Şaban akbaba



Yüklə 1,24 Mb.
səhifə1/9
tarix23.01.2018
ölçüsü1,24 Mb.
#40496
növüYazi
  1   2   3   4   5   6   7   8   9


Şaban AKBABA

örneklerle
BURSA’DA YAZIN
(EDEBİYAT)

Bursa’da Yazın’ın ayrıntılarıyla ilgili “Kaynakça”da adı geçen yapıtların ve o yapıtların yararlandığı kaynakların yazarlarına, ayrıca yazın çalışmalarından örnekler aldığım yazıncılara saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

İÇİNDEKİLER:

I.BÖLÜM:BURSA’DA YAZIN(EDEBİYAT)IN

BESLENDİĞİ KAYNAKLAR:

*Sekiz bin yıla varan tarihi geçmişi:

*Deniz, dağ, ova çeşitlemesinin bireşimi olan doğası:

*Osmanlı Devleti’ne yüz yıl kadar başkentlik yapmış olması:

*Tarihi boyunca sürgün yeri olarak görülmesi:

*Mistik kimliğinin kabul görmesi:

*Mitoloji kimliğinin kabul görmesi:

*Tarım, sanayi ve turizm kenti olması

ve Anadolu’dan yoğun göç alması:

II.BÖLÜM:BURSA’DA YAZINCILAR:

YAZARLAR-ŞAİRLER:

1.Eski Bursa Yazını ve Yazıncıları:

2.Osmanlı Öncesi Bursa Yazını ve Yazıncıları:

3.Bursa Yazını ve Yazıncıları

3.a)Bursalı Halk Yazını ve Yazıncıları:

3.b) Bursalı Divan Yazını ve Şairleri:

3.b BÖLÜMÜ İÇİN ÖRNEKLER EK –A.

4.Bursa Yazınında Düzyazı Yazarları ve Yapıtları:

4. BÖLÜM İÇİN ÖRNEKLER EK- B.

4.Bursa Doğumlu Yazıncılar:

4.a) Cumhuriyet Öncesi Yaşamış Yazıncılar:

4.a BÖLÜMÜ İÇİN ÖRNEKLER EK –C.

4.b)Cumhuriyet Sonrası Yaşamış, Yaşamakta Olan Yazıncılar:

4.b BÖLÜMÜ İÇİN ÖRNEKLER EK –D.

5.Bursa’yı Yapıtlarına Konuk Eden Yazıncılar:

5. BÖLÜM İÇİN ÖRNEKLER EK –E.

6.Yazılarında Bursa’dan Söz Eden Yabancı Gezginler:

6. BÖLÜM İÇİN ÖRNEKLER EK –F.

III.BURSA’YA DAİR YAPITLAR:

A.VEFEYATNÂMELER

B.ŞEHRENGİZLER

C.DİVANLAR-MESNEVİLER:

D.ŞUARA TEZKİRELERİ(ŞİİR ANTOLOJİLERİ):

E.ROMAN-ÖYKÜ-ŞİİR-v.d YAZIN KİTAPLARI:

F.YAZINLA İLGİLİ SANAT KURUMLARI:

G.YAZINSAL ETKİNLİKLER:

IV. SÜRELİ YAYINLAR (YAZIN DERGİLERİ):

Cumhuriyetten önce çıkan önemli Bursa dergileri:

B)Cumhuriyetten sonra çıkan önemli Bursa Dergileri:

1)2008’ kadar var olan dergiler:

2)2008 itibariyle yaşayan dergiler:

V. YAZINLA İLGİLENEN GAZETELER-TELEVİZYONLAR:

VI. BÖLÜM: SONUÇ

VII.BÖLÜM: DİPNOTLAR-KAYNAKLAR:
Şaban AKBABA

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu.

Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki köylerde ilkokul, Almanya’nın Hamburg kentinde Türkçe ve Kültür Dersleri Öğretmeni olarak (beş yıl) görev yaptı. Öğretmenliğini Bursa Bilim ve Sanat Merkezi’nde Yönetici olarak sürdürmektedir.

Şiir, öykü ve düz yazıları çeşitli dergilerde, gazetelerde ve antolojilerde yayınlanan Şaban AKBABA’nın birçok ödülü ve yayınlanmış on sekiz kitabı bulunmaktadır.



KAZANDIĞI ÖDÜLLER:

*1985/15.Mut Karacaoğlan Kültür-Sanat Şenliği Folklör Araştırması BİRİNCİLİK,

*1985/İstanbul Akademi Kitabevi Çocuk Yazını BAŞARI,

*1986/ Ankara Oluşum Dergisi, 'Atatürkçü Düşünce Ve Gençliğin Eğitimi'konulu inceleme yarışması MANSİYON,

*1989/ Eşkişehir, 1.Uluslar Arası Yunus Emre Kültür-Sanat Haftası 'Yunus Emre'nin Felsefesi' Konulu Şiir Yarışması BİRİNCİLİK,

*1990/Kırıkkale Petrol İş Sendikası 2. Geleneksel Şiir Yarışması ŞEÇİCİ KURUL ÖZEL ÖDÜLÜ

*1990/İstanbul Cumhuriyet Gazetesi 'Yunus Nadi Yayınlanmamış Röportaj' ÜÇÜNCÜLÜK,

*1993/Eşkişehir, VIII. Yunus Emre Kültür-Sanat Haftası 'Yunus Emre'nin Felsefesi' Konulu şiir Yarışması ÜÇÜNCÜLÜK,

*1995/Ankara Damar Edabiyat Dergisi ve Çankaya Belediyesi İlkbahar Öykü Şiir Ödülleri, Çocuk Şiirleri Yarışması ÜÇÜNCÜLÜK Ödülleri...

YAYIMLANAN KİTAPLARI:

1.GÜNEŞİN KONAĞI, Şiir.

2.YÜREĞİM KOYNUNDADIR, Şiir, Gerçek Sanat Yayınları.

3.KAFESSİZ BİR DÜNYA, Gerçek Sanat Yayınları, Akademi Kitabevi ‘Başarı Ödüllü’, çocuk romanı.

4.GÜNEŞİDE GETİR BİZE, Çankaya Belediyesi yayınları. Damar-Çankaya Belediyesi ‘Üçüncülük Ödüllü’ çocuk şiirleri.

5.NAZİK KIZ, Kültür Bakanlığı Yayınları, Karacaoğlan Kültür-Sanat Şenliği, “Folklor Araştırma” “Birincilik Ödüllü” öykü.

6.KOLONYA KOKULU MENDİL 10+yaş romanı, Ceylan Yayınları.

7.IŞIĞA YOLCULUK, 12+yaş romanı, Ceylan Yayınları.

8.PENCEREMDEN SIZAN IŞIK: HAMBURGER YAZILAR, Avrupa ve Almanya (gezi, gözlem, inceleme ve röportaj) yazıları, Kültür Bakanlığı Yayınları.

9.SEVGİ ANA,10+yaş şiirleri, Ceylan yayınları.

10.KARDAN ANNE,12+yaş,roman, ATP Yayaınları.

11.BAĞDATLI MAYMUN,fantastik kurgu,Papirüs Yayınları.

12.ÜLKEMİN GÜZEL YÜZLERİ,şiir, Kül Sanat Yayınları.

13.CHE SEVGİSİ, öykü, Ceylan Yayınları.

14.GÜLDEREN’İN DEDESİ, çocuklara öykü, Morpa Yay.

15.BURSA’DA YAZIN, araştırma, M.K.Paşa Kült.San. Dern. Yay.

16.BİLSEMLİ SANATÇILAR,derleme, Bursa Bil. Ve San. Merk. Yay.

17.ÖYKÜ DOSTLUĞU, I.Bursa Öykü Günleri bildirileri, söyleşileri, Siyahbeyaz Yay.

18.DERİ’N, roman, Sone Yayınları.

19.DELİ CİN DİYOR Kİ, Kurgu K. Merk. Yay.


Şaban Akbaba halen Çinikitap ve Patikalar Dergisi Yayın Kurulu Üyesi, Pen Türkiye Merkezi Üyesi, Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi, Edebiyatçılar Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyesi, Bursa Temsilcisi ve Bursa Yazın ve Sanat Derneği (BUYAZ) Başkanıdır.

“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi

su gibi akar zamana koşut...”

Ş.Akbaba/BURSA SURESİ1

I.BÖLÜM:

BURSA’DA YAZIN(EDEBİYAT)IN

BESLENDİĞİ KAYNAKLAR:
Bursa, yazın(edebiyat) bağlamında; görkemli tarihi geçmişine, üstünde oturduğu sekiz bin yıllık kültürel kalıtına ve ülkemizin büyüleyici doğa güzelliğine sahip beşinci büyük “kent”i olmasına karşın görkemli değilse de, göz ardı edilemeyecek; “sorunlu” ama küçümsenemeyecek bir birikime sahiptir. Bu birikimi besleyen temel tarihi, toplumsal, doğal kaynakları birkaç başlık altında toplayabiliriz:
*Sekiz bin yıla varan tarihi geçmişi:
Süleyman Peygamber efsanesiyle başlar Bursa’nın yeryüzündeki varlığı. Sekiz bin yıl önce… Ama kent özelliğini kazanabilmesi için Mys(M.Ö.VII.ve VI.yy.) ve ardılı Bithynia uygarlıklarını (M.Ö.V.yy.) beklemiştir. Daha sonra Roma, Bizans, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetiyle süren üç bin yıllık “kent”, tarihi boyunca oldukça önemli uygarlıklara beşiklik etmiş, savaşlarla, göçlerle sürekli ve yoğun alt-üst oluşlar yaşamıştır.

Prusa, Mysia Olymposu(Uludağ) eteklerinde kurulmuştur ve iyi idare edilen bir kenttir. Phrygyalılar ve Mysialılarla sınır komşusu olan kent Kroisos’a karşı savaşan Prusias tarafından kurulmuştur.” (Amasylı Strabon, antikçağ gezgini, Geographika adlı yapıtından.)

Buruk bir büyüyle canlandı her şey

garip bir efsunla, yıkılınca Atussa

donunca zaman tek bir solukta

Prusa Bursa oluverdi ansızın.

(Ş.Akbaba, Bursa Suresi adlı şiirinden)
*Deniz, dağ, ova çeşitlemesinin bireşimi olan doğası:
Bütün tarihi boyunca “yeşil” betimlemesini hak ederek yaşayagelen Bursa göz kamaştırıcı, devinimli, renkli ve değişik formlardaki doğal güzellikleriyle yazın insanlarına esin kaynağı olmuştur. On üçüncü yüzyılda yazılan vefeyatnâmelerde, 13-14. yüzyıllardan başlayarak yazılan divanlarda (divan şiirlerinde), Bursa şehrengizlerinde Bursa’nın doğal güzelliklerinden sıkça söz edilmektedir. Özellikle Lamii Çelebi’nin(16.yy.) “Şehrengiz-i Bursa”sı bu bağlamda oldukça önemlidir. Karacaoğlan’ın dizelerinde bile Bursa’nın bu görkemi yansımaktadır:

Şu benim mekânım şu benim yolum



Aradım yuvayı Bursa’da buldun

Güzeller çok imiş eğlendim kaldım

Kokar menevşesi gülü Bursa’nın
Hak’tanm’olur bu yerlerin yapısı

Evliya mekânı murat kapısı

Aldı beni güzellerin kokusu

Kokar menevşesi gülü Bursa’nın.”
Ayrıca çok sayıda çağdaş yazın insanının çok çeşitli yapıtında Bursa’nın bu güzelliklerinden önemli esintiler vardır. Evliya Çelebi’yse Bursa’nın bu bağlamdaki en karakteristik özelliğini bir tümceyle simgeleştirmiştir: “Bursa, sudan ibarettir vesselam!”
*Osmanlı Devleti’ne yüz yıl kadar başkentlik yapmış olması:

Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti olarak hem başkent olduğu süreçte, hem de bu misyonunun çeşitli biçimlerde sürmesi gibi nedenlerle Başkent olmadığı zamanlarda da hep ilgi görmüş, önemli külliyelerin, sayısız türbelerin, medreselerin, camilerin, köprülerin, han, hamam kültürlerinin ürediği, yaşama geçtiği, yaşamı doğrudan etkilediği bir kent olmuştur.

Bu süreçte ülkeyi yöneten Osman Bey, Hüdavendigâr Murad Bey, Yıldırım Beyâzid, Emir Süleyman Çelebi, Sultan Mehmed Çelebi, Sultan II. Murad gibi Padişahların şiir yazdığını görüyoruz. En büyük yöneticisi şiir yazan bir ülkenin, kentin en önemli kalıtlarından biri de kültürel-sanatsal birikim olur elbet.

Araştırmacıların ortak görüşü olarak, aslında okuması yazması olmayan Osman Bey’in söylediği şiirlerle başlamış bu serüven. Bir örnek:

Gönül kerestesiyle bir yeni şehr u Pazar yap

Zulm eyleme rençberlere her ne istersen var yap

Eski yeni şehri bari İnegöl’e dek varı

Kırıp geçirdin ağyarı Bursa’yı da yık tekrar yap

Kurt olup girme sürüye arslan ol bakma geriye

Çar edip haydi çeriye dil geçidini hisar yap

İznik şehrine hor bakma Sakarya Suyu gibi akma

İznikmid(İzmit)’i de al her burcunda bir hisar yap

Osman Ertuğrul oğlusun Oğuz karahan neslisin

Hakkın bir kemter kulusun İslâmbolu aç gülzâr yap.

Bursa, Edirne’nin Bizans’tan alınmasına (1361) kadar Osmanlı Devletine başkentlik yapmış ve bu süre içinde sekiz Padişahı ağırlamıştır. Bu padişahların birçoğu yazınla ilgilenmiş, hatta bazıları şiir de yazmıştır. Osman Bey’in yukarıdaki şiirinden sonra Hüdavendigâr Murad’ın şiirlerine rastlıyoruz. Aşağıdaki şiiri, ölmeden önceki günlerinin birinde, yani bir Kosova Savaşı gecesinde yazdığı belirtiliyor. Sanat düzeyi yüksek ve etkileyici bir şiirdir:



Âb-ı rûy-ı Habib-i Ekrem içün

(Senin en sevgili kulunun yüzü suyu için)

Kerbelâda revân olan dem içün

(Kerbelâ’da akan kan için)

Şeb-i firkatde ağlayan göz için

(Ayrılık gecesinde ağlayan göz için)

Reh-i aşkında sürünen yüz içün

(Senin aşkının yakınında sürünen yüz için)

Ehl-i derdin dil-i hazini içün

(Dertlilerin hüzünlü gönlü için)

Câna te'sir eden eninü içün

(Ruha işleyen inlemesi için)

Eyle yâ Rab lutfunu hem-râh

(Yar Rab! Lutfunu yoldaş eyle!)

Hıfzını eyle bize puşt’u penâh

(Korumanı bize dayanak kıl)

Ehl-i İslâma ol mu’ini nasır

(Müslümanlara yardımcı ol)

Dest-i a'dâyı bizden ele kasir

(Düşmanın elini bizden kısa kıl)

Bakma yâ Rab bizim günâhımıza

(Bakma ya Rab, bizim günahımıza)

Nazar et cân u dilden âhımıza

(Can ve gönülden ahımıza nazar et)

Etme yâ Rab mücâhidini telef

(Ya Rab mücahitleri telef etme)

Tir-i a'dâya kılma bizi hedef

(Düşmanın oklarına bizi hedef etme)

Çeşmimiz sakla kerd-i ma'rekeden

(Savaş içinde gözümüzü koru)

Cünd-i İslâmı bekle mühlikeden

(İslam askerlerini tehlikelerden koru)

Bunca yıl sa’ y u ictihâdımızı

(Bunca yıllık gayret ve cihadımızı)

Gazavât içre içre yahşı adımızı

(Gazalar içindeki namlı adımızı)

Etme yâ Rab kahınile tebâh

(Kahrınla, ya Rab, bozma)

Bu nâmı halk içinde siyâh

(Yüzümü halk içinde kara etme)

Râh-ı din içre ben fedâ olayım

(Din yoluna ben feda olayım)

Siper-i asker-i hüdâ olayım

(Doğru yolun askerinin siperi olayım)

Din yolunda beni şehid eyle

(Din yolunda beni şehit eyle)

Âhıretde beni sa’id eyle

(Ahirette beni cennetlik eyle)

Mülk_i İslâmı pây-mal etme

(Ülke uğrunda beni şehit eyle)

Menzil-i fırka-i dalâl etme

(Sapkınlar topluluğunun durağı kılma)

Keremin çokdur ehl-i İslâma

(Senin İslâm ehline cömertliğin çok)

Dilerim kim erişe itmâma

(Dilerim yardımın erişsin sonuna)
Murat Hüdavendigâr’ın oğlu Yıldırım Beyâzid’in Timur’a gönderdiği mektupların her birinin yazın değeri taşıdığını söyleyebiliriz. Hem zaten o iyi bir şairdi aynı zamanda. Alkol kullanmayı bıraktıktan sonra yazdığı şu beyit onun şair yanının iyi bir örneğidir:

Sepide dem ki şodem mahrem-i Seray-ı sürûr/

(Şafak vakti ki mutluluk sarayından mahrumdum)

Şenidem âyet-i ‘tûbû ilâ’llâh’ ez leb-i hûr

(Tertemiz bir ağızdan “Alleh’a tövbe edin” ayetini işittim)

Yaşamsal deneyimlerini harmanladığı şu şiiri de oldukça güzeldir:



Yâri rind-i zamanedir sandım

(Sevgiliyi zamanın gönlüdür sandım)

Baht-ı valsı terânedir sandım

(Kavuşma talihini boş laftır sandım)

Ehl-i hicrâna fitne-i ağyâr

(Hüzün ehline düşmanın fitnesini)

Ortada bir bahânedir sandım

(Ortada bir tutamaktır sandım)

Göz ucuyla kın kın bakışı

(Göz ucuyla hin hin bakışı

Dil alup kasdı cânadır sandım

(Gönül alıp cana kast eder sandım)

Hışmla zahm-nâk-i dil-sûzu

(Öfkeyle yaralanmış yanan yüreği)

Yıldırım’dam nişanedir sandım

(Yıldırım’dan nişane sandım)
Osmanlının beşinci Padişahı Yıldırım Beyzid’in oğlu Emir Süleyman’dır. Sekiz yıl kadar Padişahlık yapmış olan Emir Süleyman’ın şairliği tartışmalı olsa da aşağıdaki şiirin ona ait olduğu üzerinde ortak görüş vardır:

Dirigâ nefs elinden nik-nâmı pâymâl itdim

(Yazık! Nafsşm yüzünden şanımı ayak altına aldım)

Şarâb-ı âla benzetdim içüb kanım vebâl itdim

(Al şaraba benzettim al kanımı içip günah kazandım)

Nice zarılık itdimbâğ u râğ-ı mül u devletde

(Nice acılar çektimdevletin mağında bahçesinde)

Ben ol zenbûra döndüm kim ne mum itdim ne bal itdim

(Ne mum ne de bal yapamayan arıya benzedim)

Harâmiken yine hürmetler itdim yüzsuyun dökdüm

(Haram işlerken bile yüzsuyu döktüm ilgi gösterdim)

Adûya göz göre teslim olub kanım helâl itdim

(Göz göre göre düşmana teslim odum kanımı helal etdim)

Girüb hamâma halvet pûtesinde cângüzâr oldum

(Hamamda halver odasında candan geçtim)

Zerim kâl olmadı nâ-puhte kaldım nice kâl itdim

(Tözüm işed yaramadı çğlik ettim, çok yanlış yaptım)
Timur’un yoğun, yıkıcı saldırıları sonucunda dağılmak noktasına gelen “Osmanlı’yı ikinci kez kuran -bâni-i Sâni devlet- (yedinci) Padişah” olarak da anılan Çelebi Mehmed iyi yetişmiş, kültürlü bir insandı. Her ne kadar Şeyh Bedrettin gibi bir aydın, kadı, şair ve yazarı sürgün etmek ve “Şehy Bedrettin haraketi”ni vahşet derecesinde bir kıyımla yok etmekle kötü bir ünün sahibi de olsa, onun “şair” kimliğini kabul etmek durumundayız.

Cihân hasmolsa Hakdan nusret iste

(Bütün dünya düşman olsa Hakdan yardım iste)

Erenlerden duâ himmet iste

(Erenlerden dua ve destek iste)

Çalub din aşkına a’dâya şemşir

(Düşmanlara din aşkına kılıç çalıp)

Anuben çâr-yâri hidmet iste

(Dört halifeyi anarak hizmet iste)

Eger leb-teşne isen ey bed endiş

(Dudağın susuz isekötü düşünceli)

Bu teşne çeşmesinden şerbet iste

(Bu susuzluk çeşmesinden şerbet iste)

Geçenden geç Demür taşdan sakınma

(Geçenden korkma demir taştan sakınma)

Demirü mahv idenden kuvvet iste

(Demiri mahv edebilenden güç iste)

Çevirme yüz muhâlifden Mehmed

(Karşı olandan da yüz çevirme Mehmed)

Adûyu arsadan sür vüs’at iste

(Düşmanı meydandan sür kavuşmak iste!)
Belki de düzene egemen olan yönetici, bürokrat ve sermaye gruplarının yazınla ilgilenmesi, hatta yazılar, şiirler üretmesi gibi bir gelenek yüzünden Bursa’da yazın; bu değerlere ve bu değerleri üretenlere yaslanmıştır hep. Osmanlı döneminde saraya, padişaha, sofraya; Cumhuriyet döneminde de yine devlete, belediye v.b akçalı örgütlere ve zaman zaman da sermayeye gruplarına… Bursa yazını açısından bu çok önemli bir olgudur. Çünkü altyapısal değer taşıyan bu verili gerçek, geleneksel-mistik üstyapının da katkısıyla Bursa yazınını bütün tarihi boyunca olumsuz etkilemiş; seçkinci, suskun, yazgıcı nitelik kazanmasına neden olmuştur.

Şiir dili bağlamında da bu olgunun koşut gelişimini görebiliyoruz. Örneğin Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey’in anlaşılır bir dille, duru bir Türkçeyle şiir söylemesine karşın, yedinci Padişah Çelebi Mehmed oldukça ağdalı, Osmanlıca denen bir dille şiirler yazmıştır. Çünkü süreç içinde eğitim alan, öğretim gören şehzadeler giderek egemen üstyapının, yani İslam düşüncesinin, Arap ve Fars dilinin etkisinde kalmışlardır.



*Tarihi boyunca sürgün yeri olarak görülmesi:
Sanki suçlu bir kent Bursa. Ayıplı, kusurlu… Çünkü neredeyse bütün tarihi boyunca sürgün yeri olarak kabul edilmiştir. Bu olgunun nedenleri şunlar olabilir:

*Bursa’nın, Osmanlı başkenti İstanbul’dan sürgünlerin kolayca yerine ulaştırılabileceği, İstanbul’a hem uzak hem yakın Orhaneli, Keles gibi kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerinin olması.

*Bursa sürgünlerinden bazılarının bir biçimde yolunu bulup sürgünlüklerini torpilleyerek kent merkezinde kalmayı başarabilmiş olmaları.

*Bursa’da yerleşim koşullarının uygun olması.

*Toplumsal-kültürel yapısındaki çeşitlilik.

Bütün bu nedenlerledir ki Bursa’ya paşa da sürgün edilmiştir, toplumcu düşünürler, bilim insanları ve çiftçiler de; fahişeler, hırsızlar da sürgün edilmiştir kaptanıderyalar, patrikler, Kırım hanları, Mekke şerifleri, tafavvufçular da…

Ermeniler ve Yahudilerle başlatılan, Osmanlı’nın sonunda kendi Danışmanları’nı da (Orhaneli’de adı “Danışman” olan beş köy vardır) sürgün etmesiyle süren, Nâzım’ın hapislikleri ve Aziz Nesin’in sürgünlüğüyle doruğa ulaşan bu işlevi onu ulusal yazınımızla da bütünleştirmiştir.

Orhan zamanında Ermeniler ve Yahudiler, Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumlar, İkinci Beyazıt zamanında yine İspanyol Yahudileri (Sefaradlar), Tanzimat ve Cumhuriyet döneminde Kırım’dan, Kafkaslardan, Balkanlardan gelenler isteklerine bakılmaksızın Bursa’ya yerleştirilmiştir.

Bireysel sürgünlerin de önemli bir mekânı olmuştur Bursa.    

Yazın insanları dışında birçok bilgin, yönetici ve devlet adamının Bursa’ya sürgün edildiğini görüyoruz. Fatih’in oğlu, ünlü sürgün Cem Sultan’ın ölüsünden Fatih’in muhasiplerinden şair Ahmet Paşa’ya, vezirlerinden Sinan Paşa(İznik’e)’dan Sultan Abdülaziz döneminin Maliye ve Eğitim Bakanı Mehmet Nevres Paşa’ya, Gazi Osman Paşa'nın ikinci oğlu Damat Kemaleddin Paşa’dan kendi kazdığı kuyuya düşen ünlü hafiye başı Fehim Paşa’ya kadar… Atatürk'ün Bursa'da doğan manevi kızı pilot Sabiha Gökçen de İkinci Abdülhamit tarafından Bursa'ya sürgün edilen vilayet başkatibi Hafız Mustafa İzzet'in kızıdır…  

Yazın ve sanat insanlarına gelince…

Döneminin en büyük ve hatta belki de tek toplumcu düşünürlerinden Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin de ünlü Bursa(İznik) sürgünlerindendir. Sultan İkinci Beyazıt’ın oğullarından, halk yanlısı Musa Çelebi’nin tahta geçmesi üzerine, ona yakınlığıyla bilinen Şeyh Bedrettin kazaskerliğe tayin edilir. Ancak diğer kardeş Çelebi Mehmet varlıklı sınıfın çabası ve Bizans’ın yardımıyla bütün kardeşlerini yenerek Osmanlı İmparatorluğunun başına geçince Şeyh Bedrettin’i 1000 akçe aylıkla ve ailesiyle birlikte İznik'e sürgün eder(1413.) Oysa Şeyh Bedrettin zamanının en önemli ve tanınan düşünürlerinden biri olarak, Varidat, Meserretü’l Kulûb, Letâ’ifü’l-İşârât, Câmi’ül Gusûleyn gibi çağına tanıklık eden ve geleceğe ışık tutan yapıtların sahibidir.

Bursa sürgünleri arasında başka kimler yok ki… 17.yüzyılın en önemli tasavvufçularından Niyazi Mısri, kendisi de bir şair olan Kanuni döneminin şair Baki’si de Bursa sürgünlerindendir. Abdülhamit döneminde Süleyman Nazif, Mevlânazade Rıfat, gazeteci Hüseyin Avni, divan şairi Haşmet gibi sürgünler bunların tanınmışları.

    İlk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahvâl’i(1860) çıkaranlardan biri olan Agah Efendi(1871), şair-yazar Süleyman Nazif, ressam Ferik İbrahim, Mevlânazade Rıfat; II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine karşı verdikleri savaşım yüzünden Bursa’ya sürgün edilmişlerdir.

Ve yalnızca Bursa Valisi olarak bilinen, Osmanlı’ya üç kez sadrazamlık yapmış, üç kez azledilmiş, sürgüne gönderilmiş, Bursa valiliğini bir sürgünlük görevi olarak yerine getirmek zorunda kalmış, Bursa’nın yazın ve tiyatro tarihinde çağdaş bir dönüm noktası işlevi veren Ahmet Vefik Paşa…

Bursa, Cumhuriyet döneminde de sürgün yeri oldu.

Ökyü ve roman yazarı Orhan Kemal 1939’da "Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet kitapları okumak", “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan yargılanıp beş yıl ceza almış, Kayseri ve Adana’daki cezaevlerinden sonra Bursa cezaevine gönderilmiş ve burada üç buçuk yıl kalmıştır.

Bursa’nın ünlü sürgünlerinden biri de Aziz Nesin’dir. Aziz Nesin, Türkiye'ye Amerikan yardımını içeren Truman Doktrini aleyhinde yazdığı, yayımlanmamış bir yazı yüzünden 10 ay hapis, Bursa’da geçirmesi koşuluyla 3 ay 10 gün sürgün cezasına çarptırılmıştı (1947).

Ama en ünlü sürgünü Nâzım’dır Bursa’nın. Çünkü 1940 yılının sonlarında Çankırı cezaevinden Bursa’ya gönderilir ve 10 yıl yatar Bursa hapishanesinde.
“Memleket toprağındadır kökü

Bedrettin gibi taşır yükü

yatar Bursa kalesinde”
***

“Memleketimi seviyorum :

Çınarlarında kolan vurdum,

hapisanelerinde yattım.

Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı

memleketimin şarkıları ve tütünü gibi”


10 yıl boyunca Uludağ’ı izler demir parmaklıklar ardından ve zaman zaman ona döker içini: 
“Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışır dururuz

Ne o kımıldanır yerinden, ne de ben

Lâkin birbirimizi yakından tanırız

Gerçekten yaşayan her şey gibi

Kızmasını ve gülmesini bilir

           

Bazan,

Hele kışın, hele geceleri,



Hele rüzgâr kıbleden estiği zaman …”
21. yüzyıla girmek üzereyken Bursa’nın bir yazın emekçisi sürgünü de Şaban Akbaba oldu. Bir ayrımla; o Bursa’ya gönüllü gelmiş, ama Bursa içinde iki kez sürgün yemişti. Birinci sürgünü, Osmanlı Danışmanlarının sürgün yeri olarak bilinen Orhaneli’deki bir köyden diğerineydi. Deliballar’dan Eskidanişmend’e… Nedeni; şiir yazması ve Orhaneli Göynükbelen Festivali’nde okumasıydı. İkinci sürgünü, Orhaneli’nin kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde sekiz yıl süren sürgünlük döneminden sonra yine gönüllü olarak tayin isteyip beş yıl görev yaptığı Gemlik Narlı köyünden, önce Mustafakemalpaşa’nın Karaköyü’ne, sonra Gemlik’in Şahinyurdu ve Muratoba köylerineydi. Bu sürgünlük zincirinin; Gemlik’te öğretmen sendikacılığını (Eğit-Sen) başlatması, Narlı’daki mevsimlik (alevi) orman işçilerine sahip çıkması, bu işçilerle yaptığı röportajının (Yunus Nadi Yayımlanmamış Röportaj dalında başarı ödülü alarak) Bursa Olay Gazetesi’nin Yeni Gün ekinde yayımlanması gibi birkaç nedeni vardı. Bir de şu vardı: Ödül duyurusunu iyiniyetle haberleştiren Olay Gazetesi, “Şaban Akbaba, Gemlik’in Marmara Denizi kıyılarındaki alevi köylerini ve oralardaki yaşantıyı yazdı,” diye ikinci başlık atınca, Gemlik’in kıyı köyleri “Şaban Akbaba bize “alevi” demiş, “Biz alevi değiliz!” diyerek ayağa kalkınca olanlara tuz biber ekildi.


Yüklə 1,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin