بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ
HAREMLİK, SELAMLIK ve MAHREMİYET
Mahremiyet, Arapça “haram” kelimesinden gelir ve “haram olma hali” demektir.
Herhangi bir şey yasaklanmışsa onu yapmak haramdır. Bu haram olan şey için “mahrem” veya “muharrem” kelimesi de kullanılır. Yasaklılık haline ise “mahremiyet’’ denir. Bir anlamda dokunulmazlık da diyebiliriz.
Bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse, şarap içmek haramdır. Şarabın kendisi ise haram kılınmış madde anlamında mahrem veya muharremdir.
Mahremiyet, kişilere, ailelere, hatta ümmetlere mahsus “harem”lerin, yani yabancılara kapalı olan özel alanların dokunulmazlığıdır. Mesela Mekke ve Medine belirli sınırlar dahilinde müslümanların haremidir. Gayr-i müslimler oraya giremez. Yahut bir ev, o evde mukim olan ailenin haremidir. Evin mahremi olmayanlar, yani namahremler o eve izinsiz, elini kolunu sallayarak giremez.
Haram, mahrem ve mahremiyet kelimeleri, dinî hükümlerle ilgili olarak yasak olan her şey için kullanılmıştır. Fakat mahrem ve mahremiyet kelimeleri, özellikle Aile Hukuku sahasında daha özel bir kullanım kazanmışlardır. Mahrem kelimesi, neredeyse sadece evlenmeleri ebediyen haram olan yakın akrabalar için kullanılır olmuştur. Bu yakın akrabalar arasındaki ebedi evlilik yasağına da “mahremiyet” ismi verilmiştir. “Nâmahrem” ise ebedi evlilik yasağı bulunmayan kadınlar ve erkekler için kullanılmıştır.
Mahremiyet kelimesi insan vücudu için, özellikle cinsel arzulara konu olması açısından kullanıldığında, cinsel dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudundan bakılması, dokunulması ve hakkında konuşulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık halidir.1
Söz gelimi, müslüman için yaşadığı ev, başkalarının serbestçe muttali olmaması gereken “mahrem” bir ortamdır. Bu sebeple İslâm'da eve “haram” denmiş ve Efendimiz (s.a.v), başkalarının evine (mahremiyet bölgesine) izinsiz girmeyi ve başkalarının özel hallerine muttali olmayı yasaklamıştır. Bunu fiilen kendi özel hayatında da titizlikle uygulayan Efendimiz (s.a.v), penceresine boydan boya çift kanatlı perde çektirmiş, kapısını da kalın ahşaptan yaptırmıştır.
Avret yeri vücudumuzun açılması haram olan ve örtülmesi farz olan kısımlarıdır. Buralara avret yerleri dendiği gibi “mahrem yerler” de denir. Mahrem yerlerimizi, oralara bakması ve dokunması haram olan kişilere karşı örtülü tutmak zorundayız. Çünkü bizim açmamız haram, onların da bakması ve dokunması haramdır.
Âlimlerimizin bir kısmına göre yedi yaşından, bir kısmına göre on yaşından itibaren ana-babalar dâhil olmak üzere diğer büyükler çocukların mahrem yerlerine bakamazlar. Onlara banyo yaptırırken bile peştamal sarındırmak suretiyle yardımcı olmaları gerekir.
Çocuklara mahremiyet duygusunu kazandırması açısından büyüklerin bir konuya daha özen göstermeleri çok faydalı olacaktır. Çocuğa ayrılmış olan odaya büyükler girerken kapıyı çalarak izin istemeleri çok yerinde bir davranıştır. Böylece çocuk, hem kendisine değer verildiğinin farkına varacak, hem de özel odalara girerken izin istenmesi gerektiğini büyüklerinden görerek öğrenmiş olacaktır.
Aile içinde mahremiyetle ilgili hükümlere özen göstermek Yüce Mevlâ’ya imanın bir gereğidir. Ayet-i kerimelerde odalara hangi saatlerde nasıl girileceği ile ilgili hükümlerin ayrıntılı olarak ifade buyurulması, mahremiyet anlayışının bir müslüman için ne kadar önemli olduğunu zaten ortaya koymaktadır.
Menkıbe
Hasan-ı Basrî (rah), yanında bir grup dostuyla beraber Râbiatü’l-Adaviyye’yi (rah) ziyaret etmek istediler. Kapısına vardıklarında: Ey Rabia! Bize içeri girmek için izin verir misin? dediler. Rabia (rah):
Bana biraz mühlet verin” dedi. Kendisiyle onların arasına girecek bir perde hazırladıktan sonra girmelerine izin verdi. Hasan-ı Basri ve arkadaşları içeri girince selam verdiler; o da selamlarını perde ardından aldı. Hasan-ı Basri: Niçin bizimle arana perde koydun?” deyince Hz. Rabia: Çünkü böyle yapmakla emrolundum. Allah (c.c) ayeti kerimede erkeklere: “O kadınlardan, bir şey sorarken veya isterken perde arkasından isteyin” 2 buyurmuştur, dedi. 3 İslâm’ın gerekli gördüğü mahremiyet anlayışını ihmal etmenin sebep olduğu buhranlar, günümüzde herkes tarafından müşahede edilmektedir.4
Dinimizde erkeğin ve kadının avret yerlerini örtmesi konusu tartışma götürmeyecek derecede açık, kesin ve şekli belirli bir hükümdür. Fakat son zamanlarda değişik sebeplerle tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır.
Örtünme Farz Bir Emirdir
Avret yerlerini örtmek farzdır. Bu konudaki ilâhî emir kesindir. Bu emir her mümine verilmiştir ve kıyamete kadar geçerlidir. Yüce Allah namaz gibi örtünmeyi de kesin hükme bağlamış, bunu insanların keyfine ve tercihine bırakmamıştır. Örtünme şekli, şahsa ve duruma göre az çok değişse de hüküm değişmez. Böyle olması rahmettir. O, aynı zamanda örtünmenin bir insan, aile ve cemiyet için ne kadar gerekli olduğunu da göstermektedir. Akıllı olup bulûğa eren her erkek ve kadın emredilen yerlerini örtmekle yükümlüdür. Erkek ve kadına göre avret bölgelerinin nereler olduğu aşağıda açıklanacaktır. Bütün İslâm âlimleri örtünmenin farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Örtü âyeti indikten sonra bütün müslüman kadınlar bu emri istenen şekilde uygulamaya başlamışlardır. Son asır hariç, hiçbir devirde müslüman kadının örtünmesi tartışma konusu yapılmamıştır. Örtünme bir âdet değil ibadettir. Âdet olduğu için örtünenler de vardır. Fakat her mümin kadın, örtünün yüce Allah'ın emri olduğunu bilerek örtünmeli, böylece âdeti ibadete çevirmelidir.
Kur'an ve Sünnet’te örtü için ölçüler verilmiş fakat tek tip kıyâfet belirlenmemiştir. Bunun için her kadın, verilen ölçülere uymak şartıyla maddî imkânına, iş durumuna, iklim ve çevre şartlarına göre bu emri yerine getirebilir.
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ {30}
Yüce Allah erkeklere şu emri vermiştir: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir." 5
Yüce Allah kadınlara da şöyle emretmiştir: "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Görülmesi tabii olan yerler hariç ziynet yerlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynet yerlerini izin verilenler dışında kimseye göstermesinler. Bir de ayak bileklerine taktıkları gizli süsler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, (önceki kusurlarınızdan dolayı) hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olursunuz."6
Elmalılı Hamdi Yazır (rah) meşhur tefsirinde der ki:
“Bu âyette emredilen şudur: Kadınlar başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını ve göğüslerini açık tutmayıp anlatıldığı gibi güzelce örtünsünler. Bunun için onu temin edecek başörtüsü kullansınlar. Cahiliye (İslâm öncesi) kadınları da hiç başörtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerini bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açık olurdu, ziynetleri görünürdü.
İslâm önce açıklığı yasaklamıştır. Sonra, kadınların başlarını örtüp başörtülerini yanları ve göğüsleri üzerine sarkıtmasını emretmiştir. Böylece sadece tesettürün farz oluşu değil, aynı zamanda onun ne şekilde olacağı da gösterilmiştir. Kadın edep ve nezaketinin en güzel ifadesi bundadır.” 7
Kadınlara örtüyü emreden ikinci âyet şudur:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً {59}
"Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, evlerinin dışına çıkarken cilbâblarını (dış elbiselerini) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir." 8
Cilbâb, bütün bedeni örten elbiseye denir. Kadınların vücutlarını tamamen örttükleri her türlü elbise cilbâb yerine geçer. 9
Hz. Peygamber (s.a.v) örtünme ile ilgili âyetlerin tefsirini yapmış ve onların nasıl uygulanacağını göstermiştir. Bu konuda çeşitli hadisler vardır. Biz ikisini nakledeceğiz: Hz. Âişe (r.ah) anlatır:
Bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Resûlullah'ın (s.a.s) huzuruna girmişti, Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esmâ! Kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu yüzü ve elleri hariç diğer yerlerinin görülmesi helâl değildir." 10
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Allah Teâlâ erginlik çağına girmiş bir kadının namazını başörtüsüz kabul etmez." 11
Örtünmenin Hedefi
Örtünmeden maksat edeptir. Edebin hedefi insanı terbiye etmek ve ona şeref vermektir. Örtü ve edep içindeki insan sürekli ibadet halindedir, rahmet altındadır; kulluk yapmaktadır ve sevap almaktadır. Edepli insan hem günahlardan korunur hem de ateşten. Sonuç yüce Allah'ın rızâsıdır. Onun bir kulundan razı olmasından daha büyük hangi saâdet vardır?
İnsandaki edep ve hayâ duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak mümin erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi yüce Allah'ın rızâsını kazanmaktır. Çünkü Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri emreden yüce Allah ibadetin içinde ve dışında örtünmenin şekil ve sınırlarını da belirlemiştir. Bazıları, örf ve âdetinden dolayı örtünür. Örtünmenin yüce Allah’ın farz bir emri olduğunu bilmez. Bu kadınlar örtünün farz olduğunu bilip bundan sonra Allah’ın emrini yerine getirmek için örtünmeye devam etmelidir.
Bazıları örtüyü bir süslenme aracı olarak kullanırlar. Değişik desen ve modellerdeki kıyâfetlerle kendilerini daha cazip bir hale getirir, dikkat çeker, çekmek isterler. Bu yanlıştır. Helâl değildir.
Örtünmenin ibadet olması için şunlara dikkat etmelidir:
1. Örtünme ile yüce yaratıcının emrine yerine getirmeye niyet etmeli ve O'nun rızâsı için giyilmelidir.
2. Örtü dinimizin öğrettiği ölçülerde olmalıdır.
Kadın örtünmekle ayrıca kocasının hakkını koruduğunu, nikâh akdine vefa gösterdiğini ve böylece büyük bir hayır yaparak sevap aldığını bilmelidir.
Menkıbe
Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır: "Bir gün Hz. Resûlullah (s.a.v) bize, 'Bir kadın için en hayırlı durum hangisidir?' diye sordu. O anda bir cevap veremedim. Fâtıma'nın yanına dönünce,
"Ey Muhammed'in (s.a.v) kızı! Hz. Resulullah (s.a.v) bize bir mesele sordu, nasıl cevap vereceğimiz bilemedik" dedim. Fâtıma, "Ne sordu?" dedi. Ben, "Bir kadın için en hayırlı durum hangisi dir?” diye sordu, dedim. Fâtıma, "Bunun cevabını bilemediniz mi?" dedi. Ben de "Hayır, bilemedik!" dedim. O zaman Fâtıma,
"Bir kadın için en hayırlı durum, (bir zaruret hali hariç) onun yabancı bir erkeği görmemesi; yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir" dedi. Akşam olunca Hz. Resûlullah (s.a.v) ile birlikte oturuyorduk. Ben, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v),
"Ey Allah'ın Resûlü! Siz bize bir mesele sormuştunuz, biz de bilememiştik. Bir kadın için en hayırlı durum, onun yabancı bir erkeği görmemesi; yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir" dedim. Resûlullah Efendimiz (s.a.v),
"Bunu sana kim söyledi?" buyurdu. Ben de, "Fâtıma" dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.v),
"Doğru söylemiş; şüphesiz Fâtıma benden parçadır" buyurdu.12
Örtünme Emanettir
Her farz gibi örtü de yüce Allah'ın bir emanetidir. Kadın ve erkeğe örtüyü yüce Allah emanet etmiştir. Onu koruyanı Allah dünyada fitneden, âhirette ateşten korur. Onu ihmal eden hesaba çekilir ve kendisine, "Niçin avret yerlerini yabancıların yanında açtın?" diye sorulur. Bunun hesabını vermek kolay değildir.
Namus, erkek ve kadın için imandan sonra en büyük emanettir.
Mümin namusunu korumak için can verse şehid olur; cenneti bulur. Kadın kocasının, koca da kadınının namusudur. Biri diğeri için elbise yapılmıştır. Birbirlerini örterler, süslerler, korurlar, tamamlarlar.
Tedavi gibi bir zaruret yokken evinin dışında, yabancıların yanında örtüsünü çıkaran bir kadın, iki kimseye vefasızlık yapmış olur. Biri vücudun sahibi yüce Allah, diğeri de nikâh emanetini taşıyan kocası. Sonra bu kadın kendisi başta olmak üzere herkese zarar vermiş olur.
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin son dönemlerinde öyle kadınlar çıkar ki onlar görünürde giyinmişlerdir, fakat (elbiselerinin inceliği, darlığı ve kısalığından) çıplak hükmündedirler. Onlar saçlarını toplayıp öyle şekil verirler ki başları deve hörgücüne benzer. Onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile alamazlar."13
Başörtüsü, başı tamamen örtmelidir. Bu örtü, kadının bütün saçlarını, boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek şekilde olmalıdır.14
Koca medeniyet zannedip kadınından örtü perdesini açmasını istese bile kadın Allah için açmamalıdır. Allah korusun, şeytana uyulup örtü açılırsa ortaya güzellikler değil, bir sürü çirkinlikler çıkar. Yüce yaratıcımız bu konuda hepimizi şöyle uyarmaktadır:
"Ey âdemoğulları! Sakın şeytan ilk anne babanız Havva ile Âdem'e yaptığı gibi (haram şeyleri süsleyerek) sizi de fitneye düşürmesin. Şeytan onların ayıp yerlerini göstermek için elbiselerini çıkartıp cennetten çıkmalarına sebep oldu." 15
"Ey âdemoğulları! Sizin için çirkin yerlerinizi örtecek ve giyip süsleneceğiniz elbiseler yarattık. (Onlarla örtünün. Şunu da unutmayın ki) takva elbisesi daha hayırlıdır." 16-17
Örtünme Emniyettir
Örtü bir emniyettir. Örtüyü giyen de gören de emniyette olur. Örtülü bir kadınla karşılaşan kimsenin gözü ve gönlü haramdan korunur. Örtünen de vebalden kurtulur. Bir kötü işi yapmamak gibi ona sebep olmamak da farzdır. Dinimiz, kötü işlerden önce ona giden yolları da kapatmıştır. Bunun için zina gibi en çirkin işe düşülmesin diye, bir sürü tedbir almıştır. Bunların başında örtünme gelmektedir.
Örtü hem güzelliği hem de çirkinliği örter. Örtü ile kadın güzelliğin âfetinden korunduğu gibi, çirkinliğin de ezikliğinden kurtulur.
Örtü ile kadınlar arasında zengin-fakir, zayıf-şişman, kültürlü-kültürsüz ayırımı ortadan kalkar; herkes sade bir örtü içinde müslüman kadın olarak tanınır. Böylece zengin gözüküp şımarma ve fakir bilinip utanma tehlikesi olmaz.
Mümin için kalp Cenâb-ı Hakk'ın nazar ettiği özel bir mahaldir. Orası ilâhî aşkın bulunduğu, tadıldığı ve meyvelerinin alındığı yerdir. Bunun için devamlı temiz ve huzurlu olması gerekir. Yoksa yüce aşk tadılamaz; insan ağzına koyduğu aş tadıyla kalır.
Velîlerden Şiblî hazretlerine (k.s), "Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınlar" âyetinin mânası nedir?" diye sorulduğunda şöyle demiştir:
"Bunun mânası şudur: Onlara söyle; baş gözlerini haramdan, kalp gözlerini de Allah'tan gayri şeylerden çeksinler." 18
Göz gönüle açılan bir penceredir. Kalp ehli için göz ve bakışlar çok önemlidir. Yüce Allah'a âşık bir mümin için en önemli iş gönlünü ve gözünü haramdan korumaktır. Dünya ehli bunu anlamaz.
Şeytanın erkeğe karşı en birinci silâhı kadındır; avlamak istediğini onunla vurur. Şeytan örtü içindeki kadınla hedefine kolay ulaşamaz. Bunu bilir ve kadını örten elbiseyi çıkartmak için bin türlü vesvese verir. Bunu tek olarak başaramazsa, insan şeytanlarından yardım ister. Bunun için yüce Peygamberimiz (s.a.v) kadınları şöyle uyarmıştır:
"Kadın örtülmesi gereken bir varlıktır. Kadın dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker (onu günaha nasıl alet edeceğini hesap eder)." 19
Bazıları, örtünen kadınların içinde nice kötü kadınların bulunduğunu, örtünün onlara bir fayda vermediğini söyler. Böyle kadınlar bulunabilir. Örtü ona bir fayda vermese de ona bakan ve örtülü olduğu için haramdan korunan kimselere fayda verir. Örtülü olup kötülük niyetinde olan bir kadın ancak onu yakından tanıyanlara ve kendisi gibi kötülük peşinde olanlara zarar verir.
Ancak iyi niyetli bir kadın açık olsa ve bu şekilde dışarı çıksa, hiç kimseye zarar verme derdi de olmasa, o bu pozisyonu ile kendisine kötü niyetle bakana zarar verir, kötü niyetli olana kapı açmış olur. Kendisi hiç harama bulaşmadan evine dönse bile, kendisine kötü niyetle bakıp harama düşen bir sürü insan bulunur. Sebebi de bu kadın olur.
Örtünme Dinî Bir Alâmettir
Allah için giyilen örtü kalpteki imanın ve edebin alâmetidir. Bunun için örtüye bürünen mümin kadın bu iman ve edebi korumak için elinden geleni yapmalıdır.
Kur'an ve Sünnet’e göre yapılan örtünme İslâm dininin alâmetidir. Müslüman kadın örtüsü ile tanınır, bilinir ve ona göre tavır alınır. Örtüyü dünya menfaatleri için kullananlar ve onun şerefini zedeleyenler mesul olurlar.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli farklardan biri de utanmadır. Buna hayâ denir. Hayâ kadının en kıymetli sermayesi ve en güzel süsüdür. Bir kadın hayâsını korumak için hayatını verse değer; çünkü hayâ gidince elde etten ve kemikten başka bir şey kalmaz. Örtü edebe, edep cennete götürür. Yüce Allah örtüsünü ve edebini koruyan erkeklerle kadınlara affını, cennetini ve cemâlini müjdelemiştir. 20 Bu müjdeye ulaşanlara ne mutlu!21
Menkıbe
Bir savaş sonrasında Ümmü Hallâd isminde bir kadın Hz. Peygamber'in (s.a.v) yanına geldi. Yüzü dahil her tarafı kapalıydı. Savaşa giden çocuğunu soruyordu. Çocuğu şehid olmuştu. Haberini alınca, edebini ve halini hiç bozmadı. Ashaptan biri kadının bu haline şaşırdı ve kadına,
"Allah Resûlü'ne gelmiş şehid düşen çocuğundan bu halde haber mi soruyorsun?" dedi. Bunu duyan kadın,
"Çocuğumu kaybettiysem hayâmı da kaybetmedim ya!" dedi. 22
Kadının Örtünmesi Farz Olmayan Kimseler
Kadın için ölçülerini vereceğimiz şekilde örtünmenin farz olmadığı kimseler de vardır. Bu kimseler âyette şöyle sıralanmıştır:
1. Kocaları.
2. Kocalarının babaları. Kendi babaları ve dedeleri zaten bu sınıfa dahildir.
3. Öz oğulları.
4. Üvey oğulları.
5. Erkek kardeşleri.
6. Kardeşlerinin oğulları.
7. Kız kardeşlerinin oğullar.
8. Müslüman kadınla.
9. Henüz kadınların vücut yapısını ve özelliklerini tanımayan çocuklar. 23
Bu gruba kadının amca ve dayısı da girmektedir. Ayrıca süt yoluyla evlenme yasağı olan kimselerin yanında kadın ev içindeki elbiseleriyle oturup kalkabilir.
Kocanın amcası, dayısı ve kardeşi kadın için yabancı durumundadır; buna göre davranmalıdır. Ancak bu kimselerin hepsi kadın için aynı konum ve serbestlikte değildir. Aralarında farklı hükümler vardır. Şimdi bunları hatırlatalım.
Karı-Koca Arasında Mahremiyet Sınırı Var mıdır?
Karı-koca birbirinin bedenlerinin her yanına bakabilirler. Eşler arasında örtünme zorunluluğu yoktur. Çünkü İslâmî nikâhla cinsel ilişki helâl olunca, bundan daha hafif olan bakma ve dokunma tabii olarak helâl olmaktadır. Bununla birlikte "galiz avret" sayılan hayâ yerlerine bakılmaması edebe daha uygundur.
Bu konuda Hz. Âişe'nin (r.ah) şöyle dediği nakledilmiştir:
"Ben Hz. Peygamber'in (s.a.v) cinsel uzvuna hiç bakmadım ve o da benden bir şey görmedi."24
Kadının Mahrem Hısımlarının Yanındaki Durumu
Mahrem, kendisiyle evlenmesi sürekli haram olan kimse demektir. Bu kimseyle evlenme haramdır, fakat onunla birlikte oturup kalkma, yolculuk yapma, yanında ev kıyafetiyle oturma gibi şeyler helâldir.
Kadın; baba, oğul, erkek kardeş ve üvey oğul gibi, aralarında ebedî olarak evlenme engeli bulunan hısımlarının yanında el, ayak, kol, saç, kulak, boyun ve dizden aşağı incikleri açık bulunabilir. Onların da bunlara bakmaları helâldir. Çünkü bu kimselerle yakınlık ve içli dışlı olma zorunluluğu vardır. Bu arada birtakım iş ve hizmetlerin görülmesi gereklidir. Ancak kadın, bir mazeret yokken bu kimseler yanında karın ve sırt kısmını açamaz, bu hayâ ve edep dışı olur.
Bunların dışında dede, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, sütkardeş, sütbaba gibi kendileriyle sürekli olarak evlenme yasağı bulunan hısımların yanına da kadın süs yerleri açık olarak çıkabilir. Ancak bir harama düşme tehlikesi olunca kadının örtünmeyi tercih etmesi daha temiz ve daha uygundur. Nitekim aybaşı halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınların evden dışarı çıkarken dış giysilerini bırakabileceklerine izin verilen âyetin sonunda, "Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır"25 buyrulmuştur.
Menkıbe
Müminlerin annesi Hz. Peygamber'in (s.a.v) zevcesi Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor:
"Bir gün gözleri âmâ olan İbn Ümmü Mektûm Resûl-i Ekrem'in huzuruna girmek için müsaade istedi. Ben ve diğer zevcesi Meymûne orada bulunuyorduk. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bize, "Çekilin ve saklanın" buyurdu. Biz de,
"Ey Allah'ın Resûlü! O, âmâ ve iki gözü de görmez, niçin çekilelim?" dediğimizde, Resûl-i Ekrem (s.a.v)
"O görmüyorsa siz de mi görmüyorsunuz?" 26 buyurdu.
Dikkat Edilecek Bir Husus Kayın Meselesi
Kocanın erkek kardeşine kayın denir. Kadın için kocasının erkek kardeşi, kendi kardeşi gibi değildir. Fakat bazı bölgelerde kayın evin bir oğlu veya kadının kardeşi gibi görülüp kadın kocasının akıllı ve bulûğa ermiş kardeşi ile konuşma, oturma ve benzeri durumlarda öz kardeşi gibi serbest davranır. Bu haramdır, yanlıştır, sakıncalıdır.
Kadın kaynı ile el ele tutamaz ve onun elini öpemez. Kayın da yengesinin elini tutamaz ve öpemez. Kadın kaynı ile tek başına, yanında mahrem gerekli olan bir yolculuk yapamaz. Bir zaruret ve ihtiyaç yokken yanlarında üçüncü, bir kişi olmadan baş başa kalamaz.
Kayın yengesinin yüz ve ellerinden başka yerine örtüsüz olarak bakamaz.
Koca ile baldızı arasındaki hüküm de kadın ile kaynı arasındaki hüküm gibidir.
Kadının kendisine nikâh düşen bir erkekle konuşması, zaruret kadar olur. Zaruret fazlası sakıncalı ve zararlıdır.
Allah Resûlü, "Size nikâhı düşen kadınların yanına onlar tek başına iken girmekten sakının' buyurdu. Ashap,
"Yâ Resûlallah, kocanın erkek kardeşi hakkında ne buyurursunuz?" diye sorduklarında, Peygamber Efendimiz,
"O durum ölümden daha beterdir!" 27
Bu emir ve edeplere dikkat etmeyen müslüman aileler, hatalarının acı sonuçlarını yaşarlar. Buluğa ermiş kaynı veya kayınları ile aynı evde kalan pek çok kadın, bu durumdan ciddi olarak şikâyet etmektedir. Bunda haklıdırlar.
Kadın kocasının kardeşlerine kocası veya mahrem bir yakını yanında iken yemek ikram edebilir, belirli hizmetleri yapabilir; onların çamaşırlarını yıkayabilir. Fakat kocası yokken akıllı ve bulûqa ermiş kaynı ile aynı evde tek başına kalmamalıdır. Hele kocası gece işinde çalışıyorsa, kaynı ile aynı dairede geceyi yalnız geçirmesi helâl değildir.
Bir zaruret varsa, yanlarında üçüncü bir mahrem kimse bulunmalıdır. Bu durumda mahzur ortadan kalkar. Şunu unutmamalıdır: Şeytan insanı bir kötülüğe çekmek ve hedefine ulaşmak için insanın iyilik, sevgi ve merhamet duygularını kullanır. Ona hayır kapısından yaklaşır. Karşı taraf ile hukuk oluşturur, birbirine güvendirir, yakınlaştırır ve -Allah korusun- boş bir anda nâhoş işlere bulaştırır. Onun için kimse aklına, ilmine ve nefsine güvenmemelidir. Her halukârda emniyet edeptedir.
Dinimizin uymamızı istediği bütün hükümler herkes için rahmet ve saadet sebebidir. Kalbin takvâsını ve yuvanın tadını korumaktır. 28
Menkıbe
Ebû'l-Kasım Nasrabâdî hazretlerine,
"Bazı insanlar yabancı kadınlarla beraber oturuyor ve, 'Böyle yapmak bize zarar vermez. Biz, onları görmekle günaha girmekten korunmuş kimseleriz' diyorlar. Siz bunlar hakkında ne dersiniz?" diye soruldu. Hazret şu cevabı verdi: "Ruh bedende bulunduğu sürece, onda Allah Teâlâ'nın emir ve yasakları geçerli olmaya devam eder. Yani kul yaşadıkça helâle, harama riayet etmeye mecburdur. Nasıl olursa olsun bir erkek, kendisine yabancı olan bir kadın ile uygunsuz olarak görüşemez, konuşamaz, halvet halinde (kapalı bir yerde yalnız olarak) bulunamaz. Allah Teâlâ'nın yasak ettiklerine dalmış olanlar, elbette şüpheli olan şeyleri yapmakta daha cesaretli olurlar."29
Kadının Başka Kadınların Yanındaki Durumu
Kadınların kadınlara karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilirler.30
Ancak müslüman bir kadın gayri müslim kadınların yanında tesettürsüz bulunamaz. Bununla gayri müslim kadının, kendi erkekleri yanında mümin hanımın örtüsüz halinden söz etmesi engellenmek istenmiştir. Hz. Ömer (r.a) bu konuda Ebû Ubeyde'ye (r.a) bir mektup yazarak müslüman ve gayri müslim halkın aynı hamama girmesine engel olmasını istemiştir.
Abdullah b. Abbas (r.a) bu konuda gayri müslim kadınların istisna edilmesinin nedenini şöyle açıklar:
"Müslüman kadını tesettürsüz olarak hıristiyan veya yahudi bir kadının görmesi helâl olmaz. Çünkü bunlar müslüman kadının örtüsüz halini kocalarına anlatabilirler."31
Evlere Girme Usulü
Örtüden maksat gözü haramdan korumak olduğu gibi; evlere takılan perde ve kapıdan maksat da budur. Her ev, aileden olmayan kimseler için mahremdir; yani özel koruma altındadır. Perdesi çekilmiş, kapısı örtülmüş bir eve izinsiz girilmez. Evin içi habersiz dışarıdan ve balkondan seyredilmez. Bunlar haramdır.
Bir başkasının evine girmeden önce izin istenir. Birinci izinde olumsuz cevap verilmişse geri dönülür. Cevap verilmemişse sesini işitmemiş olabilirler diye izin aralıklarla üç defa tekrarlanır. Üçüncü de cevap verilmiyorsa geri dönülür. Çok acil durumlar hariç eve girmek için ısrar edilmez.
Kapıyı veya zili çaldığımızda, içeriden, "Kim o?" diye sorulunca, "Ben, ben" demek doğru değildir. Bunun yerine, "Ben Ahmed veya Fatma" diyerek, içeridekilerin tanıyacağı ismi veya sıfatı söylemek gerekir.
Giriş izni için evin iç kapısı veya zili çalınmışsa, kapının sağ veya sol tarafına çekilmek gerekir. Bu şekilde kapı açılınca aniden evin içerisi görülmemiş olur. Zaten iznin gayesi budur. İzin verilince, eve girişte önce selâm verilir; sonra kendisine gösterilen yere geçilir.
Yabancı evlere girerken gereken izin edebini küçük çocuklara da öğretmek gerekir. Bu da aile ilmihali içine girer. Evin içinde anne babanın yatış anlarında odalarına giren büyük çocuklar izin almalıdır. Çocuk temyiz yani iyi ile kötüyü ayırt etme yaşına geldiği zaman büyük sayılır.32
Erkek ve Kadın Arasında Selâmlaşma
Bir erkek, aralarında yakınlık, akrabalık, bir çeşit hukuk ve tanışma oluşan kadınlara selâm verebilir. Kadın bu selâmı sesini yükseltmeden alır. Kadınların mahrem hısımlarına yani aralarında evlenme yasağı olan erkeklere selâm vermesinde bir sakınca yoktur.
Hz. Peygamber (s.a.v) mahremi olmayan kimi kadınlara selâm vermiştir. Kadınlar da ona selâm vermiştir. Benzer selâmlaşma uygulaması sahâbenin erkek ve kadınları arasında da olmuştur.
Sahâbe-i kirâm (r.anhüm) başta Hz. Âişe (r.ah) validemiz olmak üzere Hz. Peygamber'in (s.a.v) diğer eşlerine bir şey sorduklarında veya bir şey istediklerinde, onlar perde arkasından cevap verirlerdi. Bunun gibi pek çok sahâbe hanımı günlük hayatta erkeklere muhatap olup bir şeyler sormuş, öğrenmiş, istemiş veya vermiştir. Ancak bütün bunlar dinimizin öğrettiği edep sınırları içinde olmuştur.
Bir erkek yaşlı bir kadına, toplu halde bulunan kadınlara, amca veya dayı eşi yahut bunların kızı gibi aile içinde ünsiyeti bulunan hısımlara selâm verip alabilir. Ancak, bir erkeğin yabancı bir kadına veya hanımlara selâm vermesi uygun değildir. Bu faydadan çok zarar verir.
Bir kadının bunların dışında, aralarında hiçbir hukuk ve tanışma olmayan yabancı erkeklere selâm vermesi, merhaba demesi, bir şekilde sözlü ilgi kurması, yanlış anlaşılma ve fitne sebebi olma ihtimalinden dolayı câiz görülmemiştir.
Eve giren kimse ailesine selâm vermelidir. Bu, eve bereket ve huzur getirir; şeytanın zararını defeder, kötülüklere engel olur. Evde kimse yoksa meleklere selâm vermeli ve şöyle demelidir: "es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn." Selâmı anlayan ve alabilen çocuklara da selâm verilir.
Kadının Sesi Avret midir?
Kadının sesi yaratılış itibariyle dikkat çekicidir. Özellikle ses normalin dışında bir tonda çıkarsa birtakım mahzurları beraberinde getirmektedir ve dini tabirle fitneye sebep olmaktadır.
Ayet-i kerime’de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَّعْرُوفاً
‘’Ey nebi hanımları, siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Allah’tan sakının, edalı, yumuşak konuşmayın, kalbi bozuk olan, ümide kapılır; hep ciddi konuşun.’’ 33
İbn Abidin ise meseleye şu şekilde açıklık getirir:
‘’Tercih edilen görüşe göre kadının sesi avret değildir. Yalnız zekâsı kıt olanlar zannetmesinler ki, ‘biz kadının sesi avrettir’ demekle konuşmasını kastediyoruz. İhtiyaç halinde ve benzeri durumlarda kadının yabancı erkeklerle konuşmasına cevaz veriyoruz. Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını yumuşatmalarını ve nağmeli bir şekilde okumalarını caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendilerine meylettirmek ve şehvetlerini tahrik etmek vardır. Kadını ezan okuması da bundan dolayı caiz olmamıştır.’’ 34
İbni Acibe el-Hasani Bahrül Medid tefsirinde Ahzab 32-34 ayetleri hakkında şöyle buyurmuştur.
“Cenabı hak, Hz Peygamber’in (s.a.v) hanımlarının şeref ve üstünlüğünü yedi şeye bağladı. Diğer kadınların şeref ve üstünlüğü de bunlarla ölçülür. Kim bu işleri yaparsa dünya ve ahret şerefini elde etmiş olur. Bu yedi şey şunlardır.
1:Gizli ve açık her durumda Allah’tan korkmak. Bu, bütün şereflerin temelidir.
2:Erkekleri kendisine meylettirecek cilveli söz ve diğer şeylerden korunmak.
3:Sürekli evinde kalmak ve bir zaruret yokken dışarı çıkmamak.
4:Yabancı bir erkeklerin bulunduğu bir ortamda süslerini göstermemek, süslerini ortaya çıkaracak şekilde yürümemek.
5:Namazını güzelce kılmak ve sadaka vermek.
6:Allah’a ve Resulüne itaat etmek. Kocaya itaatte buna girer.
7:Allahın zikrine sarılmak ve evinde sürekli Allah’ın kitabını okumak.
Kadınlardan kim bu işleri yaparsa Cenab-ı Hak ondan, bütün isyan ve ayıp kirlerini giderir, onu tertemiz yapar, yaptığı bu işlere karşılık kendisine güzel ahlak ve şerefli huylar verir.”
Aynı şekilde yabancı bir erkek, evin kapısını çaldığı zaman, evin kadınının yumuşak ve çekici bir sesle cevap vermesi helal değildir. Çünkü erkeğin kalbi, az-çok demez her iltifata bağlanır.
Şayet, kadının cevap vermesi gerekiyorsa, elini ağzının üzerine kapatıp o şekilde cevap vermelidir. Bu şekilde sesini yaşlı kadınların sesine benzetmiş olur. 35
Müslüman kadınların örneği, Hz. Hatice, Hz. Aişe, Hz. Fatıma (Allah onlardan razı olsun) gibi validelerimizdir; ar perdesini yırtmış olanlar değil.
Asr-ı Saadet'in hanımları, ayet-i celile nazil olur olmaz hemen örtünüyorlar. Asrımızda ise bin beş yüz yıldır gelmiş olan bu emir göz ardı edilmekte, ona uyulmamaktadır.
Bütün bunların sebebi birer baba, birer ana olarak üzerimize düşen vazifelerimizi yapmadığımız; hanımımıza, kızımıza, gelinimize, İslâm'ın iffet ve faziletini öğretmediğimiz ve yaşamadığımız içindir.
Tesettür, yani örtünmek, kendini haramdan gizleyip korumak dinimizin çok açık bir emridir. Dinimizin emirleri de, tartışılmak için değil, uyulmak içindir. Dinin emirlerine itaat etmeyip, dünyanın emrine girenler de, bir meta gibi kullanılmaktan kurtulamazlar. 36
Bizler bir konuda hürmetsizlik/saygısızlık yaşıyorsak bilelim ki bu bizim bir mahreme olan hürmetsizliğimizin sonucudur. Biz ne kadar hürmetkâr olursak o kadar manevi olgunluğumuz artacaktır.
Allah’u Teâlâ, sadatların himmet ve bereketiyle takva libasını giydirsin, mahrem daireden ayırmasın ve sevgisiyle rızklandırsın inşallah. Âmin.
Dostları ilə paylaş: |