22.10.2012 Tarihli Toplantı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.02
BAŞKAN : Mustafa ŞENTOP (İstanbul)
-----o-----
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, toplantımızı açıyorum.
Toplantıya katılan danışman arkadaşlarla teknik heyetten olan arkadaşların isimlerini kayda geçirelim.
Profesör Yavuz Atar geliyor, yolda, herhâlde birkaç dakika içinde burada olacak. Meral Danış Beştaş, Özgür Sevgi Göral, Taylan Barın, Tarık Olcay, Dilek Kumcu, Mustafa Kemal Çiçek, Oğuz Turhan.
Şimdi, kaldığımız yerden devam edelim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, cuma günü Sayın Meclis Başkanıyla yapılan toplantıya katıldınız mı siz?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, katıldım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani kısaca bir bilgilendirmede bulunabilirseniz… Alınan bir karar veya bir şey var mı o konuyla ilgili?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani alınan herhâlde tek karar bugün bu saatte toplanmakla ilgili bir karardı. Tabii, birinci yıl dönümüydü toplantının, hatırlarsanız 19 Ekim 2011’de başlamıştık. Toplantıyı 18 Ekim 2012’de yaptık yani “Bir yılı doldurduk, ne diyelim?” diye. Gecikme olduğu hepimiz tarafından zaten kabul edilen bir husus, takvime uyamadık, yaklaşık üç aya yakın bir aşağı yukarı, tahminî olarak bir gecikmemiz olduğunu düşünüyoruz. Bu gecikme konusunda herkes mutabık. Bunun sebepleriyle ilgili çok fazla üzerinde durmadık. Fakat bütün partiler yeni anayasa konusunda kararlılıklarını, bu sürecin devam etmesi yönündeki kararlılıklarını ifade ettiler. “Daha sık toplanalım, daha uzun toplanalım, daha hazırlıklı olalım.” gibi hususlar konuşuldu. Siz yoktunuz, Meclis Başkanımız herhâlde bilgi verecekti ama parti eş başkanlarından birini aramış da olabilir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, ben hem biraz latife olsun hem de biraz da zabıtlara geçsin diye bir iki şey söylemek istiyorum.
Şimdi, kim toplantıda yoksa bütün suç üzerine atılıyor. Yani bizim genel başkana da Sayın Meclis Başkanı sanki en fazla devamsız parti BDP’ymiş gibi bir sitemde bulunmuş. Hâlbuki kayıtlara falan bakıldığında böyle bir şey yok. Yani şeye kim çok geldi, kim az geldi, baktığımız zaman aşağı yukarı her partinin belli mazeretleri oluyor ama bunlar bazen zapta da geçmiyor. Yani sanırım bu konuda en az şeyi olanlar da BDP ile MHP herhâlde yine.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben zannetmiyorum. Bizim hiçbir mazeret talebimiz olmadı. Şahsi olarak oluyor ama yerine bizim diğer arkadaşlarımız katılıyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kongreler oluyor veya başka şeyler oluyor. Bunun da zapta geçmesi için çok kısa söyledim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kanaatime göre en fazla galiba BDP.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır. Bakalım, bütün zabıtlara bakalım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Altan Bey, şöyle bir şey var: Üye seviyesinde baktığımız vakit size katılamıyoruz ama…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, toplantılara katılım anlamında diyorum.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz şöyle yumuşak bir tavır sergiledik: BDP üye seviyesinde katılamadığı vakit de danışmanlarını kabul ettik.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Toplamda iki sefer.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani yine buradaki bu kurulun kararıyla ancak böyle oldu. Ama onun ötesinde birçok defa –bunu bir eksiklik olarak söylemiyoruz da zabıtlarsa zabıtlar olsun- meşru mazeretlerinizden dolayı toplantılar sağlanamadı.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani üç aydır mesela CHP’nin erteleme talebiyle erteliyoruz bütün toplantılarımızı, işte vatandaşlıkla ilgili daha şey bugün geldi önümüze. Şimdi, burada da “O geldi, bu gelmedi, öbürü eksik geldi, geç geldi…”
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, kayıtlara geçmesi için kısaca ifade edeyim. Tabii, yani burada aslında artık bu tartışmalara girmenin gereği de yok, yeri de yok. Yani CHP vatandaşlığı, evet, bunun üzerinden polemik yapmanın da anlamı yok, genel söylüyorum. Yani vatandaşlığa gelene kadara, işte, ekonomik, sosyal haklar duruyor; oturup yazalım, çalışmamızı engelleyen yok. Ama nedir? O gün de Meclis Başkanının bulunduğu ortamda ifade ettik, bütün bunların ötesinde bu Komisyon çalışma moralini kaybetti, heyecanını kaybediyor. Niye? Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Komisyonun çalışmalarına doğrudan müdahil oluyor. Bir, birinci olay bu.
İkinci olay nedir? Evet, elbette bu Komisyon çalışırken Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve anayasa çalışmalarını askıya alacak değil, elbette o çalışmasını sürdürecek ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının sistematiğini, bütünlüğünü etkileyecek bir çalışmayı yapmamalı. Bütün şehir tasarısında olduğu gibi, 67 son olayında olduğu gibi. Bütün bu çalışmalar olduğu zaman, bu müdahaleler olduğu zaman oradaki insanlar haklı olarak çalışma şevklerini kaybediyorlar. İşin esası budur. Nedir? “Biz burada bir figür müyüz?” duygusuna kapılıyorlar. Bunu görmek gerekiyor, bunu değerlendirmek gerekiyor. Bu noktada Komisyonun bir güven tazelemesine ihtiyacı var. Biz olaya bu boyutuyla bakıyoruz. Bu büyük fotoğrafı okumak gerekiyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sayın Başkan, Altan Bey ifade etti, bizim eş başkanı Meclis Başkanımız aradığı için… İlk bana da söyledi, Altan Beye de. Şüphesiz, bunu teknik iç çalışmayla ilgili fakat biz, gerçekten, hem ben ve Özgür Hanım hem de diğer arkadaşlar azami derecede burada olmaya çalışıyoruz ve her toplantı sonucunda da… Hatta şöyle bir talebimiz oluyor: Programlayalım. Çünkü son dakika değişiklikleri ya da son anda bildirimler özellikle bizler için, benim için, Özgür Hanım için çok güç oluyor, hepimiz için öyledir. Yani ben, emin olun, buraya 3 kere gelip –kayıtlarda vardır- aynı gün geri döndüğümü ya da –Altan Bey dâhil- gelip burada saatlerce beklediğimi bir gün boyunca çok iyi biliyorum, ben yaşadığım için biliyorum. Sadece geçen hafta olağanüstü bir durum oldu. Yani Sırrı Bey’in bu darbe komisyonu vardı, Altan Bey’in başka konferansları. Hani, biz mazereti böyle bilinçli uzatmaya matuf bir şey olarak asla yapmıyoruz. Yani bunu sonra tekrar ayrıntılı konuşuruz. Biz burayı, masayı önemsediğimizi yani çok üst düzeylerde de söyledik.
Ben de Atilla Bey’in söylediğine atıf yaparak bir şey söyleyeceğim. Gerçekten anayasa çalışmalarına ilişkin moral bozucu, motiveyi etkileyici maalesef gelişmeler yaşanıyor. Mesela, Sayın Kuzu’nun, Anayasa Komisyonu Başkanının tweet’leri var elimde, basında da yani asıl tartışmada konuşacağız ama şu tweet’ler dikkat çekici: “Ancak eğitim dili Türkçe olarak kalmalı. BDP umarım bu konuda süreci tıkayacak bir tavır içine girmez.” İkinci tweet’i: “Bu ülkede yaşayan herkes dilini öğrenmeli, konuşmalı, kitap okumalı, müzik dinlemeli, gelenekleri yaşamalı. Buna kimsenin itirazı yok.” Diyeceksiniz “Bunda bir şey yok.” Bence de yok, asıl geliyor. “Türkçe dışındaki bir dildeki eğitim ülkeyi bölünmeye kadar varan tehlikeli bir yola sokar. BDP dışındaki siyasi partilerin tamamı Kürtçenin öğrenilmesinde bir sakınca görmüyor ancak eğitim dili olmasına kesinlikle karşı. Bu noktada BDP ana dilde eğitim konusunda uzlaşmaz bir tavır benimserse süreç net olarak tıkanır.”
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir de “Şeytana uymaktır.” dedi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani bu “tıkanır” lafı Atilla Bey’in söylediğiyle ve bizim de görüşümüz. Yani dışarıdan süreç ne zaman tıkanır, ne oldu, ne istiyoruz, siz bunu yapmayın, etmeyin. Yani bu siyasette kabul edilebilir tutumlar değil. Çok var da, sonuncusunu okuyorum: “Yeni anayasanın yazılması sürecinde özgürlük kısmı mutabakat ile sonlandı, işte, vatandaşlık, eğitim gibi zorunlu maddeler duruyor.” Yani bu Yazım Komisyonu, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında eğitim gibi önemli bir maddede şeytana uymak, böyle ağır ithamlar -Başbakanın söylediği zaten ortada- yani bunlar gerçekten Komisyonun çalışmalarını direkt etkileyen, rahatsız edici ve süreci asıl tıkayan gelişmeler. Bu sıkıntıları da söylemek isteriz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, kendime de söz vereyim arkadaşlar.
Bu Komisyon çalışmasının nasıl başladığını hepimiz biliyoruz. Yani biz burada partilerimizin bir temsilcisi olarak bulunuyoruz ve sürekli istişare hâlindeyiz. Hepimizin herhâlde partisinde bu konuyla ilgili komisyonlar var. Biz kendi görüşlerimizi burada açıklamıyoruz herhâlde, şahsi görüşlerimizi. Partilerin görüşlerini taşıyoruz. Zaman zaman buradaki konuşmalar üzerinde partide belki itirazlar olabiliyor, bazı hususları yeniden müzakere ettiğimiz oldu. Bu bakımdan, bu Komisyonu tamamen steril, partilerden, Meclisten, Türkiye’den tamamen soyutlanmış bir komisyon olarak görmek yanlış olur. Böyle müstakil bir komisyon değiliz biz. Son kararı yine mutabakat konusunda da, maddeler bazında da partiler verecek. Bunu burada kendimiz çalışırız, sonunda partilere bırakabiliriz, belki o daha doğru olurdu ama öyle olmadı süreç. Bakın, her maddeyle ilgili partiler toplanıyor, Meclis grupları toplanıyor, işte MKYK’ları toplanıyor partilerin, madde yazımıyla ilgili bir formül ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Bu mümkün, bu güzel ama bunun dışında Komisyonda bulunmayan partilerden milletvekillerinin, Sayın Başbakanın –bu ülkenin başbakanından bahsediyoruz- bu süreçle ilgili Türkiye’de hem diyoruz ki: “Anayasa süreci çok önemli ama herkes sussun, biz kendimiz yapacağız işimizi.” Bunu diyemeyiz, bu mümkün değil. Herkes de görüşünü de açıklayabilir. Süreç devam eder mi etmez mi, buna ben… Kayda geçsin diye söylediniz tabii Burhan Hoca’nın görüşlerini. Burhan Hoca da bir milletvekili, Mecliste bir ihtisas komisyonunun başkanı, Anayasa Komisyonunun Başkanı, onun da görüşleri elbette vardır. Yani süreç bitene kadar, Aralık 2012’ye kadar veya orası hedefte yok, biz hedefe uymayabiliriz. Doğru, o da makul, “Bitene kadar herkes sussun, Burhan Hoca da sussun.” diyemeyiz tabii ki. Konuşan istediği gibi de konuşabilir tabii yani…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sürecin tıkanmasına dışarıdan biri…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Süreci sabote edici şeyler…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anlıyorum da, bu Komisyonun oluşmasına Burhan Hoca karar vermedi ki, bizi de Burhan Hoca seçmedi. Burhan Hoca bize “Tamam, tıkanmıştır, gelin.” dese biz gidecek değiliz herhâlde, burada yetkili kurulları var partilerin.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Vallahi, Burhan Hoca diyebilir bunu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Diyebilir ama biz ona uymayız yani neticede yetkili isimleri var, yetkili kurulları var, onların görüşleri var bu konuda. Bir de fiilî duruma bakmamız lazım bizim, tabii ki herkes de açıklama yapabilir. Sadece Sayın Başbakan açıklama yapmıyor, çok açıklama yapanlar var zaman zaman. Biz de bunları takip ediyoruz basından, var. Kendisi burada yok, sadece adını zikredeceğim. Süheyl Hoca’nın birçok konuşmaları var, Silivri’den Gaziantep’e kadar. Sırrı Süreyya Bey, hatta birisiyle uzunca telefonda konuşmuştuk bir konuşması üzerine fakat olabilir, herkes konuşabilir, bu siyaset sonuç itibarıyla. Mademki “Anayasa gündemin en önemli meselesi.” diyoruz, “Bu konuyla ilgili olarak da hiç kimse konuşmasın, sadece biz burada konuşalım, Komisyon toplantılarında.” diyemeyiz tabii, normal, herkes de istediğini söyleyebilir ama burada süreç devam ediyor, moral bozucu şeyler her zaman var, bizim için de var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Ya Allah, ya sabır.” diyerek devam edelim o zaman.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Deyip devam edeceğiz yani varabileceğimiz yere kadar.
Yalnız bir hususu ben belirteyim burada arkadaşlar yani biraz kendimize de bakmamız lazım. Bakın, ben dün sabah sekizde çıktım evden, Üsküdar tarafında oturuyorum. Önce İstanbul içinde bir toplantıya katıldım, sonra Tekirdağ’a geçtim, katıldım. Oradan dönerken Silivri’de bir toplantıya katıldım, gece 23.00 uçağına bindim sabah bir gecikme durumum olmasın diye, geldim, saat ona beş kala aradı benim danışman arkadaşım, dedi ki: “Toplantıyı 13.00’e erteleyebilir miyiz?” Elbette erteleyebiliriz, herkesin mazereti olabilir ama bu herhâlde toplantıya yarım saat kala söylenmez. Ben burada bunu şahsen ifade ediyorum yani hem Komisyona karşı hem de Komisyon üyesi arkadaşlara karşı bir ayıp olarak görüyorum ben bunu. Olabilir tabii ki mazeretleri, şimdi kadar hepimizin talepleri olabilir. Bizim özel erteleme talebimiz olmadı, bunun altını çizerek söylüyorum. Her hâlükârda biz dün Pazar, yetişememe durumuna binaen sürekli İyimaya’yla irtibat hâlindeydik. Ben katılmasam o katılacaktı. Bunu bir formülüne, aksamasın yeter ki diye uğraşıyoruz. Ama toplantının başlamasına yarım saat kala “Bunu 13.00’e erteleyelim.” talebi bence Komisyona karşı bir saygısızlıktır, bunu ifade ediyorum, bir özür borcu olduğunu düşünüyorum.
ATİLLA KART (Konya) – Evet, Sayın Başkanın bu konuşmasından sonra cevap vermek bir zaruret hâlini aldı.
BAŞKAN – Elbette, tabii ki…
ATİLLA KART (Konya) – Yani bir şu üslubu, şu dozu bir türlü ayarlayamıyoruz. Siz dün çok yoğun programlar içindeydiniz, biz de dün, işte, hepimiz yoğun programlar içindeydik. Biz de dün, pazar günü Yeniceoba yollarında, tarla yollarında Hükûmetin antidemokratik tasarısını protesto için uğraştık, mücadele verdik. Gece bilmem neredeydik. Bunları ifade etmenin bir anlamı yok. Saat dokuz gibi geldim -Rıza Bey yurt dışında, Süheyl Bey’in mazereti var- son derece nezaketli bir şekilde dedim ki, sekretaryaya ulaştık: “Uygunsa arkadaşlarımız saat 13.00’e ertelensin.” Siz uygun görmediniz -tamam, buna da biz saygı duyuyoruz, bunu bir saygısızlık olarak nitelendirmiyoruz- çıktık, geldik, toplantıya katıldık. Yani bu nasıl bir öfkedir, bu nasıl bir husumet duygusudur? Mutlaka o duygumuzu tutanaklara geçiriyoruz. Bunu son derece yadırgadığımı ve yakışıksız bir tavır olduğunu bir kez daha ifade etmek gereğini duyuyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Müsaade ederseniz, uzatmak istemiyorum, biliyorum…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İsterseniz ben de kısa bir şey söyleyeyim. Evet, yani Meclis Başkanıyla son toplantımızda biraz daha nahif, biraz daha süreci devam ettirebilme iradesini ortaya koyacak konuşmalar ve tavır, davranışlar içerisinde olmamız gerektiğini ifade ettik.
Ben süreci tıkama noktasındaki şikâyetlerinize takıldım, oradan bir şey söylemek istiyorum. Şimdi, tabii ki bizim dışımızda da parti yöneticileri var, milletvekilleri var. Bunların hepsi istediği şekilde konuşabilir ama bu masada onların yeri yok. Bu masada olmadığı için de konuşmaları bizi hiç de ilgilendirmiyor, siyaset yapıyorlar, tabii ki konuşacaklar. Bizim öncelikle bunlara kulak tıkamamız gerekiyor. Bizi bu masadaki atmosfer ilgilendiriyor. Başbakan da konuşur, diğer parti genel başkanları da konuşur, sözcüleri de konuşur ama bir şeyi unutmamamız gerekiyor: Onlar bizim buradaki karar mekanizmamızın üyeleri değiller. Siyaset yapıyorlar, siyaset yapıp konuşacaklar. Biz de hatta çoğumuz bu masanın dışına çıktığımız vakit farklı şeyler söylüyoruz, farklı konuşmalar yapıyoruz. Herhâlde bu atmosferin dışındaki havayı solumamak en güzeli, solumamaya karar vermek en güzeli. Bırakın konuşsunlar. Sonuçta bizim burada aldığımız kararlar onların önüne gidecek, orada zaten konuşacaklar, herkes konuşacak ama eğer bizim karar almamıza müessir olabilecek bir davranışları, şunlar bunlar varsa onu konuşuruz. Bizi zorlayıcı bir tavırları vesaire var ise onu konuşuruz.
Diğeri de, yani “Moralimizi bozuyor, şudur, budur…” Kulak tıkamadığımız vakit moralimizin de bozulmasına gerek yok. Sanki son Meclis Başkanının konuşmasından sonra Karadenizlinin fıkrası yerine oturuyor. Hani deniz kenarında oturmuş adam bakarken birisi gelip soruyor: “Ne yapıyorsun?” “Dalga sayıyorum.” diyor. “Kaç dalga saydın?” “Haçan havlular gitti, şu gelen bir.” Biz “Şu gelen bir.” deyip inşallah yolumuza devam edelim.
Çok küçük bir samimi topluluğuz. Bu samimiyeti yaşatır bir şekilde üslubumuzu devam ettirme gayreti içerisinde olursak daha da iyi olur inşallah diyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam ama benim bir cevap hakkım var tabii ki, sadece…
ATİLLA KART (Konya) – Bir defa konuştunuz, ben de konuştum, bırakın, arkadaşlar takdir etsin, bırakın orada.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Arkadaşlar, “Sayın Başbakan Komisyonumuza dışarıdan müdahale ediyor.” diye başlayan kim, ben miyim? Ben dedim mi: “CHP Sayın Genel Başkanı böyle diyor, CHP gecikti filan.” gibi bir şey, hiçbir şey demedim ben. Burada sadece Altan Bey’in açıklaması üzerine bir konuşma yaptık. Siz gelip sataşma yapıyorsunuz Meclisteki teknik tabiriyle, “Sayın Başbakan dışarıdan Komisyona müdahale falan ediyor.” diye, başlıyorsunuz, biz ona cevap veriyoruz, siz cevabınızı veriyorsunuz, biz susacağız. Böyle bir şey olmaz. O zaman burada herkes kendi görüşünü, kendi değerlendirmesini bir başkasıyla ilgili değerlendirme yapmaksızın ortaya koysun, amenna. Buna diyeceğimiz bir şey yok. İstediği şiddette, dozajda değerlendirmesini yapabilir ama her konuşmada “Sayın Başbakan” her konuşmada “husumet, husumet…” Bir kelimeyi kim daha çok telaffuz ediyorsa onun sanıyorum o kelimeyle ilgili bir irtibatı, alakası vardır diye… Bizim husumetle falan bir alakamız, meselemiz yok. Burada sadece bugüne mahsus bir meseleden bahsetmiyorum, geçen hafta da biz kaç kere toplanma konusunda şey yaptık. Ondan önceki hafta da yine çarşamba toplanacaktık, hep son dakikalarda… Denebilir ki: “Bu hafta toplanmayalım.” Amenna, biz de işimizi bilelim, ona göre bakalım işimize. Çarşamba geliyoruz, toplanamıyoruz, perşembe sabah açıklama yapılıyor. İşte, bütün arkadaşlar bunun şahididir, perşembe tekrar, cuma tekrar yine toplanamıyoruz. Her gün ayrı ayrı bu gelgitleri yaşamak zorunda mıyız? Programımızı yaparız. Söylüyoruz ki: “Yarın doluyuz, uzlaşma var.” diyoruz. Bakıyoruz ki sabah uzlaşma olmuyor. Bununla ilgili de bir şey demedik ama netice itibarıyla iki haftalık bir erteleme ve bugünün sabahında yine yarım saat önceden verilen bir haber var. Olamaz mi? Olabilir elbette ama herkes yaptığı işin de sorumluluğunu, başkalarına vermiş olduğu bir rahatsızlığın da sorumluluğunu üstlenmelidir. Benim söylemek istediğim bu.
Bir husus vardı. Bir de o toplantıda Meclis Başkanımız aynı zamanda danışman arkadaşların da bir araya gelmesini, özellikle parantezlerin düzeltilmesi için… Sanıyorum danışman arkadaşların toplantısı yapılamadı CHP’li danışman arkadaşların katılmaması sebebiyle.
ATİLLA KART (Konya) – O konuda bir açıklama yapayım. Şimdi, şu: Tabii Sayın Meclis Başkanının Başkanlığındaki toplantıda uzmanların bir araya gelerek o kamu düzeni, millî güvenlik gibi kavramlar üzerinde bir çalışma yapmaları yönünde bir görüş ortaya çıktı. Orada arkadaşlarımızın şu düşünceleri var: Evet, o çalışmayı yapmak gerekiyor ancak nedir, temel hak ve özgürlüklerin bütününün tamamlanması gerekiyor. Çünkü nedir? O bütünü göreceğiz ki ona göre hangi maddelerde, söz gelişi kamu düzenini kaldıralım, millî güvenliği kaldıralım. Bütün fotoğrafı görüp ona göre değerlendirme yapmak gerekiyor. O bölümün tamamı ortaya çıkmadan o konuda yapılacak çalışma sağlıklı bir çalışma olmayacaktır. Bunu öncelikle ifade etmek gereğini duyuyoruz.
Yine, bununla bağlantılı olarak da katalog çalışmasını, onu sonuçlandırmamız gerekiyor. Yani o sosyal ve ekonomik haklarla ilgili çalışmayı, burada bizim ona nihai şeklini vermemiz gerekiyor ki temel hak ve özgürlükler vatandaşlık maddesinden ibaret değil. Daha geriye, kanaatim o ki en azından neresinden bakarsanız bir on-on iki maddenin görüşülmesi gerekiyor ekonomik ve sosyal haklarla ilgili olarak. Bunun adını tespit edip bunu ortaya koyup ona göre önümüzü görmemiz gerekiyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman vatandaşlıktan başlıyoruz.
Önce, tabii, maddenin başlığıyla ilgili farklılıklar var. İsterseniz bu başlık konusunda bir yakınlaşma arayabilir miyiz, ona bakalım. İsterseniz sıralamaya göre bizim önerimizden… Biz “Vatandaşlık” başlığının uygun olacağını düşünüyoruz. Bizim Anayasa geleneğimizde de 1876, 24’de başlıklar yok, 61 anayasalarında da bu başlık kullanılmıştır. 82 Anayasası’nda ise “Türk vatandaşlığı” başlığı kullanılmıştır. Biz “Vatandaşlık” başlığının burada yeterli olacağını düşünüyoruz. Diğer partilerin farklı önerileri var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz de “Vatandaşlık” başlığının daha doğru olduğu kanaatindeyiz BDP olarak. Dolayısıyla başka da bir şeye gerek duymuyoruz, kısaca bu.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim madde başlığı konusunda bir kesin bir tavrımız, kararımız yoktur. Tabii, önemli olan, burada vatandaşlıkla ilgili maddenin içeriğine yönelik değerlendirmeler, tartışmalar önemlidir. Bu noktada “Vatandaşlık” kavramı da kullanılabilir, “Türk vatandaşlığı” kavramı da kullanılabilir. Bunun tamamen Komisyonun çalışmalarıyla ilgili olduğuna inanıyoruz. Bu anlamda ortaya çıkacak mutabakata biz açığız. Bu noktada kesin bir tavrımız yoktur. “Vatandaşlık” da olabilir, “Türk vatandaşlığı” kavramı da kullanılabilir.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz başlıkta ısrar ediyoruz. “Türk vatandaşlığı” başlığının geçmesini istiyoruz. Zaten içeriğine de baktığımız vakit başlık içerikle de uyumlu bir şekilde tanzim edilmiş. Bu noktada biz de ısrar ediyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman başlığı isterseniz CHP’nin başlığında olduğu gibi yazalım. Yani kabul etme anlamında değil, iki farklı… Farklı önerileri yazıyoruz hepsini zaten olduğu gibi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama şu anda ortaya çıkan tabloda zaten bizim görüşümüz -Altan Bey de ifade etti- çok net, “Vatandaşlık.” Alt tanımlamalar aslında başlığı belirleyecek durumda. Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinde yani şeyi tam çözemedim ama bu “Türk vatandaşlığı” maddenin mütemmim cüzü değil değil mi? Altta da var, girişte “Türk vatandaşlığı” var. “Türk vatandaşlığı, dil, din…” Ona göre görüş belirteceğim de.
ATİLLA KART (Konya) – Başlık matlab olarak “Vatandaşlık” kavramı da olabilir, “Türk vatandaşlığı” kavramı da olabilir. Yani bunu tamamen Komisyonun ortak iradesine bırakıyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bu durumda üç parti yani CHP de ortak irade –gerçi ortaklaşamadık, MHP’nin görüşü farklı- “Vatandaşlık” deyip, ağırlıklı görüş, parantez içinde muhalefeti yazmamız daha doğru olur teknik olarak. Zaten tartışmalar devam edecek sonuçta içerik itibarıyla. Böyle yüzde 50-50 bir eşitlik yok ki hani iki… Genelde öyle yapıyorduk. Ana görüş yazıyordu…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Burada eşitlik vesaire diye bir şey aramamız mümkün değil. Netice itibarıyla biz “Şu da olabilir, bu da olabilir.” demiyoruz, böyle olmasını istiyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şu aradaki çizgiyi kaldıralım, ona bir slash yapalım. Çünkü iki şey var, iki görüş var CHP’nin başlık önerisinde. Yani bunlardan birisiyle ilgili bir şey olursa, dediğiniz gibi, tabii, parantez uygulaması yapabiliriz ama burada iki görüş olunca…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buna CHP karar versin yani parantez uygulaması mı yapalım, yoksa... Çünkü CHP’nin tavrı belirleyecek bunu.
ATİLLA KART (Konya) – Tabii, her hâlükârda itirazlı, ihtirazi kayıtlı bir konu. O şekilde geçsin. Bu ilerleyen süreçlerde tekrar dönülecektir, tekrar konuşulacaktır. Yani bu aşamada bu tartışmayı sonlandıramayız. Bu geçsin, başlık olarak bu şekilde…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – CHP bir tercih ortaya koymayacak mı?
ATİLLA KART (Konya) – Yani bu aşamadaki önerimiz budur. Tercihimizi zaman içinde yaparız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sayın Başkanım, yalnız tabii ki o kendi takdirleri, “Türk vatandaşı” ile “vatandaşlık” arasında birazdan tartışmalar başlayacak, öyle uçurum var. Hani, vatandaşlığın başlığıdır belirleyen zaten. Yani böyle bir yaklaşımı biz doğru bulmuyoruz. Yani “Türk vatandaşlığı” zaten kavramı yıllardır üzerinde en çok tartışılan, hani herkesi tek etnisite, tek kimlik kabul eden bir yaklaşım olduğu için, böyle, ufak bir ayrım değil, hani “Bu da olabilir, bu da olabilir.” şeklinde. Ama tabii ki kendi görüşleri yani hani…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle bir şey Meral Hanım: 82 Anayasası’ndaki ifadeyle -ilk cümle- 61’deki aynı ama başlıklar farklı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Onu diyorum işte.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onun için, yani içerikle başlık arasında…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Esastır yani anadır.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - …birbirinden ayrılmaz bir bağlantı yok. Öyle olmuş olsa… Şöyle, şunun için diyorum: Yani bu aynı tanımı yapmış, aynı ifadeyi kullanmış ama birinde “Vatandaşlık” demiş, birinde “Türk vatandaşlığı” demiş. Yani demek ki çok da bağlı değil aslında.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sihirli şey orada zaten.
Dostları ilə paylaş: |