Nebe' SÛresi



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə1/8
tarix04.01.2019
ölçüsü0,58 Mb.
#90346
  1   2   3   4   5   6   7   8

????????? ???? ?????? ??????
NEBE' SÛRESİ

Yüce Allah'ın « Birbirlerine neyi soruyorlar ? O büyük haberden. Ki onlar onda ayrılığa düşmektedirler. Hayır, ilerde bilecekler. Hayır hayır, ilerde bilecekler»1 sözü.

"Amma" bunun aslı an-ma dır. (Neyi hangi şeyi? manasındadır.) Burada an cer harfı ma'nın başına gelmesiyle madaki elif hazfedilmiştir. Nun harfı da mim de eritilmiştir (idğam olmuş) Cer harfinin ma nın başına gelmesi, soru edatı olan ma ile atıf edatı manın birbirinden ayırması içindir.

Burada ayetin manası: Birbirlerine hangi şeyi soruyorlar. Cer harfı (an) bazen ma'dan ayrı gelir. Bu durumda elif harfı atılmaz (hazfedilmez).

Zamahşeri, Husan (r.a.)'nun sözünü şiirleştirerek:

Alçak neye göre kalkıp bana küfrediyor. Kumda yuvarlanan domuz gibi.


Burada "âlâ" cer harfı "mâ" dan önce gelmiş ve birleştiği halde "mâ" nın elifini götürme-miştir.

Zamahşeri tefsiri olan Keşşaf'ta: "İbn-i Kesir "a'mma" yı "a'mah" şeklinde duraklama "ha" sı ile okudu dedi. Sonra şöyle açıklama yaptı: Ya vasıl vakıf yerinde getirilecek, Ya da duracak ve o büyük haberi soruyorlar cümlesi ile başlanılacaktır. "Soruyorlar" zamir yapılacaktır. Çünkü kendinden sonra gelen kendisini tefsir ediyor.

Kurtubi şöyle dedi: Allah'ın o büyük haberden sözü: Okuyuşta zikredilen soruyorlar sözüyle alakalı değildir. Fakat başka bir fiil takdir edilir. Birbirlerine neyi soruyorlar ? O büyük haberden. Başka bir fiil takdir edilmezse soru devam edecektir.Büyük bir haberden mi?

Hepsine binaen, başta kendisinden sual sorulan şeyin kapalı olmasıdır. Fakat kendisinden sora gelen, sordukları bu şeyin büyük haber olduğunu açıklıyor. Fakat geride bu büyük haberin ne olduğu açıklaması kalıyor.

O, Resulullah (s..a.v.)'ın onlara gönderilmesi hakındadır dendi.

Resulullah'a inip kendilerini ona davet ettikleri Kur'an hakındadır dendi.

Ölumden sonra tekrar dirilme hakındadır dendi.

İbn-i Cerir'in tercih ettiği: hepsinin ihtimal dahilinde olduğunu ve aralarında herhangi bir çakışmanın olmadığıdır.

Gerçek olan, hepsinin gerekli olmasıdır. Çünkü birisini yalanlayan hepsini yalanlamıştır. Ve birisini tasdik eden hepsini tasdik etmiştir. Herhangi birisinden ihtilafa giren şüphesiz hepsinden ihtilafa düşmüştür

Fakat "nebe" haber deki siyak (geliş uslubu) onun müfret (tekildir ) olduğunu gösteriyor. O halde burada bizzat haberden kasıt nedir?

İbn-i Kesir ve Kurtubi: "Bu haberin Kur'an-ı Kerim olduğunu söyleyenler «De ki ; Bu (Kur'an) büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»2 Ayetine dayanarak söylemiştir.

Ve kim o ölümden sonra tekrar dirilmedir demişse: mezkur ayetten sonra gelen« Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur.»3 Ayetine dayanarak söylemiştir. dediler.

Sonuç olarak (Allahu Teâla en iyisini bilendir): Delili en belirgin olan o şeyin kıyamet günü ve ölümden sonra tekrar dirilme olduğudur. Çünkü ondan sonra, tekrar dirilmenin bütün delilleri ve kanıtları geldi. Onu da kıyamet gününe delalet eden açık naslar takip etti. Ölümden sonra tekrar dirilmenin delilleri bilindiği üzere dört tanedir: Yerin ve göğün yaratılması. Yerin bitkilerle diriltilmesi. İnsanın yoktan var edilmesi. Ölünün bilfiil dünyada kontrol için yaşatılması. Bunların hepsi de burada mevcuttur.

Yerin ve göklerin yaratmasına Cenab-ı Hak şu sözleriyle uyarıyor: "Biz yer yüzünü bir döşek olarak kılmadık mı?"1 ve "Ve üstünüze yedi kat (gök) bina ettik. Ve yakıcı parlak bir kandil (güneş) yarattık." 2 Bunların hepsi kevni deliller olup Yüce Allah'ın kudretine delalet etmektedirler. Cenab-ı Hakkın gelen ayet-ı kerimede Elbete yeri ve gökleri yaratmak,(öldükten sonra ) insanları tekrar yaratmaktan daha büyüktür."3 dediği gibi.

Yerin bitkilerle diriltilmesi: «Mu'sıreler (yoğunlaşmış bulutlar) dan şırıl şırıl bir su indirdik. Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye. Ve sarmaş dolaş bağlar bahçeler. »4 ayetinde gelmiştir. Cenab-ı Hakkın gelen ayeti kerimede dediği gibi: «O'nun ayetlerinden biri de arzı (n nebatlarını) boyun bükmüş görmendir. Fakat üzerine suyu indirdik mi, hemen davranır ve kabarır. Ona hayat veren , elbette ölüleri de diriltir. »5

İnsanın yokluktan var edilmesi, Yüce Allah'ın sözünde şöyle geçer: «Sizleri çift çift yarattık.» Yanı, sınıf sınıf. Cenab-ı Hakkın dediği gibi: «De ki; Onları ilk defa yaratan diriltir.Ve o, her çeşit yaratmayı bilir.»6

Ölülerin dünyada bilfiil diriltilmesine dair ayet-ı kerime: «Uykunuzu bir subat (dinlenme) yaptık.»7 Ayette geçen "subat" ( dinlenme ) kelimesi: hareketten kesilme manasındadır. Ölüm olduğunu söyleyenler oldu. O küçük ölümdür. Cenab-ı Hak onu ayette vefat diye isimlendir-miştir. «Allah, canları ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusu sırasında alır. »8 Başka bir ayette: "Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüz ne yaptıklarınızı bilen, sonra gündüzün yine sizi dirilten O,dur.»9 Bu İsrail oğullarının katilleri ve İbrahimin kuşları gibi. Bütün bu dirilme ayetleri kısaca zikredilmiştir. fieyhin, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimize olsun) bununla ilgili geniş açıklamaları daha önce bir çok yerde geçti. Bu nedenle Cenab-ı Hak şu sözüyle devam etti: «Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur. »10 Yanı onların ihtilafa girdikleri yeniden diriliş. Ayetin bundan sonraki geliş şekli amaç için tercih edilmiştir.

Ayette geçen "nebe" haberden kasıt yeniden diriliş olduğunu söyleyenlerin görüşünü tekid eden başka bir şey de. tekrar dirilmeyi inkar etmedeki çoğunluk ve şiddetli ihtilaf, nübüvvet ve Kur'an olduğu görüşünden çok daha fazla olmasıdır. Kur'an'ın belağatını pek çoğu kabul ediyordu. Onlara göre o, ne sihirdi ne de şiir. Aynı şekilde Resulullah'ın (s.a.v.) doğruluğunu ve güvenilir oluşunu da itiraf ediyorlardı. Fakat Sad ve Kaf sürelerinin başında geldiği gibi tekrar dirilmedeki şiddetli ihtilafları bu haberin tekrar diriliş olduğunu gösteriyor. Sad süresinde Yüce Allah şöyle buyuruyor. « İçlerinde kendilerine uyarıcı geldiğinde o kafirler şaştılar da,"Bu bir sihirbazdır, bir yalancıdır. İlahları tek bir ilah mı yapmış? Hakikat bu, şaşılacak bir şey" dediler. » 11

Ve Kaaf süresinde Cenab-ı Hak şöyle buyurur: «Doğrusu onlara,kendilerinden bir uyarıcı geldiğineşaştılar da kâfirler "Bu acaip bir şey. Biz ölüp toprak olduğumuz vakit, mi (dirilecekmişiz)? Bu (akıldan) uzak bir dönüş!.." dediler»1 Onlar, söyledikleriyle tekrar dirilişten şiddetle uzaklaşmakdalar. Allah en iyisini bilendir.
Cenab-ı Hakkın «Hayır, ilerde bilecekler. Hayır hayır, ilerde bilecekler »2sözü
Bildiler mi, yoksa bilmediler mi burada beyan edilmemiştir. Fakat ölümlerinden sönra dirileceklerini gösteren yüce kudrete dair ayetlerin zikri, ihtilafa girdikleri şeyi bilmeleri derecesindedir. Çünkü bu onlara, "şayet siz ölümden sonra dirilmenin varlığı ve yokluğu konusunda ihtilafta iseniz bunlar ayetler ve delillerdir. Bunlara itibar edin ve onunla kıyaslayın. Bunları icad etmeye kadir olan, onların benzerlerini de icad etmeye kadirdir." Sözünü söyleyen konumundadır.

Fakat kontrol için gerçek bilgi gelecek zaman için olan "sin"in varlığından dolayı hemen peşinden gelmedi. Tekasûr süresinde geldi: Cenab-ı Hakkın «Çoklukla öğünmek, sizi oyaladı. Tâ kabirlere varıncaya kadar ziyaret ettiniz. Hayır (öyle değil)! İlerde bileceksiniz. Sonra yine hayir! İlerde bileceksiniz. Hayır hayır! Eğer siz kesin bir ilimle bilseniz (böyle çokluğunuzla övünmezdiniz), And olsun! Kızgın ateşi muhakkak göreceksiniz. Sonra yine and olsun! Onu, gözünüzle mutlaka göreceksiniz.» sözlerinde geçen görecekleri şey siyakın delalet ettiği hüküm günüdür. « Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur.» 4


Cenab-ı Hakkın «Biz yer yüzünü bir beşik yapmadık mı? »5 sözü
Mufred ( tekil )olarak okundu." Mehd": Yanı çocuğun beşiği gibi. Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun şeyhin bu konudaki beyanı " O ki, yer yüzünü sizin için bir beşik yapmıştı. Orada sizin için yollar açmıştır."6 Ayetinin tefsiri esnasında geçmişti.
Cenab-ı Hakkın "Uykunuzu bir dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü bir bir geçim zamanı yaptık.»7 sözü.
fieyhin, (Alahın rahmeti onun ve bizim üzerimize olsun) bu üçün açıklaması ile ilgili beyanı daha önceden geçti. Uykunun bir dinlenme olması: İstirahat veya ölüm oluşu. Gecenin bir örtü olması, rahatlatan ve örten olması. Gündüzün geçim temini için aydınlık olması. Bu beyan furkan süresi 47. Ayetin tefsiri esnasında geçti. «O Allah dır ki, geceyi size bir örtü, uykuyu bir istirahat, gündüzü de bir (diriliş ve) yayılma yaptı. »8 Bütün bunlar tekrar diriltmeye kadir olmaya delalet ayetlerdir. Geçmişte de bu konuya işaret edildiği gibi.
Cenab-ı Hakkın «Üstünüze yedi sağlam bina çattık.(12) » 9sözü
Yanı yedi gök. fieyin, Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun bu konuyla alakalı beyanı «Üstlarindeki semaya bir baksalar ya! Biz onu nasıl bina etmişiz ve süslemişiz? Onun hiç bir direği yok.» (Kaaf 6) ayetinin beyanı esnasında geçti. Bunun gibi ayetler de orada verildi.

Cenab-ı Hakkın «O gün sûr'a üflenir,bölük bölük gelirsiniz. » 1 sözü


Bu ayette zikri geçen sûr'a üfürmek, öldükten sonra tekrar dirilmek için olan ikinci üfürme olduğu malumdur. Ayette geçen "Bölük bölük gelirsiniz ibaresi": Bu gelişin durumunu (şeklini ) açıklamak için kullanılmıştır. Gelen ayet-ı kerimede olduğu gibi «Kabirlerinden süratle çıkarlar.» 2 ve başka bir ayette «Dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. Çağırana koşarlar.»3 olduğu gibi. Buradaki "bölük bölük" ten kasıt: Ayet-ı kerimede geldiği gibi «bir gün bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve kıl kadar haksızlık görmeyeceklerdir. »4 farklı ümmetler olduğu söylendi. Fakat ayette geçen "te'tune" ( gelirsiniz ) deki hitap "ta"sından anlaşılan, bölük bölük gelenlerin bu ümmetten olduğudur.

Kurtubi ve başka kişilerin de Mûaz'dan rivayet ettikleri eserde şöyle demişlerdir. Muaz Resulullah'a (s.a.v) bölük bölükün ne olduğunu sordu. Resulullah (s.a.v.) "Ey Muaz, büyük işlerden birisini sordun. Sonra gözlerini dikerek şöyle buyurdu. Ümmetimden on sınıf haşrolunacaktır." Sonra bunları sıraladı. Aynı şekilde Zamahşeri de bu on sınıfı saymıştır. İbn-i Hacer Zamahşeri'nin tefsiri olan Keşşafın hadislerini çıkardığı kitabı " El-Kâfi Eş-fiafi Fi Tahrici Ehadisi El-Keşşaf" ta şöyle der: Sa'lebi ve İbni Mürdevi Muhammed bin Zuheyr'in riveyetlerinden almışlar. O da Muhammed b. Hindi den. O da Hanzala Es-Sedüsi den. O da babasından. O da Berra b. Âzip tan devamla bu on sınıf: Bazıları maymun şeklinde haşır olunacaklar. Bazıları domuz süretinde. Bazıları ayakları yüzlerinin üzerine tutturulmuş halde yüzerek giderler. Bazıları kör, bazıları sağır, dilsiz, bazıları dillerini çiğniyorlar, bunlar ağızlarından ve yaralarından çıkan kan, irin göğüslerine doğru akıyor ve mahşer ehli onlardan kaçıyorlar. Bazıları el ve ayakları kesilmiş, bazıları ateşten kütüklere asılmış, bazılarının cesetleri kokuşmuş, bazıları da derilerine yapıştırılmış katrandan çarşaf olduğu halde haşır olunacaklar.

Domuz süretinde olanlar: Haram kazananlardır. Baş aşağı gidenler: faiz yiyenlerdir. Kör olanlar: hükmetmekte haksızlık yapanlardır. Sağır olanlar: amellerini beğenenlerdir. Dillerini çiğneyenler: sözleri amellerine uymayan alimlar ve papazlardır. Elleri kesilmişler: Komşularına eziyet edenlerdir. Asılanlar: İnsanları sultana şikayet edenlerdir. fiiddetle kokanlar: şehevetlere tabi olanlar ve Allah'ın hakını mallarında men edenlerdir. Örtü giyenler: kibir ve gurur ehli kişilerdir. Kısa bir ibareyle bitti. Allah en iyisini bilendir.

Cenab-ı Hakkın«Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur. »5 Sözü.


Kıyamet gününde dağların durumuna dair beyan geçti. fieyin de,(Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimize) olsun bu konuyla alakalı açıklaması iki ayetin şerhi esnasında ayrı ayrı geçti. Bu iki ayetten: Taha 105 «Bir de sana dağlardan soruyorlar. 'İmdi onları Rabbim ufalayıp savuracaktır.' Deyiver»6 Ve Neml süresinde «Bir de sen dağları görür, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçerler. »7 ayetlerinin şerhi esnasında geçti.
Cenab-ı Hakkın «Orada çağlarca kalacaklardır. Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey. Ancak bir kaynar su ve irin. » (Nebe' 23-24-25) sözü.

Burada asırların sayısının kaç olduğu açıklanmamıştır. Bu ateşin yok olacağı veya yok olmayacağı meselesidir.

Ayette zikredilen "ahkâb" dan kasıt zamandan bir parça olup tamamı değildir denmiştir. Ahkab (asırlar) kendisinden sonraki halleri vasfediliyor. Onların (kafirler) o zamanda hiç bir şey tatmayacakları anlatılıyor. Yanı ateşte asırlarca ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey. Ancak kaynar su ve irin tadacaklar.

Geri kalan zamanda onlara şöyle denir: ancak ve ancak azap artar. Bu mesele şeyh, (Allahı'ın rahmeti onun ve bizim üzerimize olsun) " Def'ûl iyham ul-Idtırab" adlı kitabında geçen ayetin şerhi ve En'am süresinin gelen ayeti esnasında bahsı geçti. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: «Allah'ın (bağışlamayı) diledikleri hariç olmak üzere içinde ebedi kalıcı olduğunuz yeriniz ateştir. »1 Bahsettiğimiz yerde bu konu geniş bir şekilde verilmiştir. Bu tamamlamayla birlikte Allah dilerse bahsı geçen kitap ta baskıya verilecektir.

Kurtubi "hukub" kelimesinin manasında şunları zikretti: Bunun manasıyla ilgili pek çok eserler nakletmiştir. Onlardan biri: Ömer b. Hattab (r.a.) dan şunu naklederler. Hz. Ömer: Resulullah (s.a.v.) 'ın şöyle buyurduğunu söyledi: « Allah'a yemin olsun ki, ateşe giren orada asırlar geçmeden ondan çıkmaz.» Hukub: seksen küsür senedir. Bir sene üçyüz altmış gündür. Bir günde sayılan bin senedir. Bu görüşü Sa'lebi zikretmiştir.

Kurtubi onların devamlı kalacakları görüşünü tercih etti. Yani kâfirler cehennem ateşinde ebedi kalacaklar.

Cenab-ı Hakkın «Biz ise herşeyi sayıp bir kitaba geçirmişiz»2 sözü,

Ayette zikredilen "şey"den kasıt kulların amelleridir dendi. Yani o Allahın şu sözünden sonra gelmesinden «( Yaptıklarına) tam uygun bir ceza. »3 anlaşılıyor. Yani cezaları, ne eksik ne de fazla amellerine göre verildi. "Biz amellerini tesbit ettik ve yazdık."dedi. Bu Cenab-ı Hakkın «Amel defterleri de (önlerine) konmuştur. Artık o mücrimleri görürsün. Defterde yazılı olan günahlardan korkmuşlar da, "Vay başımıza gelenlere! Bu deftere ne olmuş ki, küçük büyük hiç bir günah bırakmamış hepsini saymış!" derler. Bütün yaptıklarını hazır bulacaklardır. Ama Rabbin, kimseye zulüm etmez.»4 Ve «Ağzından bir söz atmaz ki, yanında bir gözcü bulunmasın.»5 Ve « Zira kim zerre kadar bir hayır işlediyse onu (n mükâfatını) görecek. Kim de zerre kadar kötülük işlediyse onu (n cezasını) görecektir»6 ve «Allah bunu bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır.»7 sözleri gibi.

"Her şey" lafzı geneli ifade etmektedir. Bunun doğruluğuna gelen ayetteki aynı kelime şahitlik ediyor. «Gerçekten biz, her şeyi bir takdir ile yaratmışızdır."8 Ayetteki "takdir" kelimesinde "El-ihsa" manası vardır. Sünnette ise: Meşhur kalem hadisi. Ve Cenab-ı Hakkın «Zaten biz, her şeyi açık bir kütükte ( levh-ı Mahfuz'da ) zaptetmişizdir."9 Sözündeki gibi. Ve cin süresinde de geçen «O peygamberin yanındaki ilmi kuşatmış; ve her şeyi sayısıyla sıralamıştır. »10 Ayetteki kelime gibi.

Bu ayet-ı kerime Allahın kudretine delalet eden en büyük delildir. O'nun ilminin genişliğine, hiç bir şeyin bu ilmin dışında kalmadığına işaret eden en büyük delildir. O cuzi şeyleri bildiği gibi külli şeyleri de biliyor. Bu ayet bunada en büyük delildir.

Mücadele süresinde geçtiği gibi: «üç kişinin bir sır konuşması oluyor mu, dördüncüsü mutlak O; beş kişinin konuşması oluyor mu , altıncısı mutlak O'dur. Bunlardan daha az mı, daha çok mu oluyor, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlaka O yanlarındadır. Sonra bütün yaptıklarını, kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Haberiniz olsun ki; Allah her şeyi en iyi bilendir. »1

Bunun gibi geniş açıklaması şu ayet-i kerimede gelmiştir. «Bilinmeyen nice hazineler ve görünmeyen gayb aleminin anahtarları Allah'ın katındadır. Onları ancak O bilir. Karada, denizde, ne varsa hepsini yine O bilir. Onun haberi olmadan bir tek yaprak bile düşmez. Yer altı tabakalarının karanlıkları içine tek bir tane, hasılı yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki açık, net bir kitapta bulunmasın. »2

Cenab-ı Hakkın «Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş vardır» (23) sözü
Bu ayeti kendisinden sonra gelen ayet-i kerimeler açıklıyor. «Bahçeler var, bağlar var. Memeleri tomurcaklamış yaşıt kızlar var. Dopdolu kadehler var. Orada ne boş bir söz işitirler ne de bir yalan. Rablerinden bağıştır. »3

Cenab-ı Hakkın « Tam mükafat»4 sözü.


Kafirler hakkında: «Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun».5 Müminler hakkında ise, "tam mükafat" dedi.

Birincide, Verilen cezanın amele uygun olduğunu ve Rabbinin hiç kimseye zülmetmediği açıklaması vardır.

İkincide, Müminlere verilenin ise Allah'tan kendilerine bir nimet olduğunu ve Allah'tan kendilerine kaynaktan bir fazilet olduğuna dair beyanı vardır. Ayette geçen "mefaz" "kurtuluş" kelimesi gelen ayeti kerimede tefsir edilmiştir. " O vakit kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konursa o, muhakkak kurtuluşa ermiştir."

Cennete giriş hadis-i şerifte beyan edildiği gibi Allah'tan verilen bağışın başlangıcıdır. Hadis-i şerifte efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Sizden hiç biriniz cennete kendi ameliyle girmeyecektir." Ayeti kerimede zikrolunan "hisab" kelimesi cennet ehlinin cennette birbirini geçmesinin "hisapla" ve amellerin neticesiyle olacağına işarettir. "hisab kelimesi, yeterlilik manasına geldiği rivayet edildi. Taki onlardan her biri: Yeter bana yeter bana. Yanı bana yeterlidir.


Cenab-ı Hakkın «O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar»6 sözü:
fieyh'in, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimize olsun) bununla ilgili açıklaması kehf süresindeki « Onlar, saf halinde Rabbine arzedilecekler. »7 ayeti kerimesi esnasında geçmişti.

İbn-i Kesir, burada ruh için yedi söz olduğunu zikretti. Bunlar: Ademin züriyetinin ruhlarıdır. Veya Adem'in çocuklarının kendisidir. Veya Allah'ın yaratıklarından, Adem'ın zürriyeti şeklinde ne insan ne de melek olmayan yaratıklardır. Yerler ve içerler. Veya Cebrail (a.s) dir. Veya Kur'an dır. Veya bütün mahlukat kadar büyük bir melektir. Zamahşeri bunu nakletti. Kurtubi ise bunlarla beraber sekizinci bir şey ilave etti. O eklediği sekizinci şey; ruhun melekler üzerine koruma olarak tayin edilendir, demiştir. İbn-i Cerir tercihte bunlardan birisi üzerinde durdu.

O da Ku'ran-ı Kerimin buna benzer başka bir ayetle şahitlik ettiği Cebrail (a.s.)'ın olmasıdır. Ayeti kerimede «O gece melekler ve Ruh (cebrail) Rablerinin izniyle herbir iş için peyder pey inerler»1 olduğu gibi.. Genelin özele atıf edilmesi babında, melekler ruh'a atfedilmiştir. Kadir süresinde Has (özel) genele atfedilmiştir. Allah en doğrusunu bilendir.
Cenab-ı Hakkın «Rahmanın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler. »2 Sözü:
Zamahşeri, Durağın şidetli korkunçluğundan dolayı, onlar Allah'ın en üstün ve Allah'a en yakın yaratıkları oldukları halde konuşmuyorlar. Ancak Allah'ın kendilerine musade ettikleri konuşurlar, dedi. Onların dışındaki mahlukat konuşmamada daha önceliklidirler.

İbn-i Kesir, Cenab-ı Hakkın bu sözü, gelen sözleri gibidir «O gün gelecek ya! Allah'ın izini olmadıkça, hiç kimse konuşmayacaktır. »3 Ve «O nun izni olmaksızın huzurda kim şefaat edebilir. »4 dedi.

Hakikat ise; bunların hepsi bu günde hiç kimsenin hiç bir yetki ve güce sahip olmadığına işaret ediyor. Bu tek bir kelime dahi olsa izin verilmeden konuşulmayacaktır. Cenab-ı Hakkın «Bu gün mülk kimin? Diye sorar. ( Ve yine kendisi cevap verir.): 'bir olan, her şeye gücü yeten Allah'ındır. »5 Buyurduğu gibi.

Cenab-ı Hakkın «İşte bu hak gündür»6 sözü:

İsmi işaretin işaret ettiği kiyamet günüdür. Özel isim ile işaret ediliyor. Konuşmanın kendisine yakın olmasına rağmen uzaklığı ifade eden "zalike" (o) işaret ismi "haza" ( bu) nin yerine gelmiştir. Fakat ya bahsedilen zamanın konuşulan zamana uzak oluşundandır. Ya da yerinin uzaklığında ve durumunun yüceliğindendir. Allah'u Taalanın gelen sözünde olduğu gibi. «Elif. Lâm. Mim. O kitap» Burada sürenin başına dönüş vardır. O da kıyamet gününü inkar eden veya gülenler soruyorlardı. Onlar kıyamet gününün hak olduğunu yakında görecekler.O, hak gündür. fieksiz ve şüphesiz onu aynelyakin (gözleriyle) göreceklerdir.

Cenab-ı Hakkın «Artık dileyen Rabbine bir yol tutar. » sözü.

Ayette geçen "Meab" kelimesi dönüş manasına gelir. Benzeri gelen ayette geçtiği gibi. «Artık dileyen Rabbine giden bir yol tutar. »7 Madem bu gün vardır ve haktır, ondaki insanlar ya cehenneme, o da gözetleme yeri ve azgınlar için son varılacağı yer olmuştur. Ya da kurtuluşa bahçelere ve bağlara giderler. Bu açıklamadan sonra artık dileyen Rabbine giden bir yol tutsun. Onunla istikamet bulur nefsine razi olduğu bir yola girer. Burada "dileyen" seçmeye delalet eden bir nastır. Fakat makam seçme makamı değildir. Ancak Cenab-ı Hakkın gelen buyruğu ölçüsündedir. «Artık dileyen iman etsin, dileyen kafir olsun! Çünkü biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki. »8 ayet.

Ölçü tehdide daha yakın olmasıdır. Ayni şekilde kulun takip edeceği yolda isteğine de itibar edilmiştir. Allahu Taala en iyisini bilendir.

Tehdide, kendisinden sonra gelen ayet delalet etmektedir.

Cenab-ı Hakkın «Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. »9 Sözü.

Ve diğer sözü «O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğini görecektir.»1 Bunları hepsi şiddetli uyarı ve hayirli amelleri işlemede gayret etmeye kesin teşviktir. Hak gününde kurtuluşu istemektir. Allah'tan sağlık ve afiyet diliyoruz.
Cenab-ı Hakkın«O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak. »2 Sözü
Allah ya onda devam edilsin ya da ondan kaçılsın mevcut görüşün neticesini beyan ediyor. Gelen ayeti kerimede olduğu gibi: «O gün herkes (dünyada) hayır namına ne yaptıysa hazır bulacak. Kötülük namına ne yaptıysa onu da! İsteyecek ki, onlarla kendi aralarında uzak bir mesafe bulunmuş olsun. Yine Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Allah kullarını çok esirgeyicidir. »3

En-Naziat

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla.

Cenab-ı Hakkın « Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara. »4 sözü

"Ven- Naziati" daki vav kasem (yemin) vavıdır. Kendisiyle yemin edilen hasfedilmiştir. Sıfatı ise bütün zikredilenlerden ( Derken bir iş çevirenlere kasem olsun.) ayetine kadar olanda zikredilmiştir.

Allah'ın izniyle açıklaması gelecek şekildedir. Kendisiyle yemin edilenin ne olduğu konusunda ihtilafa girilmiştir.

" Ven-Naziati", " Nazia'nin çoğuludur. O da bir seyi yerinden şiddetle söküp çıkarmak, koparıp çekmek manalarına gelir. Yayı çekmek gibi. Bu kelime soyut ve somut şeylerde kullanılır. Somut şeylerde kullanılmasına örnek, geçtiği gibi: Yay çekmek. Ve elini çekti gibi. Ayet-ı kerimede ise Cenab-ı Hak şöyle kullanıyor: «İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküp atıyordu. »5 Ve "Her ikisinden elbiselerini çıkarıyor." Gibi. Soyuta örnek ise: Cenab-ı Hakkın sözünde kullanıldığı gibi «Biz onların kalplerindeki kinlerini çıkarıp atmışızdır. Hepsi de kardeş olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. » 6 Başka bir ayette: «Bir şey hakkında (çekişip) anlaşmazlığa düştünüz mü, onu hemen Allah ve Peygamberine arzedin.»7 Ayetlerinde geçtiği gibi. Aynı şekilde hadis-i şerifte kullanılan:" Belki de ondan akan terdir." Gibi.

Ayette geçen" ⁄ARK" mubalağa içindir."İstiğrak" İstiyab babından olup, herhangi bir şeyde aşırı gitmek, uzağa gitmek manalarında kullanılır.

Burada " Ve-n Nziati ğarken" « Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara » den ne kastedildiğine dair ihtilaf edilmiştir ve yaklaşık olarak on kavl (söz) ortaya çıkmıştır.Bu on farklı sözlerden: Ruhları alan meleklerdir. Bir yerden başaka bir yere geçen yıldızlardır. Ok atan yaylardır. Yay atışı yapan gazilerdir. Savaş için dar-ı islamdan dar-ı harbe giden gazilerdir. Vahşilerin avını gözetlemesi. Yanı vahşi hayvanlardır.

NAfiİTÂT, Bu kelimenin aslı neşât ve hafifletilmişi olan neşt ten olduğunu söylediler. EL- ENfiUTA ise bir düğümü yumuşak bir şekilde kolay usulca çözmek manasına gelir. "neşetehu" onu bağladı manasına gelirken "enşetehu" kolaylıkla ve hızlıca onu çözdü manasına gelir. Bu manada Resulullah (s.a.v.)'ın sözü: "Sanki hayvanın ayağındaki ilmiği çıkarmak için uzattı gibi."


Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin