III. MUÂMELÂT BÖLÜMÜ 1. Kitâbu’n-Nikâh
(إنعقاد العقد بلفظ يتضمن المنع من الإنعقاد ممتنع) "Akdin, in’ikadı engelleyici anlam içeren bir lafız ile kurulması imkansızdır". Nikâh akdinin, icare lafzı ile gerçekleşemeyeceğini söyleyen Hanefi âlimlerin görüşlerini temellendirirken, bu kâideyi zikretmiştir961.
(وكلام الرسول كلام المرسل تصرف الوكيل كتصرف الموكل) "Vekilin tasarrufu, müvekkilin tasarrufu gibidir. Elçinin sözü gönderenin sözüdür". Nikâh akdinin vekâlet ve risâlet yoluyla da gerçekleşebileceğini ifade ettikten sonra bu kâideyi doğrudan delil olarak zikretmiştir962.
(الإجازة اللاحقة كالوكالة السابقة) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen vekâlet gibidir"963. Nikâhta vekâletin caiz olduğunu gösteren delillerden biri de Necâşî’nin Rasulullah (s.a.v)’ı Ümmü Habibe ile evlendirmesidir. Kâsânî (v. 587/1191), bu evlilik akdinde iki alternatifin bulunduğunu söylemiş ve bunu şöyle izah etmiştir: Necâşî bunu Rasulullah (s.a.v)’ın emri ile yapmış ise vekil olarak evlendirmiş; Rasulullah (s.a.v)’ın emri olmadan yapmış ise Rasulullah (s.a.v) sonradan buna cevaz vermiştir. Bu da vekâletin caiz olduğunu gösterir964.
(العقد الموقوف إذا إتصلت به الإجازة تستند الإجازة إلى وقت العقد) "Mevkuf akde icâzet verildiğinde, bu icâzet, akdin yapıldığı vakte istinad eder".
(الإجازة اللاحقة كالإذن السابق) "Sonradan verilen icâzet, önceden verilen izin gibidir". Efendisinden izin almadan evlenen kölenin vereceği mehir ile ilgili bir kıyasa göre bir de istihsana göre iki ayrı hüküm bulunmaktadır. Eğer ilişkiye girmeden önce kendisine icâzet verilmişse bir mehir, ilişkiye girdikten sonra verilmişse kıyasa göre iki mehir, istihsana göre bir mehir gerekir. Bu iki kâideyi istihsanen verilen bu hükmün illetini açıklarken vermiştir965.
(العقد الموقوف على إجازة إنسان يحتمل الإجازة من قبل غيره) "Bir insanın icâzetine bağlı mevkuf akit, kendisi dışında biri tarafından verilecek icâzete ihtimal taşır". Bir köle, efendisinin izni olmaksızın evlense ve daha sonra efendisi ölse veya köleyi satsa, bu kâideye göre varislere veya müşteriye izin verme yetkisi de intikal etmektedir. Mezhep içerisinde ihtilaflı olan bu konuda tercihte bulunurken, bu kâideye dayanmıştır966.
(الكتاب من الغائب خطابه) "Gâibin yazısı hitabıdır". Nikâh akdinin işaret ile olabileceğine dair (كما ينعقد النكاح بالعبارة ينعقد بالإشارة من الأخرس إذا كانت إشارته معلومة) "nikâh, ibare ile olduğu gibi, işareti malum olduğunda, dilsizin işareti ile de olur"967 dâbıtını zikrettikten sonra, mükâtebe yoluyla yapılan nikâh akdinin geçerli olabileceğini temellendirirken, bu kâideyi delil olarak zikretmiştir968.
(الكتاب بمنزلة الخطاب من الكاتب) "Kâtibin yazısı, hitabı yerine geçer".
(كلام الرسول كلام المرسل) "Elçinin sözü, gönderenin sözüdür". İttihad-ı meclis başlığı altında, yazılı bir evrak veya bir elçi vasıtası ile birine evlilik teklifinde bulunmanın mümkün olduğunu ifade ederken, bu iki kâideyi zikretmiştir969.
(الثابت بالحكم ملحق بالثابت حقيقة) "Hükmen sâbit olan, hakikaten sâbit gibidir". Vekâlet yoluyla yapılan nikâh akdinin, müvekkil adına yapıldığını ve hükmen geçerli olduğunu izah ederken bu kâideyi vermiş olduğu bu hükmün illeti olarak zikretmiştir970.
(المركب من شيئين لا وجود له بأحدهما) "İki şeyden mürekkeb olan, onlardan birinin varlığı ile var olamaz". Nikâh akdinin rükünlerinden olan îcâb ve kabulün ikisinin birlikte bir rükün olduğunu ve birinin bulunması ile akdin gerçekleşemeyeceğini ifade ettikten sonra, bu kâideyi de hükmün gerekçesi olarak zikretmiştir971.
(الرضى بالشيء بدون العلم به لا يتحقق) "Bir şeye rıza göstermek, onun hakkında bilgi sahibi olmadan gerçekleşmez". Bir veli, kız çocuğuna, ismini zikretmeksizin "seni bir adamla evlendirmek istiyorum" dese, kız da buna karşılık susarsa bu suskunluk rıza anlamına gelmez972.
(الرضى بغير المعلوم محال) "Bilinmeyene rıza göstermek muhaldir". Bir veli, kız çocuğuna, "seni komşularımdan biri ile veya amca çocuklarımdan biri ile evlendirmek istiyorum" şeklinde bir grubu toplu olarak zikretse, kız da bu teklife karşılık susarsa bakılır; eğer topluluk sayılabiliyorsa kızın suskunluğu rızadır, sayılamıyorsa rıza değildir973.
(الرضا بالشيء قبل العلم به لا يتصور) "Bir şey hakkında bilgi sahibi olmadan ona rıza göstermek tasavvur edilemez". Bülûğ muhayyerliğinin974 olabilmesi için, tarafların bu nikâhtan haberdar olmaları gerekir. Eğer bu konuda herhangi bir bilgileri yoksa muhayyerlik geçersiz olmaz975.
(الرضا بالشيء يكون رضا بمثله) "Bir şeye rıza göstermek, onun misline de rızadır".
(الرضا بالأدنى يكون رضا بالأعلى من طريق الأولى) "Edna olana rıza göstermek, evleviyetle daha üstün olana rızadır". Bir kimse, evleneceği kimseye nesebini hakikatin hilafına söyler de evlendikten sonra bu ortaya çıkarsa; asıl nesebi, kendisini nisbet ettiği nesebe denk veya nesebi, kendisini nisbet ettiği nesebin üstünde ise kadının muhayyerlik hakkı yoktur. Bu iki kâideyi varılan bu hükmün gerekçesi olarak zikretmiştir976.
(الجواب لا يتم بدون السؤال) "Soru olmadan cevap tamam olmaz". Bu kâideyi, bakire olan kızın, kendisine yöneltilen evlilik teklifine karşılık susmasının, onun cevabı anlamına geldiğine dair rivayet edilen hadisi açıklarken, verilen hükmün illeti olarak zikretmiştir977.
(مطلق الكلام ينصرف إلى المتعارف بين الناس) "Mutlak olarak söylenmiş söz, insanlar arasında yaygın olana hasredilir". Bir hadiste geçen dul kelimesinin, insanların dula yüklemiş olduğu anlam ne ise o manaya geldiğini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir978.
(المطلق ينصرف إلى المتعارف) "Mutlak olan, yaygın olana hasredilir". Bir kimse birisini evlilik hususunda vekil tayin etse ve bu vekil de onu, kendi cariyeleri dışında bir cariye ile evlendirse, Ebu Hanife’ye (v. 150/767) göre bu caizken, İmâmeyn’e göre kefâet şartına riayet edilmediği için caiz değildir979.
(الخطاب ينصرف إلى المتعارف) "Şer‘î hitap, yaygın olana hasredilir". Nikâh akdedildikten sonra ve duhuldan önce mehir belirlendiği takdirde talak vaki olursa, Hanefi fakihlerine göre mut’a gerekmektedir. Bu konu ile ilgili ayetleri yorumlarken bu kâideyi zikretmiştir980.
(الأصل في الضررين إذا إجتمعا أن يدفعا ما أمكن) "İki zarar bir arada bulunduğunda, aslolan, imkân ölçüsünde ikisinin de defedilmesidir". Akıl baliğ olan bir kız, dengi olmayan biri ile evlenirse, velisi bundan ar edeceği ve bu evlilik ailesi için kusur teşkil edeceğinden dolayı akit, sahih ise de nafiz değildir ve velisinin itiraz hakkı vardır. Ancak nefazın olmayışı da kızın ehliyetini ortadan kaldırdığı için bu da kıza zarar olacaktır981.
(المرجوح في مقابلة الراجح ملحق بالعدم في الأحكام) "Hükümlerde, râcih olana mukabil mercuh, yok kabul edilir". Nikâhta velayet konusunda yakın olan veli eğer uzak bir yere yolculuğa çıkmış ise uzak olan velinin velayeti daha evladır982.
(الحكم يثبت على وفق العلة) "Hüküm, illete uygun olarak sâbit olur". İmam Malik’e (v. 179/796) göre müsavi olan iki veli, bir kızı evlendirme hususunda aynı şahıs üzerinde görüş birliğine varmamışlarsa, her ikisinin de evlendirme velayeti yoktur983.
(يتعمم الحكم بعموم العلة) "Hüküm, illetin umumu ile umumileşir". "Müşrik erkeklere mümin kadınları nikâh ettirmeyin"984 ayetinde, mümin kadınların müşrikler ile nikâhlanmasının yasaklanmasının illetinin ayetin devamında "onlar, sizi ateşe davet ederler" olduğunu ve bu illetin, ehl-i kitaptan olan erkekler için de geçerli olduğunu söylemiştir985.
(الحكم يتعمم بعموم العلة ولا يتخصص بخصوص المحل) "Hüküm, illetin umumu ile umumileşir; sebebin hususiyeti ile hususileşmez".
(يعتبر عموم المعنى لا خصوص المحل) "Mananın umumuna itibar edilir, mahallin hususi oluşuna değil". Bu iki kâideyi nikâhın lüzûm şartları ile ilgili olarak, hıyar-ı ıtk986 meselesinde İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarındaki ihtilafta mezhebin görüşünü temellendirirken zikretmiştir. Şöyle ki; bir kimse evli olan cariyesini azat ederse, kadın muhayyerlik hakkını kullanarak bu evliliği feshedebilir. Burada kocasının köle veya hür olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Hanefi mezhebi fakihleri bu konuda, Berire azat edildiğinde Rasulullah (s.a.v)’ın ona muhayyerlik hakkı vermesini delil olarak almışlardır. "Hüküm, bir vasıftan sonra zikredildiğinde, şer-i şerifte bu hükmün cinsindeki bütün hükümlere etki eder" usûl kâidesinden hareketle yukarıda zikredilen sebebin hususî oluşunun hükmün umumiliğine engel olmadığını ifade etmişlerdir987.
(النهي عن الشيء أمر بضده) "Bir şeyi yasaklamak zıddını emretmektir". Akıl baliğ olan hür bir kız, velisinden, kendi dengi olan biri ile kendisini evlendirmesini talep ederse, velinin bundan imtina etmesi yasaklanmıştır988.
(الأمر بالفعل نهي عن ضده) "Bir fiili emretmek zıddını yasaklamaktır". Sahih nikâhın neticelerinden birisi de erkeğin izni olmadan kadının kendi başına hareket etmemesi, başka yerlere gitmemesi ve kocasının evinde barınmasıdır. Bunun delili de "Onları kendi oturduğunuz yerde oturtun"989 ayetidir. Ayetteki bu emir, aksinin yasak olduğunu gösterir990.
(الأصل فيما يثبت للنبي صلى الله عليه وسلم أن يثبت لأمته) "Peygamber için sâbit olanın ümmeti için de sâbit olması asıldır". Peygamber (s.a.v)’ın amca, hala, dayı ve teyze çocukları ile evlenmesi Kur’ân-ı Kerim’in ifadesi ile helal kılınmıştır. Özel bir delil bulunmadıkça, Peygamber (s.a.v) için geçerli olan bir hüküm, ümmeti için de geçerlidir991.
(السبب إنما يقام مقام المسبب في موضع الإحتياط) "İhtiyat durumunda sebep, sonucun yerine ikame edilir". Devamlı evlenme manileri arasında bulunan hürmet-i müsahera başlığı altında kimlerin ne şartlar altında bulunduğunu izah ederken, bu kâideyi birkaç yerde zikretmiştir992.
(الأخذ بالمحرم أولى عند التعارض إحتياطا للحرمة) "Tearuz durumunda, haramlığı önlemek gayesiyle yasaklanan ile amel etmek evlâdır".
(إذا تعارض دليل الحل والحرمة تدافعا فيجب العمل بالأصل) "Helallik ve haramlık delilleri tearuz ettiklerinde, birbirlerini çürütürler. Bu durumda asıl ile amel etmek gerekir".
(الدواعي إلى الحرام حرام) "Harama götüren şeyler de haramdır". Bir cariye ile evlenen bir kimsenin, o cariyenin mahremleri ile evlenemeyeceğine dair görüşü temellendirmeye çalışırken, bu üç kâideyi ve (والإباحة بدليل الأصل في الابضاع هو الحرمة) "nikâhta aslolan hürmettir; ibâhat delil iledir" dâbıtını delil olarak zikretmiştir993.
(التعليق بالشرط عندنا يقتضي الوجود عند وجود الشرط إما لا يقتضي العدم عند عدمه) "Bize göre, hükmün şarta bağlı olması durumunda, şartın varlığı, hükmün varlığını gerektirir; fakat şartın yokluğu, hükmün yokluğunu gerektirmez". Bu kâideyi, hür kadın ile cariyenin aynı nikâh altında bulundurulması meselesinde zikretmiştir994.
(تعليق الحكم بشرط لا ينفي وجوده عند عدم الشرط) "Hükmün bir şarta bağlı olması durumunda, şartın yokluğu, hükmün varlığını nefyetmez".
(الأصل في الابضاع والنفوس هو الحرمة) "Nikâhta ve canlarda aslolan hürmettir". Bu iki kâideyi, mehrin, nikâhın cevaz şartı olup olmadığı meselesinde, İmam Şafiî (v. 204/820) ile aralarındaki ihtilafta zikretmiştir. "Sahip olduğunuz cariyeler hariç, evli kadınlar ile nikâhlanmanız haram kılındı. Bunlar, Allah’ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışındakileri, zinadan kaçınarak iffetli yaşamak üzere, mallarınızla istemeniz size helal kılındı"995 ayetinde Allah-u Teâlâ, evli kadınlar dışında kalanların, mal ile istenebileceğini bizlere bildirmiştir. Bu da nikâhın mal olmadan caiz olmadığını, dolayısıyla mehrin, nikâhın cevaz şartı olduğunu gösterir. Kâsânî (v. 587/1191) burada mezhebin dayanmış olduğu "hükmün bir şarta bağlı olması durumunda, şartın yokluğu, hükmün varlığını nefyetmez" kâidesinden hareketle gelebilecek "Allah’ın mal ile helal kılması, bu şartın bulunmaması durumunda helal kılmayı nefyetmez" itirazına da "nikâhta ve canlarda aslolan hürmettir" kâidesi ile cevap vermiş ve sonunda da "bu durumda, bizim kâidelerimiz arasında herhangi bir tenakuz bulunmamaktadır" demiştir996.
(من حيث الظاهر الإستثناء من التحريم إباحة) "Zahire göre, haramdan istisna, ibâha ifade eder". "Sahip olduğunuz cariyeler hariç, evli kadınlar ile nikâhlanmanız haram kılındı"997 ayetindeki istisnaya dayalı olarak, savaş esiri olarak alınmış ve kocası savaş hattının dışında kalmış bir cariye ile iddetinin dolması beklenmeden evlenilebileceğini izah ederken, ayetteki istisnanın yorumunda bu kâideyi kullanmıştır998.
(الإستثناء من الحظر إباحة) "Yasaktan istisna ibahat ifade eder". Bu kâideyi ihtilafu dareynin nikâh akdine etkisi ile ilgili mevzuda Şafiî mezhebi ile aralarındaki görüş ayrılığında, İmam Şafiî’ye (v. 204/820) nisbetle zikretmiştir999.
(المنع أسهل من الرفع) "Bir şeyin men’i, ref’inden daha kolaydır". İrtidadın nikâha engel olduğunu izah ederken, bu kâideyi verilen hükmün illeti olarak zikretmiştir1000.
(الأصل في المصالح إطلاق الإستيفاء) "Maslahatlarda aslolan, onları yerine getirmenin mübah oluşudur". Müslüman, evli veya ehl-i kitap olan cariyeler ile nikâhlanmanın caiz olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1001.
(المعتبر في العقود معانيها لا الألفاظ) "Ukûdda i‘tibar maâniyedir, elfâza değildir". Muvakkat olarak kıyılan nikâhın (mut‘a nikâhı) fâsid olduğunu izah ederken, bu kâideyi zikretmiştir1002.
(ذكر البعض فيما لا يتبعض يكون ذكرا لكله) "Bölünemeyen bir şeyin ba‘zını zikretmek, küllünü zikretmek olur". Mehrin en az miktarı ile ilgili kabul edilen görüş, on dirhem veya buna denk bir şeydir. Bir kimse mehir olarak bundan daha az bir şey zikrederse on dirhem mehir mütecezzi olmadığı için bu, on dirhem olarak kabul edilir1003.
(ذكر البعض فيما لا يتجزأ ذكر لكله) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını zikretmek küllünü zikirdir". Mehir olarak verilecek şey para değil de başka bir şey ise daha sonra verilmesi durumunda, teslim vaktindeki kıymetine değil de akit esnasındaki kıymetine itibar edilir1004.
(إسقاط بعض ما لا يتجزأ إسقاط لكله) "Mütecezzi olmayan bir şeyin ba‘zını düşürmek, küllünü düşürmektir". Tarafeyne göre dereceleri eşit olan velilerden birinin nikâh akdinden önce veya sonra rızası, diğerlerinin itiraz hakkını iskat eder. Çünkü velayet mütecezzi olmayan akrabalık bağı sebebiyle sâbit olmuş bir haktır. Bu kâideyi onların bu konudaki görüşlerinin dayanakları arasında zikretmiştir1005.
(ما لا يتجزأ لا يتصور فيه الشركة) "Mütecezzi olmayan bir şeyde ortaklık tasavvur edilemez". Yukarıdaki konuda İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre velayet hakkı veliler arasında müşterek olduğu için velilerden birinin rızası, kendine müsavi olan diğer velilerin itiraz haklarını düşürmez. Kâsânî (v. 587/1191), onun bu görüşünü eleştirirken, velayetin her biri için ayrı ayrı sâbit olduğunu ifade etmiş ve görüşünü de bu kâide ile temellendirmiştir1006.
(إن كان المشار إليه من جنس المسمى يتعلق العقد بالمشار إليه وإن كان من خلاف جنسه يتعلق العقد بالمسمى) "Müşaru ileyh, müsemmanın cinsinden ise akit, müşaru ileyhe taalluk eder; eğer müşaru ileyh müsemmanın cinsinden değilse akit, müsemmaya taaluk eder". İmam Muhammed’e (v. 189/805) göre nikâh akdinde mehir olarak zikredilen şey, müsemma ile aynı cinsten ise müşarun ileyhe itibar edilir. Eğer farklı cinslerden ise bu durumda müşarun ileyhe değil de müsemmaya itibar edilir1007.
(البدل يقسم على قدر قيمة المبدل) "Bedel, bedel kılındığı şeyin kıymetine göre taksim edilir". Bir kimsenin bir mehir karşılığında iki hanım ile evlenmesinin caiz olduğunu izah ederken bu kâideyi zikretmiştir1008.
(بدل الواجب واجب) "Vacibe bedel kılınan da vaciptir".
(بدل الشيء ما يجب بسبب الأصل عند عدمه) "Bir şeyin bedeli, aslın yokluğu durumunda onun yerine geçendir". Mehir kesilmeden, zifaf ve halvet-i sahiha gerçekleşmeden boşanmış olan kadına verilmesi gereken mut‘anın vacib olduğunu ve bunun da mihr-i mislin yarısı olduğunu izah ederken bu iki kâideyi delil olarak kullanmıştır1009.
(لا يزاد البدل على الأصل) "Bedel, asıldan fazla olmaz". Mut‘anın, mehr-i mislin yarısına bedel olması sebebiyle mehr-i mislin yarısından fazla olamayacağını açıklarken bu kâideyi zikretmiştir1010.
(الأصل في كل أمرين حادثين إذا لم يعلم تاريخ ما بينهما أن يحكم بوقوعهما معا) "İki emri hadisin aralarındaki vakit bilinmediği zaman, ikisinin birlikte vuku bulduğuna hükmedilmesi asıldır". Bu kâideyi, Hz. Ebubekir’in (v. 13/634) irtidad edenlere yönelik uygulamasından da hareketle; karı kocanın birlikte irtidad edip sonra yeniden müslüman olmaları durumunda her iki halde de önceki nikâhlarının devamına hükmedileceğini söylemiştir1011.
(الثابت بيقين لا يزول بالشك و الأصل المعهود أن غير الثابت بيقين لا يثبت بالشك) "Bilinen kâide: yakînen sâbit olmayan, şek ile sâbit olmaz; yakînen sâbit olan da şek ile zail olmaz". Bu kâideyi, eşlerden birinin, eşini sonradan mülkiyetine geçirmesi konusunda zikretmiştir. Mükatep, hanımını satın alması ile kadının nikâhı geçersiz olmaz. Bu akit sonucunda kocanın mülkiyet hakkı doğmuş olur. Mülkiyet hakkı da nikâhın kurulmasını ibtidaen engeller, bekâsına etki etmez1012.
Kitâbu’n-Nikâh’ta zikrettiği bazı dâbıtlara şunlar örnek verilebilir:
(حقوق النكاح والعقد لا ترجع إلى الوكيل) "Nikâhın ve nikâh akdinin hakları vekile raci değildir"1013.
(الوكالة لا تثبت إلا بالقول) "Vekâlet, ancak söz ile sâbit olur"1014.
(التوكيل المطلق يتقيد بالعرف والعادة فينصرف إلى المتعارف) "Mutlak vekâlet, örf ve adet ile sınırlandırılır ve yaygın olana hasredilir"1015.
(لا تثبت الولاية بالشك) "Velayet, şek ile sâbit olmaz"1016.
(كل من يرثه يلي عليه ومن لا يرثه فلا يلي عليه) "Birisine varis olabilen herkes (nikâhta) ona veli olur, varis olamayan veli de olamaz"1017.
(كل من إستحق الميراث إستحق الولاية) "Mirasa müstehak olan herkes, velayete de müstehaktır"1018.
(الولاية تدور مع إستحقاق الميراث) "Velayet, mirasa müstehak olmaya bağlıdır"1019.
(الجامع أن ولاية الإنكاح إنما ثبتت للأب على الصغيرة بطريق النيابة عنها شرعا) "Kâide: Şer’an küçük kız çocuğunu evlendirme velayeti, ona niyabeten babaya aittir"1020.
(السلطان ولي من لا ولي له) "Devlet başkanı, velisi olmayanın velisidir"1021.
(الولاية لا تتجزأ) "Velayet mütecezzi değildir"1022.
(ولاية الأخ والعم أقوى من ولاية الحاكم) "Kardeşin ve amcanın velayeti hakimin velayetinden daha kuvvetlidir"1023.
(السكوت من البكر كالإجازة) "Bakirenin sükûtu, icâzet gibidir"1024.
(السكوت البكر عن الرد يكون رضا) "Bakirenin red hususundaki sükûtu, rızadır"1025.
(من مشايخنا من أصل في هذا أصلا فقال: كل من صلح أن يكون وليا في النكاح بولاية نفسه يصلح شاهدا فيه وإلا فلا) "Meşayihimizden biri şahitlik konusunda şu kâideyi koymuştur: Kendi nefsi için nikâhta velayet ehliyeti olan herkesin, nikâhta şehadete de selahiyeti vardır. Kendisi için velayet ehliyeti olamayan şahit de olamaz"1026.
(عن أبي يوسف رحمه الله أنه أصل فيه أصلا وقال: كل من جاز الحكم بشهادته في قول بعض الفقهاء ينعقد النكاح بحضوره ومن لا يجوز الحكم بشهادته عند أحد لا يجوز بحضوره) "Ebu Yusuf’tan rivayet edilmiştir ki O, şahitlik ile ilgili bir kâide oluşturmuş ve şöyle demiştir: Bazı fakihlere göre şahitliği ile hüküm vermenin caiz olduğu herkesin varlığı ile nikâh gerçekleşir; bir fakihe göre şahitliği ile hüküm vermenin caiz olmadığı bir kimsenin varlığı ile nikâh caiz olmaz"1027.
(الأصل أنه يحرم بسبب الرضاع ما يحرم بسبب النسب وسبب المصاهرة) "Kâide: musahera ve neseb sebebiyle haram kılınanlar, emzirme sebebiyle de haram kılınırlar"1028.
(الثابت من وجه كالثابت من كل وجه في باب الحرمات) "Evlilik haramlığı hususunda, bir sebepten dolayı sâbit olan, bütün açılardan sâbit gibidir"1029.
(النكاح لا يفسد بالشرط الفاسد) "Nikâh, fâsid şart ile fâsid olmaz"1030.
(العقد إذا أضيف إلى ما يصلح وإلى ما لا يصلح يلغو ما لا يصلح ويستقر ما يصلح) "Akit, münasip olan ve münasip olmayan bir şeye izafe edildiğinde, münasip olmayan ilga edilir ve münasip olan kalır"1031.
(الصداق يختلف بإختلاف البلدان والأعصار) "Mehir, zamanın ve mekanın değişmesi ile değişir"1032.
(جناية الإنسان على ملك نفسه غير مضمونة عليه) "İnsanın kendi mülkündeki irtikabı, kendisine tazmin sorumluluğu yüklemez"1033.
(جناية الإنسان على ملك غيره مضمونة عليه) "İnsanın başkasının mülkündeki irtikabı, kendisine tazmin sorumluluğu yükler"1034.
(بدل الواجب واجب) "Vacibe bedel kılınan da vaciptir"1035.
(الوارث قائم مقام المورث) "Varis, murisin makamına kaimdir"1036.
(الأصل حرمة النظر إلى العورة) "Avret mahalline bakmanın haram oluşu asıldır"1037.
(إختلاف الدارين علة لثبوت الفرقة عندنا) "Bize göre, ihtilafu dareyn, ayrılığın meydana gelmesinin illetidir"1038.
Dostları ilə paylaş: |