Hayvanî nefsin insan bedeninde bulunan bu hizmetçilerinden, ahlakın kaynağı
olan asabî kuvveti ve şehvanî kuvveti ayrıntılı olarak bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Her bir hareket
ki o, muzırı def için veya gayre üstünlük için hayvanî nefsten yürekte
meydana gelmiştir; o hareketin ismi gazap kuvveti olmuştur. Bu gazap, o def
ve galebeyi, kendisine şuğul ve rehber kılmıştır. Bunun yeri ve fiilinin
başlangıcı yürek olmuştur. Gazabın itidali şecaattir ki, onunla öne
alınacak işler, öne alınmıştır. O övülmüş ahlak olup, şeriat ve mürüvvette
makbul bulunmuştur. Gazabın ifratı, tehevvürdür ki, onunla öne alınmayacak
iş, öne alınmıştır. O, kötü ahlak bilinmiştir. Gazabın azlığı cübündür.
Onunla öne alınacak işlerden imtina olunmuştur. Bu kötü ahlak, tehevvür
gibi bulunmuştur.
Her bir hareket ki, o menfaati çekmek için veya lezzeti istemek için
hayvanî nefsten yürekte bulunmuştur.O harekete şehvet kuvveti denilmiştir.
Bu şehvetin şuğulu ve sanatı o çekme ve isteme bilinmiştir. Bunun dahi
yeri ve filinin başlangıcı yürek fiili bulunmuştur. Bu şehvetin itidali
iffettir ki, onunla şeriat ve mürüvvete uygun olan arzulara girişilmiştir.
Bu iyi ahlak, güzel bulunmuştur. Şehvetin ifratı şerehtir ki, onunla şeriat
ve mürüvvete uygun gelmeyen arzulara girişilmiştir. O kötü ahlak
bulunmuştur. Şehvetin azlığı hamuttur ki, onunla yararlanılması lazım gelen
arzuları edadan kusur olunmuştur. Bu kötü ahlak,onun gibi kötü bilinmiştir.
Şu halde eğer gazap kuvveti ve şehevhi kuvvet, açıklanacak insani nefsin
hükmü altına gelip, köleler gibi her durumda emrine itaatli ve boyun eğici
oldularsa, ikisi dahi itidal bulup, iki iyi ahlak hâsıl olur ki, biri
şecaat, biri iffettir. Gazap ve şehvete üstün ve mâlik olan insâni, nefs,
hür ve olgundur. Eğer iş, aksine dönüp, gazap ve şehvet insani nefsin
üzerie üstün gelip, onu hükümleri altına alıp, köleler gibi kullandılarsa,
o zaman gazap ve şehve itidalden kalıp, ikisinden dört kötü ahlak vücuda
gelir ki, onlar: Tehevvür, cübün, şereh ve hamuttur. Nice kötü ahlak, bu
dördünden doğup, çoğalır. Gazap ve şehvete mağlup olan insanî nefs, esir ve
eksiktir ki, kendini bilmez. Cahildir. Mevla'sından dahi gâfildir.
Çün nefs-i behimî kuluyuz kıl bizi âzad
Kul eyle sana kıl gazab ve şehvete mâlik
Altıncı Madde
insan bedeninde mutasarrıf olan dört nefin sonuncusu insanî nefsi,
hizmetçileriyle hakimâne bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Konuşan insanî nefs ki,
insanî ruh ve rabbanî emridir. O bir cevherdir ki, kendi zatında her maddeden
mücerret iken aşk ile bağlandığı bedenin işlerini tedbir için hayvanî
nefsin yeri olan yüreğin ortasında bulunan siyah nokta süveydada hayvanî
nefs ile yakınlaşmış ve kucaklaşmıştır. Onun vasıtasıyle beden cüzlerenin
tümünde mutasarrıf olmağa yer bulmuştur. Zira ki toprak cisim gayet kesif,
pak ruh gayet latif ve hayvaî nefs önemli ve önemsiz arasında olduğundan
ikisinin arasında aracı olmuştur. Bununla kesif bedene milli olan latif
ruh münasebet kazanmıştır. Hayvanî nefs ile kucaklaşmaktan bu ulvi ruhun
ismi gönül olmuştur. Bu şerifli nefsin bir semtini, hayvanî nefsin kesafeti
karanlık kılmıştır. Onun için Cemal'in aynası ve Zü'l-Celal'in nazargâhı
olmuştur. Bu mertebe itibar, izzet ve şeref bulmuştur. lakin bu ayna,
hayvanî sıflarla tozlanmıştır. Enâniyet kılıfında örtülü kalmıştır. Onun
içi bu ruh, kendini bilmez ve Mevla'yı bulmaz olmuştur. Kendi âleminden yüz
çevirmiştir. hayvanî nefsin hükmü altına gelmiştir. Kendi hizmetçisinin
hizetinde esir olup kalmıştır. Halbuki sözü edilen üç nefs, hizmetçilerle
bile bu insanî nefs sultanı için, beden memleketine hizmetçiler ve reaya
gelmiştir. Bu sultanın bunca hizmetçisinden başka üç özel hizmetçisi dahi
vardır ki, biri nutuk, biri nazarî akıl ve biri amelî akıldır.
Nutuk, bir idrak kuvvetidir ki, onunla mânâların incelikleri birbirinden
fark edilip, seçilir. Bu nutkun itidali hikmettir ki, onunla sevap hatadan
fark olunmuştur. Nutkun ifratı cerbezedir ki, anlaşılması mümkün olmayan
mânâların idraki arzu kılınmıştır. Nutkun azlığı, belâdettir ki, onunla
hayır şerden farkolunmaz, ikisi eşit bilinmiştir. Şu halde nutkun durum ve
şânı mânâları idraktir.
Nazarî aklın iş ve sanatı, nizam ve işleri tasavvur etmektir. Mesela bina
olacak imaretleri, önce bu nazari akıl tasavvur eder ki, kaç oda ve kaç
penceresi olmak lazımdır hepsini münasebeti ile tasavvur eder ki, bunun işi
budur.
Amelî aklın şuğul ve rehberi budur ki, nutkun idrakini ve nazari akıl ile
tasavvurunu kuvvetten fiile getirip, amel etmiştir. Şu halde bu yeryüzünde
olan bütün şehir ve kasabalarda bulunan binalar, sanatlar, zinetler,
lisanlar, lügatlar, yiyecekler, giyecekler, kitaplar, ilimler,nakışlar,
çizgiler, bostanlar, umumî ve hususî âdetler ki, âlemde vardır; hepsi nutuk
kuvvetinden ve nazarî akıl kuvveti ile vücut bulmuştur. Ameli aklın onlara
itaatinden bilfiil vücude gelmiştir. Nitekim bu yaratıklar âlemi o emirler
âleminden ortaya çıkmıştır. Bunun gibi adı geçen eşyalar, nazarî akıldan ve
nutuk kuvvetinden amelî akıl vasıtası ile vücuda gelip, bu nizamı
bulmuştur. Zira ki, amelî akıl ise nazarî akıl bilinmiştir. Hepsi ona boyun
eğici ve itaatli bulunmuştu. Şu halde kendisine hizmet edilen bu mükerrem
insanî nefs bedende bulunan hizmetçileri tamamen yirmisekiz kuvvettir ki,
açıklanmıştır. Bu insanî nefse gölge akıl odur ki, o akıl, vacib'ül-vücut
olan Allah'ın nurundan vücut bulmuştur. Bu küllî akıl, izafî ruh ve ilâhî
aşk namını almıştır. Şu halde iradî ölümle bu nefsten fena bulan o ruh ile
zinde olmuştur. Her ne ki âlemde vardır, kendi vücudunda bulunmuştur Gönül
yüzünde enaniyet perdesi kalkıp, kedini ve rabbini bilmiştir. Ruhu,
dolunay gibi zevalsiz güneşe mukabil gelmiştir. Gönlü nûr, huzur ve sürûr
ile dolmuştur. Bu cihan görüntülerinden, bu cisim ve candan geçip, kal
âlemine göçüp aslî vatanına dönmüştür. Nereden gelip gittiğini bilip,
muradını alıp, olmazdan evvel olup, ebedî ahayt bulup, düşmandan kurtulup,
dostu ile kalmıştır. Meselâ insan bedeni bir duvar benzeridir ki, onun bir
semti mücerret kayıplar âlemi, öbür semti şehadet alemidir. O duvarı
yenilenmesi ve tamiri, yeme ve içme uyku ile gün gün adettir. Onun
kalınlığı içinde bin kadar boş çatlaklar ve değişik açıları vardır ki;
kemik boşlukları ve damarlara işarettir. O duvarın gayıp semtinde bir ayna
konulmuştur ki,o gönülden ibarettir. Onun billûr yüzü gayba yöneliktir ki,o
durum insanî ruhtur. Billûrun arkası duvar içinde gölgelidir ki, onu gazap
ve şehvet sarmıştır. Aynanın arkası o yalımlı lambanın mekanıdır ki,
hayvanî ruh misalidir. Onun bekası fitili ile yağın kavuşması zamanıdır
ki,onlar hararet ve ruhî rutubettir. O lambanın nuru, hisler ve
kuvvetlerdir ki, duvarın açıları ve yarıkları onunla aydınlanmıştır. O
bütün azaların hayatıdır. O duvarın şehadet semtinde beş penceresi açık
olup, onlar beş ruhî ış duyudur. O aynanın yüzüne tozlar durulmuştur ki,
kötü ahlaktan ona bulanıklık gelmiştir. Kendi kılıfında örtülmüştür ki,
enaniyetinde mahcup ve şaşkın kalmıştır. O halde, onun için gazap şehvetine
mağlup ve enaniyetinde mahcup olan gönül, kendi nefsini cahildir ve
Mevlasından gafildir. Kendini duvar ve lamba anladığı bâtıl bir hayaldir.
O ancak beş pencereden duvarın yüzüne eğiktir. Açık durumlar ise uyuyanın
uykusu ve gidenin gölgesidir. Çünkü o aynanın kılıfı kendisi ile gayp âlemi
arasında gölgedir. Şu halde o âlemden tamamıyle yüz çevirmekle zuhur
etmiştir. Halkı tarafına dönücü ve beş his penceresinden şehadet âlemine
tam bir iltifatla yönelik ve meyledicidir. Zira ki o gönül, bu dalı kök ve
bu ayrılığı kavuşma, bu bulanığı saf ve bu karanlığı aydınlık, bu gurbeti
vatan ve bu mezbeleyi mesken, bu gerilemeyi ilerleme ve bu noksanı kemal,
bu nikbeti nimet ve bu hapishaneyi cennet sanıp, bu gurur dünyası ile
mağrur olmuştur. Hayvanî nefsin esiri olup, kötü ahlakı ile dolmuştur.
İnsan suretinde hayvan olup, iki âlemde ör kalmıştır. Enaniyet gölgesi ile
cehalet karanlığında şaşkın olmuştur. Hakk'ı anmaktan yüz çevirip, nefsanî
vesveselerle belasını bulmuştur. Cemiyet nimetinden mahrum olup, tefrika
gazabına düşüp kalmıştır. Hakk'ın huzurunda uzak olup, masiva fikirlerine
dalmıştır. Ömrünün vakitlerini ziyan edip, kendini yüksekten alçağa
salmıştır. Zira ki Mevlâ'nın huzurundan düşmanın kucağına gelmiştir.
Eşyanın en lezzetlilerini verip, dünya nimetini almıştır. işimiz hemen
Hakk'ın hidayetine kalmıştır.
NAZIM
Ahir-i dirhem ki hemdir ahir-i dinar nâr
Ahir-i devlet ki lettir âhir-i timâr mâr
Zevk-i ruhâniden ol kim meyl-i zevk-i cism eder
Saltanattan eylemiştir irtikâb-ı zül-ü dâr
Iz ve câh-ı fâniyi bil zül-ü akl ve çah-ı cân
Ey azîzim çâh-ı zilletten hazer kıl zinhâr
Gazaba ve şehvet, nefse galip olur ve cihan nimetinden kendi âlemine kaçar.
Mevlâ'nın muhabbet ve marifetini talip olan gönül enaniyet perdesini
yırtıcı ve açıcı, nefsini ve Rabbini müahedeci ve ârif, bütün durumlarla
anlatmıştır ki, gayp semasının nûrû o aynaya ulaşır. Ve kendisini ayın gözü
bilmiştir ki, vacib'ü-l vücudun güneşine karşıdır. Küllî aklın ışığını
kendinde bulmuştur ki, âleme şamildir. Küllî akıl ise ruhalrı vatanı
benzerlerin aslıdır ki, onu bulan ârif ve Rabbi'ne ulaşıcıdır. Her muradı
onunla hâsıldır. Şu halde o gönül ki, kendi âleminde bu devlete naildir. O
duvar, lamba ve aynadan geçmiş dolunaydır.
NAZIM
Gnöül hülasa-i âlemsin esfer-i eflak
Veli ne faide kim kendin etmedin idrak
Çü âfitab-ı ıyansın zemin-i tende nihan
Misal-i gevherkânsın mekarin-i kül ve hâk
Cemal-i aşk-i ilâhî için bir âyinesin
Veli ne hâsıl ol âyineden ki olmaya pâk
Vücud-u cümle cihandan garaz vücudundur
Femâ tekünü fi'l-kevn keenne levlak
Cümle seninle olur şâd ve hurrem ve handan
Niçin yatıp oturursun hemişe sen gamnâk
O ruhu nur-u basit anla mevc-i bahr-i muhit
Bu cismi ko ki budur zulme ve has ve hâşâk
Hayat buldu o kim bildi nefsin ey Hakkı
Kim olduğun bilen asla ne gam görür ve helâk
(Gönül, âlemin hülasasısın ve feleklerin tacısın. Fakat ne fayda ki,
kendini idrak etmedin. Güneş gibi açıksın, ten zemininde gizlisin.
Benzersiz bir cevhersin, gül ve toprakla birliksin. İlâhî aşkın cemali için
bir aynasın. Fakat pak olmayana aynadan ne hâsıl olur. Bütün cihanı
varlığından maksat, senin varlığındır. Sen olmasaydın cihanda hiçbir şey
olmazdı. Cihan seninle şâd, sevinçli ve handan olur. Niçin sürekli gam
çekerek yatıp oturursun?Y O ruhu,basit bir nur anla, okyanus dalgası bil.
Bu cismi kor ki, budur karanlık, yararsız ot ve çerçöp. O ki nefsini bildi,
hayat buldu ey Hakkı! Kim olduğunu bilen asla ne gam ne helak görür.)
42-BÖLÜM:042:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Beden uzuvlarındaki şekillerin hikmetini, kıyafetlerin farklılığı hasebiyle
muhtelif olan canın vasıflarını, insan uzuvlarının seğrimesinin bükümlerini
sekiz madde ile hakîmâne açıklar.
Dostları ilə paylaş: |