Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Vakar ve sükunet içinde olunuz. Cenazelerinizle ılımlı (yavaş ve sakin bir şekilde) yürüyünüz.”4
Resulullah (s.a.a), bir tulum gibi apar topar götürülen bir cenazeyi gördüğünce şöyle buyurmuştur: “Sakin olun! Cenazelerinizi sakin bir şekilde hareket ettirin.”5
Resulullah (s.a.a) bir cenazenin ardından gidince hüzünleniyor, daha fazla kendi kendisiyle konuşuyor (başkalarıyla) daha az sohbet ediyordu.”6
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebuzer! Bir cenazenin ardısıra gittiğin zaman, aklın tefekkür ve huşu ile meşgul olmalıdır. Bil ki sen de bir gün ona katılacaksın.”1
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir cenazeyi teşyi ettiğin zaman, adeta omuzlarda taşınan senmişsin ve adeta hayatta olan kimse gibi amel etmek üzere rabbinden, seni dünyaya geri çevirmesini istiyormuşsun gibi davran. Zira ki dünya, bilginlerin gözünde bir gölge gibidir.”2
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir cenazeyi omuzladığın zaman, sanki seni taşıdıklarını veya adeta güzel amelde bulunmak için rabbinden seni dünyaya geri çevirmesini istediğini düşün. O halde hayata yeniden nasıl başladığına bir bak.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Geçmişlerinin dirilişinin geride kalanların katılması için, ertelendiği, aralarında başkanlarının göç emrini vermesine rağmen bunların oyun ve eğlenceyle meşgul olan topluluğa şaşarım.”3
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cenazeyi en iyi teşyi eden kimse (Allah’ı, ölümü ve ölümden sonrayı) en çok anan ve cenaze (mezara) konulmadıkça oturmayan kimsedir. En kamil sevap ölçüsü ise, üç defa toprağı mezarın üzerine döken kimseye aittir.”4
İmam Ali (a.s) bir cenazeyi teşyi ederken bir insanın güldüğünü duyunca şöyle buyurmuştur: “Sanki ölüm bizden başkasına yazılmış ve hak (ölüm) bizden başkasına farz olmuştur! Sanki (her gün için) gördüğümüz ölüler, az bir zaman sonra bize dönüp gelecek olan yolculardır! (Oysa) cesetlerini kabirlere bırakıyoruz, miraslarını yiyoruz. Sanki biz onlardan sonra ebedi kalacağız! Daha sonra her öğüt veren (ölmüş) erkek ve kadını unutuyoruz ve her musibet ve felakete düçar oluyoruz!”5
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin Emiri (a.s) bir cenazeyi teşyi etti. Mezara konulduğu zaman da ailesi feryat edip ağladı. Bunun üzerine de İmam şöyle buyurdu: “Neden ağlıyorsunuz? Allah’a yemin olsun ki eğer bunlar ölülerinin gördüğü şeyi görmüş olsalardı, şüphesiz ona ağlamayı unuturlardı. Bilin! Allah’a yemin olsun ki ölüm, onlara defalarca, geri dönecek ve sonunda onlardan hiç kimseyi baki bırakmayacaktır.”1
Bak. Vesail’uş Şia, 2/822-832, 10-3. Bölümler
3746. Bölüm
Defnetme
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölünün toprağa defnedilmesinin sebebi insanların onun dağılmış bedenini, çirkin görünümünü ve kokusunun değişimini müşahade etmemeleri, canlıların onun kokusundan, afetinden ve bedenindeki bozulma eziyet görmemeleri; dost ve düşmanların gözünden gizli kalması, düşmanlarının mutlu, dostlarının ise hüzünlü olmaması içindir.”2
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerinizi iyi kimselerin arasında toprağa gömün. Zira ölü de tıpkı diri gibi kötü komşudan eziyet görür.”3
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah bizlere ölülerimizi iyi insanların arasına gömmemizi emretti. Çünkü ölüler de tıpkı diriler gibi kötü komşulardan eziyet görürler.”
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin ölünce, mezarlar, onun ölümünden dolayı güzel ve aydınlık olur. Mezarlığın bütün toprağı, onun kendisine gömülmesini arzu eder. Kafir öldüğü zaman ise, mezarlar onun ölümünden dolayı karanlık olur. Mezarlığın hiçbir toprak parçası, onun kendisinde defnedilmemesi için Allah’a sığınır.”4
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisi öğleden önce ölürse, mutlaka öğle vakti mezarında uyumalıdır. Herkim de öğleden sonra ölürse, geceyi mezarında geçirmelidir.”5
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden her kim ölürse, onu öylece tutmayın ve acele davranarak toprağa gömün. Başında Bakara suresinin başlangıcını, ayağının alt kısmında ise Bakara suresinin sonunu okuyun.”6
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim günün ilk vaktinde ölürse öğlen vaktini mutlaka mezarda geçirmelidir (ölü hemen gömülmelidir.)”1
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerinizi mecbur kalmadıkça gece defnetmeyiniz.”2
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kuluna en büyük merhameti mezara bırakıldığı andır.”3
Bak. Vesail’uş Şia, 2/819, 1. Bölüm
2747. Bölüm
Ölümden Daha Şiddetli Şey
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölümden daha şiddetli olan şey ehli olmayan kimseden bir şey istemektir.”4
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ölümden daha şiddetlisi, kendisinden kurtulmak için ölümün arzulandığı şeydir.”5
İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayattan daha iyisi, kaybettiğin zaman hayattan usanacağın şeydir. Ölümden daha kötüsü ise mübtela olduğun zaman ölümü arzuladığın şeydir.”6
Bak. 3740. Bölüm
3748. Bölüm
Ölümden Sonra İnsanın Ardından Gelen Şey
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Üç şey ölünün ardısıra gider: Ailesi, malı ve amelleri. Onlardan ikisi geri döner, birisi ise kalır. Ailesi ve malı geri döner, amelleri ise kalır.”7
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin amel ve iyiliklerinden ölümden sonra kendisine çatan şey, öğrettiği ve yaydığı ilim, geride bıraktığı salih çocuk veya miras olarak bıraktığı mushaftır veya bir cami yapmasıdır veya yolcular için bir ev bina etmesidir, veya bir nehir akıtmasıdır veya varlığından hayatta olduğu dönemde sadaka vermesidir.”8
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dört kimsenin amellerinin mükafatı öldükten sonra da kendisine ulaşır: Sınırda nöbet tutarken Allah yolunda ölen kimsenin, ilmini başkalarına öğreten kimsenin –böylece bu ilimle amel edildikçe ecri ona da ulaşır- bir sadaka veren kimsenin –sadakası yerinde kaldıkça mükafatı kendisine de ulaşır- ve geride kendisine dua eden salih bir evlat bırakan kimsenin…”1
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Altı şey (sevapları) müminin vefatından sonra kendisine erişir: Kendisine mağfiret dileyen evlat, geride bıraktığı Kur’an, ektiği fidan, sadaka-i cariye, kazdığı kuyu ve amel edilen (güzel) sünnet.”2