Akıl Yoluyla Çıkarılan «Metafizik» Deliller :
Yeni filozoflar Allah'ın varlığını yalnız akıl yoluyla isbat etmişler ve bir çok aklî deliller zikretmişlerdir. Bunların en mühimleri, modern felsefenin kurucusu olarak tanınan meşhur Fransı filozofu Dekart (Descartes) tarafından ifade edilen «Kemâl» ve «Namütenahi» fikir ve esasına dayanan «Metafizik» delillerdir. Biz burada, bu iki delili özet olarak anlatmakla yetineceğiz.
1- Namütenahi Tasavvurundan Çıkarılan Delil ile Allah'ın Varlığım tsbat:
Descartes bu delili şöyle ifade eder :
Düşünüyorum. O halde varım. Düşününce anlıyorum ki, ben noksan bir varlığım. Çünkü biliyorum ki ben şüphe ederim. Şüphe etmekse, hakikati bilmemekten doğan bir noksanlığın tecellisidir. Buna rağmen, bende bir «Namütenahi» (Sonsuzluk) ve «Mutlak kemâl» fikri ve bunu tasavvur ediş var. İşte bu namütenahi tasavvuru, benim noksan ve mütenâhî (sonu olan) bir varlık olduğumu bana öğretiyor. Bu fikir bana nereden geldi?
Şüphe yok ki, noksan ve sonu olan bir varlık olarak bu fikrin kaynağı ben değilim. Çünkü; noksan ve sonu olan bir varlık, kâmil ve sonsuz bir varlık fikrinin masdarı ve kaynağı olamaz. O halde her eser ve malûl gibi bu fikrin de bir illeti, bir sebebi olması tabiîdir.
Bu sebep (illet), ben olamıyacağım gibi, dış âlemde görülen herhangi bir varlık da olamaz. Çünkü, onlar da benim gibi mütenâhî (sonlu) ve noksan... Mütenâhî ve noksan olan bir varlığın eseri namütenahi (sonsuz) olamaz. O halde, bana, bu namütenahi fikrini telkin eden ve tasavvur ettiğim kemâl sıfatlarına sahip namütenahi bîr varlık var. O da, bütün kemâllerin ve sonsuzluğun sahibi olan Allah'dır.
2 - Descartes Allah'ın Varlığını tsbat Eden İkinci Delilini de Şöyle Anlatır 185
Şu anda ben, noksan bir varlık olduğumu biliyorum. Noksan olmama rağmen zihnimde kâmil bir varlık fikri var.
Düşünüyorum, benim varlığımın sebebi (illeti) nedir?
Nefsimi, kendi vücûdumun illeti ve mucidi olarak tasavvur etmeme imkân göremiyorum. Çünkü bende, kendimi yaratma kudreti olsaydı, şüphe yok ki kendimi böyle noksan olarak değil, bütün kemâl sıfatlariyle muttasıf olarak yaratırdım. Evet bende bu kudrel olsaydı, bütün kemâlâtı kendime vereceğim muhakkaktı. Zira var olmağa kaadir olan kudret, kemâlâtı da kendine vermeğe kaadirdir. Fakat ben buna kaadir değilim. O halde ben, vücûdumun mucidi değilim.
Kâinattaki diğer varlıklar da aynı sebeple, benim ve kendi varlıklarının mucidi olamazlar. Çünkü onlar, nefislerinin yaratıcısı olsalardı, kendilerini bütün kemâlâtla muttasıf olarak yaratırlardı. O halde, mutlak kemâl sahibi olmayan bütün varlıklar benim mucidim olamazlar. Annem, babam ise, bedenimin vücûda gelişme bir vesileden başka birşey değildirler.
Öyle ise, beni yaratan kudret, ancak, mutlak kemâl sahibi bir varlıktır.
Bu varlık da, en az bende olanların mevcut olması şarttır. Zira mâlûlda olan her kemâlin, onun illetinde de bulunması zarurîdir. O lıalde beni yaratan o kâmil varlık da, en az benim gibi mevcuttur. İşte o mevcut, mutlak kemâl sahibi olan Yüce Allah'dır. 186
İnsan Tabiatından Çıkarılan Ahlakî Deliller :
1- Beşer Tarihi Veya Şehâdet-i Âmme Delili:
insanlık tarihi bize gösteriyor yi; en iptidaî (ilkel) devirlerden beri, her asırda yaşayan insanlarda, din inancı, Allah fikri ve tapma meyli vardır. Bütün insanlar her asırda, ilâhî bir kudretin varlığına fıtraten inanagelmişler ve bir dine sahip olmuşlardır. Mutlak mânâda dinsiz bir cemiyet, dinsiz bir millet görülmemiştir. Nereye gidilmişse, orada basit ve bâtıl da olsa, bir dine, bir tanrı fikrine rastlanmıştır. Geçmiş devirlerde çeşitli şekillerdeki putlara tapanlar, ateşi, yıldızları takdis edenler dahi, bütün bunların üstünde büyük bir kudretin bulunduğuna, herşeyi yaratan, terbiye eden, esirgeyen, öncesiz ve sonsuz bir varlığın mevcud olduğuna inanmışlar* dış âlemde taptıkları şeyleri ona yaklaşmak için birer vesile saymışlardır. Cinsleri, devirleri ve memleketleri ayn, birbirini tanımayan milletlerde görülen bu mutlak inanç birliği, din fikrinin umûmî,. Allah inancının da fıtri olduğunu isbat etmektedir. Çünkü bütün insanlar arasında görülen bu fikir ve şuur birliği, yersiz ve asılsı? birşey olamaz. O halde, tarihin tanıklık ettiği bu ortak fikir, şüphe götürmez bir gerçeğe delâlet etmekte ve Allah'ın varlığına kuvvetli bir delil sayılmaktadır.
İşte, bütün insanlığa şâmil bulunan bu inanç birliği, Yüce Allah'ın varlığını isbat eden ahlâkî delillerden biridir.
2- Nefs-i Nâtıka'nın Kuvvetlerinden Çıkarılan Delil: Duygularımızda, arzu ve isteklerimizde bir sonsuzluk var. Ruhumuzda hayra ve en güzele doğru büyük bir temayül, sonsuz bir tahassür (istek) var. Sonra insanlarda bir akıl ve idrak, bir irâde ve ihtiyar var. Mahdûd ve noksan olduğu halde, sonsuz bir hayra ve en mükemmele doğru yönelen bu duygular ve kuvvetler, şüphe yok ki, sonsuz ve ekmel olan bir varlığın mevcut olduğunu isbat etmektedir. O da mutlak ve küllî bir idrake, irade ve ihtiyara sahip olan AHahu Teâlâ'dır.
3- Vazife Duygusu ve Ahlâk Kânunundan Çıkarılan Delil:
Vazife, bizde mutlaS bir kuvvet ve kutsiyyet ile hükmünü yürütmekte, istediğini mutlaka yerine getirmemizin vicdanî bir borç olduğunu bize telkin etmektedir. Acaba vazife bu kuvveti ve bu kudsiyyeti nereden alıyor? Şüphe yoktur ki, bu kudsî kuvvet ne bizden, ne de hariçten gelebilir. Çünkü, o, ancak, her bakımdan hayır ve âdil-i mutlak oîan bir varlığın eseri olabilir. O varlık ise AHahu Teâlâ'dır.
Sonra her akıl sahibi kabul eder ki, «Ahlâk kanunu» hükmünü icrada devamlı olursa, faydalı olur ve gayesine erer. Yani ahlâk kânunu, aklın emriyle, hissin temayülleri arasındaki ahengi sağlayan devamlı bir tevâfuk (uyum) unsuru olmalıdır. Bu ise ancak, tabiat kanununu da, ahlâk kanununu da tek bir kuvvetin vaz' etmesiyle mümkin olabilir.
Madem ki böyle bir ahenk vardır, o halde Yüce Allah da vardır. Özet olarak sunduğumuz bu fikrin sahibi, büyük Alman filozoflarından Kant'tır. 187
Buraya kadar ifadeye çalıştığımız bütün bu çeşitli delillere ve insanların büyük çoğunluğunun aklî veya vicdanî veya hem aklî hem vicdanî kanaatlarma rağmen, yalnız madde ve tabiat ile meşgul oldukları halde, bilgileri dışında kalan madde ve tabiat ötesindeki varlıkları ve Allahı inkâra yeltenen bir zümre her devirde bulunduğu gibi, çağımızda da bulunmaktadır.
Bu cihetle şimdi burada, Maddeciler, veya «Materyalistler» diye anılan bu zümrenin Allah ve âlem hakkındaki görüşlerini özetliye-cek, sonra gereken cevabı vereceğiz.188
Dostları ilə paylaş: |