< tevhîD ve kelam takdiM


- Balttmtjre Kuşları Ve Çiçekler 241



Yüklə 0,92 Mb.
səhifə23/25
tarix17.11.2018
ölçüsü0,92 Mb.
#83253
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

5 - Balttmtjre Kuşları Ve Çiçekler 241

Prof. Dr. Cecîl Hanıar - Biyolog

îlim âleminde gözümü nereye çevirsem, yücelerin yücesi bir yaratıcının varlığını gösteren eşi bulunmaz kanun ve nizamlar gör­düm. Fevkalâde üstün yaratılış numunelerine şahit oldum.

Güneşli bir günde ağaçlı bir yolda yürü ve çiçeklerin yapısın­daki eşsiz güzelliği düşün bir an. Kuşların sesine kulak-ver. Ağaç­ların garip yaratılışlarına gözünü dik... Acaba yığınlarca böcekle­ri kendine çeken ve böyleye yeni bir aşılanmayı ve ertesi yıla daha çok mahsul almayı sağlayan o çiçeklerdeki eşsiz tat kendiliğinden meydana gelmiş olabilir mi? Çok küçük aşılayıcı tozların bir çiçe­ğin dişi organına düşmesi veya yumurtacığına girmesi ve böylelikle aşılanma işleminin tamamlanıp tohumun meydana gelmesi tesadü­fen olabilir mi hiç? Mantıkî değil midir ki; bizim farkına varmadı­ğımız bir kudret'in herşeyi düzenleyip bir nizama soktuğunu ve he­nüz başlangıcında bulunduğumuz bir yolun kanunlarını tanzim et­tiğini kabul edelim. Ve Allah'ın varlığına inanalım. Mümkün değil midir ki; bir kuş yalnız alışık olduğu için değil, bizim onun sesine hayran olduğumuz ve Cenab-ı Allah'ın onun ötmesini istediği için ötmüş olsun?

Yeryüzünde her gün sayısız kuşlar öter. Ve yaratanına karşı sayısız medh'ü senalar yaparlar! Ama bizim kısır ve yetersiz ku­laklarımız duymaz onları... Yer yüzünde Allah'ın sayısız lutuflan ve ihsanları var kullarının üzerinde ama insanoğlunun kapalı gözlerini açıp onları görmesini bekliyor hepsi. Baltimure Kuşu'nun yuvasını kim yapıyor?

Kim öğretmiş bu kuşa bu üstün yuva yapma san'atmı ?

Neden benziyor bu kuşların yaptığı yuvaların hepsi birbirine?

içgüdü mü diyeceksin? Belki. Böyle demekle sorudan kurtul­mak mümkün ama, verilen cevap eksiktir elbette... Çünkü içgüdü dediğimiz şey nedir? Bazıları derler ki; canlıların öğrenme yoluyla değil de, doğuştan edindikleri bilgiler... Halbuki buna Allah'ın can­lı varlıklara verdiği kuvvet ve kudret desek daha mantıklı davran­mış olmaz mıyız? Cenab-ı Allah'ın bu varlıkları belirli kanunlara göre yarattığını ve bizim bu kanunların mahiyetini henüz tama­mıyla öğrenmemiş olduğumuzu kabul etsek, daha makul olmaz mı?

Evet ben de inanıyorum Allah'ın varlığına. O'nun bu kâinatı ratıp koruduğunu ve herşeye gücünün yettiğini kabul ediyorum. Yalnız bu kadar da değil. İnsan denilen yaratığın bütün zerreleri­ni, O'nun sonsuz bir dikkatle koruduğunu da kabul ediyorum.

Bu köklü inançlarım, kalbimi dolduran bu derin duygular, yal­nızca Amerika'nın katolik kültürünün mahsulü değil. Bu kültürün yanı sıra, ilmî tecrübelerimin ve müşahedelerimin de katkısı var. Kâinatta gördüğüm akılları durdurucu gerçeklerin şuuruma, hisle­rime ve kendi iç dünyama yaptıkları rolü büyüktür.

insanoğlu gözünü nereye çevirirse çevirsin, yığınlarca cevaplan-dıramıyacağı sorularla karşılaşır. Bu sorulara cevap vermek için çırpınıp dururken sayısız tahminler yapar, hayâller kurar. Sonra onların birçoğundan vazgeçer veya büsbütün değiştirir. Daha soru­lan sorunun cevabını vermeden söylediği sözleri değiştirmek sorun­da kalır. Kâinatla .ilgili ne kadar soruların cevabını bulmuştur in­sanoğlu? Ve daha nicelerini bulacaktır, yıllarından yıllar eskidikçe? Ama ne yazık ki, insanoğlu bilgisinin artmasıyla Allah ile alâkalı bilgisi de artmamış, bilâkis insan kâinatın sırlarından birisini ya­kaladığını hissettikçe, bu yakaladığı bilgi kırıntısı, onun Allah'ın varlığı ile ilgili düşüncesini zayıflatmış ve böyle bir ihtiyacın lüzu­munu azaltmıştır. Halbuki insanlık için bulunan bu gerçekler, gö­rünen kâinatın ötesinde herşeyi yöneten yüce bir tanrının varlığını kabul etmenin apaçık delilleri olmak gerekirdi.

Biz bu laboratuara girip mikroskobun altına koyduğumuz bir damla kültürlü suyu incelediğimiz zaman da, o suyun içerisinde müdhiş bir hâdiseyle karşılaşırız. Gördüğümüz bir âlemdir sanki.

Yavaş yavaş bir amip kımıldanır durur suyun içinde. Küçük bir var­lığın etrafına doğru hareket ettiğini ve onu organlarıyla sardığını görürüz. Bir de bakarsınız ki, organları içerisine giren bu canlı ami-pin çok ince vücudu içerisinde emilip hazmediliyor. Dahası var; bu emilen canlının artıklarının amipin organlarından çıkışım da gözet­leyebiliriz. Sonra bir süre daha bu canlı varlığı gözetlediğimiz za­man onun nasıl ikiye bölündüğünü ve ikiye bölünen bu hayvanın yeni bir canlı meydana getirdiğini müşahede ederiz. Amip, tek hüc­reli bir canlıdır. Diğer büyük varlıkların binlerce, hatta milyonlar­ca hücreyle yapabildikleri biyolojik vazifeleri, o tek bir hücreyle becerir. Şüphesiz ki son derece küçük olan bu garip hayvanın yapı­labilmesi için tesadüfün ötesinde çok büyük şeylere ihtiyaç vardır.

Doğruyu söylemek gerekirse, biyokimya ile uğraşan bilginler, hayat fenomeninin esrarını, Ümî etüdlerin hiçbir alanda keşfedeme­dikleri kadar inceliğine ve derinliğine keşfetmişlerdir. Bir takım kim­seler, midenin hazım ameliyesine, sonra hazmedilen şeylerin organ­lar tarafından emilmesindeki gizli faaliyetlere bakarak bunu kutsal yaratıcının varlığına delil gösteriyorlardı. Ama günümüzde bu ameli­yelerin nasıl meydana geldiği açıklanabilmiş ve bu organların yap­tıkları kimyasal reaksiyonlar öğrenilmiş ve her reaksiyondan son­ra gerçekleşen asit teşekkülü anlaşılabilmiştir. Bütün bunlar aca­ba bu feromenlerin Allah'ın varlığına delâlet eden bir yanının kal­madığına mı delildir? Bir an için öyle kabul edecek olsak bile, bunca reaksiyonların teşekkülünü plânlayan kimdir? Hücre içinde­ki bunca enzimlerin o derece muhkem, ince ve sağlam bir şekilde cereyanını kim temin etmektedir? Organizmadaki sayısız reaksiyon­ları ve iç içe cereyan eden hadiseleri gösteren grafiklerden herhan­gi birisine bakıldığı zaman insanın bu ameliyelerin tesadüf yoluyla kat'iyyen gerçekleşemiyeceğme inanıp kabul etmesi için kâfidir. Öyle tahmin ediyorum ki, biyokimya ilmi, Allah'ın kâinata koyduğu ve hayatı yaratırken câri kıldığı kanunun, başka hiçbir alanda bura­daki kadar açık ve seçik görüldüğünü gösteremez.

Gözümüzü gökyüzüne diktiğimizde üstümüzdeki boşlukta gör­düğümüz yığınlarca yıldızlar ve gezegenler hayretimizi çeker. Ge­celer geceleri kovalamasına, mevsimler mevsimlerden sonra gelme­sine, yılların yılları izlemesine, asırların ve nesillerin geçmesine rağmen bir parmak ucu kadar şaşmayan bu ince nizamı takip eden­ler hayretler içerisinde kalırlar. Bütün gökcisimleri eşsiz bir yörün­gede ve düzen içerisinde dönüp durmaktadırlar. Buradaki düzene bakarak yıllarca önce meydana gelecek bir güneş veya ay tutul-

masını haber verebiliri^ Butun bunlara rağmen, hangi akıllı kalkıp da, bu yıldızların ve gökcisimlerinin bu korkunç fezaya başıboş sav­rulmuş madde yığınlarının tesadüfen birleşmesinden meydana gele­bileceğini iddia edebilir? Eğer bu varlıkların değişmez bir nizamı ve takip etmek zorunda oldukları belirli bir kanunu olmasaydı; in­sanoğlu onlara güvenerek okyanuslara açılabilir, denizlere dalabilir iniydi? Onlara dayanarak göğün boşluğundaki uçaklar atmosfer ta­bakası içerisinde yol alabilir miydi? Allah'ın varlığım kabul etme­yen birçok kişiler vardır ki, yine de bu gökcisimlerinin özel kanun­lara tâbi olduğunu, belirli bir düzeni takip ettiğini ve gökten düşer gibi kendiliğinden düşmüş, oldum olasıya meydana gelmiş bir şey olmadığını kabul ederler.

Hakikaten bir mikroskobun altında gördüğümüz bir damla kirli sudan tutun da, büyük çaplı teleskoplarla seyrettiğimiz yıldızlara ve gökcisimlerine kadar bütün kâinatta hâkim olan bu eşsiz niza­mı ve son derece ince kanun ve prensipleri kavramak, insanoğlu­nun vüs'atının dışındadır. Eğer insanlık keşfedilip anlaşılması ge­reken kanunların tabiî âleme hâkim olduğunu kabul etmeseydi, on­ları araştırmak için yıllarını heba etmezdi, tşte tabiat nizamındaki ahengi ifade eden bu inanç ve güvenç ile yola çikılmamış olsaydı, yapılan çalışmaların hepsi verimsiz, lüzumsuz boş bir çalışma ol­manın ötesine geçemezdi. Eğer tabiatta her tecrübe bir diğerine mu­halif sonuçlar verecek olsaydı, yahut ta, genel geçerli kanunlar ye­rine içinde yaşadığımız âleme tesadüf hâkim olsaydı, insanoğlu il­min hangi dalında ilerleme kaydedebilirdi? Ama bu kanonların var­lığı ve kabulüyle ilim yol alabilmiştir. İşte bütün bu kanunların öte­sinde yücelerin yücesi bir yaratıcı vardır. Bunca kanun ve nizamın gerisinde çok , daha üstün bir yaratıcı ve plânlayıeınm bulunma­ması ihtimalini akıl kabul etmez. İnsanoğlu ne zaman yeni bir ka­nunla karşılaşırsa, duyacağı ses sadece «Beni yaratan Allah'tır İn­sanoğlu sadece Allah'ın yarattığı beni, keşf edebilmektedir.» sedala­rıdır.

Şüphesiz ki Allah'ın varlığı, benim günlük hayatımda hiç şüp­he etmediğim ilmî gerçeklerden çok daha büyük bir gerçektir. Biz

her ne kadar yıldızların yörüngelerini tâyin ediyor, şekillerini an­layabiliyor veya amipi bir mikroskop denilen camdan mamul âletin altında inceleyebiliyorsak da, Allah'ın varlığıyla ilgili elle dokuna­bilir ve maddî cinsten birşey ortaya koyamıyoruz. Ama insanoğlu O'na şahsen yönelmedikçe ve kendini vermedikçe kat'iyyen O'nu an­layıp kavrayamaz. Bir kişi mikroskobun başına geçip inceleyeceği

canlıyı gözleme tabi tutmazsa amipin yaşantısını göremez ve o za­man böyle bir varlığın bulunmadığı konusunda münakaşalara giri­şir ve uzun uzadıya tartışmalar yapar. Fakat mikroskoba kendini verip, amip denilen canlıyı mikroskobun altında görürse, dayandığı bütün inkâr delilleri kendiliğinden yıkılır gider. Allah'ın varlığıyla ilgili durum da böyledir. İnsanoğlu Allah konusunda U2un uzun tar­tışmalara girişebilir. Ama kendini O'na verip O'nu kavramaya ça­lıştığı zaman dayandığı bütün inkâr delilleri yıkılır ve O'nun varlı­ğını kabulden başka yapacağı birşey kalmaz. Şu kadar var ki; bu­radaki deney tamamen kişiseldir, insan başını kaldırmayı ve, ken­dini Allah'a vermeyi reddettiği müddetçe, mânâsız münakaşaları ve tartışmaları uzayıp gidecektir. Allah'ın nuru, ancak O'nu arayanla­rın kalbine doğar.

Evet ben bu kâinatın ve benim Rabbtm olan Allah'a kesin ola­rak inanıyorum. Hem kendi dünyamda, hem de etrafımı saran âlem­de bütünüyle O'nu görüyor ve biliyorum.242


Yüklə 0,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin