2. Kitâbu’t-Talak
(لا حكم للبدل مع وجود المبدل) "Aslın varlığı durumunda bedelin hükmü yoktur". Aile hukukunda boşama ile ilgili meselelerde, bir aylık sürenin hayza bedel olduğunu, hayzın vaki olması durumunda, bu süreye itibar edilmeyeceğini ifade ederken bu kâideyi zikretmiştir1039.
(حكم البدل حكم الأصل) "Bedelin hükmü, aslın hükmüdür". Hür kadının iddet bekleme süresi, talak veya tefrikten itibaren üç aydır. Köleliğin, diğer hükümlerde olduğu gibi burada da hükmü yarıya düşürmesi sebebiyle cariyenin iddeti, kölelik sebebiyle bir buçuk aydır1040.
(الأصل أن أجزاء البدل تنقسم على أجزاء المبدل) "Kâide: Bedelin parçaları, aslın parçalarına göre taksim edilir".
(الحكم لا يثبت بوجود بعض الشرط) "Hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile vaki olmaz". Bir kadın kocasına "beni bin dirhem karşılığında boşa" dese, kocası da onu bu meblağ karşılığında üç talakla boşasa talak vaki olur. Ancak bir defa boşarsa Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, bir ric‘î talak vaki olur ve hiçbir şey de gerekmez. Buna karşılık İmâmeyn’e göre bu durumda bin dirhem karşılığında bir bâin talak vaki olur. İmâmeyn’in bu görüşünün dayanaklarını zikrederken ilk kâideyi, Ebu Hanife’nin (v. 150/767) görüşünü izah ederken ikinci kâideyi zikretmiştir1041. Konunun devamında buna benzer farklı hükümlerden bahsederken, her iki tarafın dayanmış olduğu bu kâidelere işaret etmiştir1042.
(غير المشروع لا يكون معتبرا في حق الحكم) "Meşru‘ olmayan, hüküm konusunda muteber değildir". İmam Şafiî’nin (v. 204/820), bid‘î ve sünnî talakta vakte itibar edileceğine, talak sayısına itibar edilmeyeceğine dair görüşünün dayanaklarını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1043.
(الثابت بالرخصة يكون ثابتا بطريق الضرورة) "Ruhsat ile sâbit olan, zaruret yoluyla sâbit olmuş olur". Bid‘î talakın çeşitleri meselesinde, İmam Şafiî’den (v. 204/820) farlı olarak adedin de nazarı itibara alınmasına dair aklî gerekçeleri izah ederken, (الأصل هو الحظر والكراهة) "(talakta) aslolan, yasak ve kerahettir" dâbıtı ile beraber, bu kâideyi aklî deliller arasında zikretmiştir1044.
(بعض الشيء ليس عين ذلك الشيء إن لم يكن غيره) "Bir şeyin ba‘zı, gayrı değilse, o şeyin ayn-ı değildir". Bu kâideyi, Rabî‘atü’r-Re’y’e (v. 136/753) nisbetle zikretmiştir. Ona göre, bir kimsenin hanımına "seni yarım talak ile boşadım" demesi ile boşama vaki olmaz. Onun bu görüşünün sebebini açıklarken, bu kâideyi vermiştir1045.
(ذكر البعض فيما لا يتبعض ذكر لكله) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek, küllünü zikirdir". Hanefi mezhebine göre talak mütecezzi olmadığı için, yukarıda geçtiği gibi bir talakın yarısı, üçte biri, dörtte biri gibi bir cüz’ü zikredildiğinde, tam bir talak vaki olur1046.
(القسمة في الجنس الواحد الذي لا يتفاوت يقع على جملته) "Ayrılmayan tek bir cinsi bölmek, o cinsin hepsini bölmek anlamına gelir". Dört hanımı olan bir kimsenin, "sizi iki, üç veya dört talak ile boşadım" demesi durumunda bütün hanımları boş olur1047.
(فعل النائب كفعل المنوب عنه) "Vekilin fiili, kendisine vekâlet ettiği kimsenin fiili gibidir". Talakın vekâlet yoluyla da vuku bulacağına delil olarak bu kâideyi zikretmiştir1048.
(الكتابة المستبينة تقوم مقام اللفظ والإشارة المفهومة تقوم مقام العبارة) "Anlaşılır yazı lafzın yerini alır, bilinen işaret de ibarenin yerini alır". Talakın yazı ve dilsizin işareti ile vaki olacağının dayanağı olarak bu kâideyi zikretmiştir1049.
(الإشارة متى تعلقت بها العبارة نزلت منزلة الكلام) "İşaret, ibare ile birlikte olduğu zaman, sözün yerini alır". Bir kimse hanımına "sen boşsun" derken parmakları ile de işaret ederse, hanımı, parmakları ile yapmış olduğu işaret sayısınca boş olur1050.
(الثابت ضرورة أنه يتقدر بقدر الضرورة) "Zarûreten sâbit olan, zaruret miktarınca takdir edilir". Beynunete niyet ederek hanımına, "sen boşsun" diyen bir kimsenin bu niyeti, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre geçerliyken; Zâhiru’r-Rivaye’de belirtildiğine göre sahih değildir. Çünkü bu söz bir talak anlamı taşır ve bu kâideye bağlı olarak zaruret söz konusu olmadıkça da üç talaka hamledilmez. Bu kâideyi ifade ederken الأصل المعهود tabirini kullanmış ve söz konusu hükmün bu kâide üzerine kurulu olduğunu ifade etmiştir1051.
(مواضع الضرورة مستثناة) "Zaruret durumları umumî hükümlerden müstesnadır". Ölüm veya bâin talak sebebiyle iddet bekleyen kadının ziynet takmaması, koku sürmemesi ve süslenmemesi gerekir. Ancak bir rahatsızlığı olan kadının gözüne sürme çekmesi, giyecek başka elbisesi bulunmayan kadının güzel elbise giymesi gibi durumlar bundan müstesnadır. Çünkü bu tarz durumlar, bir zarurete mebnidir ve süslenme kastı bulunmamaktadır1052.
(الأصل فيه أن كل ما لا يباح عند الضرورة لا يجوز فيه التحري) "Zaruret durumunda mübah olmayan her şeyde, taharrinin olması caiz değildir". Birkaç hanımı olan bir kimsenin bunlardan birini boşayıp daha sonra hangisini boşadığını unutması halinde, boşadığını tayin edene kadar hepsi kendisi için mahrem kabul edilir ve onlar ile ilişkiye giremez. Çünkü ilişkiye girdiği hanımı, boşadığı kadın olabilir. Aynı zamanda boşadığını taharri ile de tespit edemez. Bu sebepten dolayı hâkim, gerekirse, hangisini boşadığını açıklaması için onu hapsedebilir1053.
(التخيير ينافي اللزوم) "Muhayyerlik, bağlayıcılığı nefyeder". Talakı hanımına tefvîz eden bir kimse açısından bu bağlayıcı olduğu için yapmış olduğu tefvîzden rücû edemez; ancak hanımı açısından gayrı lâzımdır. Kadın bu tefvîzi kabul etmeye mecbur değildir; dilerse kabul eder, dilerse reddeder1054.
(المعلق بشرط كالمنجز عند الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibidir". Şarta bağlı tefvîz, mutlak ve muvakkat olmak üzere iki türlüdür. Eğer talak mutlak bir şarta bağlı ise o şartın sübûtu ile talak da vaki olur1055.
(المعلق بالشرط كالمنجز عند الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibidir". Bir kimse sağlıklıyken hanımını boşasa, kadın iddet beklerken kocası hastalanıp vefat ederse, İmam Züfer’e (v. 158/775) göre kadın kocasına mirasçı olur. Onun bu görüşünün dayanağı olarak bu kâideyi zikretmiştir1056.
(الحكم المعلق بشرط لا يثبت عند وجود بعض الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile sâbit olmaz". Bir kimse hanımına "dilersen kendini üç talak ile boşa" dediği halde hanımı, kendisini bir veya iki talak ile boşasa, Hanefi fakihlerine göre talak vaki olmaz1057.
(المعلق بالشرط يصير عند الشرط كالمنجز) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şart yerine geldiğinde müneccez gibi olur". Talakta öne sürülen şartın, mülke izafe edilmesi gerekir. Şarta bağlı talak esnasında mülk ve iddet bulunuyorsa talak hemen vaki olur; değilse talak vuku bulmaz1058.
(المعلق بشرط لا ينزل بوجود بعض الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile yerine gelmez". İki hanımı olan bir kimse, "hayız olduğunuzda veya doğum yaptığınızda ikiniz de boşsunuz" dese, kadınlardan birisinin hayız olması veya doğum yapması ile talak vaki olmaz. İkisinin de hayız olması veya doğum yapması gerekir1059.
(المعلق بشرط لا ينزل عند وجود بعض الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın bir kısmının varlığı ile yerine gelmez". Hanımına, "sen bana haramsın" diyen bir kimse bununla talakı kastetmişse, bâin talak vaki olur. Eğer haramlığı yemek gibi bir şeye izafe etmişse bu, yemin olarak kabul edilir ve belirli bir yemek ise hepsini yemeden yeminini bozmuş olmaz1060.
(المعلق بالشرط يصير كالمنجز عند وجود الشرط) "Bir şarta bağlı olan hüküm, şartın varlığı durumunda müneccez gibi olur". Talakın zamana izafeti caiz olmakla beraber kullanılan lafızların, kadının mazide erkeğin mülkü altında olmadığı bir zamanı ifade etmesi durumunda talak vaki olmaz. Bu kâideyi, İmam Muhammed (v. 189/805) ile Ebu Yusuf (v. 182/798) arasında bu konuya bağlı olarak meydana gelen bir ihtilafta, İmam Muhammed’e (v. 189/805) nisbetle zikretmiştir1061.
(التعليق بالشرط يصير تنجيزا عند الشرط تقديرا) "Hükmü bir şarta ta‘lik etmek, şart yerine geldiğinde takdiren tencîz olur". Bir kimse hanımına "falan eve girersen bâin talakla boşsun" dedikten sonra onu bâin talakla boşasa, kadın iddet beklerken zikredilen eve girdiğinde İmam Züfer’e (v. 158/775) göre kadın kocasının mülkünden çıktığı için ta‘lik geçersizdir ve o eve girmesi ile talak vaki olmaz1062.
Şart ile ilgili olan bu kâideler Mecelle’de "Şartın sübûtu indinde ana muallak olan şeyin sübûtu lâzım olur" şeklinde ifade edilmiştir1063.
(الحكم يثبت على وفق العلة) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, şarta bağlı olan talak lafızları, şart koşulan şeyin illetinin tekerrür etmesine bağlı olarak vuku bulur1064.
(يثبت الحكم على وفق العلة) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". İmam Şafiî (v. 204/820) ve Tahâvî (v. 321/933), erkeğin, îlâ ile hanımına yaklaşmayacağına dair yemin ettiğini, dolayısıyla îlâdan fey’in1065, ancak cima‘ ile olabileceğini, sözle olamayacağını söylemişlerdir. Buna karşılık diğer Hanefi fakihler, sahabe icmasına dayalı olarak îlâdan fey’in sözle olabileceğini söylemişlerdir. Kâsânî (v. 587/1191), onların bu görüşünü izah ettikten sonra bu kâideyi, varılan hükmü desteklemek amacıyla zikretmiştir1066.
(الأمر بالفعل نهي عن تركه) "Bir fiili emretmek, onu terketmeyi yasaklamaktır".
(المنهي غير مشروع والتصرف الذي ليس بمشروع لا يعتبر شرعا) "Nehyedilen, meşru‘ değildir. Meşru‘ olmayan tasarruf, şer‘an muteber değildir".
(المنهي غير مشروع والتصرف الشرعي إذا خرج من أن يكون مشروعا لا وجود له شرعا) "Nehyedilen, meşru‘ değildir. Şer‘î tasarruf meşru‘ olmaktan çıktığı zaman, şer‘an mevcut değildir". Bir kimse hanımına "ben senden boşum" dese, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) göre talak vaki olurken; Hanefi mezhebine göre, talaka niyet etmiş olsa da talak vaki olmaz. Çünkü talak, zevcenin vasfı olduğundan zevc, bununla muttasıf olamaz. Kâsânî (v. 587/1191), mezhebin bu görüşünün naklî ve aklî dayanaklarını izah ederken bu kâideleri, konu ile ilgili nassları yorumlarken zikretmiştir1067.
(الأمر بالفعل نهي عن تركه المنهي لا يكون مشروعا) "Bir fiili emretmek, onu terketmeyi yasaklamaktır. Nehyedilen, meşru‘ olmaz". Talakın, vücudun hepsini ifade etmeyen el, ayak ve parmak gibi bir organa izafe edilmesi ile vaki olamayacağını izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1068.
(المنع أسهل من الرفع) "Bir şeyin men‘i, ref‘inden daha kolaydır". Müteaddid hanımları olan bir kimse bunları zikr ve tayin etmeksizin "sizden biri boştur" dese, onlardan muayyen birine niyet etmese de izafeti sahihtir. Çünkü talak, müphem olan bir şeye izafe edilse de vaki olur. Bu görüşü temellendirirken başka örnekler de vermiş ve sonunda bu kâideyi zikretmiştir1069.
(من حيث الظاهر الإستثناء من النهي إباحة) "Zahire göre, nehiyden istisna, ibâha ifade eder". Muhalea durumunda eğer nüşûz koca cihetinden ise muhelea için bir bedel alması kazâen caiz ise de diyâneten caiz değildir. Eğer kadın cihetinden ise kocasının mehir miktarı bedel almasında bir beis yoktur. Bu iki durumun delili "Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi, verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye, açık bir edepsizlik yapmadıkça, onları sıkıştırmanız da helal olmaz"1070 ayetindeki istisnadır1071.
(العبرة في العقود للمعاني لا للألفاظ) "Ukûdda i’tibar maâniyedir, elfaza değildir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre, hul‘ ile mübâree lâfzen farklı olsalar da aynı manaya gelirler. Onun bu görüşünün sonunda vardığı neticeyi desteklemek maksadıyla bu kâideyi zikretmiştir1072.
(لا عبرة بالخلف مع القدرة على الأصل) "Aslı yapabilme imkânı oldukça, halefe itibar edilmez". Îlâdan fey’, öncelikle fiilen cima‘ ile gerçekleşir. Ancak söz ile gerçekleştiği durumlar da bulunmaktadır. Fey’in söz ile olabilmesinin ilk şartı, aralarında îlâ bulunan kadın veya erkekten birinde cimayı engelleyecek derecede hakiki bir acziyet bulunmasıdır. Bu durumda asıl olan fiilî fey’in yerine, halef olan sözlü fey’e gidilir1073.
(العجز حكما كالعجز حقيقة في أصول الشريعة) "Şer‘î esaslarda hükmen acziyet, hakikaten acziyet gibidir". İmam Züfer’in (v. 158/775), sözlü fey’in hükmî acziyet sebebiyle de olabileceğine dair görüşünü izah ederken, bu kâideyi Onun görüşünün delili olarak zikretmiştir1074.
(حق العبد لا يسقط لأجل حق الله تعالى في الجملة) "Kul hakkı, Allah hakkı için düşürülmez". Kâsânî (v. 587/1191), İmam Züfer’in (v. 158/775) yukarıdaki görüşüne karşılık, sözlü fey’in ancak hakiki acziyet sebebiyle olabileceğini, hükmî acziyet (ihramlı olmak gibi) sebebiyle olamayacağını, hanımı ile hakikî manada cima‘ etme imkânı olmasına rağmen onu bundan mahrum etmesinin ona zulüm olduğunu, bu zulmün ancak cima‘ ile ortadan kalkabileceğini söylemiş ve görüşünü desteklemek maksadıyla bu kâideyi zikretmiştir1075.
(من قدر على الأصل قبل حصول المقصود بالبدل بطل حكم البدل) "Bir kimse, bedel ile maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânına sahip ise bedelin hükmü ortadan kalkar". Sözlü fey’in bir şartı da hakikî acziyetin îlâ süresinin bitimine kadar devam etmesidir. Eğer bu süre içerisinde cima‘ imkânı oluşursa, ona bedel kılınan sözlü fey’in hükmü kalkar1076.
(القدرة على المبدل قبل حصول المقصود بالبدل يبطل حكم البدل) "Bedel ile maksadın gerçekleşmesinden önce aslı yapabilme imkânı, bedelin hükmünü iptal eder". İddetlerin intikali ya aylardan hayızlara veya hayızlardan aylara dönüşme şeklinde olur. Aylardan hayızlara geçişe örnek; bir çocuk, ay hesabıyla iddet beklerken henüz üç ay tamam olmadan âdet görmeye başlarsa, iddeti hayza dönüşür. Çünkü ay, hayızın yerine bedeldir, asıl gelince bedel terk edilir1077.
(البدل والمبدل لا يجتمعان) "Asıl ile bedel bir arada bulunmaz". İki hanımı olup ta vefat eden bir şahsın nikâh esnasında mehri tesmiye olunmamış mutallaka hanımına istihsanen sadece mehr-i mislin yarısı verilir mut‘a verilmez. Çünkü mut‘a, mehr-i mislin yarısının bedelidir. Asıl ile bedel bir arada bulunamayacağına göre, sadece mehr-i mislin yarısını alır1078.
(كل عارض على أصل يلتحق بالعدم من الأصل إذا ارتفع ويجعل كأن لم يكن) "Bir asla ârız olan her şey, sonradan ortadan kalkınca, yokluğa ilhak edilir ve sanki olmamış gibi kabul edilir". Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre bekânın ibtidadan eshel1079 olması sebebiyle küfür, îlânın gerçekleşmesine nasıl engel değilse, ârizi olan irtidad da îlânın inikadına evleviyetle engel değildir. Dolayısıyla mürted, müslüman olunca îlânın hükümleri tahakkuk eder1080.
(الحكم يتكرر بتكرر السبب) "Hüküm, sebebin tekrarı ile tekerrür eder".
(يتعدد السبب بتعدد الحكم) "Sebep, hükmün teaddüdü ile teaddüd eder". Ebu Hanife (v. 150/767) ile İmâmeyn’e göre îlâ neticesinde vaki olan talak, îlâ müddetine tabidir; müddetin ittihadı ile müttehid, teadüdü ile müteaddid olur. İmam Züfer’e (v. 158/775) göre ise talakın vahdet ve teaddüdü, müddetin değil, yeminin vahdet ve teaddüdüne bağlıdır. Bu iki kâideyi, İmam Züfer’in (v. 158/775) varmış olduğu hükmün illeti olarak zikretmiştir1081.
(الثابت حكما ملحق بالثابت حقيقة) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit gibidir". Şeyhayn'e göre, bir kimse hanımına üç defa "vallahi ben sana tekarrüb etmiyeceğim" dese, bunların her biri ile ayrı birer îlâ kastetmeyip mücerred bir îlâyı tekrar etmeyi kast etmişse, îlâ da keffaret de tek olur1082.
(الشيء لا يبقى مع وجود ما ينقضه) "Bir şey, kendisini geçersiz kılan bir şeyin varlığı ile devam etmez". Îlânın hükmünün, müddeti içinde vuku bulan fey’ ile batıl olacağını izah ederken bu kâideyi varılan sonucu desteklemek maksadıyla zikretmiştir1083.
(المؤقت إلى وقت ينتهي عند وجود الوقت) "Bir vakit ile tayin edilen (hüküm), vaktin dolması ile son bulur". Belirli bir zaman ile belirlenmiş îlânın, zamanın dolması ile son bulacağını ifade ettikten sonra bu kâideyi hükmün illeti olarak zikretmiştir1084.
(الثابت بيقين لا يزول بالشك) "Yakînen sâbit olan, şek ile zâil olmaz". Hanefi mezhebine göre ric‘î talakta kadın, üçüncü âdetini tam on gün olarak görünce, kocasının kendisine rücu hakkı ortadan kalkar. Eğer adet kanı on günden az bir zamanda kesilmişse, kadın güsletmemiş veya bir namaz vakti üzerinden geçmemişse, kanın yeniden görülme ihtimali bulunması sebebiyle rücu hakkı ortadan kalkmaz ve kadın başkasıyla evlenemez. Bu ihtimale binaen kesin olan iddet zamanı bitmiş kabul edilmez. İşte mezhebin bu görüşünü temellendirirken bu kâideyi zikretmiştir1085.
(الأصل أن ما لم يكن ثابتا إذا وقع الشك في ثبوته لا يثبت مع الشك والإحتمال خصوصا فيما يحتاط فيه) "Kâide: Sâbit olmayan bir şeyin sübûtunda şüphe meydana gelirse, o şey, özellikle ihtiyatlı olunması gereken durumlarda şek ve ihtimal ile sâbit olmaz". Bir şahsın ric‘î talak ile boşamış olduğu hanımına rücu ettiğini ifade ettiği zaman ile kadının, iddetinin sona erdiğine dair beyanı aynı vakte tesadüf etmişse, rücu sahih değildir. Kâsânî (v. 587/1191), verilen bu hükme gelebilecek muhtemel itirazları dikkate alarak, bu kâideyi zikretmiştir1086.
(ما زال بيقين لا يثبت إلا بيقين مثله) "Yakînen zâil olan, ancak kendisi gibi yakîn olan bir şey ile sâbit olur". İddet bekleyen her kadının doğurduğu çocuğun nesebi, kocasından sâbit olur. Ancak kadının, iki seneden fazla bir süre içinde doğum yapması, nesebin o kocadan olmadığının kesin göstergesidir. Talakın duhuldan önce vaki olması, nikâhın, gebe kalmadan önce her yönüyle bittiğine kesin delil olduğu için neseb, bu kocadan sâbit olmaz1087.
(الثابت بيقين لا يزول إلا بيقين مثله) "Yakînen sâbit olan, ancak kendisi gibi yakîn olan bir şey ile zâil olur". Bâin talak ile boşanmış bir kadının, talak vaktinden itibaren iki sene içerisinde doğuracağı çocuğun nesebi, aksini yakînen ispat edecek bir durum olmadığı sürece kocasından sâbit olur1088.
(حمل أمور المسلمين على الصلاح والسداد واجب ما أمكن) "İmkân olduğu ölçüde Müslümanların işlerinin salâh ve doğruluğa yorulması gerekir". Bu kâideyi, özellikle hamilelik ve iddet vaktinin bitimi gibi konularda kadının beyanına itibar edileceğine delil olarak zikretmiştir1089.
(النهي عن الشيء أمر بضده) "Bir şeyi yasaklamak zıddını emretmektir". Ebu Hanife'ye (v. 150/767) göre, boşanmış kadının, iddet müddetinin bittiğine dair ihbarına itibar edilir. Çünkü ayette, "Eğer onlar (boşanmış kadınlar) Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz"1090 buyurulmuştur. Dolayısıyla onların bunu gizlemelerinin nehyedilmesi, izharını gerektirmektedir1091.
(الحكم الممدود إلى غاية لا ينتهي قبل وجود الغاية) "Bir amaç için uzatılmış olan hüküm, bu amacın varlığından önce sona ermez". Üç defa hanımını boşamış bir kimsenin onunla yeniden evlenebilmesinin şartı, kadının başka bir erkek ile evlenmesidir. Bunun delili "Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın başka bir erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz"1092 ayetidir. İşte bu ayetin yorumunda bu kâideyi zikretmiştir1093.
(المسبب شريك المباشر في الإثم والثواب في التسبب للمعصية والطاعة) "Müsebbib, masiyet ve taata sebebiyet verdiği için, sevap ve günahta mübaşir ile müşterektir". Hz. Peygamber (s.a.v) "üç defa boşanmış kadını kocasına helal kılmak için evlenen kişiye de o kocaya da Allah lanet etsin" buyurmuştur. Kocaya da lanet edilmesinin gerekçesini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1094.
(الشبهة تقام مقام الحقيقة في موضع الإحتياط) "Şüphe, ihtiyat durumunda hakikatin yerini alır". Kadının iddet beklemesini gerektiren durumlardan birisi de fâsid nikâh ile veya sehven, kocasından başkası ile zifafa girmektir. Burada, ihtiyata binaen hakiki nikâh olmuş gibi kabul edilir ve şüpheye itibar edilmez1095.
(القول قول الأمين مع اليمين) "Söz, yemin ile birlikte eminin sözüdür". Boşanmış kadınların, iddetlerinin bittiğine dair verdikleri haber konusunda emin olduklarını izah ederken "Eğer onlar (boşanmış kadınlar) Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz"1096 ayetini delil olarak getirmiş, daha sonra bu kâideyi zikretmiştir1097.
(القول قول المنكر حتى يقيم للمدعي حجته) "Söz, müddei delil getirene kadar münkirin sözüdür". Bir kimsenin, hanımına, "doğum yaptığında boşsun" demesi üzerine kadın doğurduğunu iddia etse, bunun üzerine adam gebeliği ikrar etse nesep, icmaen sâbittir. Talakın vukuu hususunda İmâmeyn, kadının mücerred ikrarı ile vaki olamayacağını erkeğin de buna şehadet etmesi gerektiğini şart koşmuşlardır. Onların bu görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1098.
(الأصل في كل أمرين حادثين إذا لم يعلم تاريخ ما بينهما أن يحكم بوقوعهما معا) "İki emri hadisin aralarındaki vakit bilinmediği zaman, ikisinin birlikte vuku bulduğuna hükmedilmesi asıldır". Bir ümmü veled, kocasının vefatından dolayı iddet beklerken mevlası vefat etse, iki ay beş gün iddet bekler. Ancak hangisinin önce vefat ettiği ve aralarında ne kadar süre geçtiği bilinmiyorsa, İmâmeyn, ihtiyata binaen, içinde hayzın bulunduğu dört ay on gün iddet bekleyeceği görüşündedirler. Ebu Hanife (v. 150/767) ise, "Sizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler"1099 ayetinden hareketle, onun iddet süresinin, üzerine ziyade yapılmadan dört ay on gün olduğunu söyler. Bu kâideyi de Ebu Hanife’nin (v. 150/767) vermiş olduğu bu hükmün gerekçesi olarak zikretmiştir1100.
(العبادات تسقط بالأعذار) "İbadetler, özürler ile sâkıt olur". Kocası vefat eden kadının iddet müddetini geçireceği yer, kocasıyla daha önce oturduğu yerdir. Ancak bu ev, kendisinden istifade edilmeyecek kadar küçük veya harap ise kadın, iddetini başka bir yerde geçirebilir. Çünkü süknâ hakkı, Allah haklarından olup ibadet yoluyla îcâb etmiştir. Dolayısıyla özür sebebiyle sakıt olur1101.
(السبب لا ينعقد مفيدا للحكم بدون شرطه) "Şartı bulunmadığı sürece sebep, hüküm için geçerli olmaz".
(بقاء السبب ليس بشرط لبقاء الحكم) "Sebebin bekâsı, hükmün bekâsı için şart değildir". Bu iki kâideyi, kadının kocasına mirasçı olabilmesi için talakın vukuundan kocasının öldüğü zamana kadar ehliyetinin bulunması gerektiğini izah ederken zikretmiştir1102.
(الأصل في كل تصرف غير لازم أن يكون لبقائه حكم الإبتداء) "Gayr-ı lâzım olan her tasarrufun bekâsı için ibtidanın hükmünün olması gerekir". Bir kimse hal-i sıhhatinde hanımının talakını başkasına tefvîz etse ve hanımını hastalıkta boşasa bakılır; eğer hastalık durumunda vekili azledebilecek imkâna sahip olduğu halde onu azletmemişse, sanki vekili hastalık durumunda atamış gibi kabul edilir ve kadın kendisine mirasçı olur1103.
Kitâbu’t-Talak’ta zikrettiği bazı dâbıtlar şunlardır:
(الأصل في الطلاق هو الحظر) "Talakta aslolan yasaktır"1104.
(الوسيلة إلى النعمة نعمة) "Nimete vesile olan da nimettir"1105.
(كل لفظ لا يحتمل الطلاق لا يقع به الطلاق) "Talak anlamını ifade etmeyen her lafız ile talak gerçekleşmez"1106.
(لا تثبت البينونة بالشك) "Beynunet, şek ile sâbit olmaz"1107.
(التعليق بشرط كائن تنجيز) "Talakı, var olan bir şarta ta‘lik etmek, tencîzdir"1108.
(التعليق بالشرط والإضافة إلى الوقت تطليق عند وجود الشرط والوقت) "Talakı bir şarta bağlamak ve bir zamana izafe etmek, şartın ve vaktin varlığı durumunda boşamadır"1109.
(الأصل أنه متى علق الطلاق بشيء لا يوقف عليه إلا من جهتها يتعلق بإخبارها عنه ومتى علق بشيء يوقف عليه من جهة غيرها لا يقبل قولها إلا ببينة) "Kâide: Talak, ancak kadın tarafından bilinecek bir şeye bağlı olduğu zaman, kadının o şey hakkındaki ihbarına bağlı olur; ne zaman kadın dışında birinin bileceği bir şeye bağlı olursa, beyyine olmaksızın kadının sözü kabul edilmez". Bu dâbıtı verdikten sonra bunun üzerine kurulmuş örnekler vermiş ve ona atıfta bulunmuştur1110.
(والطلاق لا يتجزأ فكان ذكر بعضه ذكرا للكل) "Talak mütecezzi değildir. Onun ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir"1111.
(الأصل عنده أن كل ما لا يجوز بيعه لا يصلح عوضا في الخلع) "İmam Şafiî’ye göre kâide şudur: Satımı caiz olmayan her şeyin muhaleada ivaz olması da uygun değildir"1112.
(الطلاق الرجعي لا يزيل الزوجية) "Ric‘î talak, zevciyeti ortadan kaldırmaz"1113.
(لا تثبت الرجعة مع الشك) "Ric‘at, şek ile sâbit olmaz"1114.
(الأصل أن المعتدة مصدقة في الإخبار عن إنقضاء عدتها) "Kâide: İddet bekleyen kadın, iddetinin bittiğine dair ihbarında sadık kabul edilir"1115.
(الأصل في الفراش هو النكاح الصحيح) "Firaşta aslolan, sahih nikâhtır"1116.
(لا طلاق قبل النكاح على لسان رسول الله صلى الله عليه وسلم) "Rasulullah (s.a.v)’ın ifade ettiği gibi nikâhtan önce talak yoktur"1117.
(من عليه الحق إذا إمتنع من الإيفاء مع قدرته عليه يحبس كمن إمتنع من قضاء دين عليه وهو قادر على قضائه) "Üzerinde bir hak olup ta gücü yettiği halde bunu yerine getirmekten imtina eden kimse, borcu olup ta bunu ödeme imkânı olduğu halde ödemekten imtina eden kimse gibi hapsedilir"1118.
Dostları ilə paylaş: |