Belediye yönetim diZİSİ



Yüklə 271,61 Kb.
səhifə1/3
tarix02.12.2017
ölçüsü271,61 Kb.
#33604
  1   2   3


BELEDİYE YÖNETİM DİZİSİ

Belediyeler İçin

SOSYAL POLİTİKA

REHBERİ

Hulusi ŞENTÜRK

İÇİNDEKİLER

Giriş


Sosyal Sorunlar ve Sosyal Politika

Sosyal belediyecilik

Belediyelerin sosyal alanda sorumluluk ve yetkileri

Sosyal belediyecilik ve STK’ larla işbirliği

Yatırım Önceliği

Merkezi idare kuruluşları ile ortak sosyal proje

BAŞBAKANLIK: SOSYAL RİSKİ AZALTMA PROJESİ:

İŞKUR DESTEKLERİ

BAŞBAKANLIK ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI1

KORUMALI İŞYERLERİ

ÖZÜRLÜLER EĞİTİM REHABİLİTASYON MERKEZİ

BAŞBAKANLIK -SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU2

Özürlüler

Gençler


Kadınlar

Çocuklar

Değerlendirme

Giriş

Kamu kurumlarının varlık sebebi toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamaktır. Birer kamu kurumu olan ve kamu yönetiminin yereldeki örgütlenmesi olan belediyelerin de varlık sebebi de yerel halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamaktır.



Kamu kurumları, toplumun ihtiyaçlarının karşılarken, onların insanca yaşayabilecek asgari şartları da karşılamakla görevlidirler. Sosyal devlet veya refah devleti gibi isimlerle adlandırılan ve kamu kurumlarına sosyal içerikli sorumluluklar yükleyen anlayışa göre, kamu yönetimi halkın sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemelerde bulunmak zorundadır. Özellikle asgari yaşam imkanlarından mahrum, çalışması ve geçinmesi için gereken fiziki, sosyal imkanları bulunmayan kişileri korumak ve onların yaşamlarını idamelerini temin etmek hem insanlık hem da toplumsal ve hukuki bir sorumluluktur.

Günümüzde toplumsal değerler hızla erozyona uğramakta, aile, akrabalık ve komşuluk değerleri yitirilmekte, bu gelişmelerin tabii sonucu olarak da önceleri yardımlaşma ve dayanışma anlayışı ile gerçekleştirilen hizmetler yeterince yapılamaz duruma gelmektedir.

Kültürümüzde ve değer yargılarımızda var la ihtiyaç sahiplerine yardım etmek anlayışının kurumsallaşmış ifadesi olan vakıflar, geçmişte sosyal yardım ve dayanışmanın sağlanması anlamında önemli misyonlar yüklenmiştir. Fakat, vakıf anlayışının da eski gücünü kaybetmesi sonucunda sosyal destek alanında oluşan boşluk daha da büyümüştür.

Önceleri geniş aile yapısı içinde absorbe edilen bir çok sorun, günümüzde hakim olan çekirdek aile anlayışı ile artık absorbe edilemez duruma gelmiştir.

Toplumsal ilişkilerin sıkı ve güçlü olduğu toplumlarda sosyal düzenlemeler sadece yardım ve deste ile sınırlı kalmamakta; ortak bir kontrol ve yönlendirme-eğitim görevi de görmekte idi. Özellikle kuşaklar arası kopmalar, geniş aile kurumu içinde problem olmuyor ve kuşlar arası bilgi, beceri ve görgü aktarımı sağlanabiliyordu.

Günümüzde bu güzel hasletlerin yitirilmesi sebebi ile sosyal problemlerin toplumu ve bireyi tehdit gücü artmış ve toplumsal problemlerin en önemli unsurlarından birisi haline gelmiştir.

Serbest piyasa ekonomisinin getirdiği kişinin kendi menfaatine odaklı yaşam ve ekonomik hayat düzenlemeleri sebebi ile ihtiyaç sahiplerinin veya dezavantajlı olarak tabir edilen kesimlerin sıkıntıları katlanarak artmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak sosyal devlet anlayışı ve ya refah devlet anlayışı olarak da tanımlanan ve devlete sosyal politikalar konusunda sorumluluklar yükleyen bir anlayış doğmuştur. Her ne kadar, özellikle son yıllarda liberal bakış arasından kaynaklanan ve refah devletini sorgulayan gelişmeler varsa da, refah devleti anlayışının terkini isteyen ülkelerde bile bırakınız devletin sosyal sorumluluklarının azalmasını, teresi biçimde artmaya devam etmektedir.

Sosyal politikaların temelini oluşturan yaklaşım gelirin yeniden dağıtılmasıdır. Devlet denilen mekanizma vergiler ve diğer yollarla topladığı gelirleri topluma hizmet olarak dağıtırken, ihtiyaç sahiplerini önceleyen bir yaklaşım sergiler. Yani herkes, ürettiği ya da ödediği kadar kamu hizmetinden yararlanma hakkına sahip değildir. Çünkü, böyle bir yaklaşım mali durumu iyi olanların daha çok, mali durumu kötü olanların ise daha az kamu hizmetinden yararlanması demektir. İhtiyaç sahibi insanlar zaten üretemedikleri yada kazanamadıkları için ihtiyaç sahibi olmuşlardır. Bir de bunlara ürettikleri kadar hizmet sunulmaya kalkılırsa, bunun anlamı onların fakru zaruretleri ile baş başa bırakmak demektir.

Belediyeler her ne kadar merkezi idare değilseler ve dolayısıyla gelirin yeniden dağıtılmasında etkin aktör olarak görülmüyorlarsa da, aslında belediyeler de kendi ölçeklerinde gelirin yeniden dağıtımına yapabilecek imkanlara sahiptirler. Çünkü, nihayetinde belediye gelirleri de çoğunluğu vergi olmak üzere kişilerin ödedikleri bedellerden kaynaklanmakta ve kişiler de bu bedelleri ürettikleri değer ve kazançlarına göre ödemektedirler.

Belediyeler, elde ettikleri kaynakları kullanırken, eşitlik değil adalet temeli ile hareket etmek zorundadırlar. Çünkü adalet eşitliği getirir ama eşitlik adaleti getirmez. Eşitlik yaklaşımı herkese aynı hizmetin sunulmasını, adalet ise herkesin ihtiyacına göre hizmet sunulmasını gerektirir. Bu yaklaşım, sosyal politikanın temelini oluşturmaktadır.

Sosyal Sorunlar ve Sosyal Politika

Sosyal kelimesi, toplumla ilgili, toplumsal anlamlarına gelmektedir.3 İnsan, toplum içinde yaşayan, dolayısıyla sosyal varlık olan insanın toplum içindeki ilişkileri, onun hayatının en önemli unsurlarındandır. İnsan, sosyal bir varlık olduğu için, onun bu alandaki gelişimi tatmin edici olmadıktan sonra, sosyal sorunlar yumağı içinde bocaladıktan sonra, o toplumda huzurun temini mümkün değildir.

İnsanın sosyal sorunları iki grupta toplanabilir:

            (i) İnsanların bedensel ve zihinsel gelişmesi, maddi refahı, tüm yeteneklerini geliştirmesi, tüm olanaklarını kullanması ile ilgili sorunlar. Bu açıdan sosyal sorunlar kişinin sağlığı ile, bedensel gelişmesi ile, yaşama olanakları yani iş hayatı ve bunlarla ilgili hastalık, yaşlılık, sakatlık, işsizlik, vb. tüm sorunları, bunun yanında insanın bedensel, ruhsal gelişmesi, kişiliğinin, yetenek ve olanaklarının geliştirilmesi ile ilgili eğitim, öğrenim, toplumsal hayatta ilerlemesi gibi sorunları kapsar.

            (ii) İnsan doğduğu andan itibaren çeşitli kuruluşlar içinde yer alır, bunlara bağlı olarak yaşar, gelişmesini bu kuruluşlar içinde tamamlar -aile, mesleki kuruluşlar gibi. Bu da sosyal yapı sorunlarını ortaya çıkarır. 4

İnsanın sosyal sorunlarının çözülebilmesi, ancak içinde bulunduğu toplumda uygulanan sosyal politikalar ile ilgilidir. Sosyal sorun, toplumsal çevrenin koşullarından doğan ve toplumun en üst düzeydeki hedefleri ve değerleri (toplumsal adalet, toplumsal denge, toplumsal barış, toplumsal gelişme, toplumsal refah, toplumsal güvenlik ve toplumsal bütünleşme gibi) yönünden çekinceli sayılan ve düzeltilmesi için sosyal politika araçları kullanılması gereken bir durum olarak tanımlamaktadır.5

Sosyal politika, sosyal sorunları inceleyen ve bunlara çözüm öneren bir araştırma alanı olup, toplumdaki tüm sınıfların ve grupların sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, vergi gibi sorunlarını inceleyen ve bunlara yönelik çözümler öneren daha geniş bir araştırma alanını ifade 6 etmektedir. Sosyal gelişmeyi ve toplumsal refahı ilgilendiren her konu ya da sorun, sosyal politikaların alanına girmektedir.7

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası’nda da belirtildiği üzere bir sosyal hukuk devletidir (1982 AY., md. 2). Anayasamız devleti ekonomik ve sosyal hayatı yönlendirme görevi ile sorumlu tutmuştur. Bu bakımdan sosyal devlet, ekonomik ve sosyal müdahalelerde bulunur. Bireylerin maddi ve manevi varlıklarının gelişmesi ve toplumun her bakımdan kalkınması için gerekli bütün koşulları hazırlar ve bu amaçla yapacağı kalkınma faaliyetlerini planlamaya dayandırır.

Kalkınma sürecinin planlanmasında ekonomik ve sosyal planlama içiçedir. Bir diğer anlatımla, kalkınma plancılığı ekonomik planlamanın yanısıra sosyal planlamayı da içeren bir kavramdır. Buradan hareketle kalkınma, ekonomide ve toplumda yapısal değişmeyi de içermekte ve sosyal sorunların çözümlenmesi ile sosyal gelişmenin sağlanması yoluyla gerçekleşen bir olay niteliği kazanmaktadır. Kalkınmanın iki yönlü bir bütün oluşu onun dengeli olmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre, ekonomik planlama kalkınmanın ekonomik yönlerini ele alırken; yani ekonomik büyümeyi hedeflerken, sosyal planlama sosyal yapıdaki değişme ve gelişmelerle, sosyal kalkınmayı amaçlamaktadır.

Sosyal planlamanın tanımı geniş ve dar kapsamlı olmak üzere iki boyutta ele alınabilir. Dar kapsamda sosyal planlama çalışma hayatının ve endüstrileşmenin getirdiği sosyal sorunları (işçi sorunu) çözmeye yönelmektedir. Geniş kapsamda sosyal planlama ise toplumun bütününü kavrayan ve gelir dağılımı, bölgesel gelişme, istihdam, işgücü, yerleşme düzeni, kırsal kalkınma, kentsel gelişme, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut gibi sorunların planlanması ve çözümlerine yönelik ilke, hedef, politika ve önlemlerin üretilmesini esas almaktadır. Diğer yandan, sosyal planlama sosyal sorunları hafifletmede devletin katılımını arttırmaya yönelik olarak tasarlanmış bir süreç olarak da ele alınabilir.8



Sosyal devlet; yurttaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamayı ödev bilen devlet şeklinde tanımlanmaktadır. 9

Sosyal devlet maddi ve manevi anlamda ihmal edilmiş kişilerin, devlete karşı sosyal destek talebinde bulunma hakkına yani sübjektif bir kamu hakkına sahip olmaları demektir. Çoğulcu demokratik toplum yapısında insanların devletten beklentileri artmıştır. İnsanlar artık sadece yol, su, kanal istemiyor. Bunların yanı sıra sosyal, kültürel, sportif hizmetler istemektedir. Hatta sosyal ve psikolojik danışma hizmetleri bile istenir hale gelmiştir.

Devlet yapısındaki gelişmeler sonucu bir çok hizmet hak olarak istenilir hale gelmiştir.

İnsan hakları anlayışı geliştirilmiş:insan unsuruna ve onuruna yakışır bir yaşam standardını bütün vatandaşlarına ulaştırması “Sosyal Devlet” olmanın vazgeçilmez unsuru olarak öne çıkmıştır.10



Türkiye’de sosyal devlet anlayışının kurumsal bir mahiyet taşıyarak yurttaşları tam anlamıyla sosyal adalet ve sosyal güvenlik şemsiyesi altına alması mümkün olamamıştır. Batı da refah devleti anlayışı yerleştiği zaman, bu toplumlar ekonomik gelişimini ve sermaye birikimini başarmışlardı. Bütün sorunları ulusal gelirlerini daha iyi paylaştırma konusunda odaklaştığı için, sosyal refah ve sosyal güvenliği sağlamışlardı. Türkiye ise geç-sanayileşme hamlesi ve yaşanan toplumsal dönüşüme ayak uyduramayan sosyal politikalar sonucu refah devleti çizgisine ideal anlamda yaklaşamamıştır.

1961 Anayasası Ülkemizde, demokratikleşme ve sosyalleşme doğrultusundaki gelişmenin, en son ve en önemli yükselişlerinden birisi olmuştur. Sosyal devlet ilkesi, ilk defa bu dönemde anayasada yer almış; sendika özgürlüğünü, grev ve toplu sözleşme hakkı anayasada hükme bağlanmıştır.



1981 anayasasında da Türkiye Cumhuriyetinin “Sosyal Hukuk Devleti” olduğu belirtilmektedir. Anayasamızın 5. maddesinde de Devletin temel amaç ve görevleri tanımlanırken “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak” olarak, devletin sosyal görevleri de belirtilmiştir.

Ülkemizde Sosyal Hizmetler 1959 yılında Sosyal Hizmetler Enstitüsü ve ona bağlı olarak 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi, 1963 Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı’na Bağlı Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü’nün kurulması ile eğitim ve kurumsal anlamda ülkemizin gündemine girmiştir. Söz konusu Kurumsal yapının Sosyal Hizmet gereksinimine yanıt vermemesi ve yasalardaki dağınıklık, hizmet alanlarındaki çok başlılık sonucu 24 Mayıs 1983 tarihinde kabul edilen 2828 Sayılı Kanun ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü (SHÇEK) kurulmuştur.



Ülkemizde; SHÇEK sosyal refah alanında devletin görevlendirdiği önemli kurumlarından biridir. Fakat tüm çabalara rağmen ihtiyaca tam cevap verememektedir. Çünkü Aile parçalanmaları hızla artmakta ekonomik sorunların oluşturduğu sosyal sorunlar çoğalmakta, KMÇ (Korunmaya Muhtaç Çocuklar), Sokak Çocukları, Özürlü Eğitimi ve Rehabilitasyonu, Yaşlılık vs. üretilen projeler başarısız olmaktadır. Örneğin Koruyucu aile Projesi tüm olumlu çabalara rağmen hedeflenen yere gelmemiştir.

Merkezi hükümetin her geçen gün gelişen ve çeşitlenen toplumsal ihtiyaçları, özellikle yerel mahiyetteki ihtiyaçları etkin bir şekilde karşılaması mümkün değildir. Böyle bir çaba sadece devletin daha da hantallaşmasıyla sonuçlanacaktır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi tek çözüm bu görevleri ve görevlerin gerektirdiği kaynakları yerel yönetimlere aktarmaktır. Avrupa konseyi çalışmaları kapsamında Nisan 2000 tarihinde İstanbul’da toplanan yerel yönetimlerden sorumlu bakanlar konferansında sosyal hizmetlerin sunulmasında yerel yönetimleri aktif rol oynamalarının kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.

Ab tarafından “Avrupa Sosyal şartı” hazırlanarak tüm üyelere sunuluştur. Bu metin, sosyal konularda yönetimlere bir çok mükellefiyet getirmektedir. Metinde temel hak ve ilkeler şu şekilde belirtilmiştir:

1-Herkes, özgürce edinebildiği bir işle yaşamını sağlama fırsatına sahiptir.

2-Tüm çalışanların âdil çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.

3 -Tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.

4-Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli âdil bir ücret alma hakkı vardır.

5-Tüm çalışanlar ve işverenler ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla ulusal ve uluslararası kuruluşlar düzeyinde örgütlenme özgürlüğüne sahiptir.

6-Tüm çalışanlar ve işverenler toplu pazarlık hakkına sahiptir.

7-Çocuklar ve gençler, uğrayacakları bedensel ve manevi tehlikelere karşı özel korunma hakkına sahiptir.

8-Çalışan kadınlar, anne olmaları durumunda, özel korunma hakkına sahiptir.

9-Herkesin, kişisel ilgi ve yeteneklerine göre bir mesleği seçmesine yardımcı olacak uygun mesleki yönlendirme olanağına sahip olma hakkı vardır.

10-Herkesin, mesleki eğitim için uygun olanaklara sahip olma hakkı vardır.

11- Herkes, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılacak her türlü önlemden yararlanma hakkına sahiptir.

12-Tüm çalışanlar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

13-Yeterli kaynaklardan yoksun olan herkes, sosyal ve tıbbi yardım alma hakkına sahiptir.

14-Herkes sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.

15-Özürlüler toplumsal yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve toplumsal yaşama katılma hakkına sahiptir.

16-Toplumun temel birimi olarak aile, tam gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.

17-Çocuklar ve gençler uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.

18-Herhangi bir Akit Tarafın vatandaşları, inandırıcı sosyal ve ekonomik nedenlere dayanan kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla, diğer bir Akit Taraf ülkesinde, o ülke vatandaşlarıyla eşit koşullar altında kazanç getirici herhangi bir işte çalışma hakkına sahiptir.

19-Bir Akit Taraf vatandaşı olan göçmen işçiler ve bunların aileleri herhangi bir başka Akit Taraf ülkesinde korunma ve yardım alma hakkına sahiptir.

20-Tüm çalışanlar, istihdam ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayrım yapılmaksızın fırsat eşitliği ve eşit muamele görme hakkına sahiptir.

21-Çalışanlar, işletmede bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir.

22-Çalışanlar işletmedeki çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine ve iyileştirilmesine katılma hakkına sahiptir.

23-Her yaşlı insan sosyal korunma hakkına sahiptir.

24-Tüm çalışanlar, iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkına sahiptir

25-Tüm çalışanlar, işverenlerinin aciz haline düşmesi durumunda alacak taleplerinin korunması hakkına sahiptir.

26-Tüm çalışanlar, onurlu çalışma hakkına sahiptir.

27-Ailevi sorumlulukları olan ve çalışan ya da çalışmak isteyen herkes, herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmadan ve ailevi sorumluluklarıyla çalışması arasında, olabildiğince, uyuşmazlık olmadan bunu gerçekleştirme hakkına sahiptir.

28-İşletmelerde çalışanların temsilcileri kendilerine zarar veren eylemlere karşı korunma hakkına sahiptir ve görevlerini yerine getirmek için uygun olanaklarla desteklenmelidirler.

29-Tüm çalışanlar toplu işten çıkarma sürecinde bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir.

30-Herkes, yoksulluğa ve toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir.

31-Herkes konut edinme hakkına sahiptir.”11 

Sosyal sorunların günümüzde en önemlilerinden birisi yoksulluk ve sosyal dışlanmadır ve şartın 30. maddesi bu konuya dikkat çekmektedir. Şartın taahhütler bölümünde bu hususta şu taahhütler yer almaktadır:



Akit Taraflar, toplumsal dışlanma ve yoksulluğa karşı korunma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla;

    a  toplumsal dışlanma ve yoksulluk durumunda yaşayan ya da bu duruma düşme tehlikesinde olan kişilerin ve ailelerinin, özellikle istihdam, konut, eğitim, öğrenim, kültür ile sosyal ve tıbbi yardım olanaklarına fiilen ulaşmalarını teşvik edecek genel ve eşgüdümlü bir yaklaşım çerçevesinde önlemler almayı;

    b  bu önlemleri, uyarlanmasını sağlamak amacıyla gerektiğinde gözden geçirmeyi taahhüt ederler.


Yüklə 271,61 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin