1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə107/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   103   104   105   106   107   108   109   110   111

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O üst sınırı koyalım da Mustafa Bey.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Öncesine, sonrasına yalnız bir şey…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hepimiz siyaset yapıyoruz yani zaman zaman o kadar mecburiyet karşısında oluyoruz ki…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olabilir, olabilir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama üst sınırı koyalım yani altıdan sonra zaten verimli de olmuyor. Bizim hepimizin ta başından beri dışarıya çıkardığımız tek bir gün vardı: Salı günü. Bu salı gününü gene böyle koruyalım da…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Boş olarak değil mi? Yani ona benim itirazım yok ama diğer günler çalışabilirsek ona itirazımız yok.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, zaten çalışacağız yani şeyi yok.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Diğer günler on birde.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – On bir-altı arası.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani çok fevkalade durumlar elbette olabilir tabii ama şimdi…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama onu da önceden bildirmek lazım, onu da önceden bildirmek lazım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, tabii, bildirmek lazım onu çünkü ona göre bir planlayabilelim. Bazen, mesela koymamıştık. Geçen hafta salı günü toplantı yoktu yani olması iyidir tabii, kabul ediyorum ama birçok randevu koyduk o güne, sonra iptal ettik mecburen, toplantıya geldik.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani o da bir zaruretten oldu.

AYLA AKAT (Batman) – Şöyle, esasında biz buradaydık. Sanırım bizden, bana verilen bilgi açısından değerlendiriyorum…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yok, yok… Çok da önemli değil yani.

AYLA AKAT (Batman) – “BDP Grubundan milletvekili katılamadığı için salı günü toplantı yapılmadı.” bilgisi olduğu için… Hayır, buradayız, istenirse alınabilir. Bir gün içerisinde verdiğimiz karar hani, zaman geçtiği için değil, ki salı günleri de eğer üçten sonra toplanılacaksa biz toplanılmasından yanayız yine, üçten sonra toplanılacaksa.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Pazartesi toplanıyoruz, çarşamba, perşembe, cuma toplanıyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bence bir belirlilik olsun.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Yani salı gruplar var. Neticede şu da oluyor: Yani gelen giden oluyor.

AYLA AKAT (Batman) – Hatta diğer gün dokuz buçuğa alınmıştı, salı günü toplantı alınamadığı için.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, evet, doğru.

AYLA AKAT (Batman) – Biz o yüzden düzenleme yapalım, arkadaşlar yani diğer milletvekilleri saat dokuz buçukta gelmesinler…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Orada bir eksiklik falan şey yapmıyoruz Ayla Hanım. O tamamen… Ama Mustafa Bey’in söylediği de haklı yani biraz daha, mümkün mertebe şey içerisinde kalsak.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Belirlilik olsun, öngörülebilirlik…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Peki, efendim, şimdi basın hürriyeti…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Süreye karar verdik mi Sayın Başkan?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hangi süreye?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Çalışma süresine.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Üst sınır altı.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Başlangıç, kural olarak…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – On bir, istisnai şey olursa zaten bir gün öncesinden… Genellikle, biz bugünden yarını şey yapıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Salı günü toplanmıyoruz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Uygun görürseniz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani, bizim için ikisi de uygun tabii…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Mustafa Bey?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olur tabii… Salı çünkü yoğun oluyor, grup toplantıları var.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O bakımdan, öğleden önce, salı günü… Ayla Hanım?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bire, ikiye kadar falan zaten Mecliste, Genel Kurul çerçevesinde, şu an gelen gidenler oluyor. Bari en azından bir günümüz olur, öğleden sonra…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani, evet, evet…

AYLA AKAT (Batman) – Ben şöyle değerlendiriyorum: Zaten komisyonumuzun çalışma takvimi açısından iki buçuk aylık bir zaman dilimi var. Bu zaman diliminde salı günleri dâhil de çalışılabileceğini değerlendiriyorum çünkü zaten istesek de istemesek de bazı olağanüstü durumlar nedeniyle muhtemelen hem çalışma saatlerimiz açısından hem de çalışma günlerimiz açısından bir rezervimiz söz konusu olacaktır. Şimdi, biz mesela çarşambayı şimdi netleştirmeye çalışıyoruz arkadaşlarla. Çarşamba günü açısından, bir vekilimiz burada olacak, bir komisyon çalışacak ama diğer, ben ve Sırrı Bey açısından da bir değerlendirmeye yapmaya çalışıyoruz, birazdan bilgi vereceğiz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani, bir günü ihtiyarimize alırsak herhangi bir şeyde, acil durumda, diyelim ki öne kaydırma yani yarın yapamayacaksak işte, salı günü yaparız. Bu şekilde ihtiyatta…

AYLA AKAT (Batman) – Tamam, bu dediğiniz formül açısından ben de katılıyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, ihtiyatta tutalım diyoruz.

Efendim, hoş geldiniz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kolay gelsin.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ediyoruz, kolaysa başına gelsin.

Evet, anlaştık değil mi efendim? Anlaştık, evet.

Basın hürriyeti, (1)’inci, (2)’nci, (3)’üncü fıkralar belli ki üzerinde hepimizin antant kaldığımız fıkralar. İlaveten bir şey söylemek…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İlim konuşursa biz susarız tabii ki…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Estağfurullah efendim. Müsaade buyurursanız… Teşekkür ediyorum.

Şimdi, özellikle bu, malumaliniz, Türkiye’deki temel sorunlardan biri hâline gelen ticari işletme sahiplerinin yani medya alanı dışında herhangi bir ticari faaliyette bulunan ticari işletme sahiplerinin medya patronluğu yapması ve bu nedenle, özellikle medya gücünü birtakım farklı alanlarda kullanılmasına yönelik bir sürü eleştiri ortaya çıkıyor. Bunu önleme adına (3)’üncü fıkra belirli ölçülerde kaleme alındı ama bunu açıkça ifade edecek, özellikle bu (3)’üncü fıkraya ek bir cümle konması noktasında bir arzda bulunmak istemiştim. Mesela biz arkadaşlarla yapmış olduğumuz görüşmede “Medya sektörü dışında ticari işletme sahibi olanlar medya kuruluşu işletemez veya medya kuruluşu…”

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – (4)’üncü fıkraya daha uygun değil mi, öyle bir şey olacaksa da yani?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani burada hani…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Gerekçe notunu siz yukarı almak istiyorsunuz aslında…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet… “Radyo ve televizyon istasyonu ve haber ajansları kurmak ve işletmek…”

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani açık bir hüküm hâline getirsek çünkü bu…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – O farklı ama efendim. Yani burada mesela gerekçe notunda da yazdık, onu orada da tartışmıştık. Maddede ifade edilen “Medyada çoğulculuk, basında tekel oluşmasının önlenmesini kapsayıcı bir ifadedir.” diyor ya o çoğulculuk anlayışını bir de özellikle ticari faaliyetle sınırlayan bir yaklaşımı ifade eden bir cümleyle daha da net hâle getirsek -uygun görülürse- çünkü yani ticari işletme sahibi medya gücünü kullanarak birtakım ihaleleri mesela bu anlamda speküle edebiliyor veya farklı birtakım kuruluşlarla bu anlamda ilişki içerisine girerek bu yetkisini kötüye kullanabiliyor. Bunun birçok örneğini gördük. Geçmişte de bununla ilgili birtakım yasa çalışmaları yapılmıştı. O nedenle, böyle bir genel düzenlemenin burada yer almasını arz ediyorum efendim.

Teşekkür ediyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şöyle mi anlayalım bunu? Yani basın ve medya işiyle uğraşanlar başka bir ticari işletme sahibi olmasın.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – İşletmenin sahibi olmasınlar veya ticari işletme sahipleri, medya sektörü dışındaki ticari işletme sahipleri çünkü medya da bir ticari işletmedir. “Medya sektörü dışındaki ticari işletme sahipleri medya kuruluşu işletemez.” tarzı bir ifadeyi buraya koyabilmemiz mümkün diye düşünüyorum. Tekliflerde de var, anayasa tekliflerinin çoğunda da var böyle bir düzenleme. Bilmem ne dersiniz?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu konuda…

Evet, Ayla Hanım, buyurun.

AYLA AKAT (Batman) – Ben sadece hocamın ifade etmiş olduğu cümle itibarıyla… Zaten genel bir hassasiyet olduğu için oraya bir gerekçe notu olarak düşülmüş ama gerekçede yer almış olması bizim amacımızın, maksadımızın hasıl olmasına muhtemelen sebebiyet vermeyecektir yani.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Vermeyecek, evet…

AYLA AKAT (Batman) – O yüzden, bir madde olarak düzenlenmesi gerekebilir ama hocamın ifade ettiği şekilde de acaba bir hakkın kısıtlanması olarak algılanabilir mi?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani cümle düzenlenebilir, cümleyi farklı şekilde düzenleyebiliriz.

AYLA AKAT (Batman) – Çünkü şöyle bir durum da var: Tamam, belki direkt, o ticari işletme sahibi medya kuruluşu olmayabilir ama ekonomik gücü olduğu sürece bir medya kuruluşunu zaten denetimi altına alabilir. Böyle bir durum da, objektif durum da söz konusu.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Mutlaka… Yani o kötüye kullanma…

AYLA AKAT (Batman) – Ama “Ticari işletme varsa medya kuruluşunda çalışamaz, işletemez ya da sahibi olamaz.” demek acaba bir kısıtlayıcı hüküm olarak algılanabilir mi? Onu belki hocam…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani çalışma özgürlüğü bakımından…

AYLA AKAT (Batman) – Evet, sınırlandırabilir mi onu değerlendirmemiz lazım, çalışma özgürlüğü açısından.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşebbüs girişimi…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yalnız, İngiltere’de böyle bir düzenleme var diye biliyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir saniye…

Evet, buyurun Rıza Bey.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, bu, hocamızın söylediği bizim düşüncemize yakın. Yanılmıyorsam, zaten buna yakın bir öneriler vermiştik. Bu öneriler kabul edilmediği içindir ki medyada gerekçe notu kondu yani “Bu gerekçe notuyla idare edelim.” dendi. Şimdi, bu gerekçe notu yani okuyunca ne olduğunu anlıyorsunuz ama medyada çoğulculuk ile basında tekel oluşmasının engellenmesi tabii ki aynı şey değiller. Yani “medyada çoğulculuk” dediğiniz zaman, medyada her türlü görüşün ileri sürülebilmesi anlaşılıyor ama medyanın sahipliği bakımından, mülkiyet bakımından, tekel oluşmasını önlemek bakımından çoğulculuk yeterli bir şey değil bence, bir engel değil.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bizim, Hasan Bey’in kastettiği, tekelden ziyade…

PROF. DR. HASAN TUNÇ - Medya yetkisinin ticari amaçla kullanımını önleyecek…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani elindeki güce güvenerek pijamayla Başbakanı tehdit etmesin yani…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, Hasan Hoca’nın söylediği ilke olarak bizim bakımımızdan uygun fakat tabii, Ayla Hanım’ın değindiği husus var. Yani bunu o şekilde formüle etmek gerekir ki aynı zamanda, işte, teşebbüs özgürlüğüne de kimse…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, o da önemli…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Batı’da “Kamu ihalelerine katılamazlar.” diye düzenlemeler var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mesela…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – “Medya sektörü dışındaki ticari işletmelerle iştigal edemezler.” tarzında düzenlemeler var. Onlara da baktık.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani onlara bir bakıp onlardan böyle bir şey… Evet, yani çok dikkatli bunu formüle etmek lazım.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet… Yani bir hakkı teminat altına alalım derken bir başka hakkı…

Mustafa Bey, bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mı?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Efendim, anayasada bu ifadenin “Medyada çoğulculuğu sağlayacak tedbirleri alır.” ifadesinin yeterli olduğunu düşünüyorum ben bu konuda. Bunu daha somutlaştırdığımız takdirde başka sakıncalar ortaya çıkabilir. (3)’üncü fıkrada “Devlet, kamuoyunun serbestçe oluşmasını ve medyada çoğulculuğu sağlayacak tedbirleri alır.” Bu yeterli. O zaman da bu konuyu konuşmuştuk. İşte, gerekçe notu da biraz oradan çıktı herhâlde, tekel oluşumunun önlenmesi…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Benimki tekelden biraz daha farklı Sayın Hocam, o anlamda diyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam… Ama yani sorun o şekilde çözülmüyor işte. “Hürriyet’in ilk sayfası bilmem kimindir, o karar verir.” diyor adam ama sahibi değildir hürriyetin mesela. Yani hürriyetin sahibine yasaklarsın ama ona yasaklayamazsın bazı şeyleri.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Doğru.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, o zaman bununla iktifa ediyoruz.

4’üncü madde…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii bunun formülasyonu üzerinde yine de düşünebiliriz daha çok.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olabilir, bir somut bir şey olursa onu da konuşuruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mesela, “kamu ihalelerine katılamama” gibi böyle çok sınırlı bir…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama işte Mustafa Bey’in söylediği de onu zaten aşıyor yani. Böyle bir enteresan şey var.

Biz birbirimizi anladık değil mi Mustafa Bey?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, tabii, bence bu ifade şey yapabilir böyle…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Belki hani bunu biraz daha açar mıyız diye düşündük de biz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Somut bir şey olursa konuşalım yani bir madde önerisi gibi, cümle…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, Vekili beklerken bir hususu düzletebilirim buradaki.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Buyurun, düzeltin.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu 5’inci fıkradaki “basın özgürlüğünün kullanılması”. Burada, MHP “millî güvenlik”i eklemek istiyor. “Kamu düzeni ve genel ahlak”la ilgili CHP ve BDP’nin itirazları var. O zaman, “kamu düzeni ve genel ahlak” yeşil değil de kırmızı olması belki daha doğru olacak değil mi orada? Ne yapıyorduk şimdi? “CHP ve BDP itiraz ediyor.” demiyoruz da…

TBMM YASAMA UZMANI SALİH SAĞLAM – “AK PARTİ ve MHP’nin önerisi”…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, “AK PARTİ ve MHP’nin önerisi” diyorduk. Belki onu o şekilde düzeltmek daha doğru olacak. O zaman yeşil değil de kırmızı, herhâlde, olacak.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Siz o zaman “millî güvenlik”e itiraz etmiyorsunuz herhâlde değil mi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır.

TBMM YASAMA UZMANI SALİH SAĞLAM – Rıza Bey, “CHP” yazalım mı “millî güvenlik”in yanına?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Olabilir, yani Adalet ve Kalkınma Partisinin de itirazı yok galiba ona.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, onun da itirazı yok.

TBMM YASAMA UZMANI SALİH SAĞLAM – O, sadece MHP’nin önerisiydi sanki o zaman.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama yani burada, bir daha bir düşünün Mustafa Bey.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Kamu düzeni”nin kâfi olacağını düşündük biz, yani o zaman.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, tabii, “kamu düzeni” ve “millî güvenlik” arasında bir tercih yapacak olursak “kamu düzeni” daha geniş yani birçok şeyi içine alır.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Millî güvenlik”i de kapsar.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Millî güvenlik” daha dar, tabii, “millî güvenlik” daha sınırlı.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, ondan önce, yukarıda 4’üncü madde “Radyo ve televizyon istasyonları ve haber ajansları kurmak ve işletmek”. BDP önerisi: “Tercih ettiği dilde yayın yapmak serbesttir. Radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınlar izin sistemine bağlanabilir.” Zaten tercih ettikleri dilde yayın yapılıyor.

AYLA AKAT (Batman) – Evet, Sayın Başkan, izninizle…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani lafı kucağa düşürmek derler ya…

AYLA AKAT (Batman) – Doğru, yayın yapılıyor. AKP iktidarı sürecinde değişiklikle yapılan bir düzenleme var yayın ilkelerinde ve bu çerçevede, istenilen dilde yayın yapılma şansı var ama bu bir yasal düzenleme, bir anayasal güvencesi yok. Nasıl ki AKP iktidarı, bugün, Parlamentodaki diğer 2 siyasi partinin muhalefetine rağmen… Bir önceki, 23’üncü Dönemde de 4 siyasi parti vardı. Biri ana muhalefet olmak üzere 2 siyasi partinin muhalefetine rağmen böyle bir yasal düzenlemeyi gerçekleştirdiyse yarın bir başka siyasi iktidarın, yine, diğer siyasi partilerin muhalefetine rağmen bu mevcut düzenlemeyi kaldırma durumu söz konusu olabilecektir. Yani bu siyasi partilerin bir tasarrufu olmaktan çıkarılmalı, bir temel hak ve özgürlük olma sıfatıyla bir anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

Herhangi bir şekilde, biz, yasa çıkarıldığı süre içerisinde -yani bugün yayın yapılmasına cevaz veren yasa çıkarıldığı süre içerisinde- Parlamentoda yapmış olduğumuz muhalefet içerisinde de çok ayrıntılandırmıştık bunu. Burada, ilk, düzenleme yapıldığı süreç içerisinde ifade ettik, yine ifade etmek istiyoruz: Bir temel hak ve özgürlük, herhangi bir siyasi partinin tasarrufunda olmamalıdır. Bu nedenle, anayasal güvence altına alınmıştır. Türkiye’de, yapılacak düzenlemenin, bir sonraki maddede saymış olduğumuz kısıtlama gerekçeleri içerisinde görüldüğüne dair Parlamentoda bu yasa çıkarılırken yapmış olduğumuz tartışmalarda sıkça dile getirildi. Şimdi, aradan bir uygulama süresi geçti ve gördük ki ülkemizde bir değişiklik söz konusu. Hani, bu anlamda, o kaygıları güçlendirebilecek bir gelişme söz konusu olmamıştır. Aksine, var olan özgürlük, ülke insanının kendini eşit, özgür hissedebilmesi açısından önemli bir adım olarak algılanmıştır. Böyle değerlendirmek lazım. Şimdi, asıl olan bu adımın bir anayasal güvence altına alınmasıdır. O kaygıların hiçbirinin gerçekleşmediğini tespit edecek kadar çok zaman geçmiştir. Bu noktada, başta siyasi iktidarın, diğer siyasi partilerin de süreci değerlendirme şansı olduğunu bizler takdir ediyoruz ve eksik kalan bu düzenlemenin bir an önce anayasal güvenceye kavuşturulmasının gereğinin altını çiziyoruz. Aksi hâlde -başta da ifade ettik- bugünün benzer koşullarına sahip bir diğer siyasi iktidar, muhalefet partilerinin konuya muhalefetine rağmen, var olan hak ve özgürlüğü kısıtlayacak bir düzenlemeyi her koşulda Parlamento gündemine getirebilecektir.

İşin özüne bakmak gerekiyor. Eğer biz düşünce, ifade özgürlüğünü, basın yayın özgürlüğünü bir temel hak ve özgürlük olarak görüyorsak ve buna anayasamızda yer veriyorsak bugün, diğer özgürlüklerden, tanınan özgürlüklerden farklı olarak Türkiye’de bu kısıtlanan bir özgürlüktü, tanındıktan sonra o kaygıları besleyebilecek bir pratiğin olmadığı da açığa çıktı. Şimdi, bu düzenlemenin yapılmasının önünde hiçbir engel kalmadığını da ifade ediyoruz -Parlamentodaki tartışmalara atıfta bulunarak- çünkü o dönem, bu yasal düzenleme yapılırken ortaya konulan hiçbir kaygının somutlaşmadığının biz takipçisi olduk ve bunun sevincini de yaşıyoruz açıkçası. Haklı çıkmanın bir somutunu, hani haklı çıkmanın bir ifadesini burada dile getirmiyorum, aksine, bunun sevincini yaşıyoruz.

Umut ediyoruz ki bundan sonra da, o kısıtlayıcı hükümlerin kaldırılmasının ülkedeki çoğulcu ortamın gelişmesine, demokrasinin gelişmesine nasıl büyük katkılar sunacağı bu maddede, başta yasal düzenlemede yapılan iyileştirmenin… İşte, bugün, anayasal düzenleme olarak önümüzde. Yaparsak bunu anayasal güvenceye de kavuşturmuş olacağız. Bunun bir somutunu görme şansı vermiştir. Diğer yapılacak düzenlemeler için de esasında, bu, örnek alınacak bir düzenlemedir de. Biz, bu konudaki düzenleme önerimizin diğer siyasi partilerin de onay vermesiyle somutlaşmasının önünde hiçbir engel kalmadığını düşünüyoruz. Yasa çıkarken Parlamentoda yapılan tartışmalar, ana muhalefetin, MHP Grubunun yapmış olduğu muhalefetin, aradan geçen zaman dilimi içerisinde, ortaya konulan kaygıların hiçbirinin gerçekleşmemiş olması bizler açısından sevindiricidir. Bundan sonra atılması gereken adım, bunun bir temel hak ve özgürlük olarak anayasada alması gereken yeri almasıdır diye değerlendiriyoruz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Siz bir şey diyor musunuz?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ayla Hanım’ın söylediklerini ben anlıyorum, doğru da. Şimdi, tabii, bunun güvencesi şu: “Ana dilde”, “İstediği dilde yayın yapmak”la ilgili Anayasa yasağı kaldırıldı. Kaldırılması, bu yasağın, bir yasak olmaması bir güvence tabii. Ayrıca bir anayasal güvenceye ihtiyaç var mı?

Tabii, yani, bu, “tercih ettiği dilde yayın yapmak” her maddede karşımıza çıkıyor. Bir yerde bir toplamak lazım bir kere yani her maddede böyle tekrarlamak yerine.

Bir de, tabii, yasak olmayan şeyleri bir bir, ayrıca düzenlemeye gerek var mı? Buradaki “anayasal güvence” anayasadan, ilgili kanunlardan “istediği dilde yayın yapmak” yasağının kaldırılmış olması. Bence buna gerek yok.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Söyleyecek bir şey yok bu konuda.

Evet, başından beri bizim kanaatimize göre de “tercih ettiği dil” ifadesini buraya koymaya gerek yok çünkü ona engel bir durum yok, “ifade hürriyeti”nde de var daha önce, “kişi hürriyeti ve güvenliği”nde de var. Dolayısıyla, bunu buraya koymanın ilave bir katkı sağlayacağını düşünmüyorum temel hak ve hürriyetin kapsamı bakımından. Tabii, takdir partilerin.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, tabii, biz kanunda yer almasıyla anayasada yer alması arasında dağlar kadar fark olduğunu düşünüyoruz. Devletin tekliği, dilinin tekliği açısından, üniter yapının korunması açısından… Belki bugün herhangi bir anlam ifade etmeyebilir ama bunlar domino etkisi gibi birbirinin ardına gelerek, yarın onulmaz birtakım taleplerle karşımıza çıkılmasına sebebiyet verebileceği endişesiyle, biz, böyle bir teklifin anayasada yer almasını istemiyoruz diyoruz ve 5’inci maddeye geçiyoruz.

“Basın hürriyetinin kullanılması –MHP, ‘millî güvenlik’in gerekliliğine işaret etmiş, kamu düzeninin, genel ahlakın -CHP ve BDP, ‘kamu düzeni’ ve ‘genel ahlak’ ifadelerine itiraz etmekte- başkalarının haklarının korunması ile şiddetin teşviki veya övülmesinin kişiler arasında kin ve nefret duygularının oluşturulmasının önlenmesi sebepleriyle sınırlanabilir.”

KOMİSYON UZMANI – “Millî güvenlik”e CHP…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet “millî güvenlik”e siz… Ha, onlar…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz, “kamu düzeni”ni istemiyoruz, ona karşılık “millî güvenliği” kabul edebiliriz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Adalet ve Kalkınma Partisi kabul edebilir mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul)– Hayır, yok. Bizim “ifade hürriyeti”nde de yok “millî güvenlik”. Biz “kamu düzeni”ni sadece tercih ediyoruz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O zaman “millî güvenlik”e Cumhuriyet Halk Partisini de ekleyebiliyoruz.

Pardon, orada AK PARTİ ve MHP önerisi “kamu düzeninin, genel ahlakın”…

O, CHP ve BDP önerisi değil mi?

KOMİSYON UZMANI – Tersini yaptık.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Haa!

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Onlar karşı çıkıyordu…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Anladım, tamam. Pardon, pardon.

Evet, böyle kalıyor mu arkadaşlar?

AYLA AKAT (Batman) – Biz de bir değerlendirme yapabiliriz değil mi Başkanım?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, tabii. İstediğiniz kadar.

AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ederiz, sağ olun.

Bu özgürlüğün yaşamın her alanında var olması dileğiyle diyelim.

Şimdi, Sayın Başkan, biz…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biraz gözlüklerinizi değiştirseniz…O, hep var.

AYLA AKAT (Batman) – Cevap hakkı doğacak cümleler kurmayalım. Hani o, gözlüğü kimin taktığına bağlı. Benim için de muhtemeldir ki diğer siyasi partilerin bu gözlükle baktığı gerçeği vardır, bunu dile getirme gereği duymuyorum.

“Millî güvenlik”, “kamu düzeni” ve “genel ahlak” kavramlarının, bizler, “başkalarının haklarının korunması” ile “şiddetin teşviki veya övülmesi” gerekçeleriyle sınırlandırılması kapsamı içerisinde değerlendirilebileceğini düşünüyoruz. Zaten “şiddetin teşviki ve övülmesi”nin “millî güvenlik” ve “kamu düzeni” kavramlarını karşıladığını, “başkalarının halklarının korunması”nın bu kavram içerisinde değerlendirilebileceğini “genel ahlak” ile beraber… Bu nedenle, hem “millî güvenlik” kavramının hem “kamu düzeni” ve “genel ahlak” kavramının bir sınırlama gerekçesi olarak konulmasını biz önermiyoruz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet.

AYLA AKAT (Batman) – Çok tartıştığımız için bu kavramları, sadece bu madde için bir öneri olarak düşüncemizi ifade ettik.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hocam, siz bir şey diyor musunuz?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Özellikle Ayla Hanım’ın o cümlesi nedeniyle zaten, o düşünceyle bu kavramları uzun uzun tartıştık. Bu kavramların ne anlama geldiğini yani “millî güvenliğin” kapsamı itibarıyla “kamu düzeni”nden çok farklı olduğu, “kamu düzeni”nin daha çok içeriye, “millî güvenlik”in daha çok uluslararası boyuta da münhasır birtakım bu alanda korumalar sağladığını, bu nedenle, her ikisinin de mutlaka bulunması gerektiğini defalarca burada ifade ettik. O nedenle, aynı bakışla, bunun burada bulunması, bana göre de, ilmî anlamda da gerekli olduğu kanaatindeyim. Bu sebeple, “millî güvenlik” ile “kamu düzeni”nin özellikle bu “başkalarının haklarının korunması”, “şiddetin teşviki ve önlenmesi”, “kişiler arasında kin ve nefret duygularının oluşturulmasının önlenmesi sebepleri” gibi dar bir anlamda ifade edilmesi çok da doğru olmayacaktır. Doğrudur, bunlar “kamu düzeni” içerisinde yer alan ama bundan daha öte anlamı olan bir kavramdır “kamu düzeni” ve “millî güvenlik”.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   103   104   105   106   107   108   109   110   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin