağrıları ona galip geldi" cümlesini koyuyorlar. Böylece kullanılan o çirkin kelimeyi atarak bu defa aynı olayı şu şekilde anlatıyorlar:
"İbn-i Abbas der ki: "Resulullah ölüm yatağında olduğu sırada bazıları onun huzurun da oturmuşlardı. Ömer de oradaydı. Resulullah (s.a.a.); "Gelin size bir şey yazayım ki
----------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 85; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1257, h. 1637.
436/ Zikir Ehline Sorun
benden sonra asla sapıtmayasınız." buyurdu. O sırada Ömer; "Peygamber'e ağrıları galip geldi! Kur'an sizin aranızdadır! Allah'ın Kitabı bize yeter!" dedi. Orada olanlar tartışmaya başladılar. Bazıları; "Kalem kağıt getirin de Peygamber yazacağını yazsın da bundan sonra sapıtmayın." diyordu. Bazıları ise, Ömer'in dediklerini tekrarlıyorlardı. Tartışma ve ihtilaf çoğalınca Resulullah; "Kalkın gidin." buyurdu." Abdullah bin Mes'ud, İbn-i Abbas'ın her zaman şöyle dediğini nakleder: "En büyük musibet, en büyük bela Resulullah'ın vasiyetini yazması engellendiği zaman meydana geldi!"1
Tabii ki Müslim, bu işi üstadı Buhari'den öğrenmiştir. Onun için biz Buhari'ye diyoruz ki: Her ne kadar cümleleri düzeltmeye ve gerçekleri gizlemeye çalışsan bile, naklettiğin miktar dahi sana ve efendin Ömer'e hücceti tamamlamak için yeterlidir! Çünkü "sayıklıyor" ile "ağrıları ona galip geldi" iki tabir ise de, ama aynı sonucu ifade etmektedirler. Hatta bugün bile aynı tabir kullanılmakta ve "Zavallının ateşi galip gelmiş de sayıklıyor." denilmektedir. Özellikle de ondan sonra, "Kur'an sizin aranızdadır! Allah'ın Kitabı bize yeter!" demesi, bu hususta hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Bu sözün anlamı şudur: "Peygamber' in işi bitmiştir ve onun varlığı ile yokluğu arasında hiçbir fark yoktur." Allah'a sığınırız!
Ben açıkça diyorum ki: Vicdanlı bir araştırmacı, saf zihniyle sadece bu olayı düşünecek olursa, kesinlikle ümmeti hidayetten mahrum bırakan ve sapıklığa düşmesine
------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. c. 6, s. 11 - 12; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1259, h. 1637.
Buhari ve Müslim Hakkında / 437
neden olan halifeye kızar.
Niçin hakkı söylemekten korkalım ki?! Biz bu sözlerimizle Resulullah'ı, Kur'an'ı ve İslam hükümlerini savunmuyor muyuz?! Yüce Allah buyuruyor ki: "İnsanlardan korkmayın ve benden korkun. Ayetlerimi az bir değere satmayın. Allah'ın nazil ettiği ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridirler."1
Peki neden bu nur ve ilim çağında bazı alimler hala bütün güçleriyle hiçbir ilmi değeri olmayan yorumlarıyla gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar?
Gelin de birlikte günümüz alimlerinden Muhammed Fuat Abdulbaki'nin, el-Lü'lüü ve'I-Mercan adlı kitaba yazdığı şerhinde Perşembe günü musibetini nasıl yorumladığına bakalım! O diyor ki:
"Resulullah; "Bana kağıt kalem getirin." demekle herhalde Ebu Bekir' in hilafeti hakkında bir şeyler yazmak istiyordu. Ama halkın tartıştığını görünce ağrıları çoğaldı ve bu işten vazgeçerek onu kendi yerine cemaat İmamı tayin etmekle yetindi."
"Sayıklıyor" kelimesinin manasına gelince de diyor ki: "İbn-i Battal, "sayıklama"nın "aklın baştan gitmesi" olduğunu sanıyor. İbn'ut-Tin ise bunun "saçmalamak" olduğunu zanneder. Bu ise Resulullah'ın yüce makamına yakışmaz. Belki de rivayetin orijinalinde geçen "hecere" burada "sayıklıyor" anlamında değil de "Resulullah sizin aranızdan ayrılıyor ve gidiyor" anlamındadır. İbn-i Esir ise şöyle diyor: "Bu bir soru cümlesidir, ne var ki soru edatı zikredilmemiştir. Yani şöyle denmek istenmiştir: "Resulullah
------------------------------
1- Maide Süresi /44.
438/ Zikir Ehline Sorun
ağrılarının şiddetlenmesi yüzünden aklını oynatarak Sözünü mü değiştirdi?"1
Bu yorum, diğer yorumlardan daha uygundur. Çünkü eğer bu cümlenin soru anlamında değil de haber anlamında olduğunu söylersek, o zaman Resulullah'a sayıklamak gibi çok kötü bir şey nispet verilmiş olur. Özellikle de bu sözü Ömer söylemiştir ve onun böyle bir şey söylemesi düşünülemez.
Evet, Muhammed Fuat Abdulbaki böyle demektedir. Biz onun cevabında diyoruz ki:
Muhterem alim! Kur'an'ın da belirttiği gibi, bir şeyi tahmin ve zannetmekle asla hakka ulaşılmaz. Özellikle de bu çirkin sözü söyleyenin Ömer olduğunu biliyorsunuz. Peki Resulullah'ın o kağıda Ebu Bekir'in hilafetini yazacağını size kim ilham etti? Eğer böyle bir şey yazacak olsaydı, Ömer hiç itiraz eder miydi?!
Ömer'in kendisi Ebu Bekir'in hilafetinin temellerini atmadı mı?! Halkı zorla ve tehditle hilafeti kabullenmeye zorlamadı mı?! Hatta bu uğurda Hz. Fatıma'nın evini de yakmakla tehdit etmedi mi?! Öyleyse niye Ömer buna itiraz etsin ki?' Acaba senden başka diğer bir muhterem alim böyle bir iddiada bulundu mu?!
Geçmişte ve günümüzde alimler arasında meşhur olan şudur:
Hz. Ali, Resulullah (s.a.a.) tarafından halife adayı olarak gösterilmişti. Nassın varlığını kabul etmeyenler dahi bu kadarını kabul ederler. Bu hususta Buhari'nin, Sahih'inin "Vasiyetler Kitabı"nda kaydettiği şu rivayet bile yeter:
"Aişe'nin yanında Ali'nin, Resulullah'ın vasisi olduğu söylendi. Bunun üzerine Aişe dedi ki: "Resulullah ne zaman onu kendisine vasi etti ki?! Oysa ben, Resulullah'ın
-------------------------------
1- el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 5, s. 246.
Buhari ve Müslim Hakkında / 439
başını göğsüme dayamıştım! Resulullah bir leğen getirmelerini emretti. Sonra benim kucağımda can verdi. Öyle ki ben onun öldüğünü anlamadım. Peki ne zaman ona vasiyet etti?"
Buhari bu hadisi nakleder. Çünkü orada Aişe, Hz. Ali'nin vasiliğini inkar etmektedir ve bu, Buhari'nin oldukça hoşuna gitmektedir. Ama biz diyoruz ki: Hz. Ali'nin Resulullah'ın vasisi olduğuna dair Aişe'nin yanında şahitlik edenler doğru söylüyorlar. Zira Aişe onları tekzip etmemiş, sadece inkar etmek için vasiyetin ne zaman edildiğini sormuştur. Biz burada diyoruz ki: Resulullah, bazı değerli sahabilerin huzurun da ve Aişe'nin gıyabında ona vasiyet etmiştir. Şüphesiz, ashap da vasiyetin ne zaman edildiğini Aişe'ye söylemişlerdir; ama zamanın otoritesi bunun kaydedilmesine engel olmuştur. Tıpkı üçüncü vasiyetin unuttu- rulması gibi...
Kaldı ki, Ömer'in kendisi, Resulullah'ın (s.a.a.) vasiyetini yazmasına engel olduğunu açıkça itiraf ediyor. Çünkü yazılacak vasiyetin, Ali bin Ebi Talib'in hilafeti ile ilgili olduğunu biliyordu.
İbn-i Ebi'l-Hadid, Ömer bin Hattap ile Abdullah bin Abbas arasında geçen bir konuşmayı nakleder. Orada Ömer, İbn-i Abbas'a; "Ali'nin içinde hilafet konusunda bir şey kalmış mı?" diyor. İbn-i Abbas'ın "Evet!" demesi üzerine Ömer diyor ki: "Resulullah da hastalığında açıkça onun adını ilan edecekti. Ama ben
-------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 3.
440 / Zikir Ehline Sorun
Dostları ilə paylaş: |