Türkiye’nin geleceği olan çocuklarımız için



Yüklə 213,98 Kb.
səhifə1/4
tarix27.07.2018
ölçüsü213,98 Kb.
#60436
  1   2   3   4

Türkiye’nin geleceği olan çocuklarımız için...
Koç Topluluğu olarak 2006’da çok önemli bir seneyi yaşıyoruz. Sayın Vehbi Koç’un 1926’da temellerini attığı Koç Topluluğu 80 yaşında. Avrupa Birliği ile müzakerelere başladığımız ve ekonomide çok uzun yıllardan sonra istikrar sağlanan 2006, yalnızca Koç Topluluğu için değil, Türkiye için de çok önemli bir yıl. Biz de 2006’yı hem ekonomik dengeler, hem de Avrupa Birliği ile ilişkileri açısından Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink ile birlikte değerlendirmek istedik.
AB çıtasına dikkat”

Yıllardır düzenli olarak sürdürdüğümüz “Anadolu Buluşmaları”nın dokuzuncusunu da Antalya’da gerçekleştirdik. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç toplantıdaki konuşmada, istikrarın sürdürülmesi için AB ile müzakere sürecinin öneminin altını çizdi. Mustafa V. Koç toplantıda “Oyun Alanımız Dünya” diyerek Topluluğun yeni vizyonunu da bayilerimizle paylaştı.


Hedeflere 10 yıl erken ulaştık”

Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı da 14. Basın ve Komuoyunu Bilgilendirme Toplantısı’nda Topluluğun 2005 yılında gerçekleşen rakamlarını ve 2006 hedeflerini anlattı. 2001’de, 2010 yılı için öngördükleri ciro ve büyüme hedefinin, 2005’te gerçekleştiğinin altını çizen Bülend Özaydınlı, 2006 yılı için ciro hedefini 36 milyar dolar olarak açıkladı. Özaydınlı, bu rakamlarla Koç Holding’in 2006’da dünyanın en büyük 200 şirketi arasına gireceğini vurguladı.


Hayallerinizin peşinden koşun”

Yazımın başında da belirttiğim gibi Koç Holding olarak 80. yılımızı kutluyoruz. Her platformda dile getirdiğimiz “Türkiye’nin geleceğine inanıyoruz ve bu gelecek için çalışıyoruz” felsefemizle, 80. yıl kutlama projelerinden ilkini de “Türkiye’nin geleceği çocuklara” armağan ettik. Ünlü karikatürist Salih Memecan’ın “Sizinkiler” bant karikatürlerini tiyatroya taşıdık. “Sizinkiler-Dünya Kaç Bucak” çocuk müzikali Şubat’ta sahnelenmeye başlandı. Önce İstanbul’da sonra da Anadolu’da on binlerce çocuğa ulaşacak olan müzikalle “Hayallerinizin peşini bırakmayın” çağrısı yapıyoruz.


Eğitime destek devam edecek

Eğitime verdiğimiz desteği tüm gücümüzle sürdürüyoruz. Koç Holding, hem Mesleki Eğitim Merkezi ve Sosyal Tesisler Kompleksi’nin Koç Eğitmen Eğitimi Binası’nın yapımı ve donanımını, hem de Beyazıt’ta deprem nedeniyle zarar gören bir ilköğretim binasının yıkılıp yeniden inşasını üstlendi.


Hasan Bengü

Koç Holding Kurumsal İletişim ve

Dış İlişkiler Başkanı

Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink:
Türkiye artık “hasta” değil, “güçlü” ekonomiye sahip
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, Türkiye ekonomisinde 2001’den bu yana uygulanan programla, ekonomide sağlanan istikrarın politik alanda da sürdüğünü belirtti. Vorkink, “Bugün kimse Türkiye’den hastalıklı ya da aynı yerde dönüp duran bir ekonomi olarak söz etmiyor; bunun yerine, haklı olarak Türkiyeli ve yabancı yatırımcılar tarafından büyük ölçüde arzu edilen bir yatırım yeri haline geldi” dedi
Türkiye büyümek için ve Avrupa’ya hayat vermek için müthiş bir potansiyele sahip olan genç ve dinamik bir ülke”
Türkiye AB üyesi ülkeler ile arasındaki gelir açığını kapatmak için yapısal reformları yapmalı. Özellikle de Türkiye’nin genç kuşağına daha iyi eğitim sağlamak için, anaokulundan meslek içi eğitime kadar eğitim sisteminde büyük bir reform gerekiyor”
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamasıyla çok daha önemli bir platforma yükseldiğini söyledi. Halen tartışılan ödemeler dengesi açığı konusunda “endişesi” olmadığını belirten Vorkink, bankacılık sektöründeki UniCredit-Koçbank, sanayide de Tofaş-Fiat, Ford gibi istihdam artırıcı yabancı sermaye ilişkilerinin Türkiye’nin hem döviz açığını finanse eden sağlam kaynaklar ortaya çıkardığını hem de istihdam artırıcı yatırım yarattığını vurguladı. Vorkink, 2001’den bu yana uygulanan istikrar programı, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri, ödemeler dengesi tartışmaları ve işsizlik konusunda sorularımızı yanıtladı.
Türkiye ekonomisinin bugünkü durumunu özetleyebilir misiniz?

Türkiye ekonomisi oldukça iyi gidiyor. 2001 krizinden bu yana görülen iyileşme oldukça önemli. Türkiye ekonomisi krizden sonra güçlü bir sıçrama yaptı ve 2004’te dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri oldu. 2002-2004 süresinde yıllık büyüme oranı ortalama yüzde 8 düzeyinde gerçekleşti ve hükümetin 2005 için yüzde 5 olan büyüme hedefi de daha yüksek çıkacak gibi. İhracat da bugün bu büyümeye katkıda bulunuyor ve ihracatta yüksek katma değerli ürünlerin büyüyen bir payı var. Ayrıca yeni pazarlar da önem kazandı.

Enflasyonun kontrol altına alınmasında önemli gelişmeler meydana geldi. Merkez Bankası 2001’de tam bağımsızlığını kazandı ve fiyat dengesi birincil hedef olarak belirlendi. Dalgalı kur rejimi altında fiyat dengesi para politikasına odaklandı. 2001 yılından beri –mali konsolidasyonda kararlı bir çaba sağlayan- açık enflasyon hedeflemesi benimsendi. Para politikası üzerindeki mali baskı azaldı. Dolayısıyla ve geçmişteki başarısız olmuş istikrar çabalarının aksine enflasyondaki düşüş göze çarpar halde. Enflasyon 2001 krizi dönemindeki yüzde 70 civarından tek haneli rakamlara geriledi. Enflasyon, 2004’te yüzde 9.4 ile 35 yıl sonra ilk kez tek haneli rakamlara düştü ve 2005’te de yüzde 7.7’ye geriledi.

Türkiye, reform programının kararlı bir biçimde yürütülmesiyle makro ekonomik durumunu önemli ölçüde iyileştirdi; karma politika ekonomiye güvenin artmasında etkili oldu. Hükümetin AB ile yürüttüğü katılım müzakerelerinin yolunu açmayı güvence altına alma çabaları tüm ekonomik çerçeveyi destekledi. Politik istikrar da önemli etkiye sahip unsurlardan biri oldu.

2002’den bu yana, sıkı mali ve parasal politikalar ve serbest kur rejimi temelinde izlenen para politikasının yayılmacı olduğu kanıtlandı; çünkü pazarlara güveni artırdı ve hazine fonu kazanç oranında prim riskini azalttı. Açıkçası güçlü mali performans, ekonomik programın kilometre taşı oldu. 2004’teki faiz dışı fazla, yüzde 6.5 oranındaki hedefi aştı. 2003’te bu oran yüzde 6.2 idi. Mali performans 2005’te sürdürüldü. Hedeflenen temel fazlayı yakalamaktaki başarı pazar beklentilerini yükseltti ve yakalanacağına inanılan makro ekonomik istikrarı oluşturmada kilit bir rol oynadı. Kamu borçlarının GSMH’ye oranı düşerken şoklara karşı dayanıklılık arttı. Net kamu borcunun GSMH’ye oranı 2001’de yüzde 91 iken 2004’te yüzde 64’e düştü.

Yapılacak daha çok iş olsa bile Türkiye’nin geçtiğimiz birkaç yılda ne kadar ilerleme kaydettiğini akılda tutmak önemlidir. Neredeyse hiç kimse artık bankacılık sektöründeki başlıca riskler hakkında konuşmuyor. Nüfusun -yüksek bir enflasyon sarmalında dünyaya gelmiş olan- yarıdan fazlası için bu kadar düşük bir enflasyon bilinmiyordu. Bugün kimse Türkiye’den hastalıklı ya da aynı yerde dönüp duran bir ekonomi olarak söz etmiyor; bunun yerine, haklı olarak Türkiyeli ve yabancı yatırımcılar tarafından büyük ölçüde arzu edilen bir yatırım yeri haline geldi. Ve Türkiye’nin ekonomisi Avrupa’nın geri kalanından üç-dört kat daha hızlı büyüyor. Türkiye büyümek için ve Avrupa’ya hayat vermek için müthiş bir potansiyele sahip olan genç ve dinamik bir ülke.


Reformlar sürdürülmeli

Bununla birlikte, beklemekte olan önemli reformlar, elde edilen başarının sürdürülebilmesi için hayati önem taşıyor. Örneğin, emekli reformu için temel teşkil eden sosyal güvenlik yasasının ve genel sağlık sigortasının Mart 2006’da geçmesi bekleniyor. Benzer biçimde, devlet bankalarının özelleştirilmesinde ölçülü bir hızda da olsa ilerleme kaydediliyor. Her ne kadar büyük iyileşme ve yapısal cephedeki başarılar Türkiye ekonomisinde riski önemli ölçüde azaltsa da, risk hâlâ sürüyor. Borç seviyesi hâlâ yüksek, halbuki vade hâlâ düşük; toplamda sabit oranlı borç payındaki büyümeye rağmen kazanç oranı risklerinde ve yabancı nakit şoklarında zarar görme ihtimali hâlâ ihmale gelmez. Dünya pazarlarındaki yüksek petrol fiyatları ve kazanç oranları artış ihtimali, ihracat fazlasını genişletmek için, aynı zamanda büyüme için ve uzun süre yüksek kalmaya devam ederse enflasyon için hâlâ uluslararası boyutta endişe kaynağı. Ekonomideki hızlı iyileşmeyle birlikte, ihracat açığındaki büyük genişleme endişe kaynağı olmaya devam ediyor. 2004’te bu miktar gayri safi milli gelirin (GSMH) yüzde 5,2’siydi ve 2005’te GSMH’nin yüzde 6’sının üzerinde olması öngörülüyor. Bu açığın tahammül edilemez olduğu söylenemez, ancak dikkatlice izlenmelidir.

Riskin yanı sıra güçlükler de söz konusudur. Daha geniş bir düzeyde, yüksek büyüme oranlarının sürdürülmesi ve AB ülkelerindeki ortalama gelir seviyesi ile buluşulması, Türkiye ekonomisi için önemli güçlükleri temsil etmektedir. Genel olarak yapısal reformlara devam etmek, sosyal güvenlik sistemini düzenlemek ve devlet bankalarını özelleştirmek, bu güçlükleri karşılamak adına önemli faaliyetlerdir. Aynı zamanda mali uyumun niteliğini geliştirmek, büyümeyi artıran harcamalara ve daha düşük vergilere alan yaratmak için gerekli olacaktır. Ekonomik büyüme işsizliği azaltmadı. 2005 yılında işsizlik oranında bir iyileşme görülmedi ve bu oran yüzde 10,3’te kaldı. Yüksek nüfus artışı, tarımdaki istihdam akışı ve iş gücünün oldukça düşük katılım oranı -ki işgücü pazarı koşulları geliştiğinde bu oranın yükselme potansiyeli vardır- göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisi işsizlik oranında düşüş elde edebilecek kadar iş yaratamıyor. Bu, örneğin yüksek ücret-dışı maliyetin düşürülmesi gibi somut politik adımların atılması gereken bir alan.
Mevcut kur oranı ve ihracat açığı tartışması sürüyor. Kişisel olarak Yeni Türk Lirası’nın fazla değerli olduğuna ve ihracat açığının bir tehlike oluşturduğuna inanıyor musunuz?

Türk Lirası’nın değeri pazar tarafından belirlendiği, yapay bir yolla gerçekleşmediği için normalin üzerinde değer kazandığına inanmıyoruz. İhracat açığındaki genişleme bir risk olarak kalmaya devam etse bile, bu yönetilebilir bir risk; önümüzdeki dönemde ihracat açığına ilişkin bir kriz beklemiyoruz. Uluslararası piyasada petrol fiyatlarındaki artış ve yurtiçi talepteki önemli büyüme, özellikle de temel mallara yatırımın büyümesi, mevcut ihracat dengesi durumunu desteklemektedir. Fakat ihracat açığının finanse edilmesi bir problem olmamıştır, olacak gibi de görünmemektedir; çünkü uzun vadeli yabancı sermaye payı ve borç yaratmayan girdiler artmaya devam etmektedir. Turizm gelirleri de hâlâ güçlü. 2004’te toplam net girdilerin yaklaşık yüzde 53’ü (IMF kredileri ve hükümet rezervleri hariç) kısa vadeli girdiler biçimindeydi. 2005’te bu pay yüzde 41’e düştü; bu iyiye işaret. Yabancı yatırımlar denklik girdileri ile net hata ve noksan gibi borç yaratmayan girdiler 2005’te ihracat açığının yüzde 71’ini kaplıyordu; bu da benim neden ihracat açığının mevcut koşullarda yönetilebilir olduğunu düşündüğümü gösteriyor.

Her durumda, şu ana kadar elde edilen güçlü mali konsolidasyon ve serbest kur rejimi ile Türkiye, ihracat dengesizlikleri ile yüzleşmekte geçmişte olduğundan çok daha iyi bir konumdadır. Dahası, geçtiğimiz dört yıl içinde Türkiye, ekonomik şoklar karşısındaki incinebilirliğini önemli ölçüde azaltmıştır. Kamu sektöründeki geniş çaplı yapısal reformlarla birlikte güçlü bir makroekonomik performansla, finansal pazar ve ürün pazarı ekonomik kırılganlığını oldukça azaltmıştır. Kamu borçlarının GSMH’ye oranındaki keskin düşüş, reel kazanç oranlarındaki öngörülenden büyük azalma ve yerel kurdan belirlenmiş kamu borçlarının büyüyen payı, borç sürdürülebilirliğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Bununla birlikte, ithalat-ihracat dengesindeki sürdürülebilirliği muhafaza etmek hem makroekonomik hem de yapısal politikalar için eşzamanlı bir güçlük yaratır. Makro ekonomik cephede hükümet, tasarrufların yatırım için ihtiyaç duyulan hareketliliğini sağlamak ve yeni açık enflasyon hedefleme rejimi bağlamında para politikasını desteklemek için, mali disiplin politikasının yüksek bir temel bütçe fazlası vasıtasıyla sürdürülmesine devam etmelidir. Yapısal cephede ise, uzun vadeli yabancı sermaye biçiminde yabancı tasarrufları çekmek için yatırım iklimini güçlendirmek, ürün ve hizmet pazarlarını liberalleştirmeye devam etmek, belli bazı sektörler için değil, herkes için vergileri düşüren bir vergi sistemine geçmek ve dahası, rekabet politikasını güçlendirmek, özellikle de ticarileşmemiş hizmetlerde maliyetin düşmesini sağlayacaktır. Bu da enflasyonun düşüşünü hızlandırır ve tüketicinin yararınadır.


Daha iyi ekonomik koşullar için bir çare olarak yabancı sermaye yoğunluğu artmadı. Bu yoğunluğu artırmak için ne gibi düzenlemeler yapılması gerekiyor?

Düşük yabancı yatırımlar ve özelleştirmelerdeki yavaş ilerlemeden sonra 2005’te yaşanan gelişmeler oldukça umut vaadediyor. Genel makro ekonomik yaklaşımdaki ve iş çevrelerindeki gelişmeler sayesinde 2005’te doğrudan yabancı yatırım büyük ölçüde arttı.


Özelleştirmeler umut veriyor

Türk Telekom gibi yüksek maliyetli unsurların özelleştirilmesi ve özellikle de bankacılık sektöründeki yabancı yatırım, doğrudan yabancı sermaye girişinin yükselişine katkıda bulundu ve bu bağlamda 2005 yılı, Türkiye’deki özelleştirme tarihinde bir kilometre taşını temsil ediyor. 2005’te yıl boyunca gerçekleşen alım-satımlar zemininde yabancı yatırımlar 9,6 milyar dolara (GSMH’nin yüzde 2,6’sına) ulaştı; açıkçası bu, 2004’teki 2,8 milyar dolarla kıyaslandığında önemli bir büyüme. Bağlılık temelinde, 2006’da gelecek doğrudan yabancı sermayenin 19 milyar doların üzerinde olacağı tahmin edilmekte. Bütün bu gelişmeler, Türkiye ekonomisine büyük bir güvenin sinyalini veriyor ve hükümetin özelleştirme programına bağlılığını teyid ediyor. Süren özelleştirme çabaları kamu borçlarının düşmesinde ve daha fazla istihdam yaratacak yatırım yapmak üzere gelen yabancı sermaye girişiyle birleştiğinde özellikle ihracat nedeniyle artan ödemeler dengesi açığının finanse edilmesine yardımcı olacaktır.


AB ile ekonomik olarak uyum içinde olmak için ne gibi yapısal önlemler gerekmektedir?

Geçtiğimiz birkaç yılda Türkiye’de, kamu sektörünün düzenlenmesinde, finans sektörünün yeniden yapılandırılmasında iş çevrelerinde ve genel olarak şeffaflıktaki gelişme de dâhil olmak üzere hatırı sayılır bir ilerleme kaydedildi. Fakat büyümeyi sürdürmek, istihdamı artırmak ve Türkiye’nin AB’ye katılımına destek olmak için aşılması gerekecek önemli güçlükler varlığını sürdürmekte. Sosyal güvenlik reformunun Meclis’te kabul edilmesi bekleniyor. Devlet bankalarının özelleştirilmesinde, yakın zamanda Vakıfbank faaliyetlerinde olduğu gibi, yol alınıyor ve tamamlanması birkaç yıl sürecek gibi görünüyor.

Türkiye’nin kendisini AB üyeliğine hazırlaması gerekiyor. AB üyesi ülkeler ile arasındaki mevcut gelir açığını kapatması için yapısal reformlar gerekiyor. Özellikle de Türkiye’nin genç kuşağına daha iyi eğitim sağlamak ve işgücünün beceri düzeyini yükseltmek için, anaokulundan meslek içi eğitime kadar eğitim sisteminde gerçekleştireceği büyük bir reform gerekiyor. Yapısal cephedeki politik etkinliklerin iyi sonuçlar doğuracağı bir başka önemli alan ise yüksek işsizliğe ilişkindir. Buna bağlı bir nokta da işgücüne katılımın, özellikle de kadınlar arasında düşük olmasıdır. Bize göre, ücretlerdeki yüksek maliyetler, okullardan mezun olanlarda beceri yetersizliği ve ayrıca işgücü pazarındaki katılık, düşük istihdamın ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Gelecek birkaç yılda öncelik, nüfus için daha fazla ve daha iyi işler sağlamak üzere kapsamlı bir yaklaşım benimsemelidir.
Dünya Bankası’nın toplumsal destek alanında pek çok projesi olduğunu biliyoruz. İşsizlik ve yoksulluk için ne yapılabilir?

Uluslararası karşılaştırmalar göstermiştir ki Türkiye’nin istihdam performansı Avrupa’daki kıyaslamaya uygun ülkelerinki kadar başarılı değil; özellikle de 2001 krizinden bu yana gerçekleşen güçlü ekonomik büyüme düşünüldüğünde beklentilerimizin altında kaldı. Bunu açıklarken göz önüne alınacak pek çok unsur var; örneğin geçmişte makroekonomik ölçüde yaşanan beklenmedik durumlar, çok sayıda vatandaşın tarımsal ve kırsal alanları terk etmesi, işgücü pazarına pek çok gencin girmesi, hizmetlerin nispeten yavaş büyümesi, insana değil teknolojiye ağırlıklı yatırım ve genel olarak iş dünyası çevresi bunlar arasında. Dolayısıyla geçtiğimiz yıllarda bazı işkollarının yaratılması göze çarparken, bu yürüyüş iş arayanlarla birlikte sürdürülemedi. Bunun yanı sıra işgücü pazarı politikasının, işverenler için çalışanların maliyetini yükselten yönleri de var. Bu, özellikle de Türkiye’de kayıtdışı istihdam eğilimini anlamak için önemli.

Önümüzdeki dönemde kayıtdışı istihdamın önlenmesine yönelik düzenlemeler gerekecek. Bugünün açık ekonomik ikliminde ihtiyaç duyulan yaklaşım, politikaları işi koruma altına almaktan, yani katı iş güvenliği kurallarından, daha iyi bir işsizlik kazanımları sistemi, etkili eğitim ve istihdam programları vasıtasıyla işçileri korumaya doğru kaydırmaktır.

Esra Yener

AB şemsiyesi kritik önemde”
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, “Anadolu Buluşmaları” çerçevesinde Antalya’da bir araya geldiği 850 bayiye hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye’de istikrarın sürdürülebilmesi açısından siyasi kararlılık ve Avrupa Birliği müzakerelerinin öneminin altını çizdi

Önümüzdeki dönemde karşımızda son derece güçlü bir rekabet ortamı olacak. Büyümek, yatırım yapmak gerekiyor. Teknolojiye yatırım yapmak gerekiyor. Ürünlerimizi çeşitlendirmeliyiz”


Koç Topluluğu tarafından 1951 yılından bu yana, düzenli olarak sürdürülen şirket bayi toplantılarının yanı sıra, bölgesel olarak tüm Koç Topluluğu bayileri ile bir araya gelmek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla başlatılan “Anadolu Buluşmaları” toplantılarının dokuzuncusu, 23 Şubat’ta Antalya’da gerçekleştirildi.

Toplantıda, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç ve CEO Bülend Özaydınlı; Antalya, Osmaniye, İçel, Hatay ve Isparta illerindeki Koç Topluluğu’na ait Arçelik, Aygaz, Avis, Beko, İzocam, Demirdöküm, Ford Otosan, Tofaş, Opet, Koç Allianz, Oltaş gibi şirketlerin bayilik ve temsilciliklerini yürütmekte olan 850 katılımcıyla bir araya geldi.

Toplantının açılışında bir konuşma yapan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, sözlerine Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve ekonomik gelişmelerini değerlendirerek başladı. Ülke olarak çok önemli bir dönemin geride bırakıldığının altını çizen Mustafa V. Koç şöyle devam etti: “Ama daha önemli bir döneme girmiş bulunuyoruz. Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin birçok alanda ev ödevlerini yerine getirdiği ve AB ile müzakere sürecini başlattığı bir yıldı. Aynı şekilde ekonomik olarak da makro dengelerin kurulduğu, büyümenin güçlü bir biçimde devam ettiği, yabancı sermaye akışının hızlandığı bir yıl oldu. Önümüzdeki yıl ise, birçok açıdan geçen yıla oranla daha da iyi bir sene olacağını umut ediyorum. Öncelikle bugüne kadar ülke olarak dengelerimizi oturtma çalışmalarını yürüttük. Bundan sonra ise gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafenin kapatılması için çaba harcamamız gerekiyor. Özellikle ekonomik açıdan kurmuş olduğumuz disiplin ve sistemi kararlılıkla sürdürmemiz gerekiyor. Önümüze çıkacak başka bir konu ise Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde yaşamamız muhtemel sorunlardır. Hepimiz biliyoruz, müzakere süreci zorlu geçecek. Bu zorlu süreçte yalnızca bürokratik işlemlerin düzenlenmesi yeterli olmayacaktır. Tam tersine bazı alanlarda bütünüyle yapısal dönüşüm sağlanmalıdır.”
AB ilişkilerine dikkat”

Tartışılması gereken önemli diğer bir noktanın da, müzakerelerin başlamasıyla birlikte ortaya çıkan siyasi tartışmalar olduğunu belirten Mustafa V. Koç, “Siyasi istikrarı bozabilecek bu tartışmaların zaman zaman ciddi krizler yarattığını görüyoruz. Avrupa Birliği karşıtlarının ekonomik ve siyasi alanlarda eleştiri dozunu aşan lobilerinin etkisi sık sık karşımıza çıkıyor. Ancak burada asıl önemli olan, yöneticilerin, bu lobi faaliyetleri karşısında kararlı duruşlarını kaybetmiyor olmalarıdır” diye konuştu.


Dış ilişkilere dikkat

Türkiye’nin iç meselelerinin yanı sıra, içinde bulunduğu coğrafyanın öneminin de altını çizen Mustafa V. Koç, “Yanı başımızda, yakın zamanda sorunlarının bitmeyeceği belli olan Irak, yine yanı başımızda, yeni bir sorun üretebilecek olan İran. Çevremizdeki Ortadoğu ülkeleri ise özellikle Filistin seçimleriyle birlikte yepyeni gerilimler getirebilir. İşte böylesine bir coğrafyanın ortasında iken, ülkemiz açısından kritik bir dönemeçteyken, içerde siyası istikrara, dışarıda ise AB şemsiyesine ne kadar çok ihtiyacımız olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor” dedi. Mustafa V. Koç, konuşmasını şöyle tamamladı:

“2006 yılında kuruluşumuzun 80. yıldönümünü kutlayacağız.
Koç Holding 80 yaşında

Sayın Vehbi Koç’un 1926 yılında Ankara’da küçük bir ticarethanede temellerini attığı Koç Topluluğu 80 yaşında. 0nun koyduğu ilkeler, hedefler ve bizlere miras bıraktığı vizyon doğrultusunda, 80 başarılı yılı geride bıraktık.

Finans sektöründe, ortağımız UniCredit ile birlikte Yapı Kredi Bankası’nı satın alarak büyük bir hamle gerçekleştirdik. Perakendecilik sektöründeki liderliğimiz Tansaş’ın da bünyemize katılmasıyla açık ara bir üstünlüğe dönüştü. Kısa bir süre önce ise üçüncü büyük satın alımımızın son aşamalarını gerçekleştirdik. Tüpraş’ın Topluluğumuza devri için imzayı attık. Tüpraş’ın Koç ailesine dahil olmasının anlamı bizler için çok büyük. Yüzyılımızın en büyük ve en stratejik sektörü olan enerjide, Koç Topluluğu önemli bir pozisyona sahip oldu...

Koç Topluluğu olarak bir yandan mevcut işlerimizi bizden beklenen şekilde planlı, disiplinli ve dikkatli bir biçimde büyütürken, bir yandan da yaptığımız stratejik planlar doğrultusunda sıçramalı bir büyüme gerçekleştirdik. Daha birkaç yıl önce global pazarda etkin bir dünya şirketi olma hayallerimiz, hedefimiz haline geldi. Bu hedefi; ‘Oyun alanımız dünya diyerek özetliyoruz.”


Hedeflerimize ulaştık”

Mustafa V. Koç’un ardından kürsüye gelen Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı, konuşmasına, Türkiye’deki son ekonomik durumu değerlendirerek başladı. Avrupa Birliği ve IMF ile ilişkilerde istikrarın korunmasının şart olduğunu vurgulayan Özaydınlı, bayilere düşük enflasyon ortamında nasıl çalışılacağının iyi belirlenmesi gerektiğini söyledi. Özaydınlı, ekonomideki istikrara dikkat çekerek de, makro ekonomik dengelerin korunması için istikrarsızlık yaratılmaması gerektiğinin altını çizdi. Koç Holding’in 2005 yılı tahmini gerçekleşmelerini ve 2006 yılı hedeflerini de ayrıntılı tablolar vererek anlatan Bülend Özaydınlı, şöyle konuştu:

“Bildiğiniz gibi uzun bir dönem yüksek enflasyonla yaşadık. Artık önümüzde düşük enflasyon dönemi var. Bu alışmadığımız ortamın koşullarına da alışmamız gerekiyor. Önümüzdeki dönemde karşımızda son derece güçlü bir rekabet ortamı olacak. Rekabet gücümüzü artırmak için stratejik ortaklıklar rahatlıkla olabilir. Büyümek, yatırım yapmak gerekiyor. Teknolojiye yatırım yapmak gerekiyor. Ürünlerimizi çeşitlendirmemiz gerekiyor.”

Konuşmasında, Koç Topluluğu’nun ciro, kâr, yatırım ve hedefleri konusunda ayrıntılı bilgiler veren Bülend Özaydınlı, Danıştay’ın Tüpraş’a ilişkin aldığı kararlara da açıklık getirdi.

Özaydınlı, “Danıştay Tüpraş şartnamesinin yürütülmesinin durdurulmasına yönelik talebi beşe karşı sıfır oyla reddetmiştir. Danıştay’ın almış olduğu bu red kararı ise temyiz mahkemesince bozulmuştur. Şimdi bu konu yeniden Danıştay’da esastan görüşülecektir. Görüldüğü gibi yasal süreç devam etmektedir.” dedi.

Özaydınlı daha sonra, 2005 ve 2006 başında devirleri tamamlanan Yapı Kredi Bankası, Tansaş ve Tüpraş’ın çoğunluk hisselerinin alımına ilişkin açıklama yaptı. Bu üç satın alımla finans, perakende ve enerjide Topluluk içinde büyük bir sinerji yaratılacağını belirten Özaydınlı, birçok bayiinin bu konudaki sorularını da yanıtladı. Özaydınlı ayrıca, Koç Topluluğu’nun sosyal sorumluluk projeleri hakkında da ayrıntılı bilgi verdi.

9. Anadolu Buluşmaları çerçevesinde Antalya’da bir araya gelen 850 bayi,

2005 yılında Koç Topluluğu’nun satın alımlarıyla oluşan gücün kendilerine de

büyük bir güven verdiğini belirtiyorlar

Koç Topluluğu’ndan güç alıyoruz”


Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı ve Koç Holding yöneticileri Antalya’da sabah, Roma’da meydana gelen kazada yaralanan Burdur Ford Otosan Bayii Mehmet Meçikoğlu ve eşini ziyaret ettiler. Heyet daha sonra da Ekim ayında elim bir trafik kazasında oğulları Caner Saraçoğlu’nu kaybeden Antalya Beko Bayii Çetin Saraçoğlu ve eşi Gülderen Saraçoğlu’na (solda) başsağlığı ziyaretinde bulundular. Heyet ardından Antalya Ford Otosan Bayii Bilaller’e gitti.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı ve Koç Holding yöneticileri Antalya Migros Alışveriş Merkezi ve Tansaş’a uğrayarak incelemelerde bulundular. Son olarak Balabanlar Otokar Bayii Bilgin Balabanlar’a giden heyet, buradan Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’i ziyaret etti. Mustafa V. Koç, makamında ziyaret ettikleri Türel’e İznik Çini tabak hediye etti. (Sağda)

Yüklə 213,98 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin