1 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,81 Mb.
səhifə31/39
tarix27.12.2018
ölçüsü2,81 Mb.
#87124
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   39

  • HİTİT ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU ÖĞRETİM GÖREVLİSİ DOĞAN DEMİRCİ – Ben de bir soru sorabilir miyim Sayın Vekilim?

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun.

  • HİTİT ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU ÖĞRETİM GÖREVLİSİ DOĞAN DEMİRCİ – Şimdi, sonuç olarak, yani biraz evvel belirttiğiniz, belki kurumlarımızın dediğiniz gibi ortak bir fikirde buluşmaması noktasında yani bizim bugün söyleyeceğimiz son sözümüz müdür? Daha sonrasında bizim…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Gayet tabii, her zaman bize Nisan sonuna kadar görüşlerinizi bildirebilirsiniz.

  • HİTİT ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU ÖĞRETİM GÖREVLİSİ DOĞAN DEMİRCİ – Yani tekrar bir bildirme hakkımız, şansımız var değil mi?

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yazılı olarak bildirebilirsiniz, memnuniyetle, bize gelir.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir şey söyleyeceğim. Çok doğru söylediği bir şey var. Mesela yeni adliye binası yapıldı Çağlayan’da, çok güzel, çok modern fakat mesela girişte dokuz on basamakla çıkıyorsun ve şey unutulmuş mesela, engellilerle ilgili oraya mesela bir şey unutulmuş.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sanmıyorum, vardır, vardır.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yok, şey yok. Asansör var da ilk sekiz basamakla içeri giriyorsunuz -ki güzel bir şey o- o sekiz basamakta mesela özel bir düz platform, en azından arabayı iter diye ya da küçük bir platform var, kendi kendine tık yükseliyor böyle, o filan yapılmamış ki biz de o gün Baroya söyledik aynısını “Buraya yaptırırsanız siz, çok iyi olur.” diye. Yani çok basit bir şey bu ama bunun Türkiye’de tekrardan bütün belediyeler, bütün kamu kuruluşları tarafından göz önüne alınmasında da yarar var ki kadroya alma önemli tabii ki.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, peki, çok teşekkür ederiz. Selam götürün.

  • HİTİT ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HALİL AYKUL – Ben bir şey söyleyebilir miyim? Şimdi, biz gelirken, hani değişik fikirler olsun diye bir araya geldik, güzel de oldu. Buradan anladığımız şu oldu: Biz tekrar, sizin tavsiyeleriniz doğrultusunda çalışıp mesela önerilerimizi “Madde bu, şöyle olabilir.” şeklinde mail atabiliriz, o şekilde çalışabiliriz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Atabilirsiniz.

  • HİTİT ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. HALİL AYKUL – Yani sadece “Somut, şöyle.” değil de madde madde, “Bu madde şöyle düzenlenebilir, bu madde böyle düzenlenebilir.” diye. Bu bağlamda biz ödevimizi aldık.

  • Tanıştığımıza memnun oldum.

  • İyi çalışmalar. Umarım güzel bir anayasa çıkar.

  • Kapanma Saati: 14.18





  • İKİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati: 14.24

  • ----0-----

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkan, sizler de, hepiniz hoş geldiniz.

  • Yakinen takip ettiğinizi biliyorum çünkü geçtiğimiz pazar değil, ondan önceki pazar Diyarbakır’daydık Komisyon olarak. Diyarbakır’da da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve çatı kuruluşların organize ettiği “Türkiye Konuşuyor” başlığı altındaki toplantıda birlikte olmuştuk.

  • Sizler yakinen takip ediyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasi partimizden üçer üyenin içinde görev aldığı Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Komisyonumuz şu anda veri toplama, kamuoyunun önerilerini alma çalışması yürütmektedir. Bu çalışmalarımız Nisan sonuna kadar devam edecektir. Nisan sonunda, inşallah, sivil toplum örgütlerimizden, siyasi partilerimizden, anayasal kuruluşlardan ve halkımızdan gelen öneriler istikametinde, onları da göz önünde bulundurarak yeni bir anayasayı, inşallah, yapmayı başarırız. Komisyonumuzda görev alan 12 arkadaşımız, Sayın Meclis Başkanımızın Başkanlığında bu amaçla dört ayı aşkın bir süredir çalışma içerisindeyiz.

  • Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği Başkanı olarak, Yönetim Kurulu üyesi belediye başkanlarıyla siz de bu konudaki önerilerinizi bize iletmek için şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde Komisyonumuzun huzurunda bulunuyorsunuz. Sizlere çok teşekkür ederiz.

  • Şimdi, sizleri dinlemeye hazırız. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği, yeni anayasa yapım sürecinde bize neler öneriyor?

  • Buyurun, söz sizin Sayın Baydemir.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Sayın Başkan, şahsınızda Komisyonun tüm delegelerini saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.

  • Diyarbakır Bağlar Belediye Başkanımız Yüksel Baran Hanımefendi, Mardin Nusaybin Belediye Başkanımız Ayşe Gökkan Hanımefendi’yle birlikte, yine, GAP Belediyeler Birliğimizin Genel Sekreteri İsmail Doğan Bey’le, öncelikle kabulünüz için ve bu fırsatı bizlere sunmuş olduğunuz için bir kez daha her birinize ayrı ayrı teşekkürlerimizi ifade etmek istiyoruz.

  • Her şeyden önce GAP Belediyeler Birliğimizin encümeni olarak -şu an itibarıyla 118’i aşkın üyesi bulunan Birliğimizin- ülkemizin yeni anayasa oluşturma sürecinde katkı sunmak istedik ve yazılı raporumuzu da sunmuştuk. Ama aynı zamanda bu yazılı raporumuzun gerekçelendirilmiş kısmını da, ayrıntılandırılmış kısmını da bugün Komisyonunuza ve zatıalinize sunma imkânını bulacağız.

  • Müsaadeniz olursa, her dört siyasi partimize de, bugün ülkenin millî iradesini oluşturan Parlamento içerisinde bulunan bütün milletvekillerimize, içtenlikle, anayasa oluşturma sürecinde başarı dileklerimizi ifade etmek istiyorum ama bununla birlikte, çok yüksek bir beklentiye sahip olduğumuzun altını da çizmek istiyorum. Emin olunuz ki vebaliniz çok ama çok büyüktür ama bununla birlikte sevabınız da çok ama çok büyük olacaktır. İnşallah, bu süreç başarıyla tamamlanır ve her birimiz halkımıza, insanlığa karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmiş olmanın vicdani rahatlığını yaşamış oluruz. Müsaadeniz olursa ben çok da metine bağlı kalmayacağım. Arz etmiş olduğumuz metnin insani, vicdani, ahlaki, siyasi arka planını müsaadeniz olursa paylaşmak isteyeceğim ve affınıza sığınıyorum, bir diplomatik dilin de dışına çıkacağım, tamamen vicdani, ahlaki, yüreğimden yüreğinize hitap etmek istiyorum.

  • Kırk yaşındayım. Gözümü açtığım günden bugüne değin mensubu olduğum halkın, Kürt halkının bir evladı olarak, maalesef, çatışma ortamı içerisinde büyüdük. Doğdum ve kendimi tanıdığım günden bugüne değin bütün yaşıtlarımla birlikte, neredeyse, olağan bir rejimi görmedik. Bütün samimiyetimizle ifade etmek istiyoruz ki biz artık Kürt halkı olarak çocuklarımıza isyanı miras bırakmak istemiyoruz. Kardeşimiz olan Türk halkıyla birlikte, eşit ve özgürce yaşamak istiyoruz. Şahsi kanaatim ama aynı zamanda belediye başkanı arkadaşlarımın da –öyle inanıyorum ki iştirak edeceklerdir- temel sorunumuz, aynı zamanda Kürt sorunu dediğiniz sorun, temel sorunumuz bir halkın halk olmaktan kaynaklı haklarını kullanamaması sorunudur. Bu dil, kültür, kamu yönetimine

  • Bu dil, kültür, kamu yönetimine katılma ve benzeri kategorilerde bunları izah edebiliriz. Sayın Başkan, dolayısıyla, yaşamış olduğumuz kardeş kavgası, akan kardeş kanının temel sebeplerinden bir tanesi 1924’ten bugüne gelen anayasal sorunumuzdur, Anayasa sorunlarıdır. Bu itibarla, ülkemiz halklarıyla birlikte şu anda büyük bir fırsat ile karşı karşıyadır. Ya biz bir otuz yıl daha ülkemizin kaynaklarının, insan kaynağının, demokrasi standartlarının geri tepmesine ve geri gitmesine göz yumacağız ve Allah muhafaza bir halklar arası boğazlaşmaya sürükleneceğiz ya da bu yetmiş yıllık, seksen yıllık makûs talihi yenip tertemiz, yepyeni bir sayfayla gelecek nesillere yeni bir kapı, yeni bir imkân, yeni bir fırsat sunacağız. Tam da bu noktada yeni anayasa çözüm anayasası olmalıdır. Sorunları erteleyen, öteleyen, yok sayan değil, sorunlara çözüm bulan bir anayasa olmalıdır.

  • Bu itibarla da Sayın Başkan, iki temel noktadan gitmek istiyorum. Birincisi: Mensubu olduğum halkın sorunları ama aynı zamanda bir kamu idarecisi olarak, yerelde seçimle gelmiş bir kamu idarecisi olarak görmüş olduğumuz problem alanlarından hareketle dikkatinizi sadece üç temel noktaya çekmek istiyorum. Bu üç temel noktanın ilki: Her şeyden önce Anayasa Türkiye’de yaşayan bütün etnik kimlik, kültürel kimlik ve inançsal kimlikler arasında birlikte yaşama, birbirini tanıma, birbirine saygı duymak üzerine kurgulanmalıdır. Maalesef şu anda ülkede yaşamış olduğumuz tabloya baktığımızda çok ciddi bir duygusal kopuşu yaşıyoruz ve bu anayasa bu duygusal kopuşun ortadan kaldırılmasına hizmet etmelidir. Kanımca, aynı zamanda hukukçu kimliğimle, Anayasa’da değiştirilmez hükümler konulmamalıdır. Zira, biz, bugünkü nesiller gelecek nesillerin iradesine ipotek koyma hakkına ve haddine sahip değiliz diye düşünüyorum. Bundan yirmi yıl sonra, otuz yıl sonraki nesil elbette ki bizim gibi düşünmek durumunda değildir ki olmayacaktır, tarih de, dünya da bunu yaşamıştır.

  • İkinci bir husus: Vatani hizmet dediğimiz, askerlik hizmeti dediğimiz ve anayasal hükümde de yerini bulan, bize göre çağın gerisinde kalan vicdani ret hakkı her yurttaşımızın temel hakkı olmalıdır. Bir insan onuru, insan haysiyeti ve insan kişiliği itibarıyla baktığımızda siyasi meselelerin tamamı bir kenara, inancı gereği silah taşımak istemeyen insanların bu hakkına hürmetle yaklaşmamız ve Anayasa’mızın da bunu güvence altına alması gerektiğine inanıyorum.

  • Sayın Başkan, saygıdeğer komisyon üyesi milletvekillerim, benim de bir insani yaram olan ve mensubu olduğum halkın da bir insani yarası olan ana dilde eğitim konusuna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. 2004 yılında ilk belediye başkanı seçildiğimden 2009 yılının sonuna kadar hakkımda açılan tüm dava ve soruşturmaların toplam ceza miktarı eğer cezayla sonuçlansaydı, tecziyeyle sonuçlansaydı iki yüz doksan üç yıl cezaevinde kalmak durumunda kalacaktım ki bu durumu en iyi olan belediye başkanlarından biriyim ben Barış ve Demokrasi Partisinin. Dolayısıyla, benden daha çok hakkında ceza istenen belediye başkanlarımız da var. Bunların cezalarının toplamının en az yüzde 70’i ana dilin kullanımıyla ilgilidir Sayın Başkanım. Örneğin temizlikle ilgili, temizlik bilincinin geliştirilmesiyle ilgili bir broşür yayınlamışız. Mahallelere dağıtmışız; şöyle yapmayın, çöpü şöyle toplayın, şöyle ambalajlayın, şöyle yaparsanız hijyenik olursunuz bilgilerini, enformasyonlarını bu broşürlerde tutuyoruz. Veya billboardlarda bir etkinliğimizin, bir aktivitemizin tanıtımını yapıyoruz. İşte, bütün bunlardan dolayı hakkımızda ceza davaları açılıyor ve bunlar -tabiri caizse- bizim mesaimizi neredeyse adliye koridorlarında geçirmemize vesile oluyor.

  • Sayın Başkan, benim yaşamış olduğum kentin nüfusunun, yerleşke nüfusunun yüzde 95’i Kürtçe ve Kürtçe’nin de Dımılki ve Kurmanci lehçesini konuşan insanlar. Düşünün, insani açıdan, vicdani açıdan bir kentin belediye başkanları, bir yerleşim biriminin belediye başkanları o kenti oluşturan nüfusun yüzde 95’inin diliyle bir hizmet ürettiğinde ceza davalarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu, bırakın bir demokratik rejimi, bu, insan onuruyla da çelişen bir durum. Ama bundan çok daha vahim bir durum daha var Sayın Başkanım, o da şu ki: Çocuklarımız asimile olma tehlikesiyle karşı karşıya. Açık ve net söylüyorum ve bunu bir insani ve ahlaki ödev olarak bunu sizinle paylaşıyorum. Sadece ben değil bütün akranlarım, bütün yaşıtım olan nüfusun çocukları köy boşaltmalarından da kaynaklı metropollere yığıldı ve şu anda kır nüfusu neredeyse bölge nüfusunun ancak yüzde 15’ini, 16’sını oluşturuyor. Metropollere yığılmış durumda, kent merkezlerine yığılmış durumda. Dolayısıyla, artık evlerde annenin ya da babanın çocukla Kürtçe konuşması ya da lehçeyle konuşması o çocuğun dilini korumasına yeterli değildir. Mutlaka okul öncesi eğitimden başlayıp üniversiteye kadar, Türkçe nasıl okullarda okutuluyorsa ve öğretiliyorsa Kürtçenin de aynı şekilde okutulmasının bir zaruret, bir zorunluluk olduğuna inanıyorum. Kaldı ki bunun her iki halkın kardeşçe bir arada yaşamasının da teminatı olduğuna inanıyorum. Hatta bu konuyla ilgili olası bir pazarlığın da kardeşimiz olan Kürt halkına bir hakaret anlamını da taşıyabileceğini düşünüyorum. Ana dilde eğitim Sayın Başkan, bir pazarlık konusu olmamalıdır. Eğer kardeşliğe inanıyorsak, birlikte yaşamaya inanıyorsak ana dilde eğitimin bir pazarlık konusu olmaması gerektiğine dair duygumu, düşüncemi ifade etmek istiyorum.

  • Bir diğer husus: Emin olunuz ki Kürt dilinin ve kültürünün korunması ve geliştirilmesine dair kamunun ayıracağı kaynak ve kamunun yapacağı dizayn, düzenleme örneğin yeni anayasamızdaki düzenlemeler, bırakın ülkenin bölünmüşlüğüne katkı sunmasını mevcut duygusal bölünmüşlüğün, mevcut uzaklaşmanın bir bütün olarak ortadan kaldırılması ve büyük bir nüfusun aidiyet duygusuyla devlet yapılanmasına ve onun erklerine bağlanması, maneviyat bağlamında, duygu bağlamında bağlanmasının da sosyal zeminini, psikolojik zeminini oluşturacaktır. Şu anda bölge nüfusunun çok önemli bir kısmının bu ve buna benzer nedenlerden dolayı -açık ifade etmek isterim ki- aidiyet bağlarında, sahiplilik bağlarında çok ciddi bir zedelenme var. Bu zedelenmeyi tamir etmenin en etkili yolunun da bu hakkın anayasada güvence altına alınmasından geçtiğine dair inancımızı da bu vesileyle paylaşmak istiyorum.

  • Dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer husus da… Elbette ki bütün dünyadaki gelişmeleri de dikkate aldığımızda, ülkemizdeki sosyoekonomik gelişmişlik farklarını da dikkate aldığımızda bugün ülkemizin en az gelişmiş 21 tane vilayetinin 18 tanesinin ülkenin doğu yakasında yani Kürt yurttaşlarımızın yaşamış olduğu coğrafyamızda olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu neredeyse cumhuriyet tarihinden bugüne değin uygulanagelen yanlış ekonomik politikaların bir sonucudur ama bununla birlikte katı merkeziyetçi bir politikanın da sonucu olduğunu görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan kaldırılabilmesi adına yapmamız gereken mutlaka ademimerkeziyetçiliği güçlendirmektir, yerel yönetimi güçlendirmektir. Bu minvalde de sırf ekonomik ve sosyal kalkınma için olsa bile mutlaka ama mutlaka katı merkeziyetçi yapıdan bölgesel bir yapıya geçmemiz şarttır. Bunun sadece Kürt sorunun çözümü açısından değil örneğin Karadeniz’le Marmara arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasında veya Orta Anadolu’yla yine Ege arasındaki gelişmişliğin ortadan kaldırılması açısından da oldukça önemli ve zorunlu bir ödev olarak bizi beklediğine inanıyorum. Ama bununla birlikte şüphesiz ki bu işin bir siyasi boyutu da vardır. Kabul etmemiz gerekiyor ki cumhuriyet kurulduğunda bu coğrafyanın çeşitlilikleri ve farklılıkları içerisinde, dahası Osmanlının bize miras bırakmış olduğu coğrafyadaki etnik kimlikler ve inançsal kimlikler itibarıyla, bu coğrafyayı terk etmeyen, sırtını Türk halkına dönmeyen tek bir halk Kürt halkıdır ve Kürt halkı kendi coğrafyasında bir özerk yapıda bütünün bir parçası olarak yaşamak istiyor. Kopmayı değil, bölünmeyi değil, bütünün bir parçası olarak yaşamak istiyor. Bunun adı da “demokratik özerkliktir”, bir diğer adı “bölgesel yönetim”dir, hatta bir diğer adı “eyalet sistemi”dir. GAB Belediyeler Birliğimizin hukuki ve siyasi sorumluluğu, GAB Belediyeler Birliğinin başkanının ve encümeninin olması kaydıyla biz bunu savunuyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’de altı-yedi coğrafi bölgenin oluşturacağı yönetim erkleriyle genel merkezî yapı arasındaki iş birliğiyle, koordinasyonla ülkenin önünün açılacağına dair inancımızı paylaşmak istiyoruz.

  • Bu durumda, iki temel kamu idaresi olacaktır Sayın Milletvekilim. Bunlardan bir tanesi merkezî kamu idaresi dediğimiz ve bugün de var olan kamu idaresidir. O teferruatlara ben girmeyeceğim, yasama, yürütme ve diğer erklerin ayrılıklarına girmeyeceğim ama hemen hemen bugün Türkiye’mizde var olan ve demokratik rejimin işleyişi açısından da sakınca teşkil etmeyen bütün merkezî yapılarımız varlığını şüphesiz ki koruyacaklardır. Resmî dil ve ülke dili şüphesiz ki Türkçe olmaya devam edecektir, mevcut sembol şüphesiz ki ülkenin tümünün sembolü olmaya devam edecektir, mevcut Parlamento şüphesiz ki ülkede yaşayan bütün halkların yani Türkiye halklarının ulusal iradesini temsil etme yetkisine şüphesiz ki haiz olacaktır. Bu mekanizmaların hiçbir tanesine elbette ki zerre kadar bir halel gelmeyecektir. Ancak bununla birlikte bölge meclisi dediğimiz bir meclis yapılanmasına şiddetle ihtiyaç var ve bölge meclisinin başkanlığının da bölgeler halkı tarafından örneğin Ege özerk bölgesi içerisinde yaşayan tüm yurttaşlarımız tarafından seçilecek bir bölge başkanı ve aynı zamanda onun meclisi içerisinde oluşturacağı bir yürütme erkiyle, bir eşgüdümle merkezî ve bölgesel kamu idaresi şeklinde ikili bir idari ve hukuki dizaynla akan kardeş kanının da nihayete ereceğine dair zerre kadar şüphe duymuyorum. Şayet, mevcut, üzerinde çalıştığımız Anayasa’mız -açık ve net bir dille ifade etmek isterim ki ve korkumu, endişemi sizinle paylaşmak isterim ki- başta ana dilde eğitim olmak üzere ve idari, siyasi mekanizmadaki öngörülen ya da talep edilen ve şu anda demokratik dünya dizaynında da uygulanan ve faydası görülen mekanizmalara dair bir dönüşüm ve ihtiyaca yanıt olmazsa kaygım ve endişem o ki yaşamış olduğumuz kardeş kavgasını bir otuz yıl daha, bir kırk yıl daha, bir elli yıl daha yaşamaya devam edeceğiz. Bundan dolayıdır ki bu konudaki, özellikle, vurgumu paylaşmak istiyorum.

  • Sayın Başkan, belki üslubu da aşmış olabiliriz ama ateşin düştüğü bir coğrafyadan geliyoruz. Çok teşekkür ediyorum, sizin Bakanlığınız döneminde de çok yoğun temaslarımız olmuştu. Zaman zaman elbette ki geliyorsunuz coğrafyaya ama bizim yirmi dört saatimiz, üç yüz altmış beş günümüz o ateşin içerisinden geçiyor Sayın Başkan. Bütün içtenliğimle ifade etmek isterim ki tek bir askerin, tek bir polisin, tek bir gerillanın, tek bir sivilin yaşamını artık yitirmesini istemiyoruz. Akan bu kardeş kanının nihayete ermesini istiyoruz. Bunun için de cesur olmamız gerekiyor. Bu ülkenin önüne yeni bir sayfa açmamız gerekiyor. Sayın Başkan, şu anda pratikte ciddi bir koordinasyon sorunu yaşıyoruz. Örneğin illerimizde hem belediye başkanı var hem vali var, hem kaymakam var hem belediye başkanı var, hem belediye meclisi var hem belediye il genel meclisi var. Dolayısıyla, bir kentte, bir coğrafya içerisinde birden fazla aynı işle iştigal eden iki mekanizma var. Emin olunuz ki bu Edirne’de de sorundur, emin olun ki bu Mersin’de de sorundur, emin olun bu Tokat’ta da sorundur ama bu Diyarbakır’da “double” sorundur -biliyorsunuz hâlen “w” yasak, biz kullanamıyoruz- bu Şırnak’ta “double” sorundur. Dolayısıyla, bu sorunların da önüne geçebilmek adına mutlaka illerde bu bölgesel yönetim dışında da her bir il ve tek bir seçimle gelen bir yönetim mekanizması olmalıdır. Bu ya vali olmalıdır ya da belediye başkanı olmalıdır ama her ikisi de, hangisi olursa, seçimle gelmek zorundadır. Dolayısıyla, her iki mekanizmanın da tek bir meclisinin olması lazım ve bu meclisin bütün ilin sorunlarına yanıt arama, yanıt bulma çabası içerisinde olması lazım.

  • Son olarak Sayın Başkan, elbette ki Anayasa Mahkemesi bu bütün mekanizmaların etkin işleyişindeki en etkin denetleme mekanizması, en etkin ara bulucu mekanizması olacaktır. Şüphesiz ki bölgesel meclis ulusal Meclise anayasa yapma önermesinde bulunabilir ve şüphesiz ki bölgesel meclis kendisinin yetkisini aşan bir karar alması durumunda Anayasa Mahkemesi tarafından bu kararı bir nevi iptal edilebilinir ve bu hükümler Anayasa’mıza konulduğunda bölgesel mekanizmaların hiçbir tanesinin ulusun -Türkiye halkları bağlamında söylüyorum- ayrılmaz, vazgeçilmez bir bütünlüğünün bir parçası olduğunun da altı çizilerek, vurgulanarak ortaya konulmalı diye düşünüyorum. Tekrar 1920’lerin ruhuyla, nasıl ki Türkler, Kürtler bu coğrafyada yaşayan insanlar ortak iradeyle bir süreci başlattılar ve daha sonra bu ortak irade tek taraflı şekillendi, şimdi tekrar ortak iradeyle, bir konsensüsle, bozulan mayayı tekrar yeni bir mayayla, yani yeni bir anayasayla tamir etmemiz gerektiğine dair düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

  • Ben müsaadeniz olursa sözü Başkanlarıma bırakmak istiyorum. Eksik bıraktığım bir husus varsa kendileri tamamlayabilirler. Ayrıca sorularınız olursa da büyük memnuniyetle yanıtlamaya çalışırız.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Gökhan, söyleyecekleriniz var mı?

  • NUSAYBİN BELEDİYE BAŞKANI AYŞE GÖKHAN - Başkanımız genel olarak çerçevemizi verdi. Şimdi, genel olarak Anayasa’da… Ben öncelikle, Başkanı ve komisyon üyelerini selamlıyorum. Anayasa’nın topluma huzur, güven ve eşitlikçi bir moral vermesi ve gerçekleşmesini diliyorum. Tabii, aynı zamanda bizim kadın olarak da yaşadığımız sıkıntılar vardır yönetimin erkek egemen zihniyetinden kaynaklı. Onların da Anayasa’da göz önünde bulundurulması ve anayasal güvenceyle cinsiyet özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir anayasanın oluşumu…

  • Şimdi, yerelde yaşadığımız en büyük sıkıntı ve Anayasa’da çözülmesi gereken şey… Genel olarak Anayasa’da şöyle bir bakış açısı var: Toplum disiplinsiz, iradesiz, tecrübesiz olarak görülüyor ve bir tecrübe kazandırmaya ya da işte disipline etme… Oysa devlet insan yeteneğiyle tecrübe kazanmıştır ve toplumların edindikleri tecrübeler çok önemli. Çok dilliliğe, çok kültürlülüğe, çok inançlılığa da oradan ihtiyaç duyulan bir şey ve şu anda yerel yönetimleri tıkatan, bu bölge yönetimlerine geçilmezse yandaş bir politika üretiliyor, ideolojik, politik, ekonomik çıkarlara dayanıyor yani iktidardaki yapının, o nedenle paydaş olma şansı ortadan kalkıyor. Ve bölge yönetiminde paydaşlığa geçilebilir, şu anda ciddi yaşadığımız bir sorun. Ve özellikle de yerel yönetimlerde şu anda sadece belediyeler ya da işte hani il özel idareler yerel yönetim olarak anlaşılıyor ve hepsi 657’ye tabi devlet memurlarınca. Bu devletle toplumun birbirini tanıyamama ya da, işte, sürekli merkezden çıkan kararların yerele uyması ama yerellerde bu çok kültürlülük, çok dillilik ve farklı coğrafi ve iklimsel özellikler bunun anlaşılmasını engelliyor. Böyle bir sıkıntı yaşıyoruz. Mesela şu anda belediyeler de, işte, 657’ye tabi memurlar tarafından yönetiliyor. Karar alma zaten belediye başkanlarında değil yani. Meclis karar aldığında, şu anda bizim de meclisimiz çok dilli ve çok kültürlü karar aldığı için İçişleri Bakanlığından soruşturma açılmış. Yani bu konuda yerellerin kendi kimlikleriyle hizmet gördüklerinde o hizmete daha çok sahip çıkma duygusuyla yaklaşıyor. Örneğin, işte, bir yerin üzerine Kürtçe yazdığımızda doğal olarak daha çok hani kendisinden bir şey gibi, diğerini hani kendisinden saymama gibi… Tabii, bunlar yaşandığı sürece hani bunlar soruşturmalık, Başkanımız söyledi…

  • Bir de mesela diyelim biz artı 45 derece sıcaklıkta bir coğrafyada yaşıyoruz, Erzurum eksi 35 derecede. Şimdi, Erzurum’daki okul yapısıyla Nusaybin’deki okul yapısı aynı. Hani iklimsel olarak bile oradaki soğuktan donuyor, buradaki sıcaktan ve aynı düğmeye basılır bir biçimde bu kadar farklı uygulamalar hizmeti de ciddi anlamda sıkıntıya sokuyor. İşte, okullar hani kendi kültürüyle olsa, kendi ana dilinde olsa… Oralara çok girmeyeceğim Başkanımız anlattığı için. Ve yani bu kadar resmî kültürün dışındakilerin hepsinin dışlanıyor olması bu konuda, ciddi anlamda yerel hizmette güven sorunu çıkarıyor. Yani devlete güven çok zayıf. Devletle halk bir kere barışık değil hani Kürt sorununun çözülmemesinden kaynaklı. Eğer kendini ifade etme şansı olsa… Ben hep diyorum hani Türkiye’nin en doğusuyla en batısı arasında yetmiş iki dakika fark var. Edirne’yle Hakkâri yetmiş iki dakika farkla iftar açıyor. E, şimdi biz güneşi mi durduralım yoksa Hakkâri’nin mi geç iftar açmasını sağlayalım? Hani nasıl bu kadar merkezî? Mesela bu döngüleri durduramıyoruz. Şu anda mevcut Anayasa bu döngüyü ters yüz etmiş bir hukukla yürütülüyor. O nedenle, özerk bölge yönetimleri, işte, cinsiyet özgürlükçü olması, demokratik… Mesela toplumun hepsi yeteneksiz mi? Seçme hakkı olanın seçilme hakkı olmuyor, o yüzden de siz yetenekleri toplumun hizmetine sevk edemiyorsunuz. Çünkü zaten diyor: “Benim büyüklerim düşünür.” O zaman, 73 milyon insanın tek kişinin aklıyla bu kadar hani… Türkiye yani bu konumda olması gereken bir ülke değildir, bu konuda ayrıntıya girmeden söyleyeceğim. Toplumu çok ciddi yeteneksiz bir pozisyona getirmiş. Mesela vergini ver sana yol, su, okul, elektrik, ulaşım… Hâlâ okul, yol, su, elektrik çözülmemiş. Doksan yaşında bir ülke hâlâ iki yıllık şey yapıyor. Yerelde mesela “Dil konusunda henüz hazır değil.” diyor. Oysa herkes biliyor yani İngilizce… Gidip iki yıl görenler hemen geliyor ya da bir kurs görenler İngilizce de verebiliyor. Ben bu konuda biraz daha geniş açıyla bakarak toplumun yeteneklerinin disiplinli, iradeli ve bilinçli olduğu 73 milyon insanın yeteneğinin yerel bölge yönetimiyle yerel hizmetlere, yerel kaynaklara ve öz dinamiğinde yönetim biçimi oluşmak zorunda. O nedenle, mesela şu anda muhtarlar ve 6 azası var. Mahalle meclisleri neden olmasın? Çünkü muhtar evrak getir-götüre dönüşmüş. 7 aza zaten işlevsiz. E, şimdi, mahalle meclisinde yetki mahalleye verilecek, o kendini yönetmeyi öğrenecek. İşte, bölgede temsilcisi olacak, bölge parlamentosunda kendini ifade edecek. O yüzden de ve bir kısım vergilerin yerellere aktarılması, bu konuda artık “Ver vergini hiç düşünme. Beynini tıkat, sana her şey gelecek…” Ama gelmeyecek çünkü devlet artık yetmiyor, 73 milyonun yönetimine yetmiyor, yedi bölgenin yönetimine yetmiyor. Hani bu konuda açığa çıkan deneyimler de öyle gösteriyor. Eğer, bölge yönetimi, çünkü hem kendi inanç, etnik kimlik, cins, sınıf, ırk şeylerine kendi karar verecek ve yaşanan sorunlarda yerel dinamik ve nüfus kendini yönetmeyi öğrendikçe devletin merkezî bir koordinasyonla -Başkanım söyledi- daha rahatlatıcı bir şey olacak.

  • Bir de mesela bu bölge yönetimi olmadığı zaman bizim yerelde yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri şu: Sadece hiyerarşik yapıya göre şey yapıyor. Ya büyükşehirdir, işte, ildir ya da ilçedir, beldedir, köydür… Sadece, işte, nüfusa göre düşünülüyor. Oysa, oranın doğa yapısı, ağacı, bitkisi de hesaplanarak bütçenin aktarılması gerekiyor çünkü ekoloji yok oluyor, doğal kaynaklar yok oluyor ve mesela toplumun yarısı kadın, yetenekleri katılmıyor çünkü ağırlıkta coğrafi anlamdaki tarımdır, hayvancılıktır, o bölgeler arası gelişmişlik düzeylerini de asgariye indirir diye düşünüyorum.

  • Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, Sayın Gökhan, çok teşekkür ederiz.

  • Yüksel Baran…

  • BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL BARAN – Çok farklı bir şey yok ama… Ben de herkese gerçekten kolay gelsin diyorum, zor bir süreç, önemli, tarihî bir süreç, ilk defa halkın kendisinin anayasa yaptığı bir süreç. Şimdiye kadar hep darbelerle gelen anayasalar vardı, doğalında şu anki süreç önemli oluyor. Çünkü nasıl yaptığınız, geleceğinizi nasıl şekillendirmek istiyorsak bu tarzda bir anayasanın ortaya çıkmasıyla bu gerçek olacağı için önemli bir süreçten geçiyoruz diye düşünüyorum.

  • Başkanımız çok kapsamlı açıkladı onun için ben çok fazla şey yapmadan sadece bir sıkıntıyı dile getirmek istiyorum. Şimdi, mesela merkezî karar organlarıyla yereldeki uygulamalar arasında gerçekten sıkıntılar çıkıyor. Örneğin, işte, kararlar buradan alınıyor, genelgeler tarzında iletiliyor fakat yereldeki uygulamalarda çok fazla bir denetim olmaması oradaki valiliklerin veya kamu yönetiminin biraz keyfiyetine kalan durumları ortaya çıkarabiliyor. Yani bu bölgesel sorunlardan kaynaklı daha farklı eşitsizlikler benzeri onları bir yana bırakarak aynı konuda bile biz çok farklı uygulamalara maruz kalabiliyoruz bu hâliyle. Örneğin, diyelim, bir torba yasa çıktı, tüm belediyelere uygulandı, Diyarbakır’daki hiçbir belediyeye uygulanmadı. Belediyelerin fazla işçileri alınacaktı. Şimdi, sonuçta buradan çıkan bir yasadır. Bunun her bölgede nasıl uygulanıyorsa bize de bu şekilde uygulanması gerekiyordu. Fakat belediyeleri rahatlatan bir şey yapılmadı veya Diyarbakır Valiliği bir türlü il genel meclisinin düzenlediği bütçeyi iki yıldır geçirmiyor, bir türlü onaydan geçmiyor. Dolayısıyla, arkadaşlar hizmet yapamıyor, benzeri… Şimdi, bu konularda bir denetim mekanizmasının olmaması… Yani yerelde diyelim hani çok güçlü meclisler olsa, seçimle iş başına gelseler ve bu anlamıyla bir yapılanma oluşsa çok daha farklı, kaynakların kullanımından tutalım, politikanın belirlenmesine kadar daha farklı bir süreç gelişebilecek. Ancak, aşırı, hani genel merkezin, genel idarenin kararlarının aşağıya uygulanması süreci yani üstten alta doğru gelen bir süreç olması itibarıyla bu altta nasıl uygulanıyor? Bir Diyarbakır’a geldiğinde, Şırnak’a, Hakkâri’ye, buralara geldiğinde alınan bu kararların uygulama düzeyi nedir? Bunu hem denetleyen yok hem de bizim gerçekten itirazımız var ama başvuru mekanizmamız olmuyor. İşte, yani hani başvursak da sonuç alamıyoruz. İşte, böyle uyguladık. Mesela diyelim ki herhangi bir konuda bana soruşturma açılıyor, ben emsal olarak İstanbul veya Ankara’daki büyükşehir belediyelerini örnek gösteriyorum. Diyorum ki: “Bunlar da böyle uyguluyor, ben de bunun aynısını yapmışım.” Fakat onu emsal kabul etmiyor. Yani dediğim gibi, işte, bir yasanın eşit bir şekilde uygulanması anlamında bile ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.

  • Şimdi, bizim burada zaten temel olarak, özellikle bölgenin kültürel farklılıkları, dil, bunların zenginlik olarak değerlendirilmesi, işte, eğitim benzeri diğer konularda mutlaka ana dilde eğitimin şey yapılması gerektiğini belirtiyoruz. Şimdi, bölgemizde de özellikle çocukların eğitim sürecinde eğitimle birlikte, yedi yaşına kadar çoğunlukla Türkçe bilmeme, bundan sonra okulla birlikte Türkçe öğrenme durumları var. Bu kendisiyle birlikte hani biraz daha işte öğrenene kadar diye… Bir diğeri eğitim imkânlarının da çok olmamasından kaynaklı. İşte, örneğin benim bölgemde sınıflar çok kalabalık, okul sayısı az, kütüphane yok, laboratuvar imkânı yok, benzeri… Bu ve benzeri nedenlerden dolayı çocuklar çok dezavantajlı başlıyorlar eğitim yaşamlarına ve tüm eğitim süreçleri boyunca da dershane veya daha farklı imkânlardan da yararlanamıyorlar. Bizler belediyeler olarak eğitim destek evleri açtık. Mesela bizim belediyede 2 bin çocuk geliyor; gençler,çocuklar ve bunların yüzde 70, yüzde 80’e yakını da kız çocuğudur, genç kızlardır. Şu an eğitim destek evlerimiz kapatılmaya başlandı. 4 tanesi kapatıldı, işte, Van, Tatvan, Batman’ınki. Bir yer daha



  • Bir yer daha vardı, hatırlayamadım. Şu an bizler açısından da inceleme yapıyorlar benzeri. Yani hani bu tür şeyler olduğu zaman, bir, zaten bir ayrımcılığa uğrama duygusu giderek daha fazla güçleniyor. Bu anlamda -Başkanımız da belirtti- yani hani o duyguda birliktelik nasıl yaşanacak ya da bu kopuşun önüne nasıl geçilecek? Bir yanıyla bu duygu giderek daha fazla derinleşmeye başlıyor. Bir yanıyla da diyelim kıt kanaat imkânlarla bazı şeyler yapmaya çalışıyorsun, o bile bu tür bürokratik engeller önümüze çıkarılarak engellenmeye çalışılıyor, oysa biliyoruz ki farklı bir bölge de var, eğitim destek evi de var. Çok basit bir örnek: Zabıta almışız, -hizmet alımı- İstanbul’da, Ankara’da yıllardır böyle çalışan zabıtalar var, ben daha yeni almışım, İçişleri Bakanlığı soruşturma açtı bizim için. Yani bir ihtiyaç olmazsa zaten biz de yapmayacağız. Şeyi anlatmaya çalışıyorum yani hani genel bir uygulama olduğunda dahi bu yerele yansıdığı zaman biz eşit uygulamalara tabi tutulamıyoruz. Merkezle yerelin ihtiyaçları çok farklı oluyor. Merkezin genelgesi veya yaklaşımı, bakış açısı çok daha farklı olabiliyor ve o uygulamanın bir denetime tabi olmamasının yarattığı keyfiyetin, bürokratik engellerin sürekli önümüze çıkarılması… Yani bu tür sorunlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu ve benzeri hani Türkiye'nin genel hâli, zaten merkeziyetçi yapısı çağın koşullarını da karşılamıyor, bu kısmı Osman Başkan belirtti. Bundan dolayı, hani biz yerelin, yerel yönetimlerin, özellikle yerel idarenin daha da güçlendirilmesi, hem kendi meclisleri aracılığıyla kendi koşullarını değerlendirebilmesi, kendini yönetmesi biçiminde bir sistemin Türkiye'nin gerçekliğini karşılayabileceğini düşünüyoruz.

  • Teşekkür ediyorum.

  • BAŞKAN – Sayın Baran, biz de teşekkür ederiz.

  • İsmail Bey, siz bir şey söylemeyeceksiniz herhâlde?

  • GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ BELEDİYELER BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ İSMAİL DOĞAN – Ben Komisyonu saygıyla selamlıyorum.

  • Benim Sayın Başkanıma ve encümene ekleyecek çok fazla bir şeyim olmamakla birlikte, metin içinde yeterince görüşlerimi dercetmiş vaziyetteyiz.

  • Teşekkür ediyorum.

  • BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ederiz.

  • Sayın Baydemir, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği Başkanı olarak yeni anayasa yapım sürecine dair görüşlerinizi biraz önce bize sundunuz. Biz Komisyon olarak, Komisyon üyeleri olarak yeni anayasa yapım süreciyle ilgili bize getirilen öneriler üzerinde burada herhangi bir tartışma açmıyoruz. Mayıs ayının başında Komisyonumuz yeni anayasa yapım sürecine başladığında bütün bu görüşler, bu öneriler, tabii ki Komisyonumuzca ele alınacak ve değerlendirilecektir. Ancak uygulamaya dönük bir iki eleştiri geldi. Bildiğim kadarıyla yerel yönetimlerde yani belediyelerde fazla olduğu tespit edilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamıyla ilgili bir uygulama başlatılmıştı. Sizde niye uygulanmadı?

  • BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL BARAN – Yani diğer kurumlar talep etmiyor diye uygulamadılar. Verdiğimiz listenin çok cüzi bir oranı hiç uygulamayınca da, olmadığından dolayı. İşte, mesela 110 kişilik liste verdik ya da 200 kişilik liste. Bunun işte yüzde 10’unu falan aldılar yani 20 kişi, 30 kişi öyle. Diğer kurumlar talep etmiyor diye almadılar, o gerekçeyle.

  • BAŞKAN – Kısmi uygulandı yani.

  • BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL BARAN – Çok cüzi yani.

  • BAŞKAN – Çok cüzi uygulandı.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Çıkan yasa, amir hüküm ve norm kadro fazlası ve aynı zamanda bütçeyle…

  • BAŞKAN – Ona “norm kadro fazlası” mı deniyor?

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Evet.

  • BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL BARAN – Evet.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – “Bunu alacak ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtacak.” diyor. Ama uygulamada, yereldeki uygulamada, sadece Diyarbakır’da gerçekleşti, en azından bizim bildiğimiz kadarıyla, mutlaka başka bölge kentlerinde de olabilir. ”İlgili kamu kuruluşlarının ihtiyacı olmadığı için biz ancak fazlanızın yüzde 10’unu alabiliyoruz.” denildi, oysa Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da bu yapılmadı. Bildirilen listenin tamamı gereği yerine getirildi.

  • BAŞKAN – Kısmi bir uygulama yapılmış.

  • Ayrıca, il genel meclisi bütçeniz -yanlış tespit etmemişim değil mi- “Valilikçe iki yıldır onaylanmadı.” dediniz. Bu ne demek?

  • BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL BARAN – Geçmiyor. Yaklaşık 6-7 defa veto edildi.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Sayın Başkanım, normal koşullarda il genel meclislerinin bütçesini oluşturma yetkisi il genel meclisindedir. Diyarbakır İl Genel Meclisinin çoğunluğu BDP grubudur ve BDP grubu bütçe oluşturma konusunda hâkim bir grup ama aynı zamanda diğer siyasi partilerin de ortaklığıyla 2011 yılı bütçesi maalesef hiç geçmedi, Meclisten hiç geçmedi, daha doğrusu Sayın Vali hiç onaylamadı. 2012 yılının bütçesi de…

  • BAŞKAN – E, ne oldu sonra?

  • Bütçe geçmeyince il genel meclisinin…

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Bütçe geçmediğinde, önceki yılın bütçesini, bütçe kalemlerini Vali Bey otomatikman uygulama yetkisini haizdir. Zaten bu yetkisi olduğu için kendisi de…

  • BAŞKAN – Yani il genel meclisi bütçesi, özel idare marifetiyle il genel meclisinin görev alanlarına giren hususlarda hizmete dönüşmüyor mu?

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Normal koşullarda öyle olması lazım ama Vali Bey onaylamadığı için…

  • BAŞKAN – Geçtiğimiz yıl hiç hizmet yapılmadı mı?

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Hizmet yapıldı ama Vali Beyin inisiyatifiyle yapıldı.

  • Örneğin, Meclis diyor ki: “Beş köye şu kadar kapasiteli okul yapacaksınız.” Vali Bey diyor: “Hayır. Ben bu beş köye okul değil, ben falan köye karakol yapıyorum.” gibi.

  • BAŞKAN – Okul da yapmıştır canım.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Hayır, hayır, örnek bağlamında söyledim, anlaşılması bağlamında.

  • BAŞKAN – Peki.

  • Faruk Bey, buyurun.

  • FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ediyoruz Sayın Başkanlara dinledik, değerlendirilecektir.

  • Teşekkür ediyoruz, sağ olun.

  • BAŞKAN – Süheyl Hocam…

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ben de çok teşekkür ederim Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliğine, çünkü çok net önerileri vardı. Net, bizim istediğimiz de bu şekilde net öneriler, kabul edersin, kabul edemezsin, yapabiliriz, yapamayız ama net önerilerdi.

  • Şimdi, gördüğüm bir tek şeyi soracağım. Hiç tartışmıyoruz. Fakat altmış beş tane öneri var. Bu öneriler de aşağı yukarı yani şu Anayasa’da değişik boyutlarına göre altmış beş tane. Bunların birçoğuna parti olarak biz de bir anayasa vizyonunda katıldığımızı söylemiştik yani altmış beş önerinin bir bölümüne. Fakat bir şeyi çok merak ediyorum. Şimdi, anayasayı yaparken farklı gruplar ve farklı görüşler arasında, tabii ki bir ortak metin oluşturuyorsun, mecbursun buna… Şimdi, üç noktada: “Ana dilde eğitim, değişmez hükümler mutlaka kalkmalı ve demokratik özerklikte eyalet sistemi” dediniz. Şimdi, mesela ben bile -bu olur olmaz ayrı mesele, daha siyasete girmeden kitap yazmıştım- bölge sisteminin Türkiye’de uygulanabileceğini söylemiştim, bölge sisteminin ama siyasal bir şey de değil yani “Bölge olmalı, insanlar doğru kendi kendini Ankara’dan yönetmemeli koskoca bir ülkede.” demiştim. Fakat “eyalet sistemi” dendiğinde korkan da çok var bundan. “Yani bu mutlaka bölünmeye götürür ülkeyi ne kadar iyi niyetli olsak da, bölünmeye götürür yani bir arada kalması mümkün değildir.” diyen bir kesim de var en azından. Şimdi, burada birlikteliği sağlayacak bir formül yani şöyle mi diyorsunuz? “Hayır, eyalet sistemi mutlaka olmalıdır, bölünmeye götüreceğini iddia edenler de hayal görüyorlar, rüya görüyorlar.” mı diyorsunuz? Yoksa “Yani bunun sınırı budur, şusu budur.” diye kafanızda bir düşünce var mı? Çok net ama mesela siz “eyalet sistemi” deyince ben orada yani bu siyasal bir bölge, idari bir bölgeden fazla, acaba Türkiye’de bunu başka insanlara nasıl kabul ettirirsiniz?

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Katkı olsun diye bir soru sorabilir miyim ben de, ilave olsun diye?

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tabii, tabii.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bu eyalet sistemi Türkiye’de ikili bir sistem olarak mı düşünülüyor, yoksa bütün Türkiye için?

  • BAŞKAN – Onu söyledi.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Yedi bölge” dedi gerçi “Yedi tane eyalet olsun.” dedi.

  • BAŞKAN – Hatta nezaket gösterdi Karadeniz’den örnek verdi.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, evet, aynen böyle. Biz de onu anladık, doğru.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz.

  • BAŞKAN – Buyurun.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Çok teşekkür ediyorum.

  • Öncelikle, Hocam tespitinize yürekten katılıyorum. Elbette ki bu bir siyasi önermedir. Çünkü ülkenin idari ve siyasi yapısının mevcut hâliyle ihtiyaca yanıt olmadığı ve bu yanıt olmamadan kaynaklı da bir siyasi istikrarsızlığın neredeyse doksan yıl hâkim olduğu, dolayısıyla bu siyasi istikrarsızlığın ve kavganın nihayete ermesi konusunda bir yönetim modeli önermesi getiriliyor. Bu yönetim modeli önermesi sadece Kürtlerin yaşamış olduğu coğrafyaya özgü değildir, bu aynı zamanda ülkenin her bölgesinin ki bu bölgeler iklim koşulları olabilir, coğrafi yapı olabilir, zaten coğrafi bölgelenmeler de bana göre aşağı yukarı doğru yapılmış Türkiye’de, Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi, belki burada tek bir değişiklik olur, hani Kürt yurttaşlarımızın yoğunlukta yaşamış olduğu coğrafyaya “Kürdistan bölgesi” denilir. Bu bir aynı zamanda statü vermedir ama bu statü verme bir nevi ayrılığı teşvik etmeyecektir. Zaten şu anda biz ayrıldığımıza inanıyoruz, şu anda bir ayrılmanın derdest olduğunu görüyoruz. Büyük bir duygusal kopuş var; Hakkâri’de de, Şırnak’ta da, Diyarbakır’da da, maalesef İstanbul’da da. Tam tersine bunun ortadan kaldırılabilmesi adına bu önerme yapılıyor ve bu önerme dünyada denenmiştir. Almanya’da şu anda uygulanıyor, Amerika’da şu anda uygulanıyor, Katalonya’da, Bask’ta şu anda uygulanıyor, İskandinavya’nın pek çok ülkesinde şu anda bu uygulanıyor. İşte bütün bu deneyimlerden esinlenerek bu çerçevede kendi deneyimimizi, Türkiye olarak kendi deneyimimizi oluşturabileceğimize ben inanıyorum.

  • Bir kere değişemez hükümlerden kasıt gelecek kuşakların iradesine ipotek koymama üzerine kuruludur, yoksa bu herhangi bir maddeye bir alerjiden kaynaklı değil, bu bir demokratik bakış açısı, bir demokratik perspektifin bana göre gereğidir. Ama mevcut hâliyle de değiştirilemez hükümler bir nevi Türkiye'nin önünü tıkayan hükümlerdir ve 12 Eylül hukukunun, darbe hukukunun Türkiye’ye, tabiri caizse, yapmış olduğu en büyük kötülüktür diye düşünüyorum. Eğer Anayasa gerek toplumun kendi içerisinde ve gerekse toplumla devlet arasında Kürtçe’de biz ”…” (X) diyoruz. Eğer mayaysa, o maya sağlam değilse o sistemin sağlıklı işlemesinin bir kere başlangıçtan itibaren zemini ortadan kalkıyor. Onun için biz bunun Anayasa’da güvence altına alınması gerektiğini savunuyoruz.

  • Sayın Başkan, bir de bazı hususlar var ki Hocam, tartışma konusu yapmak bile büyük bir haksızlıktır. Karşımızda kabul etmemiz gerekir ki bir halk var, Kürt halkı var, onun bir dili, bir kültürü, bir geçmişi var ve bu halk Türk halkıyla birlikte yaşama iradesini ortaya koyuyor. Bugün ben Kürt halkının bir evladı olarak bağımsızlık istemek de benim en doğal hakkımdır ama ben bu hakkımdan feragat ediyorum. 21’inci yüzyılda, sınırların ortadan kalktığı bir dünyada yeni sınırlar çizmenin ne Türk halkına ne Kürt halkına bir katkı getirmeyeceğine inanıyorum. Eğer ben Şeyh Sait döneminde yaşasaydım hiç tereddüdünüz olmasın ki Şeyh Sait isyanına katılırdım ve kendi devletimi kurmak için çaba sarf ederdim. Ama şu anda biz 21’inci yüzyıldayız, Türkiye halklarıyla birlikte sınırlar içerisinde kendi demokratik statümüzle ülkenin bir parçası olarak, ayrılmaz bir parçası olarak bir arada yaşamak istiyoruz. Eğer Kürt halkı bunu istiyorsa bana göre kardeş Türk halkı bu talebi öpmelidir, bu eli havada bırakmamalıdır. Zira, öyle bir konjonktürde yaşıyoruz ki yanı başımızda, Orta Doğu coğrafyasında çok büyük gelişmeler oluyor. Daha büyük felaketlere sürüklenme riskiyle biz karşı karşıyayız. Bu felaketleri de bertaraf etmenin yolu bana göre iç dayanışmayı ve iç barışı sağlamaktan geçiyor. Bu itibarla da ben ana dilde eğitim hususunun bir pazarlık konusu yapılmasının bu halka bir haksızlık ve onu rencide eder boyutunun olduğunu ifade etmek istiyorum, insani olarak Sayın Başkanım.

  • İki evladım var, hepinizin elinden öperler. Bu çocuklarım dört yaşına, Sayın Milletvekilim, geldiklerinde tek kelime Türkçe konuşmuyorlardı, çünkü ben biliyordum bu çocuklar okula başladıklarında Türkçeyi okulda öğrenecekler. Ben bir hata ettim Sayın Başkanım, çocukları kreşe gönderdim. Ben çalışıyorum, anneleri çalışıyor ve bu çocuklar kreşten altı ay sonra benimle tek kelime artık Kürtçe konuşmuyorlar. Ben 2 evladımla bağ kuramıyorum Sayın Başkanım. Ben onlara Kürtçe hikâye anlattığımda kapattırıyorlar Kürtçe hikâyeyi, “Anlamıyoruz. Bize Türkçe anlat.” diyorlar. Ben Kürtçe çizgi film izletemiyorum çocuklarıma, Türkçe istiyorlar. Çünkü eğitim dili neyse, okul dili neyse artık bu çağda dil odur ve şu anda, biz, şu andaki neslin, çocuk olan neslin asimile olduğunu ben gözlerimle görüyorum. Emin olun, bir baba olarak ve bu kültürün bir mensubu olarak bu benim için yeteri miktarda bir isyan sebebidir ama biz isyanı çocuklarımıza miras bırakmayalım. Çünkü isyan gözyaşı demek, kan demek, kopuş demek. Bunu mutlaka mutlaka başarmamız lazım. Peki, nasıl başaracağız? Otuz yıldır, kırk yıldır kan dökülmüş, hem Hakkâri’ye hem Diyarbakır’a cenaze gitmiş, hem Tokat’a hem Yozgat’a hem Karadeniz’e cenazeler gitmiş. Ne yapacağız, nasıl ikna edeceğiz bu halkı, daha doğrusu Türk halkını nasıl ikna edeceğiz?

  • Sayın Başkan, bence çıkıp açık yüreklilikle Türk halkına, kardeşimiz olan Türk halkına şunu söyleyebilmeliyiz: “Biz bugüne kadar size doğruyu söylemedik. Biz ortada bir halk olmadığını söyledik çünkü bu kardeşlerimize, tek bir ulus, tek bir millet olduğumuzu söyledik. Oysa biz çok dilli, çok kültürlü, çok bileşenli bir topluma sahibiz, biz yanlış söyledik.” demeliyiz.

  • İkinci bir husus: Bazı haklar vardır ki, hak kategorileri vardır ki Sayın Başkan, çoğunluğun pozitif iradesini gerektirir. Siz demokrasi oylamasına giderseniz, tabiri caizse, sayısal anlamda söylemiyorum, azınlığa haksızlık etmiş olursunuz. Çoğunluğun pozitif iradesine ihtiyaç var, bir nevi kurucu meclisin kurucu iradesine ihtiyaç var, tam da bugün olduğu gibi, çoğunluğun pozitif desteğine ihtiyacı var. Ana dilde eğitimi Yozgat’ta oylarsanız, Yozgat oy vermeyebilir, Bursa oy vermeyebilir. Dolayısıyla ana dilde eğitimi bana göre Yozgat’ın ya da Tokat’ın oyuna bırakmamanız lazım. Bu bir doğal haktır ve bu doğal hakkın kurucu meclis tarafından, bu Meclis tarafından doğal olarak tanınması gerekiyor ve bu hakkın savunuculuğunu sizin, özellikle Sayın Başkan sizin, Hocam sizlerin benden daha fazla savunmanız gerektiğine inanıyorum, bu bir vicdani yükümlülüktür diye düşünüyorum, bu kardeş olmanın bir gereğidir diye düşünüyorum. Benden daha fazla benim hakkıma sahip çıkarsa bu halk, işte o zaman kardeşlik tesis edilmiş olur, o zaman bir kez daha birbirimiz için, tabiri caizse, kafamızı başkalarına yardırma ya da size gelen taşın bana gelmesi duygusallığını bir kez daha yaşatabiliriz 1920’lerde olduğu gibi.

  • BAŞKAN – Sayın Başkan, iki cümleniz var ki o cümleyle ilgili izin verirseniz…

  • Söz vereceğim Sayın Önder…

  • Kendimizi Türkiye Cumhuriyeti’nden, devletinden kopmuş sayıyoruz filan anlamına gelen, tutanağa nasıl geçti bilemiyorum, o anlama gelen bir cümle kullandınız. Yani onun bir tashihe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum, çünkü ben sizi öyle görmüyorum.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – İfade etmeye çalıştığım husus şu: Şu anda, maalesef, büyük bir acı ve üzüntü duyarak söylüyorum. Bu otuz yıllık çatışmanın yaratmış olduğu büyük bir psikolojik tahribat var ve o zaten bir duygusal bölünmüşlüğe yol açmış diyorum, bir duygusal kopuş var maalesef. Tam da bunu tamir etmek heyecanını ben taşıyorum. Yoksa benim niyetim, arzum, halkımın da niyeti ve arzusu birlikte yaşamdan yana. 21’inci yüzyılda farklı sınırlar hiçbir halkın bana göre çıkarına hizmet etmeyecektir. Ama bir duygusal kopuşun olduğunu yani sevinçte ve tasada ortaklıkta bir kırılma var Sayın Başkan. Yirmi dört saatimizi o coğrafyada geçiriyoruz. Sokağa çıktığımda genç nüfus bana ne diyor biliyor musunuz? “Hani sen miting alanında askere, polise gelen kurşun bundan sonra bana gelsin.” diyordun. “Hani Kürt halkıyla Türk halkının birbirine kurşun sıkması haram.” diyordun Başkan. Bu mu senin barış anlayışın?” diyorlar. Bak işte sen “barış” diyorsun, bak bunlar bize ne yapıyorlar? Şu anda 120 tane seçilmiş arkadaşım cezaevinde Sayın Başkan, 120 tane seçilmiş arkadaşım, il genel meclisi üyesi, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi 120 kişi ve seçilmiş olduğu hâlde veto edilen Hatip Dicle var cezaevinde, seçilmiş olduğu hâlde cezaevinde bulunan milletvekilleri var. Dolayısıyla bütün bunlar, Sayın Başkan, o bahsetmiş olduğum ortak sevinç ve ortak tasa duygusuna büyük bir zarar veriyor ve tahribat yaratıyor. Tam tersine, biz bunu tekrar tamir edelim, tekrar ortaklaştıralım ve ortak bir potada, ortak paydalarda buluşturalım heyecanını ve arayışını sürdürmeye çalışıyoruz.

  • BAŞKAN – İkinci olarak şöyle bir cümle daha kullandınız. Ben Sayın Önder’e söz vereceğim.

  • Dediniz ki: “Türk halkı şöyle bir dönmeli, özür dilemeli. Sizi biz tanımıyorduk bu zamana kadar.” veya bizim halka dönük böyle bir şey söylememizi arzu ettiğinizi ifade ettiniz. Yani ana dili Kürtçe olan vatandaşlarımızın, kendisini Kürt olarak değerlendiren vatandaşlarımızın bu durumu Türkiye’de artık inkâr edilen bir nokta olmaktan çoktan çıktı. Yani bir insan kendisini Kürt olarak değerlendiriyorsa “Sen niye kendini Kürt olarak değerlendiriyorsun?” denemez veya başka bir etnik kökene bağlı olduğunu söylüyorsa “Sen niye bu etnik kökene bağlı olduğunu söyledin, ana dilinin farklı oluğunu söyledin?” denemez. Artık Türkiye o noktaları geçti Sayın Başkan. Yani artık Türkiye’de devletin televizyonu yirmi dört saat Kürtçe yayın da yapabiliyor. Yani bunları geride bıraktığımızı düşünüyorum. Tabii, çözümlenecek başka sorunlar da var ama onları Türkiye’nin aştığı kanaatindeyim, onu ifade etmek istiyorum.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – İyi niyetinize sonsuz bir inancım var Sayın Başkan. Maalesef, bu ülkenin barlarında, türkü barlarında Kürtçe şarkı talep edildiği için birbirine sıkan insanlarımız var.

  • BAŞKAN – Geçmişte oldu bunlar, bunları Türkiye çok geride bıraktı. Şimdi, Türkiye'nin en ünlü sanatçıları bile Kürtçe şarkı da söylüyor, Türkçe şarkı da söylüyor, başka bir şarkı da söylüyor. Kimsenin bir şey dediği yok, alkışlıyorlar.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Benim meramım bu riskleri ortadan kaldırmanın çabası.

  • BAŞKAN – Sayın Başkan, bu konuda çok önemli mesafeler alındı. Var olan ve çözülmesi gereken sorunları çözmede de inşallah mesafeler alırız. Birbirimize inanmak, güvenmek, aynı ülkenin vatandaşları olarak var olan sorunlarımızı tabii ki oturup konuşarak çözmek durumundayız. Bir araya gelerek, oturarak, tartışarak ön yargılarımızdan arınmış olarak sorunlarımızı çözebileceğimize inanıyorum ben kişisel olarak, arkadaşlarımın da değerlendirmeleri tabii kendilerine aittir, onların da katılacağını düşünüyorum.

  • Sayın Önder, buyurun.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

  • Ben de teşekkür ediyorum öncelikle başkanlarımıza, çok etkili, net bir sunum yaptılar. Bir iki tespitle katılmak istiyorum, izin verirseniz bütün üye arkadaşlar.

  • Birincisi Sayın Başkanın “Bugün artık böyle düşünülmüyor.” meselesine küçücük bir düzeltme yapmak istiyorum. Şöyle bir noktaya gelindi: “Açılım” adını koyup, türlü, çeşitli süreçlerde adını değiştirerek bugüne kadar getirdiğimiz meselede geldiğimiz nokta, şöyle bir nokta, kayıtlara geçmesi bakımından da: Sayın Başbakan “Bana ana dilde eğitimle gelmeyin, bu ülkeyi böler.” dedi. Ardından, Sayın Ömer Çelik “Ana dilde eğitim istemek açılıma yapılmış bir suikasttır.” dedi. Bütün bunlar, bu ikisi bir şekilde tartışılabilir, müzakere edilebilir, konuşulabilir, doğrusu bulunabilir. Hani bunun, üç aşağısı beş yukarısı yok bu işin ama bu düşünceler ve bu sistematik aşılabilirdi ama şu aşılabilir bir şey değil, bu yeryüzünde hangi halka yapılırsa yapılsın büyük haksızlıktır: O dilin medeni bir dil olup olmadığını sorgulama noktasına geldik. Medeniliğin antagonisti barbarlıktır. “Medeni mi sizin diliniz?” diye sormak o halkın barbarlığını tartışmaya açmaktır. İnşallah, bunları da aşacağız, en azından konuşacağız.

  • Ben bölgedeki bütün belediyeleri gezdim, aşağı yukarı bir hususa bu vesileyle dikkatinizi çekmek için Nusaybin’de gözlemlediğim bir olayı paylaşmak istiyorum. Hani BDP’li bir vekilim, biraz sorunlara diğerlerinden, diğer vekillerimizden en azından enformasyon anlamında daha fazla vâkıfım ya da öyle olduğunu zannediyordum. Kızıltepe ve Nusaybin’i ziyaret ettik, bundan yaklaşık iki ay önceydi sanırım. Gittiğimiz Kızıltepe Belediyesinin şu an bütün meclis üyeleri ve Başkan ve ondan sonra gelen başkanları ve gittiğimizde BDP ilçe yönetimi komple yenilenmişti. Çünkü bir önceki tutuklanmıştı ve o seçilen yönetim şu an komple cezaevinde. Yani bizi orada istikbal eden arkadaşlarımızın hepsi cezaevinde, sanırım başkan vekilinin yeğenini bıraktılar. Nusaybin’e gittiğimde -burada huzurunuzda teşekkür de etmek istiyorum- çok kıvandıran, çok onurlandıran bir şeye tanık oldum. Depremzede ailelerin Diyarbakır Belediyesinin ve ilçe belediyelerinin de çabalarını biliyordum ama itiraf etmeliyim ki Nusaybin olağanüstü bir organizasyon ve seferberlikle on mahallede, sadece bu işle ilgili on mahalle meclisi kurmuş, muhtemelen bunların başına bir iş gelmesin diye muhtarları başına getirmişti en azından seçilmiş olmaları hasebiyle ve ben o depremzedelere tahsis edilen ev, onlara pişirilen yemek ve bunun mayıs ayına kadar planlanmış olmasına, verilen sağlık hizmeti, psikolojik hizmet bunların hepsine tanık olmaktan -o her felaket karşısında bir suçluluk duyarız ya acaba üzerimize düşeni yeterince yaptık mı- bu belediye o yükün bir kısmını aldığı için mutlu olmuştum yani evet, örgütlü toplum bir şekilde çalışıyor. Bunu belediye başkanını ya da belediyeyi övmek için anlatmadım, şuraya getirip bitireceğim. Saat dokuz buçuk, on sularıydı gece evleri ziyaret ediyoruz, hastalar var onları ziyaret ediyoruz, elektrikler kesildi, fakat kimse yadırgamadı bu durumu. Sonra, sordum, dediler ki: “Burada tüketimin en çok olduğu saatte iradi olarak iki saati aşan elektrik kesintileri sistemli bir şekilde yapılıyor”. Niye? Hani suçlamayı telaffuz bile etmek istemiyorum ama kaçak elektrik kullanımı bahane ediliyor. Şimdi, özerklik meselesine veya o kendi ihtiyaçlarını kendilerinin belirlemesi, üretmesi bahsine bağlayacağım buradan. Eğer siz İstanbul’daki elektrik fiyatıyla Nusaybin’deki elektrik fiyatını Ankara’dan belirlerseniz ya da İzmir’deki doğal gaz fiyatıyla Erzurum’daki doğal gaz fiyatını Ankara’dan belirlerseniz hayat kendi mecrasını bulur. Siz buna “kaçak” diyebilirsiniz, “hırsızlık” diyebilirsiniz, “çaresizlik” diyebilirsiniz hiçbiri bizim ilgi alanımıza girmiyor, fotoğraf bizi ilgilendiriyor, ortada bir vaka var. Burada bu beni, sorunlara enformatif anlamda başkalarından daha vâkıf olduğumu düşünürken, sistemli bir elektrik kesintisi, tüm insanları ayırt etmeksizin muhtemelen kaymakamlık lojmanında, belediye lojmanında, yoksul çeperinde böyle bir şeye muhatap kalması bütün o gördüğüm her şeyden daha fazla etkilemişti. Bir şekilde bölge insanının kendi ihtiyaç ve çözümlerini üretmesi, buna politik anlamlar da yüklemesinin bu durumdan çok daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Bu vesileyle paylaşmak istedim, teşekkür ederim.

  • BAŞKAN – Evet, efendim, biz de teşekkür ediyoruz. Arkadaşlarımızın herhâlde başka katkıları yok.

  • Sayın Başkan, buyurun.

  • DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI AV. OSMAN BAYDEMİR – Sayın Başkan, bir cümleyle…

  • Tekrar altını çizmek istiyorum, özellikle Hocamın burada olmasını da büyük bir fırsat bilerek. Örneğin, Sayın Başkanım, vicdani ret bir haktır ama bu vicdani ret hakkı, örneğin Türkiye toplumuna verilip verilmemesi, elbette ki çoğunluğun görüşü bu konuda aranabilir Hocam, çoğunluğun görüşü, çünkü bir demokratik hak ve çoğunluğun görüşü… Ama ana dilde eğitim hakkında çoğunluğun görüşüne giderseniz bu hak talebinde bulunan kesime büyük bir haksızlık yaparsınız, çünkü ana dilini kullanamayan kesim bu manada zaten sayısal olarak azınlıktadır. Bu itibarla gerek ana dilde eğitimde ve gerekse bölgesel yönetim önermesinde ve talebinde çoğunluğun görüşünden ziyade Meclisin çözüm iradesinin devreye girmesinin ve bu manada risk göstermesi ve bir kurucu iradeyle hadiseye bakmasının hayati derecede önemine ben inanıyorum. Neden bu kadar heyecanlıyım Sayın Başkanım? Çünkü bu önermeler silah meselesini ortadan kaldıracaktır, şiddet mevzusunu ortadan kaldıracaktır ve bir silahsızlanma ve ilelebet artık Kürt sorununda kardeş kanının dökülmediği bir zemini yaratacaktır. Bu itibarla, benim heyecanım özü itibarıyla buradan kaynaklı. Bir Belediye Başkanı olarak niye bu kadar can, uğraş, çaba sarf ediyoruz? İkinci dönemim benim. Çatışma olduğu müddetçe, kavga olduğu müddetçe, ölüm olduğu müddetçe ve kentlerimize cenazeler geldiği müddetçe biz feriştah olalım; bu kentlerin ekonomik ve sosyal kalkınmasında büyük mesafeler katetme şansımız yoktur. Bir yara kapatıyoruz, on yara açılıyor; onu kapatıyoruz, yüz yara açılıyor. Bütün enerji, bütün efor kavgaya, savaşa, çatışmaya, ölüme gidiyor. Bu itibarla da bu çözülmeden diğerlerini çözmek inanılmaz derecede zor, zahmetli, neredeyse kızgın nehrin ters akışına kürek çekmeye benziyor. Bu itibarla da, inşallah, bu vebalin altından hepimiz gönül rahatlığıyla kalkarız ve Türkiye halklarına yeni bir toplumsal sözleşmeyi emanet etme imkânına sahip oluruz ve hepimiz kendimizi Türkiye halklarının millî iradesine, hür iradesine teslim etmiş oluruz, hepimiz barışa emanet olmuş oluruz. Sizleri de, ülkemi de, halkımı da, halklarımı da barışa emanet ediyorum, Rabbime emanet ediyorum.

  • Çok teşekkür ediyorum.

  • BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Başkan. Kapanma Saati: 15.32



  • Yüklə 2,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   39




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin