TEKNOLOJİ GELİŞİM SÜRECİ
VE BAGIMLILIK
Murat IGCIOGLU
Makina Mühendisleri Odası
İstanbul Şube Saymanı
İnsanoğlu var olduğu günden bugüne kadar, doğayla olan ilişkisinde, kendi gereksinimlerini karşılayabilmek için çeşitli ilkel aletleri kullanmaktan, bilgisayar destekli üretime gelene kadar uzun uzun bir tarihsel süreç yaşamıştır. Bu süreçte, sadece kendisi için kullanım değeri olan mal ya da eşya üretiminde kullanılan bu güne göre ilkel teknikler, kendisini yeniye, daha karmaşık ve gelişmiş olanlara terk etti. Sonuçta sermaye, emek, makinalar bütünüyle hammaddenin meta ya da hizmete dönüşüm sürecini belirleyen teknoloji ile birlikte kol ve kafa emeği birbirinden koparıldığı gibi, açık bir şekilde sermaye ve makinalar dan soyutlanmıştır. Manifaktür üretimle birlikte başlayan bu süreçte, üretim süreci kendi içinde bölünmüş, üretkenli~in artırılması ve kârın maksimize edilebilmesi için daha etkin ve karmaşık üretim örgütlenmeleri yaratılmıştır. Dolayısıyla, üretim süreci daha küçük parçalara ayrılmış, insan emeği yaratılan yeni örgütlenmeler ve tekniklerle vasıfsızlaştırılmıştır.
En açık şekilde "Taylor" ile birlikte tasarlama ve uygulama birbirinden ayrılarak, üretim bilgisi tek elde toplanmaya başlanmış, yeni teknolojilerle beraber insan emeğinin ve işgücünün üretkenliği artarken, insan, teknolojinin esiri konumuna düşmüştür.
Taylor'un teorik temellerini koyduğu, Ford'un ise bunu geliştirerek yarattığı montaj hattı ile üretimdeki insan, aynı parçayı belirli hız ve biçimde tekrarlayarak kendisi için gerek ve şart olan teknoloji karşısında tamamen edilgen olmaya başlamıştır. Gerçi, böylece işbölümü, seri hareket ve üretimde süreklilik sağlanmıştı, ancak toplumsal bir varlık olan insanın kendisini yeniden üretebilme olanağının kalktığı psikolojik ve sosyal anlamda bağımlı olduğu bir evre yaşanmaya başlanmıştır. 1903 yılında Henry Ford dahil toplam 8 kişiden oluşan küçük ölçekli bir otomobil atölyesinde, fabrikasında ekip halinde, konusunda nitelikli işçiler tarafından üretilen arabaların 1913 yılında titizlikle yapılan zaman ve hareket etütleri sonucu, yaklaşık 50 metrelik bir üretim hattında, 140 montaj işçisiyle üretimi devam etti. 12 saat 28 dakikalık sürede tamamlanan süreç yeni tekniklerle 5 saat 50 dakikaya indirilebilmiştir. 1914 yılında mekanik olarak hareket eden montaj hattı ile de bu süre 1,5 saate düşürüldü. 11 sene içinde gerçekleşen bu gelişme ile Ford fabrikasında eğitim ve beceri sahibi işçilerin yerini, niteliksiz (sadece birkaç vida sıkan vb.) işçiler aldı.
Özellikle, sosyal ve ekonomik boyutlu bunalımların yaşandığı dönemler, teknolojik yeni buluşların yapıldığı uygulamaya sokulduğu ve üretim sürecinin check - up' dan geçirildiği dönemler olmuştur. (1929-30, 1950, 1957-60, 1971-72 vb.) Örneğin, 1950'li yılların başlarında II. Dünya Savaşı sonrasında, siyasal anlamda yeni dengeler kurulurken, savaş yıllarında sanayi nin ağırlıkla silah üretimine yönelmesi önemli sorunlar yarattı. Tank, askeri araçlar vb.' ni üreten fabrikaların, barış zamanında yeni mamullerin üretimine yönelmesi gerekti ve otomobil üretmek en yakın ve maliyeti en az olanıydı. (Hatta, o yıllarda Türkiye'de Amerikan arabaların seyredebileceği kilometrelerce karayolu inşa ettirilmiştir.)
1970'li yıllarla birlikte, bilgisayar alanında elde edilen gelişmeler sayesinde NC tezgahlan sanayi nin içine girmiştir. Dünya ekonomik bunalımı sonucu sanayide ve genel olarak ekonominin di- ger sektörlerinde üretim artış oranlarında önemli düşüşlerin ve dalgalanmaların oluşması, tüketicilerin talepleri, ulaşım ve haberleşme teknolojilerindeki gelişmelerle üretim süreçlerinin daha esnek olması ve değişen koşullara uyumun daha çabuk ve düşük maliyetlerle gerçekleştirilebilmesi önemli sorun haline geldi. NC takım tezgahları ve bu tip kontrol yöntemleri ile oluşturulan imalat sistemleri üretim süreçlerinin esnekleştirilmesinde önem kazandı. Günümüzde İtalya, İsviçre; ABD, İngiltere gibi ülkelerde NC tezgahlarının, toplam takım tezgahları içindeki oranı % 40'ın üzerine çıkmıştır. Değişen koşullarda, gelişen teknolojinin, üretim süreçlerinin esnek ve değişen koşullara uyumunun sağlanmasına, her ne kadar kendine has kültürel özellikler taşısa da Japonya güzel bir örnek oluşturmaktadır. örneğin, Japonlar % 30 düşük maliyette otomobil üretmektedirler. Bunda en önemli faktör, Japon işyeri örgütlenmesi ve yerli üretim organizasyon yöntemleridir. Justining Time ve Total guality Control, yani; tam zamanında, gerektiğinde müdahale ile stoğa üretim yapmadan ve en genelde "0" hata ile yapılan üretim süreci sayesinde dakika 26 saniyede bu sağlanmaktadır. Japonya'da bir fabrikada yapılan analizler sonucu bir işçini 8 dakika 26 saniyede, 35 farklı iş yaparken 6 mil yol yürüdüğü tespit edilmiştir. ayrıca Japon işçisi, çalışma saatleri dışında üretimin daha hızlı ve kaliteli yapılabilmesi için oluşturulan örgütlenmelerde düşüncelerini söylemektedir. Bu yöntem 'Türkiye'de bir otomobil firması tarafından da uygulanmış ve 1984 rakamlarıyla 300-400 milyon TL ek kar sağlanmıştır.Ancak işçiler arasında gelişen, sosyal boyutlu örgütlenmeler nedeniyle vaz geçilmiştir.
Artık günümüzde sermayenin uluslararası niteliğinden dolayı, teknolojinin yeni uygulamaları da hızla biçim değiştirmektedir. En genelde üretim süreci bir ülke içinde başlayıp aynı ülkede son bulmamaktadır. Dolayısıyla en kısa, en esnek, uygun kalite, en az maliyet ile üretim için uluslararası işbölümü yaratılmıştır. Yeni seçim sermayenin uluslararasılaşmasıyla, uluslararası işbölümüdür.
Birleşmiş Milletler örgütü' ne göre (1973) 1967-1971 yıllan arasında, dünyadaki yabancı yatırımlar 108 milyar dolardan 165 milyar dolara yükselmiştir ve uluslararası yatırımların ortalama yıllık artış hızı % 11 dolayındadır. Uluslararası yatırımlarda 1971 yılı itibariyle, % 52'lik oranda ABD birinci olurken, % 14,5 ile İngiltere ikinci, % 5,8 ile Fransa üçüncü olmaktadır.
Kitlesel üretimlerin yapıldığı, işgücünün üretkenliğinin maksimize edilmesi için gelişmiş ülkelerde otomasyon ve yeni teknikler uygulamaya sokulurken, geri kalmış ülkelerde ana yatırım ve sabit sermaye maliyeti düşük üretim birimleri yaratılmıştır. Bir de ucuz ve yoğun işgücünün olması, emek yoğun üretimlerin geri kalmış ülkelerde yapılmasına olanak sağlamıştır. Böylece bir malın üretiminde emek yoğun kısımlar, Filipinler, Meksika, Kore, Tayvan, Türkiye gibi ülkelerde yapılırken, ileri teknoloji ile yapılan kısımlar da gelişmiş ülkelerde yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca geri kalmış ülkelerde sosyal hakların sınırlı olması, çocuk yaşta işçilerin çalıştırılması, vergi indirimleri ve serbest bölgelerin açılması üretim maliyetini oldukça düşüren olgular olmuştur.
Ayrıca geri kalmış ülkelere ihraç edilen geri kalmış teknolojiler- ile birlikte, gelişmiş ülkelerde çevre kirliliğine neden olan sanayi
yatırımları az gelişmiş ülkelerde çevre kirliliğine neden olmaktadır.
TÜRKİYE VE TEKNOLOJİ:
Türkiye'deki ekonomi ve sanayi Osmanlı İmparatorluğu' ndan itibaren dış müdahalelerin etkisinde kalınış, kendi iç dinamizmi ile gelişememiştir. Dolayısıyla teknoloji üretimi, sanayi ve üretimin kendisiyle direkt ilgili olduğundan, ulusal teknolojik bilgi üretimi ve birikimi sağlanamamıştır. 1950'li yıllarla birlikte yabancı sermaye ve teknoloji girişi yeni sömürü yöntemleriyle ithal-ikameci politika adı altında teknoloji transferi, know- how, patent hakkı gibi isimlerle teknolojik bağımlılık sağlanmıştır. Gelişmiş kapitalist ülkelerin, dünya genelinde uyguladıkları ekonomik politikalardan Türkiye de nasibini almış- tır.
1963-1967 yıllan arasında 1988 rakamlarıyla özel sektörün imalat sanayi yatırımları 5 trilyon TL iken, 1983-1987 yıllan arasında 14 trilyon TL'yi bulmuştur. Çok ilginçtir ki bu yatırımlar içinde Ana makina donatım ve otomatik denetleme sistemleri tasarımında dış mühendisliğe gereksinim vardır. (1989 Sanayi Kongresi Bildirileri, Aykut GÖKER.) Mühendislerimiz teknoloji üretim zincirinde son halkayı oluşturarak, ithal edilen teknolojinin uygulanma sürecini yaşamaktadırlar.
Bilgisayar yazılımı konusunda da, teknolojiyi ellerinde tutan gelişmiş kapitalist ülkeler, yazılımlar sunarak kendi teknolojilerinin uygulanması için uygun zemin yaratmaktadırlar.
Ülkemizin genel teknolojik dışa bağımlılığının bir yansıması olarak, mühendislik okullarında yaratıcı ve geliştirici mühendisler yerine, mevcut bilgileri uygulayan mühendisler yetiştirilmektedir.
Ulusal araştırma ve geliştirme çalışmaları yok gibidir. "Uygun teknoloji seçimi" tartışmaları, teknolojinin üretimi ve uygulaması düzleminden, ithal edilen teknolojinin yerel koşullara uyarlanması ve maliyeti düzlemine kaymıştır.
1980 sonrası "ihracata yönelik sanayileşme" politikalarıyla sermaye, teknoloji, yönetim, pazar konularında dışa bağımlılık daha da belirgenleştirilmiştir.
SONUÇ:
Tarihsel gelişimi içinde insanın teknik yabancılaşması ve teknolojinin zamanla tek elde toplanmasını önlemek için öncelikle kafa ve kol emeğinin bütünleşmesi sağlanmalıdır. Önce insan faktörü düşünülerek, zamanla insanı makinaların bir parçası olmaktan çıkarmak, nitelikli ve yeni bilimsel bulgularla teknoloji insan birlikteliğini belirleyecek dönüşümler sağlanmalıdır.
Özelde Türkiye için de, birincil olan yabancı ülkelere teknolojik bağımlılığının önüne geçmektir. Çünkü bilinmelidir ki, ithal edilen teknoloji kendini yenileyemediğinden zamanla eskimeye mahkumdur.
Dostları ilə paylaş: |