1-BÖLÜM: İtabin mukaddimesi



Yüklə 2,9 Mb.
səhifə70/77
tarix29.10.2017
ölçüsü2,9 Mb.
#21171
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   77

Beşinci Madde


 

Hayvanî nefsin insan bedeninde bulunan bu hizmetçilerinden, ahlakın kaynağı

olan asabî kuvveti ve şehvanî kuvveti ayrıntılı olarak bildirir.

 

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Her bir hareket



ki o, muzırı def için veya gayre üstünlük için hayvanî nefsten yürekte

meydana gelmiştir; o hareketin ismi gazap kuvveti olmuştur. Bu gazap, o def

ve galebeyi, kendisine şuğul ve rehber kılmıştır. Bunun yeri ve fiilinin

başlangıcı yürek olmuştur. Gazabın itidali şecaattir ki, onunla öne

alınacak işler, öne alınmıştır. O övülmüş ahlak olup, şeriat ve mürüvvette

makbul bulunmuştur. Gazabın ifratı, tehevvürdür ki, onunla öne alınmayacak

iş, öne alınmıştır. O, kötü ahlak bilinmiştir. Gazabın azlığı cübündür.

Onunla öne alınacak işlerden imtina olunmuştur. Bu kötü ahlak, tehevvür

gibi bulunmuştur.

Her bir hareket ki, o menfaati çekmek için veya lezzeti istemek için

hayvanî nefsten yürekte bulunmuştur.O harekete şehvet kuvveti denilmiştir.

Bu şehvetin şuğulu ve sanatı o çekme ve isteme bilinmiştir. Bunun dahi

yeri ve filinin başlangıcı yürek fiili bulunmuştur. Bu şehvetin itidali

iffettir ki, onunla şeriat ve mürüvvete uygun olan arzulara girişilmiştir.

Bu iyi ahlak, güzel bulunmuştur. Şehvetin ifratı şerehtir ki, onunla şeriat

ve mürüvvete uygun gelmeyen arzulara girişilmiştir. O kötü ahlak

bulunmuştur. Şehvetin azlığı hamuttur ki, onunla yararlanılması lazım gelen

arzuları edadan kusur olunmuştur. Bu kötü ahlak,onun gibi kötü bilinmiştir.

Şu halde eğer gazap kuvveti ve şehevhi kuvvet, açıklanacak insani nefsin

hükmü altına gelip, köleler gibi her durumda emrine itaatli ve boyun eğici

oldularsa, ikisi dahi itidal bulup, iki iyi ahlak hâsıl olur ki, biri

şecaat, biri iffettir. Gazap ve şehvete üstün ve mâlik olan insâni, nefs,

hür ve olgundur. Eğer iş, aksine dönüp, gazap ve şehvet insani nefsin

üzerie üstün gelip, onu hükümleri altına alıp, köleler gibi kullandılarsa,

o zaman gazap ve şehve itidalden kalıp, ikisinden dört kötü ahlak vücuda

gelir ki, onlar: Tehevvür, cübün, şereh ve hamuttur. Nice kötü ahlak, bu

dördünden doğup, çoğalır. Gazap ve şehvete mağlup olan insanî nefs, esir ve

eksiktir ki, kendini bilmez. Cahildir. Mevla'sından dahi gâfildir.

Çün nefs-i behimî kuluyuz kıl bizi âzad

Kul eyle sana kıl gazab ve şehvete mâlik

 

Altıncı Madde


 

insan bedeninde mutasarrıf olan dört nefin sonuncusu insanî nefsi,

hizmetçileriyle hakimâne bildirir.

 

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Konuşan insanî nefs ki,



insanî ruh ve rabbanî emridir. O bir cevherdir ki, kendi zatında her maddeden

mücerret iken aşk ile bağlandığı bedenin işlerini tedbir için hayvanî

nefsin yeri olan yüreğin ortasında bulunan siyah nokta süveydada hayvanî

nefs ile yakınlaşmış ve kucaklaşmıştır. Onun vasıtasıyle beden cüzlerenin

tümünde mutasarrıf olmağa yer bulmuştur. Zira ki toprak cisim gayet kesif,

pak ruh gayet latif ve hayvaî nefs önemli ve önemsiz arasında olduğundan

ikisinin arasında aracı olmuştur. Bununla kesif bedene milli olan latif

ruh münasebet kazanmıştır. Hayvanî nefs ile kucaklaşmaktan bu ulvi ruhun

ismi gönül olmuştur. Bu şerifli nefsin bir semtini, hayvanî nefsin kesafeti

karanlık kılmıştır. Onun için Cemal'in aynası ve Zü'l-Celal'in nazargâhı

olmuştur. Bu mertebe itibar, izzet ve şeref bulmuştur. lakin bu ayna,

hayvanî sıflarla tozlanmıştır. Enâniyet kılıfında örtülü kalmıştır. Onun

içi bu ruh, kendini bilmez ve Mevla'yı bulmaz olmuştur. Kendi âleminden yüz

çevirmiştir. hayvanî nefsin hükmü altına gelmiştir. Kendi hizmetçisinin

hizetinde esir olup kalmıştır. Halbuki sözü edilen üç nefs, hizmetçilerle

bile bu insanî nefs sultanı için, beden memleketine hizmetçiler ve reaya

gelmiştir. Bu sultanın bunca hizmetçisinden başka üç özel hizmetçisi dahi

vardır ki, biri nutuk, biri nazarî akıl ve biri amelî akıldır.

Nutuk, bir idrak kuvvetidir ki, onunla mânâların incelikleri birbirinden

fark edilip, seçilir. Bu nutkun itidali hikmettir ki, onunla sevap hatadan

fark olunmuştur. Nutkun ifratı cerbezedir ki, anlaşılması mümkün olmayan

mânâların idraki arzu kılınmıştır. Nutkun azlığı, belâdettir ki, onunla

hayır şerden farkolunmaz, ikisi eşit bilinmiştir. Şu halde nutkun durum ve

şânı mânâları idraktir.

Nazarî aklın iş ve sanatı, nizam ve işleri tasavvur etmektir. Mesela bina

olacak imaretleri, önce bu nazari akıl tasavvur eder ki, kaç oda ve kaç

penceresi olmak lazımdır hepsini münasebeti ile tasavvur eder ki, bunun işi

budur.


Amelî aklın şuğul ve rehberi budur ki, nutkun idrakini ve nazari akıl ile

tasavvurunu kuvvetten fiile getirip, amel etmiştir. Şu halde bu yeryüzünde

olan bütün şehir ve kasabalarda bulunan binalar, sanatlar, zinetler,

lisanlar, lügatlar, yiyecekler, giyecekler, kitaplar, ilimler,nakışlar,

çizgiler, bostanlar, umumî ve hususî âdetler ki, âlemde vardır; hepsi nutuk

kuvvetinden ve nazarî akıl kuvveti ile vücut bulmuştur. Ameli aklın onlara

itaatinden bilfiil vücude gelmiştir. Nitekim bu yaratıklar âlemi o emirler

âleminden ortaya çıkmıştır. Bunun gibi adı geçen eşyalar, nazarî akıldan ve

nutuk kuvvetinden amelî akıl vasıtası ile vücuda gelip, bu nizamı

bulmuştur. Zira ki, amelî akıl ise nazarî akıl bilinmiştir. Hepsi ona boyun

eğici ve itaatli bulunmuştu. Şu halde kendisine hizmet edilen bu mükerrem

insanî nefs bedende bulunan hizmetçileri tamamen yirmisekiz kuvvettir ki,

açıklanmıştır. Bu insanî nefse gölge akıl odur ki, o akıl, vacib'ül-vücut

olan Allah'ın nurundan vücut bulmuştur. Bu küllî akıl, izafî ruh ve ilâhî

aşk namını almıştır. Şu halde iradî ölümle bu nefsten fena bulan o ruh ile

zinde olmuştur. Her ne ki âlemde vardır, kendi vücudunda bulunmuştur Gönül

yüzünde enaniyet perdesi kalkıp, kedini ve rabbini bilmiştir. Ruhu,

dolunay gibi zevalsiz güneşe mukabil gelmiştir. Gönlü nûr, huzur ve sürûr

ile dolmuştur. Bu cihan görüntülerinden, bu cisim ve candan geçip, kal

âlemine göçüp aslî vatanına dönmüştür. Nereden gelip gittiğini bilip,

muradını alıp, olmazdan evvel olup, ebedî ahayt bulup, düşmandan kurtulup,

dostu ile kalmıştır. Meselâ insan bedeni bir duvar benzeridir ki, onun bir

semti mücerret kayıplar âlemi, öbür semti şehadet alemidir. O duvarı

yenilenmesi ve tamiri, yeme ve içme uyku ile gün gün adettir. Onun

kalınlığı içinde bin kadar boş çatlaklar ve değişik açıları vardır ki;

kemik boşlukları ve damarlara işarettir. O duvarın gayıp semtinde bir ayna

konulmuştur ki,o gönülden ibarettir. Onun billûr yüzü gayba yöneliktir ki,o

durum insanî ruhtur. Billûrun arkası duvar içinde gölgelidir ki, onu gazap

ve şehvet sarmıştır. Aynanın arkası o yalımlı lambanın mekanıdır ki,

hayvanî ruh misalidir. Onun bekası fitili ile yağın kavuşması zamanıdır

ki,onlar hararet ve ruhî rutubettir. O lambanın nuru, hisler ve

kuvvetlerdir ki, duvarın açıları ve yarıkları onunla aydınlanmıştır. O

bütün azaların hayatıdır. O duvarın şehadet semtinde beş penceresi açık

olup, onlar beş ruhî ış duyudur. O aynanın yüzüne tozlar durulmuştur ki,

kötü ahlaktan ona bulanıklık gelmiştir. Kendi kılıfında örtülmüştür ki,

enaniyetinde mahcup ve şaşkın kalmıştır. O halde, onun için gazap şehvetine

mağlup ve enaniyetinde mahcup olan gönül, kendi nefsini cahildir ve

Mevlasından gafildir. Kendini duvar ve lamba anladığı bâtıl bir hayaldir.

O ancak beş pencereden duvarın yüzüne eğiktir. Açık durumlar ise uyuyanın

uykusu ve gidenin gölgesidir. Çünkü o aynanın kılıfı kendisi ile gayp âlemi

arasında gölgedir. Şu halde o âlemden tamamıyle yüz çevirmekle zuhur

etmiştir. Halkı tarafına dönücü ve beş his penceresinden şehadet âlemine

tam bir iltifatla yönelik ve meyledicidir. Zira ki o gönül, bu dalı kök ve

bu ayrılığı kavuşma, bu bulanığı saf ve bu karanlığı aydınlık, bu gurbeti

vatan ve bu mezbeleyi mesken, bu gerilemeyi ilerleme ve bu noksanı kemal,

bu nikbeti nimet ve bu hapishaneyi cennet sanıp, bu gurur dünyası ile

mağrur olmuştur. Hayvanî nefsin esiri olup, kötü ahlakı ile dolmuştur.

İnsan suretinde hayvan olup, iki âlemde ör kalmıştır. Enaniyet gölgesi ile

cehalet karanlığında şaşkın olmuştur. Hakk'ı anmaktan yüz çevirip, nefsanî

vesveselerle belasını bulmuştur. Cemiyet nimetinden mahrum olup, tefrika

gazabına düşüp kalmıştır. Hakk'ın huzurunda uzak olup, masiva fikirlerine

dalmıştır. Ömrünün vakitlerini ziyan edip, kendini yüksekten alçağa

salmıştır. Zira ki Mevlâ'nın huzurundan düşmanın kucağına gelmiştir.

Eşyanın en lezzetlilerini verip, dünya nimetini almıştır. işimiz hemen

Hakk'ın hidayetine kalmıştır.

NAZIM


Ahir-i dirhem ki hemdir ahir-i dinar nâr

Ahir-i devlet ki lettir âhir-i timâr mâr

Zevk-i ruhâniden ol kim meyl-i zevk-i cism eder

Saltanattan eylemiştir irtikâb-ı zül-ü dâr

Iz ve câh-ı fâniyi bil zül-ü akl ve çah-ı cân

Ey azîzim çâh-ı zilletten hazer kıl zinhâr

Gazaba ve şehvet, nefse galip olur ve cihan nimetinden kendi âlemine kaçar.

Mevlâ'nın muhabbet ve marifetini talip olan gönül enaniyet perdesini

yırtıcı ve açıcı, nefsini ve Rabbini müahedeci ve ârif, bütün durumlarla

anlatmıştır ki, gayp semasının nûrû o aynaya ulaşır. Ve kendisini ayın gözü

bilmiştir ki, vacib'ü-l vücudun güneşine karşıdır. Küllî aklın ışığını

kendinde bulmuştur ki, âleme şamildir. Küllî akıl ise ruhalrı vatanı

benzerlerin aslıdır ki, onu bulan ârif ve Rabbi'ne ulaşıcıdır. Her muradı

onunla hâsıldır. Şu halde o gönül ki, kendi âleminde bu devlete naildir. O

duvar, lamba ve aynadan geçmiş dolunaydır.

NAZIM


Gnöül hülasa-i âlemsin esfer-i eflak

Veli ne faide kim kendin etmedin idrak

Çü âfitab-ı ıyansın zemin-i tende nihan

Misal-i gevherkânsın mekarin-i kül ve hâk

Cemal-i aşk-i ilâhî için bir âyinesin

Veli ne hâsıl ol âyineden ki olmaya pâk

Vücud-u cümle cihandan garaz vücudundur

Femâ tekünü fi'l-kevn keenne levlak

Cümle seninle olur şâd ve hurrem ve handan

Niçin yatıp oturursun hemişe sen gamnâk

O ruhu nur-u basit anla mevc-i bahr-i muhit

Bu cismi ko ki budur zulme ve has ve hâşâk

Hayat buldu o kim bildi nefsin ey Hakkı

Kim olduğun bilen asla ne gam görür ve helâk

(Gönül, âlemin hülasasısın ve feleklerin tacısın. Fakat ne fayda ki,

kendini idrak etmedin. Güneş gibi açıksın, ten zemininde gizlisin.

Benzersiz bir cevhersin, gül ve toprakla birliksin. İlâhî aşkın cemali için

bir aynasın. Fakat pak olmayana aynadan ne hâsıl olur. Bütün cihanı

varlığından maksat, senin varlığındır. Sen olmasaydın cihanda hiçbir şey

olmazdı. Cihan seninle şâd, sevinçli ve handan olur. Niçin sürekli gam

çekerek yatıp oturursun?Y O ruhu,basit bir nur anla, okyanus dalgası bil.

Bu cismi kor ki, budur karanlık, yararsız ot ve çerçöp. O ki nefsini bildi,

hayat buldu ey Hakkı! Kim olduğunu bilen asla ne gam ne helak görür.)

 



42-BÖLÜM:042:

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

 

Beden uzuvlarındaki şekillerin hikmetini, kıyafetlerin farklılığı hasebiyle



muhtelif olan canın vasıflarını, insan uzuvlarının seğrimesinin bükümlerini

sekiz madde ile hakîmâne açıklar.

 


Yüklə 2,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin