Usta, çekicinin birini şimdi çıraklarına bıraktı. Örsün dövülüp yeni bir yaşamın şeklini vermeye devam etsin diye. Diğeri, bayrağımızın kızıllığına asılı duran yıldızın altındaki orakta kaldı
Usta, çekicinin birini şimdi çıraklarına bıraktı. Örsün dövülüp yeni bir yaşamın şeklini vermeye devam etsin diye. Diğeri, bayrağımızın kızıllığına asılı duran yıldızın altındaki orakta kaldı.
Gri yoldaşından “Geceyle batmayan güneşe”...
Baskın sonrası telsiz sesleri arasındaki konuşmalardan, yaşanılanlardan tarihe kaydedilenler;
Yoldaşlardan biri baskının etkisiyle rahatsızlanmıştır ve yanında refakatçi bir yoldaşla hastaneye gitmesi(278)gerekmektedir.
- Sen git!
- Hayır.
- Git!
- Gitmeyeceğim.
- Gitmelisin.
- Gidemem.
- Gi-de-cek-sin!
...!
Yeni yer işkencehanenin garajı. Hasta yoldaş, refakatçi ve O. Ve işkenceciler... Sadece konuşulanları dinliyorlar. Gözlerinden okunuyor ki anlamıyorlar, anlayamayacaklar. Hasta yoldaş sivil bir münibüste şimdi. O da orada. Uğurlamaya gelmiş refakatçiyle hasta olanı. İşkenceciler başka bir dünyaya ait, konuşmak için kelimelere çok fazla ihtiyaç duymayan, fakat her nasılsa çok iyi anlaşabilen bu canlıların yanında sadece susuyorlar. Onların hiç yoldaşı olmaz ki?! Bakışlar, gözler... Herşey ne kadar sade. Bütün gözler sıkıca yapılan tokalaşmada odaklanıyor. Bu elin sıcaklığı refakatçiye müthiş bir güven vermiştir. Ve sonra, refakatçinin dudaklarından kendiliğinden bir şiir dökülür; “Al yaranı/Koy yanına yaramın/öfkeni öfkenle çoğalt/ düşersem kaldır beni/satılırsam vur!”