SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/211
KARAR NO : 2012/98
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İşe giriş tarihi itibariyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na tabi iştirakçi olan davacının, çalışma gücünü %55 kaybettiğinden bahisle kendisine aylık bağlanması yolundaki isteminin reddi üzerine açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A. G.
Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
Vekilleri : Av. S. Ç., Av. F. T.
O L A Y : Davacı dilekçesinde; 17.12.1993 tarihinden beri Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde 657 sayılı Yasaya tabi dağıtıcı kadrosunda görev yapmakta olduğunu, işe giriş tarihinden sonra özür oranının tespiti amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından Gaziantep SSK Bölge Hastanesine sevk edildiğini, Hastane sağlık kurulunca maluliyet oranının % 55 olarak saptandığını; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 4. maddesinde, çalışma gücündeki kayıp oranları %50 ila %59 aralığında olduğu anlaşılan sigortalıların 5760 gün, %40 ila %49 arasında olduğu anlaşılan sigortalıların 6480 gün uzun vadeli sigorta kolları primi bildirmiş olması kaydıyla haklarında bu fıkra hükümlerinin uygulanacağı hükmüne yer verildiğini; Yasanın bu hükmüne istinaden, Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü'ne yapmış olduğu başvuru üzerine 13.1.2009-1360926 sayılı yazı ile Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesine sevk edildiğini, yapılan göz muayeneleri sonucunda 15.1.2009/132893 tarih/sayılı raporun düzenlendiğini, bu raporda görme kayıp oranının daha da artmış olduğunun görüldüğünü ancak, bu raporun Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü Sağlık Kurulunca değerlendirildiğini ve idarece "Çalışma gücünü en az % 60 oranında kaybetmediğine" karar verildiğini; Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün Sağlık Kurulu Raporu ile belirlemiş olduğu % 55 maluliyet oranının, davalı Kurumun talebine istinaden, 15.1.2009 tarihli Av. Cengiz Gökçek Devlet Hastanesinden alınan raporda kusur oranının daha fazla olduğu tespit edilmesine ve 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesine rağmen kabul edilmeyip emeklilik talebi hakkında maluliyetinin % 60'tan az olması gerekçesiyle, Maliye Bakanlığı'nın sağlık kurulu raporuyla çelişki yaratılarak olumsuz işlem tesis edilmesi nedeniyle dava açmak zorunda kaldığını ifade ederek; sonuç itibariyle, 12.1.2010 tarihli dilekçe ile yaptığı başvurusunun reddine ilişkin davalı idarenin 13.1.2010 tarih, XII-88916-9 sayılı işlemi ve bu işlemin dayanağı işlemlerin iptali istemiyle 13.01.2010 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
GAZİANTEP 2. İDARE MAHKEMESİ; 27.10.2010 gün ve E:2010/204, K:2010/1038 sayı ile, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 101. Maddesinde “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür." hükmüne yer verildiği; dava dosyasının incelenmesinden; davacının Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde dağıtıcı olarak görev yaptığı, özür oranının tespiti amacıyla Av. C. G. Devlet Hastanesi'nde yapılmış olan muayene neticesinde %55 oranında özürlü olduğuna ilişkin 10.10.1996 tarih ve 7468 sayılı sağlık raporu tanzim edildiği, anılan rapor uyarınca özürlü grubundan emekli olmak için 12.1.2010 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunduğu, yapılan başvurunun 13.1.2010 tarih ve 9 sayılı Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü işlemiyle reddedildiği, anılan işlem ile bu işlemin dayanağı işlemlerin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; bu durumda; davacının emekliliğine karar verilmesi yönündeki isteminin, 5510 sayılı Yasa kapsamında olduğu ve bu Yasa hükmü uyarınca uyuşmazlığın görüm ve çözümünün Mahkemelerinin görev alanına girmeyip adli yargı yerinin görev alanına girdiği gerekçesiyle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı bu kez, aynı istemle 17.12.2010 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
GAZİANTEP 1. İŞ MAHKEMESİ;17.2.2011 gün ve E:2010/647, K:2011/63 sayı ile, Davacının işe girişi itibarıyla 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabi olduğu, özlük işlerinde bu Yasa ile 5510 sayılı Yasa’nın geçiş hükümlerinin uygulanacağı, 5510 sayılı Yasa’nın 101. maddesine göre, 5510 sayılı Yasadan doğan uyuşmazlıklara ilişkin davalarda iş mahkemesinin görevli olduğunun açıkça belirtildiği, 5434 sayılı Yasa hükümlerine tabi çalışanlar yönünden ise idare mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle Mahkemelerinin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş; davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10.Hukuk Dairesi; 02.06.2011 gün ve E:2011/4470, K:2011/8128 sayı ile; davanın, 5510 sayılı Kanunun geçici 4'üncü maddesindeki düzenleme gözetilerek davalı SGK Başkanlığı (devredilen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü) tarafından aylık tahsis başvurusunun reddine yönelik işlemin iptali istemine ilişkin bulunduğu; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun "Uyuşmazlıkların çözüm yeri" başlığını taşıyan 101'inci maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiş; "5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri" başlıklı geçici 4 'üncü maddesinin beşinci fıkrasında, bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı, altıncı fıkrasında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmaya başlamış olup, çalışmaya başlamadan önce ilgili mevzuatına göre alınmış ve en az % 40 oranında özürlü olduklarını gösterir sağlık kurulu raporu bulunanlar ile en az % 40 oranında doğuştan özürlü olduklarını belgeleyenlerden aylık talep tarihinde bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendi kapsamında sigortalı olanlara; en az 5400 gün uzun vadeli sigorta kolları primi bildirilmiş ya da emekli keseneği ödenmiş olması kaydıyla, istekleri halinde bu madde hükümleri esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanacağı, ancak, çalışmaya başladıktan sonra, Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularının sağlık kurullarınca yöntemince düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu, Kurum Sağlık Kurulunca çalışma gücündeki kayıp oranının; a) % 50 ila % 59 arasında olduğu anlaşılan sigortalıların, en az 5760, b) % 40 ila % 49 arasında olduğu anlaşılan sigortalıların, en az 6480 gün uzun vadeli sigorta kollan primi bildirilmiş olması kaydıyla, haklarında bu fıkra hükümlerinin uygulanacağının açıklanmış olduğu; yasal düzenlemeler ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; davacı tarafından Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'ne açılan, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada, uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve dolayısıyla adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilen 27.10.2010 gün ve 204/1038 sayılı "davanın görev yönünden reddine" ilişkin kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine adli yargıda işbu temyize konu kararı veren mahkemeye dava açıldığı belirgin bulunmakla, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre memur, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri kapsamında iştirakçi olan davacının, kendisinde var olan özür durumuna göre aylık bağlanması için davalı Kuruma yönelttiği isteminin reddedilmesi üzerine açılan iş bu davanın, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın türü ve niteliği dikkate alındığında 5510 sayılı Kanunun 101 'inci madde hükmü çerçevesinde değerlendirilemeyeceğine, diğer taraftan, idari ve adli yargı makamlarınca verilen görevsizlik kararları ile ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının, 2247 sayılı Kanun hükümlerine göre Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından giderilmesi olanağı bulunmasına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün Onanmasına karar vermiş; karar düzeltme isteminde bulunulmadığından Mahkeme kararı kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği görülmekte ise de; Başkanlıkça idari yargı dosyasının da ilgili Mahkemesinden getirtildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, işe giriş tarihi itibariyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na tabi iştirakçi olan davacının, çalışma gücünü %55 kaybettiğinden bahisle kendisine aylık bağlanması yolundaki isteminin reddine ilişkin 13.1.2010 tarih, XII-88916-9 sayılı işlem ile bu işlemin dayanağı işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (Değişik: 17/4/2008-5754/68 md.) Geçici 4.maddesinin altıncı fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmaya başlamış olup, çalışmaya başlamadan önce ilgili mevzuatına göre alınmış ve en az % 40 oranında özürlü olduklarını gösterir sağlık kurulu raporu bulunanlar ile en az % 40 oranında doğuştan özürlü olduklarını belgeleyenlerden aylık talep tarihinde bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanlara; en az 5400 gün uzun vadeli sigorta kolları primi bildirilmiş ya da emekli keseneği ödenmiş olması kaydıyla, istekleri halinde bu madde hükümleri esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanır. Ancak çalışmaya başladıktan sonra, Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, Kurum Sağlık Kurulunca çalışma gücündeki kayıp oranının;
a) % 50 ilâ % 59 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar, en az 5760,
b) % 40 ilâ % 49 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar, en az 6480,
gün uzun vadeli sigorta kolları primi bildirilmiş olması kaydıyla, haklarında bu fıkra hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının 17.12.1993 tarihi itibariyle Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde 657 sayılı Yasaya tabi dağıtıcı kadrosunda görev yapmakta olduğu, 68.641.286 Emekli sicil numaralı davacı adına Gaziantep SSK Hastanesince düzenlenen 10.10.1996 tarih, 7468 sayılı ve Gaziantep Devlet Hastanesince düzenlenen 15.01.2009 tarih, 132893-930 sayılı sağlık kurulu raporlarının, 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. ve 6. maddeleri gereğince davalı Kurum, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığı tarafından incelendiği ve her iki rapordaki göz rahatsızlığının 16.07.2006 tarih, ve 26230 sayılı Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelikte yazılı olanlardan, en az % 40 oranında olmadığına karar verildiği; bunun üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı’nın 09.01.2009 tarih, .../68.641.286 sayılı işlemi ile, davacının emekliye ayrılmasına imkan bulunmadığı hususunun davacının çalıştığı Müdürlüğe bildirildiği; davacının 12.1.2010 tarihli dilekçe ile yeniden talepte bulunduğu; “talebinin daha önceki yazışmalarda reddedildiğinden, lüzumsuz yazışmalara meydan verilmemesi amacıyla dilekçenin İnsan Kaynakları Daire Başkanlığına gönderilmediği” yolundaki Gaziantep Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nün 13.1.2010 tarih, XII-88916-9 sayılı işlemi ile reddedilmesi üzerine, bu işlem ile dayanağı işlemlerin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E:2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”
Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.
Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, kamu personeli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Gaziantep 2. İdare Mahkemesi’nin 27.10.2010 gün ve E:2010/204, K:2010/1038 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/235
KARAR NO : 2012/99
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : ……….Hizmetleri Ltd. Şti.
Vekili : Av. Ş. U.
Davalı : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
O L A Y : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İzmir Bölge Müdürlüğü’nün 2.5.2006 tarih ve 15465 sayılı işlemi ile, istenilen kayıt ve belgelerin Bakanlık iş müfettişine ibraz edilmeyerek denetimin engellendiği belirtilerek; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle 108. maddesine dayanılarak 107. maddesine göre idari para cezası verilmiştir.
Davacı vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde dava açmıştır.
ŞİŞLİ 2. SULH CEZA MAHKEMESİ: 17.1.2008 gün ve Müteferrik:2007/1689 sayı ile; her ne davacı vekili idari para cezasına itiraz etmiş ise de, verilen idari para cezalarına ilişkin uyuşmazlıkların görüm ve çözümü görevinin İdari Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Bu kez Davacı, söz konusu idari para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
İZMİR 4. İDARE MAHKEMESİ: 11.6.2008 gün ve E: 2008/878, K:2008/867 sayı ile; 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 2. maddesinde; kabahat deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağının belirtildiği, 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanunun 31. maddesi ile değişik 3. maddesinde: "Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde…” uygulanacağı, 27. maddesinde; idari yaptırım kararı ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 (onbeş) gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceği, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararının kesinleşeceği, idari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmünün uygulanmayacağı kuralına yer verilmiş olduğu; 4857 sayılı İş Kanunu'nda, bu kanun hükümleri uyarınca verilecek idari para cezalarına ilişkin yargı yolunu gösteren hüküm bulunmadığı; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 107 ve 108. maddeleri uyarınca para cezası uygulandığı, anılan Kanunda bu kanun uyarınca verilen para cezalarına karşı açılan davaların hangi mahkemede çözümleneceğine ilişkin hüküm bulunmaması karşısında yukarıda anılan Kabahatler Kanunu'nun 3. ve 27. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görev alanı içerisinde olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle; davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar Danıştay 10. Dairesinin 25.5.2011 gün ve E:2008/9964, K:2011/1829 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15.maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece; adli yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Başkanlık yazısı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 4857 sayılı Kanun’un 92, 107 ve 108. maddelerine göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 92. maddesinde, yetkili makam ve memurlara ilişkin düzenlemeye yer verilmiş; “İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık” başlığını taşıyan 107 maddesinde, Kanunun; 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen, 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan, işveren veya işveren vekiline sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verileceği, iş müfettişlerinin bu Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevleri gereğince görevlerinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimselere, fiil suç oluşturmadığı takdirde, sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verileceği hükmü yer almış; 108. maddesinin 2. fıkrasında, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüşken, 8.2.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 578. maddesinin öö bendi ile, 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı Kanun’un 108 inci maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış; anılan madde 15.5.2008 tarihli 5763 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle, “Bu Kanunda öngörülen idari para cezaları, 101 ve 106 ncı maddelerdeki idari para cezaları hariç, gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. 101 ve 106 ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu İl Müdürü tarafından verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir. 106 ncı maddeye göre verilecek idari para cezası için, 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (h) bendindeki tutar esas alınır” şeklinde değiştirilmiş; madde hükmü 26.5.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş; son olarak maddenin ikinci cümlesi, 25.2.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 79.maddesiyle “101 inci ve 106ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu il müdürü tarafından; birden fazla ilde işyerleri bulunan işverenlere uygulanacak idari para cezası ise işyerlerinin merkezinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş Kurumu il müdürünce verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nda idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.
Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise, “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacak olması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adliyargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.1.2008 gün ve Müteferrik:2007/1689 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/237
KARAR NO : 2012/100
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü ile davacı şirket arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinde muvazaa olduğuna ilişkin Müfettiş Raporu ile muvazaanın onanması halinde yasa gereği idari para cezası uygulanacağına ilişkin kararın iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : ……….Teks.Nak. San.Ltd.Şti./ Karahan Bilişim.Hizm.Org.San.Tic.Ltd.Şti./ Ş.Urfa ……Temizlik Tic. San. Ltd. Şti. / Ş.Urfa ………. San. Tic. Ltd. Şti. (Ş.Urfa İş Ortaklığı)
Vekili : Av. Ş. A.
Davalı : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Vekili : Haz. Av. E. T.
O L A Y : 1-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi tarafından Tigem Karacabey Tarım İşletme Müdürlüğü işyerinde 12/08/2009-13/08/2010 tarihlerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 31/08/2010 tarih ve 69 sayılı İnceleme Raporunda; TİGEM Karacabey Tarım İşletme Müdürlüğü ünvanlı asıl işveren ile davacı ……….Teks.Nak. San.Ltd.Şti / Karahan Bilişim Hizm. Org. San. Tic. Ltd. Şti./Ş.Urfa …… Temizlik Tic. San. Tic. Ltd. Şti.-Ş.Urfa ………. San. Tic. Ltd. Şti. (Ş.Urfa İş Ortaklığı) ünvanlı alt işveren arasında 01/06/2010-31/05/2011 yürürlük süreli Sığırcılık, Atcılık, Tarım İşçiliği, Makine İkmal İşleri konulu hizmet alım sözleşmesi çerçevesinde kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı; TİGEM Karacabey Tarım İşletme Müdürlüğü Alt İşverenliği işyerinde Hizmet Alım Sözleşmesinin gereği olarak Sığırcılık, Atcılık, Tarım İşçiliği, Makine İkmal hizmetlerini yürüttükleri, bu işlerde Kurumun kendi personelinin yetersiz kaldığı ve ek personele ihtiyaç duyulduğu durumlarda ve Kurumun talep ettiği sayıda işçinin kendileri tarafından hizmet alım sözleşmesinde belirlenen koşullarda kendilerince sağlandığı, işyerinde kaç işçinin kaç gün süre ile nerede çalışacağına İşletme Müdürlüğünün karar verdiği, iş durumuna ve asıl işverenin talebine göre işçi işe alındığı, halen işyerinde kendilerine bağlı işçilerin olduğu; Müdürlükçe hizmet alımı sözleşmesine istinaden çalıştırılan işçilerin asıl işveren işçileri ile birlikte onların yetersiz kaldığı alanlarda istihdam edildiklerinden aynı işleri yaptıkları, bu işçilerin Müdürlükçe görevlendirilen Kahya ya da Çavuş olarak anılan kişiler tarafından yönlendirildikleri, ilgili araç ve malzemelerin İşletme Müdürlüğü tarafından tedarik edildiği; hizmet alım sözleşmesi ile alt işverene bırakılan hizmetlerinin asıl işveren tarafından öteden beri yürütülen ve halen yürütülmekte olan asıl işlerden olduğu; ek personele ihtiyaç duyulduğu zamanlarda ve ihtiyaç duyulan sayıda işçinin yüklenici firmalar tarafından sağlandığı; olayın özelliği, Yargıtay Kararları dikkate alındığında TİGEM Karacabey Tarım İşletme Müdürlüğünde belirtilen hizmetlerin asıl işin bir parçası olduğu, söz konusu bölümlerde yapılan işlerin 4857 sayılı İş Kanunun 2.maddesi gereği alt işverene verilebilecek nitelikte işlerden olmadığı anlaşıldığından, TİGEM Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü ile davacı arasında akdedilen hizmet alımı sözleşmesinin muvazaalı olduğu kanaatine varıldığı belirtilerek; 4857 sayılı Yasanın 3. maddesine muhalefet eden işverenler hakkında aynı yasanın 98. maddesi gereğince idari para cezası uygulanmasının gerektiği ifade edilmiştir.
2-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bursa Bölge Müdürlüğü’nce, 7.10.2010 tarih ve 17787 sayılı Tebligat yazısı ile; Bakanlık İş Müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucunda; hizmet alım sözleşmesi çerçevesinde kurulan asıl işveren alt işveren ilişkilerinin muvazaalı işleme dayandığının tespit edilmiş olduğu, söz konusu raporun, 4857 sayılı İş Kanununun 3’üncü maddesi ile Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 13. maddesi uyarınca ilişikte gönderildiği; bu itibarla, 4857 sayılı İş Kanununun 3. Maddesine dayanılarak çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 13. maddesi gereğince, asıl işveren - alt işveren ilişkisinin İş Müfettişince tespitinden sonra muvazaanın tespitine ilişkin gerekçeli müfettiş raporunun Bölge Müdürlüklerince işverenlere tebliğ edildiği tarihten itibaren 6 iş günü içinde yetkili İş Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği, itiraz halinde itiraz dilekçesinin bir örneğinin Müdürlüklerine gönderilmesi, bu süre içinde itiraz edilmemesi ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması halinde asıl işveren ve alt işverene aynı kanunun 5763 sayılı kanunla değişik 98/1 maddesi gereğince idari para cezası uygulanacağı hususu davacı Şirkete bildirilmiştir.
3-Davacı şirketler grubu temsilcisi davalı olarak, ……… Teks. Nak. San. Ltd. Şti./ Karahan Bilişim. Hizm. Org. San. Tic. Ltd. Şti. / Ş. Urfa ……Temizlik Tic. San. Ltd. Şti./ Ş. Urfa ……… San. Tic. Ltd. Şti.(Ş.Urfa İş Ortaklığı)’ni gösterdiği dava dilekçesinde; şirketleri ile Tigem Karacabey Tarım İşletme Müdürlüğü arasında hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, ancak davalı Kurum Müfettişliği tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen 31.08.2010 tarih 69 sayılı rapora göre, Şirketleri ile ilgili İdare arasındaki hizmet alım sözleşmesi çerçevesinde kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı gerekçesiyle Şirketlerine para cezası işlemi uygulandığını, Kurum işleminin hukuka aykırı olduğunu ifade ederek, 31.08.2010 tarihli 69 sayılı raporla düzenlenen ve 4857 Sayılı Yasanın 98. maddesi gereğince idari para cezası getiren raporun iptaline ve idari para cezasının kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
BURSA 1. İŞ MAHKEMESİ; 18.04.2011 gün ve E: 2010/965, K:2011/204 sayı ile, Davacı şirketler grubu ile Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü arasında 01.06.2010 - 31.05.2011 tarihlerini kapsar Tigem işyerindeki Sığırcılık, Atçılık, Tarım işçiliği, Makine İkmal İşlerinin Sağlanmasına ilişkin imzalanan hizmet alım sözleşmesi davalı kurumun incelemesi sonucu düzenlenen 31.08.2010 tarihli rapor ile sözleşmede yapılması belirlenen işlerin asıl işlerden olduğu ve taraflar arasında sözleşmede belirtilen asıl işveren alt işveren ilişkisinin bu nedenlerle muvazaaya dayandığı tespit edilerek, kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığı, işbu raporun tebliğinden itibaren 6 gün içinde yetkili İş Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği, itiraz halinde dilekçenin bir örneğinin kuruma gönderilmesi, itiraz edilmemesi halinde ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması halinde haklarında yasa gereği idari para cezası uygulanacağının 07.10.2010 tarihli yazı ile davacı şirketler grubuna ve Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğüne tebliğ edildiği, davacı şirketler grubunun da itirazlarına konu eldeki bu davayı ikame ettiği; uyuşmazlığın idari işleme dayandığı ve davanın para cezasına itiraz olduğunun anlaşıldığı, özel yasa olan 506 Sayılı (Yeni 5510 Sayılı Sosyal Güvenlik Yasası) Sosyal Güvenlik Yasasından kaynaklanan dava konusu idari para cezasına karşı yapılacak itiraza konu davaya bakma görevinin en son yasal düzenlemelere göre idari yargının görev alanında kaldığı, bu nedenlerle eldeki davanın görülme yerinin Mahkemelerinin görevi kapsamında kalmadığı; her ne kadar iptali istenen para cezasına konu kurum işlemi Sosyal Güvenlik Yasası'ndan kaynaklanmakta ise de para cezasına itiraza konu davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini belirleyen yasal düzenlemeler karşısında eldeki davanın görev nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle görev nedeniyle davanın reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
4-Bu kez Davacı vekili tarafından, davalı olarak yalnızca ……….Teks. Nak. San. Ltd. Şti. gösterilerek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tanzim edilen 31.08.2010 tarih ve 69 sayılı rapora itirazlarının kabulü ile müvekkili bulunduğu şirkete idari para cezası verilmesine dair idari kararın iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.
BURSA 1. İDARE MAHKEMESİ; 05.08.2011 gün ve E: 2011/1116 sayı ile, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 6. fıkrasında; bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denildiği, bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olduğu, 3. maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanun'un kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işverenin, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorunda olduğu, 2. fıkrasında; bu Kanun'un 2. maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işverenin; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlü olduğu, bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgelerin gerektiğinde iş müfettişlerince inceleneceği, inceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporunun işverenlere tebliğ edileceği, bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu, rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkemenin muvazaalı işlemin tespitini onanmış olması halinde ise tescil işleminin iptal edileceği ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılacağı, 98. maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanun’un 3. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki işyeri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline, çalıştırılan her işçi için yüz Yeni Türk Lirası, 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası, 3. maddesinin ikinci fıkrasındaki işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı on bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verileceği hükmüne yer verilmiş olduğu; 4857 sayılı Kanun'un 3. maddesine dayalı olarak hazırlanan ve 27.09.2008 tarih ve 27010 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Alt İşverenlik Yönetmeliği'nin 12. maddesinin 1. fıkrasında; 7. madde uyarınca tescili yapılan işyeri için 6. maddede belirtilen belgelerde Kanun'a aykırılık veya muvazaa kanaatini oluşturan delillerin bulunması halinde, söz konusu belgelerin gerekçesi ile birlikte incelenmek üzere bölge müdürlüğünce iş teftiş grup başkanlığına intikal ettirileceği, 13. maddesinin 1. fıkrasında; asıl işveren-alt işveren ilişkisinin iş müfettişlerince incelenmesi sonucunda muvazaanın tespitine ilişkin gerekçeli müfettiş raporunun bölge müdürlüğünce işverenlere tebliğ edileceği, tebliğ tarihinden itibaren 6 işgünü içinde isverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu, 2. fıkrasında; rapora 6 iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkemenin muvazaanın tespitini onamıs olması halinde ise tescil işleminin bölge müdürlüğünce iptal edileceği ve alt işveren işçilerinin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılacağı, 3. fıkrasında; iş müfettişinin muvazaalı işlemi tespit etmesi durumunda itiraz süresinin geçmesi ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması halinde asıl işveren ve alt işveren veya vekillerine idari para cezası uygulanacağının kurala bağlandığı; dosyanın incelenmesinden, aralarında davacı Şirketin de bulunduğu şirketler topluluğu ile Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü arasında 05.7.2010 tarihinde 01.06.2010 - 31.05.2011 tarihlerini kapsayacak şekilde Tigem işyerindeki sığırcılık, atçılık, tarım isçiliği, makine ikmal işlerinin sağlanmasına ilişkin hizmet alım sözleşmesi yapıldığı ve davacı Şirketin 01.8.2010 tarihinde işe başladığı, işyerinde Bakanlık iş müfettişi tarafından 4857 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrası ile Yönetmeliğin 12. ve 13. maddeleri kapsamında 12.08.2010 - 13.08.2010 tarihleri arasında inceleme yapıldığı ve " ... sözleşmede yapılması belirlenen işlerin asıl işlerden olduğu ve taraflar arasında sözleşmede belirtilen asıl işveren alt işveren ilişkisinin bu nedenlerle muvazaaya dayandığı… " hususunun dava konusu 31.08.2010 tarih ve 69 sayılı raporla tespit edildiği, bu tespite ilişkin raporun da dava konusu işlemle birlikte 13.10.2010 tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği, davacı şirket tarafından 6 gün içerisinde 31.08.2010 tarih ve 69 sayılı rapor ile ceza uygulanacağına ilişkin Bursa Bölge Müdürlüğü'nün 07.10.2010 tarih ve 17787 sayılı işleminin iptali istemiyle 19.10.2010 tarihinde Bursa 1. İş Mahkemesi'nde dava açıldığı, bu davanın da “ …. uyuşmazlığın idari işleme dayandığı ve davanın para cezasına itiraz olduğu, özel yasa olan 506 sayılı (Yeni 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası) Sosyal Güvenlik Yasası'ndan kaynaklandığı, yapılan son düzenlemelere göre davaya bakma görevinin idari yargının görev alanında kaldığı… " gerekçesiyle görev yönünden reddedilmesi üzerine Mahkemelerinde bakılan bu davanın açıldığı; olayda, davacı Şirkete 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu kapsamında herhangi bir para cezası verilmediği gibi dava konusu işlemlerin de yukarıda anılan 4857 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrası ile Yönetmeliğin 12. ve 13. maddeleri kapsamında tesis edildiği ve yapılan inceleme sonucunda hizmet alım sözleşmesindeki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığına ilişkin tespit raporu ile bu raporun bildirilmesine ve süresi içerisinde itiraz edilmemesi veya mahkemenin muvazaanın tespitini onamış olması halinde idari para cezası uygulanacağına ilişkin olduğu görüldüğünden, dava konusu işlemlerin iptali istemiyle açılan bu davanın yukarıda anılan 4857 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrası ile Yönetmeliğin 13. maddeleri uyarınca Mahkemelerinin görevine girmediği, İş Mahkemesi'nin görevine girdiğinin anlaşıldığı; ancak, bu davanın, Bursa 1. İş Mahkemesi'nin 18.4.2011 tarih ve E:2010/965, K:2011/204 sayılı görevsizlik kararı üzerine Mahkemelerinde açıldığı görüldüğünden, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine ve karar alınana kadar davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, İdare mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen durumun aksine, adli yargı kararının kesinleşme durumu açıklığa kavuşturulmadan ve önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu görülmekte ise de; Başkanlık yazısıyla, adli yargı dava dosyasının Mahkemesinden istenildiği; adli ve idari yargı yerleri arasında davalı “Ronya İnşaat Tr. Teks. Nak. San. Ltd. Şti.” yönünden görev uyuşmazlığın doğduğu ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın, davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü ile içinde bulunduğu şirketler topluluğu arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesindeki asıl işveren alt işveren ilişkisinde muvazaa olduğuna ilişkin 31.08.20l0 tarihli 69 sayılı Müfettiş Raporu ile bu raporun tebliğinden itibaren 6 gün içinde yetkili İş Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceğine, itiraz halinde dilekçenin bir örneğinin kuruma gönderilmesine, itiraz edilmemesi halinde ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması halinde yasa gereği idari para cezası uygulanacağına ilişkin kararın iptali istemiyle açılmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, (…) “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.(…)” hükmüne;
“İşyerini bildirme” başlıklı 3. maddesinde, “ Bu Kanunun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.
(Değişik ikinci fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
(Ek fıkra:11/6/2003-4884/10 md.) Ancak, şirketlerin tescil kayıtları ise ticaret sicili memurluklarının gönderdiği belgeler üzerinden yapılır ve bu belgeler ilgili ticaret sicili memurluğunca bir ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili bölge müdürlüklerine gönderilir.
(Ek fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi ve işyerinin tescili ile yapılacak sözleşmede bulunması gerekli diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne; “İşyerini bildirme yükümlülüğüne aykırılık” başlıklı 98.maddesinde, “(Değişik birinci fıkra: 15/5/2008-5763/8 md.) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki işyeri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline, çalıştırılan her işçi için yüz Yeni Türk Lirası, 85 inci madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası, 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı on bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir.
Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne aykırılığın sürmesi halinde takip eden her ay için aynı miktar ceza uygulanır.” hükmüne;
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, aralarında davacı Şirketin de bulunduğu şirketler topluluğu ile Tigem Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü arasında, Tigem işyerindeki sığırcılık, atçılık, tarım isçiliği, makine ikmal işlerinin sağlanmasına ilişkin hizmet alım sözleşmesi yapıldığı; davacı Şirketin alt işveren olarak işe başladığı, işyerinde Bakanlık İş müfettişi tarafından 4857 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrası ile Yönetmeliğin 12. ve 13. maddeleri kapsamında inceleme yapıldığı ve 31.08.2010 tarih ve 69 sayılı raporla " ... sözleşmede yapılması belirlenen işlerin asıl işlerden olduğu ve taraflar arasında sözleşmede belirtilen asıl işveren alt işveren ilişkisinin bu nedenlerle muvazaaya dayandığı… " hususunun tespit edildiği, bu tespite ilişkin raporun; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bursa Bölge Müdürlüğü’nün, 7.10.2010 tarih ve 17787 sayılı yazısı ile birlikte davacı şirkete tebliğ edildiği, bu yazıda söz konusu Rapordan bahisle; 4857 sayılı İş Kanununun 3. Maddesine dayanılarak çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 13. maddesi gereğince, asıl işveren - alt işveren ilişkisinin İş Müfettişince tespitinden sonra muvazaanın tespitine ilişkin gerekçeli müfettiş raporunun Bölge Müdürlüklerince işverenlere tebliğ edildiği tarihten itibaren 6 iş günü içinde yetkili İş Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği, itiraz halinde itiraz dilekçesinin bir örneğinin Müdürlüklerine gönderilmesi, bu süre içinde itiraz edilmemesi ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması halinde asıl işveren ve alt işverene aynı kanunun 5763 sayılı kanunla değişik 98/1 maddesi gereğince idari para cezası uygulanacağı hususu davacı Şirkete bildirildiği, bunun üzerine; hizmet alım sözleşmesindeki asıl işveren alt işveren ilişkisinde muvazaa olduğuna ilişkin 31.08.20l0 tarihli 69 sayılı Müfettiş Raporu ile idari para cezası uygulanacağına ilişkin kararın iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
Buna göre uyuşmazlığa konu raporun 4857 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik kapsamında düzenlendiği, hizmet alım sözleşmesindeki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığına ilişkin Müfettiş raporu ile muvazaanın onanması halinde asıl işveren ve alt işverene, yine 4857 sayılı Kanun gereğince idari para cezası uygulanacağına ilişkin bildirim işleminin iptalinin talep edildiği ve 5521 sayılı Yasanın 1. maddesi gözetildiğinde, uyuşmazlığın “İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları” kapsamında iş mahkemesince çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile İş Mahkemesinin verdiği görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bursa 1. İş Mahkemesi’nce verilen 18.04.2011 gün ve E:2010/965, K:2011/204 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/239
KARAR NO : 2012/101
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 3194 sayılı Kanun gereğince tesis edilen idari nitelikteki uygulama işlemlerinden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar : K. K., A. G., M. C., S. G. Mirasçıları: A. G.,H. G., M.G.I., H.G.U., S.G.D.
Vekilleri : Av. S. Ç., Av. S. Ç.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. A. A.
O L A Y : Davacılar vekili dava dilekçesinde, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda 1994 yılında yeni bir imar düzenlemesi yapıldığını, yapılan imar düzenlemesi sonucunda müvekkillerinin toplam 182 m2’sinin bu parsel ile şuyulandırıldığını, parsel üzerinde davalıya ait pazar yeri bulunduğunu, parselde davacı ve diğer hissedarların müştereken malik olduklarını, söz konusu yer İmar Kanunu’nun 18. maddesi gereğince oluşturulmuş olduğundan, hissedarların hisseleri miktar olarak belli olmakla beraber bir bütün içerisinde hangi bölümde olduklarının belirsiz bulunduğunu, Davalıya karşı daha önce açılmış olan davalar nedeniyle, davalı Belediyenin Pazaryerini kısmen kaldırdığını, idarenin kamulaştırmasız el atma eylemini gerçekleştirdiğini, bu eylemi gerçekleştiren davalı Kurumun, taşınmazın dava tarihindeki gerçek ve rayiç bedelini müvekkillere ödemekle yükümlü bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere şimdilik 5.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiliyle müvekkillerine hisseleri oranında verilmesine, müvekkillerinin hisselerinin iptali ile davalı idare adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı Belediye vekili birinci savunma dilekçesinde, davanın idari yargının görev alanına girdiğini öne sürerek görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 08.06.2011 gün ve E:2011/192 sayı ile, davalı vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı Belediye vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası örneği ile birlikte Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; her ne kadar, uyuşmazlık konusu parselin imar planında pazar yeri alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle ve imar uygulama işlemi ile pazar alanından yer tahsis edilmiş bulunduğu iddiasıyla söz konusu taşınmazların bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, davanın hukuksal dayanağı olarak, kamulaştırmasız el atma gösterilmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında imar planında ilköğretim tesisi alanına ayrılan taşınmaz yönünden kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı kabul edilmiş; yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, 3194 sayılı Kanun'un 18'inci maddesine göre yapılan uygulamada davacıya tahsis edilen imar parselinin, imar planında lise alanı olarak ayrılması halinde kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki mahkeme direnme kararı yerinde bulunmuş ise de; davacıların mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamanın, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve düzenleyici işlem olan imar planında ilgili taşınmazın pazar yeri alanı olarak gösterilmesinden, bu planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulaması işleminden kaynaklandığında ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulünün gerektiği; bu bakımdan; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; bu nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Altındağ Belediyesinin 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. Maddesi uyarınca arazi ve imar uygulamalarına ilişkin işlemler kapsamında, davacının da hissesinin bulunduğu 21620 Ada 1 Parsel sayılı yerin imar planında pazaryeri olarak ayrılmış bulunması karşısında, bu parseldeki bedelin ödenmesine ilişkin dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği düşünüldüğü; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/192 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı Belediye vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıların, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 sayılı parselde bulunan hissesine davalı idare tarafından kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek şimdilik 5.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte tazmini, hissenin tapusunun iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “...resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir...” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.
Olayda, davacılar vekili tarafından, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 parselde bulunan ve pazar olarak kullanılan taşınmazdaki davacıların hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 5.000 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsili ile tapunun idare adına tescilinin talep edildiği; İdarece, kesinleşen İmar Planının uygulanması kapsamında imar düzenlemesi yapıldığı; imar uygulaması kapsamındaki parsellerden alınan kamu ortaklığı paylarından dava konusu Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 sayılı parselin oluşturulduğu ve bu parselin imar planında "pazaryeri" olarak ayrıldığı; imar uygulaması tamamlandıktan sonra, davacıların, bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanunun 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacıların davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir.
Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun arazi ve arsa düzenlemesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı Belediye vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcı’sınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalı Belediye vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08.06.2011 gün ve E:2011/192 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde Üyelerden Mustafa AYSAL ile Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı Belediye Başkanlığınca yapılan imar uygulaması sonucunda, pazaryeri olarak ayrılan davacılara ait taşınmazın, davalı idarece kamulaştırma işlemlerine tevessül edilmeksizin pazaryeri olarak kullanılması nedeniyle davacı tarafından kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası Adli Yargı ilk derece mahkemesinde açılmış,
Davalı idare vekilinin süresi içinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda verdiği dilekçe üzerine Danıştay Başsavcılığınca uyuşmazlığın imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargıda çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar verilerek, dosya yüksek mahkemeye gönderilmiş,
Yüksek Mahkemece çoğunluk görüşü ile Danıştay Başsavcılığının başvurusu kabul edilerek davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.
Yüksek çoğunluk görüşüne katılamamaktayız. Zira;
3194 sayılı yasanın 18/10 md "Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan yapıların belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamayacağı” öngörülmüştür.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1956/1-6 sayılı kararında da "Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın ilgili amme hükmi şahsiyeti aleyhine men' i müdahale davası açmaya hakkı bulunduğu gibi fiili duruma rıza göstererek mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulün bedelinin tahsilini de dava edebileceği" vurgulanmıştır.
Bu halde kamulaştırmasız el atma davasında görevli yargı kolu Adli Yargıdır.
Maruz nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca yaptığı başvurunun reddine karar verilmesi düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan görüşüne katılamıyoruz. 21.5.2012
Üye
Mustafa AYSAL
|
Üye
Eyüp Sabri BAYDAR
|
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/247
KARAR NO : 2012/102
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davalı İdare tarafından, 2009 yılı Uluslararası/İç Hat Konma ve Konaklama Tarifelerindeki Zamlı Konaklama Ücreti/Pist ve Parklama Cezası (slot cezası) düzenlemelerine istinaden yapılan tahsilat işleminin iptali ile faturada yer alan zamlı konaklama ücretinin iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |