Tabi bu yitik fiziki yitiktir yoksa kaybettiklerimin hesabı yüksektir. 1949
Bundan sonra babam şehre gider gelir oldu hatta zamanla ahbaplarını evine davet ederek kuzu kesip ziyafetler bile verdi sayısız. Bir deyim vardır ya yangın yerinin otu yine yeşerir bizim evimizdeki düzende aynen öyle oldu zaman içinde eve bir merkepten başka yük hayvanı girmedi inekler gene sayısı arttı, koyun adedi otuzu geçti ve babam mahallede sayılır sözü dinlenir oldu.
Ben 1952 Kasımın da evlenirken Akkadın halam maddi katkıda bulundu tabii borç olarak. Nur içinde yatsın ondan sonra Ali Osman, Fitnat ve Billur’un düğünlerini ben yaptım kendi imkânlarımızla diğer kardeşlerim Hasan ve Ayse’nin düğününe katkım olmadı çünkü işim bozulmuştu. Burada üzücü bir olaya temas etmeden geçemeyeceğim. Kız kardeşim Ayşe ile Baldızım Hatice’nin kızı Naciye aynı sene evlendi. Anamla baldızım benden birer tane kilim istediler. Tabii işin vahametini bilmedikleri için, onlara peki dedim. Kayseri’de Sakaltutanlı Mustafa dayının (Bıdı) damadı İsmail ağa bu gibi işleri yapar. Aynı zaman Hafız Ahmet sade ile ortaklığı vardır. ikisi bir dükkanda otururlar. İsmail ağadan bir çift kilim temin etmesini istedim. Kilimler en iyi olacak ve bedeli harman veresiye diye söyledim merhum peki dedi.
Kilimleri temin eder, Ahmet sadeye derki bir haber bunları Durdu efendi istedi aldırsın. Ahmet sade adamın elini tutar yahu adam malını denize atar mı Durdu battı der. Adam derki hafız efendi Durdu Seyit ağanın oğlumu, evet. Ben onu otuz senedir, Durdu’ya da sekiz on senedir tanırım kaldı ki Durdu sipariş verirken parasının veresiye olduğunu da söyledi. Bu kilimler gidecek öyle ise bu dükkâna koydurmam. Haber geldi biz kilimleri komşu dükkândan aldırdık.
Bu olay bana bu şekilde komple kızın gideceği gün (ismi saklı) şimdi ölü bir ahbabım tarafından çok ekmeğini yedim durum aynen anlattığım gibidir dedi. Bende o merhuma bu yüzleşmeye kadar gidecektir eğer o zaman kıvırtırsan, ben bunu hiç duymamış olayım dedidim.
O da her şartlar altında benimle olduğunu söyledi. Ben şoke oldum, rengim atmış babam geldi oğlum Allah’ın kanunudur, üzülme. Kızı olan gelin eder ele verir, oğlu olan evlendirir elden alır.
Babam bilmiyor işin başka olduğunu. Ne ise Hamdi amcagil geldi ve emanetini aldı gitti. Babam, ben ve Ali Osman üçlü toplantı yaptık. Babam olmaz böyle bir edepsizlik Ahmet sade yaymaz bunu dedi. Bende yapabilir ve yapmış dedim.
Yarın şehre gidelim adamla yüzleşelim olur mu olur. Ertesi günü Ahmet sadenin dükkânına gittik. Ben konuyu açtım delillerimin sağlam olması karşısında yaptığını itiraf etti.
Ben kendisine ana avrat skof ettim. İleri gideninde, geri kalanında, ahbabının arkasından kuyu kazanında, yine ana ve avradını dedim ve umardım ki bu nasıl iş getir o adamı karşıma diyeceğini beklediğimi ama kendisinde bu erdemin olmadığını ve bundan sonra kendisine selâm vermeyeceğimi ve selâmını da almayacağımı söyledim.
Eğer erdem sahibi isen benim baban’ın elinden tutup ….. yapmasını ve haddinden fazla menfaat sağlamasını temin ettiği zaman. Ağabeyin belediye başkanı iken babam onun tarafı tuttuğu. Ağabeyini Mimarsinan’lı başkanlığından ……….. onun yanında bulunduğunda ve nihayet bana gelip biz iki kardeş değiliz dördümüz bir kardeşiz ve üçümüzün başını nereye kesersen kanımız oraya akar dediğin zaman. En son bu gün geldiğin mevki ye babamın sayesinde geldiğin zamanlar bunları kabul etmese idin. Arkamdan ne dersen de umurumda değil ama şimdi sana teessüf ederim ve ilişiğimizin bittiğini bildiririm dedim. Baba haydi evimize gidelim dedim. Babam sadece Hafız efendi ayıp ettin sana acırım dedi. Ondan sonra ancak babamın ölümünde geldi bir lokma ekmek isteyerek helallik istedi bende öküz öldü ortaklık ayrıldı ancak gidersin ama sana acıdım dedim.
Hasbekli hocaya yaptığında en az bunun kadar ayıp dedim.
O da öldü ama barışmadım. Ah…insanlar.
ASKERLİĞİM
1952 senesinde Balıkesir ve Erzincan’a geçici görevle gittiğimden yoklama kaçağı durumuna düştüm. Bu durum ise benim askerliğimi hava ikmalde yapmama mani oldu. Mecburen askerlik hizmetimi hava kuvvetleri emri yerine kara kuvvetleri emrinde yapmam icap etti. 4/ 4/ 1954 muhabere eri olarak Ankara Mamak’a kara vagonla gittim. O zaman Mamak eğitim merkezinde 4000 kişi temel eğitim görüyordu. Bu kadar askere ne su nede tuvalet vardı. Karavana da ha işte yiyebilen yiyor. Ben yiyemiyordum.
İhtiyacımı kantinden gideriyor idare ediyordum. Bir gün beş arkadaş Mamak merkeze lokantaya gitmek üzere garnizondan çıktık. Lokantanın kapısına kadarda vardık ama inzibatlar yakaladı aman yaman kâr etmedi bizi merkeze götürüyorlar. Bir asteğmen bizi görünce bunların suçu nedir diye sordu inzibatlarda lokantanın kapısından çevrildiğimizi söylediler. Asteğmen bizi bıraktırdı ama yemek yememize de müsaade etmedi, kışlaya döndük.
Acemi birliği ve eğitim merkezi kelimenin tam manası ile perişanlıktır. Bir koğuşta 400- 500 kişi yatar bunun içinde öksüreni, osuranı, ağlayanı, sızlayanı ve hasta olanlar çoktur. Orada tek iyi şey talimgâhtır.
Günler geçmiyor firar etmeyi ciddi şekilde düşünüyorum. O vakit Ankara’da çok Mimarsinan’lı var ama ne arayan nede soran. Bir gün hoperlordan adım okundu. Ziyaretçim var, gittim ….. oğlu Ömer Nevruz. Epey konuştuk bana para vermek istedi tabii ihtiyacım yoktu ama son derece memnun oldum ziyaretten.
Ayrıldıktan sonra bir hesap ettim ki yirmi sekiz günlük asker olmuşum bu 24 ay olan askerlik müddetinin 23 aya inmiş olması demektir. Bu işi bitireceğime kanaat getirerek askerliği biraz daha sevdim. Eğitim merkezi içinde müstakil birlikler var güvercinlik, muhabere, karargâh ve ulaştırma bölükleri gibi. Buralara acemi erattan sanatı olanları sınava alıyorlar. Bende ulaştırma bölüğünde akü ve oto elektrikçisi olarak sınava girdim ve iyi derece ile kazandım ve o gün ulaştırmacı oldum.
Eğitim merkezi ile ulaştırma bölüğünün sadece Allah birdir ondan başka her şey farklıdır. Ulaştırmada tuvalet rahat, su gani istersen duş alma imkânı bile var.
Benim görevim, 72 araç var çeşitli tiplerde bunların lambalarının sağlıklı yanması ve akümülatörlerinin ….. olmasını sağlamaktır. Bu görevi rahatça yapabiliyorum. Sıra ile nöbette tutuyoruz. Bir sene müddetle bi hakkın nöbet tuttum. Bir gün nizamiye nöbetçisi iken sabah saat beşte Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Nurettin Baransel geldi. Parolayı bilmediklerinden içeri sokmadım. Kurmay başkanı imiş bana aferin evladım gelen Genel Kurmay başkanımızdı dedi ve ismini söyledi. Ulaştırmada görev sabit olmadığı için karavana yerine tayın bedeli verilirdi. Bölük komutanı beni sevmiş olacak ki bana da tayın bedeli çıktı fakat o ağustos bölük komutanı Süleyman Önder başka göreve tayin oldu. Yerine Genel Kurmay’dan Yzb. M. Turan Oflas geldi. Şehit çocuğu, babasının istiklal madalyasını taşır. Kendisi bekar Konyalı bir hemşerisi ile bekar yaşarlar. Ben evlerine gider gelirim hatta içki masasında da çok bulundum. Beni bölük yazıcısı ve depo amiri yaptı. Bundan sonra askerlik daha da kolaylaştı. Bu kolaylığı sağlayan faktörlerden birisi de muhabere okulu doktoru ile tanışık olmamdır.
Okul doktoru Malatyalı Vahap Alter’in bir motorsikleti vardı onu tamir ve tadil ede, ede sanki küçük bir taksi yaptık. Ondan sonra bebe fort bir araba aldı onunda tamirlerini yaptım. Viziteye çıktığımda bana istirahat verir ve istirahatimin evimde geçirilmenin gerekli olduğu notunu düşerdi vizite defterine. Bölük komutanım bunu bilir fakat bilmez, görmez davranır, kışlayı terk etmeme göz yumardı. Bu formül sayesinde dokuz ay Kayseri iznim var. Ankara izni için izin kâğıdımı ben imzalardım, onun hesabını bilmem. O doktor emekli olduktan sonra Kayseri’de düven önünde bir hayli hizmet yaptı. Birkaç kerede ziyaretine gitmişliğim var. Şimdi ne oldu bilmiyorum.
Bölük komutanı yüzbaşı ile çok yakın ilişkilerim oldu ve bana hep hami muamelesi yaptı ama Tokat’lı üsteğmen Kemal Aytek’le ol görüp anlaşamadım. Adam hep beni dışlama ve aşağılamaya çalışırda sebebi ise çok basit nöbet çizelgesinde benim tertip arkadaşlarımı kayırdığım şikayet edilmiş çizelgelerin tetkikinde bunun varit olmadığı görüldü o vakit ben kendimi müdafaa meyanında her bireyin kendine göre bir yetkisi ve tasarruf hakkı vardır. Bunda hata da yapılmış olabilir her zaman vesika ibraz etme imkânı yoktur dedim. Vay sen misin bunu söyleyen bana hakarete varan sözler söyledi. Bende ertesi günü durumu Bölük komutanına aktardım. Benim yanımda üsteğmene epey ağır sözler söyledi hasılı askerlik bitti terhis emri kıtalara dağılmadan bölükten haberci arkadaş emri akşam getirdi gece boyunca teskereleri doldurdum sabah komutana arz ettim o da bana hemen terhislerin eratın nüfus kağıtlarına işle dedi. Bende işlediğimi söyledim. Bana senin kaç günün var dedi, bende bir hafta dedim. Git sivillerini giyin de gel dedi. Gittim sivilleri giyindim ama çok gösteriliyim. Bölük komuta heyeti beraber oturmuşlar, girip yüzbaşının ve diğerlerinin elini öptüm. O an üsteğmen o sen kontmuşsun diye bana taş atta. Bende dedim ki daldan eğme değil kökten kontum eğer bir Kayseri’ye gelirsen Mimarsinan beldesine gelin benim aslımı görün. Benim aslım muhtaçlara su yerine ayran içirmiş, ek yerine ekmek ikram etmiştir dedim. Onun elini öpmedim ama yüzbaşım hakkını helal etmeyeceğini söyledi mecburen öptüm elini üsteğmenin. Ondan başkada rütbeliler vardı hele kademe komutanı Cevat Albayrak üsteğmen asker dostu idi. Akranları Yarbay iken bir içki içen arkadaşlarını koruduğu için rütbe indirme cezası almıştı. Onunda evine gider, gelirdim. Hele yüzbaşı Turan Oflas erkek mi erkek. Bölüğe ilk geldi bu koğuşlarda bu günkü şart altında buralarda asker yatırılmayacağını okul komutanlığına rapor etti ama komutanlık hiçte oralı olmadı ve bizler o koğuşlarda bitlendik de bölük komutanı cebinden 400 Lira para vererek beni Ankara’ya yolladı haşere ilacık almam için ve o ilaçlarla bitten kurtulduk.
Günlerden bir gün okul komutanlığından bölüğün teftiş edileceği bildirildi yazı ile. Belirlenen günde okul komutanı Tuğ General Halil Güney mahiyeti ile teftişe geldi ilk olarak koğuşlar denetlendi. Komutan koğuşları beğenmedi bölük komutanı da durumu daha evvel makama arz ettiğini bildirdi. Komutan kızdı ama bir şeyde söylemedi. Denetim oto parktaydı, oto parkın yanında bölük garnizonu içinde levazım 4 şb. nin kontrol ve idaresi altında akaryakıt deposu var tel örgü ile de ulaştırma bölüğünden tecrit edimleş hatta nöbetçisi bile 4 şb. ce temin edilir ama benzinlik perişan tam bir mezbereliktir. Okul komutanı pislik olduğunu söyledi. Bölük komutanı buranın durumunu anlattı bizim müdahale hakkımızın olmadığını söyledi. Bunun üzerine okul komutanı bir celallendi ve yüzbaşıya ukelalık etmemesini söyledi. Ordunun rütbesini taşıyan personel ükela olamaz bu sözü kabul etmiyor ve iade ediyorum dedi. Komutanda sizi teftişten vaz geçtim dedi ve ulaştırma bölük sahasını terk etti. Bizde bölük karargâhına döndük. Yüzbaşı beni çağırdı yaz dedi, ben birden anlayamadım ne yazayım diye sordum o da bana kızarak ne yazarsan yaz dedi. Geldim bölük yazıhanesine mecburi hizmetim bitmiştir, şahsi işlerimi takip edeceğimden askerlik görevimden istifa ediyorum arz olunur. Komutandan sicil numarasını da aldım imza için götürdüğümde tamam bunu hemen okul komutanlığına yolla dedi, yolladım.
Bunun üzerine 23 tane bölük, 2 tane tabur komutanı, okul komutan muavini, yarbay, bin başı, emir subayı bölüğe gelerek dilekçeyi geri almasını yüzbaşımdan istediler ve de kabul ettirdiler.
Günlerden bir gün bu olaydan sonra Ankara’daki yardım heyetinin bölüğü denetleyeceği tebliğ edildi. Anılan gün heyet geldi ve bölüğün çubuk barajı yönüne yürüyüşe çıkmasını istediler. Bölük komutanı emrinde tüm bölük yürüyüşe çıktı tam 72 araç parkı terk etti ve yağışlı bir günde hiç bir eksiksiz araçlar geri döndü.
Batkımda komutan memnun ve neşeli bir kayma, çarpışma ve arıza gibi olumsuzluklar yaşandı mı diye sordum arkadaşlara. Bir tek araba kaydı kurtarıcı ile kaldırıp konvoya kattık dediler.
Denetim sonucu heyetin verdiği rapor Ankara Garnizon’u içinde böyle komplike birliğe rastlanmamıştır. Memnuniyetimizin bölük komutanına tebriklerimizle bildirilmesi şeklindedir. Bu yazı bölüğe okul komutanı imzası ile geldi. Daha sonra yüzbaşı sivil hayatta İzmir’de gördüm. Geçici görevle Gazi Emir’e gelmişler de Konak’ta görüştük. Komutanla iyi olduğunu söyledi.
Askerlik zor zanaattır yukarda anlattığım veçhile çok izin kullandım ama bir günde alışamadım. İzin defteri benim elimde istesem kullandığım izinleri yazmayabilirim ama hiç eksiksiz yazdım. Dini bayramlardan birisi yine izin var ama benim yüzüm yok. Komutan izin defterini istedi ve benim künyemi açması ile ısılık çalması bir oldu. Sen çok izin kullanmışsın sana bu bayram izin yoktur, gitmeyenler gitsin dedi. Yüz kişilik bölük mevcudunun 65 ine izin yazmamı söyledi ve listeyi verdi.
Bayrama 12 gün, o zaman ben bayramdan evvel izin istedim komutanda verdi. Eve geldim merhum babama bu bayram aralarında olamayacağımı söyledim ve kışlaya döndüm. Arefeden evvel 65 kişi bayram iznine gitti. Arefeden sonra Pazartesi günü dört arkadaş ellerinde şefaat dileyen kartlarla geldiler bizi de izine göndersin bölük komutanı, bizi ona çıkar dediler. Biliyorum yüzbaşının ret etme ihtimali yoktur. Size çok kızar ana, avrat sin, kaf eder gelin vaz geçin dedimse de laf duyuramadım. Komutana her gün yoklama verirken bir şey varmıdır diye sorardı yine sordu. Dört kişinin tavsiye kartlarını önüne koydum. Görür görmez bastı küfrü çağır onları dedi, çağırdım. Hepsine teker, teker sordu hepsinin mazereti hastalık, araba arızası falan filan. Onları dışarı gönderdi bana bu dört kişiye izin yazmamı söyledi komutana arz edeceğim vazifenin aksamasında beni sorumlu tutmasın dedi. Bende gittim kendim dahil beş tane kağıdı yazdım geldim.
Baktı izin kâğıdı beş kişilik sebebini sordu bende ne hastan var ne araban arızalı ve nede bir torpilim var. Benim torpilim de siz olun evliyim bayramı ailemle geçirmek istiyorum dedim.
Komutanda eğer dört kişiye izin verirlerse sana da izin vereceklerdir dedi. İzin kâğıtlarını aldı. Okul komutanına gitti ve oradan bana telefonda izinlerin çıktığını söyledi 4 kişiyi derhal gönder sen bölüğün işlerini bitir gel. Ben bu gün nöbetçi amiriyim ne zaman olursa gel izin kâğıdın bendedir dedi.
Bunun üzerine hemen çalakalem nöbet çizelgesi, on günlük bölüğün yazılarını da tamamlayarak saat 19.00’da nöbetçi amirliğine glasörler dolusu yazı ile vardım. Amir ve subayları ne olduğunu bilmediğim neşeli bir sohbet içindeler. Selam resmini ifa ettim, yazıları imzalattım. Dosyalar koltuğumda benim durumumu oradaki cemaate aktardı. Sizin olsa bu askere kaç gün ilk öneri 15 gün, bir ve iki ay. Komutan izin dönüş tarihini yazdı Durdu 6’ıncı günü seni karşım da göreceğim dedi. Emir tekrarı yaptım. Sabaha evime geldim, babam kaçtığımı zannetti ama sonradan o da inandı.
Askeriyenin her işinin sağlam olduğu sanılırsa da hiçte değildir. Askere gitmeden evvel dört ortaklı üç kamyon, bir otobüsümüz var. Ben babama ve ortaklara arabaların bir, ikisini satarak parasına lastik almalarını söyledim bana sen delisin dediler. Hiç araba satılırda lastik alınır mı diye alay ettiler ama senesin varmadan arabaları bir, bir takoza aldılar. Benim önerdiğim zaman lastik 800- 1000 Lira iken sonradan 3000 Liraya bulunmaz oldu.
Babam lastik için Ankara’ya geldi ama nafile ve boş döndü işte bu tarihten tahminen üç ay sonra üç kişi kışlanın tel örgüsüne dayandı adamları tanımıyorum. Korktum ki arkadaşlarıma durumu anlattım bu adaları tanımadığım gibi ne için beni aradıklarını da bilmiyorum. O bakımdan bana göz kulak olun dedim. Gerekli garantiyi sağladıktan sonra adamların yanına gittim sebebi ziyaretlerini sordum.
Dramatik bir şekilde arabalarının olduğunu ama lastiksizlikten çalışamadığını, işlerinin kırıklığından ve netice olarak üç ailenin aç, perişan olduğunu yana yakıla anlattılar. Eğer 4000 Liraya dört lastik verirsem işlerinin düzeleceğini bildirdiler. Evvela bedelin az olduğunu söyledim gıdım, gıdım 12.000 Liraya çıktılar. Ben peki dedim yalnız benim lastik sattığımı kimden öğrendiklerini söylemeleri halinde dört lastiği 6000 Liraya vereceğimi söyledim. Yalnız kimden öğrendiklerini bildirmelerini istedim. Onlarda kimsenin ismini veremeyeceklerini kendilerinin işinin bu olduğunu Ankara garnizonu içinde biz birlikleri test ve tetkik ederiz kimin elinde fırsat varsa o kişiye müracaat ederiz. Yalnız lastik değil bil umum yedek parça yiyecek ve giyecek dahil ne olursa alırız dediler. Benim böyle bir işe karışmadığımı adamların ağzından duymuş olmam beni çok sevindirdi. Ben kendimi ne kadar sağlam bilmekle beraber, iftiranın yolu kesilmez sevincim bundandır.
Adamlara benimde Kayseri’de arabalarımın olduğunu fakat olarında lastiksizlikten takozda olduğunu söyledim ve ilave olarak yanlış kapı çaldıklarını ve derhal buradan uzaklaşmalarını aksi halde arkadaşlarımla sizleri rezil ve perişan ederiz. Derhal buradan uzaklaşın dedim. Adamlar biraz daha dil döktüler ama nafile ve gittiler.
Bölükten artan tayınları Ankara’nın gecekondu semtinden gelenlere veriyor idik. Bunu yüzbaşı duymuş bana doğru olup olmadığın sordu bende doğru dedim. Acele kesin sonra ulaştırma bölüğü tayin satıyora çıkar adımız dedi. Bayat ve artık tayınları fakirlere vermeyip çöpe attık. Hatta gelenlere de hakaret ederek kovduk. Askerlikte bir çaycı dövmemizle, eş cinsellerle de mücadele ettik, açayım. Arkadaşlar geldiler dışkılarında kan gördüklerini söylediler nedenini aradık ki çaycı çaya boya katarmış. Boyayı ve boyalı çayları bulduk. Ispartalı bir sıpa idi. İyice bir sopa attık hemen karargâh komutanı baş çavuşa gitmiş. Baş çavuş Hüseyin Demir.
Baba burada ne yaptığımı sordu. Bende askerlik görevimi ifa ettiğimi söyledim. Bunun içinde adam dövmekte var mıdır dedi. Hakkımıza tecavüz edenler olursa vardır dedim. Çaycıyı neden dövdüğümüzü sordu. Bu soruyu çaycıya sorsanız daha iyi olur zira suç delilleri elimde. Ben sana gösteririm dedi. Bende gittim durumu yüzbaşıya anlattım çaycı bir dayakta yüzbaşıdan yedi falakayı o zaman gördüm. Baş çavuşa da çok ağır sözler söyledi hatta Durdu senden kıymetlidir de 3 tane yedek subay seviyesindedir diye benim gururumu okşayan sözler söyledi ve çayhaneyi bana bağladı.
Askerlik ilerledikçe tertip arkadaşları arasında husumetler oluştu ve iki gurup olduk. Egeli, Anadolulu hep bir birimizin açığını arıyoruz. Maraşlı bir arkadaş Egelileri nöbetçi onbaşı olduğu bir gece otobüsün içinde uygunsuz yakaladı ve onlara etmedik hakaret kalmadı. Bunun üzerine Egeliler hiç konuşmaz oldular ve Maraşlının ayakkabısını giydirip çıkardılar ve de boyadılar. Tanrı kimseye eksik iş vermesin.
Yukarda söyledim askeriyenin işi hiçte muhkem değildir. Şeytana uyup hileye sapsan depodan mal çalmak o kadar kolay ki hiç kimsenin haberi olmaz yani malın eskisini koyup yenisini alacaksın. Bu kanımı yüzbaşıma da söyledim ve lastik olayını aynen anlattım. Yüzbaşı bana dedi ki depoyu senin kontrolüne bunun için verdim. İnandığımdan ve inancımda yanılmadığımı görmek beni çok mutlu etti seni tebrik ederim diye beni de taltif etti. Ben kendisine deponun envanterini çıkartayım mı dedim ne yaparsan yap zaten senin terhisinden sonra ben terfi edip bin başı olacağım, istersen sana bir hafta izin vereyim dedi ve verdi.
VI İŞ HAYATIM
1956 yılında askerden olduktan sonra hava ikmal merkezine girmeği düşünmediğinden yeni bir iş bulmam gerekiyordu. Kısa süreli nakliyecilikten de aradığımı bulamadım çünkü nakliyecilikte gün bitmiyor, iş bitmiyor. Allaha niyaz ettim, Yarabbil âlemin bana bir iş ver ki sabah başlasın akşam bitsin. Asker iken Ahmet Şeref nam şahıstaki kişi ile görüşürdüm o tarihlerde Mimarsinan esnafı hep Ankara’da idi Ahmet’te Ankara’da ufak tefek işler alır çok para kazandığını da söylerdi. İstişarelerimiz ve konuşmamızda karar verdik ki. Terhisi müteakip ortak olalım ve olduk. Ama ikimizde de bir işi yürütecek para yok germirden ölü Şükrü oğlu Mehmet ağa ile ortak olduk %50- 50 tabii bu ara ben inşaatın işini bilmiyorum. İhalelere giriyoruz ama işi alamıyoruz. Oğlanın ihalede referans olarak yapı meslek lisesi diploması var benim o da yok. Kelimenin manası ile tam bir uyduyum. Üçüncü ihalede Söke’den harita kışlasının 300.000 Liralık bir onarım işini aldık.
İş aldık benim ortaklardan sermayedar Kayseri’de diğer ortakta Ankara’da yatar kalkar. Bende Söke’de işin başındayım ama inşaat yapmayı, yaptırmayım bilmiyorum.
Körün yolda yürüdüğü gibi bazı ustalardan bazı taşeronlardan bazen de kontrol örgütünden akıl alıyorum. İzmir beşinci yurt içi komutanlığı işin kontrolü, kontrol mühendisti olarak da Yozgatlı Remzi Öğüt adında bir yedek subaydır. Remzi beyden çok iş öğrendim ve bu ….. bana çok yardımcı oldu hiçbir karşılık beklemeden.
Harita kışlası başvekil Menderes’in askerlik yaptığı kışla olduğu için kontrol amirliği büyük önem veriyor.
Kışlanın sadece dört duvarı kalmış üç koğuştan ibaret olan binalara komutanlık odaları asker koğuşu tuvaletler ve lavabolar konacak ve üzeride çatı ile kaplanacak. Aydın veya İzmir’de kerestenin m3 ü 350- 375 Lira iken Bergama yaylasından şahsi ormandan keresteyi Söke’ye 270 Liraya mal ettim. 1050m2 tavan tahtasını da bu keresteden sağladım ki bu bize epey kâr bıraktı.
O sezon işi zamanın da bitirdim güçte olsa bitti yani çok müşkül vaziyette kaldım işin acemisiyim ya iş bitecek doğramalar bitmedi. Çarnaçar başka atölyelere yaptırdım çünkü işin bedeli peşin vermiştim adama hanımının yanında küfür etimde işi yaptıramadım. Bir miktar param halen o adamda kaldı ve sonuçta 106.000 Lira para kazanmışız bunu taksim ettik ama kâğıt üzerinde Ahmet’le ben kazancımızı yemişiz sermayedara muhtaç durumdayız. Mecburen ayni şartlarla bir sene daha taraflar çalışmaya razı olduk. Bereket adamın hissesine düşen kârı ödeyebildik. Adam bizim kazanıp verdiğimiz kardan sermaye verdi. Isparta’dan da bir iş almıştık. Ben yine işin başındayım Ahmet’te Eskişehir’den iki parça iş almıştı o da onları yapıyor. Benim ki yeni inşaat, onun ki eski eser o tarihte eski eser işi yapmak bir idi. Bu aşamada ne oldu bilmem ben Isparta’daki işin birinci merhalesini bitirdim. Bundan sonra altı kere ihale olacak iş çıkacaktır. Ama Ahmet’in benim aleyhimde konuştuğunu tahmin ediyorum yeni bir iş aldım Isparta’dan beton yol. Kayseri’ye gelmiştim patrona ihtiyacımı söyledim o gün Cumartesi bankalarda kapandı bana sermayedar daha evvel neden söylemedin şimdi para yok dedi, bende cebimdeki ile idare ederim sizde önümüzdeki hafta içinde yollarsınız dedim vedalaşıp ayrıldık. Ben o gece Isparta’ya gittim Cumaya kadar bankaya uğramadım para kesin gelir hesabı ile ertesi hafta Çarşamba ya kadar para gelmedi, telgrafla sordum. Cevap geldi cebindeki para ile işi bitir. Esasen sen bizi usandırdın imza yerinde sermayedarın babası Mehmet. Atladım Kayseri’ye geldim, adamı buldum bu teli siz mi çektiniz dedidim. Adam Durdu efendi adamın her saati bir olmaz kusura bakma bir yanlış anlaşılma vardır hoş gör. Ben ısrarla bu teli sen mi çektin diye ısrar edince evet dedirdim. O halde bizim ortaklığımız bitmiştir hesaplaşalım herkes yoluna gitsin olur dediler. Benim ifademe göre Isparta’ya 13.000 Lira borç var.
15.000 Liralıkta malzeme var. Adamlar dediler ki borçta senin malzemede senin olsun dediler. Ben toyluktan kabul ettim. Sonradan çok pişman oldum, yarı yarıya demediğime ama sözümden de dönemedim.
Hasılı öküz öldü ortaklık ayrıldı. Ama o an için borcu ödeyecek hiçbir ihtimal görünmüyor ufukta. Tabi evvel emirde borcun ödenmesi şarttır ama nasıl amelelik, hamallık yapıp bu borcu ödeyeceğim. Bu niyetle Isparta’ya gittim içim kan ağlıyor.
Isparta’daki iş beton yol çimento ihtiyacını çıkarttırdım 110 ton o zaman tevzi büroları var birçok malzeme tevziye tabi demir, çimento, çivi vs. Dilekçemi Ağustos ayı içinde verdim 1957 senesinin, 1958 Nisan sonuna kadar çimento fabrikalarının üretimi bloke olup hiçbir tahsis karşılanmayacaktır diye tevzi bürosundan cevap geldi.
Bende Akit makam Hastane başhekimine gittim. Benim fakir bir müteahhit olup 1958 Nisanı’na kadar bekleyecek gücüm yoktur onun için sözleşmeyi fesh edelim efendim dedim. Başhekim beni arabasına bindirdi doğruca valiye gittik. Vali beye benim talebimi aktardı ve vali bey başka hiç alternatif yok mu diye sordu ben de olsa, olsa parke döşeme yol yapılır dedim.
Vali bey bayındırlık müdürünü çağırdı birde onun mütalasını aldı o da biraz pahalı olur ama parke daha iyi olur mütalasında bulundu ve işin parke olarak yapılmasına karar verildi ama benim asıl derdim borcum.
Dostları ilə paylaş: |