09.11.2012 Tarihli Toplantı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.50
-----0-----
FARUK BAL (Konya) – Değerli Komisyon üyeleri, bugünkü toplantımızı açıyorum.
Toplantımızda Profesör Doktor Sayın Yavuz Atar, Profesör Doktor Sayın Hasan Tunç, Yardımcı Doçent Doktor Sayın Mehmet Ali Zengin, teknik heyetten Sayın Mustafa Kemal Çiçek, Doktor Demirhan Burak Çelik, Mehmet Parsak, Oğuz Turhan, Kürşat Türker Ercan, Yusuf Uygar, Yusuf Buzgan ve Ferhat Kabaiş hazır.
Değerli arkadaşlarım, gündem dışı ben bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dün İnternet sitelerine düşen ve bütün sitelerde yayınlanan bir haberi okuyorum:
“MHP’den Kur’an’a el basarak yemin teklifi. ‘Kur’an’a el basarak yemin edilsin.’ MHP’nin önerisine AK PARTİ’den itiraz: ‘Bu bir Hristiyan geleneği.’
TBMM'de üç partinin oluşturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonunda MHP'nin önerisine AKP karşı çıktı. MHP, Uzlaşma Komisyonuna Kur'an'a el basılarak yemin edilmesi önerisinde bulundu.
Kur'an'a El Basarak Yemin Teklifi
MHP, yeni anayasa teklifinde yasama bölümüne ilişkin önerisini sundu. Öneride vekillerin 'kutsal kitap'a el basarak, ‘Demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti huzurunda, bütün mukaddesatım, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.’ şeklinde ant içilmesini teklif edildi. Ancak MHP'nin bu önerisi Komisyonda destek görmedi.
AKP’den İtiraz
MHP önerisinin Hristiyan geleneği olduğunu ileri süren AKP’li üyeler, ‘Kutsal kitaba el basarak yemin etmek Hristiyan geleneği. Bizde böyle bir gelenek yok. Sadece 1928 Anayasası'na kadar ‘Vallahi’ denilmiştir ama kutsal kitaba yemin olmamış. Kaldı ki inançsız insanlar neye el basarak yemin edecek.’ diyerek teklife karşı çıktı.
MHP'nin teklifinde parlamenter demokrasinin devamı istenirken, başkanlık, yarı başkanlık, partili cumhurbaşkanlığı gibi tüm sistemlere kapı kapatıldı. Teröre bulaşan milletvekilinin dokunulmazlık kapsamı dışında tutulması da istendi.”
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ne MHP’nin Kur’an’a el basarak diye bir teklifi var ne de böyle bir teklif burada müzakere edilmiştir ne de Adalet ve Kalkınma Partisinden böyle bir itiraz ortaya çıkmamıştır ama ortada bir çocuk var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu hangi gazetede çıkmış?
FARUK BAL (Konya) – Bütün İnternet sitelerinde.
Burada önce ben MHP’nin bu teklifinin özünü anlatmak istiyorum. Elimizdeki yemin metni, yemin eden insanların yemin metni gereği kendilerini bağlı hissedebileceği bir metin değil. Kendilerini bağlı hissedeceği bir metin olmadığı için, bu bağ da ancak vicdan ile kişiyi bağlayacak olan husus inancıdır. “İnancı da neyse ona göre yemin etsin.” diyerek böyle bir masum teklifi ileri sürdük. Bu, hakikaten, bizim parlamenter demokrasi içerisinde milletvekillerinin vekillik fonksiyonlarını güçlendirirken, bir yandan parti disipliniyle iradelerinin baskı altında tutulmasına karşı bir direnç unsuru yaratacak, diğer yandan da milletvekillerine verilecek olan diğer yasama göreviyle ilgili genişletilmiş görevlerine manevi bir güç verecek, bu amaçla yapılmıştır.
Bu amaçla yapılan bir teklif demek ki Komisyonda görüşülmediği göre, basına bilgi aktaran kaynaklar var. Bu kimse… Dün bunu tartıştık. Ben şeref meselesini ortaya koyarak “Öyle bir bilgi bizim tarafımızdan çıkmamıştır.” diye açık ve seçik olarak ifade ettim. Buradan bir bilgi çıktığı düşüncesini de doğrusu zayıf bir ihtimal olarak görüyorum ama dışarıda…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamamen asparagas, mesela dün gündeme gelmemişti.
FARUK BAL (Konya) – Ama dışarıda bir güç var ki buradaki çalışmaları etkisiz ve verimsiz hâle getirmek istiyor, bir. İki, o güç, buradaki birtakım kendi düşüncelerinin dışındaki önerileri itibarsızlaştırmak istiyor. Buna karşı, ben, doğrusu, Adalet ve Kalkınma Partisine yöneltildiği için, Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticilerinden basına bir açıklama bekliyorum. Bu açıklama da açık ve net: “Böyle bir öneri tartışılmamıştır. MHP’nin Kur’an’a el basma diye bir önerisi yoktur. ‘Mukaddes kitap huzurunda.’ diye bir önerisi vardır. Bu öneri Komisyonda tartışılmamıştır. Tartışılmadığı için bizim itiraz gibi bir durumumuz ortada yoktur, yalan haberdir.” diye bir açıklama yapmasını bekliyoruz. Bu bir siyasi nezakettir, siyasi zarafettir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada mı, basında mı?
FARUK BAL (Konya) – Basına da yapabilirsiniz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, hemen.
FARUK BAL (Konya) – Yarın ne söyleyeceğimizi, kimin, ne söyleyeceği… Korkarak söyleyecektir burada. Nasıl eğilip bükülecek? Yani hiç korkmamamız gereken, hiç endişe duymamız gereken bir şey. Böyle üç beş tane tetikçinin etkisi altında kalacaksak bu Komisyonun çalışması da mümkün olmayacaktır. Bundan etkileniyor insanlar. Bizim arkadaşlarımız da tabanımız da “Bu nedir kardeşim?” diyor. En azından “Bu nedir?”
Buyurun Ahmet Bey.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; teşekkür ediyoruz.
Bir defa, şu anda, partilerin eşit temsil temelinde müşterek kararla oluşmuş Uzlaşma Komisyonunun misyonunun ötesinde, işin mahiyetinden kaynaklanan adabı ve ahlakı vardır, bu çok önemli, yani varlıkların adabı ve ahlakı çok önemli. Bizim prensiplerimiz, diyelim ki daha önce belirlenen konularda partiler görüşlerini veya önerilerini Komisyona sunuyor. Bütün partilerin önerileri bir yere toplandıktan sonra bu Komisyonumuz müzakereyi başlatıyor.
Somut olaya gelince, ben, şahsen -tabii bugünlerde pek basını da izleyemiyorum- yeminle ilgili formülasyonu sizden duyuyorum. Bir defa, herhangi bir partinin veya partili üye arkadaşların, başka bir partinin önerisinin içeriğiyle ilgili basına konuşma hakkının olmadığını düşünüyorum. Otururuz, burada değerlendiririz, şok edici öneriler de olabilir, gayet normaldir, burada değerlendiririz, basınla konuşmayız.
Mesela dün NTV’de yaşadık ki benim jargonuma uygun değil. Atilla Bey’i evvela konuşturdular ve “başkanlık sistemi” dedi. Biz başkanlık sistemini vermedik yani hükûmet sisteminin yürütme organıyla ilgili herhangi bir öneriyi vermedik. Yasamayla sanki onu vermişiz gibi, bu konunun tartışılacağı yer de açıklanacağı yer de burası değil. “Biz Uzlaşma Komisyonuna önerimizi zannettiğiniz genişlikte değil, belli bir bölümüyle verdik ve Uzlaşma Komisyonunda tartışırız. İçerikle ilgili bir değerlendirme yapmam.” dedim.
Ben, şu anda ortaya koyduğunuz… Mehmet Ali Bey’in veya Mustafa Bey’in çünkü üyeler diyor, “AK PARTİ’li üyeler” diyor Bakanım yani burada. Herhangi bir arkadaşımızın böyle bir değerlendirme yapabileceğini tasavvur ve tahayyül etmiyorum ve Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, herhangi bir arkadaşımızın, üyeler dışında herhangi bir arkadaşımızın da bu konuda, Hristiyan geleneğine uygun vesaire gibi tamamen Komisyonumuzun görev alanında olan şeyde de hüküm biçmesini yadırgıyorum. Onun için, zannediyorum, usulü yine bağlayıcı şekilde ortaya koymak lazım. Bir güç bizi itibarsızlaştırmak istiyor. Bir güç bizi paradoksal bir şekilde, karşıtlıklar içerisinde bizi karşı karşıya getirmek istiyor. Önerilerin özü, içeriği, saygındır, saygıdeğerdir. Katiyen asparagas olarak görüyoruz, reddediyoruz.
Siz kapalı zarf içerisinde vermiyor musunuz Başkanım, Değerli Bakanım? Kapalı zarf içerisinde veriyorsunuz değil mi önerinizi?
FARUK BAL (Konya) – Yok, e-maille gönderiyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öyle mi, ben kapalı zarf içerisinde verdim.
KOMİSYON UZMANI – Son şeyleri siz de kapalı zarfla verdiniz.
FARUK BAL (Konya) – Öyle mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, kapalı zarf. Şu anda bizim zarf açıldı mı?
KOMİSYON UZMANI – Hayır efendim.
Sayın Başkanım, hepsini kilit altında tutuyoruz, BDP’ninkini bekliyoruz şu anda.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir dakika Salih’ciğim. Başkanımız gerekli görürse…
FARUK BAL (Konya) – Ahmet’çiğim bunun usulünde bir sorun yok. Ben “Siz açıkladınız” da demedim. Zaten olmadığı da belli burada. Ama böyle bir toplantı yapılmış, böyle bir toplantıda bunlar müzakere edilmiş ve böyle bir söz söylenmiş gibi yalan haber yazıyorlar.
Benim beklediğim, olması gereken de o, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir yetkilisinin “Kardeşim, bu bir yalan haberdir, Kur’an’a el basmak diye bir öneri yoktur.”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Veya “vardır” bilmiyoruz.
FARUK BAL (Konya) – Hayır, “Biz mukaddes kitap huzurunda” diyoruz. “Kur’an’a el basma” diye bir şey yok.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Yoktuk” deyince ben öneriyi sanki okumuşum gibi, görmedim, haberimiz yok.
FARUK BAL (Konya) – Evet, böyle bir tartışma olmamıştır, bu bir yalan haberdir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben bunu, Mehmet bizim şeyde Parti Genel Başkan Yardımcısı, Mustafa Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, bende Komisyonu Başkanı olarak “Böyle bir şey yoktur.” diye hemen açıklarım. Onlara da bu dileğinizi iletirim.
FARUK BAL (Konya) – Yani, en azından basına bunun düşmesi lazım ki millet böyle yalan haberlerin uydurulduğunu bilmesi lazım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, bu tabii çok üzüntü verici yani belli ki asparagas bir haber ama şöyle bir problemimiz var şimdi: Yani bir kere biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yani diğer iki parti içinde bunun geçerli olduğunu sanıyorum. Diğer iki partinin verdiği önerileri bilmiyoruz. Yasamayla ilgili olarak diğer iki partinin hangi önerileri var, ben hiç görmedim. Yani işte Salih’de söylüyor: “Kapalı zarf içinde” bu diğer partilere verilmedi, verilmediği için de bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir şey hakkında nasıl konuşuruz bir kere. Fakat bu önerilerin verildiğini basın ve kamuoyu biliyor ve o yüzden de üzerimizde böyle bir baskı oluşturuluyor. Ben sabahtan beri telefonlar alıyorum çeşitli basın kuruluşlarından. “Efendim, siz öyle demişsiniz de böyle demişsiniz de öbür parti öyle demişde…” Ben dedim ki: Yani, bir kere bunlar henüz resmîyete intikal etmemiştir, masaya konmamıştır, açılmamıştır diğer partiler, bunlar masaya konmadan, zarflar açılmadan, bu önerilerin ne olduğu hakkında konuşmak yanlış olur.” ve konuşmadım. Ama üzerimizde böyle bir baskı var ve konuşmadıkça, işte basını biliyorsunuz, konuşmadıkça bu sefer uydurmaya başlıyorlar. Sizin başınıza gelen şey olduğu gibi. Bu sefer bu öneriler verilmiştir fakat ne olduğunu söyleyemediğimiz için de başlıyorlar asparagasa. Efendim “İşte o vardır da bu vardır da, bilmem ne, falan.” Korkarım ki bunları gizli tutmak giderek güçleşecek ve bunlar da artacaktır. Yani, basın uydurmaya başlıyor çünkü. Onun için yani BDP de verirse bu zarflar bir an önce… Yani biz CHP olarak “Niye geç kaldınız?” demek gibi böyle bir şey sormuyoruz tabii, söylemiyoruz ama…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyoruz nezaketinizden dolayı.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, ama böyle bir durum da var ortada yani.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada sorum şu? Aslında, verdiğimiz zaman açıklanır da, eş zamanlı vermeyince spekülasyonlar başlıyor. Bazı arkadaşlarımız erkenden, AK PARTİ… Biz yapıyoruz canım, üyeler yapıyoruz, AK PARTİ’nin bu şeyi işte, MHP’nin bu teklifi yanlış, öbürünki yanlış… Burada tartışacağız ya, dışarıda niye spekülasyon yapıyoruz.? Burada tartışalım yani o çok önemli. Bundan evvel spekülasyon olunca biz dedik ki: “Diğerleri verip, havuza girme tamamladıkça önerimiz zarf içinde kalsın.”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, dünkü toplantıyla ilgili bir şey söylememe izin verir misiniz?
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bir açıklama yapmak konusunda anlaştık.
2’nci maddeye geçiyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, dünkü toplantıdan sonra düşündük ki bu kadar aynı şeyleri söyleyip de tek bir metin üzerinde uzlaşamamak bizim bakımımızdan yani Komisyon bakımından…
FARUK BAL (Konya) – Aile meselesi mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Aile meselesi ve bir zafiyet unsuru. Onun için, son bir çaba gösterdik biz. Yani bir uzlaşıcı şeyi bulabilir miyiz diye? Ve böyle bir madde yazdık, yani bir uzlaşıcı çabası göstermek için, Bir bakın isterseniz. Böyle bir şey üzerinde uzlaşma imkânı var mıdır?
Mümkün olduğu kadar kısa ve öz bir madde yazmaya çalıştık ki…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Söz alabilir miyim?
FARUK BAL (Konya) – Bu aileyle ilgili mi?
Buyurun Hocam.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biliyorsunuz dün AK PARTİ’den Mustafa Şentop Bey vardı ve bütün öğleden sonra bu konu müzakere edildi. Bugün vekil değiştiği için dün neler söylendi, uzlaşılanlar yerler neresi, uzlaşılamayanlar neresi? Bunu tekrar ele almamız iki saatimizi götürebilir. İsterseniz bu konuyu o hâliyle bırakıp yine Mustafa Şentop Bey’in olduğu bir gün ele alırsak daha uygun olur.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunu da dikkate alın, o zaman…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – O yüzden, yeni bir maddeye başlarsak verimli diye düşünüyorum.
Bu arada bir de danışman sıfatıyla bir şey söyleyeceğim. Bildiğiniz gibi bugün toplantı bize 13.00 olarak dün bildirilmişti. Ama bugün ben geldim 13.00’te “Efendim, toplantı 13.30’a alındı.” denildi. Hatta 13.40’ta başlayabildik.
Şimdi, biliyorsunuz ki birçok danışman, uzman arkadaşlarımız değişik şehirlerden geliyor, Ankara içinde olanlar da başka yerlerden geliyorlar, ona göre plan ve program yapıyorlar. Şöyle bir istirhamım var, tabii, diğer danışman ve uzmanlar da eminim katılacaklardır: Yani lütfen bu değişikler hiç değilse bir gün önce duyurulsun ya da akşamdan duyurulsun. İnsanlar işleri, güçlerini bırakıyorlar ve bu keşmekeş, trafiğin içinde buraya ulaşmaya çalışıyorlar, ondan sonra da gelip burada 40 dakika boşu boşuna oturuyoruz. Yani bunu özellikle talep ediyoruz. Bu konuda başkanlığın… Bu konuları kim organize ediyorsa- erteleme taleplerinin, çok zaruri bir şey olmadığı sürece, bir gün önceden kararlaştırılmasını istiyoruz, çalışmaların verimliliği açısından.
Teşekkür ederim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bugünkü erteleme, gecikme tamamen benden kaynaklanan bir gecikmedir. Yabancı bir misafir vardı Avrupa Konseyinden gelen, onunla yaptığımız görüşme uzun sürdü. Onun için, uzun görünce rica ettim 13.30’a alabilir miyiz diye?
Özür dilerim, gecikmeye sebebiyet verdim için.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Estağfurullah, zaruri durumlarda… O zaman şöyle bir karar alınabilir mi? Gecikmelerde, bir grubun gecikmesi durumunda o gruptan bir başka kişi gelip devam edebilir, böyle bir şey olabilir mi? Gerçekten anlıyorum elbette…
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, Hocam bahsettiğiniz olaydan biz de son derece mutazarrırız. Herkes kendi açısından, gecikmeyenler bundan mutazarrır, gecikenler de mazeretimiz var, ne yapalım?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yok, elbette mazeret olabilir Sayın Başkanım. O zaman şöyle bir karar alınabilir mi hiç değilse? Gecikenin mazeret bildirmesine bile gerek yok orada başka bir vekil ya da danışmana yetki verilir, toplantı başlar, en azından bir zaman kaybı olmaz.
FARUK BAL (Konya) – Usulü değiştirmemiz lazım, danışmanların temsil şeyini koymamız lazım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ya da vekil olabilir bir şekilde ya da en azından, işte makul bir süre önce… Biz buraya geldiğimizde duymayalım da en azından bulunduğumuz yerde duyarsak yola çıkmayız yani. Burada gelip kırk 40 dakika boş oturmayız.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bir şey söyleyebilir miyim?
Bu konuya ben de değinmek istiyorum. Ben genelde randevularına on beş dakika erken giden bir yapıya sahibim ama siyaset farklı bir şey. Siyasette öyle şeylerle, öyle anlık olaylarla karşılaşıyorsunuz ki yaptığınız programa uyamamanın stresini hissetiğiniz hâlde uyamıyorsunuz. Yani o bakımdan, dün, ben hatta arkadaşlara biraz erken çıktığım için dedim ki: “Bana hemen SMS’le toplantı saatini atın.” Arkadan 13.00 diye attılar. “Partideyken 13.30’a alınabilir mi diye şey yaptılar, benim için bir mahzuru yok, hatta 14.00’ye alırsanız çok daha rahat ederim.” de dedim. Bu, sizin için de geçerli bizim içinde geçerli, yani bu zamana uymamanın sıkıntıları geçerli ama şimdi o kadar da çabuk “ Ben gelemiyorum, diğer arkadaşım da gelebilir mi” yi sağlamakda kolay değil.
Bizim karşılaştığımız sıkıntılarda diğer vekil arkadaşlarımız da aynı program sorununu yaşıyorlar. Ben de şu kanaatteyim: Mümkün olduğu kadar buna itina edelim.
İki: Yapabildiğimiz kadar da erken haberdar etmenin yollarına başvuralım ama kabul etmek gerekir ki siyasetin doğasında bu söylediğimiz şeyi tamamen ortadan kaldırmak oldukça güç. Hak vermiyor değilim ama dediğim gibi, işin doğasından kaynaklanan böyle bir sıkıntı var.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bir kişi bunu organize ederse, karar alındığı anda en azından bir mesaj olursa… Hem herkesi aynı anda aramak uzun sürebilir, 20 kişiyi aynı anda. Ama ortak bir mesaj grubu oluşturabilirsek, bir mesajla hemen “Toplantı şu saati alındı” denirse yani rahat ederiz.
FARUK BAL (Konya) – Evet, görev anlaşıldı, umarım zamanında yerine getirilir.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, efendim biz buraya gelirken tabii, maddeler üzerinde her partinin üyeleri kendi aralarında tartışıyorlar, netice itibarıyla bu partinin görüşü olarak buraya geliyor. Yani burada görüştüğümüz konular fert fert, ayrı ayrı partinin üyelerinin değil, eğer böyle olursa biz sürekliliği kaybederiz. Yani zaman zaman, değişkenli olarak Rıza Bey katılıyor, Süheyl Bey katılıyor veya Faruk Bey katılıyor, ben katılıyorum “Bu konu benim zamanımda görüşülmedi, Faruk Bey’in zamanında görüşüldü.” diyerek meseleyi tehir etmek ne kadar yararlı olur, ne kadar gerçekçi olur? Bunu anlamakta biraz güçlük çektim çünkü o zaman, biz partiye değil, parti içerisindeki üyelere bağımlı hâle gelmiş oluyoruz. Onun için, bu konuyu başlangıçta karar altına aldığımız şekliyle devam ettirmekte fayda var. Aksi takdirde bir adım yürüyemeyiz.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, bu konu şöyle…
FARUK BAL (Konya) – Bunu tartışma mevzu yapmayalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tartışma için demiyorum. Bunun özel bir durumu var, bu uzlaşılamayıp aynen bırakıldığı için başa dönmüş olacağız, o açıdan. Yoksa yarıda kalsaydı, diyelim iki fıkra kabul edildi, diğerlerine hiç girilememiş olsaydı elbette, zaten kural o. Ama Faruk Bey çok iyi hatırlayacaktır, bu konu bir günümüzü aldı ve öylece kapatıldı ve o günkü sıcak tartışmalarda, şimdi araya bir gün girdi…
FARUK BAL (Konya) – Yavuz Hoca’nın asıl gerekçesi o değil, benim anladığım kadarıyla. Dün, burada hepimiz aynı şeyi söyledik, körler sağırlar misali, hiç kimse birbirini anlamadı. Dolayısıyla bu anlaşılmayan durum içerisinde tekrar bir kelimeden, bir virgülden hareketle uzlaşmazlığı körükleyecek bir havaya gerek yok diye anladım ben Yavuz Hocanın söylediklerini. Ona göre de “Aileyi” bırakalım, biraz daha düşünsün.
Nerede kaldık? Kıyılar mı demiştik dün?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet…
FARUK BAL (Konya) – Kıyılardan başlayalım. Herhâlde bu kıyılar hepimizin kıyısı, hiç kimse burada bir şey yapmayacak.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hepimizin kıyısı.
FARUK BAL (Konya) – Bakalım burada ne derece de yaklaşacağız.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Aile de hepimizin ailesi Sayın Bakan. Şimdi burada da kıyısından mı geçeceğiz?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tarih ve kültürel eserlerden mi başlayalım?
FARUK BAL (Konya) – Ben “kıyılar” diye… Çünkü Anayasa’da da “kıyılar” diye var. Kıyılarda önerileriniz var mı arkadaşlar?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Var efendim.
FARUK BAL (Konya) – Evet, CHP’nin önerisini getir bakalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, bir dakika bir söz alabilir miyim?
FARUK BAL (Konya) – Buyurun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Daha evvel biz bu konuları ayrı bir bölümde, düzenlensin diye önermiştik. Şimdi, bizim taslakta, ham taslak olarak şöyle bir önerimiz vardı hatırlatayım da ona göre. Biz, mesela bir kısım ayırmışız buna anayasa taslağımızda, başlığı şu: Biz çevreyi oraya koymuştuk ama çevreyi bu tarafa taşıyınca oradan çıkarabiliriz. Başlığımız şuydu: “Çevrenin korunması ve millî servetlere ilişkin hükümler.” Bu bizim kısım başlığımız. Çevrenin korunması ilk madde, arkasından 2’nci madde: “Tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi.” Ondan sonra 3’üncü madde: “Ormanların korunması ve geliştirilmesi maddesi.” 4’üncü madde: “Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma.” 5’inci madde: “Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması.”
Gördüğünüz üzere, biz, bugün bazı grupların insan hakları içinde mütalaa ettiği hususları ayrı bir kısımda, tıpkı temel ilkeler, devletin temel organları gibi bir kısım ayırarak, bu kadar önem vererek, bir bölümde değil, kısım altında tanzim etmiş bulunmaktayız. Bu arada, kamulaştırma, devletleştirme ve özelleştirmeyi de mali hükümler kısmı altında biz taslağımızda düzenlemiş bulunmaktayız. Bu bilgiler ışığında, şimdi, bunların başka bir kısımda yer alması yönünde kanaatimiz olduğumuz için, burada yapılan öneriler insan hakları bölümüne eklenecek mi? Yoksa ek bir katalog gibi kalacaksa biz içeriğiyle ilgili de öneriler yapıldıkça konuşabiliriz, geliştirebiliriz. Daha sonra, bu, isterseniz, yazım bittikten sonra insan haklarına eklensin mi? Yahut ayrı bir kısımda bulunsun mu? Müzakeresi bilahare yapılacak olursa… Şimdi madde içerikleriyle ilgili de önerilerimizi, eleştirilerimizi, katkılarımızı yapabiliriz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama bunu dün konuşmuştuk yanılmıyorsam, dedik ki: “Önce maddelere bakalım ondan sonra nereye koyarız, ondan sonra karar veririz.”
PROF. DR. YAVUZ ATAR – O zaman, insan hakları içinde olduğuna karar vermiyoruz, müstakil olarak maddeler tanzim ediyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yer tayin edilmeden, yer kararlaştırılmadan…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Peki, o zaman biz içerikle ilgili de yeri geldikçe kanaat beyan ederiz.
FARUK BAL (Konya) – Dün biz de aynı şeyi ileri sürdük, dedik ki: “Bu kıyılar, ormanlar, madenler, tabiat varlıkları ayrı bir bölüm içerisinde yer alsın, bu ayrı bölümün de insan hakkı çerçevesi içerisinde sınırlarının tespitine imkân verecek şekilde çevre hakkının da, geniş anlamda çevre hakkının da bu bölüm içerisinde yer almasını uygun gördüğümüzü…” söylemiştik. Ama, şimdi Anasaya’nın sistematiğini, hangi bölümün, hangi faslın nerede yer alacağını değil, maddeleri tek tek görüşüyoruz.
O zaman, kıyılardan başlayalım mı?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet.
FARUK BAL (Konya) – Başladık.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İzin verirseniz bir düzeltme yapmak istiyorum, bizim önerimizle ilgili olarak. O “kıyılar” önerimize baktığınız zaman CHP’nin…
Şimdi, orada bir son paragraf var. O son paragrafta diyoruz ki: “Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez…” Bu, buraya yanlışlıkla girmiş.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Kıyılarda toprak nasıl bölünüyor?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, orada bir yanlışlık olduğu anlaşılıyor, onun için o paragrafın çıkarılmasını…
FARUK BAL (Konya) – Siz bölücülüğe karşısınız demek ki böylece anlaşıldı.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, tamamen oradan hareketle.
FARUK BAL (Konya) – Evet, Altan Bey, Sayın İyimaya hocalarımız; şimdi, kıyılarla ilgili CHP’nin önerisi ekrana geldi. Bunun üzerinden mi gidelim, bir de alta bak bakayım, altta hangi öneriler var?
Diğer partilerden hangilerinin önerisi var? BDP’nin var.
KOMİSYON UZMANI – CHP, BDP, MHP’nin var Başkanım.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, BDP’ninkini de yaz, MHP’ninkini de yaz, Adalet ve Kalkınma Partisininkini de yaz.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şu an veremiyoruz biz.
FARUK BAL (Konya) – O zaman üzerinden gitmemizde bir mahzur var mı?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İşte, şöyle bir sıkıntımız var, bunu ayrı bir kısım yaptığımız için, istişare edilmedi tam manasıyla.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hiç tartışma yapmadık Başkanım.
FARUK BAL (Konya) – Ama dün, konuşacağımızı söylemiştik 4 madde üzerinden.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Değerli Başkanım, tabii bireysel olarak görüşlerimizi tabii ki söyleyebiliriz de kolektif bir görüş… Mesela orman, benim yıllardır uğraştığım alan. Şu andaki Anayasa hükümleri de yeterli değil. Arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalardı onu müştereken iç çalışma yapmak lazım. Çünkü çevre değerleri de… Yani burada gerçekte yeni bir konsept, yeni bir bakış geliştirebiliriz. Çevre hakkını düzenledik. Yani kıyıları düzenlememiz lazım mı? Bir Anayasa sorunu mu?
FARUK BAL (Konya) - Tabii düzenlememiz lazım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Lazım mı?
Dostları ilə paylaş: |