Vahye göre zina suçu en az dört şâhidin yakın ve açık tanıklığıyla sûbut bulur.
Bu,insanın onur ve şerefine,mahremiyetine verilen değerin ve önemin bir ifadesidir.
Muhatabın zihnini inşa eden(bir müslümanın,kardeşi hatta bütün insanlar hak-
kında nasıl düşünmesi gerektiğini öğütleyen)âyette(16)vurgulanan gerçek şudur:Ey bu iftiraya
(ya da buna benzer iftiralara/söylentilere)kulak kabartanlar!Siz anneniz(ya da kardeş-ler-iniz)
makamında/konumunda olan birini bir münafığın/bir kâfirin ağzından/sözünden mi tanıyacak-
sınız?Onun sözüne mi itibar edeceksiniz,inanacaksınız?Zira haberin kaynağı,haberin amacını
belirler,ele verir.Bunu bile fark edemedinizse,(olaylara)nereden bakacağınızı bilmiyorsunuz
demektir ki,bu bir mü’minde bulunması gereken ferasete uygun bir davranış değildir.
Sözün özü:İftiranın bireysel ve toplumsal ne büyük çöküş,dağılış ve çürüyüşlere
sebep olan bir musibet olduğu hatırlatılmakta,ondan şiddetle kaçınılması öğütlenmektedir.
132
(Bu olayla bağlantılı olan,ancak İslâm’ın kötülüğü nasıl iyilikle savdığını
(savmayı önerdiğini),sosyal dayanışmayı ve insan kazanmanın yolunu nasıl gözler önüne serdiğini göstermesi bakımından şu olayı zikretmek yararlı olacaktır.Bu iftirayı yayanlar
arasında Hz.Ebubekir(RA)’in düzenli yardım ettiği yoksul bir akrabası(yeğeni olabilir)da
bulunmaktadır.Hz.Ebubekir(RA)bunu duyunca yardımı keser.İftiraya uğrayan kızıdır.Bunun üzerine Nûr Sûresi:22 âyet iner.(Bkz.Nur(97)/22)Kuşkusuz Hz.Ebu Bekir(RA)büyük bir
sevinç ve mutluluk içinde tekrar yardım etmeye devam eder.Artık siz o insanın-hele inançlıysa-
psikolojisini varın bir tasavvur edin!İnançsız bile olsa en nihayet bir insandır,yaptığından
ve karşı tarafın böyle soylu ve insancıl davranışından pişmanlık ve utanç duymaması müslü-
manlığa ve Müslümanlara karşı beslediği önyargıdan,düşmanlıktan vaz geçmemesi mümkün
müdür?)
* “Kötü kadınlar kötü erkeklerin,kötü erkekler de kötü kadınların dengidir.Tıpkı
iyi kadınlar iyi erkeklerin,iyi erkekler iyi kadınların dengi olduğu(gibi.)İşte onlar,(bu dünyada)
iftiracıların dillerine doladıkları şeylerden uzaktır.(âhirette ise)onları sonsuz bir bağış ve tarif- siz güzellikte bir rızık beklemektedir.”
Nûr(97);Âyet:26 Sosyal yapının sağlıklı ve sağlam olarak kurulması ve sürdürülmesi,evlilik mües-
sesinin sağlam ve sağlıklı olmasına bağlıdır.Kur’an bu âyetle evrensel ve her zaman/mekânda
geçerli ölümsüz prensibini koymuş olmaktadır. * “Size ey iman edenler!Kendinize ait olmayan evlere,sahiplerinden izin almadan
ve selâm vermeden girmeyiniz.(Evin mahremiyetini)düşünecek olursanız,sizin(ve ev sahibinin)
yararınıza(yararına)olan(en uygun davranış)da budur.”
(yine de)oraya girmeyin!Dahası size;”Dönün!”denilirse,siz de hemen(ısrar etmeden)dönün!
Bu davranış sizin için daha nezihtir.(müslümancadır,insancadır.)Zira Allah,yaptığınız her şeyi
bilmektedir.”
“(Ama)içinde oturulmayan,sizin de yararınıza hizmet veren kamuya açık(oteller, dinlenme tesisleri,çarşılar,ticarethaneler,tuvaletler,hamamlar v.b)mekânlara girmenizde bir
sakınca yoktur.Şu da var ki,Allah,açıktan yaptıklarınızı da,gizlediklerinizi de bilmektedir.”
Nûr(97);Âyet:27,28,29. Vahiy,Hz.Peygamber(AS)’in dirayetiyle ve önderliğiyle Allah’ın izin ve yard larıyla bireyi ve toplumu inşa ederken,en sağlam,en güzel en kalıcı prensiplerini de getirmek-
tedir.Yukarıdaki âyetler de bu prensiplerden bazılarını içermektedir. * “(Ey Peygamber!)Mü’min erkeklere söyle,bakışlarını(yasak)olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar,tertemiz kalabilmeleri için en uygun davranış şekli budur.Unutmasın- lar ki,Allah,ortaya koydukları her bir şeyden haberdardır.”
Nûr(97)Âyet:30 133
“Mü’min kadınlara da söyle,bakışlarını(yasak)olandan çevirsinler,iffetlerini
korusunlar,cazibe ve güzelliklerini,bunlardan görünen kısımlar dışında(kamuya)açmasınlar.
Bunun için de,başörtülerini yakalarının üzerine sıkıca tuttursunlar.Cazibe ve güzelliklerini
yalnızca kocalarına,babalarına,kayınbabalarına,oğullarına,üvey oğullarına,kardeşlerine,
erkek kardeşlerinin oğullarına,kız kardeşlerinin oğullarına,kendi(evlerindeki)kadınlara,meşru
lilere veya kadınların mahrem yerlerini henüz farkında olmayan çocuklara açabilirler.Bir de
yürürken gizli olan ziynetlerini teşhir etmek için ayaklarını yere vurmasınlar.”
Siz ey iman edenler!Topyekün günahları terk edip Allah’a yönelin ki,mutluluk ve
kurtuluşa erebilesiniz.”
“Ve içinizden bekâr olanları,erkek ve kadın esirlerinizden(evliliğe)elverişli
olanları evlendirin!Yoksul da olsalar,Allah onları lûtfuyla destekleyecektir.Zira Allah,
(lütfunda)sınırsızdır,(kime ne kadar vereceğini)çok iyi bilir.”
“Ama evlenmeye bir türlü imkân bulamayanlar,Allah lûtfundan kendilerine
(bir fırsat)tanıyıncaya dek iffetlerini korusunlar!Öteden beri mülkiyetinizde bulunan esirlerden âzatlık sözleşmesi yapmak isteyenlere gelince;Eğer onlarda bir liyakat görüyorsanız,onlarla
sözleşme yapınız.Üstelik onlara Allah’ın size(emanet)olarak verdiği maldan bir miktar da
veriniz.
Bir de eğer(evlenme yoluyla)iffetsizliğe karşı korunmak istiyorlarsa,dünya haya- tının fani(gelip geçici)hazlarına tamah ederek kadın esirlerinizi fuhşa zorlamayınız.Zira onları (bu işe)zorlayan herkes iyi bilsin ki,Allah bu zorlamadan dolayı(sonra)onları bağışlayacak,mer- hamet edecektir.”(Asıl suçlu olan ve cezaya çarptırılacaklar,onları bu işe zorlayanlar olacaktır.)
Nûr(97);Âyet:31,32,33. Toplumsal çürümeyi ve kokuşmayı önlemek için,temel taşları olan aile içi ve
aile dışı bireylerin de nasıl bir kimliğe,bir ahlâka sahip olmaları gerektiği ,evlilik müessesinin önemi ve fuhşu/zinayı önleyici özelliğine bu âyetlerle vurgu yapılmaktadır.
Erkekler ve kadınlar için konulan “bakışlarını yasak olandan çevirmek”,her
bakış için değil,belli nitelikteki bakışlar içindir.Bu da,muhatabının(karşı cinsin)cinselliğini
istismara yönelik bakışlardır.Erkeğin/ya da kadının karşı cinsteki muhatabının kişiliğinde
değil de cinselliğinde odaklanan,onu cinsel bir obje(figür)olarak algılayan ya da muhatabı
tarafından öyle algılanan bakışlar,âyetteki yasak kapsamına girer.Doğaldır ki,bu tür bakış(lar)
cinsler arası beşeri ilişkiyi geliştirmeye değil,karşı cinsin cinselliğini sömürmeye yöneliktir ki,
kabul edilmesi mümkün değildir.
Kadında teşhir edilmemesi istene cazibe ve güzellikler,kamuya açılmayıp özel
kalması gereken kişisel cazibe ve güzelliklerdir.Bu ilâhi buyruğun amacı,kadının kişiliğini
dişiliğinin önüne alarak hem istismarını önlemek,ona insan olarak verilen değeri göstermek,
hem de sosyal hayata(dişiliğiyle değil)kişiliğiyle dahil etmek,etkin kılmaktır.Tersi,ister istemez
karşı(t) cinsler arası ilişkinin,şahsiyet değil cinsiyet odaklı bir ilişkiye dönüşmesine yol açacak-
tır ki,bu da toplumsal dengelerin bozulmasına,seviyesizleşmesine neden olacaktır.
Özetle,tesettürle üç unsurun ahlâkının gözetilmesi amaçlanmaktadır;1)-Kadın,
özel bir nimet(değer)olan cinselliğini genelleştirip,kamuya açmayacak,amacı dışında kullan-
mayacaktır.2)-Erkek karşı(t) cinsle cinsel odaklı ve onu istismar eden,değerini düşüren bir
ilişki kurmayacak,geliştirmeyecektir.3)-Toplum,kadın-erkek ilişkilerini(cinsellik değil,kimlik
tabanlı)sağlam bir zemine oturtacaktır.
Âyette “ve’l-yesturne” gibi sade bir emir değil,”sıkıca bağlamak,vurmak,tuttur-
mak” anlamına gelen “ve’l-yedribne”kullanılmıştır.”Humur”un tekil formu olan “hımâr”,
“başörtüsü” demektir.İçkiye de aklı bürüyüp örttüğü için aynı kökten gelen “hamr” adı
verilmiştir.Bu iki kelimenin de buluştuğu nokta “baş”tır.
134 Söz gelimi küfür de “örtmek” anlamına gelir,fakat başa değil kalbe nisbet edil-
diği için,farklı kökten bir kelime kullanılmıştır.”İçinde neden baş geçmiyor?”sorusu art niyetli
değilse,cehalet eseridir.Zira Arapça’da hepsi de başörtüsü anlamında kullanılan burka’,nikâb,
lifâm,lisâm,nasif,mıkne’a ve cilbâb kelimelerinde de “baş” geçmez.Tıpkı Türkçe’deki yemeni, yaşmak,çit,yazma,bürgü,bürümcek,tülbent,eşarp,atkı ve çar’da geçmediği gibi.(Yani bunların
adı geçtiğinde akla hemen baş ve(dolayısıyla)başörtüsü gelmektedir.)
Bu örtünün niteliği,kapsamı ve boyutları değişse de,değişmeyen tek özelliği başı
örten bir örtü(aksesuar) olmasıdır.Dönemin hür kadınlarının öteden beri kullandıkları baş
örtüsü,baştan aşağı sarkıtılan ve bir parça da süs işlevi gören bir aksesuardı.Bu örtü,elbisenin
yaka hizasında yer alan,göğsü ve takıları gösteren açıklığı(cuyûb) örtmezdi.”Başörtülerini
yakalarının üzerine tuttursunlar” ibaresi,açık bırakılan boyun ve gerdanların da kapatılması
talimatını içermektedir.
Daha sonra;Sosyal bir vakıa olarak kucağında bulduğu kölelik problemini hallet-
mek için Kur’an’ın getirdiği özgürlük alanını genişleten talimatlardan biri.(Muhammed(92)/4
ve Beled(37)/12-13)Hz.Peygamber(AS),ömrünün her yılına bir köle azat etti.Bu teşvikler sahabe
arasında öyle bir revaç(ve yankı) buldu ki,Hz.Aişe(RA)67,Abbas(RA)70,İbn Ömer(RA)1000
köle azad etti.Miras yoluyla edinilen köle stokunun(!)böylelikle 70 yılda tamamen eritilmesi
planlanıyordu.Bu veriler ışığında şu hükmü rahatlıkla vermek mümkündür:Eğer kölelik o
noktada bitiril(e)mediyse,bunun sorumlusu Kur’an’ın gösterdiği hedefleri görmezden gelen
gelenektir.Maalesef Osmanlı da bu yanlışı düzeltememiş,sürdürmüştür.
Günümüzde kölelik çok başka boyutlarda,çok daha acımasızca sür(dürül)mek-
tedir. İnsanlar kendi uydurdukları ve yücelttikleri idollerin kölesi değil midirler?
Egosunu ilâh edinen ve Kur’an’dan uzaklaşan,uzaklaştıkça fıtratı zedelenen,kir-
lenen,bozulan,dağılan,parçalanan,kendine yabancılaşan insanoğlu,bencilliğinin,gururun,kib- rinin velhasıl tutkularının tutsağı olmuş durumdadır.İnsanı insanlıktan çıkaran bu kölelik,bili- nen klâsik kölelikten çok daha yıkıcı, yıpratıcı,alçaltıcı,onur kırıcı değil midir? * “Ama birileri;”Biz Allah’a ve Resûl’e hem inandık,hem de itaat ettik!”derler,
sonra onlardan bir kısmı bunca(taahhüdün)ardından sözlerinden geri dönerler.(cayarlar.)
Şu halde bu gibiler gerçek mü’min değildirler.”
“Zira onlar,aralarında hüküm versin diye Allah’a ve O’nun Resul’üne çağrıldık-
larında,hiç değilse bir kısmı hemen yüz çeviriverirler.”
“Fakat eğer kendileri haklı çıkacak olurlarsa,teslim olmuş bir edayla koşa,koşa
gelirler.”
(Şimdi sen söyle ey bu hitabın muhatabı!)Bunların kalplerinde mi bir hastalık
var,yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar?Yahut da Allah’ın,dolayısıyla O’nun Resûl’ünün kendileri-
ne haksızlık yapmalarından mı korkuyorlar?
Hayır,aksine asıl kendileri(Allaha,Elçisi’ne ve kendilerine)haksızlık yapmakta-
dırlar.”
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a,dolayısıyla O’nun Rasûlü’ne(yani
Elçisi aracılığıyla gönderdiği vahye)çağrıldıkları zaman,mü’minlere düşen söz sadece:”İşit-
tik,itaat ettik!”demekten ibaret olmalıdır.Zira(ancak)böyleleri gerçek kurtuluşa eren kimseler
olacaklar.”
135
“Ve kim Allah’a,dolayısıyla O’nun Elçisi’ne itaat eder,Allah’tan(O’nun buyruk-
larını yerine getirememekten,sevgisini yitirmekten)korkar ve Allah’a karşı sorumluluk bilin-
ciyle hareket ederse(ömür sürerse),işte onlar gerçek başarıya eren kimseler olacaklar.”
Nûr(97);Âyet:47,48,49,50,51,52.
“Bir de kendilerine emredecek olsan,mutlaka(savaş için sefere)çıkacaklarına
dair var güçleriyle yemin edenlere de ki:”Yemin etmeyin!İtaat(gerekçesi)bilinen ortak iyiye-
dir.Şu da bir gerçektir ki,Allah,yaptıklarınızdan en ince ayrıntısına kadar haberdardır.”
Bundan böyle de,eğer(Rasûl’den,onun tebliğ ettiği ilâhi buyruklardan/vahiyden)
yüz çevirecek olursanız,o ancak kendi yükümlülüklerinden sorumlu tutulacaktır,siz de sadece
kendi yükümlülüklerinizden sorumlu tutulacaksınız.Ama eğer onu izlerseniz(ki bu Allah’a itaat
demektir),doğru yolu bulursunuz.Rasûl’e düşense,yalnızca(kendisine indirileni)bütün açıklığıy-
la tebliğ etmektir.”
Nûr(97);Âyet:53,54. Allah’a ve Elçisi’ne kayıtsız şartsız teslim olan,güvenen,onları seven,sayan böylece gerçek başarıya/kurtuluşa eren halis mü’minlerle,imanını pazarlık konusu yapan, içinden pazarlıklı,kuşku içinde çırpınan,hayatı hem kendisine hem başkalarına zehir eden sapkın inançlıların karşılaştırılması şahane bir üslûpla dile getirilmektedir. * “Siz ey iman edenler!Meşru bir biçimde sahip olduğunuz kimseler(hizmetçiler,
günün şu üç(vaktinde)yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler.Sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkarıp istirahata çekildiğinizde ve yatsı namazından sonra.Bu üç vakit
sizin için mahremiyet vakitleridir.Bu vakitler dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda,
sizler için de,onlar için de bir sakınca yoktur.
Bu mesajları Allah size böyle açıklamaktadır,zira her hükmünde tam isabet
sahibi olan Allah,(yarattığı insanı)çok iyi bilmektedir.”
sındaki herhangi bir davet gibi olmadığı vurgulanmakta,vahyin ölçülerine göre hareket
edilmesi,yaşama tarzımızın ona göre düzenlenmesi gerektiği öğütlenmektedir.
Müslüman kişiliğin-ve kimliğin-oluşmasının en önemli prensibi olan Allah’a ve
Elçisi’ne itaat,bu âyetlerde de dile getirilmekte,ancak;Hz.Peygamber(AS)’in vahyin dışında
kendi aklıyla verdiği kararlarda,ileri sürdüğü görüşlerde ona uyulmasının zorunlu olmadığı
görüşülen konuda,uzlaşılan politikadan bağımsız özgün,özgür fikirler geliştirenlerin de
görüşlerine önem verilmesi gerektiği,hele bu fikirler vahiyle desteklenirse o zaman birey ve
toplum için yararlı,ufuk açıcı,geliştirici,ilerletici olduğundan emin olunarak uygulamaya
konulmasının yararlı olacağı(yapıcı muhalefet)öngörülmektedir.(Bu demokrasiden de ileri
bir uygulama değil de nedir?)
Velhasıl,bu âyetlerde dile getirilen,bireysel ve toplumsal sorumluluklar içeren
prensipler,sadece basit birer teşrifat kurallarına indirgenemez.
Bunlar her zamanda/mekânda geçerli yapıcı,toparlayıcı,sağlam,evrensel ilkelere
işaret etmektedir.
Ve son olarak;Allah’ın her türlü hal ve hareketimizden haberdar olduğu,O Gün Yüce Yargılama’da herkese yapıp ettiklerinin hesabının sorulacağı hatırlatılmaktadır.
***
137
Allah,Kendisinden başka tanrı olmayan,mutlak diri,hayatın ve varlığın kaynağı ve