11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI
EDEBİYAT - SOSYAL HAYAT - SİYASİ HAYAT İLİŞKİSİ
Edebiyat ile sosyal hayat arasında ciddi bir bağ vardır. Sosyal ve siyasi hayat edebiyatın adeta besin kaynağıdır. Edebiyatçılar yaşadıkları sosyal ve siyasi düzende ortaya çıkan aksaklıkları edebi bir hale getirmeleri toplumun nabzını tutup bunu en iyi şekilde yansıtmaları beklenen bir şeydir. Dönemin siyasi koşullarından zorluklarından ya da aksaklıklarından beslenen edebiyatçı bunu kendi üslubuyla edebileştirerek bizlere sunar.
Edebiyat ve siyaset, çok eski zamanlardan bu yana ilişki içindedir. Yazarlar, şairler kendilerini toplumdan soyutlayıp toplumla bağlarını koparmaz. Kimi yazarlar, insanlardan uzak yerlerde yaşamayı tercih etse de onların kendini toplumdan büsbütün soyutladığı söylenemez. Ya günlük yaşamdaki ilişkileri veya eserlerinde toplumu ilgilendiren konuları ele almasıyla toplumla bağını sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan yazarlar, içinde yaşadıkları toplumun bir ferdidir. O toplumun yaşam tarzından, kültüründen, tarihinden etkilenir. Sonuçta yazarların kendi dönemlerinde yaşanan sosyal ve siyasî olaylardan etkilenmemesi mümkün değildir.
Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Bunu düzenleyen ve yürüten kişilere de "siyasetçi, siyasî" gibi isimler verilmektedir. Siyaset, bir toplumun can damarıdır. Bir toplumu ileriye götürecek, insanlarını etkin kılacak, daha iyi bir yaşam düzeyine ulaştıracak olan asıl unsur siyasettir. Siyaset, devleti yönetme işi olduğuna göre, bunun farklı yöntemlerinin olması son derece olağandır. Siyasetçilerin, özellikle siyasî devleti yönetme anlayışları çoğu zaman birbirinden farklı olmuştur. Bu anlayış, topluma yansıdığında da toplumdan olumlu ve olumsuz tepkiler alınmıştır. Siyaset uygulamaları kimi zaman toplumda beğeniyle karşılanırken kimi zaman da tepkilere neden olmuştur. Bu tepkiler zaman zaman sokağa taşmış, yürüyüşler yapılmış, ayaklanmalar çıkmıştır.
Siyasetin edebiyata yansımaları olmuştur. Ancak sosyal ve siyasî olaylar, her edebiyatçıda aynı etkiyi bırakmaz. Çünkü her yazarın bir ideolojisi, dünya görüşü, hayata bakışı vardır. İşte yazarlar, dönemlerindeki sosyal ve siyasî olaylara kendi dünya görüşleri çerçevesinde bakarlar. Bunları eserlerinde bu çerçevede ele alırlar. Kimi sanatçılar dönemlerinin siyasî olaylarını eleştirmiş, kimileri ise bu olaylara alkış tutmuştur. Edebiyatçıların siyasetle ilgili yazdıkları eserler, devleti yönetenler tarafından bazen sansürlenmiş, piyasadan toplatılmıştır. Hatta sanatçılar sürgüne gönderilmiştir. Örneğin Namık Kemal, yazdığı siyasî bir yazıdan dolayı (II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimini eleştirmiştir.) sürgüne gönderilmiştir. Tanzimat sanatçılarından Ali Suavi, V. Murat'ı tekrar tahta çıkarmak için beş yüz kadar Rumeli göçmeniyle Çırağan Sarayı'nı basmış, sonra da olay yerine yetişen Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa tarafından öldürülmüştür. Aynı dönemde yaşamalarına karşın Tevfik Fikret ile Mehmet Akif Ersoy'un sosyal ve siyasal olaylara karşı tavrı bir değildir. Bu iki şair, dönemlerinde yaşanan sosyal ve siyasî olayları farklı bakış açılarıyla ele almıştır.
Divan Edebiyatı Öğretici Metinleri
|
Tanzimat Dönemi Öğretici Metinleri
|
1. Münacat, methiye, dua gibi bölümlerden oluşan klasik, bir yapı
2. Genellikle dinî, tasavvuf i, ahlaki, tarihî konular
3. Arapça ve Farsça tamlamalar, söz sanatları ve uzun, seçili cümlelerden oluşan süslü bir dil, anlatım
4. Düşünce ve duygularda bireysellikten uzak durulması
5. Siyer, tarih, menkıbe, siyasetname, seyahatname gibi klasik türler etrafında gelişmesi
6. Devlet adamlarına ve ulema sınıfına hitap etmesi
|
1. Makale, tenkit gibi türler kullanılır.
2. Genellikle adalet, eşitlik, hak, hukuk gibi kavramlar etrafında eser verilir.
3.Dil, eski edebiyatın dili gibi ağır değil, halkın anlayabileceği oranda sade ve anlaşılırdır.
4. Düşünce ve duygularda toplumun yararı ön plandadır.
5. Gazete etrafında şekillen bir edebiyat anlayışı.
6. Halka hitap edilmesi.
|
TANZİMAT EDEBİYATI
Tanzimat Fermanının ilanından sonra bu edebiyatın tohumları serpilmeye başlamıştır.
Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri bu dönemde ilk defa kullanılmaya başlanmıştır.
Tanzimat edebiyatı kendi arasında ikiye ayrılır.(Birinci-ikinci dönem)
Yazı dilini halkın anlayacağı dile yakınlaştırmaya çalışmışlardır.
Tiyatroyu halkı aydınlatma aracı olarak görmüşlerdir.
Toplumcu bir çizgi tutmaya çalışmışlardır.
Divan edebiyatındaki “bölüm güzelliğine” karşın “konu bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişlerdir.
Tanzimat birinci dönem sanatçıları(Şinasi, N. Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat) ikinci dönem sanatçılarına (Abdulhak Hâmid Tarhan, Recâizâde Mahmut Ekrem, Sâmi Paşazâde Sezâi, Nâbizâde Nâzım) göre daha halkçı olmuşlardır.
Tanzimat Edebiyatının Genel Özellikleri
a. Tanzimat edebiyatı sanatçıları, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup, v.b gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişler; ayrıca, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştirme, v.b. gibi yeni edebiyat türleri getirmişlerdir.
b. Makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, hırsızlığa. geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet, kanun, meşrutiyet. v.b. gibi kavramları memlekete yaymaya çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise (Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde Sezai v.b.) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat” anlayışını benimser görünmüşlerdir.
c. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir kısmı Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, v.b.).bir kısmı da Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşazâde Sezai, Nabi-zâde Nâzım, v.b.) akımlarının etkisi altında eserler vermişlerdir.
ç. Tanzimat edebiyatı, Divan edebiyatının tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat olmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen sanatçılar (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey, v.b.) özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de roman türlerinde bu yolda eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen bazı sanatçılar ise (Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, v.b.) bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler.
d. Bu görüşün bir sonucu olarak, dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur. Tanzimat edebiyatının başlıca sanatçıları (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ahmet Cevdet Paşa, Şemseddin Sami, v.b.) dil konusunda böyle düşünmekle birlikte, hiçbiri eski alışkanlıklarından kurtulup da büsbütün konuşma diliyle yazmış değildir. Sade dil, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçıların bir kısmı ise ( Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşa-zâde Sezai, özellikle Abdülhak Hamit) konuşma dilinden epey uzaklaşmışlardır.
e. Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatımın kuruluşunda görülmüştür. Bu edebiyatta söz hüneri göstermek değil, birtakım düşünceleri halka yaymak amacı güdüldüğünden, “seci” ler atılmış, asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.
f. Tanzimat edebiyatı nazmında şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiir konusu olarak seçilmiştir.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
Klasizim(Şinasi, A.Vefik Paşa) romantizm (N. Kemal, A. Mithat) den etkilenmişlerdir.
Klasik Türk Edebiyatında Kaside Nazım Şeklinin Yapı Özellikleri
|
Hürriyet Kasidesi'nin Yapı Özellikleri
|
1. Genellikle 31–99 beyitten oluşur.
2. Nesib, girizgâh, methiye, tegazzül fahriye ve dua bölümlerinden oluşur.
3. Kafiye düzeni aa / ba / ca... şeklindedir.
4. Kasidenin sonlarına doğru şair, mahlasını kullanır.
5. İthaf edildiği kişinin adını içeren bir başlığı vardır.
|
1.31 beyitten oluşmuştur.
2.Klasik bölümler yoktur.
3.Kafiye düzeni "aa/ba/ca..." şeklindedir.
4.Şair son beyitte mahlasını kullanmamıştır.
5.Kaside soyut bir kavram için yazılmıştır, başlığı da bu soyut kavramdır.
|
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI SANATÇILARI
ŞİNASİ (1826–1871)
Edebiyatımıza birçok yeniliğin yerleşmesini sağlamıştır.
Asıl adı İbrahim’dir.
İlk tiyatro, ilk şiir çevirisi, ilk özel gazete, ilk makale, ilk noktalama işaretini kullanan kişidir.
Halk için sanat görüşünü benimsemiştir.
İlk tiyatro eserimizi: ŞAİR EVLENMESİ’ni yazdı.
İlk makaleyi yazdı: TERCÜMAN-I AHVAL MUKADDİMESİ
İlk özel gazetesi çıkardı: TERCÜMAN- I AHVAL (1860)
Eserleri: Durûb-u Emsal-i Osmaniyye (Osmanlı Atasözleri Kitabı), Tercüme-i Manzume (1859-Çeviriler), Müntehabât –ı Eş’ar(1862- şiirleri), Divan-ı Şinasi, Tasvir-i Efkâr (1862-Gazete)
ŞİNASİ’NİN İLKLERİ, Şinasi’nin edebiyatımıza getirdiği yenilikler
*Batı etkisindeki Türk edebiyatının ilk bilinçli temsilcisidir.
*Agah Efendi ile birlikte ilk özel gazeteyi çıkarmıştır. Tercüman-ı Ahval -1860
*Daha sonra da Tasvir-i Efkar gazetesini çıkarmıştır. (1862)
*İlk makale örneği MUKADDİME’yi yazmıştır. Tercüman- Ahval’de yayımlamıştır.
*Fransızcadan ilk şiir çevirilerini yapmıştır. (Lamertine’den yapıldı.) Bu çevirileri Tercüme-i manzume adlı yapıtında toplamıştır.
*İlk yerli oyunumuz Şair Evlenmesi’ni yazmıştır. Bu yapıtta Karagöz-ortaoyunu tekniğinden faydalanmıştır. Nokta, kısa çizgi ve ayraç işaretleri de ilk kez de bu yapıtta kullanmıştır. Ancak sahneye konulan ilk tiyatro yapıtı Namık Kemal’in VATAN YAHUT SİLİSTRE adlı yapıtıdır.
*Noktalama işaretlerini ilk kez kullanan kişidir. Mukaddime’de kullanmıştır.
* İlk folklor incelemesini DURÛB-U EMSÂL-İ OSMANİYE yapmıştır. (Atasözleri sözlüğü)
* Şiire yeni bir öz getirmiş; şiiri sosyal ve siyasi düşüncelere açarak “kanun, hak, adalet, namus, cehalet, akıl, reis-i cumhur” gibi kavramları şiirde kullanmıştır.
* La Fontaine’den çeviriler yapmış, onunkine benzeyen ilk fablları yazmıştır.
NAMIK KEMAL (1840–1888)
*Vatan şairimizdir. *Toplumcu bir sanat çizgisindedir. *Vatan, millet, özgürlük kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir. *Tiyatroları oldukça ses getirmiştir. Tiyatroyu bir eğlence ve halkı bilinçlendirme aracı olarak görmüştür.
*Romantizmin etkisindedir.
*Eserleri: ilk tarihi romanımız; CEZMİ(1880), İlk edebi romanımız; İNTİBAH (1876)
Tiyatroları: Vatan yahut Silistre (1873), Âkif Bey (1874), Zavallı Çocuk(1874), Gülnihal (1875), Kara Bela(1908), Celalettin Harzemşah (1875)
Eleştiri eserleri: Renan Müdafanâmesi (1908), Tahrîb-i Harabât (1886-Ziya Paşa’ya karşı), İrfan Paşa’ya Mektup(1886), Takîb-i Harabât (1886)
Diğer eserleri: Kanije(1873), Silistre Muhasarası(1873), Osmanlı Tarihi(1887), Büyük İslam Tarihi, Evrâk-ı Perişân (1884)
ZİYA PAŞA (1829–1880)
Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir. Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır. En meşhur Terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir. Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve İnşa”(1868)da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asil şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık şiirini eleştirmiştir. Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi ağır bir dil kullanır. Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir. Hem eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir.
Eserleri: Harabat (1875):Divan Şiiri antolojisi, Külliyat-i Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya(1881): Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar), Terkib-i Bent(1870), Terci-i Bent(1859): Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır. Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır. Rüya: Mensur, Defter-i Âmal: Hatıraları.
AHMET MİDHAT EFENDİ (1844-1912)
*Asıl gayesi halkı, yetiştirmek ve bilgilendirmektir.
*Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat ve iktisat alanında otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır.
*Bazı tiyatro denemeleri yapmışsa da pek başarılı olamamıştır.
*Dili sade ve düzgündür.
*Halka okuma zevkini aşılamıştır.
*Romanları teknik yönden kusurludur.
*Romanın akışını keserek uzun uzun açıklamalar yapar, bilgi verir.
Hikayeleri: Kıssadan Hisse(1870), Letâif-i Tercüman-ı Hakikat(1887), Letâif-i Rivâyât(1895)
Romanları: Hasan Mellah(1874), Hüseyin Fellah(1875), Felatun Beyle Râkım Efendi(1875), Paris’te Bir Türk(1876), Çengi(1877), Bekarlık Sultanlık mı Dedin(1877), Süleyman Muslu(1877), Yeryüzünde Bir Melek(1879),
AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
* Dil, lugat, tarih, edebiyat alanlarında eserler vermiştir.
*Milliyetçilik ve Türkçülük fikirlerinin savunucusudur.
*Tiyatro alanındaki çalışmaları ile ünlüdür.
*Halkı tiyatroya alıştırmıştır. Bunun için de Bursa’da bir tiyatro yaptırmıştır.
*Tarih ve dil sahasında önemli eseri Lehçe-i Osmanî (1.Kısım 1876-2.Kısım 1888, Osmanlı sahasında Türkçe’den Türkçe’ye ilk sözlük çalışması)
*Şecere-i Türki adlı eseri Çağatayca’dan Osmanlıcaya çevirmiştir.
*Tarih eserleri: Fezleke-i Tarih-i Osmani(Rüştiyeliler için tarih ders kitabı), Hikmet-i Tarih(tarih felsefesi)
*Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini tercüme etmiştir.
Moliere Çevirileri: Nesir olarak: İnfial-i Aşk, Dudu Kuşları, Don Civani Nazım olarak: Savruk, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartuffe, Adamcıl, Okumuş Kadınlar
Adaptasyon olarak: Zor Nikahı, Zoraki Tabib, Yorgaki Dandini, Azarya, Tabib-i Aşk, Merâkî, Dekbazlık.
EDEBİYATIMIZDA İLKLER
*İlk yerli tiyatro eseri:Şinasi / Şair Evlenmesi /1859
*İlk yerli roman :Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
*Batılı tekniğine uygun kusursuz ilk roman :Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı Memnu
*İlk çeviri roman :Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon’dan Telemak /1859
*İlk köy romanı :Nabizade Nazım / Karabibik
*İlk psikolojik roman:Mehmet Rauf / Eylül
*İlk realist roman :Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası
*İlk resmi Türkçe gazete :Takvim –i Vakayi
*İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis
*İlk tarihi roman :Namık Kemal / Cezmi , Ahmet Mithat / Yeniçeri
*İlk özel gazete :Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
*İlk pastoral şiir: Abdulhak Hamit Tarhan /Sahra
*İlk şiir çevirisini yapan, ilk makaleyi yazan ve noktalama işaretlerine ilk kez kullanan ilk Türk gazeteci: Şinasi
*Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan: Abdulhak Hamit /Eşber veya Sardanapal
*Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri:A.Hamit/Nesteren
*İlk bibliyografya: Keşfü’z Zünun /Katip Çelebi
*İlk hatıra kitabı: Babürşah /Babürname
*İlk hamse yazarı :Ali Şir Nevai
*İlk tezkire: Ali Şir Nevai /Mecalisün Nefais
*İlk antolojisi:Ziya paşa /Harabat
*İlk atasözleri kitabı: Şinasi /Durûb-i Emsâl-ı Osmaniye
*İlk mizah dergisi: Diyojen /Teodor Kasap
*İlk hikaye kitabı: A:Mithat /Letâif-i Rivayât
*İlk fıkra yazarı :Ahmet Rasim
* Türkçe yazılan ilk kitap :Kutadgu Bilig
*İlk siyasetname: Kutadgu Bilig
*İlk mensur şiir örneklerini veren :Halit Ziya
*Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan :Mehmet Emin Yurdakul
*Dünya edebiyatındaki ilk modern roman: Cervantes/Don Kişot
*İlk makale :Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
*İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk: Fecr-i Ati
*Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser: KUTADGU BİLİG
*İlk seyahatname: MİR’ATÜL MEMALİK / SEYDİ ALİ REİS
*İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
*Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
*Dünya edebiyatındaki ilk hikayeci ve eseri: Boccaio, Decameron
*Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre
İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ
Bireysel konulara dönülmüştür.
Sanat, sanat içindir, görüşü benimsenmiştir.
Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.
Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.
Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ SANATÇILARI
RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847- 1914)
İlk realist romanımız olan: ARABA SEVDASI’nı yazmıştır.
Tevfik Fikret’in akıl hocasıdır.
Muallim Naci ile uzun yıllar süren “eski-yeni” kavgasında yeniyi savunmuştur.
“Sanat sanat içindir ve kafiye kulak içindir”. Görüşünü benimsemiştir.
Oğlunun erken ölümü onu bireysel ve hüzünlü eserler vermeye zorlamıştır.
“Her güzel şiirin konusudur” diyerek şiirin konu zenginliğine katkı yapmıştır.
Muallim Naci’nin Demdeme’sine karşılık ZEMZEME adlı kitabı yazmıştır.
Tiyatroları: Afife Anjelik(1870), Atala (1873), Çok Bilen Çok Yanılır(1916), Vuslat(1874)
Şiirleri: Nağme-i Seher(1871), Yâdigâr-ı Şebâb (1873), Zemzeme1(1884), Zemzeme 2 (1884), Zemzeme 3 (1885), Tefekkür(1886, şiir-nesir karışık), Pejmürde(1895, şiir-nesir karışık), Nijad Ekrem (1910, şiir-nesir karışık)
Talim-i Edebiyat(1879-1883-1914) adlı eseri onun edebiyata dair görüşleri içeren en önemli eseridir.
ABDULHAK HAMİT TARHAN ( 1852–1937)
Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine “şairi azam”(büyük şair) lakabı verilmiştir.
Gözlem ve izlenimleriyle şiir yazmıştır.
Düşünen adamdan çok yapan adam özelliği taşımaktadır.
Tiyatroları oynanmaya uygun değildir.(Macera-yı Aşk, Sabr u Sebat, içli Kızlar, Finten, Nesteren, Liberte )
Romantizmin etkisinde, metafizik konuları, ölüm, aşk gibi temalar içeren eserler vermiştir.
Şiirleri: Sahra(1878), Makber(1885), Ölü(1885), Hacle(1886)Bunlar O’dur(1886), Belde yahut Divâneliklerim(1886), Kahpe yahut Bir Sefilenin Hasbihali(1887), Bâlâdan Bir Ses(1912), Vâlidem(1913), Yâdigâr-ı Harb(1917), İlham-ı Vatan(1916), Garam(1923)
Tiyatroları:Mâcerâ-yı Aşk(1873), Sabr u Sebât(1874), İçli Kız(1875), Duhter-i Hindu(1875), Nazife(1876), Nesteren(1877), Tarık yahut Endülüs Fethi(1879), Tezer (1880), Eşber(1880), Zeyneb(1908), Liberte(1913), İlhan(1913), Fitnen(1916), Turhan(1916), İbn-i Musa yahut Zatülcemâl(1919), Sardanapal(1919), Abdullahü’s-Sagîr(1919), Tayflar Geçidi(1919), Ruhlar(1922), Arzîler(1925), Yabancı Dostlar(1924), Cünûn-ı Aşk(1925), Hakan(1935), Vicdan Azabı(son eseri)
SAMİ PAŞAZADE SEZAİ(1859-1936)
Tanzimat edebiyatı içinde Batı tarzındaki küçük hikayeleri ve Sergüzeşt adlı romanı ile tanınır. Duygulu bir şair olan sanatçı Romantizm’e uygun şiirler yazmıştır. Romanında ise Realizm’e yakındır.
Eserleri : Roman : Sergüzeşt(1888-Kafkasya’dan esir ticaretinde kullanılan bir gemiyle gelen Dilber adlı küçük esir kızın başına gelen olaylar anlatılır.)
Hikaye : Küçük Şeyler(1891) Piyes : Şir (1879- ilk eseridir) Anı : İclal(1924-Yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazılmış bir ağıttan sonra, bazı hikaye ve hatıraları yer alır)
Rumuzü’l-Edeb (1898-Hikaye,seyahat ve hatırat tarzındaki yazılarla, makale ve tenkitlerini de içine alan eserdir.)
NABİZADE NAZIM
Roman ve hikayeleriyle tanınan sanatçı Tanzimat edebiyatının Realist ve Naturalist temsilcilerinden biridir.
Yazarın Karabibik adlı eseri edebiyatımızdaki ilk köy romanı olarak tanınır. Romanda anlatılanlar Antalya’nın bir köyünde geçer. Yazar köy hayatını tam bir Realizm’le yansıtır.
Sanatçının asıl başarısı Zehra adlı romanında görülür. Romanda psikolojik unsurlar ağır basar. Karakterlerin tasvir ve tahlili son derece başarılıdır.
Şiirleri: Heves Ettim(1885), Hatıra-i Şebâb(1882)
Hikaye : Zavallı Kız(1890), Bir Hatıra(1890), Hasba(1891), Sevda(1891), Hâlâ Güzel(1891), Karabibik(1891- köy hayatını anlatır),
Roman: Zehra(1896) Piyes: Hoşnişin(1883)
Diğer: Yadigarlarım(1886-çocukluk anıları), Tahlilat-ı Edebiyye(ilk edebi makaleleri), Müsabaka, Esâtir(1892-mitolojik), Katre(fen lugatı), Âyineler(1892-fizik), Mini Mini Mektepli(1891-okuma kitabı), Hanım Kızlar(1888- okuma kitabı)
MUALLİM NÂCİ (1850-1893)
Eski edebiyat ile yeni edebiyat arasındaki mücadelede eski edebiyat taraftarlarının lideri durumundadır. Eski nazım tekniğini bilen ve ona kuvvetle hakim olan bir şairdir. Fransız edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda da şiirler yazmıştır.
Muallim Naci ile yeni edebiyatın önderi durumunda olan Recaizade arasında uzun süren tartışmalar olmuştur. Recaizade’nin Zemzeme’lerine Muallim Naci Demdeme’leri ile cevap vermiştir.
Şiirleri: Ateşpare(1883), Şerâre(1884), Fürûzan(1886), Sünbüle(1890), Mirât-ı Bedâyi(1896), Yâdigâr-ı Nâci(1897), Gazi Ertuğrul(1894)
Tenkit:Yazmış Bulundum(1884), Muallim(1886), Demdeme(1886), Müdafaanâme(1886)
Mektupları: Şöyle Böyle(1886), Mektuplarım(1886) İntikad(1887), Muhâberât ve Muhâverât(1894)
Sözlük: Lugat-ı Nâci, Istılâhât-ı Edebiye(1891-Yazı kuralları ve edebiyat terimlerini açıklayan bir eser)
TANZİMAT EDEBİYATI ÖYKÜ VE ROMANININ ÖZELLİKLERİ
1 - Tanzimat edebiyatı öykü ve romanında olaylar çoğunlukla günlük yaşamdan veya tarihten alınmıştır; olayların olmuş ya da olabilir izlenimini bırakması gerektiği konusunda bütün Tanzimat romancıları birleşmişlerdir.
2 - İlk öykülerde topluluk önünde anlatılan meddah öykülerinin etkisi ve tekniği görülür.
3 - Daha ilk eserlerden başlayarak, Tanzimat edebiyatı öykü ve romancılarının bir kısmı halka (Ahmet Mithat, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım), bir kısmı aydın kişilere (Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem) seslenmeyi tercih etmişlerdir.
4 - Bunun sonucu olarak da, halka seslenen yazarlar sade dille, aydın kişilere seslenen yazarlarsa yabancı sözlük ve dil kuralları ile yüklü bir dille yazmışlardır.
5 - Eserler genel olarak, duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur.
6 - Tanzimat öykü ve romanında işlenen önemli temalar: "tutsaklık"; zorla yapılan evliliklerin doğurdu acı sonuçlar; Batı uygarlığı ile Osmanlı uygarlığı arasındaki farkların karşılaştırılması; kadın erkek arasında ki ilişkilerde değişik ortamlarda gelişen evlilik, âşık olma temaları ağırlıklı olarak işlenmiştir.
7 - Tanzimat edebiyatının ilk döneminde yetişen ve romantizm akımının etkisi altında kalan yazarların eserlerinde bu akımın özelliği olarak:
- Tesadüflere çok yer verilmiştir.
-Yazarların kişiliği gizlenmemiş; ikide bir okuyucuya "Ey Kaari!" (okuyucu) diye seslenilmiş; olaylar okuyucuyla konuşa konuşa yürütülmüştür.
-Sırası düştükçe, olayın yürüyüşü durdurulmuş, bir takım bilgiler verilmiştir.
Roman aracılığı ile bireyi eğitme ve toplumu düzeltme amacı gözetilmiş; bunun için de siyaset, din, ahlak, felsefe v.b. ile ilgili düşünce ve bilgiler ya olayın yürüyüşü durdurulup ya da olayların örülüşü içinde dolaylı olarak okuyucuya aktarılmıştır.
-Kahramanlar çoğu zaman yaşamdan alınmış doğal kişilerdi. Ancak kimi zaman olağanüstü olaylara ve insanlara da yer verilmiştir.
-Kahramanlar çoğu zaman tek yönlüdür. İyiler tamamen iyi, kötüler de tamamen kötüdür.
-Olayların sonunda, çoğu zaman iyiler ödüllerini, kötüler ya da suçlular cezalarını alırlar.
-Kahramanlar çoğu zaman bir görüşte aşık olurlar.
-Yer ve çevre tasvirleri çoğu zaman eseri süslemek için yapılmıştır.
-Kişi tasvirleri de çoğu zaman olay içinde eritilmemiş; tersine, olayın yürüyüşü durdurularak, kişinin kaşı, gözü, saçı, v.b. özellikleri teker teker anlatılmıştır.
MODERN TÜRK TİYATROSU , TANZİMAT DÖNEMİ TİYATROSU
Bizde Karagöz, orta oyunu, meddah gibi geleneksel oyunlar dışında, Batılı anlamda tiyatro eserlerinin yazımı Tanzimat'ın ilânından sonra başlar. Batılı anlamda ilk yerli tiyatro eserimiz, Şinasi'nin 1859 yılında yazdığı Şair Evlenmesi'dir. Bir perdelik komedi olan bu eser, 1860 yılında Tercümân-ı Ahvâl gazetesinde bölüm bölüm yayımlanır. Tanzimat döneminin yazarları arasında en etkili olanlar, Namık Kemal ve Ahmet Vefik Paşadır. Namık Kemal'de romantizmin etkileri vardır, oyunları dram türündedir. Ahmet Vefik Paşa, Moliere'den çevirileri ve özellikle uyarlamaları ile başarıya ulaşır. Yalnız, Padişah Abdülaziz'in Meşrutiyet'e karşı olması, meşrutiyet yanlısı olan tiyatrocuları olumsuz etkilemiştir. Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre adlı oyununun sahnelenişi sırasında ve oyun sahnelendikten sonra halkın, Abdülaziz aleyhine ve Şehzade Murat lehine yaptığı gösteriler Namık Kemal'in Magosa'ya, Ahmet Mithat Efendi ve Ebüzziya Tevfik'in Rodos'a sürülmelerine neden olmuştur. Tanzimat tiyatrosu, toplumun eğitimini amaçlar. Tanzimat dönemi sanatçıları, düşüncelerini topluma aktarmada en etkili araç olarak tiyatroyu görürler. Namık Kemal'e göre "Ahlâk bakımından tiyatronun hizmeti; gazetelerden, kitaplardan daha fazladır. Tiyatro, millete verilmek istenen mesajların en dinamik aracıdır."
KLASİZM
17.yüzyılda Fransa’da doğmuş bir edebi akımdır. 17.yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve siyasal yapısı, düşünsel alanda rasyonalizm (akılcılık) felsefesi, klasisizmin doğuşunda etkili olmuştur. Bu yüzyılda Fransa’da güçlü bir krallık rejimi vardır. Siyasal ve toplumsal alanda her şey kurallara bağlanmış, yasa ve düzen egemen olmuştur. İnsan hak ve özgürlükleri önem taşımamaktadır. 1634′te Fransız Akademisi kurularak dil ve edebiyat kuralları belirlenmiştir. Descartes’in, rasyonalist felsefesine göre akıl, doğru ve gerçeği bulmanın temel aracıdır. Duygular, kesinlikle aklın denetimine alınmalıdır.
Klasizmin Özellikleri:
1. Klasik sanatçılar akla ve sağduyuya önem verirler. Duygu ve coşkuları, akıl yoluyla denetleme amacı güderler.
2. Klasik sanatçılar eski Yunan ve Latin edebiyatlarını örnek alırlar. Klasizmin konuları mitolojiden seçilir.
3. Klasiklere göre “doğa” denince, insanın iç dünyası anlaşılır. Klasik yapıtlarda insanın değişmeyen duygu ve düşüncelerini işlerler.
4. Klasikler, işledikleri konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verirler. Konular nasıl olsa, eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatında, mitolojide vardır.
5. Klasikler biçim kusursuzluğuna önem verirler. Üslubun süssüz, açık, yapmacıktan uzak olmasına dikkat ederler.
6. Klasikler, günlük gelip geçici ( moda ) konuları değil, yüzyıllara dayanabilecek, kalıcı konuları seçerler.
7. Klasikler, ahlaksal bir amaç güderler. Kahraman olarak seçkin, olgun, bedensel ve ruhsal sorunları olmayan kişiler seçilir. Çocuklar ve halktan kişilere yer verilmez.
8. Klasik yapıtlarda seçkin bir dil kullanılır. Kaba saba sözlere yer verilmez. Yapıtlar ulusal dillerle yazılmıştır.
9. Klasik sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizler.
10. İnsan dışındaki hiçbir şey önemsenmemiş; giysi, dekor, doğa görüntüleri İhmal edilmiştir.
11. Klasik sanatçılar, eleştiri, deneme, fabl, mektup, felsefe gibi alanlarda yapıtlar vermişlerdir. Ancak klasisizmin türleri trajedi ve komedi gibi tiyatro türleridir. Roman türü gelişmemiştir.
12. Klasik sanatçılar, tiyatroda üç birlik kuralına (zaman, yer ve olay) uydular.
13. Trajedide Corneille, Racine; komedide Moliere; eleştiride Boileau; felsefe de Descartes, Pascal; fablda La Fontaine; özdeyişte La Rochefacault; romanda Mme De La Fayette, Fenelon, Daniele Defoe; karakterde La Bruyere klasisizmin temsilcileridir.
Şimdi, bu sanatçıların sanatçı kişilikleri ve yapıtları üzerinde kısaca duralım:
* Moliere *Corneille
* Racine *La Fontaine
* Daniele Defoe * Boileau
* Descartes * Pascal
Klasizm Akımının Türk Edebiyatındaki Etkileri: Batılı anlamıyla Klasisizmin Türk edebiyatındaki etkileri sınırlı sayıda sanatçı ve yapıt üzerinde vardır; Yusuf Kamil Paşa’nın “Telemak” çevirisi, Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” oyununda üç birlik kuralını uygulaması, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve uygulamalar, Direktör Ali Bey’in Moliere’den yaptığı “Kokana Yatıyor” uyarlaması, klasizmin edebiyatımızdaki yansımaları olarak gösterilebilir.
REALİZM
19.yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak doğmuş bir sanat akımı ve edebi akımdır. Bu döneme kadar gelinen süreçte, fen bilimlerinde ve toplumsal bilimlerde önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle deneysel bilimlerde gelinen aşama, olguların duygu, hayal ve metafizikle değil, maddi gerçeklerle açıklanması sonucunu doğurmuştur.
* Realizmin doğuşundaki ikinci önemli etken, düşünsel alanda August Comte’un pozitivizm (olguculuk ) felsefesidir. Pozitivizm, neden - sonuç ilişkisine önem veren, doğayı ve insanları bilimin İki temel aracı gözlem ve deneyle açıklamaya çalışan felsefi bir düşünce sistemidir. Realizmin romantizme üstünlüğü, Gustave Flaubert‘in 1857′de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gözler önüne serilmiştir.
Realizmin Özellikleri:
1. Realist Sanatçılar, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamışlar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir.
2. Realist sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nesnelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmışlardır.
3. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığından, olağanüstü olay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişiler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olasılığı olan nitelikler taşır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır.
4. İnsanlar, yaşadıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betimlemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır.
5. Realist sanatçılar,”sanat için sanat” anlayışına sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler.
6. Realist yapıtlarda açık, yapmacıksız, söz sanatlarından uzak bir üslup kullanılmıştır. Sanatçılar biçim ve güzelliğine, kusursuzluğuna önem vermişlerdir.
Realizmin Önemli Sanatçıları:
H. de Balzac(roman, öykü, tiyatro), Stendhal (roman),Gustave Flauberte(roman), Dostoyevski (roman), Tolstoy (roman),Anton Çehov (öykü, tiyatro),M. Gorki(roman), Daniel de Foe(roman), Charles Dickens(roman), Ernest Hemingway (roman, öykü),Jack London(roman),Mark Twain(roman).
RELİZMİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ ETKİSİ:
Realizmden etkilenme İlk, Tanzimat’ın ikinci yarısında başlar. Hemen hemen tüm edebi dönemlerde etkisini göstermiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”, Sami paşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” romanları realist etkiyi taşıyan ilk romanlarıdır. Servet’i Fünun’dan Halit Ziya, Mehmet Rauf realizmden etkilenmiştir. Servet’i Fünun döneminin bağımsız yazarları Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim realist etkiler taşır. Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminden Yakup Kadri, Halide Edip, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri, Memduh Şevket Esendal realist etkisiyle yazan diğer yazarlardır.
Realizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Recaizâde Mahmut Ekrem(roman), Sami paşazade Sezai (roman, öykü), Halit Ziya Uşaklıgil(roman), Mehmet Rauf(roman), Refik Halit Karay(roman), Yakup Kadri Karaosmanoğlu(roman), Halide Edip Adıvar(roman),
ROMANTİZM
18.yüzyılda klasisizme tepki olarak Fransa’da doğmuş bir edebi akımdır. 19.yüzyılda tüm Avrupa’ya yayılmış ve orada benimsenmiştir. Ortaya çıkışında 1789 Fransız İhtilali sonrasında ki toplumsal, siyasa! ve düşünsel yapının etkileri vardır. Fransız İhtilali’yle krallık yıkılmış, gelinen süreçte, toplumsal ve ekonomik evrimini tamamlayan yeni sınıf burjuvazi, halkın da desteğiyle iktidar olmuştur. Fakat çalkantılar tümüyle durulmamış, toplum kralcılar ve cumhuriyetçiler olarak ikiye bölünmüştür. Aydınlanma çağı düşünürlerinden Montesqueu, Voltaire, Rousseau ve Diderot gibi düşünürlerin öncülüğünde, İnsanın hak ve özgürlüklerinin savaşımı verilmiştir. Toplumsal gelişmenin önündeki tüm engellere savaş açılmıştır. Fransız İhtilali bu birikimlerin sonucudur. Klasisizm akımı nasıl kuralcı, güçlü krallık rejiminin ürünüyse, romantizm de Fransız İhtilali sonrasının özgürlükçü havasının ürünüdür. Aydınlanma Çağı’nın düşünsel, sanatsal, toplumsal ve siyasal birikimleri romantizm akımını besleyen temel kaynaklardır. Victor Hugo, romantizmin ilkelerini “Cromwell” adlı oyununun önsözünde ortaya koymuştur.
Romantizmin Özellikleri:
1. Romantizm sanatçıları, klasisizm sanatçılarının akıl ve sağduyusunun karşısına dizginlenemez duygu, coşku ve hayali koymuştur. Lirik şiir, romantizmle yeniden dirilmiştir.
2. İnsan doğasını değil, dış dünyayı olabildiğince renkli, göz alıcı ve abartmalı biçimde betimlemişlerdir.
3. Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatı yerine çağdaş edebiyatlar örnek alınmıştır. Din duygusu önem kazanmış, konu olarak Hristiyanlık mucizeleri, Ortaçağ efsaneleri işlenmiştir. Konuların bazıları tarihten, bazıları da günlük yaşamdan alınmıştır.
4. Sanatçılar, yapıtlarında kendi kişiliklerini gizlememişlerdir. Sanatlarını, toplumu dönüştürmede bir araç olarak kullanmışlar, “toplum için sanat” anlayışına bağlı kalmışlardır.
5. Romantik sanatçılar, klasisizmin dil ve edebiyattaki tüm kurallarını yıkmışlar, kendilerini de kuralcılıktan kaçınmışlardır. Kapalı ve süslü bir üslup kullanmışlar, şairane anlatımı benimsemişlerdir.
6. Seçkin, örnek, mükemmel insanları değil, her kesimden insanı anlatmışlardır. İnsanlar ve olaylar işlenirken iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklardan yararlanmışlardır. İnsanların ruhsal durumlarının soyut olarak izlenmesi bırakılmış, insanlar yaşadıkları toplumsal çevre ile ele alınmıştır.
7. Olayların anlatımında rastlantılara oldukça fazla yer verilmiştir. Uzak ülkeler ve yabancı töreler geniş olarak betimlemiştir.
8. Romantikler tiyatroda üç birlik kuralını kırıp dram türünü geliştirdiler. ( Gerçekte bunu İlk yapanın Shakespeare olduğunu; onun, romantizmin ilk öncüsü olduğu anımsatalım.)
9. Romantik edebiyatta roman ve öykü, tiyatro, eleştiri, makale, fıkra, deneme, anı (hatıra), gezi yazısı, şiir gibi türlerde ürünler verilmiştir.
Romantizmin Önemli Temsilcileri:
Victor Hugo (şiir, tiyatro, roman), Jean-Jacques Rousseau (felsefe, toplum bilim), Voltaire (felsefe, roman, şiir), Friedrich SCHİLLER (tiyatro, şiir), J. Wolfang GOETHE (şiir, tiyatro, roman), Lamartine (şiir, roman), Chateaubriand (şiir), Shelley (şiir), George Sand (roman, öykü), Alfred de Vigny. (Şiir)
Alfred de Musset (hikaye, roman), Alexandre DUMAS PERE (roman), Puşkin (şiir)
Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Namık Kemal (şiir, tiyatro, roman, eleştiri, tarih), Ahmet Mithat Efendi(roman, öykü), Abdülhak Hamit Tarhan (şiir, tiyatro), Recaizade Mahmut Ekrem(şiir)
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ
*Tanzimat dönemimdeki kanun, hak, adalet, gibi kavramlar bu dönemde terk edildi.
*Aşk, üzüntü, tabiat güzellikleri, karamsarlık, şahsi hayaller ve melankoli konularını işler.
*Fransız edebiyatını örnek aldılar, edebiyat Avrupai bir nitelik kazandı.
*Dil ağır ve süslüdür.
*Şiirde aruz veznini kullanmışlardır.
*Nazmı nesre yaklaştırmıştır.
*Beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğü sağlanmıştır.
*Şiirin konusunu genişletmişlerdir.
*Kafiye kulak içindir, görüşünü savunmuşlardır.
*Hikaye ve romanda başarılı örnekler verilirken tiyatroda gerileme olmuştur.
*Bu dönem sanatçıları toplumdan kopuktur. Oluşturulan edebiyata salon edebiyatı denir.
*Şiirde biçim yeniliğine gidilmiş ve batı şiirinden alınmış sone, terza-rima gibi yeni biçimler kullanılmıştır.
*Bu dönem eserlerinde olaylar İstanbul dışına taşmaz, içinde gerçekleşir.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ
1) “Sanat için sanat” ilkesine bağlıdırlar.
2) Anlamın mısra(dize) ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve anlamı özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin anlam üzerindeki egemenliğine son verirler. Anlam istediği yerde bitebilir.
3) Servet-i Fünûncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.
4) Onlar “her şey şiirin konusu olabilir” görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.
5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6) “Sanatkârâne üslup” ve yeni bir “vokabüler” (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır.
7) “Kafiye kulak içindir” görüşünü benimserler.
8) Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
a) Batı’dan aldıkları “sone” ve “terza-rima”
b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)
c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar.
10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11) Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12) Roman tekniği sağlamdır.
13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.
TEVFİK FİKRET (1867–1915):
Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli neden lisede edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir.
Sanat yaşamı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde “sanat sanat içindir” anlayışıyla ürünler vermesine karşın, yine de toplumsal konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen) zorlamıştır.
İkinci dönemde ise (1901’den sonra) toplumsal konulara yönelmiş, “toplum için sanat” anlayışıyla ürünler vermiştir.
Türk edebiyatının Batılılaşmasında en büyük pay Tevfik Fikret’indir. Şiirleri hem biçim hem de içerik olarak yenidir. Parnasizm’den etkilendiği açıkça görülür. Müstezadı, serbest müstezat yapan, nazmı düzyazıya yaklaştıran, beyitin, aruzun egemenliğine son veren hep Fikret’tir.
En büyük özlemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaş medeniyet düzeyine yükselmesidir. Bunu da Batı’daki fen ve teknolojinin ülkeye kazandırılmasıyla gerçekleşeceğine inanır. Ona göre en önemli varlık insandır. Onların özgürlüklerini ve haklarını savunur. Dinlerin, savaşlara kaynaklık etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle eleştirir. Ülkenin geleceğini gençlikte görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez şiirler yazan sanatçıdır.
Ayrıca şair, aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan üç büyük sanatçıdan biridir (Diğer şairler Yahya Kemal ve Mehmet Akif’tir.)
Eserleri: Rubâb-ı Şikeste(1899), Haluk’un Defteri(1911), Doksanbeşe Doğru(1912), Rubâb’ın Cevabı(1912), Hân-ı Yağma(1912), Şermin(1915), Tarih-i Kadim(1905)’dir.
*NOT: Şermin isimli şiir kitabındaki şiirlerini hece vezniyle yazmıştır. Bu şiirlerin hepsi çocuk şiirleridir.
CENAP ŞAHABETTİN (1870–1934):
Tıp öğrenimi için gittiği Fransa’da edebiyatla ilgilenmiş ve sembolizmden etkilenmiştir. Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmış, şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir. Ağır bir dil ve süslü anlatım en belirgin özellikleridir. Şiirlerinde aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de karışık kalıplarına yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan şair Milli Edebiyat’la başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok işlediği konulardır. En ünlü şiiri Elhân-ı Şîtâ’dır.
Eserleri: Şiirlerini kitap halinde bastıramamıştır. Ancak askeri tıbbiyedeyken yazdığı şiirlerini Tâmât(1887) adlı şiir kitabında toplamıştır.
Gezi türü: Hac Yolunda(1909), Avrupa Mektupları(1919) ve Suriye Mektupları(1917)
Diğer Nesir Eserleri: Evrâk-ı Eyyâm(1915), Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözler(1918)
Tiyatro: Yalan(1911), Körebe(1917), Küçük Beyler
SEMBOLİZM
* 19.yy’ın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.
* Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek anlatılabilir.
* Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler yaşatmaya çalışırlar.
* Şiirde anlam açıklığından kaçındılar.
* Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
* Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün batımı gibi belli belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar.
* Şiirde musiki her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
* Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
* Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır
* Temsilcileri: Baudelaire, P. Verlaine, A. Rimbaud
* Türk edebiyatında ise; Ahmet Haşim, A. Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, biraz da Cenap Sahabettin
PARNASİZM
* Romantik şiir anlayışı ile Fransa da ortaya çıkmıştır.
* Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
* Sanat sanat içindir ilkesini savunmuştur.
* Nesnelerin dış görünüşünü aktarmışlardır.
* Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralanışı ve ahenk önemlidir.
* Kafiye ve Redife önem verilir.
* Romantizm’de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönülmüştür.
* Temsilcileri: Th. Gauthier, Theodore Debanvaille, Francois Coppee
* Türk edebiyatında ise; Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Yahya Kemal
SONE
İlkin İtalyan edebiyatında görülen, klasik Avrupa yazınında yaygın olarak kullanılmış bulunan, Türk şiirinde az görülen, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçimi.
Sone nazım şeklini Türk edebiyatında ilk olarak Servet-i Fünun şairleri kullanmıştır.
TERZA-RİMA
Üç dizelik bendlerle kurulu İtalyan nazım biçimi. Dize kümelenişi ve kafiye düzeni şöyledir: aba bcb cçc ded...
İlkin İtalyan nazmında kullanılan bu biçim, daha sonra başka edebiyatlarda da kullanılmıştır. Dante'nin "İlahi Komedya"sının bu biçimle yazılmış olması, terza - rima'nın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
Terza-rima, Türk edebiyatında ilkin Servet-i Fünun döneminde bir tek şiirde (Tevfik Fikret'in Şehrâyîn) denenmiş (1899); İkinci Meşrutiyet'ten (1908) sonra zaman zaman kullanılmışsa da, yaygınlık kazanmamıştır.
Dostları ilə paylaş: |