THOMAS EDWARD LAWRANCE’İN FAALİYETLERİNDEN ORYANTALİZMİN FİKRİ TEMELLERİNİ ANLAMAK
Sezer YILMAZ1
ÖZET
İngiliz istihbarat ordusunda görev alan arkeolog T.E. Lawrance’in yaptığı faaliyetleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde; onun şahsında oryantalistlerin Doğuya bakış açısını, Doğudan beklentilerini ve ulaşmak istediği nihai hedefleri her şeyden öte günümüz problemlerinin temelinde ciddi bir payının olduğunu gözlemleyebiliriz. Konuya bu noktadan bakıldığında bugün küresel dünyada yaşananların esasen T.E. Lawrance, A. Vambery, N.İ. İlminskiy ve W. Barthold gibi oryantalistlerin ortaya koyduğu vizyon, ileriye dönük bakış ve yaklaşımların bir neticesi olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle bugün yaşadığımız sonucun muhtelif sebeplerini yakın tarihimizde yaşanan hadiselerle analiz edebiliriz. Dolayısıyla bizi bu çalışmaya sevk eden saikler 21.yüzyılın dünya düzeninde fikirleriyle etkili olmuş, bugüne yön vermiş müsteşriklerin faaliyetlerini daha yakından ortaya koyabilmektir. Söz konusu analizler için çalışmamızda art süremsel bir metotla oryantalizm kavramını, tarihi süreçlerini, İslam medeniyetinde uyandırdığı yankıyı genel çerçevede değerlendirdikten sonra, esasen yapılan oryantalist faaliyetlerin dini, siyasî ve ilmî sebepler açısından doğurduğu neticeleri mikro bir yaklaşımla değerlendirmeye çalıştık.
ABSTRACT
If the activities of archeologist T.E. Lawrence, assigned in the English Intelligence Corps, are evaluated as a whole, one could observe that Lawrance has a profound effect on the perspective, expectations and ultimate goals of orientalists with regard to the East, however, above all he had an essential impact on the roots of today’s issues. In consequence of this approach to the subject, it can purported that the developments of the global world are fundamentally the outcome of the vision, forward-looking perspective and approaches of orientalists such as T.E. Lawrance, A. Vambery, N.İ. İlminskiy and W. Barthold In other words, we may perform analysis on the various reasons of the outcome, which shape our lives today, with the incidents occurred in recent years. Therefore, the motives, which have impelled us to conduct this study, can better reveal the activities of orientalists, who influenced the world order of the 21st Century with their ideas and shaped the present. In respect of the aforementioned analysis, following the overall assessment of the concept of orientalism, its historical process and repercussions within the Islam civilization by means of a diachronic method, we tried to evaluate the outcomes of actual orientalist activities in terms of religious, politic and scientific reasons with a micro approach.
|
GİRİŞ
ORYANTALİZM
Bu kavram üzerine pek çok bakış ve yaklaşım ortaya konmakla birlikte fikirlerine en çok referans edilen Edward Said’e göre oryantalizm, Şark ile uğraşan toplu müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir, Şark’ı tasvir eder, tedris eder, iskân eder, yönetir; kısacası ‘Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için’ Batı’nın bulduğu bir yoldur ( Said, 1991:15-16). Köken olarak güneşin doğuşunu ifade eden Latince “oriens” kelimesine dayanan oryantalizm; kültürel, hatta ideolojik bir açıdan arkasında müesseseler, kelimeler, ilimler, tasvirler, öğretiler, kavramlar olan bir muhakeme biçimidir. Oryantalizm, doğulu nesneleri inceleme, eleştirme, hüküm verme, disiplin etme yahut yönetim için başvuru kaynağı olan el kitabına yerleştirilen “Doğu bilgisidir” (Çetin, 2013:8).
Oryantalizm, Doğu hakkında bilgi edinme peşinde olma demektir. Bazıları buna ‘Doğubilim’ diye bir Türkçe karşılık kullanmaktadırlar. Arapçada ise ‘İstişrak’ bu işle meşgul olana ‘Müsteşrik’ denmektedir. Türkiye’de ‘Şarkiyatçılık’ tabiri de kullanılmaktadır. Şu halde oryantalist; Şark ile ilgili incelemeler yapan, oraya dair herhangi bir konuda uzmanlaşmış Batılı bilim adamı denmektedir (Yıldırım, 2012:19). Oryantalizm kavramını genel olarak ele almak gerekirse; Doğu ülkelerinin din, dil, tarih ve medeniyetlerini araştıran ilim dalıdır (Dikici, 2014:47). Oryantalizm yalnız kültür, bilimsel faaliyet veya müesseselerin pasif bir yansıması olan bir siyasi konu veya saha değildir (Said, 2008:58). Oryantalizm tanımı ve mahiyeti hakkında kısaca giriş yaptıktan sonra bu kavramın teşekkülü ve tarihi gelişimi hakkındaki görüşlere de yer verelim;
ORYANTALİZM KAVRAMININ DOĞUŞU VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Bazı araştırmacılar, oryantalizmin resmen ortaya çıkışını, 1312’de toplanan Viyana Konsülü’nün çeşitli Batı üniversitelerinde birkaç Arap Dili kürsüsünün kurulmasına dair karar çıkarılmasıyla başlatıldığına işaret ediyorlarsa da oryantalizmin başlangıcı için kesin bir tarih belirlemek zordur. Bununla birlikte bu kavram, Avrupa’da ancak 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. İlk defa 1779’da İngiltere’de, daha sonra 1799’da Fransa’da kullanılmaya başlanmıştır. ‘orientalizm’ kelimesi Fransız Dil Akademisinin sözlüğüne 1838’de kaydedildiği belirtilir (Gönültaş, 2008:15).
19. Asrın ortalarına gelmeden önce, batı edebiyatında, İslam’a karşı Hristiyan doğmalardan hareketle büyük bir saldırı başlamıştır. Bu arada Hristiyan misyonerler de Fransız ve İngiliz emperyalizminin temsilcileri olarak gerçek yüzlerini göstermeye ve faaliyetlerine hız kazandırmaya başlamışlardır (Cemile, 2011:17). Yukarda bahsedildiği gibi 19. Asrın ortalarındaki emperyalist tutum Avrupa ülkelerinin Doğuya bakışlarını tahakküm altına aldığı belirtilir. Dolayısıyla sömürgeci siyasetçiler maksatlarına hizmet etmek için bazı oryantalistlerden istifade etmişlerdir. Mesela Hollandalı Snouck Hurgronje, Rus Bartholt, Alman H.Becker, bu tür müsteşriklerden yararlanmışlardır (Yıldırım, 2012:27). Bu bağlamda Rusya Federasyonu da kendisi din görevlisi olmakla birlikte büyük bir dil âlimi olan Nikolay İvanoviç İlminskiy’nin faaliyetlerinden pek ziyade istifade etmiştir. Rusya toprakları dâhilindeki özellikle Türk etnik gruplar üzerinde yerel ağız farklılıklarını bağımsız birer dil gibi göstererek her bir Türk etnik grubu için ayrı bir alfabe tahsis ederek ayrıştırıcı bir yol izlemiş ve benlik kavramı kazandırmıştır. Yukarda bahsedilen emperyalist düzende Rusya da İlminskiy, Barthold, Radloff gibi aydınlarla söz sahibi olmuştur.
19. yüzyılın ortalarından sonra Batı’nın Doğu hakkındaki görüşünü belirleyen emperyalizm Batı’nın askeri, siyasi, kültürel ve benzeri birçok alanda ilerlemesine, Doğu’nun ise tam aksine gerilemede hatta çöküş dönemine sürüklendiğini söyleyebiliriz (Bulut, 2011:432). 19. ve 20. yüzyıllar Şarkiyat faaliyetlerinin bariz bir şekilde inkişaf ettiği bir dönem olmuştur. Bu bağlamda Fransız İnkılabı Hükümeti 1975’te Paris’te yaşayan Doğu dillerinin okutulması için Langues Orientales Vivantes Yüksekokulunu açmıştır. Bunu yapmakla dil ve edebiyat araştırmalarını geliştirmelerinin yanında pratik kazançlar üzerinde durmuşlardır. Bu sayede Fransız oryantalizmi, yaşadığı asırdaki bütün müsteşriklerin üstatları durumunda olan Sylvester Dsacy’nin öncülüğünde, bilimsel bir özellik kazanarak müstakil bir alan haline gelmiştir (Yıldırım, 2012:26). 20. asrın başlarına gelince, Hristiyan misyonerler, bu çabalarının karşılığı olarak batılı yaşama biçiminden pay istemeye, hayatlarını bu emperyalist amaçlarla bütünlemeye teşebbüs etmişlerdir (Cemile, 2011:17). Nitekim Batı’da Langues Orientales Vivantes Yüksekokulu’nun görev ve faaliyetlerini Rusya için Kazan’da Şarkiyatçılık Enstitüsü üstlenmiştir diyebiliriz.
ORYANTALİST BAKIŞ AÇISIYLA DOĞU VE BATI
“Doğu” ve “Batı” kavramları bir coğrafyaya ve mekâna hasredilemez. Aksine, Batı, Batılılaşma, Batılı olma tarihsel ve söylemsel yapılar olduğu ifade edilir. Coğrafi açıdan Batı diye tanımladığımız Batı Avrupa, bugün Batıdan kastedilen yalnızca Avrupa değil, aynı şekilde tüm Avrupa da Batıyı temsil edemez. Bu bağlamda coğrafi olarak bir ayrım yapmak bir anlam taşımamaktadır. Böylelikle Batı belirli bir coğrafi mekânı simgeleyen bir kurgu olarak değil; tarihsel ve söylemsel bir kurgu olarak incelenmesi gerektiğinden bahsedilir (Gönültaş, 2008:30). Bir sosyal bilimci olan Hilmi Ziya Ülken’e göre de; Şark ve Garp denilince, Doğu ve Batı gibi iki coğrafi yön anlaşılmaz, daha çok zihniyetleri ayrı olan iki âlem, büsbütün seçik hayatları, yaşama tarzları olan iki dünya anlaşılır (Dikici, 2014:49). Doğu; özet olarak Batı’nın “Öteki”si olarak dile getirilirken Batı ve “Öteki”si, ne yönleri işaret eden birer kavram, ne de coğrafyaya ait terimlerdir. İki karşıt medeniyeti simgeleyen isimler olarak ele alınmasının da uygun olamayacağını ifade eder (Çetin, 2013:9). Bu minvalde “Öteki” kavramı, Doğu olarak işaretlenir. Batı’dan farklı; ama ondan aşağı, barbar, ilkel bir Doğu imgesi olarak telakki edilir. Aslında oryantalizmin ortaya çıkışının tarihi, Avrupa’nın kendi kimliğini inşa etmesinin tarihi ile eşzamanlı olduğu, başka bir ifadeyle Doğu’nun “Öteki” olarak kurulmasının oryantalist tarihi, Batılı öznenin kendini merkeze çekmesiyle belirlenen tarihten başka bir şey olmadığı düşüncesinden ibarettir (Yavuz, 1999:56). Doğu-Batı ayrımının daha iyi anlaşılması için “Öteki” kavramının üzerinde durulmasında fayda vardır. “Öteki” bilinci, kültürden kaynaklanan farklı sosyal davranışın sonucudur. İnsanlar arasındaki “Öteki”, ayrı bir kültüre mensup olan insan veya grup olarak ele alınır. Ayrı bir kültür ve yaşam tarzı geliştiren grup farklı olandır ve “Öteki” diye nitelendirilir. Kültür ne kadar gelişmiş ise farklılık, ben ve Öteki bilinci o kadar derin ve güçlü olacaktır ki Doğu kimliğinin ve “Öteki”liğin politik ifadesi biçiminde varlık kazanan oryantalizm, Doğu’yu kurgusal bir çerçeve içine hapsetmenin ve Öteki ile ilişkilerini de bu kurgusal çerçevedeki algılayışlarına paralel biçimde yeniden ortaya çıkarmanın bir ürünü olarak kabul edilir (Dikici, 2014:51-52). Yücel Bulut ise bu konuyu şöyle izah eder; “Doğu” olmasaydı eğer, “Batı” da olmazdı. Batı’ya göre Doğu “Öteki”dir. Diğer bir anlatımla kendisinin tamamen karşıtı olan “Doğu”yu icat ederek kendisini tanımlar. Bu ötekileştirme işlemiyle, kendisinde olan iyi şeylerin Doğu’da olmadığını ve kendisinde olmayan kötü şeylerin hepsinin Doğu’da bulunduğunu iddia eder. Oryantalist düzlemde Doğu, genellikle Batı’nın sahip olduğu varsayılan bilim, ilerleme fikri, demokrasi, akılcı düşünme vb. özelliklerle tanımlanır. Doğu kendini ifade edemez ve anlatamaz; ama Batı hem kendini anlatabildiği gibi bir de Doğu adına konuşur. Başka bir deyişle, Doğu kendi kendisini temsil edemiyorsa, temsil edilmesi gerekir. Oryantalizmin incelediği temel nesne Doğu’dur, aynı zamanda Batı’nın bizzat kendisiyle de ilgilidir. Batı’da Doğu toplumlarını açıklamak için sunulan teoriler, Batı’nın üstünlüğünü daha belirgin bir şekilde göstermektedir (Bulut, 2004:13-14). Batı’nın Doğu’da hedeflediği esaslardan birisi ve belki de en önemlisi ta başından beri Batı’nın Doğu’yu tanıma merakı ile başlayıp Batı’dan Doğu’ya yapılan seyahatler, Ortaçağ ve Yeniçağ’da iki farklı medeniyet merkezinin siyasî, kültürel ve ekonomik ilişkilerinden dolayı devam etmesine kadar bir dizi faaliyetler içerisinde bulunmasıdır. Yakınçağ’da ise Avrupa’da Sanayi İnkılâbı ile birlikte sanayisi gelişmiş Batı ülkeleri kendilerinden daha geri olan Doğu ülkelerinde sömürge alanları arayışına girmeleri oryantalist tutumun başka bir tezahürüdür (Çetin, 2013:10).
|
ORYANTALİZMİN BAKIŞ AÇISIYLA (THOMAS EDWARD LAWRANCE)
Thomas Edward Lawrance (1888-1935)
Aslen İrlandalı bir ailenin çocuğudur. Oxford Üniversitesinde okumuştur. Hristiyanlığın koyu bir taassübüne sahip Cizvit tarikatı okulunda iyi bir eğitim almıştır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Orta Doğuda istihbarat etkinlikleriyle İngiliz arkeolog, asker ve yazar olarak tanınmıştır. İngilizlerin Orta Doğuya yayılma siyasetindeki faaliyetlere katılıp 1910 yılında Türkiye’ye gelmiştir. Fırat Nehri kıyısında arkeolojik araştırmalar adı altında petrol kaynakları, siyasi etnolojik bilgiler toplamıştır.
Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Mısır’ı gezip, Arapçayı ve İslam adetlerini çok iyi öğrenmiş, 1914’te savaş ilan edildiğinde Savaş Bakanlığı Harita Dairesinde görev almak üzere Sina yarımadasına gönderilmiştir. Daha sonra Mısır’da İngiliz askeri haber alma örgütüne atanmıştır. 1916’da Osmanlılara karşı bir ayaklanma başlatmış olan Mekke Emir’i Hüseyin bin Ali’nin Oğlu Faysal’ın askeri danışmanı olmuştur. 1917’de Dera’da Arap kılığında casusluk yaparken Osmanlılara tutsak düşmüş; ancak bir süre sonra kaçmayı başarmıştır. Askeri ve siyasi alandaki etkinlikleriyle ülkesinde ulusal kahraman olarak tanınmıştır. Nitekim 1926’da savaş anılarını anlattığı “Aklın Yedi Dayanağı” adlı kitabıyla bu ününü pekiştirmiş bir şahsiyettir (Yeni Rehber Ansiklopedisi, 1993:25-26). 1927-1930 yılları arasında Hindistan'da çalışmış, burada kendisine verilen görevler tamamen masa başı işlerinden ibaret olup 1935 Şubatında emekliye ayrılmıştır. Kullandığı motosikletle yaptığı kaza, bazılarına göre ise suikast sonucunda 19 Mayıs 1935'te ölmüştür (Koloğlu, 2003:115). Kısaca hayat hikâyesine değindiğimiz Lawrance’in bizi ilgilendiren yanı onu bu anlayışa iten oryantalist sebeplerdir. Bu itibarla çalışmamızda oryantalist sebepleri; İlmî sebepler, siyasî sebepler ve dinî sebepler olarak üç başlık altında ele almaya çalıştık.
1.İlmî Sebepler:
Lawrence, 1910 Haziran döneminde mezun olduktan sonra, Aralık ayından itibaren, öğrenciliği sırasında kendisine hocalık ve hamilik yapmış olan Ön Asya arkeolojisi uzmanı David George Hogarth’ın Karkamış kazılarına katılmış ve Haziran 1914’e kadar Hogarth’ın ekibinde çalışmıştır. Her ne kadar bu çalışmalar, öncelikle arkeolojik bir amaca yönelik olarak sürdürülüyor ise de diğer bir gizli amacı, başta Bağdat demiryolunun yapımı olmak üzere bölge hakkında istihbarat ve casusluk olmuştur (Umunç, 2010:4).
Lawrence'in bu kazıya katılması dolaylı da olsa onu ilk defa İngiliz istihbaratının şemsiyesi altına sokmuştur. Ancak başta Hogarth olmak üzere Lawrence'i yetiştirenler henüz onu yeterli bulmadıklarından önce Beyrut yakınlarında Cübeyl'de Amerikan Misyoner Okuluna göndererek Arapça'sını geliştirmesini sağlamışlardır (Koloğlu, 203:115). Dolayısıyla Doğu’nun gözünde her ne kadar ilmi sebepler adı altında çalışmalar yapıldığı sanılsa da aslında oryantalizme hizmet eden faktörler olduğunu görmek hiç te zor değildir. Konuya bilimsel dairede yaklaşıldığında Lawrence’in ve ilmî faaliyet gösteren diğer müsteşriklerin çalışmalarını örneklem aldığımızda ve yapılan işlerin esas gayesini irdelediğimizde oryantalizm’in kullandığı metodun aslında masum bir bilimsel çalışmanın ötesinde 20. ve 21.yüzyıl dünya düzeninde nasıl etkin bir rol alabilirim sorusunun cevabına hizmet eder nitelikte olduğunu söyleyebiliriz.
2. Siyasî Sebepler:
Lawrence 1914 Yılı’nın başında Hogarth'ın talimatıyla Filistin Araştırma Vakfı adına bilimsel bir inceleme gezisine katılmıştır. İngiliz ordusundan Yüzbaşı S. F. Newcombe'un nezaretinde gerçekleşen bu gezi, aslında Sina çölünde geçitleri ve su kaynaklarının yerini belirlemek için yapılan bir askeri istihbarat çalışmasından başka bir şey değildir. Böylece Lawrence'in o güne kadar İngiliz İstihbaratı ile dolaylı ilişkisi doğrudan ilişkiye dönüşmüştür. Altı hafta süren çalışmalar sırasında geçitlerin ve su kaynaklarının haritasını çıkaran ekip Osmanlı yetkilileri tarafından Akabe'ye sokulmamış, ancak Lawrence bir yolunu bularak kasabaya girmiş ve önemli bilgiler edindiği aşikârdır (Koloğlu, 2003:115). 1914 Aralığında teğmenliğe yükselen Lawrence, Kahire’de İngiliz İstihbaratında görevlendirilmiş; savaş tutsaklarını sorguya çekmiş, haritalar çizerek Türk hatlarının ardındaki ajanlardan gelen bilgiyi incelemiştir. Aynı zamanda, Orta Doğu’da, Arapların da katılmalarıyla Türkiye’yi yenmek amacıyla bir strateji geliştirmiştir. Bu arada Kahire’deki Arap Bürosuna atanması sağlanmıştır. Bu yeni görevin de, arkeolog dostu D.G. Hogarth’a gönderdiği 18 Mart 1915 tarihli mektubunda şu ifadelere yer vermesi ele aldığımız konu açısından önem arz etmektedir:
“(Türkiye’nin merkezi Konya’ya taşındıktan sonra) İstanbul’u yitiren Türk’ün bir Rönesans geçirmesini beklemeliyiz kanısındayım Askeri açıdan daha korkunç, ama siyasî bakımdan daha zayıf olacaklardır)” (Sonyel, 1987:234).
Yukardaki ifadelerden anlaşılacağı üzere bugün kendi topraklarında mülteci konumuna düşen insanların makus talihi ve Lawrence’nin seyehat ettiği coğrafyanın sınırlarının yeniden şekillenmesi, bahsi geçen coğrafyanın dış dünya siyasetinde gündem maddesi olması, siyasî arenadaki senaristlerinin cesaretinin ardında hiç kuşkusuz oryantalistlerin ortaya koyduğu vizyon etkili olmuştur.
Bu bağlamda Lawrence, Ekim 1916’ya kadar Türkiye karşıtı her türlü istihbarat ve propaganda çalışmalarını sürdürmüş ve askerî amaçlı haritaların yapımına katılmıştır. Şerif Hüseyin ve dört oğlu tarafından Haziran 1916 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başlatılmış olan Arap isyanı ile ilgili görüşmeler yapmak üzere, Ekim ayı başlarında Hicaz’a gönderilen İngiliz heyetinde yer almış ve görüşmelerde hazır bulunmuştur (Umunç, 2010:1). Bütün bunlar gösteriyor ki Lawrence bulunduğu coğrafyada arkeolog kimliğinin ötesinde emperyalist hedeflere hizmet etmek için etkisini bir asır geçmeden gösterecek ciddi bir projenin içinde yer almıştır. Sanayi inkılabı ile birlikte enerji ihtiyacı için dünyaya açılan emperyalistlerin izlediği yol ve yöntemin kavşağında olan oryantalizm, ulaşılması gereken nihai hedefler için bir araç olarak kullanılmıştır. Nitekim Lawrence ve onun gibi müsteşrikler bu projede aktif rol üstlenmişlerdir. Bu bakımdan Lawrence’in Araplara ve Türklere bakış açısını “Arapları sevk ve İdare Etmenin Yolları” adlı eserinde yine onun kendi ifadeleri ile değerlendirelim: “Arapları idare etmek bir sanattır. Bilgili veya tahsilli olmak kâfi değildir. Eğer sanatsever ve sanatkâr kimse değilseniz bu işin üstesinden gelemezsiniz. ” (Çev. Emiroğlu, 1994:106). Lawrance bu söylemiyle Arap âleminin ve dolayısıyla İslam kalesinin gizli kapısına ulaşmanın inceliğine vakıf olmuştur diyebiliriz. Bu işi kendisine adeta bir sanat edinmiştir.
3.Dini Sebepler:
Esasen oryantalizm’in temelinde evrensellik iddiasında olan dinlerin rekabeti konunun özünü teşkil eder. Bu bağlamda Yahudilik için “Arz-ı Mevud” ifadesinde kendisini bulan temel öğretinin oryantalizm‘in hizmet ettiği hedef ile paralel düştüğü göz ardı edilmeyecek bir ayrıntıdır. Bu itibar ile Batılıları oryantalizm çalışmalarına iten en büyük sebeplerden birisi de dini, misyonerlik faaliyetleridir. 19. Asrın ortalarına kadar Batı, Doğu’ya hâkim olmak ve İslam’ın temelini çürütmek adına çeşitli yöntemler ortaya koymuştur. Özellikle Haçlı seferleriyle birlikte Batı Hristiyanlığı tarafından İslam’ı ve Müslümanları kötü gösteren fikirler ortaya atılmaya başlamış olması hedefe ulaşmak için seçilen yeni bir yol haritası olmaktan başka bir şey değildir (Bulut, 2011:428-430).
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise Batı dünyasındaki İslam’a karşı başlatılan bu savaş, akademik bir disiplin olarak her türlü kültürel silahla yürütülmeye devam etmiştir (Cemile, 2011:17-19). Nitekim bugün İslam dünyasına karşı oluşturulan İslamofobi algısıda yukarıdaki düşüncenin devamı niteliğindedir. Batı dünyasındaki yayınevleri de temel İslami kitapları yayınlamak yerine genellikle İslam’ı olduğundan farklı anlatan kitapları yayınlayarak İslam’a karşı bu saldırıya destek vermektedir (Cemile, 2011:20). Oryantalistler, bu fikirleri usulüne uygun bir şekilde fetva müesselerine ve ulemaya empoze edip amaçlarına daha kolay bir şekilde ulaşmayı hedeflemişlerdir. Nitekim 20. yüzyılda da bu zihniyet devam etmiştir. Lawrence Kahire Bürosunda çektiği bir telgrafta fikrini şu şekilde dile getirmektedir: “Şayet Osmanlı İmparatorluğu yıkılır ve sultan da ortadan kaldırılırsa ki halifelik Yavuz Sultan Selimden beri Osmanlı Hanedanının tekelindedir, Böylece halifelik tekrar Hz. Muhammedin ailesine geçebilecektir. Halen Mekke şerifi Hüseyin, Eğer yukarıda izah ettiğimiz hadiseler vuku bulursa, halife olacak ilk namzettir! ...”(Çev. Emiroğlu, 1994:88). Yine annesine Suriye’nin Trablus kentinden yazdığı 13 Ağustos 1909 tarihli mektubunda, Suriye’de faaliyetlerini sürdüren Amerikan misyonerlerinin Müslümanlar üzerindeki etkisinden ve “İslamiyet’in giderek zayıflamasına ilişkin gözle görülür işaretler olduğu” (Umunç, 2010:4) görüşünü dile getirmesi oryantalizm’in gayesini ve kullandığı yöntemleri analiz eden araştırmacılar için çok şaşırtıcı olmayacağı kanaatindeyiz.
SONUÇ:
Özetle söylemek gerekirse oryantalizm; Batının Doğuyu anlama ve anlamlandırma, Batının ifadesiyle kendini temsil edemeyen Doğuyu temsil etme çabasının bir ürünüdür diyebiliriz. Bu düşünceyle yola çıkan müsteşrikler, tarihi, siyasi, kültürel bağlamda pek çok eser ortaya koymuşlardır. Yalnız burada bir gerçeği de göz ardı edemeyiz; Yapılan tüm bu faaliyetler erken dönem çalışmaları olması hasebiyle ilmî değeri olsa da masum bir çabanın ürünü değildir. Zira bu denklemde Batı kendini merkeze alarak cereyan eden hadiselere ben merkezli yaklaşmıştır. Bu durum Doğu ve Batı kültürü arasında bir ötekileştirme algısı oluşturmuş ve burada hâkim bakış açısının batı kültüründe olduğu imajı verilmek istenmiştir. Bu imajın fikri temelleri 14.yüzyılın ilk çeyreğinde atılmıştır. Bu fikir özellikle 19. yüzyılda kurumsallaşmış ve Batıda pek çok şarkiyat kürsüsüyle abideleşmiştir. Oryantalist düşünceyi misyon edinen söz konusu kurumlarda Doğu ve Batı medeniyetinde yankı uyandıran birçok oryantalist yetiştirmiştir. Bu oryantalistlerin toplumların kaderinde ne derece etkin olduğunu da Thomas Edward Lawrance, Wilhelm Barthold, Orta Asya da sahte bir derviş kılığıyla dolaşan Armin Vambery ve N.İ. İlminskiy gibi oryantalistlerin şahsında ve yaptığı faaliyetlerde “Oryantalizm Gerçeği”nin Doğu ve Batı medeniyeti için neyi ifade ettiğini anlayabiliriz. Nihai olarak Lawrance’in bize tanıtılması ve yapılan faaliyetler bir anlamda oryantalizm ile örtüşür. Çünkü oryantalizmi de bize Doğu’yu bütünüyle tanımak, anlamak amacıyla yapılan akademik bir organizasyon kisvesi altında sunmuşlardır. Ancak işin iç yüzü anlaşılınca oryantalistlerin kirli maskeleri düşmüştür. Bunu kendi hayal dünyasında kurguladıkları “Öteki” ya da “Yeni Dünya Düzeni” söylemleriyle çok iyi ifade etmişlerdir. Bu ifadeler adeta bir şuur altı boşanması ve yıllardır bastırılmış, sinsi hedeflerin açığa çıkması olarak ta telakki edilebilir.
KAYNAKÇA
ÇETİN, Zeynep (2013) Avrupalı Gezginler Gözüyle 19. Yüzyılda Batı Anadolu, ‘Adnan Menderes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih A.B.D, YL Tezi, Aydın.
DİKİCİ, Erkan (2014) Doğu-Batı Ayrımı Ekseninde Oryantalizm ve Emperyalizm, Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, Karabük.
GÖNÜLTAŞ, Ezgi (2008) Edward Saidin Eserlerinde Emperyalizm ve Oryantalizm ilişkisi, Kkü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, YL Tezi, Kırıkkale.
YAVUZ, Hilmi (1999) Modernleşme, Oryantalizm, İslam, Boyut Yayınları, İstanbul.
BULUT, Yücel (2011) ‘Oryantalizm’ Maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ankara.
KÜÇÜKALP, Kasım (2003) Edward Saidin Şarkiyatçılık Düşüncesinin Felsefi Arka planı, U.Ü. İlahiyat Fakültesi, Bursa.
SAİD, Edward ( 1991) Oryantalizm, çev: Selahaddin Ayaz, Pınar Yayınları, İstanbul.
BULUT, Yücel (2004) Oryantalizmin Kısa Tarihi, Küre Yayınları İstanbul.
CEMİLE, Meryem (2011) İslam ve Oryantalizm, Çeviri: Dr. Faruk Yılmaz, Ahmet Deniz, Ankara.
SAİD, Edward W (2001) Şarkiyatçılık, (çev. Berna Ünler), Metis Yayınları, İstanbul.
DURUKAN, Kaan (2004) Doğu Batı İkilemine Dört Bakış (Montesquieu, Fanon, Galeano, Said), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
ÇORUK, Ali şükrü (2007) Oryantalizm Üzerine Notlar, Sosyal Bilimler Dergisi, Afyon.
YILDIRIM, Suat (2012) Oryantalistlerin Yanılgıları, Işık Akademi Yayınları, İzmir.
“Yeni Rehber Ansiklopedisi” (1993) Türkiye Gazetesi Yayınları, sayı 13
“Temel Britannica, Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi” cilt 11
“İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı” sayı 27
KNIGHTLEY ,Philip & SIMPSON, (1994) Colin; Lavrens'in Gizli Hayatı, Çeviren; Cüneyd Emiroğlu, İstanbul.
KANDEMİR, Feridun (2010) Fahreddin Paşa'nın Medine Müdaafası Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, İstanbul.
SÜBHANDAĞ, İsmail (2004) “Batı ve İslam Arasında Oryantalizm” Gelenek Yayınları, İstanbul.
KOLOĞLU, Orhan (2003) LAWRENCE, Thomas Edward, TDV, Ankara.
HALİLOĞLU, Nagihan (2014) Arabistanlı Lawrence, Lacivert dergisi yayınları, Ankara.
UMUNÇ, Himmet (2010) Boş Hayal Peşinde, T.E.Lawrence ve Arap İsyanı Üzerine Bir Değerlendirme. İnternational Semposium on the Ottoman Empire and the European Theatre, İstanbul
SONYEL, Salâhi R (1987) Albay T.E. Lawrence, Hâşim i Araplarını Osmanlı İmparatoruna karşı ayaklanmaları için nasıl aldattı; İngiliz gizli belgelerine göre, Belleten, Ankara.
Dostları ilə paylaş: |