16 “(Ey Peygamber!)De ki;”Siz ey kâfirler!”


)-Yuhanna İncilinde Hz.İsa(AS)’dan sonra geleceği bildirilen Periklytos’a



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə23/32
tarix30.07.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63462
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   32

1)-Yuhanna İncilinde Hz.İsa(AS)’dan sonra geleceği bildirilen Periklytos’a

(bozulmuş şekli:Parakletos)yapılan müteaddit atıflar,İncil(ler)in ilk 4 asırda kaynak dilden

Grekçe’ye,oradan da Latince’ye taşınırken yolda geçirdiği sayısız kazanın bir benzerini,bu

kelimenin de Ârâmice’den Süryânice’ye,oradan da Grekçe ‘ye taşınırken geçirdiği görülmek-

tedir.Uğradığı bu kazalar(!)sonucu kelime aslından o kadar uzaklaşmıştır ki tanınmaz hale gelmiştir.Kelimenin Süryânice aslına ulaşmak için yoğun çaba harcayanlar karşılarında;

“çok övülen,övülmüş”anlamına gelen “Munhamenna”yı bulmuşlardır.Bunun sıfat ve isim olarak karşılığı Ahmed ve Muhammed’dir.Habeş Kralı Necaşi ,Nebi daha hayattayken onu kendi kaynaklarında bulduklarını samimiyetle itiraf etmiştir.Kaynaklarımızdaki şekliyle Faraklit,daha

2.yüzyılın başında fark edilmiştir.

2)-Yuhanna İncili’nden öğrendiğimize göre;Zamanının büyük hahamları,

Hz.Yahyâ’nın,Mesih mi,İliyah mı yoksa “o peygamber”mi olduğunu öğrenmek isterler.

Yahyâ,bunların üçü de olmadığını söyleyince;”Madem ki sen ne Mesih,ne İliyah ne de

“o peygamber”sin,o zaman ne diye insanları takdis edersin?”(Burada Mesih’le İsa,İliyah’la

İlyas Peygamber kastedilmektedir.)

150

O zaman,”O Peygamber”için tek şık(seçenek)kalmaktadır;”Övülmüş olan,Ahmed”.

İslâm tarihinde Hz.Peygamber(AS)’den sonra ilk “Ahmed” isminin ünlü dil bilgini Halil(Ö:175)

in babasına verildiği bilinmektedir.Sahabe’de bu isme rastlamıyoruz.Bu da Ahmed’in isimden

çok vasıf olarak görüldüğünü teyid eder.(Hz.Peygamber(AS)’e duyulan saygıdan da olabilir.)

3)-Luka İncili’nde,Eudokia diye bir karşılık göze çarpmaktadır.Bu hedef kelime-

nin kaynak dildeki karşılığı araştırıldığında tam bir sağır duvarla karşılaşılmaktadır.Gerçek ma-

nada bir İncil uzmanı olan Abdülehad Davud(Benjamin Keldani),bu kelimenin kaynak dildeki

karşığını “Ahmed” olarak tesbit etmiştir.

4)-M.S:496 yılına kadar doğruluğu kabul edilip kiliselerde okunduğu halde,hangi

endişeyle,(nasıl bir gerekçeyle)bilinmez,Papa Gelasius tarafından “zındıkça” ilân edilip yasakla-

nan Barnabas İncili’nde Hz.Peygamber(AS)’in ismi,hem de Arapça aslıyla zikredilmiştir.

(Asıl sebep bu olmasın!)

Ne var ki,bu İncil’in orijinal metninin başına diğerlerinden daha ağır bir yol

kazası gelmiş,elde kala,kala 14.veya 15.yüzyıla ait bir İtalyanca tercüme kalmıştır.Varlığı 18.

yüzyılda tesbit edilen İspanyolca bir nüsha,daha sonra esrarengiz bir biçimde kaybolmuştur.

Bu orijinalden istinsah(kopya)edilerek Oxford University Press tarafından 1907’de basılan eser,

iki nüshası hariç piyasadan kaybolmuştur.Barnabas İncili’nden,Kilisenin 1500 yıllık yok etme

siyasetinden her seferinde aldığı ağır yaralarla gizli,saklı birkaç tercüme nüsha bugünlere kadar gelmeyi başarabilmiştir.Kilise’nin bu konudaki son siyaseti(uygulaması),kendi açtığı yok etme

savaşının bu İncil üzerindeki ağır darbe izlerini göstererek;”Bakın,bunun aslı faslı belli değil!” demekten ibarettir.(Asıl amaç İncil’de Kur’an’la büyük ölçüde örtüşen,özellikle Hz.Muhammed

(AS)’le ilgili pasajları yok etmektir.)

5)-İncil kelimesinin kökeni meselesi…Başka manaları olsa da,bu konudaki tüm

araştırmaların gelip dayandığı nokta “müjde” mânasıdır.Müjde,”gelmesi beklenen sevindirici haber” demektir.Peki,İncil’in müjdelediği geleceğe ilişkin sevindirici haber nedir?Bu soruya

Kur’an cevap veriyor:Hz.İsa(AS)’ın müjdelediği Allah’ın Son Elçisi Ahmed!
*
“Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştıranlar hoşlanmasa(lar) da,Elçisi’ni yol rehber-

liği ve (hak)dini kendi bütünlüğü içinde tamamen ortaya koymak için Hakk’ın Dini ile gönderen

O’dur.”

“Siz ey iman edenler!Sizi can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir alışverişe yönlen-

direyim mi?”

“Allah’a ve Elçisi’ne güvenirsiniz,Allah davası uğrunda mallarınızla ve canları-

nızla cihad edersiniz;(var gücünüz ve iyi niyetinizle çaba gösterirsiniz);böyle yapmanız sizin için

daha hayırlıdır;tabi ki eğer bilgiyle(hareket)ederseniz.”

“(Öyle yaparsanız)O sizin günahlarınızı bağışlayacak ve sizi zemininden ırmakların

çağladığı cennetlere koyacaktır.Kalıcı güzelliğin merkezi olan cennetlerdeki tarifsiz huzur(mut-

luluk)köşklerine.İşte muhteşem final budur!”

“Ve kendisiyle sevineceğiniz bir şey daha var;Allah’tan bir yardım ve görünen bir

zafer.(Ey Nebi!)Artık mü’minlere müjde ver!”

“Siz ey iman edenler!Allah’ın destekçileri olun!Tıpkı Meryem oğlu İsa’nın hava-

rilerine;”Allah’a giden yolda kim bana var gücüyle destek olur?”deyince,havarilerin;”Biziz

Allah davasının gönüllü destekçileri!”demeleri gibi…Nitekim İsrailoğulları’ndan bir grup(ona)

inandı,bir grup da inkâr etti.Bunun üzerine Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı dirençli

kıldık.Sonunda(gerçekten)galip gelenler onlar oldu.”

Saf(99);Âyet:9,10,11,12,13,14.


151

Âyetlerde,daha önce Hz.İsa(AS)’ın havarilerinin ona nasıl yardımcı oldukları

örneği verilerek,Müslümanların da Hz.Muhammed(AS)’e aynı şekilde bağlanmaları,olanca

inançları,güçleri ve iyi niyetleriyle yardımcı ve destek olmaları istenmektedir.

O havariler ki,bilinen manada bir savaş yapmamışlar,farklı bir cihat modelini

uygulamışlardır.Onların “galibiyeti” kansız bir fetihtir.Aç aslanlara yem edildiler,öldürüldüler,

taşlandılar ama davalarından(inançlarından) asla ödün vermediler.Yürek avcılığından vaz geç-

mediler.Râğıp,”havari”kelimesinin mânasını “avcı” olarak verir.Kelimeyi Arapça’dan türetenler

“beyaz” anlamındaki “hûr”a nisbet ederler.Yani havariler bir tür “yürek avcısı”(gönül fatihleri)

idiler.

Hele çağımızda tam da biz Müslümanların birer havari olarak gönülleri fethede-

cek bir cihada soyunmamız,temsil etme kıvamına ve bilincine eriştikten -Hz.Peygamber(AS)’ın örnek,model kişiliğiyle(ahlâkıyla) ahlâklandıktan-sonra İslâm’ın tebliğinin daha etkili olarak

yaygınlaşacağına inanmamız,bu yolda olanca çabamızı ve iyi niyetimiz ortaya koymamız gerek-

mektedir.Bunu başarma(ma)mız için hiç bir sebep/engel yoktur.Yeter ki,Allah’a güvenelim,yal-

nızca O’ndan yardım dileyelim.

Ancak o zaman başarı gelecek,Müslümanlarla birlikte bütün insanlığın da kurtu-

luş ümidi doğacaktır.
***
“Daha önce kitaptan mahrum olan ve derin bir sapıklık içinde bulunan topluma

Kendi âyetlerini okumak,onları arındırmak,kitabı ve isabetli hüküm vermeyi(doğru yola yönelten

muhakeme kabiliyetini)öğretmek için kendi içlerinden bir Elçi gönderen O’dur.”

“Üstelik henüz onlara katılmamış(ama katılmayı bekleyen)daha başkaları da var.

Mutlak üstün ve yüce olan,her hükmünde tam isabet kaydeden O’dur.”

“İşte bu,Allah’ın(hak edene)vermeyi dilediği lütfudur.Zira Allah,büyük lütuf sahi-
bidir.”


Cuma(100);Âyet:2,3,4.
Vahyin mucizevi ihbarlarından biri ve “başkaları” ile kastedilen nebevi dave-

tin muhatabı olan insanlığı kapsadığı,bu mucizenin,sonraki zamanlarda ilâhi mesajın yeryüzü-

nün bütün paralellerini/meridyenlerini-belki de cümle evrenleri-sararak nasıl gerçekleştiğine

tarih ve insanlık şahit olmuştur,olmaktadır,olacaktır.

Ancak;İnsanlığın tümü Allah’a(ve ilâhi mesaja) sırt dönse,O’nun yüceliğine zer-

rece halel gelmez,herkes inansa,yüceliğine bir şey eklenmiş olmaz.

Yahudice bir “seçilmiş kavim” düşüncesi Kur’an onaylayacağı bir düşünce ola-

maz.İman etmek kulun Allah’a lütfu değil,Allah’ın kula lütfudur.
*

“Tevrat’ı taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de,sorumluluğunu gereğini yeri-

ne getirmeyenlerin durumu,kitaplar yüklenmiş(fakat sırtındakinin değerinden bihaber olan)eşe-

ğin durumu gibidir.Allah’ın âyetlerini yalanlayan toplumun temsil ettiği şey ne kötüdür!Ve

Allah,zalim(adaletsiz)bir topluma rehberliğini bahşetmez.”

“(Ey Nebi!)De ki:”Ey Yahudiler!Eğer siz öteki bütün insanları dışlayarak sadece

kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız,haydi ölümü temenni etsenize!Tabi ki

eğer iddianızda sadıksanız?”(…sözünüzün eriyseniz/arkasındaysanız?)

“Elleriyle yaptıkları yüzünden asla(ölümü)temenni etmeyeceklerdir.Allah,zulme

gömülüp gidenleri çok iyi bilmektedir.”

Cuma(100);Âyet:5,6,7.

152

“De ki:”Bakın,şu kendisinden kaçtığınız ölüm var ya,işte o sizi(nerede

olursanız olun/ne yaparsanız yapın)mutlaka yakalayacaktır.Ardından idraki aşan ve idrak

edilebilen tüm hakikatleri Bilen’e döndürüleceksiniz.Ve size yapıp ettikleriniz bir,bir haber

verilecek.”

Cuma(100);Âyet:8



Yahudiler bölge Araplarını “kitapsız”(ümmi)olmakla küçümsüyorlardı.Kur’an onları(Yahudileri),”kitap yüklü eşekler” olarak niteleyerek,bu ahmakça tekebbürün temelsiz- liğini gözler önüne sermekte,Allah’ın âyetlerini yalanlayan toplumun zalim (asıl cahil)bir toplum olduğunu vurgulamaktadır.

Sonraki âyetlerde;Kendileri dışındaki herkesi “goyim”(kavimler,öteki,kâfir,başka-

sı)olarak niteleyen,kendilerini Allah’ın dostları olarak öne süren Yahudiler’e(Yahudileşmiş

İsrailoğulları’na)Allah’ın bir teklifi vardır.”Madem Allah’ın dostları olduğunuz iddia ediyorsu-

nuz,haydi ölümü temenni etseniz e!”(Çünkü O’na ancak böyle kavuşabilirsiniz.)

Ama hayır!Onlar Hesap Günü’ne inanmıyor,ölümden köşe bucak kaçıyorlardı.

Ancak bütün çabaları boşunaydı.Ölüm(herkes gibi)onları da yakalayacaktı ve yapıp ettikleri

kendilerine bir,bir haber verilecekti.İşte Müslümanlar böyle talihsizlerle bir arada yaşamak

durumundaydılar.Bizler de bu çağdaki cahiliyye toplumları içinde başımız dik durabilmemiz için

aşağıdaki âyetleri dikkatlice okumamız ve özümsememiz gerekmektedir.



*
“Siz ey iman edenler!Cuma günü namaza çağrıldığınızda,alışverişi(bir süreli- ğine)keserek Allah’ın öğüdüne(hutbeyi dinlemeye)koşun!Eğer(hayır ile çıkar arasındaki farkı)

bilirseniz,bu sizin için daha hayırlıdır!”

“Ve namaz kılındığı(bitirildiğ,)zaman da,artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfun- dan (payınıza)düşeni talep edin!(…elde etmek için çalışın,çabalayın!)Ama Allah’ı hiç hatırdan hiç çıkarmayın ki,ebedi mutluluğa ulaşabilesiniz.”(…kavuşabilesiniz.)

“Ama onlar,bir ticari menfaat veya bir eğlence gördüklerinde,hemen ona doğru

seğirtip(Ey Nebi!) seni (konuşurken/hutbe verirken)ayakta öyle bir başına bırakıverdiler.

De ki:”Allah Katında bulunan,eğlenceden de,ticaretten de daha hayırlıdır.Zira Allah,rızık veren- lerin en hayırlısıdır.”(…en zenginidir,en cömerdidir.)

Cuma(100);Âyet:9,10,11.
”Câmi,cemâ’ah,içtima” gibi kavramlarla akraba olan Cuma,Kur’an vahyinin orijinal kavramlarından biridir.İslâm’dan önce Cuma isminin kullanıldığına dair sahih bir delil yoktur.Araplar,haftanın altıncı gününü “arûba”olarak adlandırıyorlardı.Cuma’nın,Araplar’ın haftalık istişare günü olarak tayin edilerek adına ”Yevmu’l Arûbâ” denilmesi Hz.Peygamber(AS)’

in yedinci göbek dedesi Ka’b b.Lueyy’e kadar gitmektedir.Fakat bütün bu süreçlerde “Cuma”

ismine rastlanmamaktadır.Hz.Peygamber(AS)’in hicretinden önce Medine’deki mümünler Cuma kılıyorlardı.Hz.Peygamber(AS),Medine’deki ilk Cuma’yı hicretin 5.günü Salimoğulları yurdunun mescidinde uzun bir hitabe(hutbe)ile kıldırdı.

Cumanın bir işlevi de siyasi/sosyal katılımdır.İlâhi bir içtimadır.Alışverişi kesme,meşru mazeretleri dışındaki her türlü meşgaleyi/dünyevi faaliyeti kapsar.Dünyevi bir çıkar,her iki dünyayı kapsayan bir hayra(daha kârlı olan cumaya)tercih edilebilir mi?

Hitap;”Siz ey iman edenler!”şeklinde olduğuna göre cumada kadın erkek ayırımı-

nın gözetilmediği anlaşılmaktadır.Hz.Peygamber(AS),cumayı güneşin üzerine doğduğu haftanın

en hayırlı günü olarak tebcil etmiştir.O gün duaların icâbet saati vardır.

153

Muhtemelen Cabir b.Abdullah’a ait(Dihyetu’l-Kelbi’ye ait olduğu bilgisi yanlıştır.)

bir kervanın Medine’ye Cuma vakti girişi üzerine,Rasullullah’ı hutbe verdiği sırada bir avuç

cemaatle bırakıp kervana koşan cemaate yapılan uyarı her zamanda/mekanda yaşayan mü’min-

ler için de geçerlidir.

Hz.Peygamber(AS)’in,Amr b.’Avf tarafından nakledilen uyarısı,bağlamla tam bir

uyum arzetmektedir:”Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum,fakat asıl sizin sizden

öncekiler gibi dünyaya yönelmenizden,onların mal yarıştırdığı gibi sizlerin de mal yarıştırmanız-

dan,onların düşkün olduğu gibi,sizin de dünyaya düşkün olmanızdan korkuyorum!”

Allah Rasulü bu olay üzerine;”Eğer mescitte kimse kalmasaydı,şu vadiyi ateş

basardı!”buyurmuşlardı.

Son âyetin ışığında,insan eylemlerinin(davranışlarının)tümü üç amaca nisbet

edilebilir.Hayır,yarar/çıkar,haz.Âyette,birincisini eğitim,ikincisini ticaret,üçüncüsünü eğlence

temsil eder.Âyet zımnen;”hayrı terk ederek yarar(çıkar)ve hazza yönelirseniz(koşarsanız),yarar

ve haz hayırsızlaşır” mesajını vermektedir,uyarısını yapmaktadır.

Ama ne yazık ki o gün olduğu gibi,bugün de dünyevileşen mü’inler –ve çoğu insanlar-aynı hatayı yapmayı sürdürmektedirler.
***
“İnkârda ısrar edenler,-ister Kitap Ehli’ne,isterse şirki hayat tarzı edinenlere men-

sup olsunlar-kendilerine hakikatin açık delili(risalet/peygamber)gelinceye kadar dışlanacak

değillerdi!”

“(O delil),tüm şaibelerden arınmış sayfaları Allah’tan kendilerine ileten bir elçi-

dir.”

“(O vahiylerin)içinde(önceki)kitapların(vahiylerin)ölmez,yitmez(değerleri)bulu-

nur.”

“Ama önceki vahiylerin mensupları(muhatapları)durdular,durdular da,kendileri-

ne hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra ayrılığa düştüler.”

“Oysa kendileri yalnızca Allah’a kulluk etmek,din koyma yetkisinin sadece O’na

mahsus olduğuna iman edip batıl olan her şeyden uzak durmak,ibadeti hakkıyla eda etmek,arın-

mak ve arıtmak için verilmesi gerekeni(zekâtı/sadakayı)vermekle emrolunmuşlardı.İşte insanlı-

ğın ebedi değerler sistemi(olan İslâm)budur.”

Beyyine(101);Âyet:1,2,3,4,5,6.



Bazı müfessirler bu sûrenin ilk üç âyetine mâna vermekle bir hayli zorlanmışlar

ve bunları Kur’an’ın en zor (anlaşılır)âyetleri saymışlardır.

Kitap Ehli ile müşriklerin üzerinde birleştikleri inkâr,son Elçi ve son vahiydi.Müş-

rikler şirki hayat tarzı haline getirdikleri için böyle adlandırıldılar.Kitap Ehli bazen şirke düşmüş

olsalar bile şirki hayat tarzı haline getirmedikleri için farklı bir kategoriye tabi tutuldular.

İnsanlığın değişmez temel,evrensel değerlerinin öbür adı olan çağlar üstü İslâm’ın

amacı insanlığı ortak doğrular üzerinde birleştirmekken,bunu anlayamayan müntesipler onu

ihtilâf ve ayrılığa dönüştürdüler.Kur’an,bunun sebebini;”aralarındaki kıskançlık yüzünden…”

(Bakara(94);213)olarak belirler,açıklar.Bunun temelinde de hakikate teslim olma değil,hakikati

teslim alma hastalığı yatmaktadır.İlâhi hikmet açısından bu,Allah’ın farklılıklara izin vermesi-

nin ve insan için takdir ettiği iradenin doğal bir sonucudur.(Hûd(78);118,Bakara(94);253)

Bu da ilâhi hakkaniyetin(adaletin) şuurlu varlıklardaki yansıması olan diyalekti-

ğin bir gereğidir.İlâhi irade aklın gelişmesini bu yasaya bağlamıştır.
***

154

“Göklerde olan her şey ve yerde olan her şey Allah için hareket etti de,(bu sonuç

öyle alındı):(Şu halde bu-ve her-başarıyı Allah’a borçlusunuz.)Zira O’dur her işinde mükemmel

olan,her hükmünde tam isabet kaydeden.”

“O’dur Kitap Ehli’nden nankörlük edenleri ilk kalkışmada(sürgünde) yurtların-

dan çıkaran.Siz onların bırakıp gideceklerine zerrece ihtimal vermemiştiniz,onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı savunacağını(koruyacağını)sanmışlardı.Allah,onların (üzerine)hiç beklemedikleri bir yerden geldi ve kalplerine korku saldı.Hanelerini kendi elleriyle ve mü’minler eliyle harap ettiler.

Şu halde ibret alın ey ileri görüş sahipleri!”

“Allah onlar için sürgünü takdir etmemiş olsaydı,elbet onlara dünyada(daha

beter)mahrumiyet yaşatırdı,zaten öbür dünyadaki ateşin azabı onları beklemektedir.”

“Bu(akıbet)onların Allah’a ve O’nun Elçisi’ne karşı konuşlanmaları(tavır koymaları)yüzündendir.Kim de Allah’a karşı konuşlanırsa,unutmasın ki Allah’ın azabı

(cezalandırması)çetindir.”

“Onların hurma ağaçlarından her ne kesmiş veya kökü üzerinde bırakmışsanız,

hepsi de Allah’ın izniyle(O’nun bilgisi dahilinde)olmuştur,gerekçesi de sapkınları cezalandır-

maktır.”

“Yine Allah’ın,o kimselerden alıp Elçisi’nin tasarrufuna verdiği kansız ve

zahmetsiz savaş gelirleri(fey),üstelik(onu ele geçirmek için)ne atlı,ne de develi akınlar düzen-

lemiş de değildiniz.Ne var ki,Allah,elçilerini dilediğinin başına sarar.Ve Allah,her şeye güç

yetirendir.”(…gücü yetendir.)

Haşr(102);Âyet:1,2,3,4,5,6
İlk bakışta/okuyuşta Allah Elçisi’yle ilgili değilmiş gibi görünen bu âyetlerin

in(diril)iş sebebi bilindiğinde böyle olmadığı anlaşılacaktır.

Rasulallah,Mekke’den Medine’ye geldiğinde(göçtüğünde)Yahudi Nadiroğulları’

yla tarafsız kalmaları hükmünü(şartını)taşıyan bir antlaşma imzalamıştı.Bedir’de Müslümanlar

galip gelince,Yahudiler;”Bu,Tevrat’ta bildirilen-ve kendisine zafer vaat edilen-peygamberdir.”

dediler.Fakat Uhud Savaşı’ndan sonra,tamamen değiştiler ve antlaşmayı tek taraflı bozdular.

Bunların lideri Ka’b b.Eşref,kırk süvari toplayarak Mekke’ye gidip,Müslümanların aleyhine

Ebu Sufyan’la ittifak yaptı.Bunun üzerine Hz.Peygamber(AS),(bu fitne odağını)Ka’b’ın süt

kardeşi Muhammed b.Mesleme’ye emir vererek bir gece darmadağın etti,hak yerini buldu.

Bundan sonra Allah Elçisi,bir kıta askerle Nadiroğulları’nın köylerini kuşattı,yurtlarını bırakıp

gitmelerini emretti.Hz.Peygamber(AS)’le antlaşma yapmak istediklerini bildirmeleri üzerine,

kuşatma kaldırıldı.Birçoğu Şam’a,Eriha’ya,Ezreat’a,Hire’ye,birkaç hane de Hayber’e gittiler.

Ancak;âyetin asıl vermek istediği mesaj şudur;Allah’ın tasarruf ve takdiri,insanla-

rın davranışlarına(özgür iradelerine)göre tezahür eder.Dişli ve güçlü bir düşmanı tek bir kayıp

dahi vermeden def eden Müslümanlara;”Siz de,onlar da asla böyle bir sonuç alınacağını hesap

(ve tahmin)edemiyordunuz.(…edemezdiniz).Bu sonuç sizin samimi inancınız,çabanız,Allah’a ve Elçisi’ne güveniniz sayesinde ortaya çıkmıştır.(…elde edilmiştir.)Yani galip gelen Allah ve Elçisi

ile onlara taraf olanlardır.

Yine burada İslâm savaş hukukundan bir prensip de serdedilmektedir.Şöyle ki;

Allah’ın izin vermediği durumlarda savaşta bile ağaç kesmek yasaktır.Mü’minler bu olayda çok

stratejik bir yerde bulunan birkaç ağacı(hurmayı)kesmek zorunda kalmışlar,Yahudiler bunu

fırsat bilerek;”Sana inen mesajda buna da mı yer var?”diye,Allah Elçisi’ni itham etmişlerdi.

Âyet,-her zamanda/mekânda karşılaşılması mümkün olan-istismara dayalı müşrik mantıklı bu

ithamı red için inmiş,sonradan gelecek Müslüman toplumlara da bunu örnek göstererek,alma-

ları gereken tavrı belirlemiştir.

155

Rasulallah’ın-ve Müslümanların-içinde bulundukları şartların,nelerle/kimlerle

baş etmeye çalıştıklarının bir delili de bu âyet(ler)dir.

Günümüzde de,gelecekte de fazla bir şeyin değişmeyeceğini göz önünde bulun-

durarak,Müslümanlar olarak kesin duruşumuzu belirlememiz gerekmektedir.

“Fey”,”geri dönmek,iade etmek,aslına rucu” anlamlarına gelir.Bu kök,kanlı,


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin