Nerede inançlı bir yürek görsen, teklifsizce uzatıyordun elini. Varsın yarı beline kadar bataklığa gömülmüş olsun. Devrimci bir sezgiyle ondaki inancı görüyor ve çekip çıkarıyordun bataklıktan. İnançsız yürekler ise senin hışmından hep sakınmış, ama yine de kurtulamamıştır. Devrime kan olacak biri için yorulmak bilmeden emek harcarken, inançsız yüreklere emek harcamak bir yana, onlara değer verilmesini bile kabul edemezdin. Bu yüzden inanmış tüm yüreklerin sevgilisiyken, inanmayanların haklı nefretini çekiyordun üzerine.
Bugün seni yaşatacağına söz veren birçok yoldaşına bire bir emeğin geçmiştir. Hele ki benim üzerimdeki emeğinin karşılığı ancak mücadeleyi devrimle taçlandırmakla ödenebilir.
İlk kez zindanda tanışmıştık seninle. Kötü bir durumdaydık, saflarımızda tasfiyeci dönekliğin kendini göstermeye başladığı bir sürecin içindeydik. Zorlu bir süreçti ve hareketi sahiplenmenin apayrı bir önemi vardı. Çokları devrimin dışına düştü bu süreçte. Bense işin kolayına kaçıp, başka bir hareket saflarında mücadele etme yolunu seçmiş, açık ifadesiyle güçlüklerden kaçmıştım. Sen ise zorluklara teslim olmadan, kaçmadan hareketin saflarında kalmıştın. Tüm emeğini ve çabanı partili düzeye ulaşmaya hasretmiştin. Daha o günden, bugünün Habip Gül’ünün ipuçlarını veriyordun.
O günlerde tanıdığım Nevzat Çiftçi de benim gibi(190)hareketle henüz yeni tanışmıştı. Hiç değilse benden eski değildi. Deneyimsizdi, teorik olarak geriydi. Ama ihtilalci sınıf partisi olan partimizin ihtiyaç duyduğu sağlam duruşlu bir proleterdi. Güçlüklerle mücadele etti, kendi eksiklerini aşmakta gösterdiği çaba gerçekten görülmeye değerdi.
Yoldaşların, özellikle genç yoldaşların senin bu pratiğinden öğrenecekleri o kadar çok şey var ki. Zaman zaman faaliyet yürüttüğü alanda yaşadığı güçlüklerden söz eden ve içten içe oradan kaçma eğiliminde olan yoldaşları gördüğümde, hep senin pratiğini örnek veriyordum. Ancak güçlü ağaçlar fırtınalara karşı ayakta durabilir. Bunun için de köklerini senin gibi devrim toprağının derinlerine salmalı. Aksi takdirde, rüzgarla birlikte oradan oraya savrulur ve en sonu devrimin dışına düşer.
Yine kendi pratiğinden çıkardığın bir sözün çalınmıştı kulağıma; “yoldaşlarıyla mücadele etmesini bilmeyen düşmanla mücadele etmesini de beceremez.” Seni tanıdığım için bu sözün anlamını biliyorum. “Yoldaşlarıyla” derken, yoldaşlarının zaaflarını kastediyordun. Eğer zaafında ayak diriyorsa bizzat kendisiyle de mücadele edilmeliydi. Yaşanan sorunlar karşısında küsmek, kırılmak değil, savaşmaktır aslolan. Çünkü savaşımız dışarıdan çok içteki düşmana karşıdır, öncelikli olarak.
İçindeki düşmana karşı acımasız bir kişiliğin vardı. Eksiklerin senin için bir süre sonra aşılacak şeylerdi. Seninle tanıştığımız yıllarda teorik olarak eksikliğin vardı. Ama her anını okumaya ayırıyordun. Akademik bilgi olsun diye değil, pratiğe dökmek içindi okuyordun. Çünkü sen eylem adamıydın.
Yıllar sonra seninle yeniden karşılaştığımda, teoriyle(191)pratiğini örtüştürmüş Habip Gül vardı karşımda. Ve Habip Gül de Nevzat Çiftçi gibi hergün kendinde devrim yapıyordu. Bana sorsalar, partimiz seninle yeni bir Dimitrov kazandıracaktı devrim tarihine. Tıpkı Dimitrov gibi proleter, tıpkı Dimitrov gibi yorulmadan, usanmadan çalışan, sürekli kendini geliştiren bir komünisttin.
Akademik eğitim almış, belli bir birikimi olan niceleri iki satır yazı yazmakta zorlanırken, daha doğrusu yazmamak için türlü engeller çıkarırken, sen bir sürü işinin olmasına karşın, sürekli olarak yazı yazardın yayın organlarımıza. İmkansızlıklar içinde bile olanaklar yaratan, olmazı hiç değilse oldurmaya çalışan bir hedefe kilitlenmişlikti seninki. Kuşkusuz insan üstü biri değildin. Böylesine başarılı olmanın temelli nedeni inanmışlığın ve partiyi sahiplenmendi. Parti sendin, sen partiydin. “Herşey parti için!” sloganı, tam da senin pratiğinle karşılığını buluyor. Sendeki yetkinliği, örnek komünist kişiliği kavramak isteyenler, öncelikle senin partiyi sahiplenişini kavramalıdır. Ve bu yıllar öncesindeki Nevzat Çiftçi’nin temel karakteristliklerinin başında geliyordu.
Tahliye olmana 11 ay kalmışken, özgürlük eylemi gerçekleştirerek sıcak mücadeleye koşman bile, senin partiye ve devrime adanmışlığını, sahiplenişini göstermeye yeterlidir.
Birçok eksikliğimi ve zaafımı, senin kişiliğini ölçüt alarak gördüğümü söylemem hiç de abartı olmayacaktır. Eksiklik ve zaaflarımla mücadele ederken seni hep yanımda buldum. Hiçbir zaman yardımını esirgemedin(192)benden.
Çokları senin yerinde olsaydı bana üstten bakar ve sürekli karşıma konumunu ya da benim yapamayıp da kendi yaptıklarını çıkararak, bir anlamda beni aşağılardı. Ama senin kendine güvenen, kompleksiz dost kişiliğin hiçbir zaman böyle yapmadı. Zaaflarıma yönelttiğin en sert eleştirin bile dostçaydı. Hiyerarşik konumunla değil, kendini sevdirerek, saydırarak eleştiriyor, eleştirdiğin kişiden yardımını da eksik etmiyordun. Dedim ya, hemen her yoldaşın dostuydun.
İnsanlara üstten bakmaktan, kibirden, kariyerizmden nefret ederdin. Böyle birini anlatıyordun. Randevusuna geç geldiği için kendisini eleştiren alt ilişkisine neredeyse “sen de kim oluyorsun da, beni eleştiriyorsun” diyen birini... Bunu anlatırken gözlerin öfkeyle doluyordu, sanki düşmanından söz ediyormuşsun gibi. Öyleydi de. Çünkü bu anlayış en tehlikeli iç düşmandı. Eleştirinin kimden geldiğini değil, eleştirinin kendini esas alırdın. Aslolan ise eleştirilmemekti, yani görev ve sorumluluklarının hakkını vermek.
Teorik olarak kendini yetkinleştirmene karşın, ne yazarken, ne de konuşurken sınıfın dilinden uzaklaşmadın. Birçok sınıf kökenli devrimci teorik olarak geliştikçe sınıfın dilinden, yani sınıftan uzaklaşır. Sende böyle bir zaafiyetin izi bile yoktu.